Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

Featured Replies

Gönderi tarihi:

1.Arkadaşlarımız için ‘tutukluğun devamına’ şokunu henüz atlatabilmiş değiliz. AKP ve Cemaatin ‘foyalarını’ ortaya çıkartan ya da çıkartma potansiyeli görülen her yazar çizer sorgusuz sualsiz hukuksuz içeri tıkılıyor, tıkılacak, şans yok.

 

2. Hergün medyanın bir köşesinde bir cehalet fışkırıyor, şimdi de bir yazar Gençliğe Hitabe’deki ‘asil kan’a takmış, ırkçılıkmış mış mış.

 

Nazım Hikmet bir bebeği severken Karadeniz şivesi kullanıp ‘yesun seni nenesi’ der, şimdi ‘yeme’ kelimesi kurt gibi yeme anlamı mı taşır. Ya da ‘kurban olurum sana’ derken boynumuzu kütüğe koyup koyun gibi boyundan kesilmeyi mi kastederiz. Okuma yazma hatta köşe yazma aşamasına gelmiş insanlar bu ülkede en çok bilinen en temel kavramların ne anlamaya geldiğini neden bilmezden gelip habire çarpıtıyor. Asil kelimesi, Kurtuluş Savaşı’nda ‘yabancı tahakkümüne’ yani esarete karşı koymuş ve bin yıllar boyu kimseye boyun eğmemiş yani bağımsızlığına düşkün ‘anlamında’ kullanılır, ki Gençliği Hitabe’nin ana fikri de ‘yabancı işgaline’ karşı uyanık tetikte olunması gerektiğini anlatır.

 

Bu topraklara düşmanlık yapmak işte tam da bu ‘çarpıtmadır’. Doğrusu çarpıtma için kullanılan aletlerin bu denli ‘cehalet içinde olması’ insanın ağrına gidiyor.

 

 

3. CNN’de Dört Bir Taraf programının son bölümüne şöyle bir baktıktan sonra hakkaten Nagehan Alçı ve Nazlı Ilıcak’ı takdir edesim geldi. İnsanlık tarihinde eşine benzerine çok az rastlanır şekilde yüzlerce gazeteci ve yüzlerce mağdur masum insan hukuksuzca içerde, ve ekranda solcuyum özgürlükçüyüm diyen iki insan biri Altan Öymen diğeri Enver Aysever bu feci durumu dahi bu hanım yazarlara karşı savunamıyor.

 

Nagehan Alçı ve Nazlı Ilıcak bu yüzlerce hukuksuz tutuklamayı hem ‘normal’ göstermeyi başarıyor, hem de tartışmayı mahkümların tuvalet penceresi büyüklüğü yasalara uygun mu havalandırma saatleri yeterli mi gibi top döndürüp milyonların önünde gargaraya getirebiliyorlar.

 

Şimdi Altan Öymen ya da Enver Aysever şunu söyledik bunu söyledik diyecek, yok, kimseyi kandırmasınlar, bu denli haklı davalar karşısında bile iki kadın karşısında her akşam milyonlara rezil oluyorlar. Yüzlerce masum insan içeri tıkılmakla kalmamış bir de her akşam TV’de bu hanımlardan tekme tokat dayak yiyorsunuz, pes vallahi.

 

Altan Öymen ve Enver Aysever, tarzı tavrı üslubu ne olursa olsun bu iki hanım karşısında bu denli haklı bu denli ortada aleni yargılamaları dahi neden savunamıyor?

 

Bu sorunun cevabını aradığınızda medya yapılanmasını oluşturan liberal, demokrat, özgürlükçü vs. kavramların kaçakçılığıyla ekranlarda boy gösterenleri daha yakından tanıyacak ve İslamcılar’ın neden bu denli kolayca zalim bir diktatörlük inşa ettiğini daha derinden anlayacaksınız.

 

31.01.2012

 

Gönderi tarihi:

Siz gidersiniz, Anıtkabir kalır

 

 

Devlet Bahçeli nasıl bir bilgi aldı da, "Sıra Anıtkabir'de, Hükümet Anıtkabr'e dokunmaya hazırlanıyor" dedi, bilinmiyor.

Muhtemelen, Anıtkabr'in çevresi öyle bir bitkilendirilecek, ağaçlandırılacak ki, Anıtkabir görünmez olacak gibi birşey olabilir.

Anıtkabir Ankara'nın her tarafından görülürmüş, Ankaralı olmadığım için bilmiyorum ama Ankaralılardan duydum.

Her taraftan görülünce asap bozucu olabilir bazıları için.

"Ormanlayıp", görünmez hale getirilmek isteniyor olabilir.

Yoksa ortadan kaldırmayı düşünüyor olamazlar.

Bence ama hayallerinizi Anıtkabr'e kadar uzatmayın.

O iş bana zor görünüyor.

Daha doğrusu şundan eminim ki...

Siz gidersiniz, Anıtkabir kalır.

Olur da çevresini ormanlayıp, görünmez hale getirseniz bile...

Keser yine açar, yüzünün, gözünün görülür olmasını yine sağlar bundan sonraki hükümetler.

Ne yani...

Çok oy alıyorsunuz diye, kazık çakacağınızı mı sanıyorsunuz?

Her canlı ölür, her hükümet gider.

Uğraşıp, didinecek ama birgün gideceksiniz.

Anıtkabir ise kalacak.

Hem sizden sonra başka hükümetler gelecek bu ülkeye.

N'aaaaber!

THE İLERİ DEMOKRAT SÖZCÜ ÇELİK'TEN ULUSALCI-MİLLİYETÇİ AYRIMI

The en önemli Hükümet Sözcüsü Hüseyin Çelik MHP'li Vural için önceki gün, "O milliyetçi değil, ulusalcı" dedi.

Bu da bana epeydir yazmak istediğim bu konuda bir pas durumu oluşturdu.

Bir insanın veya grubun veya siyasi partinin kendisine ulusalcı demesi bir konu...

Ama birinin birinden veya bir siyasi partiden vs. ulusalcı diye bahsetmesi ve bunu suçlayıcı bir şekilde kullanması apayrı bir konudur.

Çünkü...

Sağlıklı bir ülkede, sağlıklı bir siyasi birey temelde ulusalcı denen şeyden bir parça olsun taşır.

Yaşadığı toprağı bir parça benimseyen, ona zarar gelmesini istemeyen, onu benimseyen herkes ama herkesin damarında o ulusalcılık denen şeyden biraz vardır.

Sağcı, solcu, yeşilci, isyankar, genç, yaşlı, şehirli, köylü, işçi, işveren, okula gitmiş, gitmemiş vs....

"Yurt, vatan" denen şeyin sütünden azcık emmiş herkeste o şeyden biraz olsun vardır ve bu çok doğaldır.

Türkiye'de ulusalcı denilerek suçlama adetinin var olabilmesinin nedeni ise...

Osmanlı'nın maddi/manevi olarak milli kültür olgusunu oluşturacak bir özellikten yoksun bir geleneğe sahip olması, Cumhuriyet'in de bilhassa fakirlik nedeniyle bu işi halletmede başarılı olamamasıdır.

Ve, işte...

Toplumlaşmanın maddi unsurlarına ve dolayısıyla kültürüne sahip olan Avrupa'da bu tür bir suçlama geleneği, bu tür bir algı yok.

Çünkü ulusalcılık denen nesne toplumlaşmanın, kişilikleşmenin, kendini var ve iddia etmenin, dünyada yer edinmenin doğal ve temel bir olgusu.

