Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

21 yy dünyası, küreselleşen kapitalizm ve onun bir sonucu olarak da

emperyalizmin tüm acı sonuçlarını yaşıyor..Dünya kapitalist sistemi

2009 başında birkez daha tıkandı..

tüm dünyada çalışan tüm insanların durumları kötüye giderken, orta sınıflar törpüleniyor,

küresel sermaye dünyada başta ABD ve AB merkezlerinde toplanıyor.

dünya kaynaklarını, özellikle ortadoğu petrolu ve asya doğalgazı bir kez daha paylaşılıyor..

haritalarda çeşitli değişiklikler öngörülüyor,ulusal devletler klasik böl ve yönet yöntemiyle

zayıflatılıp kontrol altına alınmaya çalışılıyor.

bu kritik öneme sahip bu süreçler yaşanırken kapitalizmin karekteristik teorik özelliklerini

bir kez daha hatırlamakta yarar olduğunu düşünerek ,kendi birikimlerime,otuza yakın siteden

de bazı güncellemeler yaparak kapitalizm dosyasını açıyorum..

 

++++

 

Kapitalizm Nedir?

 

En dar tanımıyla kapitalizm,üretimin toplumsal yarar için değil de, sadece pazar için ve

kar amacıyla olduğu,üretim araçlarını elinde tutan çok küçük bir sermayedar sınıfın

toplumun büyük kısmını çalıştırarak sömürdüğü,bu nedenle de devamlı açık veya örtülü

sınıflar arası mücadeleye konu olan, tarihte feodaliteden (derebeylik)sonra ortaya çıkan

ve günümüzde sermayenin birikmesiyle emperyalizm aşamasına ulaşmış bir ekonomik

toplum modelidir.

 

Kapitalist toplum sınıflardan oluşur.

 

Kapitalist toplumda iki sınıf vardır;

 

1-] üretim araçlarının sahibi, yani sermaye sınıfı

 

2-] Çok çalıştığı halde karnını güç bela doyuran emekçi sınıf veya biraz daha iyi durumda olan yöneticiler

gibi orta sınıf insanlar .

 

Kapitalist toplumlarda uzmanlaşmış ,eğitilmiş kalifiye emek düz ve kalifiye olmayan emek

Arasında nispeten bir ücret farkı oluşmuştur..Hatta bazı ekonomistler orta sınıf dese de beyaz yakalı

işçi deyimi daha doğrudur bu kesim için.çünkü eğitilmiş olsa bile bu kesim de sonuçta kafa emeğini

satarak yaşamaktadır. kol emeğini satan kesime mavi yakalı kesim denmektedir.

 

Denilebilir ki, sermaye sahipleri de çalışıyor, ama gelin görün ki, sanayi sektöründeki ilk 500 şirketin

karlarının %83'ü üretim dışı gelirlerden yani repodan, ranttan, faizden v.s'den geliyor. yani sermayedar

yan gelip yatsa bile, hiç üretim yapmasa , neden çünkü adamın parası var, neden parası var, çünkü

aileden sermayedardı,ailesine nerden kaldı, ona da babasından kaldı, daha da gerilere gidersek,

bir arazinin etrafını çevirdi, burası benimdir dedi, ilk başta kendi işledi sonra ırgatlara ve kölelere işlettirdi,

bunu korumak için de devlet denen sistemi oluşturdu.

 

Üretim araçlarına sahip olan küçük azınlığa egemen sınıf diyoruz. Üretim araçları nelerden oluşur?

1-toprak 2-iş ve üretim makineleri 3-sermaye (kapital) ..bunlara sahip değilseniz emekçi sınıfa

dahilsiniz demektir, Ve emeğinizi satarak yaşamak zorundasınız. kapitalist, gelirini başkalarını kendi

hesabına çalıştırarak kazanır, işçi ise kendi emeği karşısında gelirini elde eder. kapitalist toplumda

en çok çalışan değil, en çok sermayeye sahip olan toplumsal sınıftır ve gelirden aslan payını alır.

Kapitalizmde sınıflar savaşım içindedirler..

 

Bu iki sınıf arasında açık yada kapalı örtülü yada gizli bir savaşım vardır.. kapitalist toplumda çarkları

döndüren şey kardır. kapitalist, maksimum karı elde etmek için çabalar, bunun için yöntemlerden biri de

üretim maliyetlerini(emek ücreti dahil) kısmaktır. işçi de ücretini yüksek almak isteyecek, dolayısıyla aralarında

bir mücadele söz konusu olacaktır. kapitalist, kapitalist olarak kalabilmek ve daha da büyümek için kar etmek

zorundadır, işçi ise yaşamını sürdürebilmek için düzgün bir ücret almaya çabalamak zorundadır.

