Φ Efendi Türkler Gönderi tarihi: 18 Şubat , 2010 Gönderi tarihi: 18 Şubat , 2010 TARIKAT HUKUKU GELIYOR YAPILAN DARBELER DEGIL, YAPILMAMIS "DARBELER" YARGILANIYOR BOP Esbaskani'ndan hükümet baskani olur mu? olursa iste böyle olur.. Hukuk Devleti; olmanin yolunda ilerliyoruz diyenler yalandir bugün yalniz Cumhuriyet yikicilarinin yalani degil, ayni zamanda Atatürk Devrimi'ni savunma karari olmayan bütün sinmislerin, yalanidir. Artik onlar Tarikat Hukuku nun arkasina gecmis nemelazimcilardir paziflesmis oportenist , revizyonist sözüm ona devrimcilerdir.. SAHTE DEVRIMCILER..Cumhuriyet’e karsi bir linc kampanyasi baslattilar. Cumhuriyet’in dogmalarla derebeylikle catismasinda Ortacag kalintilari yaninda yer aldilar. Türkiye bugün Cumhuriyet yikicilariyla ikinci Cumhuriyetcilerle, Sahte Devrimcilerle, Deniz gezmis hayranlariyla; Tam bagimsiz Türkiye diye haykiran Deniz Gezmis.. bugün Türkiye, tam bagimsizligini ve egemenligini kazanmis olsaydi.. Hukukuk un üzerine Tarikat hukuku dikilirmiydi.. Türkiye, tam bagimsizligini ve egemenligini kazansin, bin kez secim yapin, birinde bile Tayyip Erdoganlar Abdullah Güller iktidar olabilir mi? Peki, Irak'tan ABD Ordusu'nu çikartin, bin kez seçim yapin, Talabani bir kez bile Cumhurbaskani seçilir mi? iste bugün yasadiklarimiz Türkiye bu kiskacin altinda... Türkiye bugün demokrasi yalanlariyla Ortaçag kuyularina atiliyor! Tevfik Fikret'in dedigi gibi, "Kanun kanun diye kanun tepelendi." Alıntı
Φ Efendi Türkler Gönderi tarihi: 21 Şubat , 2010 Yazar Gönderi tarihi: 21 Şubat , 2010 Aynı dosya 2 savcı 7 fark 21 Şubat 2010 Aynı dosya 2 savcı 7 fark Tüm ülkeyi sarsan yargı krizinde gözler, İsmailağa Cemaati’ne yönelik soruşturmayı başlatıp tutuklanan Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner ile Cihaner’i tutuklatıp cemaat soruşturmasını tamamlayan Erzurum Cumhuriyet Savcısı Osman Şanal’ın bu soruşturmaya ilişkin yaklaşımlarına çevrildi. İsmailağa Cemaati soruşturmasında iki savcı arasındaki yöntem ve yaklaşım farkları şöyle: GİZLİLİK FARKI İlhan Cihaner İsmailağa Cemaati’ne yönelik soruşturmayı 2 Kasım 2007’de başlattı. 20 ile yayılan, İstanbul’a kadar uzanan soruşturma, cemaatin kreş görünümünde, “Sübyan Mektebi” adıyla 4-6 yaş grubu için kaçak din eğitimi kurumu açmak, yasadışı örgüt kurma, bu örgüte üye olma, yasadışı yardım toplama, cinsel saldırı ve Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs suçlamalarıyla yürütüldü. Gizli soruşturmada örgütün içe kapalı yapısı, keskin hiyerarşisi nedeniyle iletişim tespitleri esas alındı. m Osman Şanal İsmailağa Cemaati’ne yönelik başlatılan soruşturmanın valilik ve bakanlıktan gizlenerek yürütüldüğünü, yetki aşımı olduğunu öne sürdü. KOLLUK FARKI İlhan Cihaner Cemaate yönelik soruşturmayı, jandarmanın çevre köylerde okul öncesi çocukların ailelerinden alınıp izinsiz eğitim verildiği istihbaratı üzerine jandarmaya verdiği talimatla başlattı, ilde de cemaatle bağlantılı isimleri takibe aldığını savundu. Cemaatin emniyetle bağlantısını dinleme sırasında tespit ettiklerini belirtti. m Osman Şanal Başsavcı Cihaner’in il merkezinde soruşturmayı polis yerine jandarmayla yürütmesinin görevi kötüye kullanma suçu olduğunu öne sürdü. ŞÜPHELİ FARKI İlhan Cihaner 1.5 yıl süren soruşturma sonunda 23 Şubat 2009’da 26 kişi gözaltına alındı, 9 şüpheli tutuklandı, toplam şüpheli sayısı 235’e ulaştı. m Osman Şanal Sert yetki tartışmaları sonrası dosya görevsizlikle kendisine gönderildi. 235 kişiden 16’sına dava açtı, 9 şüpheli serbest bırakıldı. Tutuklu kalmadı. KANUN FARKI İlhan Cihaner Soruşturmayı “Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler.. iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” diyen TCK 220 uyarınca yürüttü. m Osman Şanal Kendisine bu örgütün silahlı olduğuna dair bir ihbar mektubu geldiğini gerekçe gösterip “Yetki bende” diyerek dosyayı Cihaner’den aldı. 16 sanık hakkında TCK 309’dan, “Anayasa’yı ihlal” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis istemiyle dava açtı. Ağır suçlamaya rağmen 9 kişi bırakıldı. GENİŞLEME FARKI İlhan Cihaner Yürüttüğü soruşturma 20 ile yayıldı. 