Zıplanacak içerik

Featured Replies

Gönderi tarihi:
Cyrano dostum,

 

Amacım bilgi üstünlüğü yarışması değil, doğrularda uzlaşı. Buna seni temin ederim.

 

Senin bazı bilgileri duymamış olman, o bilginin olmadığını veya yanlışlığını göstermez.

 

Duymadığın felsefenin alt dalları:

 

Bilgi Felsefesi (Epistemoloji), Bilim Felsefesi(yöntem), Varlık Felsefesi (Ontoloji), Ahlak Felsefesi (Etik), Sanat Felsefesi (Estetik), Siyaset Felsefesi (Politika)

 

:) Sen artık iyice karıştırdın herşeyi.

 

Ben sana sosyal bilimlerin altında adı geçen "felsefe" nin içeriğini yazıyorum. Sen bana felsefenin alt dallarını yazıyorsun.

 

Sosyal bilimler altında geçen "felsefe" konusu ve bölümü felsefeyi inceleyen bir disiplindir diye de belirtmişim.

 

Sosyal bilim dallarının listesinde adı geçen Felsefe ("ve alt dalları"nıda ben hiç duymadım ya neyse) nin içeriğini ben sana yazayım ;

Felsefe tarihi

 

Bilim tarihi

 

Mantık

 

Türk-islam düşüncesi tarihi

 

Sistematik felsefe

 

""ve alt dalları" nıda ben hiç duymadım ya neyse" demişim zira sen sosyal bilim dalları arasında "felsefe ve alt dalları" diye madde yazmışsın. Kibarlığımdan ben hiç duymadım böyle bir maddeyi dedim. Yoksa "arkadaşım sen felsefenin alt dallarının sosyal bilim dalı olduğunu nereden uyduruyorsun" da diyebilirdim.

 

ironik olan bir diğer yanı da. bir ileti önce Etik'in evrensel adının "ahlak felsefesi" olduğunu yazmış olmam.

 

 

 

Sorduğun, Özgürlük, eştilik, konularıyla sosyoloji ve onun felsefesi, doğruluk, onur, erdem, iyilik, kötülük konularıyla etik bilimi ve onun felsefesi, hak, adalet, konularıyla hukuk bilimi ve onun felsefesi, estetik, güzellik, konularıyla da sanat bilimleri ve onların felsefeleri ilgilenir.

 

Arkadaşım senin bir paragrafta felsefe dalı dediğin etiğe, öbür paragrafta bilim demende artık öylesine yazdığını gösteriyor sanırım. Başka bir izahı yok.

 

Ne hukuk bilimi "hak ve adalet" in tanımını yapar.

 

Ne sosyoloji bilimi "özgürlük ve eşitlik" in tanımı yapar.

 

Onur, erdem, iyilik, kötülük konularıyla ilgilenen etik diye bir bilim dalı yoktur. Etik diye bir bilim dalı yoktur. Onur, erdem gibi kavramlarla sosyoloji ilgilenir. O da onur ve erdemin tanımını yapmaz. Var olan anlayışları inceler.

 

Bilim yeni tanımlar koymaz ortaya bu kavarmlar için olan bütün hak adalet, özgürlük, eşitlik anlayışlarını sistemlerini, tiplerini ortaya koyar inceler, tahlil eder. Bilimin konusu hakkında da bu kadar yanlış bir kanıya sahip olmana pes derim.

 

 

 

Dünyada ki özgürlük, eşitlik, hak ve adalet tanımları, anlayışlarından hangisi bir bilimsel çalışmanın ürünü olarak ortaya çıkmıştır ? Bir tane örnek versene ?

 

Bu tanımları yapan felsefecilerdir, filozoflardır, felsefedir.

 

 

Yanlış olduğunu bildiğin bir konuda sen israr edermisin? Edersen bizde ediyoruzdur.

