Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

Değerli Arkadaşlar;

İnternette bulmuş olduğum bir yazıyı sizlerle paylaşmak istedim.

(Şu anda Türkiye'de laik ve antilaik iki ayrı düşünce sistemi mevcuttur.Bu iki ayrı sistemi bir araya getirmenin bu saatten sonra zor olacağını düşünüyorum.Başka bir görüş açısıyla bu durum,modernlik ve demokrasi olarak iki ayrı şekilde düşünülebilir.Ancak bu temel şekilcilik meselesini başlangıçta ele almazsak ne dış dünyada itibarımız kalır,ne de gelişebiliriz.İşin özünün geç de kalınmış olsa laik eğitim olması gerekir.Aksi takdirde,bu sofuluğun devamı halinde,jeopolitik önemimizden dolayı ABD,AB ve İsrail gibi siyonist güçler,akbabalar gibi etrafımızda dolanır,bizleri her fırsatta huzursuz eder,otorite zayıflığı buldukları anda memleketi işgal ederler.Türk milletinin yapamadığını onlar zorla yaparlar.Bunu da hiç kimse istemez.

Durum vahimdir,yumurta kapıya dayanmıştır.Onlara bu fırsatı vermeden kendimize gelmenin sırasıdır.)

 

Dinde şekil ve ruh

Günümüzde bazı kişi ve çevreler, İslam’ı; sevgi, hoşgörü, bağışlama... gibi evrensel ilkelerinden soyutlayarak; giyimi sakal, bıyık ve turban gibi şekle indirgemiş durumdalar. Her devirde bu bakış açısına sahip kişi ve gruplar var olmuşsa da, zamanımızda bu çok göze batıcı hale gelmiştir. O kadar ki, bazılarının gözünde ayrıntı veya teferruat dediğimiz şeyler, öz ve ruh yerine geçmiş; dinde esas olan öz ve ruh ise ikinci plana veya geri plana itilmiştir. Bu, ebedi ve evrensel bir din olan İslam’ı, bu niteliğinden uzaklaştırmaya yarayan yanlış ve tehlikeli bir çabadır. İslam itici değil, çekici; ayrımcı değil kucaklayıcı bir dindir. Şekil unsurunu öne çıkaranlar veya ona ağırlık tanıyanlar, toplumda zaten mevcut olan kutuplaşma eğilimine de bilerek veya bilmeyerek hizmet etmiş oluyorlar.

Bu memlekette, samimi olarak hac görevini yerine getirmek isteyen, ama hacdan döndüğünde çeşitli nedenlerle sakal bırakamayacağını ifade eden bir Müslüman’a, "Senin haccın geçerli olmaz" denebilmektedir. Sakal bırakan hacı, sakal bırakmayanı, görüşülüp konuşulmaya layık görmeyebilmektedir.

Bazı hoca efendiler, "Beş vakit namazını kılmayan, boşuna oruç tutmasın", veya "Beş vakit namazını, cuma namazını kılmayanlar bayram namazına da gelmesin" gibi itici sözleriyle İslam’ı yaşamaya az çok hevesli olan insanları, bilhassa gençleri bu heveslerinden soğutabilmektedirler.

Yüce Rabbimizin, kutsal kitabımızda yer alan sınırsız af ve merhamet fermanları; alemlere rahmet olan Peygamberimizin; kafirlere, münafıklara bile şamil olan teennili, bağışlayıcı, hoşgörülü tutumu dikkate alındığında, hiçbir tür fanatizmin, şekilcilik hegemonyasının dinde prim yaptığını söylemek mümkün olmaz.

Gayretkeşlik, kraldan fazla kralcılık herhalde bazı insanların doğasında mevcut bir özelliktir. Böyleleri her devirde bulunmuştur. Peygamber devrinde bile. Bunlardan birkaçı, Cenab - ı Hak’kın en sevgili peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v.)’in Müslümanlığını az bulup; hiç evlenmemek, devamlı namaz kılıp oruç tutmak suretiyle O’ndan daha fazla Müslüman olmaya kalkışmışlardır. Bu girişimleri duyulunca, Hz. Peygamber’in, İslam’da ruhbanlık olmadığı, her işte kendisini örnek almaları gerektiği konusunda ikazına hedef olmuşlar, tutumları da Peygamber tarafından kınanmıştır. Efendimiz şu hadisiyle de bu ikazını herkese ve her devre şamil hale getirmiştir: (Ağır ve yıpratıcı olanı seçmek suretiyle) "dinle yarışa giren her kişi mutlaka yere serilir."

Dinimizde şeklin değil, ruhun; kabuğun değil, özün önemli olduğunu ise şu hadisiyle perçinlemiştir: "Allah sizin suretlerinize (dış görünüşünüze) ve mallarınıza (zenginliğinize) değil, kalplerinize ve amellerinize (davranışlarınıza) değer verir"

 

 

Doğa ile empati

Doğa karşısında yetişkin olabilmek için doğayı öğrenmeliyiz. Denizlere uçup gidiveren bir avuç toprağın kaç yılda oluşabildiğini; kolayca kırıverdiğimiz bir dalın kaç yıllık bir evrimin ürünü olduğunu; zevk olsun diye vurduğumuz kuşların ve eziverdiğimiz solucanların doğadaki işlevinin ne olduğunu öğrenmeliyiz. Aral Gölü’nün, Beyşehir Gölü’nün niçin kurumakta olduğunu, Karadeniz’in, Marmara’nın nasıl ölmekte olduğunu öğrenmeliyiz. Fabrika bacalarından yükselen dumanların ne taşıdığını, sularımızı ve topraklarımızı kirleten kimyasal atıkların, ağır metallerin, tarım ilaçlarının, sebzelere ve etlerini yediğimiz hayvanlara nasıl geçtiğini ve sonunda vücudumuzda nasıl biriktiğini öğrenmeliyiz. Artık ana sütü de saf değil. Haktanır’ın (1994) belirttiği gibi, günümüzde annelerin sütünde belirmeye başlayan kimyasal zehirlerin, bebeklerimize nasıl geçtiğini de öğrenmeliyiz. Ve trenin kaçmasına beş kala, çevremizi nasıl koruyabileceğimizi öğrenmeliyiz. Doğayı bilen, seven ve koruyan bir insan, doğa ile empati kuruyor demektir. Taşlarla, kuşlarla empati kuran bir insan, insanlarla kurmaz mı?