 

Kapitalist sınıf aynı zamanda toplumun kültürel üstyapısına da hakimdir.

Kapitalist toplumda Alt yapı, sosyo-ekonomik temeldir; üretim ilişkilerinin tümüdür.yani yukarda anlattığımız

sınıflar, ve ekonomik üretim sürecidir. "hukuk düzeni, örf ve âdet, inanç, ahlâk, düşünce gibi şeyler de

toplumun üst yapı'larını meydana getirirler..Kapitalist sınıf altyapıya sahip olması onu üstyapı da ele

geçirmesi sonucunu doğurur.ve toplumun değerlerinde artık sınıfsal sömürü gizlenir,bu üstyapı

kurumları ile..Toplumda genel düşünce olarak mülkiyetin kaynağının sorgulamak<servet düşmanlığı>

ile suçlanır,güya herkes yasalar karşısında eşittir..

örneğin kişisel özgürlüğünüz sizin tatilinizi yurtdışında geçirmenize engel değildir.ama

bu güce parasal olarak sahip olamadığınız için bu eşitliği yaşayamazsınız.

Kapitalist üretimde artı değer vardır

 

İşverenin elde ettiği kar nereden gelir?. işçiye ücret olarak ödenen ile işçinin hammaddeye kattığı değer

arasındaki farkı, işveren kendisine alıkoyar. işte, kar buradan gelir. bu fark olmazsa olmaz. çünkü işveren

işçiyi bunun için kiralar. bu farka artı-değer denir.

Formule edersek ana sermaye yani S, üretim başlangıcında şu iki unsurun toplamıdır: s değişmeyen sermaye

yani üretim araçlarına ve hammaddeye yatırılan para ve d değişken sermaye yani işçilik ücreti ..Yani S = s+d..a

ma üretim tamamlandığında S= s+d+a olan

yeni bir ürün elde edilir..burada a artı değerdir…yani işçiden alınıp işverende kalan,bizzat kar.

 

Peki işçiye verilecek ücret ne olacaktır? en azından işçinin yaşamını sürdürebilmesi için, yemesi, içmesi,

barınabilmesi için yeterli düzeyde olmalı. bunun yanında işçinin sosyal hayatına da imkan verecek

düzeyde olmalıdır. ancak bir çok yerde bu ücret düzeyi bırakın sosyal hayatı, yaşam masraflarını

karşılamaya bile yetmemektedir. işveren artı değerden kendisine çok fazla pay almayı tercih etmektedir.

 

"Burada kapitalistler şöyle bir itirazla karşımıza geliyorlar. işverenler, ellerindeki parayı harcamayıp tasarruf

ediyorlar, onu üretim araçları satın alarak ve bunları kullanarak değerlendiriyorlar. dolayısıyla bu artı-değer

onların hakkıdır. diğerleri de bu fedakarlık da bulunsun, onlar da tasarrufta bulunup, üretim aracı alsınlar.

işte kapitalistin adeta alay eder gibi ileri sürdüğü bir yaklaşım..halbuki çalışan sınıf günlük ihtiyaçlarını zor

karşılamaktadır.

 

Rekabet ve tekelcilik

 

Rekabet teoriye göre güzel bir şeydi. ama kapitalistler, uygulamanın teoriye uygun düşmediğini gördüler.

rekabetin karı azalttığını, anlaşıp birleşmenin ise artırdığını keşfettiler. amaçları kar olduğuna göre,

rekabete ne gerek vardı. bir araya gelmek, birleşmek,tekeller tröstler, karteller oluşturmak onlar için çok

daha iyiydi. tekelcilik her ne kadar devlet tarafından önlenmeye çalışıyorsa da kartellere ve tröstlere dur

denemiyor.

 

rekabetçi sanayiler, iyi zamanlarında kar ederler, kötü zamanlarında ise açık verirler. ama tekelci sanayide i

zlenen model farklıdır. iyi zamanlarda muazzam karlar elde etmek, kötü zamanlarda ise biraz daha az kar etmek.

şimdilik bunların hepsine tekelci diyeceğiz.

 

Tekelci kapitalistlerin, fiyatları diledikleri gibi saptamak durumunda olduklarını görüp anlamak güç değildir.

ve böyle yapıyorlar da, bazen ani zamlarla bazen aşamalı zamlarla. fiyatları, en fazla karı elde edebilecekleri

düzeyde saptıyorlar. bunu ya kendi aralarında anlaşarak yapıyorlar, veya en güçlü şirket fiyatı ilan ediyor,

diğerleri de "kaptanı izle" oyununa katılıyorlar. bir de sık sık olduğu gibi, temel patentleri denetimleri altında

bulunduruyorlar ve gerekli üretim iznini ancak kendi çizgilerinde gitmeyi kabul edenlere veriyorlar.

