Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Kızlık Soyadı


Zuhurat

Önerilen İletiler

evlilik12.jpg

‘KIZLIK SOYADI’

 

Kadınların kocasının soyadını almadan kendi kızlık soyadını kullanmasına izin vermeyen kararın gerekçesi açıklandı.

Güncelleme:22 Ekim 2011 11:21

Üyelerinin bir kısmının itiraz etmesine rağmen Anayasa Mahkemesi’ne göre ‘kocanın soyadı’ kamu düzeni için önemli.

 

Anayasa Mahkemesi’nin kadının kocasının soyadını almasını düzenleyen Türk Medeni Kanunu’nun 187 maddesinin iptal isteminin reddedilmesine ilişkin kararın gerekçesi Resmi Gazete’de yayımlandı. Anayasa Mahkemesi, kadının evlendikten sonra kocasının soyadını almasının kamu düzeni için önemli olduğuna dikkat çekti. Yasa koyucunun soyadına anayasaya aykırı olmamak kaydıyla müdahale edebileceği vurgulanan ret kararı satırbaşları ile şöyle:

 

‘EŞLERDEN BİRİNE ÖNCELİK’

 

“Yasakoyucunun aile soyadı konusundaki takdir hakkını, aile birliği ve bütünlüğünün korunması ve aile bağlarının güçlendirilmesi başta olmak üzere, kamu yararı ve kamu düzeninin gerektirdiği kimi zorunluluklar nedeniyle, eşlerden birine öncelik tanıyacak biçimde kullanmasının, hukuk devletine aykırı bir yönü bulunmamaktadır. Kadına iki soyadı izniyle kişilik hakkı ile kamu yararı arasında adil bir dengenin kurulması da sağlanmıştır.”

 

ÇİFT SOYADDA SORUN YOK

 

Bu kararla kadınlar, kızlık soyadlarını eşlerinin soyadıyla birlikte kullanabilecekler. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ise (AİHM) evlenen kadının, tek başına kızlık soyadını kullanmasına vize veriyor.

 

Evlenince soyadının değişmesi kanımca, çok daha büyük problemlere yol açıyor. Kadınlarımız artık çalışıyor, diplomalara sahipler, çağ değişiyor. Kadın kendi soyadı ile okul okuyor diploma alıyor. Bir titre sahip oluyor. Soyadı ile pek çok belge imzalıyor, taahhütlerde bulunuyor, isim ve soyadıyla bir kariyere ve çevreye sahip oluyor.

 

Evlilikle beraber gelen soyadı değişikliği o güne kadar hatırlayamadığı sayıdaki belgede soyadı değişikliği düzeltmesi yapmasını gerektiriyor (Nüfus cüzdanı, pasaport, ehliyet, banka kartları, tapu, sayısız sözleşme ve mukavele, mahkeme kararları, tutanaklar, diploma, ruhsat, muhtar ve belediye kayıtları, çalıştığı kurum kayıtları, okul kayıtları, vesaire...).

 

Söz gelimi okuyup doktor ya da avukat olmuş bir kadın o güne değin sayısız reçete, dilekçe, tutanak imzalamış durumdayken soyadı değişikliği sebebiyle her seferinde o kişinin kendisi olduğunu ispat etmek zorunda kalıyor. Bunun kamu düzeninde yol açtığı karışıklıklar ise çok daha fazla.

 

Hele daha sonra boşanma ve mükerrer evlilikler yaşadıysa varın içler acısı durumu siz düşünün.

 

Kızlık soyadı kullanımı; AİHM kararıyla Avrupa için doğal bir durum iken, AİHM'e aykırı olmayı pek de umursamayan ama insan haklarında etrafa ders vermekten geri kalmayan ülkemiz için kabul edilemez bir durum ve nedense aile birliğini bozuyor.

 

Oysa ki bu durum Türkiye'nin hala bireysel hakları ciddiye almadığının göstergesi. Doğumdan itibaren bildiğiniz, size ait kimliğinizi değiştirmeye gönül rızanız dışında zorlanmanız kabul edilemez.

 

Kadının eşinin soyadını almasını köhne, ataerkil, kadını erkeğe ait bir varlık olarak niteleyen bir zihniyetin devamı olarak görüyorum.

