Gönderi tarihi: 1 Eylül , 2009 15 yıl MAYOZ MU MİTOZ MU? Az bir şey fen bilgisi okumuşlar yukardaki iki bölünme şekli arasındaki farkı bilirler. Ben bilmiyorum. Malum, müslümansanız fenni ilimleri öğrenmeniz tezat teşkil ediyormuş. Neyse ki imam hatip çıkışlı değilim ki o zaman; kafanızın hiçbirşeye basmayacağı gibi bir varsayım vardır… Neyse; konumuz bölünme. Artık vücudun kendisinde mi bölünme olur yoksa üreme organında mı gerçekleşir ben bilmem. Bildiğim bir şey varsa kuruluşundan günümüze kadar bölüne bölüne çoğalan bir Türkiye’ye ben henüz şahit olmadığım gibi böyle bir okumada gerçekleştiremedim. 2001’de AKP iktidara geldiğinde; bölmedik şey bırakmadı oysa. Türbanlılar, türbansızlar, Müslümanlar, olmayanlar, laikler, Kürtler, laik olmayanlar, layıkını bulamayanlar, at yetiştirenler, it yetiştirenler, milliyetçiler, muhafazakarlar, solcular, komünistler, keller, kıllılar, hayvanlar ve olmayanlar…Yok daha neler? Neyse son 8 yıldır da özellikle ulusal çizginin ateşlemesiyle sürekli olarak bölünmefobia kapladı her yeri. Sonunda MHP’de eklendi bu serenata. Neyse durum tespitini geçip bir cümle kurayım. Hani hem gerçekçi olup hem de imkansızı istemek diye bir şey varmış ya. O cihetten gerçekçi olarak imkansızı ben dillendireyim. Türkler ile Kürtleri ayıralım. Geçelim federasyonu filan. Ayrılıp kendi devletinizi kurun diyelim. Olur mu? Hadi referanduma. Bakalım 45 milyonluk, önüne gelen ortaya bir sayı atıyor, Kürt halkı bunu isteyecek mi? Hani şu Kürdistan haritası var ya. Alın orası sizin olsun. Geride kalan yerler Kürtler hariç olarak Türkiye’de yaşayan bütün milletindir. Yani ki; Türkiye’de yaşayan bütün Kürtler, Kürdistana zorunlu olarak iskan ettirilecektir diyelim. Biz, Türkiye Cumhuriyeti olarak Kürdistan’daki bütün resmi kurumlarımızı ve varlığımızı, oradaki bütün Türk vatandaşları da geriye kalan Türkiye toprağına çekiyoruz. Bölünme dediğiniz şey böyle olur. Bunu isteyen aklı başında bir tane Kürt çıkacak mı bende merak uyandırıyor. MHP’yi son kertede tahlil edeceğiz onlar şimdilik bir kenarda dursun. Pekiyi Kürtler ne istiyor. Bu soru aslında onları en fazla ga.fil avlayan sorudur. Bu sorunun sorulmasını aslında hiç istemezler. Ben de bu sorunun sorulmasını istemem. Kimseyi köşeye sıkıştırma peşinde değilim. Ne istiyorsunuz dediğinizde; biz fakiriz, bir açız, işte bizim kimliğimiz şöyle bastırılıyor, işte bizim Türkçe bilmeyen çocuklarımıza Ne mutlu Türk’üm diyene dettiriliyor. Ne istiyorsunuz ne yapalım. Bizi anlayın. Ya tamam anladık ne yapalım. Biz, hep beraber yaşadık, niye bizi ikinci sınıf vatandaş görüyorsunuz. Ya tamam ne yapalım. -Bizi anlayın. Neyi anlayalım? - Yukarda söyledik ya… Tamam itiraf ediyorum. Kendimi gafi.l avladım bu soruyla. Aslında Kürt diye bir realitenin olduğunu, onlarla beraber bu ülkeyi kurduğumuzu, bu ülkenin laik olması cihetiyle bir üstkimlik oluşturduğumuzu, bunun da Türkiye Cumhuriyetine bağlı olan herkesin Türk olduğu gerçeği olduğunu, Türklük kavramının ırksal bir anlamı olduğunu anlatmaya kalksaydık buraya bu iş varmazdı. Türk dilini araştırmak veya Türk tarihini araştırmak gibi gariplikler olmasaydı hadi oldu, ona göre bir takım öztürkçe kelime uydurma garipliklerine kalkmasaydık buraya bu iş varmazdı. Şimdi geri dönüp evet devlet yanlış yaptı. Bundan sonra da mecburen bir arada yaşayacağız. Bölünmek istemediğinize göre bir arada yaşamaya mecburuz. Bir arada yaşayan insanlara bu ülkede bu zamana kadar kardeş dendi. Şimdi tekrar aynı noktada bir açıklama yapıyorum. Türk Milleti vurgusunun Cumhuriyet dönemine kadar ırkçı bir Türk anlayışı olmadığını kabul ettiğimizde Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu gibi bazı varlıklar Cumhuriyet dönemiyle sorunsallaşır. Bunun birkaç adım daha ötesi olan bazı şeyler de vardır Kürtlerde milliyetçi duyguları törpüleyen. Neyse; konunun hakkından gelmeyeyim. Kürtler ne istiyor. Bağımsızlık değilse ne! İmralıdaki “armut” ne istiyor. Ordu mu, federasyon mu? Geçelim. Kürt olduklarının tescil edilmesini mi istiyorlar. Bir kürt sorunumuz var ama Kürtlerle bizim sorunumuz yoktu. Devlet, kendi vatandaş profilinde islamı birleştirici olmaktan çıkardığında Türk kimliğinin inşasında başarız olunca; bu başarısızlığı baskı ile yok etme çabasına yönlendiğinde Kürt sorununu karşımızda bulduk. Buna mukabil yatırım konusunda doğu ile batı arasında da bir denge sağlanamadı. Bunda Doğuda kazandığı parayı orada kullanmayıp, batıda yiyen kürt kardeşlerimizin de sorumluluğu yok değil ya. Neyse; Kendi dillerini mi öğrenmek istiyorlar. Özel Kürtçe dersleri verilmesi serbest hale getirildi. İnanılmaz şekilde bu yönde bir talep vardı lakin 1 aylık dershaneden sonra dershaneler boş kaldı. Kürt kardeşlerimizin istekleri neler olabilir diye ben kendime soruyorum. Fakirliğin giderilmesi için devletin doğuya yatırım yapması pekala mümkündür. Tokinin ucuz konut projeleriyle biraz daha destek çıkması mümkündür. Seçimlik dil olarak bazı okullarda Kürtçenin verilmesi (buna mukabil bazı okullarda da yurdumuzdaki diğer dillerde seçimlik eğitim verilebilir-tabii bunda asgari 50 öğrencinin talebi şartı konulabilir) mümkün olabilir. Bunların dışında ne vardır? İki mesele mi? Fakirlik ve Kürtçe mi? Bazı kürt kardeşlerimiz; Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ırka dayanan Türk’e vurgu yaptığını bu sebeple kendilerinin Kürtlüklerini öne çıkardıklarını söylüyorlar. Bu başlı başına sorunlu bir milliyetçilik anlayışıdır zaten. Siz milliyetçilik yaptığınız için biz teröristlik yapıyoruza varıyor bu akıl yürütmenin sonu. Gelelim olayın fakirlik boyutuna. Parçalı/bulutlu 6 yıl Diyarbakır’da kaldım. Trilyonerleri de gördüm 5-6 apartmanın arasında kerpcten damdan su sızmasın diye damı sıvayan kadınları da gördüm. Adidas’ın Jordan model ayakkabısını almak için sıraya gireni de gördüm çöpten bulduğu üzüm için kavga eden çocukları da gördüm. Taa, 95’li yıllara kadar Doğunun en önemli ili sayılacak Diyarbakırın ortasından dere şeklinde kanalizasyon olduğunu da resimlerden görmüştüm. Ahmet Bilgin galiba 96’larda üzerini kapattırmış. Devam edeceğiz ama İbrahim Kiras’ın bir makalesini buraya aktarayım evvela… Çanakkale’de omuz omuza savaşanlar, Kurtuluş Savaşında omuz omuza savaşanlar düşman kardeşler olamazlar. Tarihimiz bölünmeye fırsat vermez. Tarihimizi hatırlamak zorundayız. Şehit cenazeleriyle bulundukları yeri garanti ettiklerinin farkına varan bazı MHP yönecilerine sorulacak soru; bundan iki ay evvelki durum ilanihaye devam mı etsin yoksa sizin Kürt sorununu-PKK sorununu çözmek için başka bir reçeteniz varsa nedir