 

 

Hadis - i şerifler

 

• Bahtiyar kimse, kendinden başkasından öğüt ve ibret alandır. Bedbaht kimse ise; kendisinden, başkalarının öğüt ve ibret aldığı kimsedir.

• Üç şey vardır ki, bütün günahların kaynağıdır. Bunlar; kibir, hırs ve hasettir.

• Terazide güzel huydan daha ağır çeken hiçbir şey yoktur.

• Ateş karı nasıl eritirse, güzel huy da günahları öyle eritir.

• İyilik üç şeyle amacına ulaşır: Acele etmek, gizli tutmak, küçük göstermek.

• Kötü kişi övüldü mü Rab gazaba gelir.

 

Kaynak:İsmail Özcan,13.12.2005 Milliyet Yaşam Eki

Gönderi tarihi:

evet gerçekten de İslamın özüne inmekten ziyade şekilcilikte ısrar eden insanlar hala günümüzde var.Benim zannımca bunun sebebi İslamı hakkıyla öğrenmeme ve islamın metodunu bilmemedir.Zaten Peygamber Efendimziin de hayatını arastırıp okuyan bir insan da bu gibi mevzularda daha farklı tepkiler gösterir diye düşünüyorum.

 

Bunların hepsi İslamın kulaktan doğma öğrenip o istikamette yaşayan insanların takıldığı mevzulardır.Bu demek değil ki çoğunun dediği gibi ''Kalp temizliği yeterli''..Fakat işin özünün de niyette olduğunu da bilmek gerekir mutedil olmak lazım ve uçlardan uzaklaşmak lazım..

 

Herkesin kalbini niyetini en iyi Rabbim bilir bizlere de onun bunun giyiniş , hallerine bakıp eleştirmekten ziyade kendi eksiklerimize bakmalıyız.

 

''Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de biz biliriz. Çünkü biz ona şah damarından daha yakınız. '' KÂF (16)

Gönderi tarihi:
evet gerçekten de İslamın özüne inmekten ziyade şekilcilikte ısrar eden insanlar hala günümüzde var.Benim zannımca bunun sebebi İslamı hakkıyla öğrenmeme ve islamın metodunu bilmemedir.Zaten Peygamber Efendimziin de hayatını arastırıp okuyan bir insan da bu gibi mevzularda daha farklı tepkiler gösterir diye düşünüyorum.

 

Bunların hepsi İslamın kulaktan doğma öğrenip o istikamette yaşayan insanların takıldığı mevzulardır.Bu demek değil ki çoğunun dediği gibi ''Kalp temizliği yeterli''..Fakat işin özünün de niyette olduğunu da bilmek gerekir mutedil olmak lazım ve uçlardan uzaklaşmak lazım..

 

Herkesin kalbini niyetini en iyi Rabbim bilir bizlere de onun bunun giyiniş , hallerine bakıp eleştirmekten ziyade kendi eksiklerimize bakmalıyız.

 

''Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de biz biliriz. Çünkü biz ona şah damarından daha yakınız. '' KÂF (16)

 

Ne güzel demişsin.sana katılıyorum.İslamı hakkıyla öğrenmeden kulaktan dolma bilgilerle İslama verdikleri zararları işledikleri günahları bir bilseler.dediğin gibi mutedil olmak uçlardan uzaklaşmak kalp temizliğiyle İslamı öğrenmemiz ve yaşamamız lazım.Yüce dinimizi kılıkla kıyafetle ,siyasete alet etmekle onun özüne niyetine zarar verdiğimizi bilmemiz lazım, gösteriş için yapılan ibadetin hiçbir değeri yoktur.İslamiyet temiz ruhlarla inanarak yaşanabilir yapmamız gereken temiz bir ruhla ibadet etmek, bunun için çaba sarfetmektir.

Gönderi tarihi:

düşündüğü,söylediği ile yaptıkları örtüşmeyen insanlarla karşılaşıyoruz.önemli olanda zaten söylediği ile yaptığının bir olmasıdır.belli çevrelerin yaptığı tutarsızlıkları düşüncenin özüne mal etmek işin kolayına kaçmaktır..100 kişi yanlış yapıyor dıye gerıye kalan mılyonlara genelleyemeyız.

bu tarz genellemelr nedenı ile islamı savunan ınsanın da yaşayışına uygulaması lazımdır herşeyden önce.ortalıkta ahkam kesip,lafla peynir gemisi yürütmeye çalışanlar nedenıyle düşüncelerin özü idam edilebiliyor

lütfen bu konuda arkadaşlarımız da kendisini sorgulasın

bırçok ayette aranızda iyi işler yapan ile başlayan cümleler de mevcut

İslamıyet sadece ibadet te değildir,birçok iyi işlerden de bahseder.bunlardan önemlilerı kul hakkına girmemek,dedikodu yapmamak vs.zaten islam gerçek manada yaşandığın da birçok menfi davranışın önlendiğini de görüyoruz..islami kimlikle dolaşıpta sonra karşıdakinin kalbini kırarsanız,dedikodu yaparsanız,hakkına girersenız sadece namz kılmakla İslamıyetı temsıl etmiş olmazsınız

Peygamber efendımız her davranışı ile örnekti.onu kabullenmeyenler bile dürüstlüğü konusunda zıt fıkırde bulunamazdı.soz verdiği yerde 3 gün beklediği olmuştur,çocuklar sırtına bındığınde namaz kılıyor bile olsa kızmazdı..

dediği ınandığı ile yaptığı bir olmak gerçekten önemlidir,yoksa fıkırlerımızde inandırıcı olamayız

  • 2 ay sonra...
Gönderi tarihi:

Başlık her ne kadar teist arkadaşlara isede.

