Φ sardunyam Gönderi tarihi: 7 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 7 Mayıs , 2006 sevgili dipnot ne kadar uzun yazarsam o kadar haklı ve doğru olurum diyemi düşünüyorsun... kısa cümleler kurmak ve özetlemek bu kadar zor değil... bu bir eleştiridir, kırmak için söylemedim... selamlar Alıntı
Φ lena Gönderi tarihi: 7 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 7 Mayıs , 2006 Bir ananın karnından çıkan benliyimizi ruhumuzu binlerdir sene istedikleri gibi çeşitli inançlara sürüklüyorlar neden. Alıntı
Φ El Hacı Gönderi tarihi: 8 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 8 Mayıs , 2006 O kadar uzun yazmışsınki sdunyanın dediği gibi . Sana bir tana cevap verelim. En büyük ahlak timsallerin bir ömer. Al sana Ömer. "Hz Ömer bak diyordu kendine içten içe işte sana fırsat git ve elinden geleni yap ve bu kıtlık zamanın da yapabileceğin en iyi bağışı yap böyle diyordu HZ.ömer kendi kendine belki diyordu busefer geçerim ben Sddıki" HAZRET-I ÖMERIN MÜSLÜMAN OLUSU Kureyş Müşrikleri Habeş ülkesine hicret eden müslümanları, kendilerine teslim etmemesi üzerine işkencelerini artırmaya başladılar.Kureyş Müşriklerinin azıllılarından Ebu Cehil, kureyşlilere teklif götürerek Peygamberi öldürülmesini teklif etti,ve bunu yapabilen her kim olursa büyük ödülün verileceğini ilan etti.Hz.Ömer ‘’ben buna talibim’’ dedi.Ona’’ Ey Ömer!Sen,buna elverişlisin!’’dediler.Hz.Ömer,vereceğiniz mallar hakkında Sağlam Kefalet var mı? Diye sordu.Ebu Cehıl ‘’Evet var! Dedi.Hz.Ömer bu hususta onlarla bir anlaşma yapti. Hazret-i Ömer'in kiz kardeşi Fatima bint-i Hattab, Said b. Zeyd, b, Amr,b. Nufeyl ile evli olup Fatima hatun da, Said b. Zeyd de, Müslüman olmuşlardi.Fakat, Müslümanliklarini, Hz. Ömer'den, gizli tutuyorlardi.Yine, Hz. Ömer'in mensup bulundu§u Adiy b. Ka’b oğullarından Nuaym b. Abdullah Nahham da, Müslüman olmuştu.Kavmindan korktuğu için, o da, Müslümanlığını, gizli tutuyordu.Habbab, b. Erett, Fatıma hatuna gelip gidip Kur'an, okur ve okuturdu Demekki kiralık bir katilmiş. Kefalet sağlammı diye sormuş. "Ömer döneminde, gerçek bir yayılma dönemidir. İlhaklar "dehşet verici kıyımlarla ", istinasız kan ve barbarlıkla yürür. Çevre halkları ve onların egemen güçleri Araplar'a karşı güçleri yettiği oranda direnirler. Örneğin Nehavent ve Hemedan düştüğü halde Süleymaniye'nin güneyindeki sehrezor bölgesi 643'e kadar direnir. Bölge halkı Büyük kıyımlar pahasına haraç ödemeye ve boyun eğmeye zorlanırlar. Savaş yoluyla fethedilen toprakları "Allah'ın ihsan ettiği" ganimet olarak yağmalanıyor, İslam mücahitleri arasında paylaşılıyordu. Kendilerine seçtikleri din olan Zerdüştlük ve onun kutsalları da dahil bölge halkları gibi işgalde büyük zülüm ve yıkıcılıkla karşılaşırlar. Kutsal yerler yakıldı, kutsal ateşler söndü. Ve büyüklerin en büyüğü kendisini gizledi, Arap zulmü, Sehrizor'a kadar tüm köyleri harap etti. Kadınlar ve kızlar esir alındı. Erkekler kendi kanlarında boğuldular. Zerdüşt inancı yalnız bırakıldı. Hermüz'ün hiçbirisi için bağışlaması olmayacaktır. 637 yazında Araplar, sasaniler'i Kadisiye savaşında kahır bir ekseriyetle yenerler. Her tarafı yağmalayıp talan ederler. Irakta olduğu gibi kızlarını cariye, kadın ve erkeklerini de köle olarak alırlar. Alman İktisatçısı "Ruhland", Arap ordularının ele geçirdiği ganimetlere akıllara durgunluk verecek ölçülere vardığını yazar. Arapların Sasanilere karşı giriştiği savaşlarda sadece Kadisiye zaferi sonucunda ele geçirilen hazinelerden 900 milyon Franklık bir servet elde edildiği resmen açıklanmış ve bundan her mücahide 12.000 Franklık bir pay düşmüştür ki, yapılan hesaplara göre bu miktarın değeri, o devrin en zengin Mekkeli tüccarın yıllık gelirini aşmaktaydı . Arap orduları İslamiyetçi yaymaktan çok, yağma ve çapul ile ganimet elde etmek için çarpışıyorlardı. Adı da Allah için "Cihat" oluyordu. İran’a tamamıyla yerleşen Araplar 642 de Nehavant'te bir zafer daha kazanarak Iran Topraklarının altını üstüne getirirler, artık Halit Bin velit, kumandasındaki Arap ordusu ile İran topraklarına tamamen egemen durumdadır. Bu zaferler, getirdikleri büyük ganimetler bir yana Sasani imparatorluğun tarihe görmek Araplar'a Türklerin yurdunun sınırı Ceyhun nehrine kadar olan geniş toprakların yolunu açar. Arapların Türk sınırına dayanmaları üzerine Türk Hakanı büyük bir ordu toplayarak Ceyhun’u geçer ve Iran topraklarına girer. Bu, bir noktada geç de olsa sasani hükümdarının yardımına koşmaktır. Ancak, geç kalınmıştır. Buna karşın İran’daki dağılmış ordu ile Iran halkı, Türk ordusuna katılarak Belh şehrine yaklaşır. Hareket halindeki ordunun ilk işi Arapların peşine düşmektir Sıffın savaşı ve hariciler tarafından Haz. Ali'nin öldürülmesinden sonra halifelik makamına kuvvet zoruyla Muaviye oturmuştu. Ebubekir, Ömer ve Osman 'in devirlerinde olduğu gibi Irak, Iran ve Horasan nasıl ezdirilip, yağmalandı ise Muaviye ve oğlu yezit dönemleri ile diğer Emevi