Bu konuyu daha fazla uzatmayacağım, zira fazlaca tartışılan, kavranılması, maddeci kabullerin olması gereğini isteyen bir konu[/font]

 

Arkadaşım bildiğin bir konuda ısrar etsen anlayacağımda. Senin artık ısrar ettiğin bir konuda yok. Yukarıda görüldüğü gibi, iki paragrafında farklı şey iddia ediyorsun. Birbirine taban tabana zıt şeyler.

 

Hem felsefenin alt dalı, hem de bilim dalı demen etiğe, bu konulara ne kadar yabancı olduğunu gösteriyor.

 

Hiç kusura bakmayacaksın, "bilimselci" insan, iddia ettiklerini destekleyebilmeli. Ben basit birşey istedim. Etiğin bir bilim dalı olduğunu nereden duydun ? Nereden okudun ?

 

"fazlaca tartışılan bir konu" demişsin. Yok öyle bir şey. Zira ben bugüne kadar etik bilim midir, değil midir diye tartışan hiç kimse görmedim.

  • Cevaplar 656
  • Görüntü 55,4b
  • Tarih
  • Son Cevap

Bu Başlıkta En Çok Gönderenler

Most Popular Posts

  • Sanırım anlatamadım sevgili demirefe... Ben önerini tartışmıyorum. Gerekçelerini de istemiyorum...   Bilimin değer yargıları üretebileceğini ve tüm değer yargılarının bilim temelli olabileceği iddia

  • Misafir bilimselci
    Misafir bilimselci

    Demirefe,   Üst yazına tam da da benim anlattıklarımı yazmışsın diyecektimki, alttaki yazını okuyunca şok oldum. Görüşümü söyleyeyim. Psikopat insanların hastalıklarının tedavisi için tecrit veya

  • '' Determinizm kanıtlanmadıkça, İndeterminizm güç kazanır '' da denilebilir.   Bu iki önermenin birbirine göre bir önceliği olabilir mi ?   Ama benim o tartışmada, '' İndeterminizm geçerlidir '' d

Gönderi tarihi:

Cyrano dostum,

 

Sinirlendikçe kendini dağıtıyorsun. Birazcık sakin olmaya çalış. Saygıyı kaybetmemeğe çalış.

 

Söylediğim gibi ben burada bir bilgi yarışı yapmıyorum. Burada herkes bildiğini söylüyor. Üstelik herkesin doğrularıda, var olan üye sayısı kadar.

 

Doğruluk ölçümlemesine gelince; kimin doğruları deneyle, gözlemle örtüşüyorsa, ölçü işte budur.

 

Bilimlerin ilgi alanıyla onlara ait felsefelerin ilgi alanlarının farklılığını israrla söylediğim halde, karıştırdığımı söylemen telaşeye kapılıp, tartışmaya çalıştığımızı anlamamanla ilgili.

 

Netleştireyim:

 

Ben bir bilim dalına ait felsefenin, o bilim dalıyla aynı ilkeleri barındıran bir disiplin olduğunu söylemiyorumki, Elbette araştırma inceleme sistemleri farklı.

 

Ama şunu söylüyorum: Felsefe, ait olduğu pozitif bilim dalının dili, açıklaması, insan ve doğa üzerinde yorumu olduğuna göre, o'nun yapısı da bilimseldir. Metafizik olgular içermez.

 

Tartışmanın başında da bunu söyledim. Metafizik felsefe ve onun alt dalı teolojinin, ahlakı ve sosyal hükümleri bilimsellik içermediğinden kişisel, gurupsal dayatmalardır. Bilimle, gerçekle örtüşmez.

 

Tartıştığımız bu. Biz neyi tartışıyoruz? Uzattıkça uzatıyorsun.

Gönderi tarihi:

Bilimselci’nin de ifade ettiği gibi, konuları çok fazla kontrasta götürmez ve yapıcı tartışırsak, daha sağlıklı sonuçlara ulaşabiliriz.

 

Bilimin neden-sonuç ilişkileri ile çalıştığını ve evrende neden-sonuç ilişkisi olmayan hiçbir olgu bulunmadığını daha önce belirtmeme rağmen, anlaşıldığına göre daha somut ayrıntılara girmek gerekecek.

