Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

Featured Replies

Gönderi tarihi:

 

 

kenantahsin.jpg

 

Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya, 12 Eylül darbe beşlisinden kalan son iki isim. Yargılanacaklarmış. İyidir. Yargılansınlar. Fakat yargılanabilirler mi?

 

Hukuken yargılanabilirler. İnsanlığa karşı birden fazla, Türkiye’ye, Türklere, Kürtlere ve ikisinin sosyalistlerine karşı binden fazla suç işlediler. Yargılanmalılar da. Fakat onları yargılayabilecek hukuk ve yargı makamı var mı sahiden?

 

24 OCAK NEDİR?

12 Eylül 1980’e gelmeden önce bir tarihe bakmalı: 24 Ocak 1980. 12 Eylül aslında tek gündür, üç ayrı gün gibi görünse de. 2 Ocak’ta muhtıra verildi, 24 Ocak’ta en büyük neoliberal programlardan biri olan (pogrom deseydim dilim sürçmüş olmazdı) iktisadi kararlar alındı.

 

12 Eylül’de toplumun, solun yolunu kesen generaller işte bu kararların bekçileriydiler. Has adamları da ekonomiyi teslim ettikleri Turgut Özal’dı. Hani şu Başbakan Erdoğan’ın kendi soykütüğünü sıralarken sık sık yad ettiği başbakan, cumhurbaşkanı.

24 Ocak kararlarını yargılayamayacak bir iktidar 12 Eylül’ü yargılamış olmaz. O kararları savunan o generalleri de savunur. Ekonomik aklın, ekonomik rasyonelin, siyasi akıldan üstünlüğünün ilanıdır o kararlar. Bugünkü vahşi “tüccar siyaset”i yaratan kararların ebeliğinden ve bekçiğilinden başka ne yapmış Kenan Evren? Bugün üstünde tepinilen, yanına din ve etnik savaş eklenerek örtülenmeye çalışılan sınıfsal uçurumların mimarı o, oturduğunuz evin mimarı.

 

ANAYASA’YI KİM YAPTI?

Mesele sadece 24 Ocak değil, sorulara devam edelim:

Kenan Evren’i, Kenan Evren’in yaptığı anayasayla ve onun tesis ettiği hukukla mı yargılayacaksınız? Onun tahkim ettiği DGM’lerle mi? Adını değiştirdiğiniz diye DGM’ler değişti mi? Özel yetkili mahkemeler, DGM ve sıkıyönetim mahkemelerinin toplamı değil mi?

Kenan Evren’i, Kürtleri savaşa iten idari, hukuki ve söylemsel saldırganlığı nedeniyle mi yargılayacaksınız? “Tek vatan, tek bayrak, tek dil” sloganını atmasını mı suçlayacaksınız, aynı sloganı atıyorken kendiniz? Genelkurmay Başkanınız Kürtçe konusunda daha dün Kenan Evren’in duysa gözlerinden öpeceği cümleyi sarf etmedi mi? Onu da birlikte yargılar mısınız?

 

KCK, FAİLİ MEÇHUL ve YARGISIZ İNFAZ

Diyarbakır cezaevindeki zulmü sorarken, politikaya bulaşan bütün Kürtleri ve onlarla dayanışmaya çalışan Türk sosyalistlerinin bugün neden hapse atıldığını da ona mı soracaksınız? Solun her türünü toplumun kılcal damarlarından temizlemek için canla başla kanla çalışmış Kenan Evren’e, İdris Naim Şahin’in arkaik komünizm düşmanlığını da soracak mısınız duruşmalarda? Bugün aynı şeyleri yapıyorken, sola, muhalefete ait nerede kıpırdayan ne varsa her tür silahla tepesine biniyorken, ona neyi soracaksınız? Neden daha erken yapmadığını mı?

 

Faili meçhul dosyalarını açmadan neyi soracaksınız? O size sormayacak mı, niye dosyaları açmıyorsunuz o zaman diye? “Teröristtiler, vurduk” diyecek size; siz Uludere’den sonra özetle sadece, “Terörist sandık, vurduk” demediniz mi? Duruşmada yanındaki sandalyeye mi oturacaksınız?

 

Cezaevindeki Türk-Kürt sosyalistleri, akademisyenleri, gazetecileri mi soracaksınız? “

 

DİN DERSLERİ

Neyi soracaksınız, onun mecburi hale getirdiği din derslerinin halen mecbur olduğu yerde? Onun Alevi köylerine diktiği camileri niye küçük yaptığını mı? Maraş’ı soracaksanız mesela, Maraş’ı anmak isteyenlerin neden şehre alınmadığını kime soracaksınız?

Meydanlarda iple dolaşırken, “Neden asmadınız” diye milliyetçi kin pompalarken, Kenan Evren’e idamların hesabını mı soracaksınız? Aylarca hücrelere tıkılmış mahkûmları sorarken, cezaevinde hastalıkta ölenleri, tecrit tutulanları soracak mısınız?

 

OY ORANI

Daha sayılacak çok şey var: Sansür, emek örgütlerinin tasfiyesi, muhalifleri işsizleştirme, bugün gözbebeğiniz saydığınız YÖK

Bütün kurumlarına sahip çıktığınız birini niçin yargılıyor olabilirsiniz ki?