halifeleri dönemlerinde de Türk ülkeleri de ezdirilip yağmaladı. Her işgal edilen yer, soyulup soğana çevrildi. Sıra artık Horasan-Azerbaycan ve Maverunnehirdeki veya ötesindeki Türk ülkelerine gelmişti. Genel vali, tarikat zülüm ile tanınan zalim Haccac ve ordu komutanı da Kuteybe idi. "J.Welhausen 'in deyimi ile -çoğu zaman başarılarını vicdansızlığına borçlu olan" Kuteybe bin Müslüm", Türk topraklarında Miladi 705 ten sonra belirginleşen direniş tablosunu mimarı olur. " Amaç, yeni yeni ganimetler sağlamaktır. Kuteybe, Türk yurduna girip "Baykent"i kuşatınca, Türkler galeyana gelip pek çok yerden Baykent'e koşarlar. Kuşatma aylarca sürer. Türk direnişi güçlü ve inançlıdır. Ancak, bir müddet sonra haraç karşılığı barış yapılır ve Arap ordusu Baykent'e girer. Her zamanki gibi Araplar sözlerinde durmayarak halkı kılıçtan geçirip şehri baştanbaşa yağmalarlar. Budist ve Zerdüşt tapınakları tahrip edilir, heykeller yakılıp yıkılır. Baykent'ten sonra sıra Merv-Numuskent ve Ramitana şehirlerine gelmiştir. Bu kentler de kısa bir zamanda ele geçirilerek aynı yağmalama buralarda yapılır. Arap Bedevileri'nin gözleri doymak bilmiyor. Önlerine geleni yağmalayarak çekirge sürüsü gibi silip süpürüyorlardı. Bu kez de sıra "Buhara'ya" gelmiştir. Arap ordusunu Buhara'ya yönelirken işgal edilen şehirlerden derslerini alan Türkler, Buhara yoluna büyük bir barikat kurarak güçlü bir direniş gösterirler. Kuteybe, bu direnişi kıramayarak Mervi'ye geri dönmek zorunda kalır. Genel vali Haccac, Kuteybe'nin bu başarısızlığına çok kızar. Kuteybe'nin bu başarısızlığına çok kızar. Kuteybe'ye" Kesi'i ez, Nasaf'i yok et. Vardan'ı geri püskürt. "diye emirler yağdırır. Kuteybe, bu talimat üzere büyük bir hazırlık yaparak ertesi yıl tekrar Buhara'ya doğru yola çıkar." İşte din yaymanın özeti. Sanki müslüman olunca öldürme arzusundan vazmı geçmiş. Hele birde buna bak. Ömer’in kati yürekliliğinin asil tüyler ürpertici bir diğer örneğini Mevlana’nın Fihi Mafih adli yapıtında bulmaktayız ki o da farklı inançta Olan babasının kellesini kılıçla uçurmasıdır. Olay söyle: Henüz Müslüman olmadığı bir tarihte Ömer, kız kardeşinin evine Uğradığında kardeşinin Kuran okumakta olduğunu görür ve gazaba gelir. Eline kılıcını aldığı gibi Muhammed'in bulunduğu Mescit’e gider; niyeti Onu herkesin gözü önünde öldürmektir. Fakat güya mescide girdiği zaman Tanrı onun gönlünü değiştirir ve Müslüman yapıverir. Bu mutluluk! İçerisinde Muhammed'e söyle der: "(Ay Muhammed!) Bundan sonra senin Arkandan kimin kötü bir söz söylediğini işitirsem, onu sağ bırakmayıp bu Kılıçla kafasını gövdesinden hemen ayıracağım." Bu sözleri söyledikten sonra Muhammed'le birlikte Mescid'den çıkar. Tam o sırada babasının kendisine doğru gelmekte olduğunu görür. Yanına Yaklaştığında babası kendisine:"(Atalarının) dininden döndün (Müslüman oldun) değil mi?" der. Bu sözleri hem kendisi hem hem de Muhammed bakımından olumsuz bulduğu için Ömer, kılıcı ile babasının kellesini bir vuruşta koparır; kesik bası koltuğunun altına koyarak sokaklarda dolaşır. (Bu olay için bkz Mevlana, Fihi Mafih, Maarif Basımevi, İstanbul 1954, sh 241) işte en güzel müslümanların halleri ve sahabeler. Siz hala Bir Allahın olduğuna ve bunlarla çalıştığına inanıyormusunuz. Tanrıyı bilmem ama Allah kesin kes yok. Dünyayı kainatı kim yarattı . Hiç önemli değil. Önemli olan Muhammedin tanıttı Allahın yaratmadığı. Alıntı
Φ ahirzaman Gönderi tarihi: 8 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 8 Mayıs , 2006 Bismillah neden dünyayı kim yarattıysa yarattı dersin madem yaratan var neden kendini sana ıspat için bir delil göndermesin evet Hz. Ömer heybetliydi ama aynı zamanda senin olmadığın ve olamıyacağın kadar halimdi Elbette gafillerin bu zamanlara da yaptığı sahte kuran olduğu gibi ashap hakkında sahte hayat anlatımları da vardır. HZ.Ömer kardeşini öldürmeye giderken müslüman olmuştur.orda okunan Allahın kelamını duyarken RAbbin öyle hidayet ederki YÜce kuranın OKunmasındada eder bir köpeğin görevini yaparken görüp de hidayete de erdirir. şimdi senden şu sorumun cevamını istiyorum 100 kişi seni rasına alsa ve senin onlara ben sizin efendinizim demen le seni öldüreceklerini bilsen bunu dermisin. Bismillah sevgili dipnot kardeşim demişsinki Bir inancın inanç olabilmesi için akla ve mantığa uygun olması gerekmezmi? 