 

Saygılar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Harika bir konuya değindiğin için çok teşekkür ederim Zuhurat.

 

Bu konuyu açıklamadan önce Türk Medeni Kanunu hakkında kısa bir açıklama yapmakta yarar var. Şöyle ki;

 

Türk Medeni Kanunu'nun temeli 1923'e dayanmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti devleti kurulurken Mustafa Kemal Atatürk'ün öngörüleri ile harekete geçilmiş ve yeni,çağdaş, yüzünü Batıya dönmüş bir yasanın yapılması çalışmalarına başlanmıştır.

 

Atatürk, 1923 yılında Bursa'da halka yaptığı bir konuşmada şöyle diyordu:

 

"Yeni Türkiye, ne zamana ne de ihtiyaca uymayan mecellenin hükümlerine bağlı kalamaz. En uygar uluslar derecesinde hukuk kurallarımızı da iyileştireceğiz. Yüz sene, beşyüz sene, bin sene evvel yaşayan bir toplum için yapılan yasalarla bugünkü toplumu yönetmeye kalkışmak gaflettir, cehalettir."

 

Cumhuriyet'in kuruluşu ile yeni bir devlet yapısı oluşturulurken varolan hukuk düzeninin iyileştirilmesi, çağdaşlaştırılması amaçlanmıştı. 1923'de Adalet Bakanlığı bünyesinde, başta Mecelle olmak üzere temel bazı yasaları yeniden düzenlemek üzere iki komisyon oluşturuldu.

 

Oluşturulan komisyonların, şeriattan ayrılmaz şekilde hareket ettiği görülünce komisyonlar dağıtılmıştır.Amaç çağdaş bir Medeni Kanun oluşturulmasıdır ve bu komisyonda şeriata ve gericiliğe yer yoktur.

 

Hal böyle iken, 1924 yılında yeni bir komisyon kuruldu.Komisyonun yetkisi genişletilerek gerekli görüldüğünde batı milletlerinin kanun ve eserlerinden yararlanma ve esasların alınmasına izin verildi. Bu komisyonun hazırlamış olduğu yasalar da yetersiz ve çağdaşlıktan uzak görüldü ve komisyon dağıtıldı.

 

Dönemin Adalet Bakanı komisyon ve çalışmalarını yetersiz bularak yasaların direkt batılı devletlerden alınması gerektiğini aksi takdirde genç Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin çağdaş ve batılı bir ülke olma hedefinden uzaklaşacağını açıklamıştır.Batılı ülkelerin medeni kanunları incelendikten sonra Medeni Kanun'un hazırlanmasında, İsviçre Medeni Kanun'u esas alındı. 1912'de yürürlüğe giren İsviçre Medeni Kanunu, dilinin basitliği, kadın-erkek eşitliğine dayalı bir aile düzeni içermesi ve hakime takdir yetkisi vermesi nedeniyle benimsendi.

 

Hazırlanan yasa tasarısı bir bütün olarak görüşüldü ve hiç bir değişikliğe uğramadan kabul edildi ve 6 ay sonra yürürlüğe girdi.

 

Avrupa'da büyük yankı uyandıran kanun hakkında "İslam devletlerinin en güçlüsü, bin yıllık geçmişe varan töreleri, altı aylık bir sürede yürürlükten kaldırıyor. Tarih, hiçbir ülkede bu kadar köklü ve ani değişikliği örnek gösteremez. Bir ülkede ve bir toplum üzerinde yapılmış bundan daha cesur bir deneyim yoktur" değerlendirmesinde bulunmuştu.

 

İslam Hukuku üzerine çalışmalar yapan Fransız hukukçu Kont Ostrorog'a göre de, Türkiye Cumhuriyeti tarafından Avrupa hukukunun kabulü, Ortadoğu tarihinde, İslam Dininin kabulünden bu yana en önemli olaylardan biridir.

 

**** Çağdaş bir yasaya ulaşma amacıyla hareket edilerek hazırlanan Türk Medeni Kanunu o yıllara göre çpok modern ve yüzünü batıya dönmüş bir yasadır. Gelişen ve değişen ülke şartlarına uyarlamak için sürekli değişiklikler yapılmış ve son olarak yeni bir yasa hazırlanması amacıyla 1999'da bir komisyon kuruldu. Komisyon çalışmalarını 2001'de tamamlayarak görüşmelere başlandı.