 

Ne zaman güç ve servetin birkaç elde tehlikeli bir biçimde toplandığı öne sürülse, büyük iş çevrelerinin

savunucuları, manzaranın çizildiği kadar karanlık olmadığını öne sürerler. bunlar, karların gereksiz

şekilde yüksek olması halinde bile, bu karların küçük bir grupta değil, hisse senetleriyle milyonlarca

insana dağıtıldığını ileri sürerler. yani dev karlar, yalnızca Bay Kodaman'a değil, aynı zamanda birçok

insana da gitmektedir. bu, akla yatkın bir kanıttır ve pek çok kişiyi aldatır.

ancak bu sav da boştur. hisse senetlerinin sahiplerinin sayısı çok olabilir. ama bu önemli değildir,

önemli olan kaç kişinin ne kadarlık bir hisseye sahip olduğudur. ve karın ortaklar arasında nasıl

bölüştürüldüğüdür. bu rakamları gördüğünüzde halkın, bu hisselere mikroskobik düzeyde sahip

olduğunu görebilirisiniz. o sa Bay Kodaman onun büyük bir kısmına sahiptir.

 

Gelir Dağılımı

 

Birçok kapitalizm yanlısı, "eğer kapitalizm yanlış bir yolsa ABD ne kadar bu kadar zengin" diye sorarlar.

bu da Amerikan filmlerinin aldatıcılığına kanan birçok insanı etkiler. halbuki Amerikalıların iyi yaşadıkları

doğru değildir. küçük bir azınlık, lüks içinde gerçekten de kimisinin hayal edemeyeceği bir lüks içinde

yaşamaktadırlar, bu doğru ama çoğu sefalet içindedir. "yüksek hayat standardı" geyikleri halkın büyük

çoğunluğu için geçerli değildir. ulusun üçte biri kötü konutlarda oturuyor, kötü giyiniyor kötü besleniyor.

Ancak şu da bir gerçektir ki, ABD halkının birçok ülke halkına göre daha yüksek bir hayat standardıyla

yaşadığı doğrudur. fakat bu onların varlık içinde olduğunu değil, diğer ülke halklarının yoksul

olduğunu gösterir.

 

Kapitalist_Sistem_Piramidi.gif

 

Bunalım ve Depresyon

 

Kar sağlayabilmek için, kapitalistler işçilerine mümkün olduğu kadar az ücret ödemek durumundadır.

oysa ürettiklerini satmak içinse, kapitalistler işçilerini mümkün olduğunca fazla ödemek zorundadırlar.

ikisini birden yapamaz. düşük ücret yüksek kar sağlar, ama aynı zamanda mal talebini azalttığı için karı

olanaksız hale getirir. çözümlenemez bir çelişki. kapitalist sistemin çerçevesi içinde çıkar yol yoktur.

depresyon, bunalım ve şu sıralarda adını daha sık duyduğumuz şekliyle kriz kaçınılmazdır.

 

Ancak gene de kapitalist sistemin iş sağlayabileceği bir yol vardır. kapitalizmi kötürümleştiren kusurların,

yani yetersiz tüketim ve aşırı üretimin giderilebileceği bir yol vardır. tepede sallanan aşırı üretimin

korkusundan kurtulmanın, üretilen her şeyi karla satabilmenin bir yolu vardır. kapitalizmin öldürücü

hastalığı olan bunalımın ve depresyonun tedavi etmenin bir yolu vardır: SAVAŞ. 1929 bunalımından

sonra, ancak bir savaşın hazırlanması ve yürütülmesi ile kapitalist sistem, insanlara tam istihdam,

malzeme, makine ve para sağlamak üzere, işlemesine devam edebilirdi. I. dünya savaşı da benzer

sebeplerden çıkmamış mıydı?

 

Emperyalizm ve Savaş

 

Büyük boyutlu tekelci sanayi, üretici güçleri, daha önce görülmeyen bir ölçüde geliştirdi. sanayicilerin ü

mal üretme güçleri,yurttaşlarını tüketim güçlerinden daha büyük bir hızla artıyorrdu. bu, onları, mallarını

anayurdun dışında satmak zorunda bırakıyordu. üretim fazlasını tutabilecek yabancı pazarlar bulmak

zorundaydılar. bunları nereden bulacaklardır? tabi ki sömürgelerde.

 

Üretilen fazla mal için pazarlar bulmak zorunluluğu, sömürgeler edinme konusunda duyulan baskının

ancak bir kısmıydı. büyük çaptaki kitle üretiminin çok miktarda hammaddeye gereksinmesi vardı. kauçuk,

petrol, nitrat, kalay, bakır, nikel ve bunlara benzer daha bir yığın şey, tekelci kapitalistlere her yerde gerekli

olan hammaddelerdi. bunlar, bu gerekli hammaddelerin kaynaklarına sahip olmak veya bunları denetimleri

altında bulundurmak isterlerdi. emperyalizmi yaratan ikinci etken buydu. ama bu baskından daha da önemlisi,

bir başka fazlalık için de pazar bulmak zorunluluğuydu: sermaye fazlalığı için.

