Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

"Hukuk-i Aile Kararnamesi" konusundaki çelişki kafamı kurcaladı ve konuyu iyice araştırdım. Vardığım sonuç, 1871 tarihinde kesinlikle bir yanlışlık var ve bunu kim uydurduysa, aynı cümle yüzlerce yere kopyalanıp yapıştırılmış.

 

Aradaki ciddi kaynaklara ve bilimsel makalelere baktığınızda Hukuk-i Aile Kararnamesinin tarihi hep 8 Ekim 1917 olarak geçiyor. Aynı ciddi bilimsel kaynaklar, bu tarihe kadar hiç bir kapsamlı ve yasal dayanaklı bir aile hukuku bulunmadığını, işlerin geleneksel olarak inanca dayalı ve mahalle imamları eliyle yürütülmekte olduğunu yazıyorlar.

 

Bu iş de 57. Alay sancağımızın Melbourn'da müzede sergilendiği hikayesine döndü. Bu söylenti internette öyle yayıldı ki ben de inanıyordum, bu bilginin doğruluğundan şüphelenmek aklımdan geçmemişti.

 

Sonuçta tümüyle uydurma olduğu anlaşılan bu sahte bilginin nasıl bu kadar yayılmış olduğuna hayret etmiştim.

Gönderi tarihi:
Mecelle'de yok da kararname çıkarılmışsa olur. Ona inanırım. Zaten söylediğim gibi Fransız Medeni yasasının iktibas edilmesi önerilmiş ama kabul edilmemişti. Yani reformcu görüşler hiç yok değildi, Cumhuriyetle pat diye ortaya çıkıvermedi tabii. Bir araştırmak lazım, o sırada hükümet kimmiş, Jön Türklerin etkisi ne olmuş, İttihat ve Terakki'nin bu konuda etkisi ne olmuş, kararnamenin ömrü ne kadar sürmüş, ne kadar uygulanmış, tüm bu ayrıntılar çok önemli.

 

O zaman gericilik ve aydınlanma arasında çetin bir mücadele tabii ki başlamıştı.

8 Ekim 1917 kararnamesi çıkarıldığına göre, 1871 kararnamesi çoktan buhar olup uçmuştur tabii ki. Ayrıca mecelle kutsal metin miydi, değiştirmek günah mıydı da madde eklemek yerine "mecelleyi uygulamak için??!!" kararname çıkarıldı acaba? Bu da merak konusu!
Bu işten çapanoğlu çıkacak gibi. Mecelle 1878 de tamamlanmış. Henüz tamamlanmayan yasanın uygulanması için kararname nasıl çıkarılmış? Hayır yasayı zaten yapıyorsun, kararname çıkarmak yerine yasa maddesi olarak koysalarmış ya? Bu konuyu etraflı araştırmak lazım. Bu kararnamede kimin imzası var, tam tarihi kaç, bayağı merak ettim doğrusu. Sakın bir aklıevvelin bir yere yazdığı bir cümle ordan oraya ordan oraya kopyalanmasın? Ciddi kuşkular oluştu bende bu bilgi hakkında!
"Hukuk-i Aile Kararnamesi" konusundaki çelişki kafamı kurcaladı ve konuyu iyice araştırdım. Vardığım sonuç, 1871 tarihinde kesinlikle bir yanlışlık var ve bunu kim uydurduysa, aynı cümle yüzlerce yere kopyalanıp yapıştırılmış.

 

Aradaki ciddi kaynaklara ve bilimsel makalelere baktığınızda Hukuk-i Aile Kararnamesinin tarihi hep 8 Ekim 1917 olarak geçiyor. Aynı ciddi bilimsel kaynaklar, bu tarihe kadar hiç bir kapsamlı ve yasal dayanaklı bir aile hukuku bulunmadığını, işlerin geleneksel olarak inanca dayalı ve mahalle imamları eliyle yürütülmekte olduğunu yazıyorlar.

