Φ sur Gönderi tarihi: 15 Nisan , 2009 Gönderi tarihi: 15 Nisan , 2009 Görüşleriniz benim için önemlidir. Lütfen eleştiriniz. Ahmet 24 yaşlarında bir gençti. Anadolu’nun güzel kasabalarından birinde yaşıyordu. Ahmet 2 yıl önce, yine Anadolu’nun bir üniversitesinin 2 yıllık “Bilgisayar Teknolojisi ve Programlama” bölümünden mezun olmuş, askerliğini de yapıp kasabasına geri dönmüştü. İstediği gibi bir iş bulamayınca ailenin tarım işlerinde onlara yardımcı oluyor, bir yandan da kendine uygun bir iş aramaya devam ediyordu. Ahmet Lise çağlarından bu yana teknoloji, bilim, din ile çok ilgili bir gençti. Ve bu üçlüyü sürekli bir arada tutmaya çalışarak düşünür, düşüncelerini arkadaşları ile paylaşır, tartışırdı. Kafasına takılan ne kadar saçma, mantıklı ve ya mantıksız her şeyin bir sebebi olduğunu düşünür, sonuna kadar araştırır, bir şekilde kendini tatmin edinceye kadar o işin peşini bırakmazdı. Din ile alakalı sabit görüşlü, kendini bilmeden sağdan soldan duyma bilgilerle dine saplanmış, sağını solunu göremeyen insanları sevmezdi. Gençliğin de verdiği ateşle çevresindeki insanların çoğunu da bu şekilde görerek, kendi dini de olan İslam ile alakalı yapılan konuşmalarda ve sohbetlerde rahatsız olduğu noktalarda dayanamaz ateşli bir şekilde itiraz ederdi. Aslında kendiside din hakkında engin, derin bir bilgiye sahip değildi ancak, en azından kendine göre düşünüyordu, sabit görüşlü ve saplantılı değildi. Sabit görüşlü ve saplantılı olmak ona çok rahatsızlık veriyordu. Tabi bu sadece din için geçerli değil, her türlü hususta bu böyleydi. Ancak İslam ile alakalı çok ince hassasiyetleri bulunuyordu. Güzel bir yaz akşamıydı. Saat 22:10 civarıydı. Ahmet in İstanbul da yaşayan bir arkadaşı sılayı rahim için ailesi ile birlikte kasabaya gelmişti. Birbirlerini gördükleri zaman muhabbet etmek istemiş, yavaş yavaş taş döşeli eski kasaba yollarında turlama başlamış, ayak üstü sohbete girişmişlerdi. Hoş gittin beş geldin muhabbetinden sonra aslında pek’te İslam ile alakası olmayan, dini çok fazla düşünmeyen arkadaşı Alper ile birlikte bir İslam muhabbetine yelken açılmıştı. Alper de 24 yaşlarında biraz toplu, bakımlı yeni tabirle tiki olarak tabir edilen gençler kategorisinde bulunan birisiydi, anlayacağınız İstanbul un Cadde çocuklarından. Ama her nasıl olduysa çok seyrek olan ailesi ile birlikte sılayı rahim gezisine katılmıştı, birazda memleket sevgisi de Alper e yardımcı oluyordu tabii. Vesselam biraz dolaştıktan sonra yorulduklarını fark edip, eski bir çınar ağacına sırtlarını dayayıp kafalarını gökyüzüne dikerek oturmuşlardı: Alper : “Ne kadar güzel gökyüzü, yıldızlar, ay, bu sonsuzluk, ucunda ne olduğunu bilemediğimiz evrenin karanlığı.” Ahmet : “Evet bende sürekli kafamı yukarı diker bakarım ve bu senin düşündüklerini düşündükten sonra, yaratıcının kudretinin ne kadar büyük olduğunu hisseder ve ürperirim.” Alper : “Yaratıcı mı? Ben o tarafı hiç düşünmem, doğrusu aklıma gelmez, yani aslında biliyorum inanıyorum ama ne bileyim aklıma gelmez işte.” Ahmet : “Anlıyorum, belki bulunduğun ortamların dünyevi ve cezp edici özelliklerinden kaynaklanıyordur. Yoksa ki bu ihtişamın karşısında yaratıcıyı düşünmemek gerçekten çok büyük bir körlük olur. Bunları sana anlatmayacağım sende biliyorsun bunların şans eseri olmadığını.” Alper : “Ya evet aslında haklısın. Ne diyebilirim.” Bir süre sessizlik ve gök yüzü incelemesinin ardından, sessizliği bozan: Alper : “ÖLÜM!” Ahmet : “Ne ölüm mü?” Alper : “Evet ölüm. Bize öldükten sonra ne olacak ölüm nedir? Nerden geldi aklıma bilmiyorum ama birden geldi işte. ” Ahmet : “Yani bende çok derin bir İslam alimi değilim sana sadece okuduğum incelediğim takip edebildiğim kadarı ile birazda Kuran-ı Kerim ışığında bir şeyler söylerim belki ama.” Alper: “Ya tamam bende onu diyorum zaten öyle fikrini söyle fikrimi söyleyeyim konuşalım işte sence ölüm nedir ne olacak?” Ahmet gözlerini tekrar yıldızlara dikip derin bir iç çekmiş ve: Ahmet : “Ölüm bir başlangıçtır. Kuran-ı Kerimde Allah ve Resul ü bizlere ölümü her nefsin tadacağı bir başlangıç olarak anlatmışlardır. Amelleri iyi olanların kabri cennet bahçesi kötü olanların ise Cehennemin bir çukuru gibi olacağı bildirilmiştir. Yani ben ölümü ancak İslam çerçevesinde yorumlayabilir, anlatabilirim çünkü Müslüman’ım. Hem de kimisinin hiç sevmediği meraklı Müslümanlardan.” Alper : “Bende Müslüman’ım ancak bu konuları hiç araştırmadım ilgilenmedim. Ailemin belli yaşlarda öğrenmem için yaptığı baskıları da pek umursamadım.” Ahmet : “Ya zaten ailenin baskısı ile bir yere kadar sabit olan şeyleri öğrenebilirsin. Gerisi senin OKU mana ve araştırmana Allahın sana verdiği zekayı kullanarak düşünmene kalmış, hiçbir şey için geç değil Allah bağışlayan , esirgeyen dir.” Alper: “Ya sen bir tarikatta filan mısın konuşman filan ne bileyim sanki cami imamı ile konuşuyorum.” Ahmet hafiften gülümseyerek; “İslam hakkında konuşuyoruz ve Müslüman’ım nasıl konuşmamı beklerdin acaba? Ancak senin bu şekilde düşünmeni de anlıyorum çünkü etrafındaki arkadaşlarına muhtemelen bu tip muhabbetler pek fazla olmuyor. Ama bundan kaçamayız hiç birimiz hayatın ve ölümün gerçekleri bunlar.” Alper: “Evet haklısın. Gerçekten kendimize bir çeki düzen vermeliyiz değil mi?” Ahmet : “Kesinlikle. Yaşam gayemizi unutmamalı buna göre hayatımıza şekil verecek şekilde düzenlemeler yapmamız şart. Biz Allaha kul olabilmek için varız.” Ahmet kolundaki saatine baktı ve saatin ilerlediğini fark etti, aynı anda Alper de saatine baktı ve aynı şeyi oda düşünüyormuş gibi göz göze geldiler. Ahmet : “Neyse muhabbete doyum olmaz istersen sonra daha geniş bir zamanda devam ederiz.