 

Emperyazlimin ana nedeni buydu. tekelci sanayi, sahibinde çok büyük karlar getirmişti.

aşırı karlar. sahibinin ne yapacağını bilemeyeceği kadar çok büyük para. bu para, yurt içinde

gelir getirici yatırım için kullanılabileceklerden de fazlaydı. sermayenin bir fazla birikimiydi.

mal ve sermaye için pazarlarda karlar arayan bu mali ve sınai birlik, emperyalizmin başlıca

kaynağı olmuştur.

 

20.yy.da her büyük sanayi ülkesinde, tekelci kapitalizm gelişmiş ve onunla birlikte sermaye

fazlası ile ürün fazlasını ne yapılacağı sorunu da ortaya çıkmıştır. kendi ulusal pazarlarının

denetim altında bulunduran çeşitli devler, uluslararası pazarlarda karşı karşıya geldikleri

zaman önce amansız bir rekabete girişirler, ardından da anlaşmalar, birleşmeler, uluslararası

karteller kurulur. dünya piyasasını bölüşmek üzere aralarında anlaşmalar yapan bu büyük

uluslararası birleşmeler ile rekabetin sona ermesi ve uzun bir barış döneminin başlaması beklenir.

ama böyle olmaz, çünkü kuvvet oranları sürekli değişmektedir. bazı şirketler gittikçe büyür ve

kuvvetlenirken, ötekiler zayıflar ve geriler. böylece eskiden haklı ve yerinde görülen bölüşüm,

artık yerinde olmaz. güçlü grup tarafında bir hoşnutsuzluk başlar ve bunu daha büyük bir pay

alma savaşı izler. her hükümet kendi uyruklarını korumak için ayağa kalkar. bunun kaçınılmaz

sonucu savaştır.

 

Emperyalizm savaşa yol açar. ne var ki, savaş da hiç bir şeyi kesin olarak çözemez.

bir masa etrafında çözülemez hale gelen kırgınlıklar,anlaşmazlıklar, şimdi pazarlığın yerini

yok edici atom bombalarını, sakat insanların, parçalanmış cesetlerin alması ile ortadan

kalkmış olmaz. Hayır! pazar avı sürüp gitmelidir. tekelci kapitalizm, mal ve sermaye fazlası

için alan bulmak zorundadır ve tekelci kapitalizm var oldukça yeni savaşlar olacaktır.

 

Savaşın tek çıkış sebebi bu da değildir, dev şirketler arasında değil de, devletler arasında

doğup büyüyen anlaşmazlıklar yüzünden çıkan savaşların ana kaynağı da hammaddeleri

ele geçirmektir(Körfez savaşı, Bosna-hersek savaşı). hadi savaş çıktı diyelim, süper güçler

tarafından 1-2 günde bitirilmesi gereken bu savaşlar neden aylarca yıllarca sürmektedir.

nedeni çok açıktır; ürettikleri silahları gizlice savaşan ülkelere satmak için.

 

Devlet ve Din

 

Üretim araçlarındaki özel mülkiyet, kendine özgü bir mülkiyettir. bu mülkiyet, ona sahip olan sınıfa,

sahip olmayan sınıf üzerinde bir güç verir. sahip olanın yalnız çalışmadan yaşamasını sağlamaz,

bir yandan da sahip olmayanların çalışıp çalışmayacağı ve hangi koşullar altında çalışacaklarını

saptama hakkını da verir. yani bir çeşit efendi ve hizmetçi ilişkisi kurar; kapitalist sınıf, emirler verme

mevkiinde, işçi sınıfı ise bunları yerine getirme durumundadır.

 

Bu durumda doğal olarak iki sınıf arasında sürüp giden bir çatışma olacaktır. bu durumda,

mevcut mülkiyet ilişkisinin -azınlığın bu denli yararına, çoğunluğun bu denli zararına olan bu

mülkiyet ilişkisinin- devamını sağlamak için bir yol, bir yöntem bulunması gerekir. zengin

azınlığın, emekçi çoğunluk üzerinde, toplumsal ve ekonomik egemenliğinin sürüp gitmesini

sağlayacak güce sahip bir kurumun varlığı zorunludur.