Darbeciler, demokrasiyi getirmek için yargılanır, götürmek için değil. Kenan Evren anayasasının aldığı oy oranıyla hep övündü. Demokrasiyi sadece oy oranı sayanların da atasıdır o.

E peki niye çıkarılıyor Kenan Evren mahkemeye?

Basit bir nedenle, işi bitmiş tetikçiyi çöpe atmak suretiyle maddi, manevi cineyetlerinin yükünden arınmış gibi yapmak için:

“Çıkarları tehlike altındayken, büyük mafya babaları, dün kendileri için hizmet edenlere karşı acımasız olmasını bilirler. Medeniyet mecbur bırakır.” (Alain Badiou, Tarihin Uyanışı s. 184, Monokl yayınları)

 

NOT:

Uludere’de “gizlilik” kararı alındı. Ne diyorlardı? “Her şeyi araştıracağız, bakacağız.” Ne demiş oluyorlar gizlilik? “Bakacağız ama siz göremeyeceksiniz.”

(6 Ocak 2012, Radikal)

Gönderi tarihi:
  • Yazar

Mini bir kronolji...

 

12 Eylül 1980: Ordu darbe yaptı, yönetim beş generalin oluşturduğu Milli Güvenlik Konseyi'ne geçti. Kadro şöyle: Genelkurmay Başkanı ve Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Kenan Evren, Kara Kuvvetleri Komutanı Nurettin Ersin, Deniz Kuvvetleri Komutanı Nejat Tümer, Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya, Jandarma Genel Komutanı Sedat Celasun. Bu heyet 18 Eylül'de yemin etti... 600 üyeli TBMM'nin yasama ve yürütme yetkisi bu beş kişiye geçti.

Artık, “ikinci bir emre kadar” her şey yasaklanmıştı. İnsanlık, vicdan, adalet, ahlak dahil!..

 

16 Eylül 1980: Bütün grev ve lokavtlar ertelendi. Elbette bir daha hiç geleyecek ikinci bir emre kadar. 1000'e yakın sendikacı teslim oldu. Grevdeki 50 bini aşkın çalışan işbaşı yaptı. DİSK (Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu) ve MİSK (Milliyetçi İşçi Sendikaları Konfederasyonu) yöneticilerinin akşam saat 18.00'de teslim olmaları çağrısı yapıldı. 12 Eylül'ün en ünlü çağrısıdır bu: Teslim ol. Bütün Türkiye'nin teslim olması isteniyordu, zamanla anlaşıldı.

 

17 Eylül 1980: Gözaltı süresi biraz uzatılarak 90 güne çıkarıldı.O dönemde gözaltına alınıp hala salınmayanlar var. Örneğin Hayrettin Eren.

19 Eylül 1980: Ünlü 1402 sayılı yasada değişiklik yapıldı. Buna göre sıkıyönetim komutanları, istediği kamu personelini gerekçe göstermeden görevden alabilecekti. Gerçi görevden alınan alınmış zaten, ancak 12 Eylül, kendilerinden sonra, çok sonra gelecek iktidarlara da bir iyilik yapmak istiyordu; kararın ruhu yaşar halen.

 

21 Eylül 1980: Yürütmeye sivil bir vitrin eklendi: Emekli olduğu için üniforma giymeyen oramiral Bülend Ulusu başkanlığında bir (44.) hükümet kuruldu. Soyadındaki d harfi sayesinde "Bülent" ve "Bülend" isimleri karışmamış oluyordu. Nedeni zamanla anlışlacaktı.

24 Ocak Kararları'nın mimarı, Demirel'in eski müsteşarı Turgut Özal, ekonomiden sorumlu devlet bakanı ve başbakan yardımcısı olarak görev yapacaktı. ANAP kurulmuş oluyordu böylece; müdahalenin asıl nedeni de alenileşiyordu.

 

7 Ekim 1980: Necdet Adalı ve Mustafa Pehlivanoğlu idam edildi.

 

11 Ekim 1980: Alparslan Türkeş dahil 36 MHP'li (Milliyetçi Hareket Partisi) hakkında gıyabi tutuklama kararı verildi. (Askeri mahkeme kararıyla)

 

15 Ekim 1980: Necmettin Erbakan ve MSP'liler (Milliyetçi Selamet Partisi) tutuklandı. (Yine askeri mahkeme kararı)

 

30 Ekim 1980: Bülent Ecevit, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanlığı'ndan istifa etti.

 

10 Kasım 1980: Sosyalist kitaplar basan Onur Yayınlarının Sahibi İlhan Erdost, cezaevine götürülürken askeri araçta dövülerek öldürüldü. Ağabeyi Muzaffer, kardeşinin adını adına ekleyerek bugüne kadar yaşattı. Kardeşleri öldürmek ya da kaybetmek, kardeşliği öldürmeyi hedefleyen 24 Ocak kararlarının ruhuna uygun biçimde, 12 Eylülcülerin daimi hedefi oldu, hala da öyle.

 

3 Aralık 1980: Bir çocuk asıldı. Erdal Eren, 17 günlük bir yargılamadan sonra idam edildi.17 yaşındaydı. "Çocuklarınıza sahip çıkın" diyordu rejim, yoksa, sonu belli. 2000'lerin sonuna doğru bazı valiler bu cümleyi tekrar etti. 12 Eylül demek, korku bombasını ailelerin içinde patlatan bir rejimdir; her evde bir 12 Eylül kurulmasını da istedi, başarısız da sayılmaz ne yazık ki.

