Zıplanacak içerik
View in the app

A better way to browse. Learn more.

Tartışma ve Paylaşımların Merkezi - Türkçe Forum - Turkish Forum / Board / Blog

A full-screen app on your home screen with push notifications, badges and more.

To install this app on iOS and iPadOS
  1. Tap the Share icon in Safari
  2. Scroll the menu and tap Add to Home Screen.
  3. Tap Add in the top-right corner.
To install this app on Android
  1. Tap the 3-dot menu (⋮) in the top-right corner of the browser.
  2. Tap Add to Home screen or Install app.
  3. Confirm by tapping Install.

Featured Replies

Gönderi tarihi:

Sayın gelincik, sizin görüşlerinizi samimi olarak söylüyorum, çok dikkate alıyorum. O yüzden samimi olarak, düşüncelerimi sizin için açmaya çalışacağım.

 

Doğa girift, karmaşık ve çözümü zor bir varlıktır. Aslında sizi şok eden görüşlerimin derin bir köken analizinin yapılması gerekiyor. Bunu sizden elbette ki isteyemem. Fakat benim başlıca özelliklerim, doğaya çok ama çok büyük bir aşkla tutkun oluşum. Bu tutkumu bilim tutkusu ile ayırt edemiyorum. Bilim benim için her şeydir. Zaman zaman doğa - teknoloji ikilemini yaşamak bana acı veriyor.

 

Her neyse, doğanın karmaşıklığına geri dönersek: Doğada bir koyun sürüsü içine giren kurtun niye elinden geldiğince çok koyun öldürmeye çalıştığı gibi anlaşılamayan olaylar vardır. Küçük masum çocukların hayvanlara ve küçük çocuklara acı çektirmekten neden zevk alabildikleri gibi çözümsüz ve insanı çaresiz bırakan gözlemler vardır. Bu insanların ayna nöronları neden yeterli düzeyde çalışmıyor? Kurbanının acziyetinden, kendini korumak için bir şey yapamamasından daha da büyük zevk alan psikopatlar vardır. Kurbanının merhamet için yalvarmasının öldürme güdüsünü zıplattığı psikopatlar vardır. Hiç tanımadığı (tanısa ne farkeder ki...) küçük bir kız çocuğuna tecavüz edip onu öldürebilen insanlar vardır.

 

Karmaşa bir yerde bizi esir alır ve çaresiz bırakır. Acı ve kötülüğün olmadığı bir dünyayı kurabileceğimiz konusunda ciddi şüpheler yaşarız. Fakat hiç kuşkum yok ki hayranı olduğum Carl Sagan'ın dediği gibi karanlık bir dünyadaki tek mum ışığı, bilimdir...

  • Cevaplar 656
  • Görüntü 55,6b
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Most Popular Posts

  • Sanırım anlatamadım sevgili demirefe... Ben önerini tartışmıyorum. Gerekçelerini de istemiyorum...   Bilimin değer yargıları üretebileceğini ve tüm değer yargılarının bilim temelli olabileceği iddia

  • Misafir bilimselci
    Misafir bilimselci

    Demirefe,   Üst yazına tam da da benim anlattıklarımı yazmışsın diyecektimki, alttaki yazını okuyunca şok oldum. Görüşümü söyleyeyim. Psikopat insanların hastalıklarının tedavisi için tecrit veya

  • '' Determinizm kanıtlanmadıkça, İndeterminizm güç kazanır '' da denilebilir.   Bu iki önermenin birbirine göre bir önceliği olabilir mi ?   Ama benim o tartışmada, '' İndeterminizm geçerlidir '' d

Gönderi tarihi:

Sayın demirefe sizin saydığınız olaylar için bende zaman zaman korkunç tepkiler verebiliyorum. Ama ben doğadaki dengenin insanlar arasındaki dengeden çok daha insaflı olduğunu düşünüyorum. Buna bir sürü örnek verebiliriz doğadan , örneğin ; hayvanlar sadece karın doyurmak için öldürür. Ya da doğal dengeyi sağlamak için, bu konuda seneler önce bir yazı okumuştum. Şimdi ordaki balık türünü tam hatırlayamayacağım ama üç aşağı beş yukarı şöyle bir olaydı:

 

Balıkçılar bu bahsettiğim balık türünü , avladıkları balık sürülerini kaçırdığı için öldürmeye başlıyorlar. Bir süre sonra , avladıkları balık türleri de yok olmaya başlıyor. Daha sonra yapılan araştırmalar da görülüyorki ; aslında balıklar , o sürü içersindeki hastalıklı balıkları yiyerek, hastalığın sürüye bulaşmasını engelliyorlar

 

Ama insan doğasındaki vahşiliğin eğitimle ve çevre etkisiyle törpüleneceğini veya daha da keskinleşeceğini düşünüyorum.

Doğaya verilen ve insana verilen zararların en ağır şekilde cezalandırılması gerekli buna katılıyorum. İlk iletide örnek vermişsiniz mesela kırmızı ışıkta geçenleri , ben içkili araç başına oturanlarında kasıtlı adam öldürme kadar ceza alması taraftarıyım. Hele hele ağaç katliamı , süresinde bile olsa avlanmak benim gözümde hiç hoş şeyler değil.

Ve gerçekten dediğiniz gibi;

 

Karmaşa bir yerde bizi esir alır ve çaresiz bırakır. Acı ve kötülüğün olmadığı bir dünyayı kurabileceğimiz konusunda ciddi şüpheler yaşarız. Fakat hiç kuşkum yok ki hayranı olduğum Carl Sagan'ın dediği gibi karanlık bir dünyadaki tek mum ışığı, bilimdir...

 

 

Bence de herşey gün gelince bilim tarafından çözülecektir ama insancıl yollarla. Son bir söz yazmadan geçemeyeceğim. Hukukçular arasında çok bilinen bir söz vardır der ki;

 

Suçluyu kazıyın altından insan çıkar.

Gönderi tarihi:
Suçluyu kazıyın altından insan çıkar.

:) Sevgili gelincik, bu hiç bir şeyi değiştirmez. İnsanı da kazı bakalım, ne çıkar sence? Bu kazıma, altından çıkma işi arkeabakterilere kadar filan gider.

 

Beni çok ürperten, o gün de bu forumda anlattığım bir olay vardı, kısaca: Zavallı bir köpek muhtemelen zehirlenmiş, ayakta sendeliyordu ve peşinde bir çocuk sürüsü vardı. Altı yedi, en fazla belki biri sekiz yaşında çocuklar. Zavallı hayvan birden yere yıkıldı ve can çekişmeye başladı. Çocuklar ne yaptı dersiniz? Ellerinde hazırladıkları taşları köpeğe fırlatmaya başladılar. Donup kaldım. "Yapmayın çocuklar, yazıktır" bile diyemedim. Doğaya müdahale etmeyen bir belgesel çekimcisi gibi izleyebiliyordum ancak. Hayvan kalkamadıkça daha cesaretlenen çocuklar iyice yaklaşmaya ve taşları daha iyi isabet ettirmeye çalışıyorlardı. Ölmek üzere olan bir canlıya bu yapılanı reva göremeyen köpek isyan eder gibi son bir hamle ile doğrulmaya çalıştı. Çocuklar kaçışınca yeniden gücü tükenip yere serildi ve vahşet yeniden başladı. Köpek öldüğünde ne yaptıklarını görmek istemedim.