 

Bu kurumlardan ilki devlettir. kapitalist sınıfın işçi sınıfı üzerinde egemenlik kurmasını sağlayan

devletin, özel mülkiyet ilişkilerinin tümünü korumak ve sürdürmek görevidir. üretim araçalarının

özel mülkiyetine sahip olanlar ile olmayanlar arasında bir çatışma olduğu zaman, mülk sahipleri,

devletin kişiliğinde, mülksüzlere karşı güçlü bir silah bulurlar.

 

Bizi, devletin, bütün sınıfların üzerinde olduğuna inandırmaya çalışırlar. O, zengin yoksul, yüksek alçak,

herkesi temsil eder derler. ama aslında, kapitalist toplum, özel mülkiyete dayandığından,

özel mülkiyete karşı yapılacak her davranış karşısında, gereğinde şiddet

kullanmaya kadar varan devleti bulacaktır. kapitalizmin kurucusu sayılan Adam Smith bile şöyle demiştir:

"sivil hükümet, mülkiyetin güvenliğini korumak için kurulduğu sürece, aslında zenginliğin

yoksula karşı veya biraz malı mülkü olanını olmayan karşı savunulması

için kurulmuştur". yani ekonomik egemenliğe sahip sınıf, devlet yönetimine de sahiptir.

 

Aklınıza şu soru gelebilir: madem ki devlet mekanizması kapitalist sınıfını denetimi altındadır

ve onun çıkarına işlemektedir, kapitalistlerin gücünü düzenlemek ve sınırlandırmak için hazırlanan

kanunlar, neden yasalarda yer almaktadır? Cevap: devlet, ancak zorlandığı taktirde, mülksüzler adına,

mülk sahiplerine karşı harekete geçer. şu veya bu çatışma noktasında boyun eğmek zorunda kalır,

çünkü işçi sınıfından gelen baskı o kadar büyüktür ki, ödün vermek zorunludur. yoksa "yasa ve düzen"

tehlikeye girdiği gibi, daha da kötüsü (tabi ki egemen sınıf açısından daha da kötüsü) devrim bile olabilir.

ama unutulmaması gereken nokta şudur; böyle dönemlerde elde edilen bütün ödünler, mevcut mülkiyet

ilişkileri sınırları içerisindedir. kapitalist sınıfın ana çerçevesi, hiç dokunulmadan öylece durmaktadır.

ödünler bu çerçeve içinde verilmektedir. egemen sınıfın ortak amacı, bütünü kurtarmak için bir noktada

boyun eğmektir.

 

Devlet, bir sınıfın öteki sınıf üzerinde egemenliğini kurmak ve sürdürmek için bir araç olduğuna göre,

ezilen çoğunluk için gerçek özgürlük var olamaz. duruma ve koşullara bağlı olarak şu veya bu derecede

özgürlük verilecektir, ama son tahlilde, özgürlük ve devlet sözcükleri sınıflı bir toplumda bir araya getirilemez.

 

Sadece devlet midir, bu iki sınıfın arası ilişkiyi düzenleyen, hayır. bir de zaten var olan dini kullanma

stratejisi. kapitalistler, kimisi kasıtlı olarak kimisi farkında olmadan dini kullanır ve isyan edecek

potansiyele sahip insanların bu aşırı duygularını dinle bastırırlar veya bunu din adamlarına yaptırırlar.

din adamlarından bazıları da bunu bilerek bazıları da bilmeyerek yapar. onlara öteki dünya düşüncesini

aşılarlar. önemli olanın bu dünyadaki varlık değil, öteki dünyadaki cennet ödülü olduğunu ve aslında

yüce bir varlığın onları sınava tabi tuttuğunu anlatırlar.

insanlar da pek tabi ki bu haksızlıklara öteki dünyada alacakları mükafat için razı olurlar. kendilerinin

ödüllendirileceğini, ezenlerin ise cezalandırılacağını düşünür.

++++

 

bu topicte, kapitalist üretimin nasıl ekonomik < yabancılaşmaya>

ve bunun da üst yapıya yansıması olan <insan ilişkileri ve kültürel yabancılaşma>

yakında ele alınacaktır.

Gönderi tarihi:

Kapitalizmde <yabancılaşma > nedir?

 

 

Yukardaki iletide kapitalizmin belirli özelliklerini saydık

neydi bunlar kısaca hatırlarsak:

 

1-kapitalist toplum sınıflardan oluşur,üretim araçlarının sahibi

sermaye sınıfı ve emeği ile yaşamını sürdüren emekçi sınıf

 

2-bu sınıflar gizli yada açık savaş halindedirler..

 

3-kapitalizmde,ekonomik altyapıya sahip olan sermayedar sınıf kültürel

üstyapıya da (hukuk sistemi,din kurumu ,ahlak değerleri,örf adet gelenekler,

gibi sosyal değerler) sahiptirler..

 

4-kapitalist üretimde artı değerde üretilir ve bu emekçiden alınıp sermayedar

sınıfın cebine iner.