bir söyleyin. Askeri harekatsa 20 yıldır yapıp duruyoruz. Bir soru daha; bazıları çıkıp diyor ki, madem böyle taviz verilecekti bu kadar askeri niye kırdırdınız, bu kadar vatan evladına yazık değil mi? Evet haklılar çok yazık. Keşke hiçbiri devletin hatası nedeniyle ölmeseydi. Bugünkü tavır değil o zamanki tavır yanlıştı… Kürt olmak neden sorun oldu? İbrahim KİRAS [email protected] Türkiye’nin tarih yürüyüşünde belki de en ciddi ayak bağı olan Kürt meselesinin çözümü yolunda en önemli adımlar atılırken hâlâ “konu neydi” diye etrafa bakınanlar var. Belki de bu şaşkınlık Kürt meselesinden bile daha önemli bir mesele sayılmalı. Baksanıza, Kürt sorunu hâlâ körlerin fil tarifi gibi bambaşka yönleri öne çıkarılarak tarif ediliyor. Hâlâ “Kürt sorunu yok, terör sorunu var” diyenler var. “Oradaki sorun ekonomiktir arkadaşlar, işsizliği çözersek her şey hallolur” diye fikir beyan edenler, “dış güçlerin tahriklerinden” dem vuranlar, “Mesele sosyolojiktir, feodalitenin çözülmesi vs. vs.” diye konuşanlar... Herkes meselenin bir tarafını tarif ediyor. Oysa meselenin ekonomik boyutu, sosyolojik boyutundan ayrı değil ki! Terör sorunu da bunlardan büsbütün bağımsız bir vakıa değil. *** Daha çok yakın zamanlara kadar etkili makamlardaki bazı insanlar bu sorunun çözüm yolu olarak Kuzey Irak’taki kampların vurulmasını gösteriyorlardı. “Bu yolla sorun çözülmez” diyenleri de vatan haini ilan ediyorlardı. O vakitler “Kandil’i vuralım, sorun çözülür” diye konuşanların bambaşka hesapları da olduğunu geçen zaman içinde öğrendik. (Bkz. Ergenekon iddianameleri.) Neyse ki şimdilerde yetki ve sorumluluk sahibi makamlarda oturan hemen herkes sorunun ne olduğu ve nasıl çözüleceği noktasında fikir birliği içinde görünüyor. “Mesele terör meselesidir... terörü ezeriz, olur biter” diyen yok. En azından etkili konumdakiler arasında bunu söyleyen kalmadı. Muhalefet hariç elbette. Türkiye’de muhalefet demek iktidar ne yaparsa yapsın karşı çıkmak ve ne söylüyorsa tam aksini savunmak demek olduğu için bunu da doğal karşılamak gerekiyor. Ama “muhalefet olsun” diye değil, samimi kanaati gereği “Kürt sorunu yok, terör sorunu var” gerekçesiyle bugünkü açılıma karşı çıkan birileri varsa, onlara “terör sorunu”nun tarihçesini hatırlatmak lazım: *** Efendiler, sizin “terör sorunu” dediğiniz hadisenin ilk örnekleri Osmanlı’nın son döneminde görülüyor. Kürt aşiretlerinin gerçekleştirdiği isyan hareketlerinden bahsediyorum. Ama bu isyanlarla cumhuriyet dönemindeki Kürt isyanları arasında fark var. Çünkü cumhuriyet dönemindeki isyanların aşiret isyanı boyutunu aşan özellikleri var. Bu dönemde artık farklı aşiretlerin “Kürtlük” temelinde bir araya gelmeleri söz konusu. Daha önce sürekli birbiriyle çatışma halinde olan aşiretleri “Kürtlük” temelinde bir araya getiren faktörün ekonomik veya sosyolojik şartlar olduğunu söylemek gerçeği ıskalamak olur. Dönemin politikalarına baktığınızda gerçeğin ıskalandığını ayan beyan görüyorsunuz. Iskalanan gerçek Kürtlerin Türkiye’de “ulus-devlet” inşası sürecinde kendilerini dışlanmış hissetmeleri. Bu coğrafyada bin yıldır bir arada yaşayan toplulukların ortak kimliği olması gereken “Türk” kavramının etnik bir adlandırmaya indirgenmesiydi asıl sorun. Yoksa feodal düzen veya ekonomik şartlar buradaki ahalinin kendilerini “Millet”in bir parçası olarak hissetmelerine engel teşkil edebilir miydi? “Ulus-devlet”in inşa sürecinde Kürtleri etnik kimliklerini de inkâr etmeden kucaklamak zor muydu peki? Evet zordu. Zira farklı etnisitelerin bir arada olmasının meşru bir gerekçesi bulunmalıydı. Ve bu gerekçe “din kardeşliği” olamazdı. Çünkü devletin laik karakteri zarar görürdü. “Anayasal vatandaşlık” söylemi de kimseyi tatmin etmezdi. Dolayısıyla “Kürtleri de Türkleştirmek” dışında bir çözüm yolu kalmamıştı devletin elinde. Ne var ki “çözüm yolu” olarak görülen bu politika sorunun asıl kaynağı oldu.
Gönderi tarihi: 1 Eylül , 2009 15 yıl Yani bütün sorun Cumhuriyet ve Laiklikte.Öyle ya biz Islam devleti kurulmak isteniyor dedigimizde mangalda kül birakmayanlar simdi bize Star gazetesinin yani yandas medyanin bas aktörlerinden birinin yazisini referans gösteriyorlar.Gazeteler bazilarinin söyleyemedigi seyleri yaziyor,gazetelerin yazdiklarini,onlar gibi düsünenlerde forumlara tasiyor.Biz söyleyince dogru olmuyor ama Star yazinca referans oluyor. saygilarla
Gönderi tarihi: 1 Eylül , 2009 15 yıl Yani bütün sorun Cumhuriyet ve Laiklikte.Öyle ya biz Islam devleti kurulmak isteniyor dedigimizde mangalda kül birakmayanlar simdi bize Star gazetesinin yani yandas medyanin bas aktörlerinden birinin yazisini referans gösteriyorlar.Gazeteler bazilarinin söyleyemedigi seyleri yaziyor,gazetelerin yazdiklarini,onlar gibi düsünenlerde forumlara tasiyor.Biz söyleyince dogru olmuyor ama Star yazinca referans oluyor. saygilarla Sizin hoşunuza gitmeyen "ulus-devlet" oluşturma sürecinde etnik(Türk) vurgu eleştirisini yapan liberal de bulursunuz sosyalist de. Lütfen çok daha geniş ele alınması gereken konuları düşman ilan ettiğiniz kesimlere indirgemeyin.
Gönderi tarihi: 1 Eylül , 2009 15 yıl Sizin hoşunuza gitmeyen "ulus-devlet" oluşturma sürecinde etnik(Türk) vurgu eleştirisini yapan liberal de bulursunuz sosyalist de. Lütfen çok daha geniş ele alınması gereken konuları düşman ilan ettiğiniz kesimlere indirgemeyin. Ne alaka?Türkiye bir ulus devlettir.Bu devletin kimligini tasiyan herkese TÜRK denir ki bu da en dogal bir seydir.Bunun elestirisini yapmak ise belirli amaclara hizmetten baska birsey degildir.Ben degil o kesimler kendilerini Türklükten soyutlayip düsman kimligi edinmislerdir.Beni degil onlari elestirin.Ayrica neymis o genis ele alinmasi gereken konular bunu yazinda aydinlanalim. saygilarla
Gönderi tarihi: 2 Eylül , 2009 15 yıl Ne alaka?Türkiye bir ulus devlettir.Bu devletin kimligini tasiyan herkese TÜRK denir ki bu da en dogal bir seydir.Bunun elestirisini yapmak ise belirli amaclara hizmetten baska birsey degildir.Ben degil o kesimler kendilerini Türklükten soyutlayip düsman kimligi edinmislerdir.Beni degil onlari elestirin.Ayrica neymis o genis ele alinmasi gereken konular bunu yazinda aydinlanalim. saygilarla Bir dönem milliyetçiliğin fazlasıyla etnik ele alınması söz konusu Cumhuriyet'in ilk yıllarında ve sonrasında da bu yönde davranışlar var. Bugün verdiğiniz Türk tanımı ülkemizde sürekli değişmiş; öyle ki duruma göre değişen bir kavram kalmış elimizde. Sorun bu. Basitçe "falancanın görüşü" diyeceğimiz bir şeyden çok üzerinde tarih, sosyoloji, siyaset vb. bilimlerin desteğiyle durmak gereken önemli bir konu var.