Ulusal yapısı gelişmemiş bir ülke korozyona uğrar, gelişip, serpilemez.

Avrupa Birliği ülkelerinin en temel özelliği ise, ulusal yapıları güçlü olan ülkeler olmaları.

Çiftçileri çok güçlü ve saygın. Avrupa'yı dünyanın geri kalanından ayıran özellik işte bu, güçlü çiftçi toplumu olmalarından ileri gelen güçlü ulusal yapılar.

Aaaaa.

Çok önemli.

The İleri demokrat Sözcü Çelik'in Hükümeti'nin çok oy almasının nedeni de Türkiye'de toprak yapısının, köylünün zayıf olması, kişilik iddiasının gelişmemiş olması.

Topraktan çözülüşün yerini kenar ve gücü çok az sosyal katmanların alması.

Mesela, The İleri Demokrat Hükümet Avrupa'nın hiçbir ülkesinde birgün yaşayamaz.

Neden?

Ulusal özelliği nanay çünkü.

Bırakmazlar çünkü.

Avrupa ulusalcı çünkü.

Bu arada, şunu da belirtmek isterim ki...

"Ulusalcı" kavramı bence dilbilgisi olarak yanlış bir kavram.

Tam emin değilim ve acil Türkçeci hoca lazım ve şu anda bulamıyorum ama...

"Ulusal" bir zarf, yani "adverb", ama "cı" eki ile de yine zarf, yani "adverb" olarak kalıyor.

Ve, bu tarz bir kullanım çok doğal değil ve zorlama sanki.

Dilbilimi bakımından sorunlu geliyor bana ama boşverin bu konuyu uzatmayayım.

Sanki her dert bitmiş de, bu kalmış gibi.

Ulusal, ulusalcı veya yurt veya vatan, her neyse...

Varsa sol memenin altında ondan bir parça...

Sorun yok.

Yoksa...

Valla,bas belasi.

 

 

Safiye Usul

Gönderi tarihi:

Bir yazarin,hitabedeki "asil kan"a takmasi veya Hrant Dink'in "istiklal marsi irkci bir marstir neden saygi duyayim"demesi arasinda bilmem bir fark varmi dir,bence yoktur.Birileri,ister adi Hrant ister Ahmet veya Mehmet veya Mustafa olsun resmen Türklere saldiriyorlar kardesim,bugünkü iktidar bu saldirilari mesrulastiriyor,Silivride tutuklu olanlar,Türklüge karsi olanlar tarafindan tutuklanmis tutuklatilmislardir.Genclige Hitabe'ye ve Atatürk'e yapilan saldirilar iktidardan alinan gücle bu saldirilari yapmaktadirlar.Bunun gizlisi saklisi kalmadi artik.

 

Türklük tehlike altindadir ama en büyük tehlike Türk'ü koruyacak ne bir ilahi ne de bir beseri güc mevcut degildir artik.Milletin son ümidi olan ordu Türk düsmanlarinin saflarina gecmistir.

 

saygilarla

  • 2 hafta sonra...
Gönderi tarihi:

MALUMUN ILANI OLSADA SONUCTA BELGE NITELIGINDE BIR ITIRAFTIR BU YAZI

 

Ayrı değil, aynıyız"

132928596138893.jpg

 

Son ifade kriziyle bir kez daha gündeme gelen iktidar partisi ile Gülen cemaati arasında çatışma olduğu iddalarına, Başbakan Erdoğan'ın danışmanı Yasin Doğan'dan (Yalçın Akdoğan) yanit geldi

AK PARTI ile Fetullah Gülen Cemaati arasinda bir catisma mi yasaniyor?

 

MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın, özel yetkili savcı tarafından KCK operasyonu kapsamında ifadeye çağrılması, bu soruyu bir kez daha gündeme getirdi.

 

Yeni Şafak gazetesinde Yalçın Doğan takma adıyla yazılar kaleme alan AK Parti Milletvekili ve Başbakan Erdoğan'ın Danışmanı Yalçın Akdoğan, bu iddialara bugünkü köşesinde yanıt verdi.

 

Akdoğan, 'Her türlü oyunun farkındayız..." başlığını attığı ve gazetenin manşetinden 'Bu oyun bozulur' başlığıyla duyurulan yazısında, iki yapı arasında bir çatışma yaşanmadığını ve yaşanmayacağını belirtti.

 

Akdoğan, "İki farklı kulvarda hareket eden bu yapılar arasında güç ve iktidar çekişmesi yaşanmasını murad edenler yine hayal kırıklığına uğrayacaktır. Samimiyet her türlü oyunu bozar. Menfaat deği ideal birlikteliğiyle oluşan kardeşliğe kimse helal getiremez" dedi.

 

Akdoğan, MİT-yargı krizini değerlendirdiği yazısında, "Aynı değiliz, aynıyız", "Düşmana fırsat verilmemeli", "9 yılda çok tezgah gördük", "Yanlış yapan hesabını verir" ifadelerini kullandı.

 

İşte o yazı:

 

HERTÜRLÜ OYUNUN FARKINDAYIZ

9 yıldır içimin daraldığı, kalbimin sıkıştığı onlarca olay yaşadım. 2004 AB zirvesi öncesi Türkiye'ye dayatma yapıldığında, Davos'ta İsrail'in küstahlığı ilişkileri gerdiğinde, 27 Nisan'da yayınlanan bildiride ve öncesindeki uzun gecelerde tarifsiz gerilimler yaşadım. Ama şu son günlerde yaşananlar hepsinden fazla içimi daraltıyor. Bu olayların hepsi Başbakan Erdoğan'ın volkan gibi patlamasıyla, önüne aldığı herşeyi silip süpürmesiyle aşıldı. Bugün de durumu bir dayatma ve saldırı olarak görerek benzer patlama bekleyenlerin sayısı az değil, doğrusu haklı gerekçeleri de yok değil. Ama bazen susmak bağırmaktan fazla etki yapar, patlamaktansa sağduyuyu kuşanmak insafsızları da insafa getirir. Biz inanıyoruz ki, bir insanın gönül dünyasını yıkmaktansa veya tedirgin bakışlarla sükunet bekleyenleri kaygıya gark etmektense sıkışan kalbin patlaması evladır. İnsanın bir uzvu başka bir uzvuna adavet besleyemez, gönül koyamaz, hasmane tutum takınamaz. Bugün bazılarının anlamadığı şudur: Başbakan Erdoğan'ı gönülden seven cemaat mensupları ile Hocaefendi'ye sevgi besleyen AK Partililer arasında bir çatışma ve çekişme olamaz, bunlar birbirinden ayrılamaz, çünkü bunlar aynı insanlardır.

 

İngiltere'de katıldığım bir akademik programda şunu öğrenmiştim: Bizler ne söyleyeceksek yazının sonunda söylüyoruz, İngilizler ise başında söylüyorlar. Ben de Türk gibi yazıp, onlar gibi yazının sonunu başa taşıyorum ve şunları söylüyorum:

 

1. AK Parti ile Gülen cemaati arasında hiçbir zaman bir çatışma ve çekişme yaşanmamıştır, bundan sonra da yaşanmayacaktır. Bu sadece gönül birlikteliği değil, büyük Türkiye idealinde temerküz eden bir amaç ve hedef birlikteliğidir. İki farklı kulvarda hareket eden bu yapılar arasında güç ve iktidar çekişmesi yaşanmasını murad edenler yine hayal kırıklığına uğrayacaktır. Fitne ateşine odun atanlar, sadece parti ve cemaati 'kaybet-kaybet' sarmalına sürüklemek istememekte, aynı zamanda Türkiye'yi iddialarından ve demokratikleşme perspektifinden koparmaya çalışmaktadır.