26 kişinin alınıp 9’unun tutuklandığı günlerde gözaltı talimatı verdiği kişi sayısı 69’du. Bu 69 kişi içinde cemaatin İstanbul’daki liderleri Mahmut Ustaosmanoğlu, Cübbeli Ahmet, Yeni Şafak Gazetesi’nin sahibi Ahmet Albayrak ve işadamı Mehmet Çelik de vardı. Osman Şanal Erzincan’dan dosyayı aldığında soruşturma Erzincan-Erzurum boyutuyla sınırlı tutuldu, diğer illere yönelik işlemleri durdurdu. YÖNTEM FARKI İlhan Cihaner İhbar mektupları yerine istihbari bilgileri soruşturma için esas aldı. İsmailağa cemaatinden sonra Fethullah Gülen cemaatine yönelik soruşturmayı da aynı yöntemle başlattı. m Osman Şanal Hem İsmailağa cemaati hem de daha sonra başlatılan Gülen cemaati dosyalarını isterken her iki istemine kendisine gelen örgütlerin “silahlı olduğu” iddialı ihbar mektuplarını gerekçe gösterdi. YETKİ FARKI İlhan Cihaner Benzer istihbari bilgileri baz alarak bu kez Fethullah Gülen Cemaati, Süleymancılar ve Menzil tarikatına yönelik soruşturma başlattı. Bu kez iletişim tespitinden önce Türkiye çapında bu gruplarla ilgili yürütülmüş takip ve soruşturma dosyalarını yazışmalarla istedi. m Osman Şanal Gülen cemaati hakkında kendisinin de soruşturma yürüttüğünü öne sürdü, dosyayı istedi. Hatta Erzincan’da Gülen cemaatine mensup kişileri gözaltına aldırıp bıraktı. Cihaner, “Bu gözaltılar benim soruşturmamı deşifre etti” itirazı yaptı. Alıntı
Φ Efendi Türkler Gönderi tarihi: 21 Şubat , 2010 Yazar Gönderi tarihi: 21 Şubat , 2010 AKP'li Doğan'dan inanılmaz sözler Şimdiye kadar bizi fişlediler şimdi biz onları fişliyoruz AKP Milletvekili Avni Doğan, “Bu memlekette kimin kızının başı örtülü, hepsini fişlemişler. Kimin çocuğu İmam- Hatip’e gidiyor hepsini fişlemişler. Kim muhafazakar, kim ramazanda oruç tutuyor hepsini fişlemişler. Eee şimdi biz onları fişliyoruz. 40 sene onlar bu halka yaptı, inşallah sıra bizde” dedi. Alıntı
Φ Siyah_Beyaz Gönderi tarihi: 21 Şubat , 2010 Gönderi tarihi: 21 Şubat , 2010 AKP iktidarı döneminde devletin içinde fettullahcı örgütlenmenin yoğun bir şekilde kendilerinden olmayanları dinlediklerini biliyorduk. Şimdi, fişlediklerini de öğrenmiş olduk beyefendinin sayesinde... İnsanların fişlenmesinin hukuk düzeninde, demokratik düzende çok doğal bir şeymiş gibi konuşan bu çok sayın milletvekilimiz, bugün de kalkmış yanlış anlaşıldığından dem vurmuş. Bunlar nasıl bir düşünce yapısına ve konuşma diline sahip insanlardır ki, her konuştuklarından sonra insanlar onları hep yanlış anlıyor. Sayın Doğan bey efendiye sormak lazım aslında; “40 yıldır bizi fişliyorlardı” diyor. Ancak, Türkiye’de daha çok solcuların fişlendiğini, solcuların hapishanelerde süründür-düklerini hiç mi duymamış yoksa bu gerçeği dile getirmek işine mi gelmiyor. Sayın Doğan bey efendiye sormak lazım; 8 yıldır AKP iktidarda. Yargıya bu fişleme yapanları neden taşımamış, niçin bunların hesabını soramamış? Avni Doğan bey aslında erken seçimlere hazırlık yapmaya çalışırken aklı sıra ajitasyon yapıyorum diye AK Parti iktidarında insanların fişlendiklerini itiraf ediyor. Beyefendiler"40 yıldır bizi fişliyorlar" diye uydurma bir bahanenin ardına sığınarak, faşist uygulamalarının itirafını yaptığı o konuşmada "Eğer sonuca ulaşamazsak bu Ergenekoncular bizi daha fena yaparlar." gibi korkutmaya ve korkularına yönelik bir cümle kurabiliyorlar. Göreceğiz bakalım göstermelik de olsa Avni Doğan’la ilgili disiplin hükümlerini uygulayıp, gerekli cezayı verecekler mi? Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 22 Şubat , 2010 Gönderi tarihi: 22 Şubat , 2010 Türkiye 3 yila yakin bir süredir olaganüstü dönemleri animsatan bir dönem yasamaktadir.Olaganüstü dönemler ya kismen ya da tamamen asker konrolündedir.Oysa ki son üc yil icinde askeri bir dönem olmadi Türkiye'de;Yönetenlerin ifadeleriyle,Milli Irade'nin sectigi bir iktidar is basindadir.Milli Iradenin sectigi iktidar isbasindaysa,ülkede cok dogal olarak demokrasi rüzgarlari esmelidir.Halbuki bizler demokrasi rüzgarlarini hissetmiyoruz sadece hükümetin basindakilerin demokrasi sözcüklerini devamli duyuyoruz.Yani demokrasi rüzgari yok ama demokrasinin adi var. Yaniliyormuyum acaba?Gelin hep birlikte inceleyelim. SÜDDEUTSCHE ZEITUNG :"Türkiye bir TELEKULAK CUMHURIYETI basligini atarak yilda ortalama 70.000 kisinin dinlendigini yaziyor.Bu gazeteye göre,Türkiye'nin kendi vatandaslarini dinlemesi yeni birsey degildir ama YARGI MENSUPLARININ,ASKERLERIN DINLENMESI TAM BIR SKANDAL VE ARKASINDA DA ADALET BAKANLIGI VARDIR. Gazete yalan yazmamisti,yalan olmadigini hergün ortaya cikarilan dinleme skandallarindan anliyoruz.Dis baglantili ic baglantili o beni ilgilendirmiyor,Ilker Basbug'un sesinin kaydedilmesi en son skandaldir.Tabiiki bu duruma alkis tutanlar,göbek atanlar muhakkak ki olacaktir.Onlar yine göbek ata dursunlar biz devam edelim. En son Erzincan-Erzurum hattinda yasananlari hepimiz cok yakindan takip ettik.Kimin, hukuku hice saymasina ragmen kendilerini hakli ve magdur gösterebilmek icin kameralar karsisina cikarak zehir zemberek yargi organlarina saldirdiklari gördük.Birkac kuyruk acisi veya AKP yandasi olan hukukcu disinda Türkiye'nin bu alanda en degerli hukukcularinin dile getirdigi ve yargiya siyaset tarafindan yapilmis olan vahim darbeyi halkimiza anlattilar.Ücbes ne oldugu bilinmeyen hukukcunun karsisinda bunun 20 30 40 50 yil icraatini yasamis olan yüksek degerde hukukcunun dediklerine saygi duymadan hala kameralar karsisinda kendi hakliliklarini dile getirmekle ve Erzincan Cumhuriyet Bassavcisinin dosyasini Istanbula kacirtan cemaat savcisi icin neredeyse halk kahramani yakistirmasi benzeri bir uslüpla konusmak bir basbakana yakismaz. Ülkemizde ayakta duran en son kaleler yüksek yargi organlarimizdir.Gerek bu yargi kurumlarinin gerek HSYK'nin konumunu degistirerek kendi egemenligi altina almaya calisan basbakan bu kurumlarin her türlü hukuksuluga derhal el atmalarindan sikayetcidir.Her firsatta yargi reformu gerekiyor diye ortaya atilmasi aslinda yargi reformu altinda kendi kurmaya calistigi devletin yargisini kurmak istemesidir.Yargida reform gereklidir bundan kimsenin kuskusu yoktur.HSYK yeniden sekillendirilmeli ve Adalet Bakani veya müstesari o kurumdan el cekmelidir. saygilarla Alıntı
Φ dominik Gönderi tarihi: 22 Şubat , 2010 Gönderi tarihi: 22 Şubat , 2010 85 yildir bizleri büyük devrim yaptik, Türkiye'de demokrasi var, laik bir ülkeyiz deyipte gercekte söylediklerinin hic birisi olmayan, kurulusundan itibaren cemaatlara prim veren, fasist ve irkcilari vatansever ilan eden, her dönem imamhatip okullari acmakta birbirleriyle yarisan ve hatta onlara devletin en üst kademalerinde calasilabilmelerinin önünü acan, vali ve kaymakam yapan, diyaneti sadece sunni mezhebinin cemaatlarina teslim eden, ama milyonlarca laik ve aydin alevinin haklarini gasp edenler sayesinde belkide bahsedlidigi gibi tarikat hukukunu yasayacagiz. Halk icin fazla bir sey degismeyecek, ha darbeci, anti demokratik hukuk ha tarikatci hukuk aralarinda positif acidan ne fark varki. Hocalari ABD oldugu icin aynen onlar gibi besleyip büyüttükleri simdi karsilarina en büyük düsman oldu. nasilki Amerika Taliban ve El-kaide'yi besledi, destekledi ve simdi en korkulu rüyasi, bizimkilerinde seriatcilar en büyük korkulu rüyalari oldu. Herkes ektigini bicer, aglamaya sizlamaya gerek yok. Birde kalkip hala devrimcilere dil uzatiyorlar. Önce ülkeyi nasil bu hale getirdiginizin hesabini verin. Alıntı