Gönderi tarihi: 2 Eylül , 2009 15 yıl Yazar Önleyici despotizm doktrini Mustafa AKYOL [email protected] Türkiye’de hemen her toplumsal meselede ama özellikle de Kürt sorunu ve “irtica” tartışmalarında sürekli karşımıza çıkan bir engel var: “Bugün bunu verirsek, yarın kim bilir ne isterler” mantığı. Böyle düşünenler, demokratikleşme yolunda yapılan ve yapılacak her türlü “açılım”ı, sonu felakete giden bir yolun başlangıcı olarak görüyor. Hak ve özgürlüklerin genişletilmesine karşı çıkıyor, bu gibi “taviz”lerin ülkeyi kademeli olarak yıkıma sürükleyeceğini düşünüyorlar. Bu “kafa”ya göre, örneğin, üniversitede başörtüsüne “geçit verilmemesi” gerekiyor, çünkü eğer verilirse Türkiye’yi bir kaç onyıl içinde İran (yahut Malezya) yapacak bir süreç başlamış oluyor. Aynı “kafa” Kürt vatandaşların özgürlüklerinin teslim edilmesine de, “bu iş Kürtçe eğitimi diye başlar, bağımsız Kürt devleti ile son bulur” diyerek karşı çıkıyor. Ben, George W. Bush’un Irak’ı işgal ederken kullandığı “önleyici savaş doktrini”nden ilhamla, bu anlayışa “önleyici despotizm doktrini” diyorum. Doktrinin özeti şu: Toplumdaki farklı kesimlere diledikleri gibi yaşama ve kendilerini ifade etme hakkı vermeyecekseniz, çünkü bugün bunu verirseniz yarın öbür gün “şeriatı getirecek” yahut “ülkeyi bölecek” başka taleplerle karşınıza çıkabilirler. “O tip aşırı talepleri kabul etmeyin tabii, ama makul olanları niye bastırıyorsunuz” dediğinizde, gelecek cevap belli: “Olmaz. Bir kez başladı mı bu iş, önü alınmaz.” Önleyici despotizm doktrini ile düşünmeye alışmış olanlar, bunun olayları anlamak ve onlara tepki vermek için kullanılabilecek tek doğru yaklaşım olduğundan emin gözüküyorlar. Dolayısıyla en büyük dertleri, kendileri gibi düşünenleri “ uyanık” tutmak, “aymazlık”tan ve “gaflet”ten kurtarmak. Bunun için pek sevdikleri “kaynatılan kurbağa” örneğini birbirlerine hatırlatıp duruyorlar. Hani var ya, yavaş yavaş ısıtılan suyun içindeki kurbağa piştiğini anlamazmış hikayesi... Bu ve benzeri bir kaç basit örnek, ve cımbızla seçilmiş bir-iki alıntı, önleyici despotizm doktrinini milyonlarca insana kabul ettirmek için yetiyor da artıyor bile. Oysa insanlar kurbağa değil. Toplumsal meseleler de böyle ilkel örneklerle anlaşılabilecek kadar basit değil. Önleyici despotizm doktrinini ezberden tekrar edip durmaktansa, şu kritik soruyu sormak lazım: Acaba toplumsal taleplerin bastırılması mı, yoksa karşılanması mı siyasi radikalizmi körükler? Soruyu şöyle de açabiliriz: Acaba başörtülü bir genç kız, özgürce okula gidebildiği zaman mı laik sistemden nefret eder, yoksa “laiklik zaptiyeleri” tarafından üniversite kapısından çevrilince mi? Kürtler, kimliklerini özgürce ifade ettikleri zaman mı “bağımsız Kürdistan”ı daha çok ister, yoksa jandarma dipçiği ile “Türkleşme”ye zorlandıklarında mı? Ben her iki meselede de, tarihsel ve toplumsal verileri kullanarak, despotizmin sorunların çözümü değil bilakis menşei olduğunu gösterebilirim. Bu meseleleri inceleyen hemen her aklı başında insan da aynı kanaate varıyor zaten. Ancak bu durum, önleyici despotizm meraklılarını hiç etkilemiyor, çünkü onların zihnine iyice kazınmış olan bir diğer ezber de kendileri gibi düşünmeyen herkesin “ vatan haini” olduğu. Ya onların despotizmine alkış tutacak, ya da “iç düşman” hanesine yazılacaksınız. Kürt sorunu gibi meseleri tartışırken, bir taraftan da bu gibi zihniyet sorunlarını ele almak lazım. İkincisi aşılmadan ilkinin çözülmesi mümkün gözükmüyor çünkü... Yandaş medyadan bir cevher daha...
Gönderi tarihi: 2 Eylül , 2009 15 yıl Yandaş medyadan bir cevher daha... Tam bir cevher, yazının içeriğinde türban dışında hiçbir şey yok. Diğer yazarın yazısında da, başkaları "açılım"a karşı çıkmakla suçlanıyor, ancak kendisi "açılım" denen şeyin içeriğini bilmediği halde nasıl bu kadar ateşli savunuyor onuda anlamak mümkün değil. Ezberlenmiş kalıplarla ithamlar var sadece. CHP, içeriği getirin önümüze, kamuoyuna açıklayın tavrımızı belli edelim diyor (yahu bundan daha doğal ne gibi bir yaklaşım olabilir) bakıyoruz yandaş medyaya 28 Şubat'ta hatırlayıp, ondan sonra dillerinden düşürmedikleri cümle kalıplarlarını numarasız gözlük gibi kullanma var sadece. O kadar çok despotizm kelimesi kullanılıyor ki, insan bırakalım halka sormayı, halka ne yapıldığını açıklama ihtiyacı dahi duymadan gizli pazarlıklar yürütülmesini demokratlıktan saymayı anlayamıyor. Şu iki yazıda somut herhangi bir nokta var mı ?
Gönderi tarihi: 2 Eylül , 2009 15 yıl İbrahim Kiras alttan alttan "bakın din kardeşliği bozuldu ondan böyle oldu" mesajı vermeye çalışmış. Osmanlı'ya karşı en büyük ayaklanmalardan birisinin din kardeşlerinden geldiğini unutarak. Sanki 800 yıl öncesinden bahseder gibi rahat tarihi çarpıtmalarda bol. 1984 yılında teröre başlayan PKK'yı ve kürt sorununu Cumhuriyet'in ulus devlet inşasına falan bağlama gayreti. Tabi ne şeyh sait isyanında, ne dersim isyanında kürtük vurgusunun olmadığı, iki isyandada din ve mezhep vurgunun feodal dirençe öne çıktığını boşverip geriye dönük tarih yazmaya çalışmış vatandaş.