Bende ruh hakkında bildiklerimi yazmak istedim.

 

Doğayı, dünyayı, insanı, yani sonuç olarak bizi

kuşatan her şeyi açıklamak işine giriştiğimiz zaman, şeyleri

ayırt etmek gerekli oluyor.

Gördüğümüz,dokunduğumuz maddi şeyler, nesneler bulunduğunu saptıyoruz.

Ayrıca göremediğimiz, dokunamadığımız, ölçemediğimiz,

örneğin fikirler gibi, başka gerçekler olduğunu da saptıyoruz.

 

Demek ki, şeyleri şöyle sınıflandırıyoruz: bir yanda maddi

olan şeyler; öte yanda, ruh, düşünce ve fikirler alanında

kalan, maddi olmayan şeyler.

 

İşte böylece, madde ve ruh ile karşı karşıya

geliyoruz.

 

Madde nedir, ruh nedir ?

 

Ama bu ayrımın, çeşitli biçimlerde ve çeşitli sözcüklerle

yapıldığını belirtmeliyiz.

 

Ruhtan söz edilirken, düşünceden, fikirlerimizden,

bilincimizden. söz ediyoruz.

Gene aynı şekilde, doğadan,dünyadan, yeryüzünden,

varlıktan söz edilirken, maddeden söz edilmiş olunuyor.

 

Varlık ve düşünceden söz ettiği zaman,

varlığa madde, düşünceye ruh demekteyiz.

 

Düşünce, bizim şeylerden edindiğimiz fikrimizdir.

Bu fikirler, bize, alışıldığı üzere,duyumlarımızdan gelir.

Maddi nesneleri karşılarlar.

Tanrı,felsefe, sonsuzluk ve bizzat düşünce gibi diğer bazı

fikirler ise maddi nesneleri karşılamazlar.

Burada, aklımızda tutmamız gereken esas şudur ki, biz, duygulara,

düşüncelere,fikirlere, gördüğümüz ve duyduğumuz için sahibiz.

 

Madde yada varlık, duyumlarımızın, algılarımızın bize

gösterdiği, bize sunduğu, genel anlamda, bizi çevreleyen ve

dış dünya dediğimiz her şeydir.

Elimdeki kağıt beyaz ise.

Bu kağıdın beyaz olduğunu bilmek, bir fikirdir.

Bu fikri bana veren benim duyularımdır.

Ama madde, kağıdın kendisidir.

 

Bunun içindir ki, bizler, varlık ile düşünce arasındaki,

ruh ile madde arasındaki,bilinç ile beyin arasındaki vs.

ilişkilerden söz ettiğimiz zaman,

Madde yada ruhtan, varlık yada düşünceden hangisi daha önemlidir?

Hangisi, diğerinden öncedir?

İşte asıl mesele budur.

 

Madde ile ruh arasındaki ilişkiler sorununun konuluş biçimini tanımak

çok önemlidir.

Bu soruya iki yanıt verilebilir:

 

1. bilimsel bir yanıt,

2. bilimsel olmayan bir yanıt.

 

İlk insanların, gerek dünya,

gerek kendileri hakkında hiçbir bilgileri

yoktu.

Doğa ile baş edebilmek için ancak

pek güçsüz araçlardan yararlanabiliyorlardı.

Kendilerini şaşkınlığa uğratan bütün olayların sorumluluğunu, doğaüstü

varlıklara yüklüyorlardı.

Soydaşlarını ve bizzat kendilerini

canlı gördükleri düşlerinin etkisiyle, zihinlerinde, herkesin

çifte varlığı olduğu gibi bir anlayışa vardılar.

Bu çift olma fikrinin verdiği rahatsızlık ve tedirginlikle, kendi düşüncelerinin

ve kendi duyumlarının, kendi öz bedenlerinin

bir eylemi olmadığı, ama bu bedende oturan ve ölüm anında

bu bedenden ayrılan ayrı bir ruhun işi olduğu düşüncesine

varmışlardır.

Daha sonra, ruhun ölmezliği ve ruhun madde dışında yaşayabileceği

fikri doğdu.

Gene, yenemedikleri, anlayamadıkları

bütün bu (filizlenme, fırtınalar, seller vb.) olaylar

karşısındaki,kaygıları ve güçsüzlükleri,

onları, bu güçlerin arkasında sonsuz bir güce sahip,

iyilikçi, kötülükçü, ama her iki halde de kaprisli birtakım

ruhlar yada tanrılar bulunduğunu varsaymaya götürdü.

 

Onları, insan yada hayvan biçiminde,

maddi cisimler gibi tasarlıyorlardı.

Daha sonra, ruhlar ve tanrılar,

Sonra da tanrıların yerini alan bir tek

tanrı, halinde kavrandılar.

Bunun üzerine, gerçekte, bütünüyle kendilerine özgü,

bedenlerinden büsbütün bağımsız yaşamları olan,

varolmak için bedenlere gereksinme duymayan ruhlar olduğu fikri doğdu.

 

Daha sonra dinlerde şu soru sorulmaya başlandı.

Dünya, tanrı tarafından mı yaratılmıştır, yoksa bütün

öncesizlik boyunca var mıydı?

 

İnsanlar bu soruyu yanıtlarken iki kampa ayrılıyorlardı.

 

Bilimsel olmayan açıklamayı benimseyerek, dünyanın

tanrı tarafından yaratıldığını kabul edenler, yani ruhun

maddeyi yarattığını söyleyenler, idealizm kampını oluşturuyorlardı.

 

Dünyayı bilimsel olarak açıklamaya çalışanlar,

doğanın, maddenin başlıca öğe olduğunu düşünenler, materyalisttiler.

 

Demek ki, idealizm ve materyalizm, ruh ve madde kavramına çelişik iki yanıt verirler.

 

İdealizm, bilimsel olmayan anlayıştır.

Materyalizm ise,bilimsel dünya anlayışıdır.

 

Bu anlayışlara göre insanın düşünme olgusu iki şekilde açıklanacaktır.

İnsan düşünüyor ruhu vardır.

İnsan düşünüyor beyni vardır.