 

5-kapitalizmde üretim insanların ihtiyaçları ilkesine göre değil,piyasadaki talebe

göre belirlenir..yani bir ürün gerekli değilse ama piyasada kar bırakıyorsa o ürün

üretilir.

 

6-kapitalizmde devlet de kurum olarak sermaye sınıfı tarafından ele geçirilir.

 

7-kapitalist sermaye bir süre sonra birikir ve merkezileşerek emperyalist

aşamaya geçer..aynı zamanda sömürüsü vahşileşerek tüm dünyaya yayılır…

 

kapitalist üretimde bir süreç daha gerçekleşir, oda şudur: üretime emeği ile katılan işçi

ürettiği ürüne sahip olamaz onun üretimindeki süreçlerde bir meta,bir unsurdur sadece

yani ürettiği ürüne yabancılaşır..bunun sonucu olarak da insan kendi doğasına

yabancılaşır.

 

bir kere, çalışma işçinin dışındadır, yani onun özsel varlığına ait değildir. onun için çalışırken

kendini olumlamaz, yoksar (inkar eder), mutlu değil, mutsuzdur, çalışması gönüllü değil

zorlamadır; çalışmak zorunda olduğu için çalışımaktadır..Bu da insanın kendi aktivitesi

ile yabancılaşması anlamını taşır. İnsanın kendine yabancılaşmasının doğal bir sonucu

diğer insanlara yabancılaşmasıdır :

 

burada bir nokta önemli: nesneşleşme ile yabancılaşma arasındaki fark..

kapitalist üretim sürecinde emeği ni katarken <nesneleşen> işçi üretim süreci sonunda

ürüne yani kendi emeğinin sonucuna yabancılaşır.yani nesneleşme sürecin içinde

yeralırken yabancılaşma bu sürecin sonucudur.

 

insanın doğal üretim sürecinden koparak, piyasanın egemenliği altına girmesiyle kişinin

kendine, emeğine yabancılaşması olarak kısaca tanımlayacağımız yabancılaşma,

kendini en açık 'meta fetişizmi' kavramıyla ifade eder..basit atelye üretim düzeninden

karmaşık, gelişmiş fabrika üretim sürecine geçen işçi ürün üzerindeki egemenliğini kaybedip,

işbölümüyle çarkın bir dişlisi haline gelir.yaptığı iş sıradanlaşır, keyifsizleşir. üreticiyle ürün

arasındaki doğrudan ilişki kopmuş, birbirine yabancılaşmıştır...İşçi farkına varmadan kendi

de bir meta haline gelir. kapitalist düzende insanlar sürekli sahip olmak için koşullandırılırken

diğer yandan ancak yaşayacak kadarına sahiplenmelerine izin verilir. tavşanın önündeki havuç

misali bir kısır döngüdür, söz konusu olan...diğer yandan din de insanın kendine

yabancılaşmasının ilk çağdaki bir versiyonu gibidir. İnsanoğlu doğa ve ölüm karşısındaki

güçsüzlüğünü yenmenin yolunu, kendi yaratıcı özelliğini kendinden üstün bir kutsal yaratıcıya

devretmesiyle bulmuştu ilk çağda..

 

yabancılaşmanın ortaya çıkan toplumsal görünümleri ise yabancılaşmış birey önce kendi

gerçek doğasıyla sonra diğer insanlarla <doğal > iletişimini koparır..iletişimin koptuğu

yerde yabancılaşma akabinde anarşi; anomi ve karambol gibi toplumsal patolojiler boy gösterir.

 

tüm bu insanın kendi doğasına yabancılaşması,ülkemizin günlük yaşamının da istenmeyen bir

tablo ortaya koyduğunu göstermektedir. çok kanallı TV olgusu ile aşırı tüketim ülkenin bu çeşit

kullanımlara hazırlıksız yakalanması ise ulusal kültür sarsmıştır. bu sarsıntı sonrasında kültür

yozlaşmasını göstermiştir.

 

medya, niteliksiz genç insanların başarı duygularını isteriye dönüştürürken insanların dil ve ifade

biçimleri hiç de kendilerinin olmayan sorunları yansıtmaktadır. okumayan bir toplumun içine

düştüğü bu acı durum sonrasında iletişim bağları kesilmiş ve yabancılaşmanın görülmesinde

başı çekmiştir. ayrıca hedonist (zevkçi) kültürün ortaya çıkmasıyla, sırf eğlence ve gösterişe

duyulan aşırı ilgi yabancılaşmanın diğer bir yönüdür.