 

Ben acımasızlığı çözemiyorum. Neden hâla insan nesillerinin beyinlerinde ayna nöronlar yeterli sayıya ulaşamıyor? Bilincimiz evrimi neden hâla hızlandıramadı? Bencilliğimiz, hırsımız ve kibrimiz neden hâla ilkel yanlarımızı patlayıncaya kadar doyurup semirtiyor? Neden bizden güçlüye haksızsa bile el oğuşturup bizden zayıfın ensesine haklıysa bile tokat yapıştırıyoruz?

 

Ben anlamıyorum, artık ceylanın bittiği, kalmadığı ormanda tek tük kalan ceylanlar görüldüğünde yakalayıp öldürünceye kadar avcılar seferber oluyorlar. Ya bırakın da bir çoğalsın hayvanlar, yine ilkel dürtülerinizi tatmin edecekseniz de edersiniz be! Bitirinceye kadar uğraşmanın mantığı var mı?

 

Şu dünyanın kuruduğu, su kaynaklarının azaldığı, göç eden kaz ve ördeklerin göçlerinin iyice zorlaştığı dünyada tek tük kalan göllerin başlarını elleri tüfekli tutup "az kaldı, bir kaç seneye teki bile kalmaz" dercesine gelene geçene ateş etmenin mantığı var mı? Bu eşsiz hayvanlar yok olduğunda dünya nasıl bir yer olacak, hiç düşünen var mı? Adlarına türküler yakılmış telli turna, kınalı keklik gördüm ömrümde diyebilen var mı?

 

Diğer canlılara böyle davranan insan, kendi türüne iyiden acımasız. Karşısındaki insanın da incinen duyguları olduğunu her zaman incelikle hesap edebilen kaç kişi tanıyorsunuz? Varsa yoksa tatmin edemediği kendi ilkel dürtüleri.

 

Yahu Çin balık lokantalarında balığı canlı pişirmek aşçının marifeti kabul ediliyor, böyle bir şey var mı ya? Gözümle görmesem inanmazdım. Balığın kafası tavanın dışında bırakılarak kızartılıyor ve servis edildiğinde hâlen ağzını açıp kapatmaya çalışıyor. Ömrümde böyle ********* şey görmedim. Çoluk çocuk oturup yiyorlar. Bu insanların insana ne hayrı olur?

 

Gördük işte Diyarbakır bombacısını ekranda. Balıklar kuşlar attığı dinamitle öldü diye psikopat kahkahaları atıyor. Sen tut çoluk çocuk bombayı aldı götürüyor diye düğmeye bas! Bu müsvedde insan olsa neye yarar? İki ayak üstünde yürüyüp konuşuyor diye insan mı bu şimdi?

Gönderi tarihi:

Sayın demirefe bunların hepsine bir sürü örnekte ben ekleyebilirim. Bunlara kimsenin bir diyeceği yok olamaz da . Hadi size bir örnek te ben vereyim:

Bir arkadaşımın oğlu , belgesel seyrediyor ve o belgeselde bir aslan ceylanı kovalıyor. Çocuk kendisini yırtarcasına bağırıyor ve şöyle diyor.

 

- Hadi koş , çabuk ol

 

Annesi ilk başta çocuğun ceylan için çırpındığını zannediyor.

 

Koşturmanın sonunda ceylan aslanın elinden kurtuluyor ve çocuk aynen şöyle diyor:

 

-gerizekalı aslan gördün mü kaçırdın elinden ceylanı

 

Annesi şaşkınlık içinde çocuğunun bunu nasıl düşündüğünü sorguluyor ve şiddet içerikli çizgi filmlerle çocuğunun bu hale geldiğini düşünüyor ve eğitimini verirken bir yerde eksik ve gözden kaçırdığı bir şeyler olduğunu düşünüyor.

 

Bir önceki iletimde söylediğim gibi ,buacımasızlık aileden ve çevreden edinilen bilgilerle törpülenir , iyiye doğru gelişir veya keskinleşir.

 

Mesele bunları yok etmenin yada en aza indirmenin insalcıl yollarla mı yapılması gerektiği yada sizin söylediğiniz yollarlamı?

 

Siz kendinizi bir biçimde eğitmemiş olsaydınız inanın düşünce bazında onlardan çok ta farkınız olmazdı. Hiç birimizin olmazdı. Şu an da düşünce yapınız , bunlara hoş gözle bakmamanız ve saydıklarınızın kötü olduğuna dair inancınız, aldığınız ve pratiğe dönüştürdüğünüz eğitim neticesindedir.

 

Fakat bunları iyiye götürmenin yolları konusunda biraz daha düşünmeye ihtiyacınız var gibime geliyor.

Gönderi tarihi:

Sayın gelincik, yanılıyorsunuz... Olumsuzluklarımızı doğuştan getiririz. Hayvansal kökenimiz bize hayatta kalmak için çıkarımızı düşünmemizi emreder. Çıkarımız başka çıkarlarla çatıştığında çıkarımızı savunmayı emreder. Bunlar beyin kabuğumuzun en derinindeki reptil beyni dediğimiz merkez beyinden gelen en temel dürtülerdir. İnsana erdem kazandıran insanlık kültür birikimidir. Bu kültürü nesillere aktarmak gerektiği için "eğitim şart" :) deriz. Aktarmazsak veya aktaramazsak bencil bir sürüngen ortaya çıkar. (Not: Reptil sürüngen demek.)

 

Etik insan kültür ürünüdür, aşk insan kültür ürünüdür, vicdan öyledir, din de öyledir, bilim ve felsefe de... Bilimciler aşkın duygu olduğunu bile kabul etmezler. Aslanın ceylanı yakalamasını isteyen çocuk hakkında bir yorum yapamam. Daha detaylı bilgi gerek. Ama olasılıkla rekabetçi, gücün konuştuğu bir çevrede büyümekte. Ya da sadece Galatasaraylı da olabilir. :D

 

Gerçi aslanın başarılı olması da gerek, yoksa açlıktan ölür. Ot yeme gibi bir şansı yok. O bakımdan çocuk yaşından beklenmeyen süper bir mantık kurgusuna sahip de olabilir. Annesinin fazla üzülmesine bence gerek yok. Ama bir gün çocuğunu evdeki kedinin kuyruğuna teneke bağlarken görürse, işte o zaman endişe etmeli. O çocuk kediyi kucağına alıp sevmeli ve incineceği şeylerden kediyi korumaya çalışmalı. (Bu arada aşırı samimi olmamalı. Gerçi kediden insana geçen parazit sadece toksiplazmadır, bu da erkeklerde sorun oluşturmaz, kadınlarda düşük nedenidir. Köpek ile ise aşırı samimi olmayı hiç tavsiye etmem. Tenyadan tutun akciğer ödemine neden olan tehlikeli parazitlere kadar çok sayıda parazit bulundurabilir.)