 

Bu yanıtlardan birini yada diğerini vereceğimize göre, bu

sorudan doğan sorunlara da, farklı çözümler bulmaya çalışacağız.

Yanıtımıza göre, idealist yada materyalist olacağız.

 

İdealizm, madde-ruh açıklanmasını temel

alan bir öğretidir.

 

İdealizmde başlıca ve ilk öğe, düşüncedir diye yanıt verilir.

İdealizm, düşüncenin birinci derecede önemli olduğunu ileri sürer.

Varlığı, düşüncenin yarattığını yada başka bir deyişle

maddeyi, ruhun yarattığını ileri sürmektedir.

 

İdealizmin ilk görünüşü böyledir.

İdealizm, dinlerde,salt ruhun, yani tanrının,

maddenin yaratıcısı olduğunu ileri sürer.

 

Tartışmalarının dışında olduğunu ileri

süren ve sözde dışında olan din, idealist

felsefenin sunuluşudur.

 

Oysa, yüzyıllar boyunca işe karışan bilim, kısa zamanda,

maddeyi, dünyayı, şeyleri, yalnızca tanrı ile açıklamaktan

başka bir açıklama biçimini, zorunlu hale getirdi.

 

Daha 14. yüzyılda bilim, doğa olaylarını, tanrıyı hesaba

katmaksızın ve yaradılış varsayımından vazgeçerek açıklamaya

başladı.

Gönderi tarihi:
Gene, yenemedikleri, anlayamadıkları

bütün bu (filizlenme, fırtınalar, seller vb.) olaylar

karşısındaki,kaygıları ve güçsüzlükleri,

onları, bu güçlerin arkasında sonsuz bir güce sahip,

iyilikçi, kötülükçü, ama her iki halde de kaprisli birtakım

ruhlar yada tanrılar bulunduğunu varsaymaya götürdü

 

 

Ve bazıları için de kendilerini güçlü , herşeye hakim düşünüp...Bir yaratıcının varolduğunu ve onların da yaratıcının karşısında aciz kaldıklarını kabul etmek benliklerine ağır geldi...Öyle ki , önüne geçilmez bu benlik duygusu ile kendilerinin yeteri güce sahip olduğu fikrine varıp idealizmden uzaklaşmışlardır...En ufak olayı bile tesadüf olarak kabul etmeyen bu kişiler bu kainatın yaradılışını da tesadüfe ( hatta çoğu daha hiçbir şeye dayandıramıyor...) dayandırdılar.Ve onları bu fikirler ve bu kompleksler Allahın yok olduğu düşüncesine götürdü...

 

 

Bilimsel olmayan açıklamayı benimseyerek, dünyanın

tanrı tarafından yaratıldığını kabul edenler, yani ruhun

maddeyi yarattığını söyleyenler, idealizm kampını oluşturuyorlardı.

 

Dünyayı bilimsel olarak açıklamaya çalışanlar,

doğanın, maddenin başlıca öğe olduğunu düşünenler, materyalisttiler.

 

Demek ki, idealizm ve materyalizm, ruh ve madde kavramına çelişik iki yanıt verirler.

 

İdealizm, bilimsel olmayan anlayıştır.

Materyalizm ise,bilimsel dünya anlayışıdır.

 

Bu anlayışlara göre insanın düşünme olgusu iki şekilde açıklanacaktır.

İnsan düşünüyor ruhu vardır.

İnsan düşünüyor beyni vardır.

 

 

İdealizm dünya anlayışı ve bilimsel bir düşünme olgusu olmadığı için dünyada ki insanları çoğu bu fikirde :excl:

Ve yine bilimsel olmadığı için bilim adamları yaptıklarını araştırmalarının sonucunda Allah'ın varlığını kabul ediyor :excl:

Değil mi sevgili bilimselci ...

Gönderi tarihi:

Ve bazıları için de kendilerini güçlü , herşeye hakim düşünüp...Bir yaratıcının varolduğunu ve onların da yaratıcının karşısında aciz kaldıklarını kabul etmek benliklerine ağır geldi...Öyle ki , önüne geçilmez bu benlik duygusu ile kendilerinin yeteri güce sahip olduğu fikrine varıp idealizmden uzaklaşmışlardır...En ufak olayı bile tesadüf olarak kabul etmeyen bu kişiler bu kainatın yaradılışını da tesadüfe ( hatta çoğu daha hiçbir şeye dayandıramıyor...) dayandırdılar.Ve onları bu fikirler ve bu kompleksler Allahın yok olduğu düşüncesine götürdü...

İdealizm dünya anlayışı ve bilimsel bir düşünme olgusu olmadığı için dünyada ki insanları çoğu bu fikirde :excl:

Ve yine bilimsel olmadığı için bilim adamları yaptıklarını araştırmalarının sonucunda Allah'ın varlığını kabul ediyor :excl:

Değil mi sevgili bilimselci ...

 

Sayın berceste,

Evet insanlar ve düşünceleri evrimleşiyor.

İnsanların %50 si artık bugün, tanrı kavramını sizler gibi yorumlamıyor.

Tıpkı, önceki dünyanın "tepsi" ye benzeyen düşüncesi gibi.

Ve yine bilimsel olmadığı için bilim adamları yaptıklarını araştırmalarının sonucunda Allah'ın varlığını kabul ediyor :excl:

 

Bu senin düşüncen sayın berceste...

Bizlere bu tür bilgiler gelmiyor.

Birazda objektif kaynaklardan yararlanın.

 

İyi dileklerimle...

Gönderi tarihi:

Sayın berceste,

Evet insanlar ve düşünceleri evrimleşiyor.

İnsanların %50 si artık bugün, tanrı kavramını sizler gibi yorumlamıyor.

Tıpkı, önceki dünyanın "tepsi" ye benzeyen düşüncesi gibi.

 

 

Bu senin düşüncen sayın berceste...

Bizlere bu tür bilgiler gelmiyor.

Birazda objektif kaynaklardan yararlanın.

 

İyi dileklerimle...

 

 

Hala ne evriminden bahsediyorsunuz.