 

http://youtu.be/UqFklS_AXUA

 

19 Aralık 1980: DİSK davası başladı.

 

27 Aralık 1980: Toplu iş sözleşmesi dolan işyerlerinde, yeni toplu iş sözleşmesiyle ilgili yetkiler, kurulan yüksek hakem kuruluna verildi. Yüksek kurul tarlasına ilk tohumlar o dönem atıldı. Şimdi kaynıyor ortalık. "Siyasetsiz devlet" hedefine doğru cince bir fikirdir.

 

24 Nisan 1981: MSP'lilerin yargılanmasına başlandı. Erbakan için 14-36 yıl hapis isteniyor.

 

29 Nisan 1981: Toplam 587 sanıklı MHP ve ülkücü kuruluşlar davasında Türkeş dahil 220 sanık hakkında idam istendi. MHP ve ülkücülerin giyotinden önce düşündüklerini, yaptıklarını askerler yapıyordu artık nasıl olsa.

 

2 Haziran 1981: Konsey ünlü kararlarından birini aldı. Bir dizi yasak getiren 52 no'lu karara göre, yasakların tartışılması ve eleştirilmesi de yasaktı. Yürürlükten kalktığını söyleyebilir miyiz bunun?

 

5 Haziran 1981: Cevdet Karakaş idam edildi. 21 yaşındaydı.

 

6 Haziran 1981: TİP Başkanı Behice Boran ve TÖB-DER Başkanı Gültekin Gazioğlu Türk vatandaşlığından çıkarıldı.Vatandaşlıktan çıkarma işleminin prosedürü basitti: Yurt dışına çıktığı anlaşılanlar yurda “davet” ediliyor, sonra da vatandaşlıktan atılıyordu. Vatandaşlıktan çıkarma, insanlıktan çıkarma işleminin uygulanamayacağı kişilere karşı etkili bir yoldur sanıyorlardı.

 

10 Haziran 1981: Yine idam. Veysel Gürsoy, 23 yaşında...

 

13 Haziran 1981: Dönemin en ünlü yasaklarından biri: Bülent Ersoy ikinci bir emre kadar sahneye çıkamayacak. 12 Eylül kimin cinsiyetinin ne olması gerektiğine de karar veren bir tür üst kuruldu da.

 

26 Haziran 1981: Askeri mahkemede DİSK Başkanı Abdullah Baştürk ve 51 yönetici için idam talep edildi.

22 Temmuz 1981: Kenan Evren, Erzurum'da konuştu. İlk ve ortaokullarla liselerde din dersinin zorunlu olacağını ilan etti.

 

24 Temmuz 1981: Erbakan tahliye edildi.

29 Temmuz 1981: Lady Diana, Prens Charles ile evlendi; düğün bütün dünya televizyonlarında naklen yayınlandı. Türkiye'de düğün saatinde sokaklar boşaldı. Hem bu küresel düğün çekmişti insanları televizyon başına, hem de Türkiye'nin ilk renkli televizyon yayını yapılmıştı.

 

15 Ağustos 1981: Dev-Sol Davası başladı. 141 idam istendi.

 

12 Ekim 1981: Bülent Ecevit, dört konuşması nedeniyle yargılandı. 6 bin kişinin girmek için başvurduğu Danışma Meclisi üyeleri MGK tarafından açıklandı.

 

15 Ekim 1981: Bütün siyasi partiler “resmen” de kapatıldı. Malvarlıklarına el konuldu. Malvarlığına el koyma da sık duyulan bir sözdü. Bu söz, cumhuriyetin ve öncesinin tarihine de uygundur. Halen de uygun. Devlet verir, devlet alır; devlet tabii ki vermese de alır.

 

23 Ekim 1981: Evren ve arkadaşlarının üyelerini seçtiği Danışma Meclisi ilk toplantısını yaptı. Bu sırada genel seçimle seçilmiş 31 milletvekili tutukluydu. 2011'de de tutuklu milletvekilleri var, "Ne ilgisi var" diyenlere, "Haklısın, yok!" deyip geçelim.

 

26 Ekim 1981: Nazlı Ilıcak siyasi partilerin kapatılmasını eleştiren iki yazı yazdığı için, Tercüman Gazetesi süresiz kapatıldı. "Süresiz kapatma" demek, paşaların paşa gönlü istediğinde açması demekti.

 

2 Kasım 1981: Bülent Ecevit, MGK'nın cep anayasası niteliğindeki 52 numaralı kararını dört ay hapis cezasına çarptırıldı.

 

6 Kasım 1981: 2547 sayılı Yükseköğretim Yasası yürürlüğe girdi. Yükseköğretim o gün bugündür düştükçe düşer.

 

3 Aralık 1981: Ecevit hapiste.

 

20 Aralık 1981: Dönemin en ünlü ekonomik aktörleri haline gelmiş olan bankerler birbiri ardına ortadan kaybolmaya başladı. MGK çözümü hemen buldu: Bankerlere ilişkin haberlerin verilmesi yasaklandı. Kural hala geçerli değil mi? Soyulana dair haberler için üçüncü sayfa var, soyanlara dair haberler hemen hemen yasak.