 

Benim sorun ettiğim doğanın dengeli işleyişi değil. İnsanın acımasızlığı. Ayna nöronlar doğaldır ki insana has değilse de sayıları insanda doruğa ulaşan beyin hücreleri. Aynı zamanda bunlar her insanda da eşit sayıda değil. Fakat adam beynine ayna nöron enjekte ettirecek değil. Bu kalıtımsal bir şey, kimse de anne babasını sipariş edemiyor. "Aman beyninde bol ayna nöron bulunsun, özellikle buna dikkat edin" diyemez.

 

Ben zaten acımasız insanların değil, psikopat katillerin yaşamları tıbbın hizmetine verilmeli dedim. Önerim de geçerli. Kabul edileceğini sanmıyorum, o ayrı...

Gönderi tarihi:
Sayın gelincik, yanılıyorsunuz... Olumsuzluklarımızı doğuştan getiririz. Hayvansal kökenimiz bize hayatta kalmak için çıkarımızı düşünmemizi emreder. Çıkarımız başka çıkarlarla çatıştığında çıkarımızı savunmayı emreder. Bunlar beyin kabuğumuzun en derinindeki reptil beyni dediğimiz merkez beyinden gelen en temel dürtülerdir. İnsana erdem kazandıran insanlık kültür birikimidir. Bu kültürü nesillere aktarmak gerektiği için "eğitim şart" :) deriz. Aktarmazsak veya aktaramazsak bencil bir sürüngen ortaya çıkar. (Not: Reptil sürüngen demek.)

 

Etik insan kültür ürünüdür, aşk insan kültür ürünüdür, vicdan öyledir, din de öyledir, bilim ve felsefe de... Bilimciler aşkın duygu olduğunu bile kabul etmezler. Aslanın ceylanı yakalamasını isteyen çocuk hakkında bir yorum yapamam. Daha detaylı bilgi gerek. Ama olasılıkla rekabetçi, gücün konuştuğu bir çevrede büyümekte. Ya da sadece Galatasaraylı da olabilir. :D

 

Gerçi aslanın başarılı olması da gerek, yoksa açlıktan ölür. Ot yeme gibi bir şansı yok. O bakımdan çocuk yaşından beklenmeyen süper bir mantık kurgusuna sahip de olabilir. Annesinin fazla üzülmesine bence gerek yok. Ama bir gün çocuğunu evdeki kedinin kuyruğuna teneke bağlarken görürse, işte o zaman endişe etmeli. O çocuk kediyi kucağına alıp sevmeli ve incineceği şeylerden kediyi korumaya çalışmalı. (Bu arada aşırı samimi olmamalı. Gerçi kediden insana geçen parazit sadece toksiplazmadır, bu da erkeklerde sorun oluşturmaz, kadınlarda düşük nedenidir. Köpek ile ise aşırı samimi olmayı hiç tavsiye etmem. Tenyadan tutun akciğer ödemine neden olan tehlikeli parazitlere kadar çok sayıda parazit bulundurabilir.)

 

Benim sorun ettiğim doğanın dengeli işleyişi değil. İnsanın acımasızlığı. Ayna nöronlar doğaldır ki insana has değilse de sayıları insanda doruğa ulaşan beyin hücreleri. Aynı zamanda bunlar her insanda da eşit sayıda değil. Fakat adam beynine ayna nöron enjekte ettirecek değil. Bu kalıtımsal bir şey, kimse de anne babasını sipariş edemiyor. "Aman beyninde bol ayna nöron bulunsun, özellikle buna dikkat edin" diyemez.

 

Ben zaten acımasız insanların değil, psikopat katillerin yaşamları tıbbın hizmetine verilmeli dedim. Önerim de geçerli. Kabul edileceğini sanmıyorum, o ayrı...

olumsuzlukların doğuştan geliyor olması bunların evrilemeyeceği anlamını mı gelir sayın demirefe. İnsan erdem kazandıranın insanlık kültür birikimi olduğunu söylüyorsunuz o halde bu erdemi kazanmak mümkün öyle değil mi ve bu kazanılan erdem sayesinde en azından olumsuz dürtülerimizin kontrolü de mümkün.

 

Aslan olayında tabiki doğa lortam içersinde aslanın karnını doyurmak için avlanması doğal. Ancak burda asıl mesele küçük yaştaki bir çocuğun aslanın ceylanı öldürmesini arzulaması . Korkutan durum çocuğun , aslanın ceylanın öldürülmesinden büyük bir keyif alacağı. Çocuğun doğanın gerekleri konusunda mantıksal bir kurgu kurduğu yok. İşte bu acımasızlık bana göre verilen değerlerle aşılabilir yada en aza indirilebilir.

 

Psikopat katillerde hayatlarına seri katiller olarak başlamamışlardır. Mutlaka küçük küçük başlamışlardır.Belki önce küçük hayvanlara eziyetle, bitkilere ağaçlara, giderek daha büyük şeylerle kendilerini tatmine başlamışlardır. Bunların tıbbın hizmetine kendi rızaları dışında verilmesi doğru bir mantık değildir.Bu tür çocukların davranışları ilkin ailede daha sonra okullarda farkediliyor. Bu yaşta alınacak önlemler ve psikolojik tedavilerle çocukların birer psikopata dönüşmesi engellenebilir diye düşünüyorum. Tıbben kobay olarak bu insanları , kendi rızaları dışında kullanmanın, onlardan farklı bir mantığı olamaz

Gönderi tarihi:
Şimdi senden ricam. Bu yazdıklarını bu tartışma da iddia ettiklerinle bir karşılaştır

 

Cyrano dostum,

Görüşlerimi özetlemeye kalkışırsam: Sosyal bilimleri pozitif, onları kaynak olarak alan felsefelerini ise bilimsel olarak değerlendirmelerimin arkasındayım.

 

Zira bilim dallarına ait felsefeler o bilimin dilleri, tanımı, yorumu olmaktadır. Çıkarımları ile de insan yaşamını anlamlandırırlar. Vardıkları sonuçlar bilimsel değilse nedir? Kaynakları bilimsel ise, ilkeli çıkarımlarının sonucuda bilimsel olmalı.

 

Filozoflar felsefenin tanımını, "deney ve gözleme dayanan bilimsel veriler üzerinde ilkeli düşünme, mantık yürütme disiplini" şeklinde yaparlar.

 

Etik bilimi temellerini her sosyal bilimden almaktadır. Ekonomiden paylaşım etiği, siyaset biliminden güçlerin rolleri, hukuktan etik yapının ilkesi ve kanunsallaşması, kriminolojiden etiği öven veya yeren tanımlar, psikolojiden etik olmayanı tanımlayışlar vs. hakkında tartışılır, mantık yürütülür, çıkarımlar yapılır.

 

Bana göre yine, felsefe, doğruyu bulmak için edinilen bilimsel bilgiler ışığında ahlak anlayışı, dünya görüşü belirlemek, bunlara bağlı olarak ta yaşam biçimi belirlemek demektir.

 

Din felsefesinin ahlak anlayışına her hangi bir bilim kaynak olmadığından, emir buyurulan ahlaki değerlerin yöresel ve töresel olduğu kesinlik kazanmakta. Bu durumda etik ahlakla din ahlakının bütünlüğü, örtüştüğü değil, farklılığının, örtüşmediğinin gerçeği tartışılmalıdır.