 

Bilimsellikten de bahsetmeyin. Doktorasını mühendislik bilimleri dalında bitiren bir insan olarak bilimin ne demek olduğunu en az sizler kadar biliyoruz çok şükür.

 

Bilim sürekli gelişen dinmik bir yapıya sahipken ve yeri geldiğinde kendisini tekzip ederken bilime Mutlaklık yakıştırması yapmayada kalkmayın.

 

Bizlere bilimsellik görünümünde doğmatik felsefelerinizi dayatmaktan artık vazgeçin.

 

Sürekli bilimsellik kisvesi altında felsefi düşünce ve fikirlerini sunmayın...

 

Basit bir gözlem ve basit bir deneyle bir agacın dahi sana mühendislik harikası oldugunu ispatlamaya hazırım. Bu harika tasarım sonsuz bir ilim ve kudret ister. Bunu hemen ispatlayabilirim sana...

 

Kainatta birşeylere ilim kudret ezeliyet vermek zorundasınız. Bunu asla unutmayın...

 

Sözün özü şunu demeye çalışıyorum: İnançsızlığınızın temelinde "Bilimsel Gerçekler Yoktur." bunun temelinde "Psikolojik Tercihler Vardır." Daha derinlere inin kendinini bir check edin ve bu gerçekle yüzleşin bence...

 

Sizler biz inananları "Sorgulamayan" "körü körüne kabul eden" insanlar mı zannediyorsunuz..

 

Hayatı Kainatı yani evreni sorgulamamızı bizlere Allah öğretiyor. Haydi buyrun kontrol edin sağlamasını yapın.. diyor

 

1-) Kuran-ı Kerim (Ezeli Çağrı)

 

2-) Hz. Peygamber (Ezeli Çağrının Öğretmeni, Nasıl anlamamız gerektiğinin yol göstericisi)

 

3-) Evren (Sağlama yapmamıza vesile olan bürhan vasıtası)

 

4-) Vicdan (onaylama mercisi..)

 

 

Yukarda saydıklarımın hangisi soyuttur. Hangisi doğmadır. Hepsi apaçık gözlerimizin önünde elimizin altındadır.

 

Buyrun yeterki önyargısız objektif kontrol edin. Sağlama yapın...Vahyin bildikdirlerini gözlem ve deneylerinizle kontrol edin sağlamasını yapın..

 

Bunu yaparken yorumlarını katmayın. Gözlemlerinizi kalb ve vicdan süzgecinden geçirerek yorumlayın bakalım.

 

Göreceksiniz ki. Allah'ın her bildirdiği hakikate iç dünyanız "evet" diyecek..

 

Kör felsefenizin verdiği cevaplara ise iç dünyanız her zaman "hayır" diyecek.

 

Bu konuyu isterseniz derinlemesine açarız..

 

 

 

 

 

Buyrun daha taptaze bir haber size ulaşmamış ben ulaştırayım istedim..

 

Akla ve bilime uygun olmayan doğmatik felsefi akımlarını artık bize dayatmaktan vazgeçerseniz sevineceğiz..

 

Yeni şeyler bulun inkarınızı mesnetlendirecek. Belki o zaman daha tutarlı olursunuz...

 

 

 

Evrimde yolun sonu

 

Yıllardır "Evrim" safsatasını tek doğru gibi sunmaya çalışan Bilim ve Teknik dergisi, insanın evrim geçirmediğini itiraf etmeye başladı.

 

"EVRİM BİZİM İÇİN BİTTİ Mİ?"

 

Bilim ve Teknik dergisinin Ağustos sayısında, evrim konusu işlendi. Zeynep Tozar tarafından kaleme alınan "Yolun Sonu mu" başlıklı makalede; "Bilim insanları, evrimsel saati geriye doğru çalıştırıp insanın tarihini aydınlatma yönünde önemli adımlar attılar. Ama bu saat ileriye doğru da işliyor. Öyleyse nereye doğru gidiyoruz? Evrim bizim için bitti mi?" sorusunu sordu.

 

"İNSAN EVRİM GEÇİRMEDİ"

TÜBİTAK tarafından çıkarılan Bilim ve Teknik dergisi, evrim ve genetik konusunda birçok popüler bilim kitabına imza atmış olan genetikçi Steve Jones'in röportajına da yer verdi. Jones'in, dergide yayınlanan röportajında; çağlar önce soyu tükenmiş bir insan ırkını örnek vererek, insanın sanıldığı gibi bir evrim geçirmediğini şöyle ifade ediyor: "Biz, birçok anlamıyla evrim geçirmeyen primatlar olduk, bu dünyaya "insan" olarak geldik geleli de biyolojik olarak neredeyse aynı kaldık. Ola ki bir Kromagnon (soyu tükenmiş bir insan ırkı) insanı, benimle birlikte metroya binse onun farkına bile varmam."

 

GÜNDOĞDU: BU TARİHİ İTİRAF

 

Dr. Cihat Gündoğdu, insanın evrim geçirmediğinin en ünlü evrimci dergiler tarafından bile itiraf edilmeye başlandığını belirterek, "Bu tarihi itiraflardan birine şahit olmak için Bilim ve Teknik dergisinin Ağustos ayı sayısına göz atmak yeterli olacaktır" dedi. Bilim ve Teknik dergisinde genetikçi Steve Jones'in açıklamalarının yer aldığını hatırlatan Gündoğdu, "Günümüzden ünlü bir genetikçinin sözde evrim iddiasıyla ilgili görüşleri bu şekilde. Yeni bir organ ya da yepyeni bir özellik genlerde tesadüfen ortaya çıkamaz. Bu yüzden genlerimiz nesiller boyunca değişmeden aktarılıyor ve ilk insan Hz. Adem'den bu güne insanın değişmesi bilimsel olarak mümkün değil. Bugünkü insan ne ise yeryüzündeki ilk insan da aynıydı. Bu durum yeryüzündeki diğer milyonlarca tür için de aynen geçerli" diye konuştu.