Efendim, Kararnamenin çıkarılmasında, İttihat ve Terakki'nin, Batıcıların, Türkçülerin ve hatta o dönemdeki, İslamcıların bile etkisi olmuş fakat, Şeyhülislamın müdahelesinden kurtarmak amacı ile savaşın ortasında alel acele çıkarılmıştır.

 

Bu kararnameyi önceleyen Mecelle, Tanzimat sonrası 2.Abdülhamit döneminde, Ahmet Cevdet Paşa başkanlığında bir komisyon tarafından ,1871'de yayınlanan Nizamnameye göre, ilk defa, Şerr-i Mahkemelerin yanısıra dünyevi, iktisadi ihtilaflar için kurulan Nizamiye Mahkemeleri için hazırlanmıştır. Ahmet Cevdet Paşa hem batı hem de doğu hukukunu bildiği için, Mecelle'de 3 mezhebin kaynaklarına da dayanarak eklektik içtihadi düzenlemeler yapmaya çalışmış, bir kısmını ise hanefi din adamlarının muhalefeti yüzünden gerçekleştirilememiştir.

 

Daha önce de dediğim gibi Mecelle laik bir hukuk sistemi sunmaz. Yalnızca, dünyevi konularda bölük pörçük uygulanan içtifat ve fetvaların derli toplu bir sunumu ve ana ilkeler belirler. Bu ilkeler, Nizamiye mahkemeleri için kanunların bir derlemesini oluşturduğu gibi, Şer-i mahkemeler için de net kaynak sunmuştur.

 

1871'den sonra çıkarılan irade-i seniyyeler ve fermanlarda Mecelle'nin ilkeleri doğrultusunda genel anlamda Hukuk, özelde eğitim, Aile Hukuku alanında hep bir adım ileri kararlar alınmış, en son 1917 Hukuku Aile Kararnamesi ile en ileri seviyesine getirilmiştir. Bunda, Hukuku Aile kararnamesinin ayrı ayrı üç büyük dini içerecek şekilde düzenlenmiş olmasının da payı vardır.

 

Önce, 1871'de Mizamiye Mahkemeleri kurulmuş, üç büyük mezhebin kaynaklarına dayanarak yapılan içtihadlarla çıkarılan Mecelle ile oluşturulan ilkeler ve kanunlar ile bu mahkemeler yürütülmekle birlikte, Şer-i Mahkemeler için, bu tarihten sonra çıkarılan çeşitli irade-i seniye ve fermanlarla ileri içtihadlar yapılmış, en son Hukuki Aile Karanamesi ile üç büyük din için maddeleri olan Medeni Hukuk sistemi getirilmiştir. Fakat, yürümemiştir o ayrı bir olay. Yani, 1871 Aile Hukuku alanında sekülerleşme yöneliminde bir milattır. Kopyalanmış bir bilgi de olsa 1871 tarihi önemli bir miladı belirttiği, kısa bir dönemi özetlediği için çok da yanlış sayılmaz. Fakat, aynı şekilde kopyalanan maddelerden biri olan;

 

''29 Ekim 1923 Cumhuriyet ilan edildi. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte kadınların kamusal alana girmesini sağlayan yasal ve yapısal reformlar hızlandı.

 

17 Şubat 1926 Türk Medeni Kanunu kabul edildi. Kanun ile erkeğin çok eşliliği ve tek taraflı boşanmasına ilişkin düzenlemeler kaldırıldı, kadınlara boşanma hakkı, velayet hakkı ve malları üzerinde tasarruf hakkı tanındı. 4 Nisan 1926 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan kanun 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girdi. ''

 

gibi yazılıp, 1917 ayrı yazılsa daha doğru olurdu tabii ki.

 

 

 

Saygılar sunarım.