Φ Efendi Türkler Gönderi tarihi: 22 Şubat , 2010 Yazar Gönderi tarihi: 22 Şubat , 2010 Iki Sait : Said-i Kürdi ve Seyh Sait Yipratma calismalari Atatürk'ün zamaninda baslamistir. Dahili karsitligin tarihsel olarak iki kategoride vücut buldugunu görüyoruz: irtica ve bölücülük. Bu günkü yansimasina bakarak irtica ve bölücülük kategorilerini cikis noktasi acisindan ironik bir sekilde iki Sait'e yaslamak mümkün, Seyh Sait ve Said-i Kürdi (sonradan Nursi) ki bu ayni zamanda iki karsitligin ortak yönlerini de ortaya koymaktadir: Dogu kökenli olusu, etnik olarak kürt asiretciligine dayanmasi ve emperyal sermaye ile finanse ediliyor olmasi (Dün Büyük Britanya bu gün Birlesik Devletler) Kemalist Cumhuriyet Kurumlarini Yipratma, Dönüstürme ve Sökme Cabalari Alıntı
Φ Efendi Türkler Gönderi tarihi: 27 Şubat , 2010 Yazar Gönderi tarihi: 27 Şubat , 2010 "Ebeveyn izleme kurulu" kurulsun Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf, dizi filmlerde sıkıntı yaratan sahnelerle ilgili bir “Ebeveyn İzleme Kurulu” oluşturulması konusunda değerlendirme yapmak üzere RTÜK Başkanı ile bir araya geleceklerini bildirdi. Kavaf, Bahçelievler İş Adamları Derneği (BİŞAD) İş Kadınları Komisyonunca düzenlenen “Türkiye'de Kadın Girişimciliği” konulu toplantının ardından katılımcıların sorularını yanıtladı. Bir davetlinin, dizilerdeki erotik sahnelerle ilgili bakanlığın yapacağı çalışmaları sorması üzerine Kavaf, şunları kaydetti: “Dizilerdeki hem muhafazakar aile yapımıza, hem de değerler sistemimizin erozyona uğraması noktasında sıkıntı yaratan görüntülerle ilgili olarak bir 'Ebeveyn İzleme Kurulu' oluşturulması konusunda değerlendirme yapmak üzere önümüzdeki günlerde RTÜK Başkanımızla bir araya geleceğiz. Yazılı olarak da daha önce başvurduk. Böyle bir şey olabilir. Bir de daha önce de bu önerimizi götürmüştük. Yine psikolog, sosyolog ve toplum bilimcilerden oluşan bir kurul olabilir. Bunlar bir kısım programları, filmleri ve dizileri izlemek suretiyle buradaki bazı görüntülerin toplumun üzerinde nasıl bir etki yaratacağını konuşarak, tartışarak ve fikir beyan ederek yayın politikası buna göre belirlenebilir. Bu konuda çalışmalarımız var.” Kavaf, bir katılımcının gençlerin evliliğe özendirilmesi için “evlilik kredisi”ne yönelik bir çalışma yapılıp yapılmayacağına yönelik sorusuna da şu yanıtı verdi: “Bir arkadaşımız gençlerin evliliğe özendirilmesinde ekonomik zorluklar olması durumunda gençlerin desteklenmesi için evlilik fonu oluşturma konusunda bir tasarı taslak çalışması yapmış. Onun üzerinde çalışıyoruz. Gençlerin hayata böyle bir borç yükü ile başlaması onları bunaltabilir, ilişkilerini olumsuz etkileyebilir. Belki bunun aile tarafından küçük yaştan itibaren evlilikte kullanılmak üzere oluşturulacak bir fona yatırılacak çok küçük paralarla yapılması daha sağlıklı olabilir.”A.A Alıntı
Φ Efendi Türkler Gönderi tarihi: 3 Mart , 2010 Yazar Gönderi tarihi: 3 Mart , 2010 Erdoğan'ı eleştirince yayın kesildi ATV'de Başbakan'a laf atılınca, ortalık karıştı yayın kesildi. Esra Erol, Erdoğan'ı eleştiren konuğuna saydırdı! ATV ekranlarında yayınlanan ve Esra Erol'ün sunduğu İzdivaç programında Başbakan eleştirilince anında yayını kestiler. Ardından gerginliği her halinde belli olan Esra Erol konuğa 'Dangul dungul konuşuyor dangalak' diye saydırdı. BAŞBAKAN'I ELEŞTİRİNCE YAYINI KESTİLER Programa talip olarak gelen adaylardan Benan Eroğlu, Esra Erol'un ekibini kandırdığını ve başka bir derdinin olduğunu söyledi. Bu durum karşısında sert tepki gösteren Esra Erdol gerildi. Ardından konuğun Başbakan'ı eleştiren sözleri gelince ATV anında önce sesi ardından da yayını kestti. Resmi nikahlı olmadığı Türkmenistan uyruklu eşinin çocuğunu alıp gittiğini ve bu durum karşısında Başbabakanlığa da başvurduğunu kaydeden Eroğlu, 'Başbakan öyle her gün takım elbiselerle çıkıp konuşmasını biliyor' deyince yayın kesildi. ESRA EROL ÇILDIRDI: 'DANGALAK DANGUL DUNGUL KONUŞUYOR!' Yayın dönüşü gerginliğini gizlemeyen Esra Erol adeta saydırdı: 'Geliyorlar buraya dangul dungul konuşuyorlar. Dangalak dangalak'. Bu sözler de Esra Erol'u sakinleştiremeyince zorunlu bir mola daha istedi. Vatan. [Kisa Gazete Yorumları] g.korkmaz halkın sesini kesip,istediğini söyleyen bu sunucuya ne demek gerekiyor,şarlatan mı K.KAĞAN Maaşlarını tayyip erdoğan ödüyor.. Yalnıztürk . tayipi eleştirmek yasak! Askere ve muhalefete hakaret ve küfür serbest! S.Yıldırım Dangalak sensin. Yıllardır Atv izlemiyorum, ölene kadar da izlemem. SStv olarak değiştirsinler ismini. "Sahibinin Sesi" tv. n.küçük star'dan kovulmuştu.ATV ,sahip çıktı.Borcunu nasıl ödeyecek.Kaz gelen yerden tavuk esirgenir mi? Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 3 Mart , 2010 Gönderi tarihi: 3 Mart , 2010 Böyle olaylarin ATV gibi basbakana ait olan bir kanalda olmasi sasirtici degildir.ATV'nin yanisira TRT,SAMANYOLU,KANAL 7,NTV,KANAL 24 vb.kanallarda AKP yani Erdogan karsiti tek bir konusmaci,davetli göremezsiniz.Tartismalar kendi görüslerinde olanlarla birlikte yapilir.Örnegin:Tartismada Fehmi Koru varsa karsisina Ali Bayramoglu oturur,yanina Nazli Ilicak diger yanina Mustafa Karaalioglu veya Mümtazer Türköne gibi her zamanin adamlari oturur.Kendileri calar kendileri söylerler.Onlari dinleyenlerde hep bir agizdan "VAY ANASINI YA "diye kafalarini sallar ve artik konu neyse o konunun icinde adı muhalif olarak gösterilenlere hayiflanirlar.Bu tip gazetecilerin ortak konulari; Asker, Baykal, Atatürk, Laiklik ve Erdogandir. Erdogan kadar diger konularda alip verirler sira Erdogan'a gelince önce destur ceker sonra besmeleyi okurlar cünkü Erdogan'in adini besmelesiz ve destursuz söylerseler carpilma ihtimalleri vardir,ne de olsa peygamberlik sifati var. NTV yaptigi yayinlarin ücte ikisini basbakan Erdogan'la doldurur.Geriye kalan ücte birlik bölümede diger haberleri doldurmaya calisir hele de basbakan hakkinda muhalif bir görüs varsa hemen yayin kesilir SON DAKIKA ya gecilir. saygilarla Alıntı
Φ Efendi Türkler Gönderi tarihi: 4 Mart , 2010 Yazar Gönderi tarihi: 4 Mart , 2010 'Lütfen bizi medya vaizlerinden kurtarın' Imam vaizleri gelsin.. Erdoğan'dan çağrı'Lütfen bizi medya vaizlerinden kurtarın' Başbakan, “Eğer Kuran bir kesim tarafından hayat veren kitap olarak algılanıyor, diğer bir kesim tarafından bunun tam tersi bir şekilde algılanıyorsa, biz Müslümanları ilgilendiren ciddi bir mesele olduğu kaçınılmaz gerçektir. Özeleştiriyi gecikmeden yapmamız gerekiyor” dedi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kuruluş yıl dönümü ve “2010 Kur’an Yılı” etkinlikleri açılış törenine katıldı. Törende konuşan Erdoğan, özetle şunları söyledi: Başbakan gözyaşlarını tutamadı video için tıklayın BİZİ KURTARIN: Bir alan boş bırakıldığında oraların nasıl, kimler tarafından doldurulduğunu acı tecrübelerle gördük, görüyoruz. İslam’la, Müslümanla terörü eş değer görmek art niyettir, suizandır, çirkin bir propagandanın neticesidir. Ama bu algıyı pekiştiren, bu algının oluşmasına yol açan hataların yapıldığı da görmezden gelinemeyecek bir gerçektir. Bu hatalar bir alanın boş bırakılmasının, ihmal edilmesinin, buna ehemmiyet gösterilmemesinin neticesidir. Gerçek bilim adamlarının, gerçek aydınların, münevverlerin boş bıraktığı alanların, ’medya vaizleri’ tarafından doldurulduğunu ve soru işaretlerinin hızla çoğaldığını da müşahede ediyoruz. Ben onun için siz değerli kardeşlerimden, lütfen bizi medya vaizlerinden kurtarın. Bunu istirham ediyorum. KURAN YILI: Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kuruluş yıl dönümüyle birlikte önemli bir programı da başlattık, 2010 yılı “Kuran-ı Kerim” yılı ilan edildi. 