Cihat Gündoğdu, 19. yüzyıldan bu yana bilim ve düşünce dünyasında etkin olan ateizmin önlenemez bir şekilde çöktüğünü, fosil bilimi, biyokimya, anatomi, genetik gibi farklı bilim dallarının ortaya koyduğu bulguların evrim teorisini çok farklı yönlerden çürütmeye devam ettiğini bildirdi. Dr. Gündoğdu, şunları söyledi: "Genetik bilimi eğer Darwin'in bu tezinden daha önce keşfedilmiş olsaydı, Darwin, teorisinin tamamen bilim dışı olduğunu görecek ve böyle anlamsız bir iddiaya kalkışmayacaktı. Evrim çevreleri kriz içindeki bu teoriyi artık terk etmektedirler. Evrim için artık yolun sonuna gelinmiştir."

 

( Bilim ve Teknik:Ağustos :2005 )

Gönderi tarihi:

Hala ne evriminden bahsediyorsunuz.

 

Bilimsellikten de bahsetmeyin. Doktorasını mühendislik bilimleri dalında bitiren bir insan olarak bilimin ne demek olduğunu en az sizler kadar biliyoruz çok şükür.

 

Bilim sürekli gelişen dinmik bir yapıya sahipken ve yeri geldiğinde kendisini tekzip ederken bilime Mutlaklık yakıştırması yapmayada kalkmayın.

 

Bizlere bilimsellik görünümünde doğmatik felsefelerinizi dayatmaktan artık vazgeçin.

 

Sürekli bilimsellik kisvesi altında felsefi düşünce ve fikirlerini sunmayın...

 

Basit bir gözlem ve basit bir deneyle bir agacın dahi sana mühendislik harikası oldugunu ispatlamaya hazırım. Bu harika tasarım sonsuz bir ilim ve kudret ister. Bunu hemen ispatlayabilirim sana...

.......

"Genetik bilimi eğer Darwin'in bu tezinden daha önce keşfedilmiş olsaydı, Darwin, teorisinin tamamen bilim dışı olduğunu görecek ve böyle anlamsız bir iddiaya kalkışmayacaktı. Evrim çevreleri kriz içindeki bu teoriyi artık terk etmektedirler. Evrim için artık yolun sonuna gelinmiştir."

 

.........

Bilim ve Teknik:Ağustos :2005 )[/size]

 

 

Sayın terapi,

Benim için ayni iddalarınız diğer başlıktada var.

Onlara cevap verdim. Ama ne yazıkki ani çıkışlı eleştirileriniz pek somut ve doğru değil.

Yinede siz bilirsiniz.

 

Bilimsel (diyalektik materyalist) düşünmeyen birisinin bilimsel düşünen biri,

hakkında yorumda bulunup onun bilimsel görüşlerine atıfta bulunması, yadırganılacak bir duruş.

Bu olsa olsa sadece bir idealist değerlendirme olabilir.

Tarihte bu hep böyle olmuştur.

 

Sayın terapi,

Sayısını belirttiğin Bilim ve Teknik dergisinde;

Dr Cihat Gündoğdu, genetik bilimci Steve Jones'in görüşlerine

Ters düşen açıklamalar yapmıştır.

Teist kaynakların hepsi bilimsel açıklamaları çarpıtmaktadırlar.

Steve Jonesin açıklaması;

Sayısını verdiğin dergide aynen şöyle geçmektedir.

 

"Yani insan evriminin fiilen durduğunu söylüyorsunuz öylemi?

 

İnsan evriminin hiçbir zaman durabileceğini düşünmüyorum.

Çünkü insan evrimi hem biyolojik hem fiziksel bir süreç.

Üstelik genetik kazalar, mutasyonlar olacak bunlar birikecek.

Bir çokları genetik bir hastalık olan kistik fibrozu tedavi edebileceğimizi

Söylüyor söz gelimi.

Bu kişilerin bir kısmı çocuk sahibi olacak, genleri yaygınlaşacak.

En basitinden bu da bir evrim demek."

 

Ayrıca Bilim ve teknik 336/96 da;

Doğal eleme ile ilgili kavram hataları ne yazıkki evrim ile ilgili bir çok makalede

Ve ders kitaplarında yayınlanmakta.

Bu çeşit anlatım hataları evrim olayını yanlış anlaşılıp yanlış yorumlanmasına yol açmaktadır.

“Evrim olayı hakkında hakkıyla ve doğru olarak yorum yapmak isteyenler,

önce evrimin biyolojik temelleriyle ilgili modern bilgileri en iyi şekilde özümlemelidir.

Özellikle 1980 lerden sonra biyoteknoloji ve genetik bilimindeki gelişmeler, bu teorinin

Doğruluğunu tekrar tekrar gösteren kanıtlarla doludur.

Örneğin bakınız:Scientific American 1992 (May 72:81) Nov 52:39 Dec 48:55)

Kani IŞIK Akdeniz Üniv. Biyoloji Bölümü:

Bilim ve teknik 336/96

 

Sayın terapi,

Ani çıkışlı eleştirilerden sakının bence.

Bilim bu tür çıkışları hep tarihe gömmüştür.

Eğer samimi olarak yararlanmak istiyorsanız idealist (metafizik) bir kaynaklardan/yorumlardan değilde,

Asıl kaynaktan yararlanın. Aşağıya çıkarttığım bilim ve teknik konuları için size yardımcı olabilirim.

(Gönderebilirim.)

Bu benim için çok zahmetli oldu.

Ümit ederim karşılığını bulur.

 

 

İyi dileklerimle.

 

2/31 Charles Darwin Evrim teorisi.