 

Din ve din kurallarının öne çıktığı görüşmelerde,Adalet Komisyonu üyesi Fazilet Partili(sonraki Saadet Partili) milletvekilleri şerh koydu, itiraz etti.

 

Tüm itiraz ve şerhlere rağmen yasa 3 Aralık 2001'de kabul edilerek 8 Aralık 2001'de Resmi Gazete'de yayınlandı.Tamamen Türkçe ve Türkiye şartlarına göre hazırlanan yasa yenilikçi ve kanun boşluklarını dolduran bir yasadır.

 

Ancak halen daha "kızlık soyadı" konusunda çağdaş bir tutum sergilenememiştir.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

1926 yılında kabul edilen yasa Türk toplum yapısına uygun olarak hazırlanmayan İsviçre'den iktibas ettiğimiz bir yasadır. Çağdaş bir yasaya ulaşma arzusu ile hareket edilmiştir. dönemine görev hukuk devrimi olarak kabul edilmelidir.

 

Halen yürürlükte olan yasamız ise tamamen Türk Hukukçuları tarafından Türkiye'nin ihtiyaç ve şartlarına uygun olarak hazırlanmıştır.

 

Kızlık soyadı hususuna gelince;

 

 

Evli kadının soyadı konusu TMK. m.187’de düzenlenmiştir: “Kadın evlenmekle kocasının soyadını alır; ancak evlendirme memuruna veya daha sonra nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuruyla kocasının soyadı önünde önceki soyadını da kullanabilir. Daha önce iki soyadı kullanan kadın, bu haktan sadece bir soyadı için yararlanabilir.” Buna göre yasa, evli kadına iki seçenek sunar. Seçeneklerden birisi, kadının evlenmekle kocasının soyadını alacağını, ikincisi ise evlendirme memuruna veya nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuruyla kocasının soyadı önünde önceki soyadını da kullanabileceğini düzenliyor.

Yasanın emredici düzenlemesi karşısında, kadının evlenmesi halinde tek başına kızlık soyadını kullanabilmesi olanaksız. Nitekim Anayasa Mahkemesi de 29 Ekim 1998 tarih esas 1997/ 61, karar 1998/ 59 sayılı kararında, önceki Medeni Kanun’un aynı içerikteki 153. maddesinin iptaline ilişkin istemi reddetti: “İtiraz konusu, ‘Kadın evlenmekle kocasının soyadını alır’ kuralı kimi sosyal gerçeklerin doğurduğu zorunluluklardan ve yasa koyucunun yıllar boyu kökleşmiş bir geleneği kurumsallaştırmasından kaynaklanmaktadır. Aile birliğinin sağlanması için yasa koyucu eşlerden birisine öncelik tanımıştır. Kaldı ki itiraz konusu kuralda aile isminin sadece erkeğin soyadına bağlanacağı öngörülmüyor, kadının başvurusu durumunda kocanın soyadı ile birlikte kızlık soyadını da kullanma olanağı bulunuyor.”

 

AİHM kararı

 

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin, evli kadının sadece kendi soyadını taşıma istemine ilişkin Türkiye’den yapılan başvuruya ilişkin kararı ise tam tersidir: “Avrupa Konseyine üye sözleşmeci devletler arasında eşlerin aile adının eşit bir durumda seçmeleri lehinde bir konsensüs doğmuştur. Çift, başka türlü karar vermiş olsa bile kocanın soyadının çiftin soyadı olarak kullanılmasındaki yasal zorunluluk ve böylece kadının evlenmekle otomatik olarak kendi soyadını yitirdiği tek üye devletin Türkiye olduğu görülmektedir. Avrupa’daki diğer yasal sistemler tarafından benimsenen çözümle de onaylandığı gibi evli bir çiftin ortak bir aile adını taşımayı seçmediği yerde de aile birliği korunabilir ve sağlamlaştırılabilir.”