1300 yıllarda ne işimiz olabilir... Tanrı istese şimdi bir peygamber gönderir peki buna sen inanırmısın... Üstelik dünyamız bir kaos içindeyken ve en çok ona ihtiyacımız varken!... Ve artık kendini hissettirip bir düzen sağlıyamazmı?... binlerce soru aslında kafamızda bak kardeşim peygamber dinin bozulmasıyla gönderilir Yüce Allah son peygamber olduğunu ve son kelem olduğunu bildirmiştir. Eğer Rabbimiz şimdi değil istediği düzen seni ve bütün insanları hidayete erdirirdi ama o zaman Allahın varlığını ihata edemeyen ve eden arasında ne fark olacektı seherlerde Allah diyenle nefsine köle olanın arasında ne fark olacaktı şüphesizki Rabbimiz bize varlığını İhata edeceğimiz kadar irade ve akıl verdi 1300 yıl öylemi değil 1300 dnyanın ilk yaratılmasından dahi Allah(cc)ın külli iradesi bu zamnda olacakların farkındaydı ki öyle olmasa bir eksiklik olurdu Ancak rabbimiz bütün nuksanlıklardan münezzehtir. Bak kardeşim Rabbimiz öyle bir Habibullah gönderdi k i o bu zamana kadar o kadar çok sevildiki sizin bilimsel araçlarınız bunu daha ihate edemez bundan gayrısını hiç hiç edemez ancak rabbimiz hidayet ederse O rahmet öyle seviliyorki kimileri attığı her adımda ona olan aşkını kalbinde zikrediyor işte sizin bilimsel dünyanız bunuda ihata edemez bilim fani dünyan içindir ebedi dünyanda sadece hazırlık için kullanırsın sen arabayla tirafiğe çıkarsın ama yayan çıkamassın çıksanda yolda kalırsın eğer gözünü açarsan ve samimi olursa n elbet ilimde seni Rabbe götürecektir ama yayan olduğun için bu yolda kalma ihtimalin çok yüksek olacaktır şimdi sayfanın az daha altına bak ve imzamın ilk kısmına bak o benim sözüm olmasada anlamını taşıdığımdır Alıntı
Φ sara k Gönderi tarihi: 8 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 8 Mayıs , 2006 ben burada yazmıycam artık yazıların tümünü okuyunca -tamamen okudum diyemem her iki tarafta çok uzun yazıyor- inanan biri olarak inanmayanlar bir kenarda dursun inananlarla bile çelişiceğimi farkettim yam yam seninle tartışmak güzel oluyor bu başlıkta değilde diğerlerinde görüşürüz umarım diğerlerinede bu sonuçsuz çabalarında kolay gelsin diyorum ama bişeyden mutluyum dipnot ve yam yam sayesinde tanrıyı dini inancınızı sorgulamaya başladınız yoksa ata dini yaşıyordunuz bide anlayamadığım innmayanlar niye dini konulara daha çok giriyo bunları illede yazmak istiyorlarsa felsefedee tartışsınlar yaptıkları felsefe çünkü özellikle dionotun güncel konularda yazmaya devam etmesinden yanayım ordakileri okumak ve katılmak zevkli hem banane ya dipnotla yamyamı müslüman yapma seferberliğine girdim sanki tanrı bana soracak niye onları müslüman yapmadın diye ben kendi inancıma zarar gelmeden bi şu forumdan çıkabileydim Alıntı
Φ ahirzaman Gönderi tarihi: 8 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 8 Mayıs , 2006 hem banane ya dipnotla yamyamı müslüman yapma seferberliğine girdim sanki tanrı bana soracak niye onları müslüman yapmadın diye ben kendi inancıma zarar gelmeden bi şu forumdan çıkabileydim kudreti cihanda açıkça görünen Allah (cc) yemin ederim ki bu senin görevindir sanada bir hadis yollicam biiznillah Alıntı
Φ DİPNOT Gönderi tarihi: 8 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 8 Mayıs , 2006 sevgili dipnot ne kadar uzun yazarsam o kadar haklı ve doğru olurum diyemi düşünüyorsun... kısa cümleler kurmak ve özetlemek bu kadar zor değil... bu bir eleştiridir, kırmak için söylemedim... selamlar Haklısınız... Çok kötü bir alıntı yapmışım ve başlıklar birbirine karışmış. Uyarınıza çok teşekkür ederim sevgili sardunmay... Okuyan tüm diğer arkadaşlarımdan ve sizden özür diliyorum... Sevgiyle kalın... Alıntı
Φ yağmur Gönderi tarihi: 8 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 8 Mayıs , 2006 Haklısınız... Çok kötü bir alıntı yapmışım ve başlıklar birbirine karışmış. Uyarınıza çok teşekkür ederim sevgili sardunmay... Okuyan tüm diğer arkadaşlarımdan ve sizden özür diliyorum... Sevgiyle kalın... kusura bakma ama yam yamın hiç kendi fikri yok hep alıntı dikkat edersen sabitleşmiş alıntı öylemiiiii? Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 8 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 8 Mayıs , 2006 ben burada yazmıycam artık yazıların tümünü okuyunca -tamamen okudum diyemem her iki tarafta çok uzun yazıyor- inanan biri olarak inanmayanlar bir kenarda dursun inananlarla bile çelişiceğimi farkettim yam yam seninle tartışmak güzel oluyor bu başlıkta değilde diğerlerinde görüşürüz umarım diğerlerinede bu sonuçsuz çabalarında kolay gelsin diyorum ama bişeyden mutluyum dipnot ve yam yam sayesinde tanrıyı dini inancınızı sorgulamaya başladınız yoksa ata dini yaşıyordunuz bide anlayamadığım innmayanlar niye dini konulara daha çok giriyo bunları illede yazmak istiyorlarsa felsefedee tartışsınlar yaptıkları felsefe çünkü özellikle dionotun güncel konularda yazmaya devam etmesinden yanayım ordakileri okumak ve katılmak zevkli hem banane ya dipnotla yamyamı müslüman yapma seferberliğine girdim sanki tanrı bana soracak niye onları müslüman yapmadın diye ben kendi inancıma zarar gelmeden bi şu forumdan çıkabileydim sara k bu tamamen senin düşüncen kendi arzun bilir ister yaz ister yazma, ancak inanan herkeste olduğu gibi inanmayanlarda da farklı düşünceler mevcut. bu da bizim fabrikasyon ürün olmayışımızdandır, hepimizin beyni farklı, aldığı eğitim farklı, aile eğitimi farklı, düşünce kabiliyeti farklı, bakış açısı farklı.....v.s........ yeryüzüne gelmiş her insanın herhangibir konuya yaklaşımı birbirinin aynısı olamaz. inananlara dipnot ve yamyamın sayesinde artık sorgulamaya başladınız demişsin. biz zaten sorgulamadan inanmadık ki... (sorgulamadan ezbere inanca körükörüne bağlılarda yok değil) sorguladık, öğrendik, yine sorguluyoruz yine öğreniyoruz, yine sorgulayacağız yine öğreneceğiz...........bu böyle ölene kadar devam edecek. ben şahsen burada kimseyi inancım konusunda etkilemek ya da inanmasını sağlamak için yazmıyorum. zaten Allah istemedikçe biz kimsenin inanmasını sağlayamayız... ben öğrenmek için bu forumdayım. bin bilsende bir bilene sor demişler... eğer sen sorgulamanda inancını kaybetmekten korkuyorsan daha fazla araştır derim... selamlar Alıntı