 

15 Mart 1982: Devlet Bakanı İlhan Öztrak açıklıyor: Uluslararası Af Örgütü'nün 60 işkenceyle ölüm iddiasından 15'i doğru. Eh, sadece 15 ise iddia, neden kabul edilmesin ki?

 

24 Mart 1982: Cadde, sokak, meydan ve parklara 12 Eylül öncesinde verilmiş, 'milli birlik ve bütünlüğümüzle bağdaşmayan' isimlerin derhal değiştirilmesini emreden genelge çıktı. Dağın taşın kurdun kuşun ismini değiştirme geleneği bu dönemde en sevilen lengüistik devlet sporuydu.

 

10 Nisan 1982: Ecevit yine hapiste.

 

17 Mayıs 1982: Barış Derneği davası başladı. 30 sanık hakkında 8 yıldan 30 yıla kadar hapis istendi. Bu, kitle davaları yoluyla muhalefet öğütme işlemi 12 Eylül'de sandıktan çıkarılıp parlatılmış bir devlet işlemidir; makina işliyor halen.

 

18 Mayıs 1982: Diyarbakır Cezaevi'nde dört PKK tutuklusu, “İnsanlık onuru işkenceyi yenecek” sloganı eşliğinde kendilerini yaktı. Ferhat Kurtay, Necmi Öner, Mahmut Zengin ve Eşref Anyık'ın bu eylemi, hem dönemin Diyarbakır Cezaevi'nin koşullarının ne kadar insanlık dışı olduğunun göstergesidir hem de 12 Eylül yöneticilerinin yasak ve baskılarla yok saydıkları Kürt varlığının yakında nasıl patlayacağının alametidir.

 

21 Haziran 1982: Bankerlerin şahı Banker Kastelli kaçtı. Fakirlerin paraları zaten uçmuştu, hep uçar ya.

 

13 Temmuz 1982: Yeni anayasa tasarısı, yani gelecek planı açıklandı. Dar bir elbise lazımdı topluma, Evren, "Önceki anayasa bol geldi" demişti zaten evvelinden.

 

14 Temmuz: Turgut Özal hükümetten istifa etti.

 

4 Eylül 1982: Askeri savcı, 10 DİSK uzmanı için idam istedi.

 

19 Ekim 1982: 186 idam talepli ana Dev-Yol davası başladı.

 

7 Kasım 1982: Yeni Anayasa için halk oylaması yapıldı. 16 milyon 945 bin 545 'Evet', 1 milyon 584 bin 661 'Hayır'oyu çıktı. Kenan Evren de bu oylamayla yedi yıllığına cumhurbaşkanı oldu. MGK'nın diğer üyeleri Cumhurbaşkanlığı Konseyi üyeleri oldu.

25 Kasım 1982: 'Sayın muhbir vatandaşlar' mevzuat korumasına alındı: Muhbir güvenliğine ilişkin bir genelge yayımlandı. Ankara'da darbenin ilk yılında 20 bin 921 ihbar yapılmış, bunun üzerine 18 bin 525 kamu görevlisi işlem görmüştü.

 

1983

 

Zülfü Livaneli'nin 'Ada'sı yılın siyasi/kültürel olayı niteliğindeydi.

 

 

24 Nisan 1983: Siyasi Partiler Yasası çıktı.

 

20 Mayıs 1983: Anavatan Partisi (ANAP) kuruldu, yane tabelası asıldı.

 

1 Temmuz 1983: Evren, Genelkurmay Başkanlığını Kara Kuvvetleri Komutanı'na devretti.

 

6 Kasım 1983: Sadece üç partiye izin verilen seçimler yapıldı. Turgut Özal yönetimindeki ANAP yüzde 45.1 oyla sürpriz (!) biçimde birinci çıktı. Necdet Calp'in yönettiği Halkçı Parti (HP) yüzde 30.4 ile ikinci oldu. Evren ve arkadaşlarının silah arkadaşı, emekli paşalardan Turgut Sunalp'ın çok güvendiği MDP'si hayal kırıklığına uğradı: Yüzde 23..

Sunalp, işkencehanelerdeki “cop sokma” iddialarına verdiği şu yanıtla, 12 Eylül tarihindeki güzide yerini aldı: “Niye öyle yapalım, elimizde taş gibi delikanlılar var.”

 

Seçime girmek isteyen 15 siyasi partiden 12'si, 750 kurucu adaydan 435'i, 1682 milletvekili adayının 672'si veto edilmişti.

Erdal İnönü ve onun genel başkanlığında kurulan Sosyal Demokrasi Partisi (SODEP) de veto yemişti.

 

1984:

 

2 Ocak 1984: Katma Değer Vergisi (KDV) deneme amaçlı olarak başlatıldı. "Katma değeri bize ver, biz de çar çur edelim" mealindeki kanun, hayli espri yaratılmasına yol açtı. Ağlamanın yerini tutar gülmek ya...

 

6 Ocak: Türk Parasını Koruma Kanunu değişti, döviz taşımak suç olmaktan çıktı.

 

25 Şubat: Ferit Edgü'nün 'O' adlı romanından uyarlanan 'Hakkari'de Bir Mevsim'in gösterimi engellendi. Film beş yıl sonra gösterilebildi.