 

2. 15 Şubattan itibaren yeni bir kalkışmaya hazırlanan terör örgütü ve bölgede Türkiye'nin etkisini kırmaya çalışan Türkiye düşmanlarına fırsat verilmemelidir. Asker, polis ve istihbarat örgütlerinin uyumunu ve motivasyonunu güçlendirerek ortak hareket etmek, terörle mücadele açısından hayati derecede önemlidir. Ne Ergenekon davası sulandırılmalıdır, ne KCK/PKK ile mücadele akamete uğratılmalıdır, ne de kirli ilişkilerle ve karanlık odaklarla hesaplaşma kesilmelidir. AK Parti iktidarı maruz kaldığı sıkıntılı duruma rağmen bu kararlılıktadır.

 

Gelelim geçen haftadan bu yana oluşan görüntüye ve ortaya atılan iddialara:

- MİT'in PKK ve KCK'yı kurarak ve büyümesini sağladığı iddiası bugüne kadar yaşanan tüm ölümlerin katili olarak devleti göstermekte, BDP'nin 'düşman devlet, ceberrut devlet' tezine güç vermektedir.

 

- Yargı ve güvenlik bürokrasisinin, seçilmiş iktidara politika dayattığı, siyasete yön vermeye çalıştığı şeklinde bir algı oluşturulmaktadır.

 

- AK Parti ile Gülen cemaati arasında çatışma üretilmek istenmektedir.

 

- 250. madde değişikliği yaptırılarak Ergenekon sürecinin boşa çıkarılması murat edilmektedir.

 

- MİT Müsteşarı ve bazı hükümet üyeleri KCK'lı gibi gösterilerek KCK operasyonları sulandırılmaktadır.

 

- MİT, polis ve asker arasındaki uyum bozularak, moralsizlik oluşturulmakta, PKK ile mücadele zafiyete düşürülmek istenmektedir.

 

- Devlet içinde çok parçalı, bölünmüş ve çatışma halinde bir yapı oluştuğu izlenimi uyandırılarak otorite zafiyeti görüntüsü verilmektedir.

 

- Kapalı devre çalışan bir ekibin Başsavcının, valinin ve hükümetin bilgisi dışında işler yaptığı algısı üretilerek güvensizlik pompalanmaktadır.

 

- Bölgesel gelişmelerde etkili olan ve İsrail'in hedefi haline getirilen MİT Müsteşarının devre dışı bırakılmasıyla Türkiye'nin bölgesel etkinliği kırılmak istenmektedir.

 

- MİT ve emniyet istihbarat arasında bir çatışma ve inisiyatif mücadelesi ateşlenmeye çalışılmaktadır.

 

- Başbakan Erdoğan'ın Meclis kürsüsünden kendisinin görevlendirdiğini söylediği Hakan Fidan hedefe konularak, Başbakan'a karşı hamle yapılmaktadır.

 

Geçen haftadan bu yana basında resmedilen fotoğraf budur. Bunların doğruluğu yanlışlığı bir yana, acaba bu görüntüyü kim üretmek istemektedir? Bir kısım savcı ve polisler mi böyle bir durumu planlamıştır yoksa onların girişiminden sonra birileri bu görüntüyü oluşturmaya mı çalışmaktadır?

 

Eğer bu girişimi başlatanlar istemeden böyle bir duruma sebep oldularsa bir adım sonrasını göremeyecek bir yetersizlik içindedirler. Eğer bunu bilerek yaptılarsa ortada daha vahim bir durum vardır ve söylediklerinin tam tersi bir tezgahın parçası olmuşlardır.

 

MİT'i temizleme ve yanlışların hesabını sorma arayışı ile bugünkü durum tamamen farklı eksene oturmuştur. Bugün daha büyük bir sorun önümüzde durmaktadır. Elbette hangi kurum olursa olsun yanlış yapan hesap vermelidir, tüm kurumların ve yapıların içindeki Ergenekoncular, çeteciler, kirli ilişkiler günyüzüne çıkmalı ve bir arınma yaşanmalıdır. Ama bunun bir yolu ve yordamı vardır. Eğer üç günde gelinen noktada Ergenekoncuların, PKK'nın, İsrail'in, MİT içindeki karanlık yapıların, hükümet muarızlarının ve Türkiye düşmanlarının bayram ettiği bir noktaysa, kimse çıkıp bunu işi abartmakla ve alınganlıkla izah edemez. Hele üstüne bir de hükümete 'tuzağa düşmeyin', 'MİT'in karanlık ilişkilerine arka çıkmayın' tavsiyesinde bulunmak ayrı bir istihzadır. Eğer bir tuzak varsa tuzağın başlangıç noktası neresidir? Şer güçlerin işine yarayacak bu iklimi kim üretmiştir? Ergenekon sadece MİT'in içine mi sızmıştır, yoksa her kurum ve yapı bu yönlendirmeden nasibini almakta mıdır? Tuzak sadece hükümete mi kurulmuştur?

 

'MİT konusunda kişileri ve niyetleri sorgulamayın, vahim sonuca bakın' deniyorsa, bugün yaşadığımız vahim sonuç kimin eseridir?

 

Yargı ve güvenlik bürokrasisi içinde kimseye güvenmeden gizli kapaklı iş çeviren bir grup, ülkeyi yönlendirmeye ve siyaset mühendisliğine kalkışıyorsa, bunun daha önceki durumdan ne farkı olur?

 

AK Parti bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da karşılaştığı badireleri 'ortak akıl'la atlatmasını bilecektir. Ama bu işleri üreten akıl da nasıl bir tutulmaya uğradığını veya nasıl bir kriz ürettiğini görmelidir.

 

Şunu herkesin bilmesi gerekir: Türkiye'nin zararına olan bir durum, ne AK Partinin ne herhangi bir grubun faydasına olabilir. Bugün için AK Parti iktidarına zarar vermek ise Türkiye'ye ve Türkiye içindeki herkese zarar vermek anlamına gelir.

 

9 yıllık iktidar döneminde maruz kalınan türlü türlü oyunlar, provokasyonlar, tezgahlar büyük bir tecrübe oluşturmuştur. Samimiyet, her türlü oyunu bozar. Milletin hayır duasıyla ve desteğiyle bütün badireleri atlatan AK Parti iktidarı bu oyunu da bozacaktır. Menfaat değil ideal birlikteliğiyle oluşan kardeşliğe kimse halel getiremez.

 

Biz kardeşlikle, samimiyet ve ortak akılla hareket etmeyi sürdüreceğiz. Yanlış yapanlar veya istismar edilecek durumlara sebep olanlar hesabını millete ve adl-i ilahiye verirler.

 

GAZETEPORT

 

Bunu hep söyledik,AKP'nin cemaat ile iktidar oldugunu,ZAMAN Gazetesi'nin,Cemaat parasi ile hergün bir milyon basilip bedava dagitildigini ve bu gazete ile Türkiye'nin milli tarihine saldirildigini,ic savas kiskirticiligi yapildigini söyledik.Cemaatin söyledikleri ile AKP'nin söylediklerinin ayni olmasi bir rastlanti olamazdi.AKP'nin ve cemaatin yayin organlarindan olan STAR VE YENISAFAK gazetelerininde Türkiye Cumhuriyeti'ne karsi yikici yayinlar yaptigini hep söyledik.Zehirlerini tüm ülke geneline yaydilar.Iste yukaridaki yazi bilinen bir gercegin belgelenmis itirafidir.Hem de bizzat cemaat ve iktidar yandasi bir isim tarafindan.Bu yazida Türkiye üzerinde oynanan oyunlarin aktörleri cok acik bir sekilde anlatilmistir.

