Φ AED Gönderi tarihi: 6 Kasım , 2009 Gönderi tarihi: 6 Kasım , 2009 21 yy dünyası, küreselleşen kapitalizm ve onun bir sonucu olarak da emperyalizmin tüm acı sonuçlarını yaşıyor..Dünya kapitalist sistemi 2009 başında birkez daha tıkandı.. tüm dünyada çalışan tüm insanların durumları kötüye giderken, orta sınıflar törpüleniyor, küresel sermaye dünyada başta ABD ve AB merkezlerinde toplanıyor. dünya kaynaklarını, özellikle ortadoğu petrolu ve asya doğalgazı bir kez daha paylaşılıyor.. haritalarda çeşitli değişiklikler öngörülüyor,ulusal devletler klasik böl ve yönet yöntemiyle zayıflatılıp kontrol altına alınmaya çalışılıyor. bu kritik öneme sahip bu süreçler yaşanırken kapitalizmin karekteristik teorik özelliklerini bir kez daha hatırlamakta yarar olduğunu düşünerek ,kendi birikimlerime,otuza yakın siteden de bazı güncellemeler yaparak kapitalizm dosyasını açıyorum.. ++++ Kapitalizm Nedir? En dar tanımıyla kapitalizm,üretimin toplumsal yarar için değil de, sadece pazar için ve kar amacıyla olduğu,üretim araçlarını elinde tutan çok küçük bir sermayedar sınıfın toplumun büyük kısmını çalıştırarak sömürdüğü,bu nedenle de devamlı açık veya örtülü sınıflar arası mücadeleye konu olan, tarihte feodaliteden (derebeylik)sonra ortaya çıkan ve günümüzde sermayenin birikmesiyle emperyalizm aşamasına ulaşmış bir ekonomik toplum modelidir. Kapitalist toplum sınıflardan oluşur. Kapitalist toplumda iki sınıf vardır; 1-] üretim araçlarının sahibi, yani sermaye sınıfı 2-] Çok çalıştığı halde karnını güç bela doyuran emekçi sınıf veya biraz daha iyi durumda olan yöneticiler gibi orta sınıf insanlar . Kapitalist toplumlarda uzmanlaşmış ,eğitilmiş kalifiye emek düz ve kalifiye olmayan emek Arasında nispeten bir ücret farkı oluşmuştur..Hatta bazı ekonomistler orta sınıf dese de beyaz yakalı işçi deyimi daha doğrudur bu kesim için.çünkü eğitilmiş olsa bile bu kesim de sonuçta kafa emeğini satarak yaşamaktadır. kol emeğini satan kesime mavi yakalı kesim denmektedir. Denilebilir ki, sermaye sahipleri de çalışıyor, ama gelin görün ki, sanayi sektöründeki ilk 500 şirketin karlarının %83'ü üretim dışı gelirlerden yani repodan, ranttan, faizden v.s'den geliyor. yani sermayedar yan gelip yatsa bile, hiç üretim yapmasa , neden çünkü adamın parası var, neden parası var, çünkü aileden sermayedardı,ailesine nerden kaldı, ona da babasından kaldı, daha da gerilere gidersek, bir arazinin etrafını çevirdi, burası benimdir dedi, ilk başta kendi işledi sonra ırgatlara ve kölelere işlettirdi, bunu korumak için de devlet denen sistemi oluşturdu. Üretim araçlarına sahip olan küçük azınlığa egemen sınıf diyoruz. Üretim araçları nelerden oluşur? 1-toprak 2-iş ve üretim makineleri 3-sermaye (kapital) ..bunlara sahip değilseniz emekçi sınıfa dahilsiniz demektir, Ve emeğinizi satarak yaşamak zorundasınız. kapitalist, gelirini başkalarını kendi hesabına çalıştırarak kazanır, işçi ise kendi emeği karşısında gelirini elde eder. kapitalist toplumda en çok çalışan değil, en çok sermayeye sahip olan toplumsal sınıftır ve gelirden aslan payını alır. Kapitalizmde sınıflar savaşım içindedirler.. Bu iki sınıf arasında açık yada kapalı örtülü yada gizli bir savaşım vardır.. kapitalist toplumda çarkları döndüren şey kardır. kapitalist, maksimum karı elde etmek için çabalar, bunun için yöntemlerden biri de üretim maliyetlerini(emek ücreti dahil) kısmaktır. işçi de ücretini yüksek almak isteyecek, dolayısıyla aralarında bir mücadele söz konusu olacaktır. kapitalist, kapitalist olarak kalabilmek ve daha da büyümek için kar etmek zorundadır, işçi ise yaşamını sürdürebilmek için