Φ ''biji tirkiye'' Gönderi tarihi: 12 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 12 Mayıs , 2010 Üsteğmen Çağlar Canbaz'ın, Dağlıca Komutanı Yarbay Onur Dirik'in emriyle mayını elle imha ederken hayatını kaybettiği ortaya çıktı Mayının patlaması sonucu 2007 Ağustos ayında hayatını kaybettiği söylenen Üsteğmen Çağlar Canbaz'ın, dönemin Dağlıca Tabur Komutanı Yarbay Onur Dirik'in emriyle mayını elle imha ederken hayatını kaybettiği ortaya çıktı. Üsteğmen Canbaz'ın nasıl hayatını kaybettiği olayın ardından tutulan "İdari Tahkikat Raporu" ve " Vak'a Kanaat Raporu'na" bütün ayrıntılarıyla yansıdı. Tanık askerlerin ifadeleri de raporlarda yer aldı. Taraf'ın ulaştığı raporlara göre Üsteğmen Çağlar Canbaz'ı ölüme götüren süreç, 6 Ağustos 2007'de başladı. Saat 17.00 sıralarında Canbaz, yanındaki asteğmen ve erlerle üs bölgelerini denetlemek için araçla yola çıktı. Üs bölgesine henüz varmamışlardı ki Yeşiltaş Köyü'ne yaklaşık bir buçuk kilometre mesafede düzensiz bir taş yığını gördüler. Taşların altından el yapımı bomba düzeneği ve kabloları çıktı. Üsteğmen Canbaz, yanındaki askerlerine "kaçın" talimatı verdi. Askerlerin uzaklaşmasının ardından, bombanın uzaktan kumandalı olma ihtimaline karşı çevresine atış yapıldı. Ancak bomba patlamadı. Bunun üzerine olay yerini güvenlik altına alan Canbaz ve yanındakiler birliğe geri döndü. Neden siz kesiyorsunuz Üsteğmen Cağlar Canbaz, birliğe varır varmaz Dağlıca 3. Motor Piyade Tabur Komutam Yarbay Onur Dirik'i telsizle durumdan haberdar etti. Dirik olaydan haberdar olduktan soma telsizle "düzeneğin kablosunu kesebilirsiniz" emrini verdi. Komutanın bu talimatı üzerine, Jandarma Üstçavuş Cesur Bulanık, "Komutamın ne gerek var. Neden biz kesiyoruz. Neden siz kesiyorsunuz? Bunu yapmasanız olmaz mı? Bu bizim görevimiz değil ki" dedi. Bulanık'ın bu sözleri üzerine Üsteğmen Canbaz, "Komutanın bu olayı namus meselesi olarak gördüğünü söylediğini, kendisinin bunu böyle değerlendirilmemesi" gerektiğini belirttiğini, hatta daha önce de aynı şekilde bir bombaya müdahale ederken Binbaşı Murat Özyalçın'ın da hayatını kaybettiğinu hatırlattığını ancak Dirik tarafından imha emri verildiğini söyledi. Raporlara göre Üsteğmen Canbaz, Saat 20:00 sularında aldığı emir gereği tekrar olay yerine döndü. Patlayıcı düzeneğin görünen kablolarını kesti. Korkulan olmamış, bomba patlamamıştı. Sizi Allah korumuş Üsteğmen Çağlar Canbaz ve beraberindekiler birliğe geri dönüp, olayı telsizle Yarbay Dirik'e rapor etti. Üstçavuş Cesur Bulanık, komutanına bir kez daha dönerek "Komutanım valla ben sizin yerinizde olsam üste para verseler gidip kabloyu kesmezdim. Valla sizi Allah korumuş. Emir verilirse sakın siz gidip müdahale etmeyin" dedi. Saatler gece yarısını gösterdiğinde Dağlıca Tabur Komutanı Yarbay Onur Dirik, telsizle Yeşiltaş Karakolu'yla bir kez daha irtibata geçti. Dirik, Üsteğmen Canbaz'a, "dikkatli olarak kablosu kesilen bomba düzeneğini çıkartması" emrini verdi. Kesin emir var Üsteğmen Canbaz, emri alır almaz askerlerle konuşmak üzere mevzilere gitti. Bu sırada Uzman Çavuş Muhammed Özgül, kendisini uyarıp, bombayı elle imha etmemesi gerektiğini komutanına söyledi. Özgül, ifadesinde olayı şöyle anlattı: "Çağlar Üsteğmen, emri aldıktan sonra askerlerle konuşmak üzere, mevziiye