Gönderi tarihi:

Ben öncelikle şunu belirtmek isterim ki, evrende neden sonuç örüntüsünün dışında kalan hiç bir şey yoktur. Bilimin konusu da evrendeki neden sonuç ilişkilerini ortaya çıkarmaktır. Dolayısıyla bilimin konusu dışında kalan HİÇ BİR ŞEY YOKTUR.

 

bilimselci'nin dediği gibi dine dayalı ahlak subjektif ve geçersizdir. Tümüyle yanlış elbette değildir. Oluşturduğumuz tüm değerler bilimsel verilere dayalı olmak zorundadır. Bilim elimizdeki geçerli yegane kriter, ölçü, referans ve her şeydir.

 

Katil psikopatlara gelince... Sayın gelincik elbette aynı şeyleri söylüyoruz. Özellikler doğuştan mı getiriliyor, çevresel etkenlerle mi kazanılıyor tartışmasına gerek yok zaten. İnsan bu ikisinin bir harmanıdır.

 

Toplum olarak kendimiz suçlular yaratıp, sonra da bu suçluları cezalandırmanın da bir mantığı yok zaten. Bu, kaderlerine suçlu olduklarını yazıp sonra da ceheneneme atmaya benzeyecektir. Benim söylediğim çok başka bir şey ama, sanırım anlatamadım. İsterseniz bu tartışmaya nokta koyalım, ben önerimin geçerli olduğunu söyleyeyim, önerildi diye yarından tezi yok uygulanacak diye bir şey olmadığına göre, bırakın öneri olarak kalsın.

 

Benim derdim, olağan işleyişi ile çok yavaş işleyen evrimi, biz bilincimizle neden hızlandıramıyoruz? Mantık hızlandırılabilmesini gerektiriyor. Çünkü naturel seleksiyonun yerini bilinçli seleksiyon alıyor. Bu da sürecin hızlanmasını gerektirir.

 

Yalnız tabii bilincimizin yanılma olasılığı elbette var. Örneğin Afrika vahşi köpeklerinin avlanma biçimi çok kabul edilemez bulunduğu için bir zaman bu hayvanlar sürekli biçimde avlanarak yok edilme noktasına getirildiler. Fakat bunun doğal denge üzerindeki etkisi hiç de olumlu olmadı. Av baskısından kurtulan ceylanlar otlakları aşırı tüketerek açlıktan yok olma tehlikesi ile karşı karşıya geldiler.

 

Fakat bu, daha iyi bir planlama ile doğaya biçim veremeyiz, bırakalım olduğu gibi kalsın anlamına gelmiyor. Sözkonusu olayda planlama yanlış ve eksik yapıldığı için başarısız olunmuştur. Bütün nedenselliği daha iyi kavrayıcı bir bakış açısı ile yapılacak daha iyi bir planlama ile başarılı düzenlemeler yapılabilir...

Gönderi tarihi:
İsterseniz bu tartışmaya nokta koyalım, ben önerimin geçerli olduğunu söyleyeyim, önerildi diye yarından tezi yok uygulanacak diye bir şey olmadığına göre, bırakın öneri olarak kalsın.

 

Sn demirefe,

 

Çoğu konuda haklı olman bu konuda da haklı olduğunu göstermez. Bu konuda kesin haksızsın. Konuyu bu şekilde kapatmana gönlüm razı değil. Kaldıki birazda karambole getirip kapatmaya çalışıyorsun. Bana göre, netleştirerek, yanlışlığını söyleyerek, özeleştiri yaparak kapatmalıydın.

 

1- Söylediğin gibi sn. Gelincikle bu konuda aynı şeyleri söylemiyorsunuz. En azından dışardan öyle gözükmüyor. İşte son yazısı

Bu yaşta alınacak önlemler ve psikolojik tedavilerle çocukların birer psikopata dönüşmesi engellenebilir diye düşünüyorum. Tıbben kobay olarak bu insanları , kendi rızaları dışında kullanmanın, onlardan farklı bir mantığı olamaz.
Psikopat katiller kobay olarak kullanılmalı, deney bitince hâla hayattalarsa, denenen ilaçların öldürücü ilaç dozu deneyinden sonra otopsi yapılmalı ve kadavra tıbbın hizmetine sunulmalı...

2- Aşağıdaki görüşünle zaten bariz çelişkidesin. Zira sn Gelincik'in söylediği gibi 'kendi isteği ile' bile olsa, medeni hukuk böyle bir şeye(kobay) izin vermez. Vermesi bile düşünülemez. İnsan mantığı ile de anlatılamaz.

Toplum olarak kendimiz suçlular yaratıp, sonra da bu suçluları cezalandırmanın da bir mantığı yok zaten. Bu, kaderlerine suçlu olduklarını yazıp sonra da ceheneneme atmaya benzeyecektir. Benim söylediğim çok başka bir şey ama, sanırım anlatamadım.

3- Doğuştan gelen farklılıklar yalnızca beyinsel ve bedensel farklılıklardır. Her iki olguda performansı etkiler. Ama asla ahlaki farklılıklar değildir. Bilim böyle bir şeyi henüz tesbit etmedi. Böyle bir iddia, islamiyette dahil teolojilerde vardır.

"Kimini iyi kimini kötü yarattık" der.

Özellikler doğuştan mı getiriliyor, çevresel etkenlerle mi kazanılıyor tartışmasına gerek yok zaten. İnsan bu ikisinin bir harmanıdır.

4- Bu konudaki söylediklerinin içinde doğru olan ise şu görüşündür:

Toplum olarak kendimiz suçlular yaratıp, sonra da bu suçluları cezalandırmanın da bir mantığı yok zaten.
Gönderi tarihi:
Hatta soyu tükenme tehdidi altındaki hayvanları avlayanlar hakkında, orman yakanlar hakkında da o kadar acımasız görüşlerim var ki, burada yazamam.

 

Daha ileri götüreyim: Nesli tükenen hayvanların koruma alanlarına gözetleme kuleleri ve kulelere sniperler yerleştirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Tabii ki hayvanlar için değil, avcılar için

 

Aynı şeyleri söylemiyoruz. Ama madem tartışmayı noktalamak istiyorsunuz bence sorun yok.

 

 

Aşağıdaki görüşünle zaten bariz çelişkidesin. Zira sn Gelincik'in söylediği gibi 'kendi isteği ile' bile olsa, medeni hukuk böyle bir şeye(kobay) izin vermez. Vermesi bile düşünülemez. İnsan mantığı ile de anlatılamaz.

 

Bu konuda avrupada , para karşılığı veya yakalandıkları çaresiz hastalıklara çözüm bulunsun diye yeni ilaçları deneyen ve bunlara gönüllü olan insanlar mevcut. Bu nedenle "kendi isteği ile kobay olmak" cümlesini kurdum.

Gönderi tarihi:

Hayır canım, yanlış anlamışsınız. Önerimin kabul görmediğini tabii ki görebiliyorum. Bu konuda aynı şeyi söylüyoruz tabii ki demiyorum. Aynı şeyi söylüyoruz demekteki kastım, kalıtımsal - çevresel etkenler konusu...