Φ fakir Gönderi tarihi: 8 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 8 Mayıs , 2006 sara k bu tamamen senin düşüncen kendi arzun bilir ister yaz ister yazma, ancak inanan herkeste olduğu gibi inanmayanlarda da farklı düşünceler mevcut. bu da bizim fabrikasyon ürün olmayışımızdandır, hepimizin beyni farklı, aldığı eğitim farklı, aile eğitimi farklı, düşünce kabiliyeti farklı, bakış açısı farklı.....v.s........ yeryüzüne gelmiş her insanın herhangibir konuya yaklaşımı birbirinin aynısı olamaz. inananlara dipnot ve yamyamın sayesinde artık sorgulamaya başladınız demişsin. biz zaten sorgulamadan inanmadık ki... (sorgulamadan ezbere inanca körükörüne bağlılarda yok değil) sorguladık, öğrendik, yine sorguluyoruz yine öğreniyoruz, yine sorgulayacağız yine öğreneceğiz...........bu böyle ölene kadar devam edecek. ben şahsen burada kimseyi inancım konusunda etkilemek ya da inanmasını sağlamak için yazmıyorum. zaten Allah istemedikçe biz kimsenin inanmasını sağlayamayız... ben öğrenmek için bu forumdayım. bin bilsende bir bilene sor demişler... eğer sen sorgulamanda inancını kaybetmekten korkuyorsan daha fazla araştır derim... selamlar güzel bi düşünce katılıyorum Alıntı
Φ yağmur Gönderi tarihi: 9 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 9 Mayıs , 2006 Bir ananın karnından çıkan benliyimizi ruhumuzu binlerdir sene istedikleri gibi çeşitli inançlara sürüklüyorlar neden. ne demek istediğini tam olarak açıklarmısın Alıntı
Φ El Hacı Gönderi tarihi: 9 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 9 Mayıs , 2006 Sayın ahirzaman . Hz. Ömer heybetliydi ama aynı zamanda senin olmadığın ve olamıyacağın kadar halimdi. Hiç kimse sana hadi oradan dedimi ?. HAZRET-I ÖMERIN MÜSLÜMAN OLUSU Kureyş Müşrikleri Habeş ülkesine hicret eden müslümanları, kendilerine teslim etmemesi üzerine işkencelerini artırmaya başladılar.Kureyş Müşriklerinin azıllılarından Ebu Cehil, kureyşlilere teklif götürerek Peygamberi öldürülmesini teklif etti,ve bunu yapabilen her kim olursa büyük ödülün verileceğini ilan etti.Hz.Ömer ‘’ben buna talibim’’ dedi.Ona’’ Ey Ömer!Sen,buna elverişlisin!’’dediler.Hz.Ömer,vereceğiniz mallar hakkında Sağlam Kefalet var mı? Diye sordu.Ebu Cehıl ‘’Evet var! Dedi.Hz.Ömer bu hususta onlarla bir anlaşma yapti. Hazret-i Ömer'in kiz kardeşi Fatima bint-i Hattab, Said b. Zeyd, b, Amr,b. Nufeyl ile evli olup Fatima hatun da, Said b. Zeyd de, Müslüman olmuşlardi.Fakat, Müslümanliklarini, Hz. Ömer'den, gizli tutuyorlardi.Yine, Hz. Ömer'in mensup bulundu§u Adiy b. Ka’b oğullarından Nuaym b. Abdullah Nahham da, Müslüman olmuştu.Kavmindan korktuğu için, o da, Müslümanlığını, gizli tutuyordu.Habbab, b. Erett, Fatıma hatuna gelip gidip Kur'an, okur ve okuturdu Burada şimdi koca Mekke’de Muhammedi para karşılığı öldürecek bula bula bir Ömer’i bulmuşlar. Demek ki eski mesleği kiralık katilmiş. Buraya kadar tamamı. Peki Hz. Mevlana ne anlatmış Ömer hakkında birde ona bakalım. Mevlana, Fihi Mafih, Maarif Basımevi, İstanbul 1954, sh 241) Evet işte 7sayfa 241. Hz Mevlana. Henüz Müslüman olmadığı bir tarihte Ömer, kız kardeşinin evine Uğradığında kardeşinin Kuran okumakta olduğunu görür ve gazaba gelir. Eline kılıcını aldığı gibi Muhammed'in bulunduğu Mescit’e gider; niyeti Onu herkesin gözü önünde öldürmektir. Fakat güya mescide girdiği zaman Tanrı onun gönlünü değiştirir ve Müslüman yapıverir. Bu mutluluk! İçerisinde Muhammed'e söyle der: "(Ay Muhammed!) Bundan sonra senin Arkandan kimin kötü bir söz söylediğini işitirsem, onu sağ bırakmayıp bu Kılıçla kafasını gövdesinden hemen ayıracağım." Bu sözleri söyledikten sonra Muhammed'le birlikte Mescid'den çıkar. Tam o sırada babasının kendisine doğru gelmekte olduğunu görür. Yanına Yaklaştığında babası kendisine:"(Atalarının) dininden döndün (Müslüman oldun) değil mi?" der. Bu sözleri hem kendisi hem hem de Muhammed bakımından olumsuz bulduğu için Ömer, kılıcı ile babasının kellesini bir vuruşta koparır; kesik bası koltuğunun altına koyarak sokaklarda dolaşır. (Bu olay için bkz Mevlana, Fihi Mafih, Maarif Basımevi, İstanbul 1954, sh 241) İşte katilliğin bir ispatı daha. Bunu ben yazmadım Mevlana sayfa 241 de. Zaten kiralık katil Müslüman olunca da değişmiyor ve İslam’a halifelik yapıyor . Ömer babasını keserken yanında Muhammet’te var. O da demiyor ki ya Muhammet o senin baban. Yazıklar olsun . Bunları adam yerine koyanlara. Buda 2006 yılından. Nerde ömer varsa kökünü kazıyorlarmış. Irak’ta Şiiler ile Sünniler arasında devam eden mezhep çatışmasında "Ömer" adını taşıyan Sünnilerin öldürülerek çöplüğe atılması sonucu, Ömer’ler isim değiştirmek için nüfus idarelerine akın etmeye başladı. Kimileri de 14 dolar karşılığında sahte kimlik ediniyor. Tek suçları, Hz. Ömer ile aynı adı taşımak olan Ömer’ler, şimdi "Ammar" adını alıyor Allah varmı diyenlere vevap. Var var. Yardımcıları bunlar. Muhammet, Ömer, Zülfikar adlı kılıcı ile ALİ. Alıntı