düzgün bir ücret almaya çabalamak zorundadır. Kapitalist sınıf aynı zamanda toplumun kültürel üstyapısına da hakimdir. Kapitalist toplumda Alt yapı, sosyo-ekonomik temeldir; üretim ilişkilerinin tümüdür.yani yukarda anlattığımız sınıflar, ve ekonomik üretim sürecidir. "hukuk düzeni, örf ve âdet, inanç, ahlâk, düşünce gibi şeyler de toplumun üst yapı'larını meydana getirirler..Kapitalist sınıf altyapıya sahip olması onu üstyapı da ele geçirmesi sonucunu doğurur.ve toplumun değerlerinde artık sınıfsal sömürü gizlenir,bu üstyapı kurumları ile..Toplumda genel düşünce olarak mülkiyetin kaynağının sorgulamak<servet düşmanlığı> ile suçlanır,güya herkes yasalar karşısında eşittir.. örneğin kişisel özgürlüğünüz sizin tatilinizi yurtdışında geçirmenize engel değildir.ama bu güce parasal olarak sahip olamadığınız için bu eşitliği yaşayamazsınız. Kapitalist üretimde artı değer vardır İşverenin elde ettiği kar nereden gelir?. işçiye ücret olarak ödenen ile işçinin hammaddeye kattığı değer arasındaki farkı, işveren kendisine alıkoyar. işte, kar buradan gelir. bu fark olmazsa olmaz. çünkü işveren işçiyi bunun için kiralar. bu farka artı-değer denir. Formule edersek ana sermaye yani S, üretim başlangıcında şu iki unsurun toplamıdır: s değişmeyen sermaye yani üretim araçlarına ve hammaddeye yatırılan para ve d değişken sermaye yani işçilik ücreti ..Yani S = s+d..a ma üretim tamamlandığında S= s+d+a olan yeni bir ürün elde edilir..burada a artı değerdir…yani işçiden alınıp işverende kalan,bizzat kar. Peki işçiye verilecek ücret ne olacaktır? en azından işçinin yaşamını sürdürebilmesi için, yemesi, içmesi, barınabilmesi için yeterli düzeyde olmalı. bunun yanında işçinin sosyal hayatına da imkan verecek düzeyde olmalıdır. ancak bir çok yerde bu ücret düzeyi bırakın sosyal hayatı, yaşam masraflarını karşılamaya bile yetmemektedir. işveren artı değerden kendisine çok fazla pay almayı tercih etmektedir. "Burada kapitalistler şöyle bir itirazla karşımıza geliyorlar. işverenler, ellerindeki parayı harcamayıp tasarruf ediyorlar, onu üretim araçları satın alarak ve bunları kullanarak değerlendiriyorlar. dolayısıyla bu artı-değer onların hakkıdır. diğerleri de bu fedakarlık da bulunsun, onlar da tasarrufta bulunup, üretim aracı alsınlar. işte kapitalistin adeta alay eder gibi ileri sürdüğü bir yaklaşım..halbuki çalışan sınıf günlük ihtiyaçlarını zor karşılamaktadır. Rekabet ve tekelcilik Rekabet teoriye göre güzel bir şeydi. ama kapitalistler, uygulamanın teoriye uygun düşmediğini gördüler. rekabetin karı azalttığını, anlaşıp birleşmenin ise artırdığını keşfettiler. amaçları kar olduğuna göre, rekabete ne gerek vardı. bir araya gelmek, birleşmek,tekeller tröstler, karteller oluşturmak onlar için çok daha iyiydi. tekelcilik her ne kadar devlet tarafından önlenmeye çalışıyorsa da kartellere ve tröstlere dur denemiyor. rekabetçi sanayiler, iyi zamanlarında kar ederler, kötü zamanlarında ise açık verirler. ama tekelci sanayide i zlenen model farklıdır. iyi zamanlarda muazzam karlar elde etmek, kötü zamanlarda ise biraz daha az kar etmek. şimdilik bunların hepsine tekelci diyeceğiz. Tekelci kapitalistlerin, fiyatları diledikleri gibi saptamak durumunda olduklarını görüp anlamak güç değildir. ve böyle yapıyorlar da, bazen ani zamlarla bazen aşamalı zamlarla. fiyatları, en fazla karı elde edebilecekleri düzeyde saptıyorlar. bunu ya kendi aralarında anlaşarak yapıyorlar, veya en güçlü şirket fiyatı ilan ediyor, diğerleri de "kaptanı izle" oyununa katılıyorlar. bir de sık sık olduğu gibi, temel patentleri denetimleri altında bulunduruyorlar ve gerekli üretim