 

Psikolojinin bir bilim dalı olduğunu ve insan davranışlarını incelediğini söylemek, konuyu sanırım açıklığa kavuşturur. İnsanın duyumsadığı herhangi bir his, psikolojinin konusu dışında kalamaz. Buna cesaret de, korku da, erdem de, dürüstlük de, özgürlük de, hak ve adalet de, her şey dahildir. (*)

 

Ötesinde bilim, insanın bir birey olarak incelenmesinin yetmeyeceğini, insanın sosyal bir canlı olduğunu görerek sosyoloji bilimini de kurmuştur. Daha da ötesi, insanın geçmişinden kopuk ele alınamayacağını görerek antropolojiyi kurmuştur. Bununla insanların tarih öncesinden beri, günümüze gelinceye kadar nasıl davrandıklarını araştırmıştır. Tarih, etik, hukuk, bunlar da daha ayrıntılı branşlara ayrılan bilim dallarıdır.

 

Bunu Yunus Emre bile o çağda, o kültür sınırları içinde olduğu halde “ilim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir” deyişiyle ortaya koyabilmiştir. Bilmekle ilgili her şey bilimin konusudur.

 

Teoloji ve astroloji bilim değildirler. Çünkü neden-sonuç ilişkisi içinde oluşturulmamışlardır. Nedeni anlaşılamamış olgulara da izafi bağlantılar ataması yaptıkları için bilimin yönteminin dışına çıkmışlardır. Psikoloji de insanın her davranışının nedenini bulamamıştır. Ama nedenini bilmediği olguyu, biliyor gibi davranıp yargı geliştirmemiştir. Yeni bulgular araştırarak ve daha açıklayıcı varsayımlar üretmeye çalışarak yoluna devam etmektedir.

 

Bu nedenle teoloji ve astroloji bilim değilken, psikoloji ve sosyoloji bilimdirler. Psikoloji ve sosyolojiyi diğer temel bilimlerden ayıran tek fark, inceledikleri olguların karmaşık, dolayısıyla tüm nedenselliklerinin kapsanmasının zor oluşudur. Yoksa, tüm sosyal bilimler de fizik kadar, kimya kadar bilimdirler...

 

(*) Büyük bir düşünce önderi kabul ettiğim Bertrand Russell'in önemli ahlak tezleri geliştirdiği psikolojik ve sosyolojik varsayımları vardır. Örneğin Quaker adında bir esnaf örgütünün ticari ahlak ilkelerini, temel psikanaliz varsayımlar ışığında uzun uzadıya analiz etmiştir.

Gönderi tarihi:

Zaten başlangıçta her şey felsefenin konusuydu. Bilimi felsefe emzirdi ve büyüttü. Sonra bilim, felsefenin konularını devralmaya başladı.

 

Bugün felsefenin bir çok konularını bilim devralmaktadır. Fakat bu felsefe bitti, yok oldu anlamına gelmez. Modern felsefenin işlevi şudur:

 

Bilimin sınır taşları olan kuramların ötesi için ön varsayımlar üretmek. Kuramların ötesinde, yeteri kadar kanıt toplamanın henüz mümkün olmadığı alanlarda gezinmeye çalışmak ve el yordamıyla da olsa, olası daha ileri varsayımların neler olabileceğini araştırmak.

 

Çünkü bilim, kanıtlarla çalışmak zorunda olduğundan, hakkında kanıt olan teoremlerin ötesine geçemez. Bu, bilimi spekülasyona açmak olur ve doğru değildir. Teoremler üzerinde kısmen spekülasyon mümkündür. Ne de olsa teorem... Daha iyi bir teorem geliştirilmek istenir ve bunun için elde olanın speküle edilmesi gereklidir. Ama bu spekülasyonlar da yeni kanıtlar çerçevesinde olmak zorundadır. Bilim kanıtsız bir adım bile atmaz.