 

saygilarla

Gönderi tarihi:

Cumhuriyet, İstiklal, Hürriyet, İnönü caddelerinin adı 'halk alışamadı' diye değiştirildi

 

Ordu’nun Aybastı İlçesi’ndeki 'İstiklal', 'Hürriyet', 'Cumhuriyet', 'İnönü' caddelerinin adları, 'halk alışamadı' iddiasıyla Belediye Meclisi kararıyla değiştirildi. Belediye Başkanı AK Partili İzzet Gündoğar, vatandaştan gelen talep doğrultusunda isimleri değiştirdiklerini söyledi. Eski Belediye Başkanı DSP’li Fehmi Küpçük ise, "Bunlar bizim toplumsal olarak en büyük değerlerimiz. Halktan kesinlikle böyle bir talep olduğunu düşünmüyorum. Bunlar ideolojik olarak alınan bir karardır" dedi.

 

Ordu’nun Aybastı İlçesi’nde 8’i AK Partili, 3’ü DSP’li 11 meclis üyesinin oy birliği ile alınan meclis kararıyla, 'halkın alışamadığı' gerekçesiyle 'İstiklal, Hürriyet, Cumhuriyet ve İnönü' caddelerinin adları değiştirildi. İstiklal Caddesi 'Hükümet', Hürriyet Caddesi 'Gölköy', Cumhuriyet Bulvarı ikiye bölünüp 'Fatsa' ve 'Reşadiye', İnönü Caddesi ise 'Lise Caddesi' oldu.

 

'VATANDAŞ ESKİ İSİMLERİ KULLANIYORDU'

 

Geçen 7 Şubat tarihinde yapılan toplantıyla alınan bu karar tepkileri de beraberinde getirdi. Aybastı Belediye Başkanı İzzet Gündoğar, vatandaşlar ve sivil toplum temsilcilerinden gelen yoğun talep üzerine değişikliklerin yapıldığını savunarak şunları söyledi:

"Aybastı’nın gündeminde böyle birşey yok. Orada AK Partili’ler de var, DSP’liler de var. Oy birliğiyle aldık. Bir tek muhalif dahi çıkmadı. Bizim orada yaptığımız şu, bizden önce bu isimler değiştirilmişti. Biz o eski isimleri verdik. Yani herhangi siyasi içerikli şu veya bu değil. Başka bir niyetimiz yok. Herhangi bir ismi kaldırmak gibi düşüncemiz yok. Devletin kurumlarıyla da, Cumhuriyet’le de, hürriyetle de bir problemimiz yok. Bizden de daha çok bağlı adam göremiyorum. O yüzden herhangi bir sorunumuz yok. Vatandaştan böyle bir istek geldi genelde, 'eski isimler verilsin' diye. Vatandaş eski isimleri kullanıyordu. Cumhuriyet Bulvarı verilmiş ama, burası eskiden Fatsa Caddesi ve Reşadiye Caddesi’ydi. Vatandaş halen bu isimleri kullanıyordu. Gölköy Caddesi’ne farklı bir isim verilmiş ama vatandaş Gölköy Caddesi olarak biliyor."

 

'KARAR İDEOLOJİK'

 

1999- 2009 yılları arasında Aybastı Belediye Başkanlığı görevinde bulunan ve o dönem cadde ve sokaklara bu isimleri veren DSP’li Fehmi Küpçük ise isim değişikliğine tepki gösterdi. Küpçük, "Ben İstiklal, Hürriyet, Cumhuriyet ve İnönü isimlerini rastgele koymadım. Bunlar bizim toplumsal olarak en büyük değerlerimiz. Şimdi halktan kesinlikle böyle bir talep olduğunu düşünmüyorum. Bunlar ideolojik olarak alınan bir karardır" dedi.

 

Kaynak: Hürriyet

Gönderi tarihi:

CHP'lilerden Atatürk nöbeti

 

CHP Gençlik Kolları, Atatürk'e yönelik saygısızlığı, nöbet tuturak protesto edecek.

kartalimamhatipataturk2.jpg

reklam

1x1.gif

GERÇEK GÜNDEM - HABER MERKEZİ / İstanbul - Kartal İmam Hatip Lisesi'nde öğrenim gören dört gencin Atatürk heykeli yanında çektirdikleri fotoğraf tepki topladı. CHP Kartal Gençlik Kolları, Atatürk heykelinin önünde protesto gösterisi yapma ve nöbet tutma kararı aldı.

 

Twitter ve Facebook'ta tıklanma rekoru kıran fotoğrafa ilk tepki CHP Kartal Gençlik Kolları'ndan geldi. CHP'li gençler, Kartal İmam Hatip Lisesi'nin bahçesindeki Atatürk heykelinin yanında alay edercesine hareketler yapan ve fotoğraf çektiren dört genci protesto etme kararı aldı.

 

www.gercekgundem.com 'un edindiği bilgiye göre, CHP'li gençler, perşembe günü saat 19.00'da Kartal Meydanı'ndaki Atatürk heykeline önce çelenk koyacak, ardından ise saygı duruşunda bulunacak. CHP'li gençler daha sonra ise üç gün sürecek olan bir nöbet eylemine başlayacak. CHP Kartal Gençlik Kolları Başkanı Ozan Gökdemir'in verdiği bilgiye göre, CHP'li gençler "Ata'ya Saygı" adı altındaki nöbet eylemiyle birlikte Mustafa Kemal Atatürk'ün anısı için saygı nöbeti tutacak.

 

 

 

 

Bu haberi yorumsuz olarak iletiyorum

 

 

saygilarla

  • 1 ay sonra...
Gönderi tarihi:

Cesur (Öz)Yürek: Bu gerçekleştiğinde Mahkemeniz dahil, Atatürk Cumhuriyetinin hiçbir kurumunun güvencesinin kalmayacaktır.

 

 

280320122244363387146.jpg

 

İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA

ISPARTA

Duruşmalı -Yürütmenin Durdurulması ve iptali istemlidir

DAVACI: Atatürkçü Düşünce Derneği Isparta Şubesi Adına: Mahmut ÖZYÜREK – ADD Isparta Şube Başkanı

DAVALI : ISPARTA VALİLİĞİ

D.KONUSU :T.C ISPARTA İLİ İL GENEL MECLİSİ, 22. Dönem 06.12.2011 tarih 12/2–363 sayılı kararının g-bendi, “Barla İlçemiz Ana yol kavşağına,”BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ” sloganı yazılmasının Yürütmesinin durdurulması ve iptali istemidir.

KARARIN TEBLİĞ TARİHİ : 23.03.2012

AÇIKLAMALAR :

1-) T.C ISPARTA İLİ, İL GENEL MECLİSİ, 22. Dönem 06.12.2011 tarih 12/2–363 sayılı kararının “g” bendinde “Barla İlçemiz Ana yol kavşağına,”BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ” sloganı yazılmasını, 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanununun 6. Maddesi (a) fıkrası gereğince İl Genel Meclisinin 06.12.2011 tarihli 2. birleşiminde oybirliği ile kararlaştırmıştır.(Ek–1: İl Genel Meclisi Karar Örneği)

Söz konusu karardan 15 Mart 2012 tarihinde İl Genel Meclisi Üyelerinden biri ile yaptığımız özel görüşme sırasında haberdar olduk.