13/16 İnsanın evrimi, ilk canlılar

46/15 Evrim Adaları

55/19 Bitkilerin evrimi

55/34 Gözlerin evrimi

118/8 İnsanoğlunun bugün ki evrimi

128/5 Biyolojik evrim

141/46 Evrim ve doğa bilinci

148/1 Tıp evrimi ve bilimsel düşünce

150/18 Tıp evrimi ve İbni Sina

164/36 İnsan evrimi, değişik bir görüş

172/28 Akılcılığın evrimi

178/1 Tıp ve evrimi

181/5 Evrim durdurulabilirmi

181/9 Moleküler evrim

181/11 Bitkilerin evrimi

182/7 Evrimin paleontolojik kanıtları

182/11 Evrimin insanın yeri

185/20 Rüya ve evrim

189/16 Evrim ve hastalıklar

190/4 Evrimde Özveri olgusu

215/22 Evrim kuramının felsefi dayanakları

219/16 Uzun mesafe koşucularının evrimi

219/40 Tıp evrimi ve Aids

241/38 Birlikte evrim

315/24 Dilin evrimi

315/24 Homo sapiens’in beyin evrimi

317/56 Evrimsel yaklaşımın ışığında bilim ve felsefe

320/104 Evrimsel yaklaşımın ışığında bilim ve felsefe üzerine

327/98 Fiziğin evrime bakışı

330/18 Evrim teorisinde tutarsızlık

330/96 Evrimde programlama imkansıza kafa tutuş

331/96 Biyoloji eğitiminde evrim ve yaratışçılık

332/18 İnsan evrim alet

332/64 İlk canlıların evrimi

332/76 Memeli türlerin sistematiği ve evrimsel özellikleri

333/96 Evrim teorisinde tutarsızlık

333/96 Evrim teorisinde tutarsızlık yoktur

334/106 Evrim devam ediyor mu?

338/90 Çizgili balıkta evrim

339.96 İnsan ve evrim

346/84 Sıçramalı evrim

348/40 Solaklığın evrimi

353/17 Böcek kanatların evrimi

358/10 Seksin evrimsel önemi

360/74 Yıldızların evrimi

360/97 Evrime duyulan kuşkular

362/6 Mitokondriler evrimin kanıtı

367/8 Evrim kuramı paneli

371/14 Evren yaratıldımı Evrimlemi oluştu ?

372/21 Bitkilerin evrimi

375/34 Canlıların evrimi

375/34 Darwin ve evrim kuramı

375/48 İnsanın evrimi

376/92 Evrim ve embiryon

377/12 Evrimin sıçramaları

379/8 İnsan evriminde yeni halka

381/98 Yaşam ve evrim

378/14 İnsan evrimi Büyük patlama

389/86 Omurgalıların evrim bilmecesi

394/48 Beslenme evrimi

400/46 Evrim

401/58 Uzun yaşam ve evrim

403/7 Iklimler ve evrim

405/20 Evrim ve nitrojen

406/14 Yıldırımlar ve evrim

408/42 Evrim tartışmaları

408/46 Evrim rastlantı değilki

408/49 Teknoloji kültür evrim

408/52 Beyin dil ve bilinç evrimi

415/4 Evrim şampiyonu

417/18 Global ısınma ve evrim

417/110 Yargıların evrimi

424/4 Sincapın evrimi coğrafya

427/7 Üretme çiftlikleri ve evrim

44314 Gagaların moleküler evrimi

445/11 Evrimi Süpernovayamı borçluyuz

446/22 İnsan gözünün evrimi çözüldü

448/8 Orta kulak evrimi

449/17 Atların evrimi

452/20 Evrimi tanıyalım

453/70 Genetik evrimci Steve JONES diyor ki

455/4 İnsan beyni evrimini sürdürüyor mu ?

455/29 Pirimatların evrimi.

Gönderi tarihi:

Ortada çarpıtılan birşey yok Bilimselci :

 

Aşağıyı dikkatlice okuyunuz..Herşey gayet açık ve net...

 

 

"Biz, birçok anlamıyla evrim geçirmeyen primatlar olduk, bu dünyaya "insan" olarak geldik geleli de biyolojik olarak neredeyse aynı kaldık. Ola ki bir Kromagnon (soyu tükenmiş bir insan ırkı) insanı, benimle birlikte metroya binse onun farkına bile varmam."

 

Kimsenin ve yukarda bahsettiğiniz şahsın olayları çarpıttığı filanda yok.

 

Steve Jones 'un ifadeleri gayet açık ve net değil mi yoruma ne hacet....

 

 

Bugün Bilim ve Teknik dergisi bilimsellik kimliği altında inkar felsefesi yapmaktadır. Ama bazen ne yapsınlar böyle gözden kaçırdıkları ayrıntılarda oluyor. Ne yaparsınız onlarda insan hata yapabiliyorlar..::)))

 

Bizim gibi birçok Tek Bir Yaratıcı'yı kabul etmeyerek birçok ilah tasavvurunu kabul ederek tam tamına doğmatik bir yöntemin içersinde olduğunuzla yüzleşmeniz ümidiyle...

Gönderi tarihi:

Ortada çarpıtılan birşey yok Bilimselci :

 

Aşağıyı dikkatlice okuyunuz..Herşey gayet açık ve net...

"Biz, birçok anlamıyla evrim geçirmeyen primatlar olduk, bu dünyaya "insan" olarak geldik geleli de biyolojik olarak neredeyse aynı kaldık. Ola ki bir Kromagnon (soyu tükenmiş bir insan ırkı) insanı, benimle birlikte metroya binse onun farkına bile varmam."

 

Kimsenin ve yukarda bahsettiğiniz şahsın olayları çarpıttığı filanda yok.

 

Steve Jones 'un ifadeleri gayet açık ve net değil mi yoruma ne hacet....

Bugün Bilim ve Teknik dergisi bilimsellik kimliği altında inkar felsefesi yapmaktadır. Ama bazen ne yapsınlar böyle gözden kaçırdıkları ayrıntılarda oluyor. Ne yaparsınız onlarda insan hata yapabiliyorlar..::)))

 

Bizim gibi birçok Tek Bir Yaratıcı'yı kabul etmeyerek birçok ilah tasavvurunu kabul ederek tam tamına doğmatik bir yöntemin içersinde olduğunuzla yüzleşmeniz ümidiyle...

 

Sayın terapi.

Yazılanları okusanızda okumasanızda, ben cevap yazmakta erinmeyeceğim.

Sizin yazınızda Steve jones'in NERDEYSE kelimesini atlıyormusunuz ?