Φ Terapi Gönderi tarihi: 9 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 9 Mayıs , 2006 “İnsanı Allah yaratmadıysa, neden insan yalnızca Allah’a teslim olunca mutlu oluyor?” (–Blaise Pascal.) “Öğrenmek için sor; sıkıntı vermek için sorma.” ( –Hz. Ali ) ( Çok önemli bir ilke....) “Her yeşil yaprak, Allah’ın kudretini anlatan bir defterdir. Hepsinde de ****** olursan, yazık doğrusu!” (–Hafız-ı Şirazî ) Kendi gerçekliğimizi (Yaratılmış olmak, muhtaç olmak, çok zayıf olmak, her ançcürüyebilecek bir bedeni giyinmiş olmak.. vs) bilmeden Allah’ı bilmek bizi gurura sevkeder. Allah’ı bilmeden kendi zayıflığımızı bilmek bizi ümitsizliğe düşürür.Allah’ı bir peygamberin aracılığıyla bilenler, kendilerinin acziyetini de bilirler. Allah’ı kendi acziyetini tanımadan tanımış olanlar, Allah’ı değil, kendilerini yüceltirler. Büyüklük ve ilahlık taslarlar. İki aşırılıktan birisine düşerler. Akıldan başka hiçbir şeyi kabul etmezler ve inkara doğru hızla yol alırlar. Allah’ın varlığını isbat eden şey yalnızca arayanların O’na sıkı sıkıya sarılması değildir. Aramayanların körlüğü de varlığını isbatlar O’nun. İnançsızların huzurunu kaçırmamıza hiç gerek yok; kendileri bunu gayet iyi beceriyorlar. İnançsızlara muhatap olurken, onlara merhamet ederek başlamalıyız işe. Zira, içinde bulundukları durum onları yeterince mutsuz kılıyor. Üç tür insan vardır: Allah’ı bulanlar ve ona hizmet edenler; O’nu aramakla meşgul olup henüz bulamayanlar; O’nu ne arayan, ne bulan, zaten arayıp bulma çabası olmadan yaşayanlar. İlk gruba girenler mâkul ve mutlu, sonuncu grubun insanları boşlukta, çaresiz ve mutsuz, ortadakiler ise mutsuz ve mâkuldur. “Her kap, kendi içindekinin kokusunu verir.” ( –Abdülkâdir-i Geylânî) düsturuyla Evet Bir Yaratıcı var başlıklı konuyu açıyorum. Bu kısımda hedefimiz inanan kardeşlerimizin, herşeyde Allah'ın varlık delillerini arayan güzel tespitlerinin ve katılımlarının paylaşılmasıdır. Evet bizler iç alemimizi ve kazanımlarımızı ve imanımızın hayatımızdaki güzel yansımalarını buraya taşıyalım. İç alemimizi buraya yansıtalım inşAllah. Hissesi olan hissesini alır, susayan kana kana dilediği kadar içer. Susamayanlara veyahut susuzluğuna karşı duyarsızlık gösterenlere diyecek birşey yok.... vesselam Saygılarımla Alıntı
Φ ahirzaman Gönderi tarihi: 9 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 9 Mayıs , 2006 şüphesizki biz aklı olmayan ve gerçeğe hikaye deyip hikaye uyduran aklı edemeyip akıl yürütün diyenlerin şerrinden Allaha sığınırız. Terapi kardeşim hoş geldin ve güzel katkılarından dolayı Allah razı olsun Çok güzel bir konuya değinmişsin inanmayanların yerinde bu gün bizde olabilirdik hamdolsun değiliz belki onların yaşadıklarını yaşasaydık bizde göremezdik onun için onların hesabını Yanlız Allah(cc) bilir. Ancak delilleri nefsine köle olmuşta görmek istemeyenler varya işte onlar elbet bir gün uyanacaktır. Alıntı
Φ sara k Gönderi tarihi: 10 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 10 Mayıs , 2006 "afkar denen o şehirde uzun süreden beri iki bilge yaşıyordu herbiri diğerinin bilgisini küçümsemeye ve inkar etmeye çalışıyordu biri tanrının varlığını inkar ederken diğeri tanrılara tapıyordu birgün bu iki insan pazar yerinde karşılaşırlar orada saygılı öğrencilerinin önnde tanrıların varlığı yada yokluğu konusunda tartışmaya başlarlar saatlerce süren bir fikir kavgasından sonra birbirlerinden ayrılıp uzaklaştılar o aynı akşam münkir olan mabede gidip sunağın önünde huşu ile diz çöküp tanrıların eski inançsızlığı nedeniyle affını diledi ve o aynı saatte tanrılşarın varlığını savunan diğer bilge de tüm kutsal kitaplarını yaktı" halil cibran-deli'den Alıntı