 

Felsefe ise spekülasyon konusunda hürdür. Her spekülasyon felsefe içinde yapılabilir. Bunu yapmak için bilimsel kanıtlarla sınırlanmış değildir. Eldeki kanıtların, mantık kurallarını kullanarak kapsamını geliştirmeye çalışır ve olası kanıtların keşfine yol açmaya çabalar. İşte bu yüzden felsefeye halen ve elbette ki ihtiyaç var, bilim felsefenin tüm görevlerini devraldı denilemiyor. Fakat tüm görevlerini devralmadıysa bile, eskiden felsefe konusu olan bir çok konu, bilimin içine girmiştir. Bu böyle de devam edecektir. Felsefe bilimin öncüsüdür...

Gönderi tarihi:
Cyrano dostum,

 

Sinirlendikçe kendini dağıtıyorsun. Birazcık sakin olmaya çalış. Saygıyı kaybetmemeğe çalış.

 

Söylediğim gibi ben burada bir bilgi yarışı yapmıyorum. Burada herkes bildiğini söylüyor. Üstelik herkesin doğrularıda, var olan üye sayısı kadar.

 

Dostum yazdıklarım sanırım silinmiyor değil mi ?

 

Yazılarımda son derece sakin, tutarlı, düzgün ve açık bir anlatım da hakim. Saygı konusuna gelirsek, saygı sınırları aşan tek bir cümlem dahi yok.

 

Kullandığın kavramlar hakkında bilgi sahibi olup olmamak konusuna gelince ben bu tavsiye olarak almanı tercih ederdim. Saygısızlık olarak değil. Zira saygısız bir uslupla yazılmamışlardı.

 

 

 

 

Bilimlerin ilgi alanıyla onlara ait felsefelerin ilgi alanlarının farklılığını israrla söylediğim halde, karıştırdığımı söylemen telaşeye kapılıp, tartışmaya çalıştığımızı anlamamanla ilgili.

 

Karıştırdığını ısrarla söylemem. Tamamen yanlış bir görüş öne sürdüğün içindir. Telaşeye kapılmakla alakası yoktur. aşağıda tekrar açıklayacağım gibi.

 

 

Ama şunu söylüyorum: Felsefe, ait olduğu pozitif bilim dalının dili, açıklaması, insan ve doğa üzerinde yorumu olduğuna göre, o'nun yapısı da bilimseldir. Metafizik olgular içermez.

 

Hiçbir bilim felsefesinin böyle bir misyonu olmadığı gibi, işlevi de bu değildir. Şimdi ben burada dostum sen "bilim felsefeleri" hakkında yeterli bilgiye sahip değilsin deyince saygısızlık mı yapmış oluyorum ? Çünkü yaptığın ve görüşünü üstüne inşa ettiğin tanım, bilim felsefelerinin işlevi ve varolan şekliyle bağdaşmıyor. Daha net bir ifadeyle, sen olmayan bir felsefenin tanımını yapıyorsun.

 

Bilim felsefeleri o bilim dalının dili, açıklaması, insan ve doğa üzerinde ki yorumu değildir.

 

En net ifadeyle ; o bilimle uğraşan insanlara yani bilim insanlarına uğraştıkları bilim dalının amacı nncelikleri, normları, ahlaki ilkeleri konusunda kaynaklık eden felsefelerdir bilim felsefeleri.

 

Örnekleyeyim; Tıp felsefesi, tıp biliminin ürettikleriyle dünyayı ya da doğayı yorumlamaz. Bu tasavvurun yanlış. Tıp felsefesi, bugün dünyada evrensel olarak tıp dünyasının kabul ettiği, uyduğu ahlaki, ilkesel normları yaratır. Bunun üzerinde düşünür.

 

güncel örnek konular ;

 

Ötenazi, canlı kobay, ücretli sağlık sistemi, tıp açısından insan hayatının önceliği, doktorların grev yapması, yasadışı organ nakli, zehirli iğne gibi idam işlemlerinde doktorların görev alması. Bu tarz konularda tıp dünyasının ve doktorların tavrının ne olması gerektiği üzerine üretilen fikirler, tıp felsefesinin konusudur. Bugün tıp felsefesi başlığıyla yazılan yazılar, çalışmalar, kitaplar, bu konularda çeşitli fikirlerin öne sürüldüğü çalışmalardır.