Gönderi tarihi: 2 Eylül , 2009 15 yıl Yazar PKK ve Kürt sorunu dediğimiz olgunun çıkış nedenini senden okumak da güzel olacak. İslamı birleştirici ve kuvvet verici bir harç olarak telakki ettim her zaman. Kurtuluş Savaşı ve Çanakkale'de de böyle telakki edenler onu ziyadesiyle "kullandılar". Meclisin açılmasında hutbe okuttular. Gerekliydi, manevi bir motivasyon olarak bulunması elzemdi. Bu arada CYRANO, birkaç gün evvel Şeyh Sait İsyanının feodalite ile bağlantısını kurduğun bir yazıyı okuduğumu hatırlıyorum. Sanırım rüya görmüşüm... Gelelim CHP'nin konuya yaklaşımına. Bundan önceki konularda AKP'yi tek başına iş çevirmekle suçluyorlar, uzlaşma uzlaşma diyorlardı. Şimdi AKP, beraber yapalım ne yapacaksak deyince; siz bir metin hazırlayıp getirin biz katılıp katılmayacağımıza karar verelim diyorlar. Yahu arkadaş, beraber bir çalışma başlatın hoşunuza gitmeyen kısımlarını kaldırmaya çalışın diretiyorlarsa ayrılın. Ortada hiçbir metin yok, hiçbir şey yok. Karşı çıkılıyor. Yahu AKP'nin kendinde bile bir açılım programı yok. Adamlar önce Kürt açılımı dediler şimdi döndüler Demokratik Açılım diyorlar. Bu konuda ne kadar az çalıştıklarının bir göstergesidir. Ya da muhalefet beklediklerinden sert çıkınca buna yöneldiler bilemiyorum. Ama CHP'nin kendilerine sunulacak bir yol haritasını beklemekten önce bir muhalefet olarak kendi yol haritalarını koysalar, AKP ile görüşseler: biz şöyle şöyle olmasını istiyoruz deseler daha iyi olmaz mıydı? AKP yapsın getirsin biz bakalım. O zaman uzlaşı da beklenemez, beraber bir şeyler yapmak da mümkün olmaz. Gelelim 28 Şubat sürecine. Tarihten ders alındığında tekerrür hükümlerini yitirir. Tarihi bilenler geleceği de hesap edebilirler. 28 Şubat süreci öyle bir süreçtir Türkiye'deki her olayı okuma konusunda elimize güçlü bir veri sağlar. Gelelim yazılarda somut neler var meselesine. Ben, somut birçok şey görüyorum siz ise görmüyorsunuz. O halde somut olarak görmek isteğiniz şeyler nelerdir CYRANO...
Gönderi tarihi: 2 Eylül , 2009 15 yıl Ben kürt sorununun ortaya çıkışı ile ilgili çokça yazmışımdır bu forumda. Ve bunlar tarihsel olan bitenle örtüşmektedir. "Bu arada CYRANO, birkaç gün evvel Şeyh Sait İsyanının feodalite ile bağlantısını kurduğun bir yazıyı okuduğumu hatırlıyorum. Sanırım rüya görmüşüm." Bu cümleyi anlamadım. İletimde görüldüğü gibi yine şeyh sait isyanının din vurgusunun feodal dirençle öne çıktığını yazmışım. Ne Şeyh Sait İsyanı'nda, ne de Dersim İsyanı'nda kürtlük vurgusu yoktur. İkiside, din vurgusunun öne çıkarıldığı feodal direnç örneğidir. AKP beraber yapalım ne yapacaksak mı diyor ? Bu açılım böyle mi başladı ? Yoksa muhalefetten sert tepki gelince bu ağıza mı geçildi? Lütfen Bekir, kamuoyuna bugün yarın açıklanacak bir paket olarak sunuldu bu. Ve basın, kendi milletvekilleri, muhalefet paketin içeriğini beklemeye başlamadı mı? Atalay birkaç gün içinde açıklayacaklarını söylemedi mi daha önce ? Hepimiz Türkiye'de yaşıyoruz ve takip ettiğimiz bir süreç. Başbakan Ahmet Türk'le ve diğer DTP'lilerle görüşmeye başladı. Bu görüşmeler sonunda "Kürt açılımı" adı verilen paket zikredilir oldu. Yahu saf mıyız biz ? O paket herneyse, DTP ile Erdoğan arasındaki görüşmelerde ve muhtemelen Öcalan ile aracılar vasıtasıyla yapılan görüşmelerde içeriği şekillendi. Hem muhalefet hemde kamuoyunda sert bir tepki oluşunca, "henüz birşey hazırlamadık" ağzına dönüldü. Ne değişti ya? Bir hafta önce tüm basın paketin içeriğinin açıklanmasını beklemiyor muydu ? AKP'ye yakın basın organlarına paketin içeriğinden bilgiler sızmadı mı ? AKP'nin yaptığı tamamen "biz bir paket hazırladık destek verin" di. CHP paketin önlerine gelmesi durumunda tavırlarını belli edeceğini söyledi. Yandaş medya ezber kalıplarla hücüma geçti. AKP gelin birlikte hazırlayalım diyor falan. Bunlar daha iki günlük söylemler. Lütfen ama ya balık hafızalı değiliz. "Atalay birkaç gün içinde açıklanacak paketle ilgili bugünde bilgi vermedi" manşetlerini ve haber başlıklarını unutmadık. O kadar da değil. Daha Temmuz ayında Atalay'ın ne zaman paketin içeriğini açıklayacağı tartışırken basında. 2 Eylül'deyiz "biz bir metin hazırlamadık daha" ya döndü iş.
Gönderi tarihi: 2 Eylül , 2009 15 yıl Yazar Ben kürt sorununun ortaya çıkışı ile ilgili çokça yazmışımdır bu forumda. Ve bunlar tarihsel olan bitenle örtüşmektedir. Bu fakir onları okumamış galiba... Rica etsem, lutfedip bir de benim için buraya yazarsan/aktarırsan ne güzel olur. Saygılar...
Gönderi tarihi: 2 Eylül , 2009 15 yıl http://www.turkish-media.com/forum/topic/164376-zazadan-mektup/page__st__425 bu topicte ve arama bölümünden "+" kullanarak yapacağın aramalarda o yazılarımı bulabilirsin dostum. Sayıları bir hayli fazla ve bende hangi topiclerde yazdığımı daha önce tam olarak bilmiyorum. Sanırım "dersim isyanı" ile ilgili bir topictede baya yazmıştım ; bir tanesi "Lenin'in "kendi zincirinin bekçisi olmak" diye bir tespiti vardı. Doğu'nun sorunu Osmanlı'dan beri budur. Türkmen kültürü ile Kürtlerin kültürü birbirinden farklıdır. Osmanlı Tarihi boyunca Kürt ayaklanmaları olmuştur. Ancak aralarında hiçbir halk ayaklanması yoktur. Halk ayaklanması evrensel anlamda feodal aktörlerin bizim coğrafyamızdaki şekliyle , ağanın, şeyhin, beyin, mirin çıkarları gereği ayaklanması ve halkın onu desteklemesi değildir. Halk ayaklanması ilk önce ağaya, şeyhe, mire, beye karşı ayaklanma ve devlet feodal aktörü desteklerse ona karşıda ayaklanma şeklindedir. Osmanlı tarihi boyunca yaşanan Türkmen ayaklanmaları ekseriyetle bu şekildedir. Selçuklu'daki "Cimri Vakası" ndan beri, Türkmenler kendi içlerinden devlet adına hüküm süren feodal aktörlere karşı ayaklanmıştır. Kimi zaman Osmanlı o aktörün kellesini vermiştir. Kimi zaman ayaklanmayı bastırmak için güç kullanmıştır. Neticesinde Türkmenler, balkanlardan, basraya kadar sürgüne göndermiştir. Büyük katliamlardan sonra. Son dönemlerinde, Köroğlu, Atçalı Kel Ahmet, Bayramoğlu, Hekimoğlu, Çakırcalı, Gizik Duran vs gibi ağasına, beyine, karşı ayaklanan ve halkın desteği arkasına alan liderler çıkmıştır ortaya. Bu aktörlerin ayaklanmalar, ağasını beyini, Osmanlı'ya karşı korumak veya Osmanlı'dan istediklerini koparmasını sağlamak için yapılan ayaklanmalar değildir. Bizzat o beyi, o ağayı Osmanlı'yı temsil eden feodal güce karşı yapılan ayaklanmalardır. Halkın bu liderlere verdiği destek, o yörelerin halkının feodal aktöre bakışını ortaya koyar. Buradan neden feodal yapının doğuda cumhuriyetten sonra uzun yıllar ve kültürel olarak halen varolduğu sorusuna gelirsek. Böyle bir kültürün ve bilincin o bölgede oluşmamasından kaynaklanmaktadır. Doğuda beylere, ağalara karşı yapılmış benim bildiğim hiçbir halk ayaklanması yoktur. Hepsi bizzat beylerin ve ağaların öncülüğünde Osmanlı Döneminde feodal aktörlerle Osmanlı arasındaki çıkar çatışmaları, Cumhuriyet dönemindede. Feodal aktörlerin , burjuva devriminin kendi varlıklarını tehdit eden yeniliklerine karşı yapılan