iznini ancak kendi çizgilerinde gitmeyi kabul edenlere veriyorlar. Ne zaman güç ve servetin birkaç elde tehlikeli bir biçimde toplandığı öne sürülse, büyük iş çevrelerinin savunucuları, manzaranın çizildiği kadar karanlık olmadığını öne sürerler. bunlar, karların gereksiz şekilde yüksek olması halinde bile, bu karların küçük bir grupta değil, hisse senetleriyle milyonlarca insana dağıtıldığını ileri sürerler. yani dev karlar, yalnızca Bay Kodaman'a değil, aynı zamanda birçok insana da gitmektedir. bu, akla yatkın bir kanıttır ve pek çok kişiyi aldatır. ancak bu sav da boştur. hisse senetlerinin sahiplerinin sayısı çok olabilir. ama bu önemli değildir, önemli olan kaç kişinin ne kadarlık bir hisseye sahip olduğudur. ve karın ortaklar arasında nasıl bölüştürüldüğüdür. bu rakamları gördüğünüzde halkın, bu hisselere mikroskobik düzeyde sahip olduğunu görebilirisiniz. o sa Bay Kodaman onun büyük bir kısmına sahiptir. Gelir Dağılımı Birçok kapitalizm yanlısı, "eğer kapitalizm yanlış bir yolsa ABD ne kadar bu kadar zengin" diye sorarlar. bu da Amerikan filmlerinin aldatıcılığına kanan birçok insanı etkiler. halbuki Amerikalıların iyi yaşadıkları doğru değildir. küçük bir azınlık, lüks içinde gerçekten de kimisinin hayal edemeyeceği bir lüks içinde yaşamaktadırlar, bu doğru ama çoğu sefalet içindedir. "yüksek hayat standardı" geyikleri halkın büyük çoğunluğu için geçerli değildir. ulusun üçte biri kötü konutlarda oturuyor, kötü giyiniyor kötü besleniyor. Ancak şu da bir gerçektir ki, ABD halkının birçok ülke halkına göre daha yüksek bir hayat standardıyla yaşadığı doğrudur. fakat bu onların varlık içinde olduğunu değil, diğer ülke halklarının yoksul olduğunu gösterir. Bunalım ve Depresyon Kar sağlayabilmek için, kapitalistler işçilerine mümkün olduğu kadar az ücret ödemek durumundadır. oysa ürettiklerini satmak içinse, kapitalistler işçilerini mümkün olduğunca fazla ödemek zorundadırlar. ikisini birden yapamaz. düşük ücret yüksek kar sağlar, ama aynı zamanda mal talebini azalttığı için karı olanaksız hale getirir. çözümlenemez bir çelişki. kapitalist sistemin çerçevesi içinde çıkar yol yoktur. depresyon, bunalım ve şu sıralarda adını daha sık duyduğumuz şekliyle kriz kaçınılmazdır. Ancak gene de kapitalist sistemin iş sağlayabileceği bir yol vardır. kapitalizmi kötürümleştiren kusurların, yani yetersiz tüketim ve aşırı üretimin giderilebileceği bir yol vardır. tepede sallanan aşırı üretimin korkusundan kurtulmanın, üretilen her şeyi karla satabilmenin bir yolu vardır. kapitalizmin öldürücü hastalığı olan bunalımın ve depresyonun tedavi etmenin bir yolu vardır: SAVAŞ. 1929 bunalımından sonra, ancak bir savaşın hazırlanması ve yürütülmesi ile kapitalist sistem, insanlara tam istihdam, malzeme, makine ve para sağlamak üzere, işlemesine devam edebilirdi. I. dünya savaşı da benzer sebeplerden çıkmamış mıydı? Emperyalizm ve Savaş Büyük boyutlu tekelci sanayi, üretici güçleri, daha önce görülmeyen bir ölçüde geliştirdi. sanayicilerin ü mal üretme güçleri,yurttaşlarını tüketim güçlerinden daha büyük bir hızla artıyorrdu. bu, onları, mallarını anayurdun dışında satmak zorunda bırakıyordu. üretim fazlasını tutabilecek yabancı pazarlar bulmak zorundaydılar. bunları nereden bulacaklardır? tabi ki sömürgelerde. Üretilen fazla mal için pazarlar bulmak zorunluluğu, sömürgeler edinme konusunda duyulan baskının ancak bir kısmıydı. büyük çaptaki kitle üretiminin çok miktarda hammaddeye gereksinmesi vardı. kauçuk, petrol, nitrat, kalay, bakır, nikel ve bunlara benzer daha bir yığın şey, tekelci kapitalistlere her yerde gerekli olan