 

Yani bilim felsefeleri, o bilim dalının ürettikleriyle dünyayı yorumlayan felsefeler değil. O bilim dalıyla meşgul olan bilim insanlarının rehberidir.

 

Bilim felsefelerinin önceliği de bilimsel olup olmamak değildir. Çünkü bilim felsefelerinin üstünde kafa yorduğu konular, cevaplarının bilimsel doğrular ve yanlışlarla değil, insani doğrular ve yanlışlarla bulunması gereken konulardır.

 

Bilim felsefeleri hem genel, hemde belli bir bilim dalı üzerinde neyi tartışıyor, nelere cevap ararlar ? Onun içinde konlar bazında örnekler vereyim;

 

Bilim adamları ve bilim kuruluşlarının silah geliştirmesi doğru mudur yanlış mıdır?

 

Bilim adamları ve kuruluşları bu kimlikleriyle siyasal taraf olmalı mıdırlar?

 

Çalışma sonuçları zararlı siyasal tezleri destekler nitelikteyse açıklamalı mı gizlemeli midirler ?

 

Daha az acılı idam yöntemleri için doktorların araştırma yapması ve bu yöntemleri fiilen uygulaması doğru mudur yanlış mıdır ?

 

Yasadışı organ nakli hayat kurtarmak mıdır ? İnsan sömürüsü müdür ?

 

İnsanların kobay olarka kullanılması doğru mudur ? yanlış mıdır ?

 

Bilim adamları için devletlerin yasaları mı? Bilimin gerekleri mi önceliklidir ? Bilim adamları yasaları çiğnemek pahasına bilimsel çalışmasının gereklerini yerine getirmeli mi ?

 

vs.

 

Bilim felsefelerinin güncel tartışma konularından örnekler bunlar. Görüldüğü gibi bilimin ve bilim dallarının ürettikleriyle dünyayı yorumlamak değil, bilimin nasıl çalışacağına ilişkin esaslar oluşturmaktır işlevi.

 

Örnek konularda olduğu gibi, hedef cevapların ne kadar bilimsel olup olmadığı değil, ne kadar insani olup olmadığıdır.

 

Tartışmanın başında da bunu söyledim. Metafizik felsefe ve onun alt dalı teolojinin, ahlakı ve sosyal hükümleri bilimsellik içermediğinden kişisel, gurupsal dayatmalardır. Bilimle, gerçekle örtüşmez.

 

Ne materyalist, ne metafizik felsefe, ve bu okullara bağlı etik üzerine çalışan felsefeciler, ürettiklerinin bilimsel gerçeğe uygun olup olmadığını referans almazlar.

 

Tartışmanın başındada söyledin, zira onun için tartışıyoruz.

 

Felsefe bilimsel olup olmamakla ölçülecek ürünler vermez. senin dikkat etmediğin nokta tam burası.

 

Bir felsefi ürün bilimsel olup olmamakla ölçülebilseydi, zaten o bilimin konusu içinde olurdu. Ve felsefe değil bilim ilgilenirdi. Felsefenin evrensel tanımıyla "bilimin konusu dışında kalan konularda kritik sorular sormak" işlevi diye bir işlevi olmazdı.

 

Sen hangi özgürlük tanımını bilimsel olup olmamakla ölçebilirsin ?

 

Hangi "iyi insan, kötü insan" tanımını bilimsel olup olmamakla ölçebilirsin ?

 

Hangi dürüstlük, erdemlilik, cesaret tanımını bilimsel olup olmamakla ölçebilirsin ?

 

Hangi güzellik, çirkinlik tanımını bilimsel olup olmamakla ölçebilirsin ?

