Φ EmiLY_pandora Gönderi tarihi: 2 Mart , 2006 Gönderi tarihi: 2 Mart , 2006 İnşaat halindeki binaların boş camlarına kireçle irice " S " harfi çizilir, veya başka bir simge; kuşlar camı algılasın, kırmasın diye.. Aslında dert olan kuşların " canı " değildir; camın değeri... Kırsalda köpeklerin kuyrukları dibinden kesilir; rakibiyle dalaşırken pes etmek istediğinde kuyruğunu bacaklarının arasına kıstırıp aman dilemesin, ölümüne dövüşsün diye... Aslında dert olan, köpeğin alacağı "ölümcül yaralar" değildir; sahibinin onuru... Sevimli fok henüz soluklamıştır güzelim yaşamı nefesinin buğusunda; iri, fincan gibi gözlerinde yaşama şimdi merhaba demiştir... Ama dert olan, onu kutbun soğuğuna karşı koruyacak, hayatta kalmasını, olmasını sağlayacak kürkünün "güvencesi" değildir; avcısının cebi..... Sevgiye, cinselliğe muhtaç yanıp tutuşan gönlü, kalbi, bedeni, birilerini "sever gibi " olmuş, sevdim sanmıştır. Vermekten yoksun, almaların beklentisine düşmüş, egosunun tatmininden başka bir şey düşünmeyen sahte gülücük , yaklaşım yalanları "ben" liğini sarmış, "birlikteliği" sadece "bir" olan kendisinin yaşaması gerektiğine inanmıştır. Oysa kendini güçlü sandıklarında aslında geçmişten bugüne yansıyan, giderek zavallılaşan geleceğini kandırmıştır... Ve, gerçek olan, onu gerçekten sevmiş, sevebilmiş kadının erkeğin ''duygusu, sevinci, hüznü, acısı, hayal kırıklığı " değildir; kısa bir an süresine sığdırmaya çalıştığı yarı insansı, yarı hayvansı kişisel beklentisi... Sürekli birşeyler alma alabilme derdi , telaşı, umusundayız. Bu, bir kuşun, köpeğin,fokun ... sevgili"nin hayatı bile olsa... Yaşam pahasına ödenen bedeller egolarımıza hakmışcasına... Her birimiz dürüstlük, saygı, sevgi, güven beklentisindeyiz. Peki, o ölçüde her birimiz kendi adımıza neler katabiliyoruz, verebiliyoruz beklentisine girdiğimiz onca hasleti bir diğerlerine tattırabilme, yansıtabilme, yaşatabilme boyutunda? Acaba birşeyleri isterken, beklerken o birşeyleri gerçekten kendi özvarlığımızda bulabiliyor muyuz? Hayallerimiz ve gerçeklerimizde oynaşan duygu ve düşünceler akında- karasında, olduğu gibi, gözlerimizde, sözlerimizde, tenlerimizde, dokunuşlarımızda, kalem tutan ellerimizde kandırmacalardan uzak hayat bulabiliyor mu? Yoksa birilerini kandırıyoruz derken geçmişimizden geleceğimize biteviye kendimizi mi yanıltıyor, yalanlıyoruz ? Acaba; içim 1 + dışım 1 = 2 ayrı kişi miyiz ? 2"lerimiz de bölünüp, parçalanıp, bırakın yakın çevresini aydınlatmaya çalışan küçücük bir lamba olabilmeyi , dibine dahi ışık veremeyen kör karanlığın silik mum silueti bile değil miyiz? Kendimize de iyiden iyiye yabancılaşmış, artık ne aslımıza ne de astarımıza hiçbir şeycikler ifade edemeyen uçar gezer beyinler, kalpler miyiz ? "Yaban"da bir başına tohumlanan, toprağıyla öpüşen, suyuyla sevişen, havasıyla koklaşan; günlerce, aylarca, mevsimlerce suskunluğunun ardından 15 yıl sonrasında meyvesinde seslenen; dibine düşeninde ilk bakışta "tatsan tadılmaz, atsan atılmaz, yesen yenilmez" denilen, ama, sanayinin sayısız çalışma koluna hammadde, ilaç sektörünün sayısız materyaline alt yapı olarak inanılmaz yararlı katkılar sağlayan "keçiboynuzu" bile belki birçoğumuzdan daha gururlu, daha onurlu... ahh insanoğlu... niye keçi ? niye boynuz ? ne ilgi? ama dedik ya, ilk bakışta atsan atılmaz, tatsan tadılmaz, ne menem şey ya... adı da ne menem konmalı elbet... Oysa yaşamın gerçek güzelliği, tadı, onuru, gururu detaylarında, hammaddesinde, özünde, tözünde; farkındalığında gizli değil mi? Yanından geçmeye, yüzüne bakmaya, elini tutmaya, kalbini sevmeye, aklını dinlemeye imtina ettiğimiz, kimbilir nice hayat cevherleri, meyveleri var yakın çevremizde, farkına bile varmadığımız... Tıpkı yaratılışta her birimize bahşedilen ama unuttuğumuz, güzel insanî hasletlerimizi, kendi öz varlığımızı, değerlerimizi, bırakın farkında olmayı, içimizden dahi söküp attığımız gibi... Evet, belki (?) herşey biz insan kızları, insan oğulları için yaratıldı; ama, kuvvetle muhtemel, yok edelim, öldürelim, gözyaşı döktürelim, hayatından bezdirelim, vefasızlık abidesi olalım diye değil; yaşama hakkına ufacık, sevgiye birazcık, saygıya azıcık, paylaşıma küçücük, aşka minicik dahi olsa sahip çıkalım; hayatı anlamlayan detayların farkına varalım diye... Alıntı
Φ güzelyaz Gönderi tarihi: 4 Mart , 2006 Gönderi tarihi: 4 Mart , 2006 Evet hepimiz sevgi,sayg1,dürüstlük bekliyoruz.Bir ömür bulmay1 umuyoruz Ama niye bulmak bu kadar zor,ama niye ... Niye sevgimizi doyas1ya yasayam1yoruz.içinden geldigi gibi oldugunda plans1z,art niyetsiz sevdiginde ne sevgi,ne sayg1 nede dürüstlük hiçbiri ya olmuyor yada kalm1yor malesef Alıntı
Φ kriptex1000 Gönderi tarihi: 12 Nisan , 2006 Gönderi tarihi: 12 Nisan , 2006 İnanın bana forumdaki en güzel ve en anlamlı konulardan biri bu...Ama nedense kimse bişey yazmamış..Kimse bişey yazmamış diye değil buraya bişeyler yazışım, inanın ben çok etkilendim.. Evet herşey bizler için,iyilikte kötülükte..Aslında bütün konu başlıklarının özeti bu başlık bence..Sonuç hep nereye çıkıyor biliyormusunuz; "yaşama hakkına ufacık, sevgiye birazcık, saygıya azıcık, paylaşıma küçücük, aşka minicik dahi olsa sahip çıkalım; hayatı anlamlayan detayların farkına varalım..." İşte bunları hepimiz birazcık yakalayabilsek, birazcık hayata geçirebilsek sorunlar çok azalacak bence.. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.