Bunun üzerine 23.03.2012 tarih ve 2012/34 sayılı yazımızla, Isparta Valiliğine “Böyle bir kararın olup olmadığını, varsa bu konuda şubemize bilgi verilmesini” yazılı dilekçe ile istedik. (Ek–2)

Sn. Vali Memduh OĞUZ, aynı gün saat 17.00 sularında Şube Başkanımız Mahmut Özyürek’i telefonla arayarak, “Dilekçenize yazılı cevap veremem, İl Genel Meclisi Kararları kamuya açıktır. Dilerseniz biz talimat veririz, bir suretini alabilirsiniz, ya da biz gönderelim” dedi.

Saat 17.30 sularında Valilik görevlisi ile sözü edilen karar, kapalı zarf içinde, “23.03.2012 tarih, B.05.4.VLK.0.32.04.01/492 sayılı “Dilekçeniz” konulu TUTANAK’la “tarafımıza imza karşılığı teslim edilmiştir.(Ek-3)

2-) Söz konusu kararın “g” bendinde “Barla İlçemiz Ana yol kavşağına,”BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ” sloganı yazılmasını,………… 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanununun 6. Maddesi (a) fıkrası gereğince İl Genel Meclisinin 06.12.2011 tarihli 2. birleşiminde oybirliği ile kararlaştırmıştır” ifadelerinin yer aldığını gördük.

3-) Türkiye Cumhuriyeti Isparta İli Barla Kasabası yol kavşağına yazılması kararlaştırılan sloganda adı geçen BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ KİMDİR?

Asıl adı Nüfusundaki yazılımıyla Said Okur’dur. 1878’de doğmuştur. 1908’de İstanbul’da haftada iki gün yayınlanan “Şark ve Kürdistan Gazetesinde” Said-i Kürdi’de adıyla yazmaya başlamış. (30 yaşında) 1909’da (31 yaşında) İki Mekteb-i Musîbetin Şahâdetnâmesi’ni yazmıştır. Said; 1918’de Neşr-i Maarif Cemiyetinin (Kürt Teali Cemiyetinin yan kuruluşu) kurucu üyeleri arasında yer almıştır. Isparta’daki sürgünden memleketine dönen Said-i Kürdi yine İngilizlerin işgal planına uygun olarak Doğu’da ve güneydoğuda İngiliz hükümeti destekli bir Kürdistan kurulması amacıyla “Kürt Teali Cemiyeti” kurucuları arasında yerini aldı.(kaynak: Marmara brifingi, 1971)

a) Kurtuluş savaşında İngilizlerle işbirliği yapan, İtilaf Devletlerinden aldığı silah, para ve malzeme ile 30 u aşkın isyanın çıkmasını örgütleyen “Kürdistan Teali Cemiyetinin 3. Azasıdır. (1-Seyyid Abdülkadir……..sayfa 70, 2-Said-i Nursi….sayfa 73, 3-Dr. Abdullah Cevdet.. .sayfa 83)

cool.png Saidi Nursi’nin 1327 ( 1909 ) yılında, İstanbul’da Vezir hanındaki İkbal-i Millet matbaasında basılmış “İki Mekteb-i Musîbetin Şahâdetnâmesi Yahut Divan-i Harb-i Örfî ve Saîd-i Kürd-î” adlı eserinde açıkça kürtçülük yapmakta ve Kürtleri uyanmaya ve Kürt milliyetçiliği etrafında birleşmeye davet etmektedir. Yukarıda bahsettiğimiz kitapta Saidi Nursi aynen şöyle demektedir. “Soydaşlarıma (Ebnâ-i cinsime) burada birkaç söz söylemezsem, bence bahis eksik (nâtamam) kalır. Ey Asurîler ve Keyânîlerin cihangirlik zamanında, onların öncüleri (pişdar) ve kahraman askerleri olan Arslan Kürtler! Beş yüz yıldır yattınız, yeter artık, uyanınız, sabahtır. Yoksa vahşet ve gaflet sizi vahşet sahrasında yağma edecektir.”

c) “Süphân ve Ağrı dağları gibi geleceğin yüksek dağlarının doruğunda ayağa kalkmış, nefse esir olmayı yasak etmiş ve başkasına tecavüzü câiz görmeyerek şeriâte dayanmış olan, hürriyet sultânı, yüksek sesle sizin gibi mâzinin en derin derelerinde gâfil ve dağınık bir kavme, cehâlet ve yoksulluğa hücûm için, fen, sanat ve silâh başına, ileri arş.”

d) Kısacası Saîdi Nûrsî Kürdî’nin gerçek niyeti, Türklerin bölgede egemen olmalarını istemeyen İngilizlerin istekleriyle birebir örtüşmektedir. Gerçek gayesi, geri kalmış Kürtleri kalkındırmak/bilinçlendirmek olsa idi, “fen ve sanat başına” demekle yetinirdi. Ancak “SİLÂH BAŞINA” diyebilecek kadar pervasızdır.

e) Kürt Sait risalelerinde Ye’cüc Me’cüc denen ve dünyayı yok edecek olan korkunç yaratıkların Özbek, Tatar ve Kırgız gibi Türk boyları olduğunu söylemekte ve soydaşlarımızı “akvâm-ı vahşiyye” (yani vahşi kavimler) olarak tabir etmektedir.

f) “Birinci Dünya Savaşı’nda bizimle savaşmış da olsa, bir Hristiyan ölmüşse şehit sayılır, ahirette mükâfatı vardır.” (Kastamonu Lahikasi,s.45).

Mehmet Akif, Çanakkale’de üzerimize gelen orduları, “Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne bela” diyerek lanetler. Havada uçan kol, bacak ve gövdelerin meydana çıkardığı dehşet verici tabloyu gözyaşları içinde anlatır Şiirlerinde. Said’i Nursi ise bu canavarlıkları yapan Hristiyanların “Rahmeti İlahiye’nin hazinesinden ne kadar büyük mükâfatlar alacaklarına” dair risaleler yayınlamakla meşguldür.

h)”Özgür bir Kürdistan tohumunu ekiyorum. Onu geliştirip büyütün” diyen Said Nursi, Cumhuriyet’in ilanından sonra da devam eden Kürtlerin isyanlarına katılır. “Biraderi azamım” dediği Şeyh Sait’in isyanına katıldığından dolayı yeniden sürgüne gönderilir. Onun biraderinin, “Bir Türk öldürmek yetmiş gâvur öldürmekten daha üstündür” sözü Said-i Nursi’nin düşünce yapısını dolaylı yoldan bize gösterir.

I) 1960′da Said-i Kürdi, Şeyh Sait’in torunlarına şunları söylemiştir: “Kardeşim Şeyh Sait kıyama başladığı zaman Van’da mağarada idim. Kendisine bir mektup yolladım, mektubun cevabını alamadan duydum ki kardeşim Şeyh Sait yakalanmıştır. Düşündüm ki mağaradan çıksam bile bir faydam olamazdı. Sonra beni mağaradan yakalayıp sürgüne gönderdiler. Altı yıl süre ile dizlerime vurarak esef çekip memleketimizde fiili olarak yapılan mukaddes cihattan mahrum kaldım.”

Şualar”ında 10 maddelik olan bir bahsin 9 ve10. Maddelerinde bazı mülahazalarda noksanlaştırmaya gidildiğini, oysaki elyazması nüshasındaki 10 maddede Bediüzzaman”ın “Şeyh Said ve rüfekası hakiki şehitlerdir” demektedir.