 

 

Bir Alman felsefeciden okumuştum bunu ismini hatırlamıyorum şöyle birşeydi "Goethe ve bir domuz çobanının yemek yediği lokantada yangın çıktığında, ilk önce domuz çobanının değil Goethe'nin kurtarılması gerektiğini düşünmek için matematiğe ihtiyaç yoktur"

 

Sonra ahlak kurallarının bilimsel gerçeklere uyması gibi bir şartı nereden çıkardın ki, şu veya bu feslefenin ahlak öğretileri bilimsel gerçekle örtüşmez gibi bir tanım yapıyorsun ?

 

Karını/kocanı aldatma, hasta insanlara yardım et, fakirlere yardımcı ol, yalan söyleme, arkadaşlarını ihbar etme, hırsızlık yapma, yaşlılara öncelik göster, ülken için gerektiğinde ölümden dahi çekinme, büyüklerinin yanında sigara içme, borcunu zamanında öde, verdiğin sözü tut, büyüklerine karşı gelme, çıplak dolaşma, küfürlü konuşma, bağırarak konuşma,

 

Şimdi bazı ahlak kuralları saydım. Birçoğuna seninde uyduğunu tahmin ettiğim kurallar. Bunları bilimsel olup olmamakla mı ölçeceksin? Böyle birşey mümkün mü? Nasıl bilimsel gerçeklerle örtüşen ahlak kuralları oluşturacaksın. Veya ahlak kurallarını bilimsel gerçeklerle örtüşüp örtüşmediğine göre mi değerlendireceksin. Bir ikincisi bilim bu kuralları nasıl sınayacak ? Ya da örnek ver bana, bu ahlak kuralları bilimsel gerçeklerle örtüşüp örtüşmediğine göre bir değerlendir.

 

Bunlar doğada olmayan, insanoğlunun bir arada yaşayarak ürettiği kurallardır. Doğada karşılığı yoktur. Bilimsel olup olmaları diye bir kriterde yoktur.

 

sahi nasıl bilimsel gerçeklerle değerlendiricez ahlak kurallarını ?

 

Yasalar dahiçıkartılırken, heryasa bilimsel gerçeklerle örtüşüp örtüşmediği gözönüne alınarak mı çıkarılır ?

 

Ahlak, yaşlıları ve zayıfları kolla der. Bilim, doğa sistemini zayıfları yok etmek üzerine kurmuştur der. Hasta ve zayıf olanların hiçbir şansı yoktur der.

 

Nazilerin çıkardığı, hasta ve sakatları yokederek ,kısırlaştırırak ülke ekonomini yükten kurtarmayı amaçlayan yasayı bilimsel olup olmamakla ölç bakalım ? Ne çıkar sonuç ? Bilimsel açıdan bir itiraz getirebilir misin?

 

Doğada olanın aynısını yaptılar, tüm canlılar için geçerli olanı. "Hasta ve sakat olanlara yaşam sansı tanımayarak, türün sağlıklı kalması" nı benimsediler. Ama onlara "bilimsel" demiyoruz, Faşist diyoruz.

 

Neden güçlünün zayıfı ezmesini yanlış buluyoruz? Doğa bilimleri yanlış bulduğu için mi ?

 

Tüm akrabalarımız (primatlar) çok eşli yaşam sürdükleri, insan erkeği hergün sperm üretebildiği halde, neden tek eşliliği yasalarla koruyoruz. Çok eşliliği yasaklıyoruz ?

 

Bilimsel gerçekler böyle söylediği için mi ?

Gönderi tarihi:

Sanırım birşeyin incelenmesi ile yaratılması arasında ki "kalın" farkın ayrımına varmak zor değildir. Psikolojinin, özgürlük, adalet, eşitlik, hak , hukuk tanımları yapmadığını bilmekte.

 

Dünyada ki özgürlük, eşitlik, adalet, hak, hukuk anlayışlarının bilimsel çalışmalar ile oluşturulmadığını bilmekte.

 

"Herkesin fikirlerini özgürce ifade edebilmesi" bir bilimsel çalışma sonucu olarak kabul edilmedi.

 

"Iırkları, dilleri, dinleri, cinsiyetleri ne olursa olsun bütün insanlar eşittir" ilkeside bilimsel anlamda ki "eşitlik" üzerine inşa edilmedi.