girerken kendisine patlayıcı maddeye dokunmaması, tugaydan sürveyan talep etmemiz gerektiğini söyledim. Yine Çağlar Üsteğmen, 'Muhammed emir var, duymadın mı' dedi. Ben de kendisine 'emredersiniz' dedim. Mevzide bulunan askerlere daha dikkatli gözetleme yapmaları konusunda emir vererek, bana 'hava iyice aydınlanmadan olay yerine gidip patlayıcı ile ilgili ne yapılabilecekse yapalım' diyerek mevziden ayrıldı." Ardından saat 04.30 sularında iki köy korucusuyla birlikte bombanın bulunduğu bölgeye giden Üsteğmen Çağlar Canbaz, bombaya müdahale etmeye başladı. Bu sırada bomba büyük bir gürültüyle patladı. Üsteğmen Çağlar Canbaz, aldığı emri yerine getirirken hayatını kaybetti. İki köy korucusu da yaralandı. Olayın ardından aynı gün konuyla ilgili inceleme başlatıldı. 8 Ağustos 2007 günü "İdari Tahkikat Raporu" düzenlendi. Rapora Jandarma Albay Tacettin Soykok, Jandarma Yüzbaşı Sadık Gök ve beraberindeki iki astsubay imza koydu. Yönetmeliklere aykırı davrandı Raporda yukarıdaki olaylar ayrıntılı bir şekilde anlatıldıktan sonra, "olayla ilgili yapılan araştırma ve incelemede, olayın mayın ve patlayıcı maddelere müdahale ile ilgili yazılan emirlere aykırı bir şekilde" yapıldığı tespit edildi. Raporda, bir bombanın nasıl imha edilmesi gerektiğine dair son yazılı emirler de ayrıntılı olarak yer aldı. Yarbay Onur Dirik'in söz konusu emirlere göre hareket etmediği belirtilerek, gerekli hukuki işlemlerin bu doğrultuda yapılması istendi. Buna karşın Yarbay Onur Dirik hakkında hiçbir işlem yapılmadı. Ta ki Canbaz ailesine bir yıl sonra postayla gelen mektup ve içindeki belgelere kadar. Anneden suç duyurusu Aile, kendilerine gelen mektup ve belgeler üzerine Van Askeri Mahkemesi ve Jandarma Genel Komutanlığı'na resmî yazıyla müracaat etti. Aile, Yarbay Onur Dirik hakkında herhangi bir soruşturma açılıp açılmadığını sordu. Her iki kurumdan da Dirik hakkında herhangi bir soruşturma açılmadığı yanıtı geldi. Bunun üzerine anne Çınar Canbaz, kendisine gelen belgelerle birlikte Van Askerî Mahkemesi'ne suç duyurusunda bulundu. 10 yıl hapsi isteniyor Soruşturma 29 Mayıs 2009'da tamamlandı. Hâkim Yarbay Askeri Savcı Zafer Metin, Yarbay Dirik hakkında "büyük zarar veren emre itaatsizlik" suçlamasıyla dava açtı. Dirik'in Askerî Ceza Kanunu'nun 89/1 maddesi gereğince 10 yıla kadar hapis istemiyle yargılanmasını talep etti. Dirik'in yargılandığı madde şöyle: "Emre itaatsizlik sonucu bir insanın hayatını tehlikeye koyan, memleketin veya bir askerî birliğin güvenliğini veya savaş hazırlığını veya eğitimini önemli derecede ihlal eden veya büyük bir zarar meydana getiren yahut başkasının malına önemli bir zarar veren asker kişiler, bir seneden on seneye kadar hapis, seferberlikte iki seneden onbeş seneye kadar ağır hapis cezası ile cezalandırılırlar." 31 Mayıs 2010 tarihinde Dirik hakkında açılan davaya devam edilecek. Yarbay Onur Dirik: Ben teşvik etmedim Üsteğmen Çağlar Canbaz'ın ölümüyle sonuçlanan patlamanın ardından ifadesi alınan Topçu Kurmay Yarbay Onur Dirik, Canbaz'ın kendi inisiyatifiyle hareket ettiğini savundu. Dirik şunları söyledi: "...İncelemenin gündüz yapılmasının daha uygun olacağını belirttim. Fakat konuyu biraz da kendisinin inisiyatifine bıraktım. Yine kendisine daha önce de konuştuğumuz gibi sabahı bekleyelim bakarız şeklinde düşüncemi ilettikten sonra J.