 

Kusuruma bakmayın ama, önerimden çark etmeyeceğim. Önerimde ısrarcıyım. Şu anda karşı çıksanız bile, neden böyle bir öneride bulunduğumu bir gün anlarsınız diye düşünüyorum. Ben önerimi koydum, kesinlikle geri çekmeye de niyetim yok. Bir gün bu önerinin tartışılacağını, kabul edilmese bile tartışılacağını düşünüyorum...

Gönderi tarihi:
Hayır canım, yanlış anlamışsınız. Önerimin kabul görmediğini tabii ki görebiliyorum. Bu konuda aynı şeyi söylüyoruz tabii ki demiyorum. Aynı şeyi söylüyoruz demekteki kastım, kalıtımsal - çevresel etkenler konusu...

 

Kusuruma bakmayın ama, önerimden çark etmeyeceğim. Önerimde ısrarcıyım. Şu anda karşı çıksanız bile, neden böyle bir öneride bulunduğumu bir gün anlarsınız diye düşünüyorum. Ben önerimi koydum, kesinlikle geri çekmeye de niyetim yok. Bir gün bu önerinin tartışılacağını, kabul edilmese bile tartışılacağını düşünüyorum...

Hiç kusura bakmıyorum sayın demirefe. Bunda sinirlenmenizi gerektirecek bir şey de yok siz önerilerinizi getirdiniz ve anlatamadığınızı düşündünüz. Ben anladığımı sanıyorum, en azından önerileri getiriş tarzınıza baktığımda. Bana göre mantıklı ve insancıl değil , nedenlerini açıkladım. Size göre mantıklı siz de nedenlerini açıkladınız. İsteyen, istediğini düşünür , savunur ve inanır.

Gönderi tarihi:
Hayır canım, yanlış anlamışsınız. Önerimin kabul görmediğini tabii ki görebiliyorum. Bu konuda aynı şeyi söylüyoruz tabii ki demiyorum. Aynı şeyi söylüyoruz demekteki kastım, kalıtımsal - çevresel etkenler konusu...

 

Kusuruma bakmayın ama, önerimden çark etmeyeceğim. Önerimde ısrarcıyım. Şu anda karşı çıksanız bile, neden böyle bir öneride bulunduğumu bir gün anlarsınız diye düşünüyorum. Ben önerimi koydum, kesinlikle geri çekmeye de niyetim yok. Bir gün bu önerinin tartışılacağını, kabul edilmese bile tartışılacağını düşünüyorum...

 

Sn. Demirefe,

 

Bu kadar tartışmanın sonunda sana şu soruyu sormam artık kaçınılmaz oldu.

İnsanlardaki ahlak farklılığının doğuştan olduğunumu iddia ediyorsun?

.............

Öyle sanıyorumki, Sn. Gelincik psikopatlığın doğuştan geldiğini söylemiyor.

Gönderi tarihi:
İnsanlardaki ahlak farklılığının doğuştan olduğunumu iddia ediyorsun?

Hayır... Kalıtsal ve çevresel faktörlerin birlikte etkili olduğunu söyledim ya...

Gönderi tarihi:
Bunda sinirlenmenizi gerektirecek bir şey de yok

Ne? Sinir mi? Bu da nerden çıktı yahu?

Gönderi tarihi:
Hayır... Kalıtsal ve çevresel faktörlerin birlikte etkili olduğunu söyledim ya...

Sn. Demirefe,

 

Bilimsel bir makaleden(kriminoloji) edindiklerimi paylaşmak istiyorum.

 

Alt benlikte(id) bulunan, cinsellik ve saldırganlık gibi iç güdüler;

Üst benlik (süper ego), anne-baba ve çevresel etkileşim suretiyle geliştirilmiş değerlere dayanan vicdan;

Benlik (ego) ise, alt benliğin istekleri ile üst benliğin istekleri arasında arabulucudur.

Benliğin alt benliği denetleyememesi ile üst benlikte yapısal bozukluklar bulunması halinde, dengesiz bir kişilik oluşmaktadır.

Bu durum davranışı etkileyerek suçluluğa neden olmaktadır.

 

Doğuşla birlikte yalnızca alt benlik vardır. Alt benlikte kavramlar değil, sadece zevk ve güdüler yer almaktadır.

Üst benlik, ahlâk, pişmanlık ve suçluluk duygularını geliştirdiğinden, kişinin yapısallaşmasında temel güçtür.

Bu şekilde üst benlik bilincin ve ideal benliğin gelişmesini sağlamaktadır.

Gönderi tarihi:

Evet... Alt benlik ve üst benlik çatışması, kişiyi kişilik bölünmesine, sonuçta çift kişililiğe kadar götürebilen tehlikeli sonuçlara götürebiliyor. "Gündüz insan gece kurt" :) efsaneleri bundan kaynaklanır. Ya da "Her insan Ay'a benzer, kimseye göstermediği bir yüzü vardır" denir. Bu sözün altında yatan anlam da alt benliktir. Hatta Anadoluda bir söz vardır, bir insan hep yumuşak, hep iyi olduğunun sanılmasını ve seslenmiyor diye tepesine çıkılmasını istemediğinde, gereğinde kötü olabileceğini anlatmak için "bak torbadaki yüzümü çıkarırım" der. Bu, üstü kapalı bir tehdittir.

 

Sonuçta psikopati çok tehlikeli bir hastalıktır. Dünyanın en önemli insanlık sorunlarından biridir. Pek bir tedavisi de yoktur. Adamın beyninde ayna nöron yok yani, yapacak bir şey yok. Karşıda kendini göremiyor. Empati körü. Yapacak gerçekten bir şey yok, ben size söylemiş olayım...

 

Benim kafamı kurcalayan konu, evrim bu sorunu nasıl aşabilir? İnsan neden hâla hayvansal kökeninden sıyrılabilmiş değil? Çok yavaş işleyen doğal evrimi bilincimizle hızlandırmanın bir yolunu neden bulamıyoruz?

 

Bilinç araştırmaları büyük bir hızla sürdürülüyor. Bilimciler yapay bilinç yaratma hedefine kilitlenmiş durumdalar. Bunun için yoğun çabalar var. Fakat konu çok kamaşık olduğu için, tabii ki çalışmalar ağır ilerliyor.

 

Bu konuda son bulgu, bilincin karmaşık çok parçalı bir yapısı olduğu. Zamanın bilincine varan beyin merkezi ayrı, hareketin bilincine varan beyin merkezi ayrı, renklerin bilincine varan ayrı... Sayısız bilinç merkezinin bileşkesi, bir toplam bilinç oluşturuyor. IBM'in desteklediği ve finanse ettiği bir çalışmada, "Blue Brain" projesi kapsamında gen haritası gibi beyin nöron haritası çıkarılma çalışması başlatıldı. Hedef: Beyni kopyalamak ve yapay beyin yaratmak.