 

Öte yandan Türkiye’nin 04.06.2003 tarihinde onayladığı, Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin 23/ 4. maddesine göre taraf devletler, eşlerin evlenirken, evlilik süresince ve evliliğin sona ermesinde eşit hak ve sorumluluklara sahip olmalarını sağlamak için gerekli tedbirleri alacaktır. Kadınlara Yönelik Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Sözleşme’nin (CEDAW) 1 (g ) bendi de şu şekildedir: “Taraf devletler kadınlara karşı evlilik ve aile ilişkileri konusunda ayrımı önlemek için gerekli bütün önlemleri alacaklar ve özellikle kadın-erkek eşitliğine dayanılarak kadınlara aşağıdaki hakları sağlayacaklardır: (g) Aile adı, meslek ve iş seçimi dahil her iki eş (kadın-erkek) için geçerli, eşit kişisel haklar...”

Türkiye’nin çekincesiz olarak imzaladığı her iki sözleşme kuralları yanında, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 05 Şubat 1985 tarihli 2 sayılı Tavsiye Kararı, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin 28 Nisan 1995 tarihli 1271 sayılı Tavsiye Kararı ve Avrupa Yasal İşbirliği Komitesi’nce de üye ülkelere “Evlilikte ortak bir soyadının seçiminde eşler arasında tam bir eşitlik sağlanması” tavsiye edildi. Bu düzenlemelere dayanarak, TMK m. 187’yi aşarak, kadının evlense dahi yalnızca kızlık soyadını kullanmasına izin veren mahkeme kararları vardır.

 

TMK 187. madde

 

Anayasa Mahkemesi’nin 1998 tarihindeki ret kararından sonra, on yıllık süre, dava tarihi itibarıyla doldu. Esasen Medeni Kanun’un toptan değiştiği anımsandığında, m. 187’nin Anayasaya aykırılığını ileri sürmek, değişiklikten beri olanaklı. Üstelik temel yasalarda ve Anayasada, kadına yönelik olumsuz ayrımcılığın önlenmesi için etkili değişiklik ve düzenlemeler yapıldı. Örneğin, 2004’te Anayasaya, “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür” (m.10) hükmü getirildi, “Aile, Türk toplumunun temelidir” (m. 41/ 1), hükmüne de “ve eşler arasında eşitliğe dayanır” ibaresi eklendi.

 

Anayasanın 90. maddesi de değiştirilerek 5 fıkraya, “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletler arası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeni ile çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletler arası antlaşma hükümleri esas alınır” düzenlemesi kondu. Usul yasalarında yapılan değişikliklerle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının, ulusal mahkemeler açısından yargılamanın yenilenmesi sebebi olacağı kabul edildi. Hal böyle iken, evli kadının evlenmeden önceki soyadını kullanma isteğini engelleyen TMK. m. 187 hükmü, Anayasaya aykırı olmasına karşın halen yürürlükte.

 

Şöyle ki Anayasa. m. 5’e göre devletin temel amaç ve görevlerinden biri kişilerin refah, huzur ve mutluluğunu sınırlayan engelleri kaldırmaktır. 10/ 2. m. uyarınca da, “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet bu eşitliği yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.” O halde m. 187, sadece kadının evlenmekle eşinin soyadını alacağını öngördüğünden, m. 5 ile eşitlik ilkesini düzenleyen m. 10/ 2’ye aykırıdır.

 

Anayasa. m. 12 uyarınca da, “Herkes kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir”. Kişinin soyadını, evlense dahi koruyup kullanabilme hakkı, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez temel hak olduğundan, kadının evlenmekle eşinin soyadını alma zorunluluğu Anayasa m. 12’ye aykırıdır. Anayasanın m. 17 uyarınca, “Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir”. Kişinin var olan soyadını, evlense dahi sürdürebilme hakkının manevi varlığı içerisinde olduğunda kuşku yok. Öyleyse, evlenmekle kocanın soyadının alınacağına ilişkin düzenlemenin, Anayasanın 17. maddesindeki kişinin manevi varlığını koruma ilkesine ve Anayasanın 41. maddesindeki “aile Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır” şeklindeki düzenlemeye aykırılığı tartışmasızdır.

 

O halde, kadının evlenmekle kızlık soyadını tek başına kullanabilmesini engelleyen TMK’nın 187. maddesinin iptali,Türk kadını nın erkek ile eşit olabilmesi için ulusal ve uluslararası mevzuat açısından bir zorunluluktur.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

1926 yılında kabul edilen yasa Türk toplum yapısına uygun olarak hazırlanmayan İsviçre'den iktibas ettiğimiz bir yasadır. Çağdaş bir yasaya ulaşma arzusu ile hareket edilmiştir. dönemine görev hukuk devrimi olarak kabul edilmelidir.