 

hedonizmdeki reklam ve modanın egemenliği aslında kitlesel toplumun sıkıntılı görüntülerinden

başka bir şey değildir. ahlaki çöküntülüğün yaşanmış olması, zamanla bireylerin bu buhranlı

dönemleri fazlasıyla yıpratıcı bir şekilde ödedikleri görülmektedir. patolojik durumları bunun en

açık göstergesidir. kentte özellikle umduğunu bulamayan fertlerin düşmüş oldukları bu acı

durumdan kurtulmaları ulusal kültürün benimsenmesi ve gerçek eğitimin verilmesiyle aşılabilir.

 

 

Gönderi tarihi:

Kapital kültür yaşamımızın her alanında vücut bulmuş ne yazık ki..

 

Öyle ki bu düşüncelerimizi sokakta eylemselleştirmek yerine yalnızca sanal ortamda sınırlandırmamız, yaratıcının en büyük lütfu olan isyancı ruhumuzu bu şekilde bastırmamız, devrimci dürtülermizi bu biçimde tatmin etmemizin kapitalizmle ilişkilendirebilir miyiz aceba?

 

Güzel yazılar..

 

Teşekkürler sayın AED...

Gönderi tarihi:

sevgili @JAN

 

ben kendi adıma kapitalizmin tüm özelliklerinin

 

hem ülkemizde hem dünyada alabildiğince

 

yakıcı bir biçimde yaşandığını düşünüyorum..

 

özellikle foruma katılan <sağ > tandanslı arkadaşlar

 

için bu yazıları verdim ki,belki en azından bu nedir bu

 

neden böyledir gibi bir sorgulama içine girerler..

 

yoksa nostaljik tatmin amacı yok.. :rolleyes:

Gönderi tarihi:

Sevgili AED kapitalist modernite konusundaki hasasiyetlerinize bende katılıyorum..

 

Yanlış anlamayın benimkisi bir öz eleştiri..

 

Bir Japonya iki atom bombası yedi.. Ancak şu an dünyada teknolojide ve elektronik alanda 1 numara..

 

Bir Fransa, bir Almanya, İtalya..

 

Milyonlarca insanlarını verdiler savaşlara..

 

Ancak şu an ki durumları sanki hiç savaşmamışlar, ''bana mısın dememişler'' gibi..

 

Peki bizim ülkemiz hiç savaşa girmemiş..

 

Hep bir avuç kendi halkının isyanları üzerinde şişmiş, kabarmış, güç gösterisi yapmış..

 

Yalnızca bu..

 

Ancak gelin görün ki 86 yıldır ülke, açlıklar ve işsizlikler ülkesi..

 

Bu kadar açlığın, yokluğun yaşandığı bir düzende neden bir Allahın kulu sokağa çıkmaz?

 

Mevcut düzeni ve statuko partilerini sorgulamaz..?

 

Sorgulamadığı gibi sorgulayan bir avuç insanı, öğrenciyide TV karşısında linç eder, küfür yağmuruna tutar, ''devlet baba'' sına toz kondurtmaz..

 

Askerde ölür, savaş rantçılarının villalarına birer biblo olur, hesap sormaz..

 

Vatan sağ olsun der, sorgulamaz..

 

Ben bütün bunları kapitalizmin militarizm ve faşizm koluyla ülke insanını afyonlaştırmasına bağlıyorum..

 

Ve en büyük düşman olarakta bu canavarı görüyorum..

 

Ve bunun karşısındada biz ülke gençliğinin üzerimize düşeni ne kadar yaptığımızı sorguluyorum..

 

Bu özeleştiri vesilesiyle kapital modernitenin karşı konulmaz çekiciliğinin evlerimize, odalarımıza kadar girdiği, siyasal düşüncelerimize ve eylemliliğimizin sınırlarını belirlemeye bile vardığına değinmek istedim..

 

Yoksa kapital kültürünün yozlaştırıcı yaklaşımlarına karşı elbetteki her alanı kullanacağız, kullanmalıyız..

 

Yazılarınızın devamını beklerim..

 

Saygı ve sevgiyle her şey............

Gönderi tarihi:

değerli @JAN

 

ülkemizdeki ekonomik yapının gerçekte ne olduğunun

 

üzerine yapılmış birçok çalışmayı incelemeye çalıştım..

 

bütüm yollar ATÜT (asya tipi üretim biçimi) ne çıkıyor..

 

kısaca özetlersek feodalizmden-kapitalizme seyreden ekonomik gelişim

 

sürecinden farklı olarak, daha feodalizm aşamasında toprakların mülkiyet

 

hakkı yerine kullanım hakkının devredildiğini ve feodal köylü sınıfının gözünde

 

<devlet> i fetişleşmiş ,adeta kutsal bir simge olmuştur..