 

Ve kafama takılan bir soru: Teknoloji insan beynini evrimleştirmeyi bir kenara atıp yapay bilinci düzenleme yoluna mı gidecek? Klasik bilimkurgu: Makineler insanlığı yok etmeye ve egemenliği devralmaya karar verirler... :)

Gönderi tarihi:

Bilimsel yöntemde, belli yaklaşımları kendi yöntemsel ilkeleri haline getirip, tüm açıklamalarını bu temelde yapan bilimciler tabii ki vardır. Bu yaklaşım biçimleri de başka yaklaşım biçimleriyle tabii olarak çatışır. Bir dönem Heisenberg'in belirsizlik ilkesini ortaya atarak deterministlerle çatıştığı gibi. Bir dönem tartışmalar sürer, sonra bir gerçeğe ulaşılır. Bilim de önceki olduğundan daha iyi bir yere gelmiş olur.

 

Tabii ki bu çatışmalar öyle kavgalı suçlamalı olmaz. Einstein belirsizliği savunanlarla kıyasıya tartışmıştır ama, kişisel yaşamlarında çok iyi dostlar olmuşlardır. Polemiğe dökenler yok mudur, insanın olduğu yerde her şey vardır. Örneğin çok parlak bir bilimci olan Gauss'un, yeni fikirlerin doğru olduğunu sezmesine rağmen, başkası ortaya attığı için beğenmemek gibi bir huyu vardı.

 

Fakat bu tutumlar çok vahim boyutlara da tırmanmıştır. Örneğin Sovyet biyoloji bilimi, Lysenko adında bir biyolog tarafından uzun yıllar geri bırakılmıştır. Lysenko'ya göre genetik yoktu. Bir papazın (*) kilise bahçesinde çaprazladığı bezelyelere bakarak uydurduğu saçmalıklardan ibaretti. Stalin'i de etkisine alarak, genetiği savunan Sovyet biyologlarını Sibirya'ya sürdürmeye kadar işi vardırdı ve Sovyet biyolojisinde tam bir hegemonya kurdu. Görüşüne göre, canlıları tamamen çevre koşulları biçimlendiriyordu.

 

Bu bilim terörü, ancak Stalin'in ölümünden sonra Andrei Sakharov'un Sovyet Bilimler Akademisinin başına gelmesi ve yayınladığı bir tebliğle sona erdirilebilmiştir.

 

Sonuç olarak, bir yaklaşım tek başına doğru değildir. Gerçek karmaşık ve çok yönlüdür. Her yaklaşım gerçeğin sadece bir ucunu tutmayı başarmış bir ipucudur...

 

(*) Papaz demişken, dogma karşıtı olduğumu çok kez ortaya koymuşumdur. Fakat dinler tamamen baştan aşağı yanlış öğretilerle dolu değillerdir. Örneğin, İslam dininde tuvalet ihtiyacının klasik çömelme ile giderilmesi, sıvı boşaltımı için bile olsa ayakta giderilmemesi şeklinde bir düşünce vardır. Hatta işte psivarlar tartışma konusu ble olur. Müslüman tuvaletinde psivar olmaz filan...

 

İşin doğrusu, bu konuda dinsel yaklaşımın isabetli olduğudur. Çünkü sürekli ayakta boşaltım ihtiyacının giderilmesi, aslında gerek olduğu halde bağırsakların harekete geçmesini engelleyebilir. Klasik yöntemde, sadece sıvı boşaltımına ihtiyaç duyulduğu zannedildiği halde, bağırsaklar da çoğu kez harekete geçebilir. Katı boşaltımına uzun bir süre ara vermek de çok ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir.

Gönderi tarihi:
Cyrano dostum,

Görüşlerimi özetlemeye kalkışırsam: Sosyal bilimleri pozitif, onları kaynak olarak alan felsefelerini ise bilimsel olarak değerlendirmelerimin arkasındayım.

 

Dostum açıkçası ben senin neyi savunduğunu neyi reddettiğini anlamadım. Hala samimi olarak merak ediyorum, başka bir tartışma da kendi savunduğun fikirlerin kelimesi kelimesi aynına bu tartışma da nasıl ve niye karşı çıkıyorsun ?

 

 

Çok açık söylüyorum böyle bir çelişkiyi anlamam mümkün değil.

 

Zira bilim dallarına ait felsefeler o bilimin dilleri, tanımı, yorumu olmaktadır. Çıkarımları ile de insan yaşamını anlamlandırırlar. Vardıkları sonuçlar bilimsel değilse nedir? Kaynakları bilimsel ise, ilkeli çıkarımlarının sonucuda bilimsel olmalı.

 

Bilim dallarına ait felsefeler, o bilim dalının ürettikleriyle dünyayı yorumlayan felsefeler değildir. Bilim felsefeleri, o bilim dalına ışık tutan, o bilim dalının prensipleri ve ilkelerini oluşturan, yol gösteren felsefelerdir.

 

Örn: Tıp felsefesi, tıp biliminin ürettikleriyle dünyayı yorumlayan bir felsefe değildir. Ürettikleri, ortaya koydukları, üstünde fikir bildirdikleriyle, tıp bilimi, tıp insanları, tıp kurumlarının çalışma , yöntem ve ilkelerini oluşturan bir felsefedir. Sen sandalyeyi tam olarak başaşağı dikmişsin. Tavsiyem duyduğun kavramlar hakkında kendi başına içerik eklemek yerine. Onların halihazırda varolan evrensel içeriklerine bir göz atman.

 

 

Filozoflar felsefenin tanımını, "deney ve gözleme dayanan bilimsel veriler üzerinde ilkeli düşünme, mantık yürütme disiplini" şeklinde yaparlar.

 

Yine sandalye başaşağı duruyor. Hangi filozof böyle bir tanım yapmış bilmiyorum da (ben hiç duymadım),felsefe bilimden onbinlerce yıl daha eski bir disiplindir. Bilim feslefeden kopmuştur.

 

Etik bilimi temellerini her sosyal bilimden almaktadır. Ekonomiden paylaşım etiği, siyaset biliminden güçlerin rolleri, hukuktan etik yapının ilkesi ve kanunsallaşması, kriminolojiden etiği öven veya yeren tanımlar, psikolojiden etik olmayanı tanımlayışlar vs. hakkında tartışılır, mantık yürütülür, çıkarımlar yapılır.

 

Çok basitçe ifade edeyim, buradan vardığım sonuç dostum ne yazık ki, bu tartışmada kullandığın kavramlar hakkında mantık yürütme dışında bir bilgin olmadığı. Etik hakkında okuduklarını ise tam tersine çevirip yazdığın. Etiğin (tüm felsefe dalları gibi) çeşitli bilim dalları üzerinde ki etkisini, o bilim dallarının etiğe kaynak olarak sunman. Dediğim gibi sandalyeyi başaşağı dikmekten başka birşey değil.

 

Ne Etik diye bir bilim dalı vardır.

 

Ne Etik felsefe disiplinin sorduğu sorular ve aradığı cevaplara bilimin bir katkısı vardır ve olabilir.

 

Ne de Etik felsefenin doğduğu zamanda herhangi bir bilim dalı vardır.

 

Etiğin ürettiklerinin, çeşitli bilim dallarına katkısı vardır.

 

 

Din felsefesinin ahlak anlayışına her hangi bir bilim kaynak olmadığından, emir buyurulan ahlaki değerlerin yöresel ve töresel olduğu kesinlik kazanmakta. Bu durumda etik ahlakla din ahlakının bütünlüğü, örtüştüğü değil, farklılığının, örtüşmediğinin gerçeği tartışılmalıdır.