Üstğm. Çağlar Canbaz'ın ısrarına binaen, bölgeye ve duruma en hâkim komutan olarak uygun şekilde hareket etmesini belirttim. Bununla birlikte kendisini gece ya da gündüz olaya bu şekilde müdahil olma yönünde teşvik etmedim." 1 Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 12 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 12 Mayıs , 2010 TSK yı karalamaktan fayda ummaya devam... Umut tükenmez hazineymiş... Alıntı
Φ ''biji tirkiye'' Gönderi tarihi: 12 Mayıs , 2010 Yazar Gönderi tarihi: 12 Mayıs , 2010 TSK yı karalamaktan fayda ummaya devam... Umut tükenmez hazineymiş... Gerçekler acıdır ve sanırım bazı gerçekler bazı kesimlere acı veriyor,onlar gerçekler üzerinin örtülerek herkesin Vatan Millet Sakarya demesini isteyenlerdir ,çünkü halkın zararına olan işleri yapanları teşhir etmek bu ülkenin her vatandaşının asli görevidir,bu ülkenin çocuklarını keyfi olarak ölüme gönderen bir zihniyeti teşhir etmemek yada teşhir edenlere kızmak vatan doğru bir davranış değildir.... 1 Alıntı
Φ YARASA Gönderi tarihi: 12 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 12 Mayıs , 2010 TSK yı karalamaktan fayda ummaya devam... Umut tükenmez hazineymiş... Yazık... TSK'da eleştirilecek bir şey olmasaydı sanki bu arkadaşlar TSK'ya alkış tutacaklardı. Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 12 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 12 Mayıs , 2010 Aslinda bunun kolayi var.Mit ve Emniyet'i kaldirip TARAF'a bu görevleri vermek.Baksaniza herseyden haberi oluyor masallah.Savcilarda onun verdigi haberlerle iddianame hazirliyor.MIT NEYMIS TARAF VARKEN. SAYGILARLA Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 13 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 13 Mayıs , 2010 Aslında bunların iplerini uzaktan çekeceğine getirip CİA şubesini Ankara'ya açalım olsun bitsin... Bütçeden de para gitmez, maaşlarını Sam amca öder... Alıntı
Φ ''biji tirkiye'' Gönderi tarihi: 14 Mayıs , 2010 Yazar Gönderi tarihi: 14 Mayıs , 2010 Aslında bunların iplerini uzaktan çekeceğine getirip CİA şubesini Ankara'ya açalım olsun bitsin... Bütçeden de para gitmez, maaşlarını Sam amca öder... Sam amcayı Türkiye'ye kimlerin getirdiği malum önce bir incirlik üssüne bakın,hangi yetkili enson oraya girip inceleme yaptı? Ben söyleyeyim hiç bir yetkilimiz giripte inceleme yapamıyor orada ve incirlik kurulmasın diye mücadele eden solcu öğrencilerin üzerine kimler salındı o dönemde birde ona bakın,kimin kimi nasıl parmağında oynattığını,kuklaya çevirdiğini belki anlarsınız.... Alıntı
Φ ''biji tirkiye'' Gönderi tarihi: 14 Mayıs , 2010 Yazar Gönderi tarihi: 14 Mayıs , 2010 Çınar Yenigün, Taraf ’ta dün hikâyesini okuduğunuz şehit Üsteğmen Çağlar Canbaz’ın annesi. Bir anne düşünün. Kendisine çocuğunun, PKK’nın döşediği mayına bastığı için şehit olduğu söylenmiş. Acısını yüreğine gömmeye çalışırken, sekiz ay sonra postadan gelen bir mektupla dünyası kararmış. Oğlunun, komutanının kanunsuz emriyle bombayı elle çıkarmaya çalışırken şehit olduğu gerçeğiyle yüzleşmiş. Üstüne üstlük bir de olay belgelerle ortadayken, soruşturma kapatılıp, oğlunu ölüme gönderen komutan “sicili temiz” olduğu için yarbaylıktan albaylığa terfi etmiş. Ben Çınar Yenigün’le