ayaklanmalardır. Devlet bu yapıyı halka rağmen parçalama ve yoketme yolunda adımlar attığında bu sefer bunun adı "jakobenizm " olur. Evet kendi zincirinin bekçisi olmak Lenin'in dediği gibi. arihinde ayaklanmacı kahramanlar olarak adı geçenler, Karadeniz'de Hekimoğlu, Ege'de Atçalı Kel Ahmet, Çakırcalı, Akdeniz'de, Bayramoğlu, İnce Memed, Marmara'da Köroğlu, vs gibi ağasına beyine karşı ayaklanan ve halkın desteğini alan sıradan köylülerdir. Bu adamların hepsi ya bir ağayı, ya bir beyi öldürmüş kimselerdir. Ve halkın gözünde onları değerli kılan bu özellikleridir. Doğu'da Seyid Rıza , Şeyh Sait ve arkadaşları gibi Zengin aşiret reisleridir. Cumhuriyet'in getirdiği burjuva devrimleri ve demokrasi nin. Kendi feodal egemenliklerini tehlikeye atmasından endişe duyan aşiret reislerinin birleşerek gerçekleştirdikleri ayaklanmalar. Bunlar tabiki halk ayaklanması değildir. Halkın kendi yoksulluklarının sebebi olan ağa tayfasını Cumhuriyete karşı kormak için ağalarını destekledikleri ayaklanmalardır. Genel olarak doğuya baktığımızda ağa, bey kutsaldır. Destanların baş aktörleri hep onlardır. İsterseniz sayayım. Bugünde pek farklı değildir durum. Parlamanetomuzda doğu bölgelerinden gelen milletvekillerinin neredeyse tamamı, aşiret reisi , aşiret yöneticisidir. Mesele biçinç ve kültür meselesidir. Kendi zincirinin bekçisi değil parçalayıcısı olma meselesidir. Cumhuriyet'ten sonra doğuda feodal yapının mağduru olduğu halde feodal aktörleri Cumhuriyete karşı koruyan halka rağmen yapılan tasfiyelere, Demokrat Parti iktidarıyla son verilmiştir. Zira Demokrat Parti'nin kuruluşundan itibaren onu iktidara getiren ve destekleyen temel güç bu kesimdir. Cumhuriyetin kuruluşundan beri varlıklarını tehdit altında hisseden feodal aktörler için Demokrat Parti can simidi olmuştur. Ve 1950 DP iktidarı ile , feodal aktörleri en çok rahatsız eden şey olan Köy Enstitülerinin kapatılması ile başlayacak şekilde burjuva devrimi durdurulmuştur. O günden beri feodal yapı ekonomik olarak evrim geçirsede, sosyolojik olarak varlığını korumaktadır. Medeni dünyada yeri olmayan ağalık sistemini dağıtmaya çalışan Cumhuriyet "zalim" , ağalar ise "kahraman" olmuşlardır. Pariste jakobenlerin kralı devirdiğinin haberi henüz taşraya ulaşır ulaşmaz, kazmalarla, küreklerle kadın-erkek çoluk -çocuk derebeylerinin evini sarıp , mallarına el koyup bölüşüp. derebeyini prangalayıp Paris'e gönderen Fransız köylüleri ile , "aman ağamıza zeval gelmesin" diyerek ayaklanan insanların geleceği aynı olmaz tabi."
Gönderi tarihi: 2 Eylül , 2009 15 yıl Yazar Olaya gaipten bir el "elkoydu" anlaşılan... Giriş olarak yazmış olduğum yazıyı tekrar tekrar okuduğumda birçok şeye bir anda değinmiş olmanın verdiği karmaşa bariz şekilde göze çarpıyor. Konuyu bütünlüklü olarak ortaya koyamamış olduğumu şiddetle farkediyorum. Bu yüzden bazı şeylere ayrı ayrı değinmekte fayda görüyorum. Bu sebeple tersten gidip MHP'nin karşı çıkışının nedenini ele alacağım. Aslında MHP'li olsaydım ilk önce neden karşı çıkardım bunu ortaya koyacağım... MHP'nin oy oranlarının yükseldiği zamanlarla şehit cenazelerin çoğaldığı zamanlar örtüşür. Ya da Abdullah Öcalan'ın yakalandığı zaman oy oranını nasıl artırdığı hatırlanmalıdır. MHP eğerki; Türklük'ü ırk olarak algılamıyorsa sağda bulunan diğer partilerden bir farkı yoktur. Öyleyse MHP'nin içerisinde kemikleşmiş olduğu söylenen fanatik grubun bulunmasının anlamı nedir? Bu haliyle MHP'nin Türklük algısında veya MHP'ye bağlı olup da Türklük'ü farklı algıyanların olduğunu söyleyebiliriz. Bunları geçelim. Başka bir noktaya varalım. PKK terörü tamamen bittiğinde MHP'yi diğer sağ partilerden ayıracak hangi saik vardır. Terör sorgulanamaz zamanları beraberinde getirir. Terör insanları bir arada korku psikolojisiyle bir arada tutmakta kullanılabilir. Terör bazılarına siyasi olarak avantajlı bir yer sağlar. Ben, MHP'nin başındaki bir adam olsaydım; terörün bitmesin istemezdim. Bakın, kardeşlerimizin cenazeleri içimi yakabilir ama bulunduğum yeri korumak istiyorsam da şehitlerin varlığı mecburiyeti vardır. Sağ seçmene sunacak ciddi bir politika varsa elinizde bunda diyebileceğim birşey yok. Pekiyi MHP, terörün bitmesi hakkında nasıl bir çözümü savunuyor. Ben, maalesef bugüne kadar bunun cevabını okuma şerefine nail olamadım. Varsa yoksa, bağırıp AKP'yi Amerikanın oyuncağı olmakla suçluyorlar. Bu projenin (içeriği hala ortada yok) Amerikada kotarıldığını söyleyip/bağırıp ortalığı ayağa kaldırmaya uğraşıyorlar. Tamam; projeyi AKP, Amerikanın iteklemesiyle yapıyor. Pekiyi siz, iktidar ortaklığı yaptınız, pekiyi siz bu ülkenin önemli seçmen kapasitesine sahip bir partisisiniz, pekiyi size bu ülke savunmasında şehit olmuş çocukların anne-babaları oy vermiş. Pekiyi terörü nasıl bitireceksiniz, sizin reçete nedir? Sosyal/siyasi arenada reçete isteyen dengesiz "allllsanaa iiiüüüüpppp" diye bağırılırsa ne yaparım bilmiyorum. Şuan başım biraz kalabalıklaştı sonra devam edeceğiz...AKP'nin yaptığı yanlışlıklara da değineceğiz...
Gönderi tarihi: 2 Eylül , 2009 15 yıl Yazar Bugün "Hangisi Gerçek Bahçeli" diye bir yazı çıktı bir yerlerde. Haliyle kafa karıştırıcı bir yazıydı. Neyse; gelelim AKP'nin en büyük hatalarına... Bu anlatmakla bitmeyecek bir serüven... Evvela demokrasi konusunda AKP, iyi sınavlar vermiyor. 301'de tosnadı ve 301'i bir daha ağzına almadı. Anayasayı değiştirmeye yanaşmadı. En büyük hataları da bu oldu. Seçim barajını indirmeyi hiç düşünmedi, Siyasi partiler kanununda değişiklik yapmadı. . Büyük bir hata daha... Bunların şu anki olayla ne ilgisi var. Aslında çok ilgisi var. AKP, demokrasi konusunda ilkeli bir tavır takınabilseydi bu olayı da hakkıyla çözebilirdi. Süreç keskinleşmeye başladığında ellerindeki bombanın farkına varıp; itidal ile hareket etmesi gerekirken galiz küfürler havada uçuştu. Böylesi bir meselede başbakanın muhalefet liderleriyle görüşmesi gerekirken DTP ile başbakan görüşüp diğer partiler ile İçişleri Bakanının görüşmek için çaba sarf etmesi de olayın içinden çıkılmaz bir hale getirdi. Başında ellerinde bir yol haritası var mıydı (bilinmez)? Sonra keskinleşen süreç ve anketlere göre Kürt açılımı yerine sürekli yapılan bir tarzda ağız değişikliğine gidilerek demokratik açılım denilmeye başlandı. O zaman da sadece kürtler tarafından dillendirilen nasıl bir demokratik açılım olacağı gibi bir sorunsala daldık. Hasılı; AKP'nin elinde hala bir harita yok. Zira korkuyor. Korktuğu içinde en ufak tepkide elindeki haritadan birçok şeyi atacak. Yani ki iki tarafa da yaranamayacak bir açılım yapmaya gidecek gibi görünüyor şu anda. Neye malolacaksa yapacağız diyenler itidali elden bırakmayıp, böylesi bir olayı uzlaşı ile çözmeliler. Cumhurbaşkanı seçilmiyor ne de olsa...:-) Ve artık cingarın büyüğünün kopması için ellerindeki haritayı (harita deyip duruyorum da metni diyelim) kamuoyu ve Dennis'de öğrenmeli...Bu kadar büyük bir olayın içerisinde bu kadar gizlilik olmaz/olmamalı...
