Φ canugur Gönderi tarihi: 28 Temmuz , 2005 Gönderi tarihi: 28 Temmuz , 2005 "Cumhuriyet 11 Mayis 1996 Ilhan Arsel Düsünebilme Mutlulugu Bütün tatli ve mutlu anilarima ragmen, otuz yili askin Üniversite hocaligim boyunca beni daima karamsarlik içerisinde tutan bir izlenimim olmustur ki, o da ögrencilerimin büyük çogunlugunun, her ne kadar çaliskan ve ögrenim sevkine sahip bulunmalarina ragmen, ders sirasinda agzimdan çikan her sözü, hiç çürütmeye kalkismadan, hiç tartismadan, ve daha açikçasi hiç düsünme geregini duymadan, gerçegin tâ kendisi imis gibi kabul etmeleridir. Hem de kendilerine tartisma saati ayirmis olmama ragmen. Onlarin bu aliskanliklarini elestiri vesilesi yapip giderebilmek maksadiyle, çogu kez belli bir konuyu yanlis verilere dayattigim, ya da tutarsiz ve çelismeli bir mantiga oturttugum, ya da abarttigim, ve böylece basit bir muhakeme yolu ile itiraz sorunu haline getirmege çalistigim olmustur. Fakat görmüsümdür ki, ne yaparsam yapayim, ne kadar saçmaliklar savurursam savurayim, ögrenci, birbirine ters ve birbiriyle çatisir nitelikteki verileri, (sanki bunlarin hepsi ayni zamanda dogru olabilirmis gibi), gözü kapali sekilde benimsemege egilimlidir. Yani, benim bir 'Profesör' olarak yanlis ya da tutarsiz bir sey söyleyebilecegimi aklindan geçirmek söyle dursun, fakat söylediklerimi inceleme, elestirme, sentezleme, ve böylece gerçeklere kendi diyalektigi ile erisme gereksinimini duymamaktadir. Kendi ögrencilik yillarimin tecrübesi olarak bildigim su ki bu tutum, düsünce'nin henüz 'dogmatik' ve 'iskolastik' çemberden çikamamis olmasindan dogma bir sonuçtur, ve içinde yetistigimiz ortam, bilinç alti yolardan bizleri, 'düsünme' geregini duymayan bir kafa yapisiyle sekillendirmektedir. Söylenenleri (ya da belletilen seyleri), incelemeden, hiç muhakeme etmeden, hiç akil süzgecinden geçirmeden, oldugu gibi kabullenme gelenegi, yaratici zekâ'ya ve fikirsel gelismeye olusum firsati birakmayan bir hastaliktir ki, Bati dünyâsini da vaktiyle, hem de 1500 yillik uzun bir süre boyunca, karanliklarda tutmustur. Bati'nin 18ci yüzyilda kurtulabildigi bu hastalik, bugün hâlâ geri kalmis nice ülkelerde, ve özellikle bizim gibi seriât heveslisi toplumlarda, hükmünü sürer; sürmesinin baslica nedeni, 'gerçek' denen seyin, ancak dondurulmus tek bir kaynakta (örnegin Kutsal sanilan Kitab'larda) bulundugu inancina saplandirilmis olmaktir. Bu saplanmislik nedeniyle kisi, 'gerçek' diye kendisine belletilenlerin, akla ters ve birbiriyle çelisir verilerden olustugunun farkina varmaz. Bu nedenle kafa yapisi, iki atin birbirine ters yönde çektigi bir arabaya benzer. Söylemeye gerek yoktur ki akil denen nesne, belli verileri bellemek, ezberlemek ve izlemek bakimindan degil, fakat asil, bunlari 'tez', 'antitez' seklinde ele alarak gerçekleri 'sentez' yolu ile yeniden kesfetmek bakimindan deger ifâde eder. Aksi taktirde papaganin ya da maymunun yaptigindan baska bir sey yapilmis olmaz. Bati dünyâsini karanlik çag'dan, yaratici uygarliga çikaran sey, insan aklinin, düsünme yolu ile is görebilir duruma getirilmis olmasidir. On sekizinci yüzyil düsünürlerinden Lessing: 'Kazara karsima Tanri