Gönderi tarihi:
"Ezmanın tagayyürü"nün bir devrim olduğunu hiç sanmıyorum. Halife Ömer bile hırsızın elini kesmeye koşullar getirerek, müellefei kulüb ödeneğini kaldırarak, mehir, teravih, kutsal mekanlar gibi konularda düzenleme yaparak "ahkamı tebeddül" ettirmiştir. 1800 yıllarında bu kural ilk kez yazılmışsa, bu devrim değil, bu gecikme tam bir rezalet! Akıl başa 1800 lerde gelmişse, bu tam bir felaket!

 

Sızıntıcılar yontma da yapmamış, olmayan şeye var diye iddia etselerdi bu olurdu. Ama evlenme boşanma mecellede yok, olmayana yok deyip gerçeği söylemişler.

Evet, tam bir felaket ! Fakat, Sızıntıcıların yaptığı yontma, '' Mecelle’nin dışında kalan bu konular yine İslâm hukuku esaslarıyla tanzim edilmiştir '' derken '' Ezmanın tağayyürü ile ahkâm tağayyür eder '' ( Zaman değişince hükümler de değişir. ) ilkesini es geçerek, içtihadi yenilikleri, statik İslami Hukukla aynı gibi lanse etmeye kalkmalarıdır.

 

"Mecelle 1851 maddeden ibarettir. Medenî hukukun en önemli bölümünü meydana getiren evlenme, boşanma, nafaka ve neseb gibi aile ve şahıs hukukuna, mirasa, vasiyete ve vakfa dâir hükümler Mecelle’de yer almamıştır. Mecelle’nin dışında kalan bu konular yine İslâm hukuku esaslarıyla tanzim edilmiştir."

 

(Paragraf, sözü edilen derginin Şubat 2008 sayısından alınmıştır.)

 

 

 

Saygılar sunarım.

Gönderi tarihi:
Alevilerle Hz. Ali arasındaki bağa gelince Bu konuda kendi çapımda yaptığım araştırmalardan çıkardğı sonucu söyleyeyim: Yavuz Sultan Selim Dönemi'nde Alevilerin nelere maruz kaldığını bilmeyen neredeyse yoktur. 200 bin civarında Alevi'nin kıyıma uğradığı bu dönemde Yavuz'a kuyruk acısı olan Şah İsmail, ajanlarını Anadolu topraklarına sokuyor ve Alevilerin önde gelen isimleriyle temas ettirerek bakın biz size daha yakınız, aslında siz de bizdensiniz gibisinden şeyler söyleterek aslında her dinde ortak olan birtakım ananeleri Şiilerle Anadolu Alevileri'nin ortak kökten geldiğinin kanıtı gibi gösteriyor. Zaten kendi başlarındaki devlet tarafından hayvandan daha kötü muamele gören çaresiz Aleviler de bunu kabul ediyor, daha doğrusu inanmak istiyor ve Hz. Ali Alevilerin piri olup çıkıyor! Anadolu Aleviliği ile Şiilik arasında uzaktan yakından bir bağlantı yoktur. İran'da İslam Devrimi'ni yapanlar Şiiler'dir. Şu anda yönetimde olan Ahmedinejad da devrimi yapan Humeyni de Şiidir. Sürekli hoşgörüye vurgu yapan, insanların arasına nifak sokmaya çalışmayan, zulüm görse de zulüm etmeyen, yeniliğe açık, bilimden yana, aydınlanmayı savunmuş Alevilerle onların arasında nasıl bir bağ olabilir? Bunlaı hiç düşünmüyor musunuz?

Efendim, Alevilerin bir kısmının, yani Doğu Anadolu Türkmenlerinin, Şah İsmail tarafından siyasi olarak yönlendirilmeleri Çaldıran savaşından öncedir. Bu yönlendirmenin mümkün olması da, Şah İsmail'in de kökeninin bir Türkmen aşireti olan Ak Koyunlu Türkmenler olması ve gerçekten '' inançsal benzerlik ''tir.