hammaddelerdi. bunlar, bu gerekli hammaddelerin kaynaklarına sahip olmak veya bunları denetimleri altında bulundurmak isterlerdi. emperyalizmi yaratan ikinci etken buydu. ama bu baskından daha da önemlisi, bir başka fazlalık için de pazar bulmak zorunluluğuydu: sermaye fazlalığı için. Emperyazlimin ana nedeni buydu. tekelci sanayi, sahibinde çok büyük karlar getirmişti. aşırı karlar. sahibinin ne yapacağını bilemeyeceği kadar çok büyük para. bu para, yurt içinde gelir getirici yatırım için kullanılabileceklerden de fazlaydı. sermayenin bir fazla birikimiydi. mal ve sermaye için pazarlarda karlar arayan bu mali ve sınai birlik, emperyalizmin başlıca kaynağı olmuştur. 20.yy.da her büyük sanayi ülkesinde, tekelci kapitalizm gelişmiş ve onunla birlikte sermaye fazlası ile ürün fazlasını ne yapılacağı sorunu da ortaya çıkmıştır. kendi ulusal pazarlarının denetim altında bulunduran çeşitli devler, uluslararası pazarlarda karşı karşıya geldikleri zaman önce amansız bir rekabete girişirler, ardından da anlaşmalar, birleşmeler, uluslararası karteller kurulur. dünya piyasasını bölüşmek üzere aralarında anlaşmalar yapan bu büyük uluslararası birleşmeler ile rekabetin sona ermesi ve uzun bir barış döneminin başlaması beklenir. ama böyle olmaz, çünkü kuvvet oranları sürekli değişmektedir. bazı şirketler gittikçe büyür ve kuvvetlenirken, ötekiler zayıflar ve geriler. böylece eskiden haklı ve yerinde görülen bölüşüm, artık yerinde olmaz. güçlü grup tarafında bir hoşnutsuzluk başlar ve bunu daha büyük bir pay alma savaşı izler. her hükümet kendi uyruklarını korumak için ayağa kalkar. bunun kaçınılmaz sonucu savaştır. Emperyalizm savaşa yol açar. ne var ki, savaş da hiç bir şeyi kesin olarak çözemez. bir masa etrafında çözülemez hale gelen kırgınlıklar,anlaşmazlıklar, şimdi pazarlığın yerini yok edici atom bombalarını, sakat insanların, parçalanmış cesetlerin alması ile ortadan kalkmış olmaz. Hayır! pazar avı sürüp gitmelidir. tekelci kapitalizm, mal ve sermaye fazlası için alan bulmak zorundadır ve tekelci kapitalizm var oldukça yeni savaşlar olacaktır. Savaşın tek çıkış sebebi bu da değildir, dev şirketler arasında değil de, devletler arasında doğup büyüyen anlaşmazlıklar yüzünden çıkan savaşların ana kaynağı da hammaddeleri ele geçirmektir(Körfez savaşı, Bosna-hersek savaşı). hadi savaş çıktı diyelim, süper güçler tarafından 1-2 günde bitirilmesi gereken bu savaşlar neden aylarca yıllarca sürmektedir. nedeni çok açıktır; ürettikleri silahları gizlice savaşan ülkelere satmak için. Devlet ve Din Üretim araçlarındaki özel mülkiyet, kendine özgü bir mülkiyettir. bu mülkiyet, ona sahip olan sınıfa, sahip olmayan sınıf üzerinde bir güç verir. sahip olanın yalnız çalışmadan yaşamasını sağlamaz, bir yandan da sahip olmayanların çalışıp çalışmayacağı ve hangi koşullar altında çalışacaklarını saptama hakkını da verir. yani bir çeşit efendi ve hizmetçi ilişkisi kurar; kapitalist sınıf, emirler verme mevkiinde, işçi sınıfı ise bunları yerine getirme durumundadır. Bu durumda doğal olarak iki sınıf arasında sürüp giden bir çatışma olacaktır. bu durumda, mevcut mülkiyet ilişkisinin -azınlığın bu denli yararına, çoğunluğun bu denli zararına olan bu mülkiyet ilişkisinin- devamını sağlamak için bir yol, bir yöntem bulunması gerekir. zengin azınlığın, emekçi çoğunluk üzerinde, toplumsal ve ekonomik egemenliğinin sürüp gitmesini sağlayacak güce sahip bir kurumun varlığı zorunludur. Bu kurumlardan ilki devlettir. kapitalist sınıfın işçi sınıfı üzerinde egemenlik kurmasını sağlayan devletin, özel mülkiyet ilişkilerinin tümünü korumak ve sürdürmek görevidir. üretim