Φ Terapi Gönderi tarihi: 10 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 10 Mayıs , 2006 YARATAN RABBİNİN ADI İLE OKU Zaman durmuyordu. Ömrüm her geçen an tükeniyordu. Ruhuma bir acı çökmüştü. Kendimi yalnız bir başıma, çaresiz hissediyordum. Bana büyük bir lütuf olarak Yaratıcı tarafından verilen sermayem artık gençlik dönemini tamamlıyor, bilinmeze doğru hızla ilerliyordu. Elimden kaçan, tükenişine engel olamadığım anlarıma acıyordum. Hüzünleniyordum. Çocukluğumu hatırlıyordum. Okula ilk başlayışımı, üniversiteden mezun oluşumu hatırlıyordum. Ne çabukta geçmişti zaman ve ben artık 40’lı yaşlara gelmiştim. Halbuki hep çocuk ve genç olarak kalacaktım. Elimin altındakileri sonsuza dek muhafaza edecektim. Bu kocaman bir yalan, kocaman bir aldanma imiş. Artık anlamıştım. Bana Sanatkar’ımı tanımam için verilen ömür sermayesi, bundan önce geçen yıllar gibi çabucak tükenecekti. Ve bir gün ölecektim. Benden öncekiler nasıl gitmiş ise bende bir gün sessizce göçüp gidecektim. Ölüm beklenmedik bir anda gelip kapımı çalacaktı. Yaratıcı bana nasıl hayatı verdiyse, bir günde bana ölümü verecekti. Bir türlü bitmeyen işlerimi bir anda bitirecekti. Bende bir gün bir gelip geçmiş olacaktım. Bende bir gün bir fani olacaktım. Dünyanın gafleti, içinde yaşadığımız toplumun hali bana bu gerçeği, bu hakikati unutturmuştu. Ne çabuk ve ne çok unutmuştum. Nefsimin ve şeytanın vehimler ve yalanlar üzerine kurguladığı dünyaların kocaman bir yalan olduğu ile artık yüzleşmiştim. Bu çok zor bir yüzleşmeydi. Onca yıl durmaksızın önüme konulan engelleri aşmıştım. Biri bitince hemen öbürü karşıma çıkıyordu. Bitmiyordu. Artık yorulmuştum. Kendimi boşlukta çaresiz, bir başıma hissediyordum. Artık aklım, vicdanım ve kalbim bu gidişattan bunalmış feryat ediyordu. Bana soruyorlardı. “Nereden geliyordum?” , “Burada ne işim var dı?”, “Nereye gidiyordum?” “Öldükten sonra bana ne olacaktı?” ………… İşte tam bu an şeytan geldi ve dedi ki. Şimdi bunları düşünmenin zamanı değil. Daha çok vaktimiz var bunları düşünmeye. Haydi şimdi gel zevk edelim, eğlenelim. Özgürce sınırsız bir şekilde arzularımızı tatmin edelim. Bir daha mı geleceksin bu dünyaya? Her türlü zevkten sınırsızca tadalım. Evet her insan gibi bende tercih yapmak zorunda idim. Bu tercihi yapmakta her insan gibi bende özgür bırakılmıştım. Ama tercihimin sonucuna katlanmak zorunluluğum vardı. Ya nefsimi ve şeytanı dinleyecektim. Onlar ne derse yapacaktım. Allah ile olan irtibatımı ve bağımı koparacaktım. Ve bunun sonucuna da katlanacaktım. Çünki yaşadığım her anın, alıp verdiğim her nefesin hesabını verecektim. Bu istesem de, istemesem de, bilsem de, bilmek istemesem de kaçınılmaz olan büyük bir hakikatti. Seçebileceğim diğer tercih ise Yaratıcı’mın, Sahibim’in, Yoktan Varedici’min adına yaşamaktı. Onun emrine itaat edecektim. O’nu dinleyecektim. O’nun emir ve yasaklarına kulak verecektim. Nefis ve şeytana dedim. Eğer benim önümden ölümü, kabri ve mahşerdeki o çetin, o zor hesabı kaldırırsanız. Firak ve zevalin ruhumda açtığı derin yaralara merhem olabilirseniz. Elinizde böyle bir iktidar var ise sizi dinleyeyim. Sizin dediklerinizi yapayım. Eğer yok ise susun! Sizi dinlemeyeceğim. Çünki sizin beni çağırdığınız zevklerin hükmü “zehirli bala” benzer. Yerken bir an tad verir ama koca bir bünyeyi zehirler. Bir anlık tada karşılık günlerce zehrin tesiriyle ızdırap (hafakan) verir. Bununla da kalmaz, bana emaneten verilen bu nazenin bedeni kötüye kullandığım için emanete hıyanet cezasını da belime yükler. Akıllı olan her insan gibi tercihimi yapacaktım. Beni çok seven, beni her daim hatırlayan, beni hiçbir zaman unutmayan, beni her daim diri tutan, merhamet sahibi olan Rabbimi dinlemekten başka kurtuluş yolum yoktu. Bu kesindi. Apaçık bir gerçekti. Kendimi hesaba çekmeye karar verdim. Evet bunca yıl unutmuştum. Her gün bana verilen nihayetsiz nimetleri unutmuştum. Tüm kainatın bana hizmet ettiğini ve emrime verildiğini unutmuştum. Ömrüm şükretmekten uzak, gafletle dolu anlarla geçmişti. Artık bu gidişe dur demenin vakti çoktan gelmişti. Peki ne yapmalıydım? Nereden ve nasıl başlamalıydım. Bu duygular içindeyken Alemlerin Rabbi Olan Allah’ın ilk vahyi aklıma geldi. Şimdi hatırladım. Neden Kadir-i Zülcelal’in Peygamberimiz’e göndermiş olduğu ilk vahyin oku değil de, Yaratan Rabb’in adıyla oku diye indirildiğini. Kendi başına asla okumaya çalışma. Evet O’nun ismi ile okumalıydım. Her işime O’nun ismi ile “bismillah” ile başlamalıydım. Allah ile irtibatımı koparıp, şeytan ve nefse uyup kendi başıma okumaya kalkmamalıydım. Çünki benim gücüm, sıfatlarım, iktidarım, kabiliyetlerim çok ama çok azdı. Belki de yoktu. Ben bir yaratılmıştım. Mutlak muhtaçtım. Mutlak acizdim. Düşmanlarım nihayetsizdi. Varoluşuma hiçbir katkım yoktu. Demek ki kendi kendime de malik (sahip) değildim. İnsandım yani mutlak aciz ve fakirdim. Demek ki kendi başıma okumaya çalışmamalıydım. Kendi başına okumak beyhude bir çaba idi. Bu halimle benim her derdimi bilecek, her halimden haberdar olacak, her türlü ihtiyacıma cevap verecek olan Rabbime ne kadarda ihtiyacım olduğu hatırladım. O’nun ismi ile başlamaya ne kadar da muhtaç olduğunu hatırladım. Çünki insanın ona ihtiyacı olmayan Bir’ine ihtiyacı vardı. O ise Yaratandı. O ise Allah’tı. Her türlü noksanlıktan çok ama çok uzaktı. Mutlak güç sahibiydi. Her şeye güç Yetirendi. Her şeyin Sahibi Ancak O’ydu. Ya Rab şimdi hatırladım. Kendi gerçekliğimi şimdi anladım. Kendi başıma bir hiç olduğumu şimdi fark ettim. Sen yardım etmezsen değil bir şey