 

Ayrıca yine size cevap olarak yazdığım,

Adı geçen bilim adamının yazısı;

 

"Yani insan evriminin fiilen durduğunu söylüyorsunuz öylemi?

 

İnsan evriminin hiçbir zaman durabileceğini düşünmüyorum.

Çünkü insan evrimi hem biyolojik hem fiziksel bir süreç.

Üstelik genetik kazalar, mutasyonlar olacak bunlar birikecek.

Bir çokları genetik bir hastalık olan kistik fibrozu tedavi edebileceğimizi

Söylüyor söz gelimi.

Bu kişilerin bir kısmı çocuk sahibi olacak, genleri yaygınlaşacak.

En basitinden bu da bir evrim demek."

 

Bu söyleyişini de atlıyorsunuz galiba.

 

Size göre inkarcı basın;

Türkiyenin ve tüm dünyanın resmi bilim araştırma kurumları:

Bunu da böyle söylemeniz gerekiyor galiba.

Olabilir ne yapalım...

 

Bilim ve bilim insanının en şiddetle karşı çıktığı şey dogmatik olgulardır.

Sizin de doğruları kabullenip tek gerçek olan bilimle yüzleşmeniz ümidiyle...

 

 

Gönderi tarihi:

Şimdilik içinizdeki çelişkileri ancak bu kadar dile getirebilecek cesarete sahipsiniz.

 

Ama eminim ki ilerde bu cesaretiniz artacak önce BİR YARATICI YOK, önkabulü ile yola çıkıp Bilimi kullanarak bu önkabülünüz etkisinde hadiseleri gözlemleyerek yorumlamaya devam edemeyeceksiniz.

 

Çünkü dünyada artık Darwinizm bitti. Şimdi popülarite Nihilizm de Yani Niçe'de. Bence bunu bir araştırın...Belki oralardan birşeyler bulursunuz.

 

Tüm gözlerler mutlaka taraflıdır. Evrende tarafsız gözlem yoktur. Bunu unutmayınız...

 

 

Gelelim yazıya...

 

Genetikçi ve Evrimbilimci Steve Jones Diyor Ki...

 

Başta "Genlerin Dili" olmak üzere evrim ve genetik konusunda birçok popüler bilim kitabına imza atmış olan genetikçi Steve Jones (University College, Londra), insan evriminin geleceği konu­sundaki tartışmalarda da önde gelen isimlerden biri. Aşağıda, konuyla ilgili olarak BBC ile yap­mış olduğu bir röportajdan bölümler veriyoruz:

 

İnsan türü geçmişte ne kadar evrim ge­çirdi?

 

İnsan türüyle ilgili olarak olağanüstü buldu­ğum nokta, ne kadar sıkıcı olduğumuz. İzlan-da'daki insan nüfusuyla dünyanın öbür ucundaki Avustralya aborijinleri arasındaki genetik mesafe -ortalama olarak tabii- batı Afrika'da birbirinden diyelim 70-80 km arayla yaşayan iki şempanze çetesinin arasındaki mesafeden daha az.

 

Biz, bir­çok anlamıyla evrim geçirmeyen primatlar olduk, bu dünyaya "insan" olarak geldik geleli de biyo­lojik olarak neredeyse aynı kaldık. Ben Lon­dra'nın merkezindeki Camden Town'da oturuyo­rum. Burası oldukça gürültülü patırtılı, kalabalık bir bölge olarak bilinir. Ola ki bir Kromagnon in­sanı, benimle birlikte metroya binse onun farkı­na bile varmam.

 

Yani, belki biraz homurtulu ses­ler çıkarıyordur, biraz çamurla kaplıdır ama o ka­dar. Bir bakar, geçerim, Siz bir de ona sorun. Şaşkınlıktan gözleri faltaşı gibi açılmıştır, kendi­ni başka bir gezegen, hatta evrende zannediyor-dur, yapay ışıklar, birbirlerine bakıp tuhaf sesler çıkaran insanlar...

 

Sonuçta, ilk modern insanlar­dan bu yana inanılmaz bir evrimin gerçekleşmiş olduğu kesin. Ancak bu, biyolojik evrimden çok toplumsal ve kültürel bir evrim. Biz genlerimiz­den çok zihnimizle evrim geçiren yara­tıklarız.

 

Yukarıyı çok ama çok iyi okuyunuz. Zatı muhterem erkekçe biz evrim geçirmedik diyemiyor. Ama sanırım Bilimsel gelişmelere tam kulağını tıkayamamış ki evrim geçirdik ama biyolojik değil toplımsal ve kültürel evrim diyor.

 

 

Yani kısacası EVRİM GEÇİRMEDİK AMA TEKAMÜL ETTİK DEMEK İSTİYORDA..

 

Klasik dünya tarafından dışlanmaktan korksa gerek henüz tam cesaret edemiyor...

 

Sevgili Bilimselci tamamen çelişkiler içersinde yüzüyorsunuz....

 

Size şöyle bir teklifim var. İnanmak ve kabul etmek zorunda değilsiniz. Bu sizin tercihiniz. Ki ben işin bu kısmını asla eleştirmiyorum ve saygı duyuyorum.

 

Fakat şurada anlaşalım. Kabul etmemeniz Değişebilme ihtimali çok yüksel olmasına rağmen Bilimsel verilere ve önkabullere dayanmıyor, Kabul etmeme sebebiniz tamamen sizin psikolojik tercihlerinizin bir sonucu.

 

Bilimi İnkar Tercihinize alet ederek kendinizi rahatlatma çabası gütmeyiniz lütfen...

 

Bilim tarafından ispat edilmiş ve artık bir kanun haline gelmiş hiçbir konuda zaten Dinimizin çatışması mümkün değildir. Tarih buna şahit olmamıştır olmayacaktırda...

 

Bunla yüzleşirseniz ve anlaşırsak sizin tutarlılığınız ve samimiyetiniz konusunda şüphelerim ortadan kalkacak..

 

Hakikati görmeniz ümidiyle

 

Sevgiler..

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.