araçalarının özel mülkiyetine sahip olanlar ile olmayanlar arasında bir çatışma olduğu zaman, mülk sahipleri, devletin kişiliğinde, mülksüzlere karşı güçlü bir silah bulurlar. Bizi, devletin, bütün sınıfların üzerinde olduğuna inandırmaya çalışırlar. O, zengin yoksul, yüksek alçak, herkesi temsil eder derler. ama aslında, kapitalist toplum, özel mülkiyete dayandığından, özel mülkiyete karşı yapılacak her davranış karşısında, gereğinde şiddet kullanmaya kadar varan devleti bulacaktır. kapitalizmin kurucusu sayılan Adam Smith bile şöyle demiştir: "sivil hükümet, mülkiyetin güvenliğini korumak için kurulduğu sürece, aslında zenginliğin yoksula karşı veya biraz malı mülkü olanını olmayan karşı savunulması için kurulmuştur". yani ekonomik egemenliğe sahip sınıf, devlet yönetimine de sahiptir. Aklınıza şu soru gelebilir: madem ki devlet mekanizması kapitalist sınıfını denetimi altındadır ve onun çıkarına işlemektedir, kapitalistlerin gücünü düzenlemek ve sınırlandırmak için hazırlanan kanunlar, neden yasalarda yer almaktadır? Cevap: devlet, ancak zorlandığı taktirde, mülksüzler adına, mülk sahiplerine karşı harekete geçer. şu veya bu çatışma noktasında boyun eğmek zorunda kalır, çünkü işçi sınıfından gelen baskı o kadar büyüktür ki, ödün vermek zorunludur. yoksa "yasa ve düzen" tehlikeye girdiği gibi, daha da kötüsü (tabi ki egemen sınıf açısından daha da kötüsü) devrim bile olabilir. ama unutulmaması gereken nokta şudur; böyle dönemlerde elde edilen bütün ödünler, mevcut mülkiyet ilişkileri sınırları içerisindedir. kapitalist sınıfın ana çerçevesi, hiç dokunulmadan öylece durmaktadır. ödünler bu çerçeve içinde verilmektedir. egemen sınıfın ortak amacı, bütünü kurtarmak için bir noktada boyun eğmektir. Devlet, bir sınıfın öteki sınıf üzerinde egemenliğini kurmak ve sürdürmek için bir araç olduğuna göre, ezilen çoğunluk için gerçek özgürlük var olamaz. duruma ve koşullara bağlı olarak şu veya bu derecede özgürlük verilecektir, ama son tahlilde, özgürlük ve devlet sözcükleri sınıflı bir toplumda bir araya getirilemez. Sadece devlet midir, bu iki sınıfın arası ilişkiyi düzenleyen, hayır. bir de zaten var olan dini kullanma stratejisi. kapitalistler, kimisi kasıtlı olarak kimisi farkında olmadan dini kullanır ve isyan edecek potansiyele sahip insanların bu aşırı duygularını dinle bastırırlar veya bunu din adamlarına yaptırırlar. din adamlarından bazıları da bunu bilerek bazıları da bilmeyerek yapar. onlara öteki dünya düşüncesini aşılarlar. önemli olanın bu dünyadaki varlık değil, öteki dünyadaki cennet ödülü olduğunu ve aslında yüce bir varlığın onları sınava tabi tuttuğunu anlatırlar. insanlar da pek tabi ki bu haksızlıklara öteki dünyada alacakları mükafat için razı olurlar. kendilerinin ödüllendirileceğini, ezenlerin ise cezalandırılacağını düşünür. ++++ bu topicte, kapitalist üretimin nasıl ekonomik < yabancılaşmaya> ve bunun da üst yapıya yansıması olan <insan ilişkileri ve kültürel yabancılaşma> yakında ele alınacaktır. 1 Alıntı
Φ AED Gönderi tarihi: 8 Kasım , 2009 Yazar Gönderi tarihi: 8 Kasım , 2009 Kapitalizmde <yabancılaşma > nedir? Yukardaki iletide kapitalizmin belirli özelliklerini saydık neydi bunlar kısaca hatırlarsak: 1-kapitalist toplum sınıflardan oluşur,üretim araçlarının sahibi sermaye sınıfı ve emeği ile yaşamını sürdüren emekçi sınıf 2-bu sınıflar gizli yada açık savaş halindedirler.. 3-kapitalizmde,ekonomik altyapıya sahip olan sermayedar sınıf kültürel üstyapıya da (hukuk sistemi,din kurumu ,ahlak değerleri,örf adet gelenekler, gibi sosyal değerler) sahiptirler.. 