1400 yıl önce Hazreti Peygamber aracılığıyla ’İkra’ yani ’Oku’ emriyle nazil olmaya başlayan Kur’an, o andan itibaren tüm insanlığı kucakladı ve sıcaklığıyla, hikmetiyle, nuruyla kuşattı. İlahi muhafaza altında olan kutsal kitabımız, bugün de gönüllere şifa olmaya, inananların yolunu aydınlatmaya, tüm insanlığa barış ve kardeşlik mesajı vermeye devam ediyor... ÖZELEŞTİRİ YAPMAMIZ GEREKİYOR: 7 yıl içinde 81 ülkeye 233 ziyaret gerçekleştirdim. İslam ülkelerindeki manzarayı görme fırsatı buldum. Bunun yanında diğer ülkelerde de İslam, Müslüman imajını ve algısını müşahede etme fırsatı buldum. Ortada hakikati en güzel şekilde ortaya koyan kutsal bir kitap varken ve o kitap 1400 yıl boyunca muhafaza edilmişken, nasıl olup da böyle birbirinden çok zıt yorumların ortaya çıktığını, bu mesaja uygun olmayan durumların yaşandığını emin olun anlamakta zorlandım ve zorlanıyorum... Eğer Kur’an bir kesim tarafından hayat veren kitap olarak algılanıyor, diğer bir kesim tarafından bunun tam tersi bir şekilde algılanıyorsa, burada biz Müslümanları ilgilendiren çok ciddi bir mesele olduğu kaçınılmaz bir gerçektir. Kuran’ın özellikle Batı dünyasında ve toplumlarında farklı şekillerde algılanmasında elbette art niyetin ve propagandanın etkisi var. Ama bu ön yargıları gidermek için ne yaptık? Artık, öz eleştiriyi gecikmeden yapmamız gerekiyor. AKİF’İN DİZELERİ: Safahat’ın bir yerinde şunları söylüyor Akif, ’Doğrudan doğruya Kuran’dan alıp ilhamı, asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı’. İşte bunun üzerinde ısrarla durmamız gerekiyor. 1400 yıl önce ’Oku’emriyle nazil olmaya başlayan ve Akif’in dediği gibi idraki kuşatması gereken bu ilahi kitabın müntesiplerine, açık söylüyorum, böyle bir manzara yakışmıyor. Aydınların, yazarların, bilim adamlarının özellikle de din alimlerimizin bu soruyu çok daha yüksek sesle, çok daha gayretli biçimde sormaları ve sorgulamaları gerektiğine inanıyorum. DESTEK BEKLİYORUZ: Tüm kurum ve kuruluşlarımızla, STK’larla, aydınlarımız, sanatçılarımızla birlikte Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ve onun değerli mensuplarını da bir devlet projesi olan Milli Birlik ve Kardeşlik sürecinde, aktif rol almalarını sizlerden rica ediyorum, istirham ediyorum. Çok ciddi çalışmaların olduğunu biliyorum. Farklı dil ve lehçelerde vaaz ve hutbe, farklı dil ve lehçelerde Kuran-ı Kerim meali, ilmihal gibi çalışmalar belli bir aşamaya geldi. Bunun ötesinde gönüllere hitap etmek, gönülleri birbirine ısındırmak, bizi var eden yapı taşlarını, bizi birbirimize bağlayan o sarsılmaz bağları tekrar hatırlatmak noktasında da sizden destek bekliyoruz... Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi’nin en iyi şekilde Diyanet İşleri Başkanlığımız tarafından anlatılacağına yürekten inanıyorum. SÖZLERİM FARKLI YERLERE ÇEKİLDİ: Zira biz, birliğin, beraberliğin, kardeşliğin bir çimento gibi birbirine iyice kenetlendiği, birbiriyle kaynaştığı toplumuz, milletiz böyle olmamız gerekiyor. Hiç kimse bunu farklı yerlere çekmeye çalışmasın. Hakkari’deki anne ile Yozgat’taki anne, evlatlarının başında aynı Fatiha’yı, aynı Yasin’i okuyorsa, aynı duayı ediyorsa, cemaat aynı kıbleye dönüyorsa, burada ciddi bir yanlış var. Ben bunu söyledim. Bu ifadelerimin bile farklı yerlere çekildiğini gördüm. ’Başbakan meseleyi din üzerinden mi çözmek istiyor’ şeklinde yüzeysel ve art niyetli yorumlar yapıldı. Ben türküleri de, şarkıları da dile getirdim, birlikte şehit verdiğimizden bahsettim. YENİ KERBELALAR: Biz yeter ki insanı yaşatalım, yeter ki insanı yüceltelim. Bunu ne şekilde ve nasıl yaptığınız teferruattır. Tarihimizde Kerbela gibi, Hazreti Peygamber’in torununun ve ailesinin katledilmesi gibi gerçekten son derece acı bir vaka var, bu vakadan ders çıkarmak yerine, husumeti yaşatmak yeni Kerbelalara zemin hazırlamaktır. ‘Diyanet de G.Kurmay gibi sıradanlaştı’ Diyanet İşleri Başkanlığı’nda “2010 Kur’an Yılı ve Başkanlığın Kuruluşunun 86. Yıl dönümü” dolayısıyla toplantı düzenlendi. Toplantıda Kuran-ı Kerim okundu, Kocatepe Camii İmam Hatibi İsmail Coşar, Neyzen Celalettin Biçer eşliğinde bir kaside okudu. Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu yaptığı konuşmada, 3 Mart 1924 tarihinin Diyanet camiası açısından her zaman bir milat olarak değerlendirildiğini söyledi. Devletin kurumları içinde sivil bir vizyona sahip kurumların başında DİB’in geldiğine işaret eden Bardakoğlu, şöyle dedi: “Tıpkı 3 Mart 1924’de aynı kanunla kurulan Genelkurmay Başkanlığı gibi siyaset üstü bir kurum olarak tasarlanan DİB’in başlangıçta yüksek itibarlı bir kurum olarak tasavvur edildiğini ancak bu yöndeki ilk dönem uygulamalarının ileriki dönemlerde çok iyi algılanamadığını, korunamadığını ve kurumun giderek sıradanlaştığını söylersek, kimseye haksızlık etmiş olmayız. Başlangıçta yeni kurulan devletin itibarını pekiştirerek şekillenen DİB, ilerleyen süreçlerde maalesef kendi itibarını kendisi üretmek zorunda kalmıştır. Elbette bu gelişmenin birçok açıklaması yapılabilir ve her biri tartışılabilir. Ancak rahmetli Atatürk’ün bunu geçici bir durum olarak öngördüğünü ve uyguladığını sonrakilerin ise asıl olması gerekeni yaptığını ileri sürmek, gerek zihni arka plan gerek içerdiği imalar gerekse doğurduğu sonuçlar yönüyle kabul edilemez.” Başbakan'ın gözyaşlarını tutamadığı an Diyanet İşleri Başkanlığı'nda "2010 Kur'an Yılı ve Başkanlığın Kuruluşunun 86. Yıl dönümü" dolayısıyla toplantı düzenlendi. Kocatepe Camii İmam Hatibi İsmail Coşar, Neyzen Celalettin Biçer eşliğinde bir kaside okudu. Coşar'ın okuduğu kaside sonrasında, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan gözyaşlarını tutamadı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kuruluş yıldönümü ve "2010 Kur'an Yılı" etkinlikleri açılış törenine katıldı. Diyanet İşleri Başkanlığı'nda düzenlenen törene, Başbakan Erdoğan'ın yanı sıra, Devlet Bakanı Faruk Çelik, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu'da katıldı. Tören Kur'an-ı Kerim okunması ile başladı, daha sonra Kocatepe Camii İmam Hatibi İsmail Coşar, Neyzen Celalettin Biçer eşliğinde bir kaside okudu. İsmail Coşar'ın, okuduğu kasidenin ardından Başbakan Erdoğan gözyaşlarını tutamadı. Kasidenin okunmasından sonra tüm salon Hatip İsmail Coşar'ı alkışlarken, Erdoğan bir mendil yardımıyla gözyaşlarını sildi. vatan Alıntı
Φ Efendi Türkler Gönderi tarihi: 5 Mart , 2010 Yazar Gönderi tarihi: 5 Mart , 2010 http://www.turkish-media.com/forum/topic/194528-akp-ismailaga-cemiyetini-korumak-zorundadir/ Alıntı
Φ Efendi Türkler Gönderi tarihi: 10 Mart , 2010 Yazar Gönderi tarihi: 10 Mart , 2010 Atatürk’e sövme modası ve tırmanan Osmanlı yalakalığı Son aylarda hangi televizyon kanalını açsanız; bir Osmanlı hayranlığıdır gidiyor... Özellikle tarihçilikleri kendilerinden menkul “Osmanlı çocukları”, her akşam Osmanlı’nın nasıl “adil”, nasıl “çağdaş”, nasıl “insancıl”, nasıl “barışçı” ve hatta nasıl “demokrat” bir devlet olduğunu anlatıp duruyorlar... Osmanlı’nın sanatı... Osmanlı’nın kültürü... Osmanlı’nın dili... Osmanlı’nın devlet yönetimi abartıldıkça abartılıyor, şişirildikçe şişiriliyor... Kısacası; o yayılmacı, sömürgeci, baskıcı, ümmetçi tek adam yönetimi; ülkedeki huzursuzluklardan yakınan insanların önüne, yeni bir “model” olarak konuluyor... Kabukları o kadar ayıklanıyor ki; seyircilere sadece “yutmak” kalıyor! *** Elbette; tüm bunlar yapılırken, bir yandan da “cumhuriyet ve Atatürk düşmanlığı” körükleniyor... “Adalet mülkün temelinde” geçen “mülk”ün “devlet” anlamına geldiğini bile bilmeyen cahil çocuklar ekranlara çıkıp, “Atatürk’ün bu mal mülk sevdasını da anlamak mümkün değil” diye akıllarınca “dalgalarını” geçiyor! Atatürk’ün “sarhoşluğu...” Atatürk’ün “diktatörlüğü...” Atatürk’ün “başına buyrukluğu...” Saatlerce anlatılıyor! Kimi onun “ajan” olduğundan dem vuruyor, kimi “Cumhuriyeti ilan ederken halka mı sordu” diye döktürüyor... *** Peki; niye böyle oldu? Neden bugün varlığımızı borçlu olduğumuz o adama küfrediliyor da; Osmanlı yüceltiliyor? Neden Osmanlı dönemindeki haremlerden, lale devirlerinden, saraylara, köşklere akıtılan paralardan, safahatlarden söz edilmiyor? Neden tüm bunlar olurken; halkın yiyecek ekmek bulamadığını, devletin kendi memuruna maaş bile ödeyemez hale getirildiğini kimse anlatmıyor? *** Kurtuluş Savaşı’ndan... Cumhuriyetin kuruluş yıllarında hayata geçirilen mucizelerden... Devrimlerden... Bugün bile ekonominin temel taşlarını