“ Alper : “Evet çok memnun olurum yarın sabahtan gideceğim ama bir dahaki geldiğimde mutlaka.” Vedalaştıktan sonra herkes kendi yoluna ayrıldı ve sessiz kasabanın taş sokaklarında, evlerine doğru ilerlediler. Ahmet ile Alper çok sık görüşmezlerdi, ancak memleketleri de aynı olduğu için belkide 12 -13 senedir görüşmüşlükleri devam edegelirdi. Ahmet eve geldikten sonra Alper ile olan kısa konuşmaları aklına gelmiş ve aksatarak kıldığı namazını düşünmüş namazını kılmaya niyetlenmişti. Ancak bu niyet ardından yüreğine bir korku saplanmıştı. Lavaboya gidip abdest almak ızdırap gibi görünmüş, sanki lavaboya giderse kötü bir şeyler olacakmış hissiyatı butün benliğini sarmıştı. Ancak bunun bir şeytan vesvesesi olduğunu fark ederek bütün vesveselere rağmen abdestini almış, namaza niyet etmek için kıbleye yönelmişti. Tekbir almak için ellerini kaldırdığı anda, ayak parmak uçlarından yukarılara doğru sanki yüksek voltajlı bir elektrik verilmişçesine bir enerji hissediyor, Allah’ın büyüklüğünü düşünüyor korkuyor, ağlamaklı oluyor, bir yandan da huzur buluyordu, artık şeytanın vesveseleri bu elektrik kalkanının yanına yaklaşamıyordu. İnanılmaz bir şeydi bu ayak parmak uçlarından yukarılara doğru akan yüksek gerilim voltajı ile namazının sonuna gelmiş, selam verdiği anda bütün o akım üzerinden gidivermişti. İnanamıyordu bu nasıl bir hissiyattı nasıl bir şeydi, aynı şeyler tekrar olacak hevesi ile bir sonraki son sünnete niyetlendi ancak aynı şeyler tekrar olmuyordu. Demin ne olmuştu o nasıl bir hissiyat nasıl bir hazdı? Namazını bitirip yatağına girmiş ve bu inanılmaz olayı düşünmeye dalmış bu derin düşünceler ile derin uykusuna devam etmişti. Alper ile görüşmesi üzerinden 2- 3 ay geçmişti. Ahmet bir iş için birkaç günlüğüne İstanbul a gitmişti. Bu vesile ile belki Alper ile görüşebilirim diye Alper i aramıştı ancak cep telefonuna ulaşılamıyordu. İstanbul da işleri bittikten sonra akşam otobüse binerek kasabaya döneceği bir saatte telefonu çalıyordu. Arayan kasabadan arkadaşı Mustafa idi, ne yaptın ne ettin muhabbetinden sonra Mustafa, Ahmet ten İstanbul dan istediği bir şeyi söylemiş ti ancak Ahmet otobüse binmek üzere olduğunu kusura bakmamasını söyledikten sonra, kasabada bir durum olup olmadığını öğrenmek istedi. Mustafa çok kayda değer bir şey yok derken birden aklına gelen; “Ya bu Alper vardı, o vefat etmiş onun cenazesi vardı. Buraya getirmişler mezarlığa defnedildi öğlen namazı ile.”. Ahmet birden şaşırarak tekrar dan anlayıp anlamadığını teyid ettikten sonra telefonu kapatmıştı. Bir şaşkınlığı vardı ancak böyle bir haber karşısında çok hafif kalacak bir şaşkınlıktı. Ya olayı tam idrak edememiş yada duygularının yok olduğunu düşünmeye başlamıştı. Bir taraftan daha yeni görüştüğü ve ölüm hakkında sohbet ettiği arkadaşının durumunu düşünüp, toprak altındaki durumunu merak ederken bir yandan da içinden arkadaşının ruhuna fatiha gönderiyor Allah’a tahsilatını affetmesi için dua ediyordu. Ama hala beklediği hüzünlenmeyi, şaşkınlığı kendisinde bulamıyordu. Hem kendine hem de arkadaşının vefatına olan şaşkınlıkla otobüse binerek kasaba yolunu tutarken. Telefonundan ilk defa vefat sebebi ile birinin numarasını ve adını silmenin çok garip bir duygu olduğunu da bu arada fark etmişti. Alıntı
Φ buzmavisi Gönderi tarihi: 3 Aralık , 2011 Gönderi tarihi: 3 Aralık , 2011 Tasvirler eklemen lazım. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.