4-kapitalist üretimde artı değerde üretilir ve bu emekçiden alınıp sermayedar sınıfın cebine iner. 5-kapitalizmde üretim insanların ihtiyaçları ilkesine göre değil,piyasadaki talebe göre belirlenir..yani bir ürün gerekli değilse ama piyasada kar bırakıyorsa o ürün üretilir. 6-kapitalizmde devlet de kurum olarak sermaye sınıfı tarafından ele geçirilir. 7-kapitalist sermaye bir süre sonra birikir ve merkezileşerek emperyalist aşamaya geçer..aynı zamanda sömürüsü vahşileşerek tüm dünyaya yayılır… kapitalist üretimde bir süreç daha gerçekleşir, oda şudur: üretime emeği ile katılan işçi ürettiği ürüne sahip olamaz onun üretimindeki süreçlerde bir meta,bir unsurdur sadece yani ürettiği ürüne yabancılaşır..bunun sonucu olarak da insan kendi doğasına yabancılaşır. bir kere, çalışma işçinin dışındadır, yani onun özsel varlığına ait değildir. onun için çalışırken kendini olumlamaz, yoksar (inkar eder), mutlu değil, mutsuzdur, çalışması gönüllü değil zorlamadır; çalışmak zorunda olduğu için çalışımaktadır..Bu da insanın kendi aktivitesi ile yabancılaşması anlamını taşır. İnsanın kendine yabancılaşmasının doğal bir sonucu diğer insanlara yabancılaşmasıdır : burada bir nokta önemli: nesneşleşme ile yabancılaşma arasındaki fark.. kapitalist üretim sürecinde emeği ni katarken <nesneleşen> işçi üretim süreci sonunda ürüne yani kendi emeğinin sonucuna yabancılaşır.yani nesneleşme sürecin içinde yeralırken yabancılaşma bu sürecin sonucudur. insanın doğal üretim sürecinden koparak, piyasanın egemenliği altına girmesiyle kişinin kendine, emeğine yabancılaşması olarak kısaca tanımlayacağımız yabancılaşma, kendini en açık 'meta fetişizmi' kavramıyla ifade eder..basit atelye üretim düzeninden karmaşık, gelişmiş fabrika üretim sürecine geçen işçi ürün üzerindeki egemenliğini kaybedip, işbölümüyle çarkın bir dişlisi haline gelir.yaptığı iş sıradanlaşır, keyifsizleşir. üreticiyle ürün arasındaki doğrudan ilişki kopmuş, birbirine yabancılaşmıştır...İşçi farkına varmadan kendi de bir meta haline gelir. kapitalist düzende insanlar sürekli sahip olmak için koşullandırılırken diğer yandan ancak yaşayacak kadarına sahiplenmelerine izin verilir. tavşanın önündeki havuç misali bir kısır döngüdür, söz konusu olan...diğer yandan din de insanın kendine yabancılaşmasının ilk çağdaki bir versiyonu gibidir. İnsanoğlu doğa ve ölüm karşısındaki güçsüzlüğünü yenmenin yolunu, kendi yaratıcı özelliğini kendinden üstün bir kutsal yaratıcıya devretmesiyle bulmuştu ilk çağda.. yabancılaşmanın ortaya çıkan toplumsal görünümleri ise yabancılaşmış birey önce kendi gerçek doğasıyla sonra diğer insanlarla <doğal > iletişimini koparır..iletişimin koptuğu yerde yabancılaşma akabinde anarşi; anomi ve karambol gibi toplumsal patolojiler boy gösterir. tüm bu insanın kendi doğasına yabancılaşması,ülkemizin günlük yaşamının da istenmeyen bir tablo ortaya koyduğunu göstermektedir. çok kanallı TV olgusu ile aşırı tüketim ülkenin bu çeşit kullanımlara hazırlıksız yakalanması ise ulusal kültür sarsmıştır. bu sarsıntı sonrasında kültür yozlaşmasını göstermiştir. medya, niteliksiz genç insanların başarı duygularını isteriye dönüştürürken insanların dil ve ifade biçimleri hiç de kendilerinin olmayan sorunları yansıtmaktadır. okumayan bir toplumun içine düştüğü bu acı durum sonrasında iletişim bağları kesilmiş ve yabancılaşmanın görülmesinde başı çekmiştir. ayrıca hedonist (zevkçi) kültürün ortaya çıkmasıyla, sırf eğlence ve gösterişe duyulan aşırı ilgi yabancılaşmanın diğer bir yönüdür. hedonizmdeki reklam ve modanın egemenliği aslında kitlesel toplumun sıkıntılı görüntülerinden başka bir şey değildir. ahlaki çöküntülüğün yaşanmış olması, zamanla bireylerin bu buhranlı dönemleri fazlasıyla yıpratıcı bir şekilde ödedikleri görülmektedir. patolojik durumları bunun en açık göstergesidir. kentte özellikle umduğunu bulamayan fertlerin düşmüş oldukları bu acı durumdan kurtulmaları ulusal kültürün benimsenmesi ve gerçek eğitimin verilmesiyle aşılabilir. 1 Alıntı