oluşturan dev sanayi ve ticaret kuruluşlarının kurulmasından... Milyonlara iş ve aş sağlanmasından söz etmek; neden yasak! “Karı” dan “kadın”a... “Kadı” dan “hakim”e... “Tebaa”dan “vatandaş”a dönüşümü anlatmak; neden ayıp! *** Peki; ne serbest? Osmanlı yalakalığı... Ve... Atatürk’e her türlü küfür, hakaret, aşağılama! Bu modayı önce dinci kanallar başlattı... Sonra “liboş aydınların ve Osmanlıcı tarihçilerin” program yaptığı bir haber kanalı, her gece altı saatlik yayınla bu kervana katıldı... Şimdi; TRT dahil her kanal, Osmanlı istilasında! Böyle bir ortamda... Bir vatandaş, Sayın Devlet Büyüğü’nün katıldığı bir toplantıda “padişah” diye pankart açınca şaşırıyoruz... Asıl bu şaşkınlığımıza şaşırmalıyız... Atatürk karşıtlığının ve cumhuriyet düşmanlığının bu kadar körüklendiği bir ortamda, vatandaş yine de iyi dayanıyor! Mustafa Mutlu Alıntı
Φ politika Gönderi tarihi: 10 Mart , 2010 Gönderi tarihi: 10 Mart , 2010 Yukaridaki yazi ülkemizin bir gercegidir ve ayni zamanda milletimizinde aymazliginin bir ispatidir.Nihat Hatiboglu televizyona ciktiginda isini gücünü birakip televizyon basina oturan tesettürlü tesettürsüz ev hanimlari Atatürk'e küfredilirken tekrar aklina mutfak geliyor.Hersey halktan gücünü alir.Halk herseyi kabullenirse ülke yönetimide kolaylasir,hani demisler ya okullar olmasa Milli Egitm Bakanligi ne kolay olur diye.Bu da aynen böyledir ve o kadar ilgincki,Kurtulus savasini Atatürk'le birlikte veren halk,Cumhuriyetin kurulmasi ile kölelikten kurtulup özgür olan halk simdi o kurtulus savasini veren,özgürlügü bahseden kisiye karsi minnet borcunu ödemekten kaciniyor. Örümcek agi gibi ülkemizi saran cemaatler ve sanki sebil su dagitiliyormus gibi cemaatlere kosanlar demek ki ne cumhuriyeti,ne BAGIMSIZLIGI ve ne de köle olmadan yasamayi icine sindirememis ruhunun derinliklerinde o köle olma hasletini hala tasimaktadir. Bunun halkin tahammül etmesiyle bir alakasi yoktur,halk hicbir seyin farkinda bile degil hala...Halk,halk olamadigi sürecede kendini kullananlara iktidari verecektir.Digerlerinin kolayina geliyor böyle olmasi.Ne diyorlar;ya siz bunca halki nasil bu sekilde tanimlarsiniz,halk en dogrusunu yapiyor halk herseyin en iyisini bilir diyorlar.Halk bildigi icin AKP'ye oy vermistir gibi aslinda tamamen gerceklere uymayan söylemlerle güya halka arka ciktiklarini saniyorlar.AKP'yi secenler milli irade oluyor ama muhalefette olanlar hicbirsey.Sanki muhalefete oy verenler Marstan geldilerde milli iradeden sayilmiyorlar.Yani Türkiye'de MILLI IRADE orani yüzde 47 oluyor.Gerisi Erbakan'in deyisiyle PATATES PARTISINDEN. Halkta biter hersey.Eger halk milli degerlerine kasdedenlere karsi bir vakurlu durus sergiliyemiyorsa,o ülke artik kaybedilmistir.Bu susuzluktan bitap düsmüs birisinin basina konan akbabalarin konmasina ve caninin cikmasini beklemelerine benzer.Türkiye'de melanet odaklari Laik Türkiye Cumhuriyetinin iyice kipirdayamaz duruma gelmesini beklemektedirler.Bu melanet odaklarinin icinde tarikatlar en önde gelir. saygilarla Alıntı
Φ sardunyam Gönderi tarihi: 18 Mart , 2010 Gönderi tarihi: 18 Mart , 2010 70'lerin Türkiyesi ile bugünün Türkiyesi arasında korkunç uçurumlar var... Türkiye gün geçtikçe kalite kaybediyor, düşünceüreten ve geliştiren insanlar dışlanıyor, iftira kültürü, din kültürü, yozluk kültürü gittikçe yayılıyor, normaldir Tarikat Hukukunun gelmesi... Ne de olsa artık bu ülkeyi onlar yönetiyor. Alıntı
Misafir Turuncu Gemi Gönderi tarihi: 12 Nisan , 2010 Gönderi tarihi: 12 Nisan , 2010 “Daha tutuklanması için sırasını bekleyen yüzler değil, binlerce isim var. İnce ve uzun bir yoldayız. Sabır, kararlılık ve cesaret gerek. Gelinen noktaya bir gün mutlaka gelinecekti ve gelindi. Benden söylemesi. Bundan sonrası için herkesin daha dikkatli olması gerek.” Kim söylemiş olabilir? a-Madonna b-Aziz YILDIRIM c-MFÖ d-Pembe Panter e-Abdurrahman DİLİPAK Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.