Gönderi tarihi: 2 Eylül , 2009 15 yıl Bu ülkede kimin gerçek vatansever,kimin gerçek Atatürksever,kimin fedakar, kimin bu ülkenin iyiliği için çalıştığını, kimin kimin maşası olduğunu, kimin ABD için çalştığını,kimin ne için çalıştığını kimin bu ülkeyi karıştırdığını kimin hain olduğunu, kimlerin hain ilan edilebileceğini bilen biri varsa beri gelsin.Bu kadar düşman, bir ülkede nasıl barınıyor onu da anlamak mucize.Biri din düşmaanı, biri Cumhuriyet düşmanı,biri toprak düşmanı, biri dünya düşmanı, biri insan düşmanı, biri her şeye düşman...Bir bakıyorsun din düşmanı, olmuş din muhafızı; Cumhuriyet düşmanı, olmuş demokrasi muhafızı; vatan düşmanı olmuş, hukuk,demokrasi tellalı...Neresinden tutarsın da ne dersin bilmem ki... MUHABBETLE...
Gönderi tarihi: 2 Eylül , 2009 15 yıl Bu ülkede kimin gerçek vatansever,kimin gerçek Atatürksever,kimin fedakar, kimin bu ülkenin iyiliği için çalıştığını, kimin kimin maşası olduğunu, kimin ABD için çalştığını,kimin ne için çalıştığını kimin bu ülkeyi karıştırdığını kimin hain olduğunu, kimlerin hain ilan edilebileceğini bilen biri varsa beri gelsin.Bu kadar düşman, bir ülkede nasıl barınıyor onu da anlamak mucize.Biri din düşmaanı, biri Cumhuriyet düşmanı,biri toprak düşmanı, biri dünya düşmanı, biri insan düşmanı, biri her şeye düşman...Bir bakıyorsun din düşmanı, olmuş din muhafızı; Cumhuriyet düşmanı, olmuş demokrasi muhafızı; vatan düşmanı olmuş, hukuk,demokrasi tellalı...Neresinden tutarsın da ne dersin bilmem ki... MUHABBETLE... Ne mükemmel tespitler,gercekten harika.. saygilarla
Gönderi tarihi: 3 Eylül , 2009 15 yıl Yazar Şimdi sırada DTP var. Partinin içinde tam bir görüş birliği yok. Oysaki çok uzun zamandır sadece belli bir politik amaç doğrultusunda hareket ediyorlardı. Tek ideoloji yada tek talep. Bunlar açısından da ayrı sorunsal Kürt sorununun çözülmesiyle ortaya çıkacak zira varlık nedenleri yok olacak. Tabii yeni talepleri Kürtlere pompalamazlarsa. Seçimlik dersten sonra zorunlu ders gibi. Neyse; Ahmet Türk farklı konuşuyor, Emine Ayna farklı konuşuyor, Demirtaş ayrı konuşuyor, Uras ayrı konuşuyor bir de "İmralı'daki Armut" ayrı konuşuyor. Hala kim bu taleplerin temsilcisi olacak belli değil. Ne talep ettikleri de belli değil. Neyi talep edecekleri de belli değil. Sürecin, önünü tıkayacağını, AKP'nin elini kolunu bağlayacağını bildikleri halde parti içinden bazıları Muhatap olarak Armutu veya PKK'yı gösteriyorlar. Siz, seçilmişler olarak ne işe yarıyorsunuz diyecek babayiğit benim. Bu da açıkçası çözüm istemediklerine dair bir veri gibi geliyor bana. Şu anda en önemli mesele; ne talep ettiklerini/edeceklerini bilmiyor olmaları. Ya da gizliyor olmaları. Bu noktada ayrı komplo teorisi olarak birkaç gün önce gerçekleşen ve 4 güzide vatan evladına karşı girişilen terör eylemi de nasıl bir mantıkla değerlendirilecektir. Böyle bir eylemin DTP'nin bilgisi dışında gerçekleştirilmesi mümkün değil. Ne yapılmaya çalışıldı. AKP'nin elini mi güçlendirmeye çalıştılar yoksa sürecin önünü mü tıkamaya çalıştılar. Bugünlerde; biraz daha yüksek tonda dillendirilen PKK'nın aktör, Armut'un aktör olarak sürece dahil edilmesinin dillendirilmesiyle beraber bu olayı okuduğumuzda; yine ayrıca MHP'nin sert muhalefeti ve bununla beraber Türkiye'de yükselmekte olan Türk milliyetçiliğinin de dikkate alınmasıyla bu eylemin süreci vurmaya yönelik bir hamle olduğu rahatlıkla söylenebilir. Ahmet TÜRK'ün süreci götür/e/memesi için DTP'liler canla başla çalışıyorlar gibi.
Gönderi tarihi: 3 Eylül , 2009 15 yıl Konu ironik tarzda ele alınamayacak kadar ciddidir. Ortada vahim bir tablo var. Vehamet, bölünme tehlikesinden filan gelmiyor. Bölünme ne mayoz, ne mitoz şekilde söz konusu değil. Böyle bir şeye izin elbette verilemez, verilmeyecek. Ancak biz bu abuk konuları tartışarak enerji ve zaman yitireceğiz. Başbakan açık bir şekilde anayasal ulus tanımını eleştirmiş, ancak tüm tartışma ve gerginliklerden sonra anayasaya dokunulmasının söz konusu olmadığını söylemiştir. Ey peki iyi de baştaki savlama neydi? hani Türk de bir etnikti, tüm ulus bununla adlandırılamazdı? Madem ortaya atıldı bir tez, niye arkasında durulmuyor? Durulmayacaksa niye atıldı ortaya? Amaç toz duman kalksın mı yoksa? Birileri toz duman arasında %1 KDV ve %0 ÖTV ile yatları alıp limanına demirlesin olabilir mi acaba amaç? Hani örneğin diyorum... Aynı film daha bu tartışma soğumadan bir daha vizyona girdi: Şimdi bu başbakan değil miydi, "Ben Türkiye Cumhuriyeti başbakaını olarak garanti ediyor ve söz veriyorum, Karabağ sorunu hallolmadan sınır kapısı açılmayacaktır" diyen? Şimdi ne oldu da lafını geri yutuyor? (Buna daha ağır bir tabir kullanılır ama, ben kullanmak istemiyorum.) Sakın ve lütfen kimse hele gemi açılsın, istimi sonra alır gibi bir anlamsız söylem getirmesin. İşgal fiili bir durumdur. Orada asker vardır, orayı işgal altında tutan. Bu fiili durum kalkmadan başka bir fiili durum olan kapının açılması, önceki söylemden 180 derece çark demektir. Hiç lamı cimi yok. "Hele kapı açılsın, asker peyderpey çekilecek" gibi bir yutturmaca kesinlikle olamaz. Bu neye benzer? Terörist rehinenin alnına namluyu dayamış. "Hele polis bir gitsin, ben rehineyi bırakırım" diyor. Polis bir olay yokmuş gibi işine gücüne gidecek, rehineyi teröristin insafına terkedecek. Böyle bir anlaşma olabilir mi? Sorun hallolur, işgal biter, masaya oturursun, kapıyı da açarsın, dost da olursun, o ayrı...