 

Halen yürürlükte olan yasamız ise tamamen Türk Hukukçuları tarafından Türkiye'nin ihtiyaç ve şartlarına uygun olarak hazırlamıştır.

 

Kızlık soyadı hususuna gelince;

 

 

Evli kadının soyadı konusu TMK. m.187’de düzenlenmiştir: “Kadın evlenmekle kocasının soyadını alır; ancak evlendirme memuruna veya daha sonra nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuruyla kocasının soyadı önünde önceki soyadını da kullanabilir. Daha önce iki soyadı kullanan kadın, bu haktan sadece bir soyadı için yararlanabilir.” Buna göre yasa, evli kadına iki seçenek sunar. Seçeneklerden birisi, kadının evlenmekle kocasının soyadını alacağını, ikincisi ise evlendirme memuruna veya nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuruyla kocasının soyadı önünde önceki soyadını da kullanabileceğini düzenliyor.

Yasanın emredici düzenlemesi karşısında, kadının evlenmesi halinde tek başına kızlık soyadını kullanabilmesi olanaksız. Nitekim Anayasa Mahkemesi de 29 Ekim 1998 tarih esas 1997/ 61, karar 1998/ 59 sayılı kararında, önceki Medeni Kanun’un aynı içerikteki 153. maddesinin iptaline ilişkin istemi reddetti: “İtiraz konusu, ‘Kadın evlenmekle kocasının soyadını alır’ kuralı kimi sosyal gerçeklerin doğurduğu zorunluluklardan ve yasa koyucunun yıllar boyu kökleşmiş bir geleneği kurumsallaştırmasından kaynaklanmaktadır. Aile birliğinin sağlanması için yasa koyucu eşlerden birisine öncelik tanımıştır. Kaldı ki itiraz konusu kuralda aile isminin sadece erkeğin soyadına bağlanacağı öngörülmüyor, kadının başvurusu durumunda kocanın soyadı ile birlikte kızlık soyadını da kullanma olanağı bulunuyor.”

 

AİHM kararı

 

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin, evli kadının sadece kendi soyadını taşıma istemine ilişkin Türkiye’den yapılan başvuruya ilişkin kararı ise tam tersidir: “Avrupa Konseyine üye sözleşmeci devletler arasında eşlerin aile adının eşit bir durumda seçmeleri lehinde bir konsensüs doğmuştur. Çift, başka türlü karar vermiş olsa bile kocanın soyadının çiftin soyadı olarak kullanılmasındaki yasal zorunluluk ve böylece kadının evlenmekle otomatik olarak kendi soyadını yitirdiği tek üye devletin Türkiye olduğu görülmektedir. Avrupa’daki diğer yasal sistemler tarafından benimsenen çözümle de onaylandığı gibi evli bir çiftin ortak bir aile adını taşımayı seçmediği yerde de aile birliği korunabilir ve sağlamlaştırılabilir.”

 

Öte yandan Türkiye’nin 04.06.2003 tarihinde onayladığı, Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin 23/ 4. maddesine göre taraf devletler, eşlerin evlenirken, evlilik süresince ve evliliğin sona ermesinde eşit hak ve sorumluluklara sahip olmalarını sağlamak için gerekli tedbirleri alacaktır. Kadınlara Yönelik Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Sözleşme’nin (CEDAW) 1 (g ) bendi de şu şekildedir: “Taraf devletler kadınlara karşı evlilik ve aile ilişkileri konusunda ayrımı önlemek için gerekli bütün önlemleri alacaklar ve özellikle kadın-erkek eşitliğine dayanılarak kadınlara aşağıdaki hakları sağlayacaklardır: (g) Aile adı, meslek ve iş seçimi dahil her iki eş (kadın-erkek) için geçerli, eşit kişisel haklar...”

Türkiye’nin çekincesiz olarak imzaladığı her iki sözleşme kuralları yanında, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 05 Şubat 1985 tarihli 2 sayılı Tavsiye Kararı, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin 28 Nisan 1995 tarihli 1271 sayılı Tavsiye Kararı ve Avrupa Yasal İşbirliği Komitesi’nce de üye ülkelere “Evlilikte ortak bir soyadının seçiminde eşler arasında tam bir eşitlik sağlanması” tavsiye edildi. Bu düzenlemelere dayanarak, TMK m. 187’yi aşarak, kadının evlense dahi yalnızca kızlık soyadını kullanmasına izin veren mahkeme kararları vardır.