4-SAİD NURSİ, ATATÜRK HAKKINDA İSE;

a) “Ben bir manevi âlemde, İslam Deccal ini gördüm. Yalnız bir tek gözünde teshirce bir manyetizma gözümle müşahede ettim ve onu bütün bir münkir bildim. İşte bu inkârı mutlaktan çıkan bir cüret ve cesaretle mukaddesata hücum eder.(…) Fakat kahraman ve mücahit ordunun ve dindar milletin ruhundaki nur–u iman ve Kur’an ışığıyla hakikat–i hal–i göreceği ve o kumandanın çok dehşetli tahribatını tamire çalışacağı rivayetlerden anlaşılıyor.” (Şualar458–459,Siracun Nur 247)

cool.png Saidi Nursi, başlangıçta şifreli olarak işaret ettiği Deccal ’in kim olduğunu daha sonra şöyle anlatıyor:“Ölmüş gitmiş dünyadan ve hükümetten alakası kesilmiş bir adam hakkında otuz sene evvel bir Hadis–i Şerif’in ihbarıyla Kur’an’a zararlı bir adam çıkacak demiştim.Sonra Mustafa Kemal’in o adam olduğunu zaman gösterdi. (Emirdağ Lahikası I/278,Yirmiyedinci mektuptan Sabık Reis–i Cumhur’a ve üç makama gönderilen istida)

c) Saidi Nursi, Mustafa Kemal’e yönelik Deccal suçlamasında daha da ileri giderek şunları yazar:

“…Lozan Muahedesinde söz veren ve pek şiddetli ve dehşetli hücumlarına rağmen hiçbir hakiki Müslüman Türk’ü Protestan yapamayan ve Millet–i İslam için pek zararlı olduğunu ef’aliyle ispat eden ve Hadis– Şerif’in haber verdiği o müthiş şahıs kendisi olduğunu(yani Deccal, y.n) hayat ve mematiyle gösteren Mustafa Kemal’e bir mahrem eserde ‘din yıkıcı Süfyan’ dediğimizi (…)” (Emirdağ Lahikası I,50–51;Yirmiyedinci Mektuptan Mahkeme–i Kübra’ya Şekva ve Müdafaatın Bir Haşiyesi olan Parçanın Hülasasıdır, Ayrıca Müdafaalar, 226–227)

d) İngiliz Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın Bağdat’tan yazılan gizli raporunda, Kürtleri Türklere karşı kışkırtarak ayaklandırmak amacıyla kurulmuş olan Kürdistan Teali Cemiyeti’nin kurucuları arasında Said-i Kürdi (Nursi)’nin de adı vardır.[] Bu cemiyetin düzenlediği Koçgiri Ayaklanması ulusalcı güçleri bir hayli uğraştırmıştır.“…Küre–i Arz’ın şimdiki en büyük devleti Amerika’nın bütün kuvvetiyle din hakikatlerine taraftar çıkması ve İslamiyet’le Asya ve Afrika’nın saadet ve sükûnet ve müsalaha bulacağına (barış bulacağına) karar vermesi ve yeni doğan İslam devletlerini okşaması ve teşvik etmesi ve onlarla ittifaka çalışması, kırk beş sene evvel olan müddeayı isbat ediyor, kuvvetli şahit olur. ”Saidi Nursi, bu sözlerinde, “Dünyanın şu anki en büyük devleti Amerika’nın bütün kuvvetiyle dini hakikatlere sahip çıktığını, Amerika’nın, Asya ve Afrika’da İslamiyet’le beraber huzur ve saadet geleceğine karar verdiğini, Amerika’nın yeni doğan İslam devletlerini okşadığını ve onlarla ittifak ettiğini” bütün dünyaya ilan ediyor. Saidi Nursi’ye göre bütün “Müslümanları okşayan Hristiyan Amerika, dünyanın en büyük devleti olarak aynı zamanda baş otorite idi. “

e) [“saltanat-ı hilâfeti” mahveden bir Deccal” , “şimal tarafında zuhur” eden bir Büyük Deccal de vardır. ,”o insafsız , o çok kusurlu adam” . “Ayasofya Camisini puthaneye, Meşîhat Dairesini (Osmanlı Diyanet Dairesi) kızların lisesine çeviren adamı sevmemek suç olması imkânı var mı” “günahkârlar”, “seyyiesiz”, “Süfyan”, “Nefreti âmmeye lâyık adam”, “Deccal”, “İslam’ın en büyük fitne-i diniyelerinden”, “Türkiye’nin siyasi rejimi Nur Saadetini söndürmeye çalışmaktadır.” “Kemalistler seviyesiz, anarşist kimselerdir.” (Said Nursi, Münazarat. s. 17) ve benzeri çok sayıda hakaret içeren sözler söylemiştir.

f)Oysa Saidi Nursi’nin Deccal dediği Atatürk, kurtuluş ve kuruluşumuzun mimarı idi. İzmir Amerikan Koleji’nde Misyoner faaliyette bulunuluyor diye bu okulu tamamen kapatmış, hayatta iken Bab–ı Ali’nin “Misyonerle Mücadele Teşkilatı” kurmasına destek vermiş, 3 Ocak 1922’de Meclis Başkanı iken yayınladığı bir muhtırada, İçişleri Bakanlığı’na çok sert çıkışarak, Amerikalıların Anadolu’da “Öksüzler Yurdu” altındaki yapılanma isteklerinin tamamen Hıristiyanlığı yaymak amacı taşıdığını vurgulayarak “bu talebin derhal reddedilmesini” istemişti.

g) . Laik cumhuriyetçi düzen 20 senelik inkılaplar sonucu doğmuştur ve dini müthiş sadmeye maruz bırakmıştır. (Münazarat, s. 135-141)…

h) Atatürk İdaresi, hadislerde gösterilmiş bulunan dehşetli ahir zamandır. Dinsizlik, konünistlik, ifsat komitelerinin faaliyet yıllarıdır. (Said Nursi, Sözler, 1957, s. 143)…

i) Türkiye genel olarak Ezan-ı Muhammedi’nin yasak edildiği, bidatların zorla topluma kabul ettirildiği bir devre yaşamıştır. Devrim kanunları muvakkattır ve hrıstiyanlık kanunlarıdır.(Said Nursi, Tiryak,…s. 65)…

j) Türkiye’nin siyasi rejimi Nur Saadetini söndürmeye çalışmaktadır. Kemalistler seviyesiz, anarşist kimselerdir. (Said Nursi, Münazarat. s. 17)…

k) Devlet, İslamın siyasi prensiplerine göre teşekkül etmelidir. Bütün hayatı nizamı onda mevcuttur.( İhsan Emci, Aradığımız Şuur, Mart 1964. Nu:8 )…

l) Alem-i İslamda yapılacak devrimler islamiyetin desatirine uygun olmak mecburiyetindedir, aksi halde gayri meşrudur. Bu bakımdan Meclis, aynı zamanda hilafet görevini de görmelidir. (Said Nursi, Mesnevi-i Nur’iyye, s.80-82)…

m) Şahs-ı Manev-i Hükumetin müslüman olması gereklidir. (Said Nursi, Hutbe-i Şamiye, s. 80)

n) Türk Devleti’nin dini islamdır ve bunun vikayesi milletimizin maye-i hayatiyesidir. Hükumet, islamiyet ve din için hizmet edecektir. (Said Nursi, Münazarat, s. 18 )

o) Said Nursi ise risalelerinde “Müslüman İsevi”, “Cihan Harbinde ölen Hıristiyanlar şehittir”, “Ermenilere valilik kaymakamlık görevi verilsin, Hıristiyanlara , “Müslüman olmak için dininizi tamamen terk etmeye gerek yok” şeklinde “İslami olmayan” fetvalar da vermiştir.