Gönderi tarihi: 3 Eylül , 2009 15 yıl Yazar Konu o kadar önemli ki; birileri sırf bu yüzden ötv/kdv'den kurtulmak için bu konuyu gündeme soktu değil mi? Daha önce oysaki ÖTV/KDV aralığında kalkan KDV'nin yerine ÖTV konulmuştur pırlanta işine diyen de Kahtalı Mıçıydı. Kahtalı o zaman; işte muhalefet kafası böyle olur da demişti yanılmıyorsam. Birinden nefret edebilirsiniz ama örneğin %18 KDV'yi sıfırlayıp yerine %20 ÖTV koyuyorsanız bu bir çıkar peşinde olduğunuzu göstermez... Gelelim konunun ironiklik kısmına. Her olaydan bölünme çıkaranlar ironi ile ele alınmazda ciddiyetle cevap verilirse bu ciddiyete zulümdür. Anayasal Ulus tanımı. Süpper bir cümle. İnsanlar cümle kurmadan evvel keşke altını bir doldursalar. Bu arada anayasada belirtilen herhangi bir metin eleştirilemez kutsallar mıdır? Bu anayasaya dayanarak bir açılım yapılmasının mümkün olmadığını düşünüyorum. Başbakan düşünüyor olabilir, beni de ilgilendirmiyor bu durum. Ben, daha çok demokrasi için nelerin yapılması gerektiğine dair bazı şeylere değindim. Dikkate alırlar almazlar kendileri bilirler. Daha çok demokrasi de bizi böler o zamanda demokrasicikler ortaya çıkar. Sahi o zaman bu küçük, middik, demokrasicikleri de korumak gerekir değil mi? Pisicik gibi oldu... Haa, bu arada konu zaten karışık bir Ermenistan'ı dahil etmesek. AKP, herhalde battı balık yan gider deyip; ortam oluştu bari ne kadar mesele varsa zor bir el atalım diyebilir. Anayasa Mahkemesinin üye yapısını (veya kendisini) değiştirirse bugünlerde şaşmamak lazım. Kendilerinin seçim barajı altında kalma ihtimaline binaen barajı da indirebilirler... Herşey birşeyin bitiminde başlıyor diyordu bir şair. AKP ise birşey herşeyin başladığı anda başlar diyor galiba...Bölünmeye izin verilmeyecekse neye izin verilecek. Hiçbirşeye izin verilmeyecekse; siz kimsiniz bu güce sahipler olarak. Ben, başında ne güzel demişim. Türkiye'nin güneydoğu anadolu bölgesinde Türkiyenin çekilerek bir devlet kurmayı amaç edinen bir çılgın var mı buralarda. Orada ayrı bir devlet kurmayı düşünen biri varsa söylesin. Bölünme isteyenler varsa buyursunlar açık yüreklilikle dile getirsinler. Bölünme isteyenlere o zaman bölünen diğer devletlerdeki kanı gördünüz mü diye sorarız bir... İkincisi; Türkiye olmadan nasıl yaşayacaksınız bu çetrefilli coğrafyada deriz üçüncüsü; Türkiye ayrılma durumunda tüm ekonomik gücü ve devlete bağlı kuvvetleri o coğrafyadan çekecektir nasıl bir yaşamı planlıyorsunuz sorarız...O zaman da; kimsenin bölünme istemeyeceğini söyleriz ama hem bize bakın hem biz özel olalım anlayışını dile getirenlere de yok o kadar değil deriz...
Gönderi tarihi: 3 Eylül , 2009 15 yıl Kahtalı şunu da dedi miydi: "Söz konusu pırlantaysa, KDV'sini de çatır çatır alacaksın, ÖTV'sini de... Hatta yetmeyecek bir vergi daha koyacaksın. Adam pırlanta alıyor, pırlanta! Boru değil!" Utanmasalar yatta %1 KDV yi de koymayacaklarmış. %0 KDV, %0 ÖTV olacakmış az daha utanmasalar! Ne alıyor efendi? Yat! Evde çoluk çocuk yat bekliyor, yatmaya! Yatacak yatları yok garipciklerin! Vay be! Yandaş savunuculuğu ne güçlü bir içgüdüymüş! Bunu bile savunduruyor ya, pes artık! Eee, denizfeneri savunulduktan sonra, oğlancağızın gemicikleri savunulduktan sonra, şaşmamalı... Ben anayasa kutsal filan demedim. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu dedim. Madem arkasında durmayacaktın, niye ortaya attın dedim. Başka da bir şey demedim. Madem sınırı açmak için protokol imzalayasın vardı, Türkiye Cumhuriyetinin de adını kullanarak ne demeye söz verdin dedim. başka bir şey mi dedim? Sözünü geri yutana ne derler Anadoluda dedim...
Gönderi tarihi: 3 Eylül , 2009 15 yıl "AKP’nin uyuyan, yani gizli kalemşorlarından her güçlü iktidarın şakşakçısı Taha Akyol diyor ki, “Pırlantada KDV kaldırıldı, ama onun yerine oranı daha yüksek olan ÖTV (özel tüketim vergisi) kondu.” Külliyen yalan ve saptırma. Taha Akyol’un Tayyip Erdoğan’ın mahdumları için yaptığı bu yanlış savunmaya Kemal Kılıçdaroğlu’nun ağzından cevap verelim: “Pırlantada KDV kaldırılıp ÖTV gelmedi. ÖTV zaten vardı. Yani bugün hâlâ olduğu gibi pek çok malda hem KDV hem de ÖTV vardı. Pırlantada da öyle idi. Örneğin en basitinden tıraş köpüğünde hâlâ KDV de var, ÖTV’de. Hal bu iken AKP iktidarı pırlantada var olan KDV’yi kaldırdı ve birilerine imtiyaz sağladı...” Ki o birilerinin başının Cihan Kamer olduğu ortadadır. Hal bu iken Milliyet gibi bir gazetede böylesine aleni bir şey nasıl saptırılır? Taha Akyol’dur bunu yapan! Ama bakın buraya not düşüyorum, Kemal Kılıçdaroğlu seçilsin en büyük şakşakcısı yine Taha bey olacaktır. Adam durakta beklemeyi sevmiyor. Güzergâhına bakmaksızın gelen her otobüse dalıyor." Alıntı: payidar.net
Gönderi tarihi: 3 Eylül , 2009 15 yıl kahtalı kim ? keynesçi bir ekonomist mi bu güncel konular da güzelmiş ben beğendim. Sözünü geri yutana ne derler Anadoluda dedim... gaz yapar maden suyu iç derler. Haa, bu arada konu zaten karışık bir Ermenistan'ı dahil etmesek. AKP, herhalde battı balık yan gider deyip; ortam oluştu bari ne kadar mesele varsa zor bir el atalım diyebilir. Anayasa Mahkemesinin üye yapısını (veya kendisini) değiştirirse bugünlerde şaşmamak lazım. Kendilerinin seçim barajı altında kalma ihtimaline binaen barajı da indirebilirler... futbolda 3 puanlık sistemde bi değişiklik yaparlar mı? fazla açılıp boğulmasınlar vesselam bu ülke AKP siz yaşayamaz. üzülürüm
Gönderi tarihi: 3 Eylül , 2009 15 yıl Bölünme isteyenler varsa buyursunlar açık yüreklilikle dile getirsinler. Kardeşim, anlatamadım mı, bölünme filan söz konusu bile değil! Kime yedirirler yahu? Eruh'un yıldönümünde halay çekmeyle olmaz bu bölünme işleri... Pasta mı kesiyorsun yaşgününde? Tekrar söylüyorum: Bu abuk tartışmalarla sizi bizi uyutuyorlar. Ne bölüneceği var, ne bir şey... Kervanı düzmüşler maşallah, tıngır mıngır gidiyorlar. Yolları ne tarafa, Mekke mi, Washington mu, Brüksel mi, orası karışık, önemi de yok! Senle ben burda birbirimizi yiyelim, bölünürdü, yok bölünmezdi, öyle mi bölünür, böyle mi bölünür, yok asıl böyle bölünür, yok yahu, asıl şöyle bölünür... Bölünse de umurları değil, bölünmese de, paşa gönlü bilir... Artık orasına karışmazlar...