 

TMK 187. madde

 

Anayasa Mahkemesi’nin 1998 tarihindeki ret kararından sonra, on yıllık süre, dava tarihi itibarıyla doldu. Esasen Medeni Kanun’un toptan değiştiği anımsandığında, m. 187’nin Anayasaya aykırılığını ileri sürmek, değişiklikten beri olanaklı. Üstelik temel yasalarda ve Anayasada, kadına yönelik olumsuz ayrımcılığın önlenmesi için etkili değişiklik ve düzenlemeler yapıldı. Örneğin, 2004’te Anayasaya, “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür” (m.10) hükmü getirildi, “Aile, Türk toplumunun temelidir” (m. 41/ 1), hükmüne de “ve eşler arasında eşitliğe dayanır” ibaresi eklendi.

 

Anayasanın 90. maddesi de değiştirilerek 5 fıkraya, “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletler arası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeni ile çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletler arası antlaşma hükümleri esas alınır” düzenlemesi kondu. Usul yasalarında yapılan değişikliklerle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının, ulusal mahkemeler açısından yargılamanın yenilenmesi sebebi olacağı kabul edildi. Hal böyle iken, evli kadının evlenmeden önceki soyadını kullanma isteğini engelleyen TMK. m. 187 hükmü, Anayasaya aykırı olmasına karşın halen yürürlükte.

 

Şöyle ki Anayasa. m. 5’e göre devletin temel amaç ve görevlerinden biri kişilerin refah, huzur ve mutluluğunu sınırlayan engelleri kaldırmaktır. 10/ 2. m. uyarınca da, “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet bu eşitliği yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.” O halde m. 187, sadece kadının evlenmekle eşinin soyadını alacağını öngördüğünden, m. 5 ile eşitlik ilkesini düzenleyen m. 10/ 2’ye aykırıdır.

 

Anayasa. m. 12 uyarınca da, “Herkes kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir”. Kişinin soyadını, evlense dahi koruyup kullanabilme hakkı, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez temel hak olduğundan, kadının evlenmekle eşinin soyadını alma zorunluluğu Anayasa m. 12’ye aykırıdır. Anayasanın m. 17 uyarınca, “Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir”. Kişinin var olan soyadını, evlense dahi sürdürebilme hakkının manevi varlığı içerisinde olduğunda kuşku yok. Öyleyse, evlenmekle kocanın soyadının alınacağına ilişkin düzenlemenin, Anayasanın 17. maddesindeki kişinin manevi varlığını koruma ilkesine ve Anayasanın 41. maddesindeki “aile Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır” şeklindeki düzenlemeye aykırılığı tartışmasızdır.

 

O halde, kadının evlenmekle kızlık soyadını tek başına kullanabilmesini engelleyen TMK’nın 187. maddesinin iptali,Türk kadınının erkek ile eşit olabilmesi için ulusal ve uluslararası mevzuat açısından bir zorunluluktur.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Paylaştığın mahkeme kararı, Anayasamıza ve imzalamış olduğumuz milletlerarası anlaşmalara aykırılık teşkil etmektedir. Kanun maddeleri ve AİHM kararları gözardı edilmektedir.

 

Oysa hiçbir iç hukuk kuralı milletler arası yasaya ve anlaşmalara aykırı olamaz. Kadın- erkek eşitliği ve herkesin kanun önünde eşit olması prensipleri çiğnenerek kadının kızlık soyadını kullanması engellenmektedir.

 

Dini ve toplumsal baskılar yasanın da önüne geçerek çağdaş bir uygulamayı engellemektedir. Günümüz toplumlarında aile birliği kurulurken kadın soyadını kullanma konusunda özgür bırakılmıştır. Aile birliği yasayla korunmaktayken erkeğin soyadının ön plana çıkarılması ve kadının kızlık soyadının kullanımının engellenmesi söz konusu olmamalıdır.