 

Sen bana bir tane filozof, bir tane felsefi yazı, bir tane kulliye, bir tane bap göster ki "etik ahlak" diye bir tanımdan bahsetsin.

 

"Etik Ahlak" ne ?

 

Neden bahsediyorsun ve ne anlatmaya çalışıyorsun ?

 

Yarattığın ciddi kavram kargaşası kendi yazdıklarınıda anlaşılmaz hale getirmiş.

Gönderi tarihi:
Bilimden erdeme yol var mı sorusunu aslında yanıtlamıştım...

 

Etiğin de bir uygulamalı bilim olduğunu söylemiştim. İnsan beyninde ayna nöronlar denen özelleşmiş beyin hücreleri vardır. Bu nöronlar başkalarının çektiği acıları kendimiz çekiyormuşuz gibi duyumsamamızı sağlar. Ben başkasının acısıyla acıdan kaskatı kesilen insanlar gördüm. Hiç duyarlı olmadığını sandığım bir arkadaşım, çalıştığımız yerde bir iş kazası olduğunda, yaralı hastaneye götürülürken acıdan felç olmuş gibiydi. Bir eliyle göğsünü, bir eliyle sırtını bastırmaya çalışarak içindeki acıyı yok etmeye çalışıyor, o yaralıdan daha beter canhıraş şekilde soluklanıyordu.

 

 

 

Bilim dünyasına yeni bir bilim dalı kazandırdıkları için bu iki arkadaşımızı tebrik etmek istiyorum.

 

Merak ettiğim Etik'in bir bilim dalı olduğunu, kendilerinden başka savunan herhangi bir bilim adamı, felsefeci, düşünür duymuşlar mı ?

 

Etik disiplinini oluşturan görüşler, doğrular arasında herhangi bir bilimadamının imzasını görmüşler mi ?

 

Artı böyle birşeyi keşfettikten sonra, bu yeni ve genç bilimdalının bilim camiasına kazandırılması için bilim dünyasına müjde vermeden nasıl oturabiliyorlar?

 

açıkçası yanlış bilgide ısrarında bir sınırı olmalı. Sınır, bilimden binlerce yıl yaşlı, ne cevap aradığı sorular, ne de izlediği yöntemin bilimin konusu olmadığı bir felsefe dalını, bilim dalı olarak sunacak kadar esnek olmamalı.

 

Bilimsel doğrular, bilim adamları tarafından üretilir. Felsefi doğrular ise filozoflar tarafından. Etik'in, ürettiği bütün doğrular filozof imzalıdır. Ve etik felsefenin tüm yaklaşımlarının temelinde bir filozofun görüşleri temel teşkil eder.

 

Velhasıl, astroloji, teoloji ne kadar bilim dalıysa, etik te o kadar bilim dalıdır :)

Gönderi tarihi:
Ben öncelikle şunu belirtmek isterim ki, evrende neden sonuç örüntüsünün dışında kalan hiç bir şey yoktur. Bilimin konusu da evrendeki neden sonuç ilişkilerini ortaya çıkarmaktır. Dolayısıyla bilimin konusu dışında kalan HİÇ BİR ŞEY YOKTUR.

 

İyilik, güzellik, doğruluk (insani anlamda), iyi insan, kötü insan, adalet, hak, özgürlük, eşitlik, erdem, cesaret.

 

Basitçe bu kavramlar üzerine görüş bildiren bilim dallarının adını alalım . Bu kavramlar üzerine hazırlanmış bilimsel çalışma ve tezlere örnek alalım ?

 

Özgürlüğü tanımlayan bilim dalı hangisidir ?

 

İyi insan, kötü insanı tanımlayan bilim dalı hangisidir ?

 

Adaleti tanımlayan bilim dalı hangisidir ?

 

Doğruluğu tanımlayan bilim dalı hangisidir ?

 

İyilik ve güzelliği tanımlayan bilim dalı hangisidir?

 

Eşitliği tanımlayan bilim dalı hangisidir ?

 

Erdemi tanımlayan bilim dalı hangisidir ?

 

 

 

Evrensel olarak bu kavramlar hakkında sahip olunan yargılar bilim adamları tarafından mı yoksa filozoflar tarafından mı oluşturulmuştur?

 

Felsefe, bilim, sanat.

 

Her birinin konusu farklı. İnsanoğlunun gelişiminde rehber olmuş kavramlardır bunlar.

Gönderi tarihi:

Şimdi de elzem ihtiyaç olarak gördüğüm şekilde, kavram kargaşası yaşayan arkadaşlarımıza yardımcı olacak şekilde bu tartışmada kullanılan kavramların en anlaşılabilir haliyle gerçek anlamlarını yazayım.

 

Felsefe:bugün ki en basit tanımıyla, bilimin dışında kalan konularda kritik sorular soran disiplin.

 

İlk önce sadece felsefe vardı. Ve felsefe hem "nasıl?" hem de "nasıl olmalı?" sorusuna cevap arayan bir disiplindi. Felsefenin "Nasıl?" sorusuna cevap arayan yönü zamanla bilime dönüştü. Yani bilim felsefenin "nasıl?" sorusuna yanıt arayan kısmının evrim geçirmiş halidir. Felsefe'nin "nasıl?" sorusuna cevap arayan dalları ve disiplinleri zamanla kendi içlerinde ortak yöntemler, sistemler, araç gereçler, yasalar geliştirerek birer bilim dalı haline geldiler. Felsefe dünyasında kendi bağrından kopan bu yeni disipline ilk başta temkinli ve reddeder bir şekilde yaklaşsa da. Zaman içinde "nasıl?" sorusunu bilime bıraktı, ve sadece "nasıl olmalı?" sorusuyla ilgilendi (Buna felsefe ve bilimin yollarının ayrılması denir).

 

Felsefenin cevap aradığı sorular bilimin dışında kalan, bilimin cevap veremeyeceği sorulardır.

 

Bilim Felsefeleri : Bilim felsefeleri, bir bilim dalının ürettikleriyle dünyayı yorumlayan felsefeler değildir. "x felsefesi" olarak yazılan bir felsefe; X'de tanımlanan bilim dalının ilkelerini ve prensiplerini oluşturan rehberlik ve kaynak teşkil eden felsefedir.

 

örn;

 

Tıp felsefesi ; Tıbbın ve bu bilim dalına mensup bilim insanlarının çalışma ilkeleri, meslek ahlakları vs konularda kaynaklık eden felsefedir. Yani ? Doktorlar göreve "Hipokrat Yemini" ederek başlarlar. Hipokrak Yemini'nin maddeleri bir felsefedir.

 

Her yıl yüzbinlerce doktor "sınır tanımayan doktorlar örgütü" bünyesinde, afrikanın balta girmemiş ormanlarından, yoksul asya ülkelerine kadar çeşitli coğrafyalarda, gönüllü olarak hizmet verirler.

 

Gerek sınır tanımayan doktorlar örgütü, gerekse onun bünyesinde gönüllü hizmet veren doktorlara bunu yaptıran meslek etiğidir. Yani tıp felsefesinin bünyesinde olan ilkeler.