Φ JAN Gönderi tarihi: 8 Kasım , 2009 Gönderi tarihi: 8 Kasım , 2009 Kapital kültür yaşamımızın her alanında vücut bulmuş ne yazık ki.. Öyle ki bu düşüncelerimizi sokakta eylemselleştirmek yerine yalnızca sanal ortamda sınırlandırmamız, yaratıcının en büyük lütfu olan isyancı ruhumuzu bu şekilde bastırmamız, devrimci dürtülermizi bu biçimde tatmin etmemizin kapitalizmle ilişkilendirebilir miyiz aceba? Güzel yazılar.. Teşekkürler sayın AED... Alıntı
Φ AED Gönderi tarihi: 8 Kasım , 2009 Yazar Gönderi tarihi: 8 Kasım , 2009 sevgili @JAN ben kendi adıma kapitalizmin tüm özelliklerinin hem ülkemizde hem dünyada alabildiğince yakıcı bir biçimde yaşandığını düşünüyorum.. özellikle foruma katılan <sağ > tandanslı arkadaşlar için bu yazıları verdim ki,belki en azından bu nedir bu neden böyledir gibi bir sorgulama içine girerler.. yoksa nostaljik tatmin amacı yok.. Alıntı
Φ JAN Gönderi tarihi: 8 Kasım , 2009 Gönderi tarihi: 8 Kasım , 2009 Sevgili AED kapitalist modernite konusundaki hasasiyetlerinize bende katılıyorum.. Yanlış anlamayın benimkisi bir öz eleştiri.. Bir Japonya iki atom bombası yedi.. Ancak şu an dünyada teknolojide ve elektronik alanda 1 numara.. Bir Fransa, bir Almanya, İtalya.. Milyonlarca insanlarını verdiler savaşlara.. Ancak şu an ki durumları sanki hiç savaşmamışlar, ''bana mısın dememişler'' gibi.. Peki bizim ülkemiz hiç savaşa girmemiş.. Hep bir avuç kendi halkının isyanları üzerinde şişmiş, kabarmış, güç gösterisi yapmış.. Yalnızca bu.. Ancak gelin görün ki 86 yıldır ülke, açlıklar ve işsizlikler ülkesi.. Bu kadar açlığın, yokluğun yaşandığı bir düzende neden bir Allahın kulu sokağa çıkmaz? Mevcut düzeni ve statuko partilerini sorgulamaz..? Sorgulamadığı gibi sorgulayan bir avuç insanı, öğrenciyide TV karşısında linç eder, küfür yağmuruna tutar, ''devlet baba'' sına toz kondurtmaz.. Askerde ölür, savaş rantçılarının villalarına birer biblo olur, hesap sormaz.. Vatan sağ olsun der, sorgulamaz.. Ben bütün bunları kapitalizmin militarizm ve faşizm koluyla ülke insanını afyonlaştırmasına bağlıyorum.. Ve en büyük düşman olarakta bu canavarı görüyorum.. Ve bunun karşısındada biz ülke gençliğinin üzerimize düşeni ne kadar yaptığımızı sorguluyorum.. Bu özeleştiri vesilesiyle kapital modernitenin karşı konulmaz çekiciliğinin evlerimize, odalarımıza kadar girdiği, siyasal düşüncelerimize ve eylemliliğimizin sınırlarını belirlemeye bile vardığına değinmek istedim.. Yoksa kapital kültürünün yozlaştırıcı yaklaşımlarına karşı elbetteki her alanı kullanacağız, kullanmalıyız.. Yazılarınızın devamını beklerim.. Saygı ve sevgiyle her şey............ Alıntı
Φ AED Gönderi tarihi: 9 Kasım , 2009 Yazar Gönderi tarihi: 9 Kasım , 2009 değerli @JAN ülkemizdeki ekonomik yapının gerçekte ne olduğunun üzerine yapılmış birçok çalışmayı incelemeye çalıştım.. bütüm yollar ATÜT (asya tipi üretim biçimi) ne çıkıyor.. kısaca özetlersek feodalizmden-kapitalizme seyreden ekonomik gelişim sürecinden farklı olarak, daha feodalizm aşamasında toprakların mülkiyet hakkı yerine kullanım hakkının devredildiğini ve feodal köylü sınıfının gözünde <devlet> i fetişleşmiş ,adeta kutsal bir simge olmuştur.. 1612 no mesaj burdada belirttim..ayrıca örneğin latin amerika ülkelerinde toplumsal etki-tepki mekanizması çalışmakta..toplum bizdekinin aksine kaderci değil..bütün bunların yanında <din > etkisini de iyi gözlemlemek gerek..<haksızlığa isyan > geleneği yerine <bunada şükür> geleneği etkili.. sevgilerimle Alıntı