konuşurken çok zorlandım. Aşağıda bir annenin feryatlarını duyacaksınız.... Çınar hanım, acılarınızı tazeleyeceğimi biliyorum. Çağlar’ın şehit olduğu bilgisinin size nasıl aktarıldığıyla başlamak istiyorum. Bu olay bize ‘PKK’nın döşediği mayın sonucu oğlunuz şehit oldu’ diye söylendi. Biz aylarca olayı böyle bildik.Yalnız sekiz ay sonra bize postadan bir mektup ve dosya geldi. Mektubun içinde Çağlar’ın nasıl şehit olduğuyla ilgili olarak soruşturma dosyasının tüm belgeleri vardı. Dosyayı okuduğumuzda dünyamız yıkıldı. Neler vardı dosyada? Çağlar’ı ölüme götüren tüm süreç belgeleriyle dosyada vardı. Çağlar resmen bile bile ölüme gönderilmişti. Çağlar’ın bomba imhasıyla ilgili sertifikasının olmadığını biz mektuptan öğrendik. Sertifika yok ama çocuğumu ölüme gönderiyor komutanı. Ne yaptınız dosyayı alınca? Dosya geldikten sonra Van’a, Hakkari’ye, Malatya 2. Ordu Komutanlığı’na, Jandarma Genel Komutanlığı’na yazı yazdık. ‘Onur Dirik hakkında soruşturma var mı’ diye sorduk. Bize tüm kurumlardan ‘Soruşturma yok, Çağlar PKK’nın döşediği mayına basıp şehit oldu, başınız sağ olsun’ diye yazılar geldi. Bu cevaplar bizi tatmin etmedi. Biz de bunun üzerine bir avukat tutup, Van Askerî Mahkemesi’ne suç duyurusunda bulunduk. Bize gelen belgeleri de dosyaya ekledik. Daha sonra ne oldu? Gönderdiğimiz belgeler üzerine geçtiğimiz mayıs ayında dava açıldı. Bugüne kadar dört duruşma yapıldı. Biri hariç hepsine katıldım. İlk duruşmaya oğlumu ölüme gönderen Yarbay Onur Dirik de geldi. Bizi daha önce hiç aramamış, başınız sağ olsun bile dememişti. Duruşmada Dirik neler anlattı? Çağlar’ı çok sevdiğini söyledi. Hatasının olmadığını belirtti. Bombanın kablosunun kesilmesi emrini kendisinin verdiğini, ancak ikinci imha emrini kesinlikle vermediğini, Çağlar’ın bombayı kendisinin çıkartmaya çalıştığını anlattı. Açıkça bize yalan söyledi. Siz kendisine itiraz etmediniz mi? Bana söz hakkı verdiler ama ben onunla konuşmak istemedim. Ne konuşacağım ki onunla. Oğlumu bile bile ölüme gönderdi. Zaten çok kötüydüm, duruşmada hep ağladım. Sadece ‘yargıya güveniyorum’ dedim. Askerî yargı sizin güveninizi karşılayacak mı? Benim beklentim Onur Dirik’in en ağır cezayı alması. Çağlar’ın kanı yerde kalmasın. Sonuna kadar mücadele edeceğim. Onun arkasında çok güçlü isimler olabilir ama Çağlar’ın arkasında ben varım. Benim Çağlar’ım gitti ama başka Çağlarlar bu şekilde gitmesin. Konuşacak o kadar çok şey var ki, konuşamıyorum. Soruşturma bile açmadılar. Bize mektup gelmeseydi, olay kapatılacaktı. Birileri onu koruyup kolluyor. Çağlar’ın arkadaşları bize Dirik’in, Yaşar Büyükanıt ve İlker Başbuğ’un birinci adamı olduğunu söylediler. Kapatan kim peki? Çağlar’ın komutanları. İlker Başbuğ’un bir numaralı adamı da olsa cezalandırılmalı. Başbuğ bir ara televizyonlara çıktı ve “Maşa varken elinizle ateşe yaklaşmayın” diye bas bas bağırdı. Madem böyle, benim çocuğum niye ölüme gönderildi. Benim çocuğumun tabutuna iki postal kondu ve bayrağa sarıp gönderildi. Arkadaşları ‘Anne nesi kalmıştı ki sana gönderelim’ dediler. ‘Postaldan başka bir şeyi kalmadı ki anneciğim’ dediler. Bir anne bunları duyduktan sonra neler hisseder, duyguları nasıl olabilir? Düşünün artık. Ne bekliyorsunuz yetkililerden? Ben bütün hayallerimi, hevesimi Çağlar’la