yapmak, nefes dahi alamazdım. Affet unutuşumu. Bağışla hatalarımı. Mağfiret et günahlarıma. Ey insanoğlu sen kendini kendine malik (sahip) sanma. O yük ağırdır. Kaldıramazsın. Sınırsız ihtiyaçlarını karşılayamazsın. Bu yükü beline yükleme. Gel Rabbinin adı ile iste. Yüklerini bırak. O’na sığın O’na tevekkül et. Kaderde sana verilene razı ol, rahat et. Zahmeti at. Her daim bismillah de. O’nun ismini al. Kainattaki hadiselerin ve olayların karşısında tir tir titremekten kurtul. Allah’ın ismiyle okuduğun her hadisede asla yalnız bırakılmayacaksın. Asla hüsrana uğramayacaksın. Her daim yardım göreceksin. Allah’ın ismini almadığın her anda tek başına yalnız kalacaksın. Hadisatın karşısında titremekten kurtulamayacaksın. Demek ki hakiki selamet yalnızca İslam’dadır. Demek elemsiz lezzet ve kedersiz sevinç ve hayatta saadet sadece imandadır. Ey Allah’ı unuttuğum ve Allah’tan uzak yaşadığım anlarım, helak olmuş zamanlarım hepinize ama hepinize geçmiş olsun………. Haydi şimdi kalk ve Yaratan Rabbinin adı ile oku. Çünki yaratılış gayen, bu dünyaya gönderilme sebebin sadece ama sadece Allah’ın adı ile kainat kitabını okuman, O’nu tanıman ve O’nu bulman içindir. Sen sadece bu ulvi gaye için yaratıldın. Bunu asla unutma! Ya Rab! Bizi, Senin Güzel Esmaları’nın tarif edicisi, öğreticisi, muallimi olan Zat’a (s.a.v) yoldaş eyle, ümmet eyle. Şu fani ömrümüzü Senin Güzel Hakikatleri’ne şahitlik ederek tamamlamayı ve bekaya ulaşmayı nasip eyle. Amin. Saygılarımla Terapi Alıntı
Φ ahirzaman Gönderi tarihi: 10 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 10 Mayıs , 2006 kardeşim Allah razı olsun sana bir kaç şey soracağım yazdığın kafandan geçenlerse Allah herkesi böyle bir hesaptan böyle bir sonuç nasip etsin ki bizim geçmedi değil bu ipi sağlamlaştırmak hakka giden yolun üzerine oturmuş olan şeytanın üzerinden atlamak öyle kolay iş değil yazdığın bir alimden alıntıysa Allah herkesi böyle bir hesaptan böyle bir sonuç nasip etsin yazdığın başka birinden duyma veya insanları doğru yola iletecek bir eserse Allah herkesi böyle bir hesaptan böyle bir sonuç nasip etsin gördüğün gibi nede olsa hikaye diyecekleri için ben onlara şimdiden cevabı vereyim ey ateist kardeşlerim harfler içierisinde boğulacağınıza içerisine yüklenmiş anlam deryasında yüzün terapi kardeşim Allah sana rahmet etsin Alıntı
Φ Terapi Gönderi tarihi: 12 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 12 Mayıs , 2006 Sevgili Ahirzaman kardeşim yukarda yazdıklarım benim ilk denememdir. İnşallah devamı gelecek. Geldikçe siz kardeşlerimle paylaşmaya devam edeceğim. Bulanlar Hakk'ı buldu, Buldular can içinde. Kalanlar yolda kaldı, Kaldıran zan içinde. Arayan bulur mutlak, Tembele bulmak ırak. Kuluna o son durak, gönüller han içinde... Ey kendisine geçici bir süre hayat verilmişler, Öldüğünüzde yanınızda KİM olacak....?? Alıntı
Φ yam_yam Gönderi tarihi: 12 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 12 Mayıs , 2006 Ey kendisine geçici bir süre hayat verilmişler, Öldüğünüzde yanınızda KİM olacak....?? Leylekler ile gelmedim, Azrail ile de gitmeyeceğim... Alıntı
Φ ahirzaman Gönderi tarihi: 12 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 12 Mayıs , 2006 ah yam yam ahh lal ve kem kesildiğin gün ah kardeşim o gün sana dünyadan bir dost bile yoktur hem merak etme azrail sadece canınıı alcak gerisi zebanilerin işidir ama keşke seni karşılayan kara bir zından yerine nurlu bir pınar olsa şimdi rahatsın belki idda ediyorum ruhen yok olmayı kabul eden yoktur. eğer öyle olsaydı çıldırıp kafalar duvara vuruldu bu benim fikrimdir. Bir nefes istersin Nefes verilmez Can gelir boğaza Çıkmak istemez Dünyadan yanına Bir dostun gelmez Yanlız bırakır ölşüm acısı ölüm var ölüm Alıntı
Φ yam_yam Gönderi tarihi: 12 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 12 Mayıs , 2006 idda ediyorum ruhen yok olmayı kabul eden yoktur. eğer öyle olsaydı çıldırıp kafalar duvara vuruldu bu benim fikrimdir. ölüm var ölüm İşte bu yüzden dinler ve ahiret inancı var... Alıntı
Φ ahirzaman Gönderi tarihi: 12 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 12 Mayıs , 2006 yam yam cım su olmasaydı susarmıydın madem su yok seni böyle susatanda da ne dir leyla olmasa mecnun aşık olurmuydu Alıntı
Misafir taurusmutis Gönderi tarihi: 12 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 12 Mayıs , 2006 Leylekler ile gelmedim, Azrail ile de gitmeyeceğim... Sana kalmış olsa belki ama üzgünüm.Zaten Azrail sadece canını alacak,sonrası onu ilgilendirmiyor.. Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 12 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 12 Mayıs , 2006 yamyam Azrail senin için geldiğinde yine böyle eğlenebilecekmisin? galiba o zaman eğlenen sen olmayacaksın... ama vakit çoooooooooooooook geç olacak... selamlar Alıntı