p) Daha da ileri giderek risalelerinde nurculara “misyonerlerle ittifak edin”!” çağrısında bulunuyordu.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HAKKINDA ;

“Yukarıda yapılan açıklamalara ve bizzat nur risalelerinden alının pasaj ve cümlelere nazaran;

I. Nurculuğun kurucusu Sait Nursi. hiç bir zaman Türklüğü ve Türk milletini kabul etmeyerek Kürt olduğunu övünerek beyan ve ilan etmekle beraber, 1327 (1911) tarihlerinde faaliyette bulunduğu anlaşılan (Kürt Teali) cemiyetinde çalışmak, memlekette Türklerden ayrı dili ve milliyeti olan bir kürt cemaati mevcut olduğunu ileri sürmek, yine o terihlerde kurulduğu bildirilen (Kürdistan Azmi Kavi) cemiyetinin mümessili olarak İstanbul’a gelip Kürtçe tedrisat yapan mektepler açılması için gayret göstermek ve « Uyan ey Selahattini Eyyubi’nin torunları Kürtler» diye tahrik ve teşviklerde bulunmak suretiyle memleketin bütünlüğünü bozmaya matuf amaç ve gaye takip ettiği anlaşıldığı,

II. Türk milliyetçiliğini red ve hatta zararlı ve tehlikeli olduğunu ileri süren Said Nursi’nin Türkiye’nin de dahil olacağı, tamamen şeriat hükümlerine ve islami esaslara göre düzenlenmiş ve merkezi Mekke olmak üzere bir islam devleti kurulmasını ve bu devlette Arapların hakim bir unsur haline getirilmesi lüzumunu nur risalelerinde teklif, telkin ve teşvik etmek suretiyle Türk Devleti’nin bağımsızlığını tenkis ve birliğini bozma yolunda hareketlerde bulunduğu,

III. Said Nursi nur risalelerinde: Türkiye Cumhuriyeti» nin tamamen şeriat esaslarına ve islamın siyasi prensiplerine göre teşekkül etmesi gerektiğini, hilafet ve saltanatın geri getirilmesi lazım geldiğini, devrim kanunlarının geçici olduğunu, Kuran dışında bir anayasaya ihtiyaç bulunmadığını, islamlığın düsturlarına uymayan devrimlerin meşru olmadığını mükerreren ve ısrarla yazıp telkin ve propaganda yapmakla beraber laik bir cumhuriyet rejimi kurduğu için Atatürk’e düşman kesilerek onu Ebusufyan ve Deccale benzetmek (tek gözlü deccal ya iman et, yahut bütün dünyanın maskarası olacaksın) diye ağır tecavüzlerde bulunmak suretiyle Türk Ceza Kanunu’nun 163. maddesini ihlal eden suç işlediği, (Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun (20.9.1965 gün ve E. 234/D-1 K. 313, Tebliğname:1-1078)”

Buraya kadar yaptığımız açıklamalar sonunda açıklıkla söyleyebiliriz;

 

“Türk milli menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliğini açıkça hedef alan, laiklik karşıtı olduğu mahkeme kararları ile tescilli, azılı bir Türk düşmanı! olan, Kürtçülükte, Türk askerini, polisini ve masum bebekleri öldüren/öldürten Abdullah Öcalan’dan hiçbir farkı olmayan, Türk milli kültürüne, devletine, rejimine ve Türklüğe düşman, Türkçemizin katili. olan birinin Cumhuriyet topraklarında bir yere adının verilmesi açıklanamaz bir çelişki ve inkârdır.”

HUKUKİ NEDENLER:

A. Demokratik bir hukuk devletinde, toplumsal barış ve düzenin sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi, farklı sosyal sınıf, ırk, din, mezhep ve bölgelere mensup insanların, güven ve barış içinde yaşayabilmeleri ile mümkündür. Bu nedenledir ki hukuk sistemleri kamu düzenini bozacak, düşmanlık veya kin duygusu oluşturacak tahriklere izin vermemiş, toplumun çeşitli katman, kesim ve grupları arasında, çatışmalara, kin ve düşmanlığa dönüşebilecek davranışları, ceza yaptırımına bağlamıştır.

B. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının “Başlangıç” kısmında, (Değişik: 3.10.2001-4709/1 md.) “Hiçbir faaliyetin Türk milli menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihi ve manevi değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılâpları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve laiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı;”

C. MADDE 5- Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.

D. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 14. Maddesinde- (Değişik: 3.10.2001-4709/3 md.) “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz”

E. MADDE 24- Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.

(24/4)Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukukî temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasî veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.

F. T.C. Anayasasının 174/7 “26 Teşrinisani 1934 tarihli ve 2590 sayılı Efendi, Bey, Paşa Gibi Lakap ve Unvanların Kaldırıldığına Dair Kanunun1.Maddesi “ağa, hacı, hafız, hoca, molla, efendi, bey, beyefendi, paşa, hanım, hanımefendi ve hazretleri gibi lakap ve unvanlar kaldırılmıştır. erkek ve kadın vatandaşlar, kanunun karşısında ve resmi belgelerde yalnız adlariyle anılırlar” demektedir. Anayasamızın bu hükmü yürürlüktedir. “Anayasamızın başlangıcında ise Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı;” amir hükmü yer almaktadır. Isparta İli İl Genel Meclisinin Anayasa ve yasalarla düzenlenen “hukuk düzeni dışına çıkamayacağı” açıktır. İl Genel Meclisinin aldığı kararda ,”BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ” sloganında “HAZRETLERİNİN” ibaresi Anayasamızın 174/7 maddesine açıkça aykırılık oluşturmaktadır.

G. Türk Ceza Kanunun 216. Maddesinde; “(1) Halkın sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik eden kimse, bu nedenle kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkması halinde, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

H. TCK’nin 125. Maddesinde “bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilât ederek işlenmesi gerekir”

I. “TCK’nin 312. maddesinde değişiklik yapılmasını öngören 4744 sayılı Kanunun 2. maddesinin Madde 312 – (Değişik: 2370 – 7.1.1981) “Kanunun cürüm saydığı bir fiili açıkça öven veya iyi gördüğünü söyleyen veya halkı kanuna itaatsizliğe tahrik eden kimse altı aydan iki yıla kadar hapis ve iki bin liradan on bin liraya kadar ağır para cezasına mahkûm olur. Halkı; sınıf, irk, din, mezhep veya bölge farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa açıkça tahrik eden kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis ve üç bin liradan on ikibin liraya kadar ağır para cezasıyla cezalandırılır. Bu tahrik umumun emniyeti için tehlikeli olabilecek bir şekilde yapıldığı takdirde faile verilecek ceza üçte birden yarıya kadar arttırılır” hükümleri yer almaktadır.