birlikte toprağa gömdüm. Üç yıldır ilaçlarla ayakta duruyorum. Tek çocuğumdu. Ben istiyorum ki bu adam en ağır cezayı alsın. Eğer askerî yargı onu aklarsa ben mahvolurum. O gün öleyim daha iyi. Belgeler ortada. Rütbesi sökülsün. O rütbeyi, o kıyafeti hak etmiyor. Şehit ailelerine sesleniyorum. Duyarlı olsunlar, çocuklarının hangi şartlarda nasıl şehit olduğunu araştırsınlar. Bizi üç yıldır arayan soran yok. Hiç kimse aramadı mı? Hiç kimse aramadı. Ben Anneler Günü’nde telefonumu kapatıyorum. Çağlar’ın arkadaşları beni aramasın ve o günü bir daha yaşamayayım diye. Çağlar orduya yakışır bir subaydı ama kıymetini bilemediler. Şu ana kadar orduya kucak açtık ama bundan sonra kesinlikle orduya güvenim kalmadı. Çocuğumun katilini bile bile korudular. Başbuğ Paşa karşıma gelsin, dosyayı önüne koyacağım. Bana açıklama yapsın. Biraz da Çağlar’dan konuşmak istiyorum. Nasıl biriydi Çağlar? Çağlar 12 yaşındayken babasından ayrıldım. Tek başıma yetiştirdim onu. Benim çocuğumun idealleri vardı. Geleceğin paşasıydı. Çok çalışkandı. O benim tek çocuğumdu. İlkokuldaki karnesinden tutun her şeyini saklıyorum. Hep takdir getirirdi. Çok şeyi değiştirmek istiyordu. Askerlerle sivil halk arasındaki uçurumu ben kapatacağım derdi. Kürtçe sözlükler alıyordu. Köylülerle daha iyi iletişim kurabilsin diye Kürtçe öğrenmeye çalışıyordu. Köy muhtarıyla konuştuğumda ‘Keşke Çağlar komutanın yerine benim dört oğlum ölseydi’ dedi. Muhtar, ‘O bizim, babamızdı, kardeşimizdi, ağabeyimizdi, her şeyimizdi’ dedi. Köydeki evlerin birçoğunda fotoğrafları asılıymış. Benim hayallerim yıkıldı. Şehit olmadan bir hafta sonra İstanbul’a gelecekti. Tayini Ankara’ya çıkmıştı. Hayallerimize engel oldular. Suçluları örtbas ettiler. Vicdanım artık rahat... Sevgili Üsteğmenim; Bundan yaklaşık üç yıl önceydi. Kamuoyuna PKK’nın döşediği mayın sonucu şehit olduğun açıklanmıştı. Ama gerçeklerin hiç de öyle olmadığını daha ilk gün öğrenmiştim. İşsiz bir gazeteciydim. Taraf gazetesi ise henüz kurulmamıştı. O gün beni duyduğunu bilerek sana bir söz vermiştim. Gerçeği ortaya çıkaracaktım. İki buçuk yıl boyunca çalmadığım kapı kalmadı. Herkes senin hikâyeni biliyordu ama kapatılan dosyan sanki yer yarılmış içine girmişti. Hikâyeni yazabileceğim cesur bir gazetede çalışmaya başlamıştım. Yazabilecek bir yer bulabilmişken, soruşturma dosyana ulaşamamak kahrediyordu beni. Olayın üzerinden dört ay geçmişti. 2007 yılının aralık ayında evinizi aradım, teyzene senin nasıl şehit olduğunu bilip bilmediğini sordum. Bildikleri resmî açıklamanın ötesinde bir şey değildi. Teyzene elimde belge olmadığı notunu düşerek gerçekleri anlattım. İki buçuk yıldır beklediğim telefon geçen pazar günü teyzenden geldi. Vakit kaybetmeden annen ve teyzenle sizin evde buluştum. Gerçekleri iki buçuk yıl önce telefonda teyzene anlatmam üzerine, ailen olayın perde arkasını öğrenmek için tüm kapıları çalmış ancak hiçbir sonuç elde edememişti. Ta ki, şehit olduktan sekiz ay sonra postayla ailene gelen soruşturma dosyasına kadar. Birileri dosyanı sümen altı etmeye çalışırken, bir kahraman tüm belgeleri ailene postalamış. Annenin suç duyurusu üzerine de dava açılmış. Ailen mahkemeyi etkilememek için bunu önce bana bildirmemiş, sonra da kamuoyuna duyurmaya karar verip beni aramışlar. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 14 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 14 Mayıs , 2010 Sam amcayı Türkiye'ye kimlerin getirdiği malum İyi işte biri getirmiş, biri pişirmiş, biri yemiş biri de hani bana hani bana demiş... Bu kısır döngü zincirleme böyle devam mı etsin, yoksa bir yerde dur mu diyelim? Böyle gelmiş böyle gider mi demeliyiz? Ergenekon adı takılan uydurma süreç hukuksuz diyorsun, "zaten hukuk var mıydı" deniyor. E peki yani sonsuza kadar böyle mi gidecek, ben demezsem sen demezsen o demezse kim dur diyecek? Bir Tevrat ayeti: "Hemen değilse ne zaman?" der... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 14 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 14 Mayıs , 2010 İddia edilen olay fazlasıyla absürd ve akıl, mantık dışıdır. Yarbay talimatnamelere aykırı bir emir verdiyse teğmen emre uymayacak ve emrin talimatnamelere aykırı olduğunu söyleyecek. Yarbay ısrar ederse durumu üstlerine bildirmekle tehdit edecek. Tabancasını çeker zorlarsa onun da var belinde tabanca, o da çekecek. El mi yaman bey mi yaman ortaya çıkacak. Böyle uyduruk olay olmaz. Masallarla çocuklar ve çocuk akıllılar uyutulur. Türk insanı ihmalcidir, işçiler de gerekli güvenlik önlemlerini hiçe saymakla ünlüdürler. Avrupalı temsilciler incelemelerinde bu kadar hayatını hiçe sayma karşısında hayretlere düşerler. Böyle bir özelliğimiz var. "Bize bir şey olmaz" "Allah korur" gibi sakat mantıklar fazla çalışır, olay olsa olsa budur... Alıntı
Φ kaplan-200 Gönderi tarihi: 14 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 14 Mayıs , 2010 Üsteğmen Çağlar Canbaz'ın, Dağlıca Komutanı Yarbay Onur Dirik'in emriyle mayını elle imha ederken hayatını kaybettiği ortaya çıktı Ne ile imha edecekti gördüğü mayını ayağıyla müdahale edecek değilya ! Tğmen istkamcı ve görevi o mayını imha etmek, mesleğin riskleridir bunlar üstelik Teğmen dediğin devletin subayıdır ve en az 10 yıl kendi branşında eğitim almıştır. Hem işin riskini hemde kanunu nizamı biliyordur kendi insiyatifini kullanmış olazmı ? Art niyetten başka birşey değildir bu yazılanlar. Alıntı
Φ ilker01 Gönderi tarihi: 15 Mayıs , 2010 Gönderi tarihi: 15 Mayıs , 2010 Saldıracak bişey bulamayınca artık bunlardan medet ummaya başladılar. Alıntı
Φ ''biji tirkiye'' Gönderi tarihi: 16 Mayıs , 2010 Yazar Gönderi tarihi: 16 Mayıs , 2010 İyi işte biri getirmiş, biri pişirmiş, biri yemiş biri de hani bana hani bana demiş... Bu kısır döngü zincirleme böyle devam mı etsin, yoksa bir yerde dur mu diyelim? Böyle gelmiş böyle gider mi demeliyiz? Ergenekon adı takılan uydurma süreç hukuksuz diyorsun, "zaten hukuk var mıydı" deniyor. E peki yani sonsuza kadar böyle mi gidecek, ben demezsem sen demezsen o demezse kim dur diyecek? Bir Tevrat ayeti: "Hemen değilse ne zaman?" der... Evet biri getirmiş hata yapmış,tıpkı birilerinin Kürt halkını asimile etmeye çalışarak yaptığı hata gibi,bugün bu ülke bu hatalardan dönmek zorundadır,zaten gelinen noktada dönmemek bu ülkeyi bölmekle eşdeğerdir,ha şimdi ben ülkeyi bölmek değince Kürt'ler bölüyor diyecek birileri,merak ediyorum bu ülke hepimizinse,Kürt'ler neden kendi ülkelerini bölsünler? Neden bu telaşı sadece Türkler yaşıyorda kürtler yaşamıyor? Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.