 

15 Ağustos 1984: PKK'nın silahlı elemanları Şemdinli/Eruh'u bastı.

 

25 Ekim: Son idam. Hıdır Aslan Bursa'da cezaevinde asıldı.

 

1985:

 

1 Ocak 1985: KDV'li dönem resmen başladı.

Bu yıl içinde Ahmet Kaya'nın ilk albümü çıktı. Adı manidar: Ağlama Bebeğim. Ahmet Kaya, 'Acılara Tutunmak'ı da aynı yıl çıkardı.

 

10 Ocak 1985: TRT'de, “Türkçenin yapı ve işleyişine ters düştüğü” gerekçesiyle çok sayıda sözcüğün kullanılması yasaklandı: Anı, devrim, özgürlük, ulus, eleştiri, etkinlik yasaklanan sözcüklerden bazıları...

 

4 Şubat 1985: Turgut Özal, Türkiye'nin çok nadir yaptığı bir işe imza attı. Özal, Cezayir ziyaretine gitti ve Türkiye'nin Cezayir'in bağımsızlığını tanımamasının hata olduğunu söyledi. Türkiye bir konuda özür diliyordu.

 

26 Şubat 1985: Tarık Akan, 'Pehlivan'daki rolüyle Berlin'de jüri özel ödülü kazandı. Gidemedi, çünkü pasaport verilmedi.

 

16 Mart 1985: Peter Ustinov'un, Yaşar Kemal'ın romanından çektiği 'İnce Memed'inin Türkiye'de gösterimi yasaklandı. Sivil iktidar, askerin yasakçılığını aratmıyordu.

 

18 Mart 1985: Bankaların televizyonda yayın yapma yasağı kaldırıldı.

 

26 Mayıs 1985: Ankara Sıkıyönetim Komutanı, Bilim ve Sosyalizm Yayınları'na ait 135 bin civarında kitabın imhasını emretti. Bu ünlü emrin dışındaki imhaların sayısını kestirmek imkansız. Milyonlarca kitabın imha edildiğini öne sürmek hiç abartılı olmaz. Gözaltına alınan yüzbinlerce kişinin, kapatılan onbinlerce dernek ve kuruluşun, kapısına kilit vurulan çok sayıda yayınevinin kitapları da aynı darbeci özeni gördü çünkü.

 

7 Haziran 1985: TRT, Meclis dışındaki partilerin faaliyetlerini haber yapmama kararı aldı. Zamanla bütün basın bu kararı alacak ise, kökleri bu tarihtir.

 

11 Haziran 1985: Pişmanlık Yasası yürürlüğe girdi. Takip eden 1,5 yıl içinde 497 başvuru oldu. Bunlardan 29'u geçerli itiraf sayıldı. Böylece, özellikle 90'lı yıllardaki karanlığın önemli figürlerinden itirafçı ordusu yaratılmaya başlandı. Darbecilerden ve yardakçılarından pişman olan yok hala.

 

12 Haziran 1985: Polisin yetkilerini olağanüstü artıran tasarı yasalaştı. O gün bugündür artıp duruyor yetkileri.

 

8 Temmuz 1985: ABD Başkanı Ronald Reagan, İran, Libya, Kuzey Kore, Nikaragua ve Küba’yı “terörist ülkeler konfederasyonu” diye tanımladı.

 

13 Temmuz 1985: Köy muhtarlarından, yurttaşların "siyasi temayülü" ve "ideolojik durumu"nu gösterecek belgeler istendi; muhatap jandarma karakolları

 

22 Ağustos 1985: Büyük şair, 'İkinci Yeni' akımının öncü isimlerinden Turgut Uyar öldü

 

20 Eylül 1985: Operacı, halk müziği yorumcusu Ruhi Su öldü. Ruhi Su, tedavi için yurtdışına gitmek istemiş, ancak kendisine pasaport verilmemişti. Ruhi Su'nun cenazesini, hala devam eden 12 Eylül ikliminin ağır havasına rağmen 10 binler uğurladı.

 

 

1986

 

13 Ocak 1986: İşkenceye cezanın arttırılması ve sorguda avukat hazır bulundurulması önerisi TBMM tarafından reddedildi.

 

28 Ocak 1986: Amerikan uzay mekiği Challanger kalktıktan 72 saniye sonra patladı. Mekikteki yedi kişi can verdi.

 

8 Şubat 1986: Balıkesir'de 5 bin işçi yürüdü. Bu 12 Eylül sonrası ilk sınıf eylemi.

 

6 Mart 1986: Muzır Neşriyat Yasası çıktı; sansür tartışması başladı. Peşinden dergilerin, kitapların poşete konulması, toplatılması vs. gibi uygulamalar başladı. Ahmet Altan, Haydar Dümen, Pınar Kür gibi yazarlar ilk mağdurlar arasındaydı.