Φ Terapi Gönderi tarihi: 12 Mayıs , 2006 Gönderi tarihi: 12 Mayıs , 2006 Hakikat "kaçınılmaz olan" demektir. Yani kimsenin düşüncesine, heveslerine ve isteklerine bağlı olmayan manasını içerir. Mesela yaşlanmak bir hakikattir. Kişinin istek ve arzularına göre değişmez. İstediğiniz kadar önlem alın engellemeye çalışın başaramazsınız. Mesela kainatta cereyan eden olaylar. Havanın durumu örneğin. Kimseye sorulmaz bugün havanın nasıl olmasını istersiniz diye. Kimisi güneşli olmasını ister yağmur yağar, kimisi kar yağmasını ister güneş çıkar. Her birisi mükemmel bir hadise olan bu olayların ( ki gerçekten böyle. Kar taneleri bir bine çarpıp büyük buz kütleleri olmaz. Yağmur büyük mühendislik hesapları gerektiren bir düzenle indirilir ), gerçekleşmesinde insanın katkısı % 0’dır. Mesela ölüm hayattaki en büyük hakikattir. Asla şaşmaz. Değişmez. Yok deseniz dahi yok olmaz vardır. Buna her gün dünya üzerinde ölen binlerce insan şahitlik ediyor. Burada kalamazsınız diyor. Size de bir gün "haydi kapı dışarı" denecek diyor. Bu gerçeği ister kabullenin, ister kabullenmeyin bir şey değişmez. Bu gerçektir. Hakikattir. Örnekleri artırabiliriz.. Bütün bunlar gösteriyor ki her şey bir düzen ve programla vücut buluyor. Ama insanın bunların hiçbirinde etkisi ve katkısı yok. Çünkü insan varoluşu kurgulayan değildir. İnsan varoluşu gözlemleyendir. Böyle sayısız hadisedeki ince hesapları gözlemleyen insan ister istemez şu soru ile karşılaşır. Bende ufak bir miktar irade var. Ben bu iradeyle kendi hayatımı dahi yoluna sokamıyorum. Yaptığım her işte bir şeyleri unutuyorum. Hatalar yapıyorum. Doğru yaptığım bir şeyi ilerleyen bir zamanda unutarak yanlış yapamıyorum. Vs…. Peki diğer insanlar ne yapıyor. Acaba onlar mı bu işleri yapıyor. Yağmurları bir şirket mi ihale almış yağdırıyor. Güneş’i başka bir şirket, Ay’ı bir başkası…. vs Çünkü birilerinin bu işleri yapması lazım. Yapan birisi olmalı yoksa olmaz. Çünkü siz bile en ufak bir şeyi kendi haline bırakın o öyle kalır. Durumunu değiştirmez. Peki der insan ben yapmıyorum bunları, başka insanlarda yapmıyor. (Buna bir ispat: 200 yıl öncesini düşünelim. O zaman yaşayanlardan 1 tanesi bile hayatta değil. Ama kainattaki bütün hadiseler aynı düzen ve programla devam ediyor. Hiçbir sapma yaşanmıyor.) Bütün bunları yapan KİM’dir? Bu duruma karşı gözlemci olan insan temele indiğimizde 2 tip davranış gösterir. 1-) Kendi gerçekliğiyle yüzleşen, haddini bilen, bir yolcu olduğunun farkına varan, gözlemlediği hadiselerin büyüklüğü karşısında kendi küçüklüğünü anlayıp, bir sığınak arayan insan. Bu insanlar kendilerinin çok değerli olduğunu (Çünkü Yaratıcı onu var etmekle ona büyük değer verdiğini ispatlamıştır. ) ama mutlak derecede de muhtaç olduklarını kabul edip Allah'ı bulurlar. Ki hakikat te böyledir. İnsan çok ama çok muhtaçtır... Gözle göremediği bir mikroptan dahi tir tir titrer... O mikroba karşı hiçbir şey yapamaz...Yalan mı...? örnekler artırılabilir. Uzatmak istemiyorum. Bu insan artık Yaratıcı’dan başka hiç bir şeyden korkmaz. Dünyaya bir kuyruklu yıldız çarpacak dense dahi hiç önem vermez. Çünkü Her şey Allah’ın kontrolü altındadır. Allah ise her şeye, her daim hakimdir. Asla hata, yanlış yapmaz. Madem der bu kuyruklu yıldıza dahi hüküm geçiren Allah’tır. Emri altında çalıştıran Allah’tır. O zaman kokmaya gerek yok O Rahmet Sahibidir. Asla bizim için kötü bir şey yapmaz. Bize kötü gibi gelen hadiseler bile sonucuna eriştiğimiz zaman iyiliğe dönüşebilir der. Artık kainatta çokluk içinde kaybolmayıp, çoklukta Bir’i (c.c) bulmuştur o insan. 2-) Kendi gerçekliğine yüz çevirip, heves ve isteklerin baskısıyla kendisini yücelten ve tek başına kendisine yeteceği vehmine kapılan insan. Bu bir vehimdir (aslında gerçek olmayan, gerçekmiş gibi sanılan bir durumdur.). Çünkü tarihte bu yolu seçipte pratikte uygulamayı başaran bir tek insan yoktur. Ölüm onların bu iddiasına tokat gibi cevap vermiştir. Haydi sana gelen ölümü geri çevirsene demiştir. Bütün dostlarını ve güvendiklerini çağır haydi. Kapına gelen ölümü geri çevirsene demiştir. Bu insanlar ise kendilerinin çok değersiz 5 para etmez olduklarını ama mutlak güçlü ve iktidar sahibi oldukları vehmine kapılırlar. Örnek olarak ünlü bir felsefeci “Nietzsche” verilebilir. "De ki. ‘Orada (yeryüzünde) yaşar, orada ölür ve oradan çıkarılırsınız.’" (bkz. A’raf Suresi , 7:25). Bizler şimdilik yeryüzünde yaşıyoruz ve yeryüzünde ölüyoruz. Buna şahitleriz. Kur’an-ı Hakim’in beyanıyla da çağlara hükmetmesinin bir delili olarak gene öldüğümüz yerden, yani yeryüzünden kabirlerimizden diriltileceğiz. Madem Allah vaat etmiş olacaktır. Bizler şimdilik ayetin ilk iki safhasını bizzat gözlemleyerek tasdik ediyoruz. Diğer gözlemimiz ise kıyamette olacaktır. Ve bütün bu yolculuğumuz boyunca ( hayat, ölüm, kabir, diriliş, mahşer, cennet, cehennem..) her daim yanımızda olacak olan Sadece Allah’tır. Azrail değil…..!!!!!! O sadece ölüm anı ruhumuzu almakla vazifelidir. Devam edecek inşAllah. Saygılarımla Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.