Φ Dayı Gönderi tarihi: 9 Kasım , 2009 Gönderi tarihi: 9 Kasım , 2009 Hamdolsun..teğet geçti.. İÇ,imizden çıkan Başbakan hamdolsun bunada şükür diyor.. 80öncesi sol tandantlı bir genç olarak sokaklarda epeyce kovalandık..joplandık..sonra AKILLANDIK.. siz gençleri okurken o yıllarım geliyor gözümün önüne..birde şu söz..40 ına kadar kominist olmayan aptaldır,40ından sonra hala kominist ise ahmaktır.. yaşım 56..düşünüyorum hala bu sözü.. Üretim araçlarının ortak mülkiyeti..ne günlerdi.. ha gayret az kaldı oldu olacak neredeyse..derkeeeennn..Kenan Evren.. Alıntı
Φ AED Gönderi tarihi: 9 Kasım , 2009 Yazar Gönderi tarihi: 9 Kasım , 2009 evet haklısın @dayı.. zor günlerdi, kötü günlerdi.. o gençlik livaneli leri zengin etti.. ali kırcalar,fatih altaylılar,levent kırcalar..hepsi o dönemin keskinleri.. olan denizlere oldu.. Alıntı
Φ AED Gönderi tarihi: 11 Kasım , 2009 Yazar Gönderi tarihi: 11 Kasım , 2009 bir de alıntı verelim, vatikan, ortaçağ engizisyon dönemi cinayetlerini unutturup,tek tek bilim insanları ile açılım yapıp <hakkını> veriyor.dünya dönüyor dediği için katledilen GALİLE ni heykelini diktiler önce..sonra DARWİN için evrim teorisi ile yaratılış inancının birbirini tamamladığı savunulmuştu. şimdi de sıra marx a geldi..<yabancılaşma >teorisinin doğruluğu vurgulanıyor.. ülkemizdeki, bir tek cümle marx ı okumadan marx a küfredenlere,biyoloji ve evrim hakkında tek bir şey öğrenmeden <ilmi > olarak DARWİN e söğenlere durulur.. alıntı: objektifhaber.com ] Vatikan, 'dünyanın güneşin etrafında döndüğü' tezinden vazgeçmesi ile ölüm arasında tercihe zorladığı gökbilimci Galile, evrim teorisi yüzünden savaş açtığa Charles Darwin ve geleneği sarsıcı görüşlerinden ötürü hedef seçtiği Oscar Wilde'den sonra “Din halkın afyonudur” diyen Karl Marx'la barışıyor. Vatikan gazetesi L'Osservatore Romano, 'Marx'ın kapitalizm eleştirisi insanlığın geniş bir kesimince hissedilen sosyal yabancılaşmaya ışık tuttu' tespitiyle ünlü filozofa 'iade-i itibar'da bulundu. Vatikan’ın Roma’daki eğitim üssü Gregorian Üniversite’de felsefe tarihi Profesörü Georg Sans, gazetede çıkan makalesinde, insanlığın ihtiyaçları ile doğal çevre arasında ‘yeni bir uyum’ü bulma arayışıyla ilgili Marx’ın çalışmasının hâlâ anlamlı olduğunu vurguladı. Sans, Marx’ın teorilerinin kapitalist toplumlardaki müzmin gelir adaletsizliğine izahata yardımcı olabileceğini belirtip “Marx’ın sözünü ettiği yabancılaşmanın köklerinin kapitalist sistemde olup olmadığını kendimize sormalıyız. Eğer para kendi kendine çoğalmıyorsa o halde zenginliğin bir avuç insan elinde birikmesini nasıl izah edeceğiz” diye yazdı. Sans, Marx’ın entelektüel mirasının 20. yüzyılda onu kötüye kullanan komünist rejimler tarafından bozulduğunu savundu. İki yıl önce Papa 16. Benediktus, Marksizmi ‘modern çağın felaketlerinden biri’ diye niteleyip “Marksist sistem sadece hazin bir ekonomik ve ekolojik yıkım değil insan ruhuyla ilgili acılı bir yıkım bıraktı” demişti. Vatikan, geçen yıl 1633’de tezini inkâr ettirdiği Galile’nin heykelini yargılandığı binanın önüne dikmişti. Bu yıl Darwin’in 200. doğum günü etkinlikleri sırasında evrim teorisinin yaratılış inancının birbirini tamamladığı savunulmuştu. Ağustosta Wilde için “Modern dünyayı rahatsız edici ve olumlu yanlarıyla en berrak şekilde analiz eden, 19. yüzyıl şahsiyetlerindendi” denilmişti. (Times) Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.