 

1612 no mesaj

 

burdada belirttim..ayrıca örneğin latin amerika ülkelerinde

 

toplumsal etki-tepki mekanizması çalışmakta..toplum bizdekinin

 

aksine kaderci değil..bütün bunların yanında <din > etkisini de iyi

 

gözlemlemek gerek..<haksızlığa isyan > geleneği yerine <bunada şükür>

 

geleneği etkili..

 

sevgilerimle

Gönderi tarihi:

Hamdolsun..teğet geçti.. :D İÇ,imizden çıkan Başbakan hamdolsun bunada şükür diyor.. :D

 

80öncesi sol tandantlı bir genç olarak sokaklarda epeyce kovalandık..joplandık..sonra AKILLANDIK.. :D siz gençleri okurken o yıllarım geliyor gözümün önüne..birde şu söz..40 ına kadar kominist olmayan aptaldır,40ından sonra hala kominist ise ahmaktır.. :D yaşım 56..düşünüyorum hala bu sözü.. :D

 

Üretim araçlarının ortak mülkiyeti..ne günlerdi.. :D ha gayret az kaldı oldu olacak neredeyse..derkeeeennn..Kenan Evren.. :D

Gönderi tarihi:

evet haklısın @dayı..

 

zor günlerdi, kötü günlerdi..

 

o gençlik livaneli leri zengin etti..

 

ali kırcalar,fatih altaylılar,levent kırcalar..hepsi o dönemin

 

keskinleri..

 

olan denizlere oldu..

Gönderi tarihi:

bir de alıntı verelim,

vatikan, ortaçağ engizisyon dönemi cinayetlerini

unutturup,tek tek bilim insanları ile açılım yapıp

<hakkını> veriyor.dünya dönüyor dediği için katledilen

GALİLE ni heykelini diktiler önce..sonra DARWİN için

evrim teorisi ile yaratılış inancının birbirini tamamladığı savunulmuştu.

şimdi de sıra marx a geldi..<yabancılaşma >teorisinin doğruluğu vurgulanıyor..

ülkemizdeki, bir tek cümle marx ı okumadan marx a küfredenlere,biyoloji ve evrim

hakkında tek bir şey öğrenmeden <ilmi > olarak DARWİN e söğenlere durulur..

 

alıntı: objektifhaber.com

]

 

marx.jpg

 

Vatikan, 'dünyanın güneşin etrafında döndüğü' tezinden

vazgeçmesi ile ölüm arasında tercihe zorladığı gökbilimci Galile, evrim teorisi yüzünden

savaş açtığa Charles Darwin ve geleneği sarsıcı görüşlerinden ötürü hedef seçtiği

Oscar Wilde'den sonra “Din halkın afyonudur” diyen Karl Marx'la barışıyor. Vatikan gazetesi

L'Osservatore Romano, 'Marx'ın kapitalizm eleştirisi insanlığın geniş bir kesimince hissedilen

sosyal yabancılaşmaya ışık tuttu' tespitiyle ünlü filozofa 'iade-i itibar'da bulundu.

 

darwin.jpg

 

Vatikan’ın Roma’daki eğitim üssü Gregorian Üniversite’de felsefe tarihi Profesörü Georg Sans,

gazetede çıkan makalesinde, insanlığın ihtiyaçları ile doğal çevre arasında ‘yeni bir uyum’ü

bulma arayışıyla ilgili Marx’ın çalışmasının hâlâ anlamlı olduğunu vurguladı. Sans, Marx’ın

teorilerinin kapitalist toplumlardaki müzmin gelir adaletsizliğine izahata yardımcı olabileceğini

belirtip “Marx’ın sözünü ettiği yabancılaşmanın köklerinin kapitalist sistemde olup olmadığını

kendimize sormalıyız. Eğer para kendi kendine çoğalmıyorsa o halde zenginliğin bir avuç insan

elinde birikmesini nasıl izah edeceğiz” diye yazdı. Sans, Marx’ın entelektüel mirasının 20. yüzyılda

onu kötüye kullanan komünist rejimler tarafından bozulduğunu savundu. İki yıl önce Papa 16.

Benediktus, Marksizmi ‘modern çağın felaketlerinden biri’ diye niteleyip “Marksist sistem sadece

hazin bir ekonomik ve ekolojik yıkım değil insan ruhuyla ilgili acılı bir yıkım bıraktı” demişti.

Vatikan, geçen yıl 1633’de tezini inkâr ettirdiği Galile’nin heykelini yargılandığı binanın önüne

dikmişti. Bu yıl Darwin’in 200. doğum günü etkinlikleri sırasında evrim teorisinin yaratılış

inancının birbirini tamamladığı savunulmuştu. Ağustosta Wilde için “Modern dünyayı

rahatsız edici ve olumlu yanlarıyla en berrak şekilde analiz eden, 19. yüzyıl şahsiyetlerindendi”

denilmişti. (Times)

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.