İ. “Çağdaş uygar toplum çoğulcudur. Bunun anlamı, toplumun, değişik din, mezhep, ırk, sosyal sınıf, bölge farklılığı, siyasal görüşler, idealler, toplum insanlarına hizmet bakımından farklı yollar, metotlar, değişik zihniyetler taşıyan insanlardan oluştuğudur. Böyle bir toplum yapısında demokratik ilke, farklılıklar içerisinde bütünleşmeyi sürdürerek birlikte, barış içerisinde yaşamayı zorunlu kılar; sosyal yapıyı oluşturan yapısal unsurlar birbirleriyle ahenkli bir bütün oluşturmakta devam etmelidir. Bütünleşme derecesi ne derecede yüksek olursa, demokratik özgürlükler de toplumda aynı oranda geniş olarak kullanılabilir. O halde kişilerin, maddenin(TCK/312) saydığı farklılıkları esas alarak düşmanlığa, kin beslemeye alenen tahrik edilmelerinin ortaya çıkaracağı tehlikeye karşı hukuk sisteminin savunma araçları getirmesi gerekli ve zorunludur. Hele toplum yapısı, geniş bir mozaik biçiminde olan ülkeler yönünden bu zorunluluk daha da önemlidir”

i. Giriş kısmında(Açıklamalar) Said Nursi’nin kendi sözlerinden yaptığımız alıntılar dikkatle incelenirse “….. Arslan Kürtler! Beş yüz yıldır yattınız, yeter artık, uyanınız, sabahtır….”, “…….silâh başına, ileri arş…….”,”Özgür bir Kürdistan tohumunu ekiyorum. Onu geliştirip büyütün”, “Şeyh Said ve rüfekası hakiki şehitlerdir” vb. yazı ve sözlerle anayasamızın başlangıcında “korunma göremeyeceği” belirtilen, yine TC Anayasasının 14. maddesinde “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.” Hükümlerini açıkça ihlal ettiğini,

ii. Yine TCK’nın 125,- 216,- 312. Maddelerinin ihlal edildiğini,

ii. Anayasamızın 5.Maddesinde “Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak,” hükmü yer alır. Halbu ki, Isparta İl Genel Meclisi nin aldığı bu karar, Anayasamızın “bağımsızlık, bütünlük,bölünmezlik” ilkesine aykırıdır.

iii. Yine, İl Genel Meclisinin Bu kararı; Anayasamızın 24/4 Maddesine açıkça aykırılık oluşturmaktasdır.

iv. Halen yürürlükte olan 25.07.1951 tarih ve 5816 sayılı “Atatürk’ü Koruma Kanunu’nda, “Atatürk’ün hatırasına alenen hakaret eden veya söven kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” hükmünün açıkça çiğnendiği ortadadır.

v. Bu açık ve kesin Anayasa ve yasa ihlalleri orta da iken, “T.C ISPARTA İLİ, İL GENEL MECLİSİ, 22. Dönem 06.12.2011 tarih 12/2-363 sayılı kararının “g” bendinde “Barla İlçemiz Ana yol kavşağına,”BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ” sloganı yazılması” kararını almış olması, halkı kendi arasında düşmanlığa, kin beslemeye alenen tahrik edilmeleri tehlikesini de doğurmaktadır.

vi. İl Genel Meclisi aldığı bu kararla, “halkın, ırk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı özelliklere sahip bir kesimini, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik” etme girişiminde bulunmuştur.

vii. ”BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ” sloganın yazılması bir özgürlük, hak yada bir hürriyet olarak da değerlendirilemez. Çünkü Anayasamız “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz” demektedir.

viii. Isparta İl Genel Meclisi aldığı bu kararla “Kanunun cürüm saydığı bir fiili açıkça övme veya iyi gördüğünü söyleme” yoluna sapmıştır.

ix. Bu karar “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik”tir.

x. Diğer taraftan İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 10. maddesinin ikinci fıkrasında, “Kullanılması, görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda zorunlu tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı biçim koşullarına, sınırlamalara ve yaptırımlara bağlanabileceği” ifade edilmektedir.

xi. TÜRKİYE’ nin bütünlüğünü bozacağı kesin olan böyle bir kararın Isparta İl Genel Meclisi tarafından kabulü; özgürlüklerin genişletilmesi, yada bir hakkın kullanılması değil; Anayasal ve yasal düzenin kökten bozulmasıdır. Bu karar ile Türkiye’yi parçalara bölmenin bir adımı atılmış ve örneği oluşturulmuş olacaktır.

xii. Çünkü Yüksek Mahkemeniz bu kararın uygulanmasına geçit verirse bu yöndeki diğer uygulamaların da önünü açmış olacaktır. Örneğin Menemen’e; “DERVİŞ MEHMET HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ”, Elazığ-Palu ilçesine “ŞEYH SAİD HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ”, Balıkesir’e “ANZAVUR AHMET İN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ” , Tunceli’ye “SEYYİD RIZA HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ” Sivas’a “KIYAM IN YAPILDIĞI TOPRAKLARDASINIZ” vb. sloganlarının yazılmasının yasal dayanağı Mahkemenizce verilmiş olacaktır.

xiii. Bu gerçekleştiğinde Mahkemeniz dahil, Atatürk Cumhuriyetinin hiçbir kurumunun güvencesinin kalmayacağını, Cumhuriyetin tüm kuruları ile birlikte lağvedileceğini görmek için kahin olmaya gerek yoktur.

HUKUKİ DELİLLER:

 Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının, “Başlangıç” ve 2, 4, 5, 13, 14,24/4 ve 26/2, 174/7 Maddeleri

 Türk Ceza Kanunu 125,- 216,- 312. Maddeleri

 5816 sayılı “Atatürk’ü Koruma Kanunu

 İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 9/2, 10/2 ve 17. 14. Maddeleri

SONUÇ VE İSTEM:

Atatürk Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırma girişimlerinin her anlamda ve her alanda sürdürüldüğü bir süreçte, “Isparta İl Genel Meclisi kararı”, bu girişimlere devlet eliyle katkı sağlamaktır

“Isparta İl Genel Meclisinin, 06.12.2011 tarih 12/2-363 sayılı kararının “g” bendi, Türk milli menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliğini açıkça hedef alan, laiklik karşıtı olduğu mahkeme kararları ile tescilli, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurtuluş ve kuruluşuna karşı durmuş, birinin adını kutsallaştırma amacına hizmet edecektir.

Halk arasında bölünmeye, kin ve nefret tohumları saçma amacına hizmet edecek, yasalara ve anayasamıza aykırı olan bu kararın uygulanması durumunda, Türkiye Cumhuriyeti, devleti yönetenler eliyle bölünmeye, yurttaşlar arasında ayırımcılığa sürüklenmiş olacaktır.

Sayılan bu nedenlerle “T.C ISPARTA İLİ, İL GENEL MECLİSİ, 22. Dönem 06.12.2011 tarih 12/2-363 sayılı kararının “g” bendinde “Barla İlçemiz Ana yol kavşağına,”BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ HAZRETLERİNİN YAŞADIĞI TOPRAKLARDASINIZ” sloganı yazılması” KARARI İLE İLGİLİ DAVANIN DURUŞMALI GÖRÜLMESİNE, KARARIN İPTALİNE VE UYGULANMASI HALİNDE SONRADAN GİDERİLMESİ GÜÇ YADA OLANAKSIZ ZARAR VE DURUMLAR DOĞACAĞI İÇİN, İPTAL DAVASI SONUÇLANINCAYA KADAR YÜRÜRLÜĞÜNÜN DURDURULMASINA KARAR VERİLMESİNE İLİŞKİN İSTEMİMİZİ SAYGI İLE ARZ EDERİZ.

 

YÖNETİM KURULU ADINA : Mahmut ÖZYÜREK

Atatürkçü Düşünce Derneği

Isparta Şube Başkanı

 

 

Yorumsuz

 

saygilarla

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.