 

Çünkü, Şiilik Humeyni'den ibaret olmadığı gibi, Doğu Anadolu Türkmenleri yani Kara Koyunlular da, tarihte, Orta Asya'dan, uçakla falan Anadolu'ya gelmiş değildir. İran'da epey bir vakit geçirmişlerdir. Öncesinde ise, Aleviliğe temel oluşturan Yeseviliğin etkisinde olan bir toplumdu. Şah İsmail'in mensup olduğu Ak Koyunluların devamı olan Safeviler'in bağlı olduğu Şii-Sufi tarikati olan Safevilik de doğal olarak Şiiliğin yoğun olduğu İran 'da ortaya çıkmıştır.

 

Dolayısıyla, siyasetin dinlerle ve aynı din içerisinde ise tarikatlerle yürütüldüğü bir çağda, Doğu Anadolu Türkmenlerinin, Sünni Osmanlı'ya karşı, Şah İsmail'in davetine icabet etmemesi garip olurdu. Bu ittifakın göstergesi olan ''kızıl başlık '', Safevilerin kullandığı siyasi bir simge idi. Çaldıran'dan sonraki, Aleviler için kullanılan '' Kızılbaş '' tabiri de bundan gelir.

 

Çaldıran savaşından önce, Alevilerin '' devlet tarafından hayvandan daha kötü muamele gördüğü '' iddiası da yanlıştır. Alevilerin, devlet tarafından hayvandan daha kötü muamele görmesi, Doğu Anadolu Türkmenlerinin Şah İsmal'in yanında savaşmış olmaları nedeniyle Yavuz Selim'in Mısır seferinden önce, arkasını sağlama almak için, yaptırdığı kıyım sırasında ve sonrasındadır. Bu katliamdan kaçabilenler de İran ve Azerbaycan 'daki Azerileri oluşturmuştur. Hatta bu kadar yoğun bir siyasi sebep olmamasından dolayı Batı Anadolu Türkmen-Yörük gruplarının yerleşik hayata zorlanmaları daha sonradır ( Kanuni dönemi ) ve temel nedeni düzenli kayıtlarının tutulup vergi alınmasını kolaylaştırmak içindir.

 

 

 

Sevgili demirefe inanmayacaksın ama Alevi adı bu coğrafyada alevden geliyor. Yani esas olarak alüvlü-ateşli gibi bir anlamı var.

Evet, bu doğru olabilir. Çünkü, eski devirlerde kandil sönene kadar ayin düzenlendiği söyleniyor. Hatta, çok ********* bir iftira olan '' mum söndü '' söylencesinin çıkış noktasının da, evlerde ayin yapan Alevilerin, Osmanlı Zabitlerinin geldiğini haber alınca yakalanmamak için kandili erken söndürüp sessizliğe bürünmelerinin, Sünniler tarafından kötü niyetli bir yorumlanması olduğu da biliniyor.

 

 

 

Saygılar sunarım.

Gönderi tarihi:

Çaldıran savaşından önce, Alevilerin '' devlet tarafından hayvandan daha kötü muamele gördüğü '' iddiası da yanlıştır. Alevilerin, devlet tarafından hayvandan daha kötü muamele görmesi, Doğu Anadolu Türkmenlerinin Şah İsmal'in yanında savaşmış olmaları nedeniyle Yavuz Selim'in Mısır seferinden önce, arkasını sağlama almak için, yaptırdığı kıyım sırasında ve sonrasındadır.

 

Ben hangi savaştan önce ne tip muamele görüldüğünden ziyade genel birtakım şeylerden bahsetmek istedim aslında. Vurgulamak istediğim şey, Alevilerin çaresizlik yüzünden Şiilere sığınmaları ve İslamla kaynaşmalarının da bu şekilde olduğuydu. Köklerine inecek olursak eski Şaman-Türk gelenekleriyle örtüşen bir inanç olduğunu ve aslında Arap yaşam biçimiyle uzaktan yakında ilgisi olmadığını görürüz. Bugün eski Türk geleneklerinde var olan ölünün başında ağıtlar, türküler söyleme geleneği artık iyiden iyiye azalsa da Alevi toplumunda bir ölçüde devam etmektedir. Bu İslama göre günahtır, suçtur mesela. Daha bunun gibi onlarca şey sıralayabiliriz. İşte bütün bunlar bahsettiğimiz kıyımların yaşandığı dönemin öncesinde çok daha belirgindi.