 

26 Nisan 1986: Çernobil patladı. Dünya kazayı 30 Nisan'da öğrendi. O dönem Sovyetler Birliği'ne bağlı olan Ukrayna'nın Kiev kentindeki nükleer santralda meydana gelen kaza bütün Avrupa'yı etkiledi. Bugün Karadeniz'deki kanser vakalarının altında bu kazanın yattığı inancı çok güçlüdür. O dönem radyoaktivitenin insanları etkilememesi için her ülke kendince tedbir almıştı; Türkiye hariç. Avrupa ülkeleri Türkiye'den fındık alımını durdurdu, çayda radyasyon olduğu açıklandı. Bizim yöneticiler, “Batı tezgahı. Radyasyon yok, varsa da kaynatınca geçer” dedi.

15 Aralık 1986: Olimpiyat şampiyonu halterci Naim Süleymanoğlu Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına geçti.

 

1987

 

14 Şubat 1987: Dersim sürgünü bitmemiş! Tunceli'deki 234 köyde yaşayan yaklaşık 50 bin kişinin Antalya, İzmir ve Muğla'ya yerleştirilmesi kararlaştırıldı. Dayanak, Orman Kanunu'ydu; şaka değil, 6931 sayılı Orman Kanunu'ndan bahsediliyor.

 

22 Şubat 1987: Andy Warhol öldü.

 

24 Şubat 1987: Sovyetler Birliği lideri Gorbaçov, “glastonst” (açıklık) politikasını ilk defa dillendirdi. Türkiye, kendisine demokrat sanan bir devlet olarak, bunu beğendi.

 

4 Mart 1987: Turgut Özal, kalp ameliyatı olduğu ABD'deki hastanedeyken, uydu aracılığıyla Bakanlar Kurul toplantısına başkanlık etti. Uzaktan kumandalı hükümetler çağı için teknoloji iyi bir nimet, hep öyle oldu.

 

7 Nisan 1987: MHP ve Ülkücü Kuruluşlar davası bitti. Türkeş'e 5 yıl 11 ay 8 gün hapis cezası verildi.

8 Mart 1987: Kadın Çevresi Yayıncılık, Feminist adlı bir dergi çıkarmaya başladı. Yazarlar: Ayşe Düzkan, Handan Koç, Minu, Defne, Filiz k., Serpil, Gül, Sabahnur, Vildan, Stella Ovadis

 

 

14 Nisan 1987: Türkiye, AB'ye üyelik başvurusu yaptı. O zamanki adı Avrupa Ekonomik Topluluğuydu. Halen de kapıda durup duruyor.

 

22 Nisan 1987: SHP'de programın Kürtçeye çevrilmesini isteyen Turgut Atalay disiplin kuruluna verildi.

 

29 Haziran 1987: Cem Karaca Türkiye'ye döndü.

 

5 Temmuz 1987: Profesör İdris Küçükömer öldü. Askerin, darbenin, devletin ne demek olduğunu bilen, anlatmaya çalışan nadir isimlerden biriydi.

 

14 Temmuz 1987: Olağanüstü Hal Bölge Valiliği kuruldu.

 

22 Ağustos 1987: Özal, Bursaspor, Antalyaspor, Kocaelispor ve Diyarbakırspor'un birinci lige alınması emrini verdi. Futbol ve siyaset iyi iki kardeş değil mi?

 

6 Eylül 1987: Demirel, Ecevit, Erbakan gibi eski siyasi liderlerin siyaset yasaklarının kalkmaması için halkoylaması yapıldı. %49'luk 'hayır'oyuna karşılık, %51'lik 'evet'oyu çıktı.

 

29 Kasım 1987: Genel seçimler. ANAP'taki erime belirginleşiyor; yine birinci parti ama oyu yüzde 36.31'de. İkinci SHP, oyu 24.74 ve üçüncü DYP oyu 19.14. Bu seçimde Ecevitlerin DSP'si yüzde 8.53, Erbakan'ın RP'si yüzde 7.16'da... Kapitalizme hizmette ayak değiştirme vaktinin yaklaştığını gösterir bu seçimler.

 

11 Aralık 1987: Tiyatro ve sinema sanatçısı Adile Naşit öldü.

 

26 Mart 1989: Erdal İnönü'nün SHP'si yerel seçimlerde yüzde 28.69'la (il genel meclisi oranı) birinci parti oldu; Demirel'in DYP'si 25.13'le ikinci, Özal'ın ANAP'ı yüzde 21.8'le üçüncü. RP ve DSP yüzde 9'larda.

 

9 Kasım 1989: Yeni cumhurbaşkanı Turgut Özal. Kenan Evren artık özgürce resim yapabilecekti. Marmaris'e çekildi. Resimlerine dönemin TÜSİAD üyesi ünlü iş insanları müşteriydi. Beğenilerinin sanatsal mı siyasal mı yoksa iki alanda birden bir düzey uygunluğu sorunu mu olduğunu tartışmak gerekir mi bilinmez.

 

24 Aralık 1991: Genel seçimler, 1980'lerin bittiğini açıkça ortaya koydu: Birinci parti yüzde 27'yle Demirel'in DYP'si, ikinci parti yüzde 24'le Mesut Yılmaz'ın ANAP'ı, üçüncü parti yüzde 17'ye yakın oyuyla Necmettin Erbakan'ın Refah'ı. Ecevitlerin DSP'si yüzde 7'de... Bu seçimde Kürt partisi DEP, SHP'yle, Türkeş'in Milliyetçi Çalışma Partisi (sonradan tekrar MHP olacak) ise Refah'la birlikte sandığa gitti.