Gönderi tarihi: 3 Eylül , 2009 15 yıl futbolda 3 puanlık sistemde bi değişiklik yaparlar mı? Valla güzel öneri! Niye akıllarına getirdin, şu Ermeni kapısı patırtısı yatışacak gibi olunca bunu atarlar şimdi ortaya! Hadiii, Hıncal Uluç da katılır mı tartışmaya! O bitecek gibi olunca, "ofsaytı kaldıralım! Bu ne ya, golsüz biten maçlar oluyo!Yazık mı değil gol izlemeye gelen seyirciye? Ofsaytı kaldıralım!" Haydiii...
Gönderi tarihi: 4 Eylül , 2009 15 yıl Yazar "AKP’nin uyuyan, yani gizli kalemşorlarından her güçlü iktidarın şakşakçısı Taha Akyol diyor ki, “Pırlantada KDV kaldırıldı, ama onun yerine oranı daha yüksek olan ÖTV (özel tüketim vergisi) kondu.” Külliyen yalan ve saptırma. Taha Akyol’un Tayyip Erdoğan’ın mahdumları için yaptığı bu yanlış savunmaya Kemal Kılıçdaroğlu’nun ağzından cevap verelim: “Pırlantada KDV kaldırılıp ÖTV gelmedi. ÖTV zaten vardı. Yani bugün hâlâ olduğu gibi pek çok malda hem KDV hem de ÖTV vardı. Pırlantada da öyle idi. Örneğin en basitinden tıraş köpüğünde hâlâ KDV de var, ÖTV’de. Hal bu iken AKP iktidarı pırlantada var olan KDV’yi kaldırdı ve birilerine imtiyaz sağladı...” Ki o birilerinin başının Cihan Kamer olduğu ortadadır. Hal bu iken Milliyet gibi bir gazetede böylesine aleni bir şey nasıl saptırılır? Taha Akyol’dur bunu yapan! Ama bakın buraya not düşüyorum, Kemal Kılıçdaroğlu seçilsin en büyük şakşakcısı yine Taha bey olacaktır. Adam durakta beklemeyi sevmiyor. Güzergâhına bakmaksızın gelen her otobüse dalıyor." Alıntı: payidar.net ÖTV zaten vardı denilmiş. Erinmeyip bugün tekrar baktım. Bu arada İstanbul Değerli Maden ve Mücevherat İhracatçıları Birliğinin bu konuda bir açıklaması da varmış onu da gördüm. 2004 yılında ÖTV'nin olmadığını söylemiş bahse konu yer. %18 KDV'nin yerine %20 ÖTV konuldu demişler. Memurlar.net'te Odatv'nin bir haberi var. 2004 yılının sonunda KDV'nin sıfırlandığını ancak daha sonra ÖTV'nin getirildiğini söylüyorlar. Buna mukabil ilgili şirketin de Çin'de fabrika kurarak Türkiye'ye ÖTV ödemeden pırlanta soktuğunu söylüyorlar. İthal pırlanta'da ÖTV "0". Adamlar ÖTV ödemiyor anlaşılan. Yani Başbakan'ın akrabası olan şirket iki vergiden de kurtuluyor. Pekiyi birşeyi sorayım. Madem KDV gibi bir vergiyi kaldırıyor hükümet niye ÖTV'yi devreye sokuyor. İkisi de alınmıyordu Kılıçdaroğlu bilmiyor. Sadece KDV alınıyordu. Buradaki asıl mesele ithal taştan ÖTV'nin de alınmıyor olmasıdır. İşlenmişinden alınmıyor. Hal böyle olunca ilgili kişiler büyük ihtimal daha önceden yaptıkları plan doğrultusunda Çin'de bir fabrika kurmuşlar. Fabrika kurmak da bugün düşünülüp yarın olacak birşey olmadığına göre evveliyatı vardır bu işin. Çin'de kurulan fabrikada pırlantayı işleyip Türkiye'ye getiriyorlar ve herhangi bir vergi ödemeden pırlantadan kara geçiyorlar. Bu işin bir de Çin'deki fabrikada yapıldığı bilinirse maliyet de düşük. Siz o zaman nasıl bir kar olduğunu hesap edin. Ben, muhalefet tarzına bu yüzden kızıyorum. Doğruyu söyleyip muhalefet edin, canımı yiyin. Kılıçdaroğlu, doğru konusunda eksik bilgiye başvurdu. Ankara'daki doğalgaz sayaçlarıyla ilgili elindeki belgede öyleydi. Ancak, Melih Gökçek'in bağırmalı çıkışı ve yine Ankara halkından peşin olarak tahsil ettiği bedeller konusundaki kısımlarda haklıydı. Mesela o tartışmada da sayaçların pahalıya alındığını ispatlayacaktı. Onun haricinde herşey oldu değil mi? Mesele budur. Hal böyle ise; Taha Akyol'un bilmediği de Çin'de bir fabrika kurulmuş olduğudur. Taha Akyol, tarihlerde doğruyu söylemiştir, Taha Akyol, KDV yerine ÖTV'nin getirildiğini söylerken doğruyu söylemiştir. Ama ya bilmiyor (ki ben de bugün gördüm ve öğrendim) ya da bildiği halde söylemediği konu olarak Çin'de bir fabrika meselesi vardır. ÖTV vardı, KDV de vardı diyen Kılıçdaroğlu pekala olarak o dönemdeki ÖTV uygulanacak mallar listesini yayınlayabilir ve pırlantadan da alındığını gösterebilirdi. Ben, böyle bir liste görmedim. Yani 2004'te böyle uygulandığına dair. Şimdi Pırlanta faslını böyle geçiyorum. Birşeyin başkaca şeylerle kamufle edilmesi mümkündür. Lakin, bugünlerde herhangi bir yolsuzlukla ilgili başkaca vakıalar gündemde değilken Kürt açılımı ile ilgili bir adım, ardından Ermeni açılımı meselesi gündeme oturdu. Daha önce dediğim gibi; bu iki mesele kısa vadede belirtilerini gösteren güzel yönlere yönelmiş bir sonuç yaratmazsa AKP'nin seçimi ciddi olarak kaybetmesine kadar gider. Daha basit kamufle yöntemleri varken, gündemde mayınlı arazilerin satışı veya Deniz Baykal'ın Ergenekon'dan tutuklanması ve yada Başbakan'ın boğaz köprüsünü satın alması yokken böyle bir şeye kalkışmak hiçbir iktidarın gündem değiştirme harekatı olamaz. Ya da bu kadar ciddi bir konuyla gündem değiştirilmeye uğraşılmaz. Şimdide gelelim Kardeşim, anlatamadım mı, bölünme filan söz konusu bile değil! Kime yedirirler yahu? Eruh'un yıldönümünde halay çekmeyle olmaz bu bölünme işleri... Pasta mı kesiyorsun yaşgününde? buraya. Bunu diyen muhterem aynı zamanda bölünmeye Bölünme ne mayoz, ne mitoz şekilde söz konusu değil. Böyle bir şeye izin elbette verilemez, verilmeyecek Elbette izin verilmez, verilmeyecek dediğinde bir sorun ortaya çıkar. Vallahi bana kalsa vururum neşteri hade lan, siznenmi uğraşacak der gönderirim, de bu çözüm çok kanlı olur. Zaten aklı selim kimse de böyle bir yöntem istemez. İstedikleri şey; biz kendi vatanımıza sahip olalım, kendi ordumuzu olsun, siz de bizi besleyindir. Bunu ise Kürt halkının belki %20'lik bir kısmı istiyordur daha fazlası değil. Daha fazlasını temin edebilselerdi daha fazla şey yaparlardı. Kürt kardeşlerim beni yanlış anlamasınlar. Kendileriyle 6 yıl içiçe 30 yıl da bu topraklar üzerinde beraber yaşadık. Dünyada tanıyabileceğim en sağlam iki arkadaş da onlardandı. Benden daha fazla bu topraklar için canını feda edebilecek olan da onlardandı. Burada sadece ayrı bir devlet talebinde veya ayrı bir ordu talebinde bulunacak Kürtlere yukardakileri söylüyorum. Diğer %80'lik geçiminin derdinde olan insanlara söyleyeceğim birşey yok. Bu yüzden de Çanakkale'den ve Kurtuluş Savaşından bahsettim. Beraber tarihinin en büyük cenderesinden çıkmış insanlar olarak bizi illaki bir arada tutabilmek için bir savaşın daha mı çıkmasını istiyoruz... Biraz işim çıktı...
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.