 

 

Etik : En eski felsefe dallarından birisidir. Felsefenin Aksiyoloji koluna bağlıdır. Aksiyoloji (değerler felsefesi) kendi içinde ikiye ayrılır ; Etik ve Estetik

 

Türkçede Etik için "ahlak bilimi" gibi bir tanım kullanıldığı için, konu hakkında detaylı bilgi sahibi olmayan insanlar bunu gerçekten bir bilim dalı sanabilir (gerçi bu forum dışında rastlamadım ya ). Oysa bu isim tıpkı teolojiye "tanrı bilimi" denmesi gibi türkçe de hatalı yaygın kullanımdan başka birşey değildir.

 

Batı dillerinde "ahlak felsefesi" olarak tanımlanır " philosophy about morality"

 

Evrensel tanımı : Ahlak ile ilgili sorular soran felsefe dalı.

 

Umarım kavram kargaşasına açıklık getirebilmişimdir.

Gönderi tarihi:

Cyrano dostum,

 

Öncelikle bilimin ilgi alanına değinelim.

 

"Gözlem ve gözleme dayalı akıl yürütme yoluyla evrene ilişkin olguları birbirine bağlayan yasaları bulma çabasıdır."

 

Yukarda saydığın olguların tümü gözlem ve deneye dayalı olgulardır. Bir diğer deyişle, maddeyle ilgili her araştırma konusu bilimin konusudur. Deneylenip, gözlemlenebildiğinden dolayı pozitif olgulardır.

 

Sosyal bilim dallarının listesini bir kez daha vurgulamak zaruri oldu.

 

Antropoloji, Ekonomi, Eğitim bilimleri, Coğrafya, Tarih, Uluslararası ilişkiler, Dil bilimi, Siyaset bilimi, Psikoloji, Toplum bilim, Arkeoloji, Filoloji, Hukuk, İşletme, Suç bilimi, Felsefe ve alt dalları, Sosyoloji, sosyal bilim dallarıdır.

 

Velhasıl, astroloji, teoloji ne kadar bilim dalıysa, etik te o kadar bilim dalıdır

 

Burada bahsettiklerin etik hariç, deneylenebilen, gözlemlenebilen olgular değildir. Metafizik kavramlardır.

 

Zaman içinde "nasıl?" sorusunu bilime bıraktı, ve sadece "nasıl olmalı?" sorusuyla ilgilendi (Buna felsefe ve bilimin yollarının ayrılması denir).

 

Felsefenin cevap aradığı sorular bilimin dışında kalan, bilimin cevap veremeyeceği sorulardır.

 

Bahis konusu ettiğin metafizik felsefe ise dediğin doğru. Ancak, maddeci(materyalist) felsefe de, zamanla metafizik felsefeden yollarını ayırmış, madde dışı olgularla ilgisi kalmamıştır. Materyalist felsefe şu an bilimsel disiplin olarak tanınmaktadır.

Gönderi tarihi:
Cyrano dostum,

 

Öncelikle bilimin ilgi alanına değinelim.

 

"Gözlem ve gözleme dayalı akıl yürütme yoluyla evrene ilişkin olguları birbirine bağlayan yasaları bulma çabasıdır."

 

Yukarda saydığın olguların tümü gözlem ve deneye dayalı olgulardır. Bir diğer deyişle, maddeyle ilgili her araştırma konusu bilimin konusudur. Deneylenip, gözlemlenebildiğinden dolayı pozitif olgulardır.

 

Sosyal bilim dallarının listesini bir kez daha vurgulamak zaruri oldu.

 

Antropoloji, Ekonomi, Eğitim bilimleri, Coğrafya, Tarih, Uluslararası ilişkiler, Dil bilimi, Siyaset bilimi, Psikoloji, Toplum bilim, Arkeoloji, Filoloji, Hukuk, İşletme, Suç bilimi, Felsefeve alt dalları, Sosyoloji, sosyal bilim dallarıdır.

 

 

 

Burada bahsettiklerin etik hariç, deneylenebilen, gözlemlenebilen olgular değildir. Metafizik kavramlardır.

 

Diyorum ya kavramların içeriklerine bir gözatmak diye.

 

Sosyal bilim dallarının listesinde adı geçen Felsefe ("ve alt dalları"nıda ben hiç duymadım ya neyse) nin içeriğini ben sana yazayım ;

Felsefe tarihi

 

Bilim tarihi

 

Mantık

 

Türk-islam düşüncesi tarihi

 

Sistematik felsefe

 

Yani felsefe'nin ne olduğuyla, felsefenin tarihiyle, felsefe türleriyle ilgilenen bir disiplin. Diğer bir deyişle felsefeyi inceleyen bir disiplin.

 

Demirefe'ye sorduğum sorunun aynısını sana soruyorum.

 

Özgürlük, estetik, güzellik, doğruluk, onur, erdem, eştilik, hak, adalet, iyilik kötülük vs bu konularda görüş bildiren bilim dalları hangileridir ?

 

....

 

Arkadaşım defalarca yazdım tekrar yazıyorum. Etik bir bilim değil, bir felsefe dalıdır. Evrensel adı "ahlak felsefesi" dir. Evrensel tanımı "ahlak ile ilgili sorular soran felsefe dalı" dır.

 

neden yanlış olduğunu bildiğiniz bir konuda bu kadar ısrar ediyorsunuz onuda anlamadım.

 

Yok gerçekten yeni bir bilim dalı keşfettiğinizi düşünmüyorsanız

Gönderi tarihi:

Cyrano dostum,

 

Amacım bilgi üstünlüğü yarışması değil, doğrularda uzlaşı. Buna seni temin ederim.

 

Senin bazı bilgileri duymamış olman, o bilginin olmadığını veya yanlışlığını göstermez.

 

Duymadığın felsefenin alt dalları:

 

Bilgi Felsefesi (Epistemoloji), Bilim Felsefesi(yöntem), Varlık Felsefesi (Ontoloji), Ahlak Felsefesi (Etik), Sanat Felsefesi (Estetik), Siyaset Felsefesi (Politika)

 

Sorduğun, Özgürlük, eştilik, konularıyla sosyoloji ve onun felsefesi, doğruluk, onur, erdem, iyilik, kötülük konularıyla etik bilimi ve onun felsefesi, hak, adalet, konularıyla hukuk bilimi ve onun felsefesi, estetik, güzellik, konularıyla da sanat bilimleri ve onların felsefeleri ilgilenir.

 

neden yanlış olduğunu bildiğiniz bir konuda bu kadar ısrar ediyorsunuz onuda anlamadım.

Anlamak kolay. Yanlış olduğunu bildiğin bir konuda sen israr edermisin? Edersen bizde ediyoruzdur.

Bu konuyu daha fazla uzatmayacağım. Zira fazlaca tartışılan, kavranılması, maddeci kabullerin olması gereğini isteyen bir konu.

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.

Configure browser push notifications

Chrome (Android)
  1. Tap the lock icon next to the address bar.
  2. Tap Permissions → Notifications.
  3. Adjust your preference.
Chrome (Desktop)
  1. Click the padlock icon in the address bar.
  2. Select Site settings.
  3. Find Notifications and adjust your preference.