Gönderi tarihi:

Ben hangi savaştan önce ne tip muamele görüldüğünden ziyade genel birtakım şeylerden bahsetmek istedim aslında. Vurgulamak istediğim şey, Alevilerin çaresizlik yüzünden Şiilere sığınmaları ve İslamla kaynaşmalarının da bu şekilde olduğuydu. Köklerine inecek olursak eski Şaman-Türk gelenekleriyle örtüşen bir inanç olduğunu ve aslında Arap yaşam biçimiyle uzaktan yakında ilgisi olmadığını görürüz. Bugün eski Türk geleneklerinde var olan ölünün başında ağıtlar, türküler söyleme geleneği artık iyiden iyiye azalsa da Alevi toplumunda bir ölçüde devam etmektedir. Bu İslama göre günahtır, suçtur mesela. Daha bunun gibi onlarca şey sıralayabiliriz. İşte bütün bunlar bahsettiğimiz kıyımların yaşandığı dönemin öncesinde çok daha belirgindi.

Çaresizlikten Şah İsmail'e sığındıklarını söylemek de pek doğru olmaz sayın Ulaş_82. Çünkü, Osmanlı'daki sistem, savaşçı yörük grupları sınır boylarında tutarak gereğinde savunma gereğinde fetih amaçlı kullanmaktı. Ki bu sistem de Selçuklu'dan devralınmıştır.

 

Emevi halifelerinin Türklerle savaşlarında esir alıp müslümanlaştırarak yanında kapıkulu askeri olarak bulundurduğu ve Horasan tarafından gelen Şamanist-Gök Tanrıcı Türk akınlarına karşı kullandığı Türkler, Türkmen ( yani Arapça '' zararsız Türk '' veya '' Müslüman Türk '' ) olarak adlandırılmıştır Araplar tarafından.

 

Abbasi döneminden sonra iktidarı ele geçiren bu egemen Türkmenler, sonrasında dinin felsefesini temel alıp, İslamı Türk gelenekleriyle sentezleyen Ahmet Yesevi sayesinde kitleler halinde Müslümanlaşan diğer Orta Asya Türklerini, bu kez, Bizans sınırında kullanmaya başlamışlardı.

 

Osmanlı'nın da aynı şekilde Selçuklulardan devraldıkları bu sistem nedeniyle, Doğu'daki Yesevi-Alevi Türkmenlerle bir sorunu yoktu, taa ki Çaldıran savaşı öncesindeki Doğu Türkmenlerinin Safevi etkilenimine kadar. Ki ondan sonrasında bile Balkanları fetheden, Müslümanlaştıranlar da yine sınır boylarındaki Alevi-Bektaşi yörük gruplardır. Mesela, '' Alperenlik '' kavramı bu yörüklerde var olmuştur. Ve şehirlerde Aleviliğin bir tarikati olan ve aynı zamanda yeniçeri ocağının bağlı olduğu tarikat olan Bektaşi tarikati de serbestti.

 

Yani; Çaldıran'dan sonra baskı gören hep Doğu Anadolu Alevileri olmuştur. Bu sınır boyuna Yavuz tarafından ilk defa İran'dan Doğu Anadolu'ya Sünni-Şafi Kürtlerin getirilip, bu Kürtler kullanılarak Alevilerin kah kıyımla kah asimile olmaya zorlanmakla yok edilmesi de Doğu'da İran sınırı boyunca tampon bölge oluşturmak amacıyla olmuştur. Ondan evvel Doğu'da ne Sünni ve Alevi Kürt olmamıştır.

 

 

 

Saygılar sunarım.

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.