 

(19 Aralık 2010, Radikal)

  • 1 ay sonra...
Gönderi tarihi:

12 Eylül ve Milli Irade

 

 

Çarşamba günü Ankara’da deyim yerindeyse, yer yerinden oynadı. Adliye Sarayının önü “panayır” gibiydi. Davaya “müdahil” olmak isteyenler kuyruklar oluşturdu. Dün darbecilerin önünde esas duruş gösterenlerden bazıları,

Kenan Evreni “kafes” içinde getirin diye bağırıyorlardı.

Bir darbe yargılanmaya başlanmıştı !…

Aradan 32 yıl geçmiş, çekilen acılar çekenlerin yanına kâr kalmış, devrin sorumlularının çoğu ölmüş, ortada iki “kadit” var. Kim kimden hesap soracak şimdi?

Türkiye’de darbeler her zaman, ekonomik durumun düzgün bir biçimde sürdürülmesi garantiye alındıktan sonra yapılmıştır. Sayın Demirel tarafından alınan 24 Ocak kararlarından sonra ekonomi zaten rayına girmişti. Sonradan

12 Eylül darbecilerine, ekonomiyi sorun çıkarmadan yöneteceğini, ABD desteği ile garanti eden kimdi? Turgut Özal.. Başbakan Erdoğan’ın aynı tarikattan üstadı Turgut Özal, en az Kenan Evren kadar suçludur ve yargılanması gerekir.

12 Eylül’ün en büyük mağduru Sayın Demirel, konuyu gündemine bile almıyor. Çünkü biliyor ki, eğer darbelerden gerçekten hesap sorulacaksa, işe yakın tarihten, ilk olarak ta 27 Nisan bildirisinden başlamak gerekir. Ama o konunun Erdoğan-Büyükanıt arasında yapılan ve mezara kadar gizli kalacağı söylenen görüşme nedeniyle dokunulmazlığı var !..

AKP, yakın geçmişle hesaplaşmayı, “sahte ve düzmece” olduğu bilim kuruluşlarıyla saptanan CD’lerle yapıyor. Balyoz gibi davalarla yargılananlar, AKP İktidarına biat etmeyenler veya etmeyeceği düşünülenlerdir. AKP İktidarının şakşakçısı paşalardan ve onların e-muhtıralarından hesap sorulamıyor !…

12 Eylül günlerini yaşamamış gençlere birkaç hatırlatmam olacak. Ben o zaman Bergama Belediye Başkanı idim. 12 Eylül öncesi Türkiye’de bir kaos ortamı vardı. Pek çok yerde “sıkıyönetim” ilan edilmesine rağmen olaylar bir türlü önlenemiyordu. Bir sabah Hasan Mutlucan türküleriyle uyandık.

Bir gün içinde tüm toplumsal olaylar sona erdi!..

Sokağa çıkma yasağı sona erince, halk sokaklara döküldü. Ordu lehine sloganlarla yer gök inledi.

İki gün sonra, başta Anayasa Mahkemesi Üyeleri olmak üzere tüm yargı mensupları, darbecilere yani, “beşi bir yerdelere” bağlılıklarını sundular.

Tüm medya emir-komuta zinciri altında darbeyi övmek için yarışa girdi.

Milli Güvenlik Konseyi yönetime el koyduktan on gün sonra ilk iş olarak, Yunanistan’ın NATO Askeri kanadına girmesine karşı Demirel Hükümetinin kullandığı “Veto’yu” kaldırdı. Böylece, AB yolunda Yunanistan’ın önümüze çıkardığı bütün engellerin yolunu açmış oldu. Bu önemli gelişme, o günlerde medyada yer bile almadı !…

Sonra Kenan Evren yollara düştü, bütün Türkiye’yi dolaşmaya başladı. Her gittiği yerde “netekim” diye başladığı konuşmalarda, bütün siyasi görüşlere ve liderlere hakaret yağdırdı. Kimsenin gık’ı çıkmadı, aksine inanılmaz destek gördü. DİSK gibi 600 Bin üyesi olan kuruluşun seçilmiş liderleri idam isteğiyle yargılanmaya başlandı. DİSK’in üyelerinden bir kişi bile sesini çıkarmadı !…

İçlerinde 17 yaşında bir gencin de bulunduğu 50 kişi idam edildi. 650 bin kişi tutuklandı. Kimseden, ne halktan ne halkın sesi olması gereken medyadan tek ses çıkmadı !…

Daha sonra “Danışma Meclisi” rezaleti sahneye kondu. Koca-koca adamlar, Profesörler, Gazeteciler, Bilim Adamları darbecilere Danışma Meclisine girmek için müracaat ettiler.

Beşi bir yerde darbeciler bir Anayasa hazırlattılar. Bu anayasa referanduma sunulduğunda Kenan Evren’in Cumhurbaşkanlığı da onaylanmış olacaktı.

“ Milli İrade” darbe anayasasını % 92.4 evet oyu vererek, kapatılan Siyasi Parti Liderlerine de 10 yıl süreyle siyasi yasak koymayı kabul etti.

12 Eylül darbesinden tam 7 yıl sonra “Milli İrade” siyasi yasakları % 50.4 oyla kaldırdı. Tüm Türkiye’de 51 Bin oy fark yapılmıştı.