 

Ailenin reisi erkektir ibaresi yasadan çıkarıldığı halde kadının, kocasının soyadını kullanma zorunluluğu halen devam etmektedir.

 

Çağdaş toplumlarda bu gibi sorunlar aşılmış kadına soyadını belirleme hak ve özgürlüğü tanınmıştır.

 

Oysa ülkemizde yasal bir zorunluluk olarak karşımıza çıkan kızlık soyadını ancak eşinin soyadını aldıktan sonra kullanabilme konusu bir çok sorunu da beraberinde getirmektedir.

 

Zuhuratın da değindiği gibi evlenene kadar bir çok işlemi kızlık soyadıyla yapan kadın evlendikten sonra kurum ve kuruluşların önünde kendini ispat etmek zorunda kalmaktadır. Soyadı değişene kadar resmi bir çok evrakta adı ve imzası bulunan kadın türlü zorluklarla karşılaşmaktadır.

 

Kullandığı tüm kimlik, kredi kartı ve belgelerin tamamını değiştirmek ve karşılaştığı önceki tüm işlemlerini güncellemesi gerekmektedir.

 

Kanun değişiklikleri yapılmadığı takdirde bu sorunlar katlanarak devam edecektir.

 

Kızlık soyadını kullanamayan kadın hele bir de çalışansa vay haline...Mesela ben :) Evlenmeden önce yüzlerce kez imza vermiş, resmi kurum kuruluşlara başvuruda bulunmuş ben evlendiğimden beri soyadı sorunu yaşıyorum ve kendimi ispat etmek durumunda kalıyorum. Banka işlemleri yapamıyorum. Adıma düzenlenmiş postaları yeni kimliğimle alamıyorum. Önceden başlattığım işlemlere devam ederken sürekli sorun yaşıyorum. TC kimlik numaram girildiğinde yeni nüfus bilgilerim çıktığı için eski kayıtlarla ilgili işlemlerde sen kimsin diyorlar :( ispat etmeye çalışıyorum. ve bu nedenle evlilik cüzdanımı her an yanımda bulundurmak zorunda kalıyorum.

 

Kısacası,ihtiyaç ve şartlara uygun bir yasal düzenlemenin yapılması zorunluyken halen bu tür kararların çıkmasına anlam veremiyorum :(

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sevgili Tinkerbell

 

Bu güzel ayrıntılar ve konunun tarihçesi için teşekkür ederim. Sanırım yasalar toplumun ilerisinde çıkarılsa bile, bu konudan zarar gören, hakları yenen kişilerin (ki bu konuda özellikle kadınlarımızın) sesini yükseltip haklarını savunmaması bu yasaları güdük halde tutuyor. Eğitim ve bilinçli halkın önemi burada da ortaya çıkıyor.

 

Saygılar...

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Baskani dinci olan ve 12 Eylül referandumu ile tamamen dinci iktidarin eline gecmis olan Anayasa Mahkemesinden cagdas bir kararin cikmasini bekleyenler yine hayal sükutuna ugradilar.

 

Atatürk'ün cagdasliga atmis oldugu adimlar ve getirdigi yasalar zaten bu dinci kesim tarafindan hep elestirilmis ve lanetlenmistir.Atatürk'ten 70 yil sonra Türkiye'de zihniyet yönünden hicbirseyin degismemis oldugunu Anayasa mahkemesinin son karari ile anlamaktayiz.

 

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

fft5_mf837867.Jpeg

 

Avukat Ayten Ünaltekeli 2006 da kızlık soyadı için AİHM ye dava açmış ve kazanmıştı.

 

Ama anayasa mahkemesinin soyadının, belli bir ailenin bireylerini diğer ailenin bireylerinden ayırmaya yarayan ve kuşaktan kuşağa geçen ad olduğu belirtilen kararında, bir kimsenin kimliğinin belirlenmesinde en önemli unsur olan soyadının, vazgeçilemez, devredilemez, kişiye sıkı surette bağlı bir kişilik hakkı olduğu kaydedildi. Aileyi Türk toplumunun temeli olarak tanımlayan anayasanın 41. maddesinde de ailenin birey ve toplum hayatındaki önemine işaret edildiği hatırlatılan kararda, devlete ailenin korunması için gerekli düzenlemeleri yapması ve teşkilatı kurması konusunda ödevler yüklendiği de vurgulandı.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.