Gönderi tarihi:

Cyrano dostum,

 

Benim "net" likle, demirefe dostumuzun da "kontrastla" ifade etmeye çalıştığımız, tartışmanın sağlığı için, konuyu biraz daha daraltmaya, kısaltmaya çalışacağım(netlik için). Aksi oldukça anlaşılması zorlaşıyor.

 

Bak ben ne demişim:

 

"Felsefe, ait olduğu pozitif bilim dalının dili, açıklaması, insan ve doğa üzerinde yorumu olduğuna göre, o'nun yapısı da bilimseldir."

 

Sen ne demişsin:

 

"En net ifadeyle ; o bilimle uğraşan insanlara yani bilim insanlarına uğraştıkları bilim dalının amacı nncelikleri, normları, ahlaki ilkeleri konusunda kaynaklık eden felsefelerdir bilim felsefeleri."

 

Kısaltırsak ben; Bilim felsefesi, bilim kaynaklı yorumlarıyla insan ve doğa için yorum yapar demişim.

 

Sen ise; Bilim felsefeleri bilimle uğraşan insanlara ahlaki ilkeleri konusunda kaynaklık eder demişsin.

 

Bu açıklamaların farkı varmı? Cevabını bekliyorum.

 

Demirefe dostumuz, yanlış anlamadımsa insan davranışlarına çıkarımlar yapan felsefenin, psikoloji ve sosyoloji bilimlerinden kaynaklandığını ifade etmiş, "Bilmekle ilgili her şey bilimin konusudur." diyerek te bağlamış. Ben bu "bilgi"ye, insan için doğruyu yanlışı bilmek te dahildir diye ilave ediyorum. Yanlışsam Demirefe arkadaşımız da lutfen bunu cevaplasın.

 

Ben de etik(ahlak) bilimini misal vereceğim.

 

Her ne kadar sen, etik bilimi'ne bilim değildir diyorsan da, insan davranışlarına ait olan sosyal bir olgunun ne olduğunu araştıran bir disiplin olmalı. Vardır da. Aksi şekilde ahlakın ne(bilim) olduğu nasıl tanınır, nasıl açıklanabilir? Bundan kaynakla; nasıl(felsefe) olacağı nasıl açıklanabilir?

 

Bu konuya, netlik bozulmasın diye uzatmayıp link vereceğim:

 

BURADA Bilimin ve etik(ahlak) biliminin tanımı yapılmış.

Gönderi tarihi:

Psikoloji tabii ki "komşunla iyi geçin, borcunu zamanında öde, eşine sadık kal" der, niye demesin? Bunlar sağlıklı bir psikolojiye sahip olmamız için gerekli şeylerdir. Psikoloji ile sosyoloji çok yakın bilimlerdir. İnsan sosyal bir canlıdır ve sağlıklı bir psikolojiye sahip olması, toplumsal uyumuna bağlıdır. Bu nedenle sadece etik değil, nezaket, görgü kurallarına dahi titizlikle uyması, her psikologun tavsiyesi olacaktır. Çünkü insanın mutluluğu bunlardan geçer. Psikoloji de insanın mutluluğunu hedeflemektedir, herhalde, değil mi?

 

Sadece bu kadar değil, psikoloji temel bilimdir, tabii ki onun ortaya koyduğu doneler hukuk, etik gibi uygulamalı bilimlerde kullanım alanı bulacaktır. Hukuk ve etiğin bilim olmadığı iddia edilecek belki ama, kesinlikle bilimdirler. Tıp nasıl biyolojinin uygulamalı bir şubesi ise, aynı... Hukuku ele alırsak o da aynı. Kriminoloji diye suçun tanımını yapan bir dal var. Nasıl bilim olmaz? Aksi halde hukukçu ve doktorlar, çözemedikleri bir sorunla karşı karşıya kaldıklarında, bilime dönüp sormazlardı, öyle değil mi? Filozoflara sorarlardı. Veya ulemaya. Asla onlara kimse sormaz, uygar bir toplumsa şayet. Bilimcilere sorulur, bilimden, gerçek kaynak alınan kökenden danışılır. Keza tarih bilimi öyledir.