“ Gavur İzmir” yine farkını ve demokratlığını göstermişti ve yasakların kalkması yönünde 256.872 oy fark yaptı…

Şimdi “müdahil” olmak için sıraya girenlerin hiçbiri meydanlarda yoktu.

Milli İrade darbeciyi, % 92.4 oyla Cumhurbaşkanı yaptı.

Milli İrade, darbecilerin koyduğu ve Özal’ın savunduğu yasakları % 50.4 oyla kaldırdı.

Milli İrade, AKP’yi % 50’ye yakın oyla üç seçimdir tek başına iktidar yaptı.

Milli İrade, darbeden 32 yıl sonra, % 92.4 oy verdiği darbecilerin yargılandığı için bayram yaptı !…

Ne Milli İrade, ne demokrasi, ne özgürlük-bağımsızlık anlayışıymış be kardeşim, hayret !…

Adamın biri, kara-kara düşünüyormuş. Derdin ne demişler? Biri anamı öptü, demiş. Şikayet etsene, demişler. Adam; Anamı öpen Kadı, kimi kime şikayet edeyim, demiş !…

Milli İrade, seni kime şikayet edeyim !…

Sağlık ve başarı dileklerimle 06 Nisan 2012

 

RIFAT SERDAROGLU

 

 

İLK KURŞUN

Gönderi tarihi:

Bir curcuna bir alamet,eline bir pankart alan adliye binasinin önüne kosmus,neymis efendim;Evren ve Sahinkaya'dan hesap soracaklarmis.Eline pankart alipta adliye binasinin önüne kosan intikamcilar acaba 30 yildir neredeydiler?Öyle ya adama sormazlar mi;Ya arkadas 30 yildir bilmem kac tane iktidar geldi gecti sonuncusuda 10 yildir iktidarda.Yani ücüncü defa secildi,sizler sectiniz ve büyük olasilikla birdaha ki secimde de yine onu sececeksiniz cünkü o iyi kandiriyor.Sonra Kasimpasa'li ve Müslüman!

 

30 yildir iktidara gelenler hep Evren'in anayasasi ile iktidar oldular yani yüzde 92 gibi büyük bir halk oyunu alan anayasa ile iktidara geldiler,hepside Milli Irade dediler.Yani iktidara gelince Milli Irade oluyorda,Evren'in anayasina yüzde 92 oy veren halkin iradesi Milli olmuyormu?Her türlü hile ve oyun ile üc secim kazanildi.Bu iktidari yönetime getiren oy orani yüzde 47 oldu en son.Halbuki Evren'in anayasasi yüzde 92 aldi,yani seni ikiye katlamisti.Cankaya'ya atadigin noter bile Evren'in anayasasina oy verenlerin oranini bulamadi.

 

30 yildir Evren'in anayasasi ile oy kullanarak iktidarlari secenler neden o günlerde "BIZ EVREN ANAYASASI ILE SECIMLERE GIRMEK ISTEMIYORUZ"demeyip tipis tipis giderek oy kullandilar simdi de Evren yargilanacak diye akillari baslarina geldi ve pankartlari alip kostular.96 yasinda ki bir adam yargilansa ne olur yargilanmasa ne olur.Ahi gitmis vahi kalmis bir adama,sirf intikam duygularini tatmin etmek icin hakaretler eden dinükü biatcilar,dünü Fetulahcilar aynaya baksinlar eminim ki yüzlerinde Evren'in kopyasini bulacaklardir.

 

17 yasindaki oglu asilan ana;sen bugüne kadar kac defa bu anayasayi degistirin diye secimleri boykot ettin.Ya siz,iktidarin Aydinlari!:30 yildir bu anayasa darbe anayasasidir demokratik degildir demeyipte simdi hangi yüzle o adliye binasinin önüne gidip müdahil olmaya calisiyorsunuz.Olsaniz ne yazar olmasaniz ne yazar.Partilere gelince;asil suclu onlardir.Onlardir Evren anayasasiyla secimlere girenler,simdi müdahil oluyorlar davaya.

 

Sanatcilar Girisimi Platformu'ndan Tiyatrocu Orhan Aydin'in sözleri asagidadir:

 

Orhan Aydın 12 Eylül “yargılaması” konusunda şunları söyledi:

“Ne kadar yetmez ama evetçi varsa orada. Ne kadar eli kanlı katil varsa orada. Bir tanesi Ökkeş Kenger. Kahramanmaraş’ın katilleri 12 Eylül sürecine müdahil olmuş. Benim hakkımda ölüm ilanı yazan, eli kanlı katil olduğunu bildiğim Muhsin Yazıcıoğlu’nun karısı müdahil olmuş. Bu mudur 12 Eylül? 12 Eylül cezaevlerinde insanlarımızın çürütüldüğü, işkencelerden geçirildiği, çocuklarımızın yaşlarının büyütülerek asıldığı, binlerce ton kitabın yakıldığı, gazetelerin yasaklandığı, tiyatroların kapılarına kilitlerin vurulduğu, filmlerin yasaklandığı, insan hak ve özgürlüklerinin üzerinden tanlarla geçildiği bir süreçtir. Böyle bir komediyle 12 Eylül’le hesaplaşılırmı?”

 

Ne kadar dogru söylemis degil mi?

 

saygilarla

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.