çiksa ve bana: -'Iste bir elimde gerçekler var; diger elimde de gerçeklere götüren araç bulunmakta. Seç bakalim bunlardan birini'- dese, ben kendisine: -'Ey Tanrim! Gerçekleri sen kendine sakla, bana sadece gerçekleri bulmaga yararli araci ver' derdim' derken, aklin fonksiyonu ve akilci egitim sisteminin önemi konusunda gerçek aydin'in yaklasimini yansitmaktaydi. Lessing'in bu sözleri, 'gerçek' diye ortaya serilen seyleri (velev ki bunlar Tanrisal kökenli imis gibi gösterilsin) körü körüne benimsemektense, gerçegi akil ve deney yolu ile arastirip ortaya vurmak isteyen bilimsel zihniyetin asâlet ve üstünlügünü sergiler. Ve iste Bati dünyâsini uygarlik asamasinda üstün yapan sey, 'düsünme' olasiligini var kilan bu akilci davranis, yani 'Gerçeklere din kitaplariyle degil, fakat akil rehberligiyle gidilir' zihniyeti olmustur. Bu zihniyet, Batili insani, bir yandan 'dogmaciligin' ve diger yandan 'iskolastikçiligin' köleliginden kurtarip özgür ve serbest düsünme yoluna sokmustur. Bu tür düsünme, basli basina bir mutluluktur ki, henüz bizlerde yoktur. Bilindigi gibi 'dogmacilik', Tanri sözleri diye öne sürülen kitaplar disinda gerçek olmadigi inancina saplanmislik demektir; bu yönü ile, günlük yasamin tüm sorunlarinin çözümünde, aklin degil, fakat bu kitaplarin rehberligini gerektirir. Atatürk'ün getirmeye çalistigi akilciligi ve laiklik ilkesini bir kenara atip, her gün biraz daha seriât batakligina saplanan Türkiyemizde, hem de akli basinda sandigimiz insanlar, bugün artik iç siyâset'ten dis siyâsete, turizm'den saglik islerine, evlenme'lerden eglenme'lere varincaya kadar, tüm yasantilarimizi, seriât'in dogmalarina uydurmakla mesguller. Geçenlerde, hacc mevsimi dolayisiyle, 'ibâdet zamani'nin üç günle mi yoksa iki buçuk aylik bir süre ile mi?' sinirlanmasi gerektigi konusuna egilen 'Profesör' unvanli insanlarimizin, akil rehberligiyle degil, fakat dogmaciliga sapli kafa yapilariyle, çözüm aramalari, ibret verici yeni bir örnek olarak karsimizda. Ve bu efendiler, ekonomik bakimdan iflas halinde bulunan, ve nüfusunun büyük bir çogunlugu itibariyle açliktan bunalan bir ülkenin kaderini, akilci bilimin nîmetlerine sarilarak degil fakat, Kur'ân'daki falanca sûrenin filanca âyet'ine dayanarak çizme sevdasindaydilar. Belli ki, 'dogmatitizm'in' pençesinden kurtulamamis olmanin kefâretini Türk toplumuna ödetme cabasindalar. 'Iskolastilikçilik' ise, düsünme gücünü yok eden diger bir müsibettir ki, eski ve yeni bilimsel otoritelerin (Örnegin Aristo, Sokrat, Platon vs...) ortaya vurmus olduklari verileri, hiç tartismasiz, 'gerçeklerin' kendisi olarak benimsemeyi gerektirir. Gerek 'dogmacilik' ve gerek belli bir bilimsel otoriteye saplanmislik, Orta Çag döneminin iki özelligi olup, Bati'da, 17 ve 18ci yüz yillarda, 'akil' çagini getiren düsünürler sayesinde sona erdirilmistir.. Seri'ât dünyâsi, özgür akli rehber bilen zihniyete yabanci kalip dogmatizm'den ve iskolastizm'den siyrilamadigi içindir ki, bugün hâlâ Orta Çag karanliklarinda bocalamaktadir. Bu karanliktan çikabilmesi için özgür düsünme mutlulugunu getirici yollari aramasi gerekir. " Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.