 

Tarihte geriye gidersek, geriye attığımız her adımda din - bilim - felsefenin içiçe girdiğini görürüz. Çok yakın geçmişte hemen bunların ayrımı güçleşir. Biraz daha geçmişte, bilgelik denince yer yer din, yer yer felsefenin anlaşıldığı görülür. Bu üçünün sacayak şekilde kendi alanlarına oturması, bilimin bağımsızlığını ilan etmesi çok yeni bir insanlık kültürüdür. Hâla bunu başaramayan çok fazla topluluk var dünyada. Bu ayrımın farkında bile olmayan çok fazla toplum var.

 

Başta bilim yoktu zaten. Felsefe ile din, alanları paylaşıyorlardı. İlk üniversiteler, dini veya felsefi kurumlardı. Bilim giderek güçlenmekte ve din ile felsefeye çok az alan bırakmayı sürdürmektedir. Bu sürecin gelecekte bilimin ağırlığını artırarak devam edeceği, çok ama çok büyük bir aksilik olmazsa, örneğin dünyaya büyük bir meteor çarpıp tüm uygarlığı silip götürmezse, kesindir...

Gönderi tarihi:

Önemle eklemem gerek ki; bilimin felsefe ve dinin alanlarını tümüyle kapsaması ve tekel haline gelmesi olanaksızdır. Felsefe ve din, kendi alanlarında var olmayı sürdüreceklerdir.

 

Çünkü bilimi kısıtlayan bir etken vardır: Bilim kanıtlanabilir verilerle çalışmak zorundadır. Bu yöntemin dışına çıkmak, bilimi bilim olmaktan çıkarır. (*)

 

Peki bilimin bilinmeyen hiç bir şey bırakmaması, her bilinmeyeni çözmesi olasılığı yok mudur?

 

Yoktur. Yanıtı bulunamamış hiç bir sorunun kalmadığı bir zaman asla olmayacaktır. Evrenin son gününde, son kalan bilinçli varlığın zihninde, yanıt bulamamış sorular hâlen olacaktır.

 

Neye dayanarak böyle kesin konuşuyorum? Sonsuzluğa... Sonsuzluk her şeyin sonudur. Her varlık, sonsuzlukta son bulur. Bu, son diye bir şey olmadığı anlamına da gelir. Son, yoktur.

 

Sonun olmayışı, imkansızın da olmayışı anlamına gelir. Ünlü reklam sloganı doğru söylüyor, "impossible is nothing!"

 

(*) Felsefe; deney, gözlem ve kesin kanıtların ulaşamadığı alanlarda çalışır. Önce bilim felsefeden besleniyordu, şimdi felsefe bilimden beslenmektedir. Önce bilimin motoru felsefe idi, bu gün bilim tüm insanlık kültürünün lokomotifidir. Dinin ise gelecekte tümüyle yok olacağını ve alanını felsefeye terkedeceğini savunan ateist tezler olabilir. Bu tartışmaya açıktır. Buna şimdi girmek istemiyorum...

Gönderi tarihi:
Cyrano dostum,

 

Benim "net" likle, demirefe dostumuzun da "kontrastla" ifade etmeye çalıştığımız, tartışmanın sağlığı için, konuyu biraz daha daraltmaya, kısaltmaya çalışacağım(netlik için). Aksi oldukça anlaşılması zorlaşıyor.

 

Bak ben ne demişim:

 

"Felsefe, ait olduğu pozitif bilim dalının dili, açıklaması, insan ve doğa üzerinde yorumu olduğuna göre, o'nun yapısı da bilimseldir."

 

Sen ne demişsin:

 

"En net ifadeyle ; o bilimle uğraşan insanlara yani bilim insanlarına uğraştıkları bilim dalının amacı nncelikleri, normları, ahlaki ilkeleri konusunda kaynaklık eden felsefelerdir bilim felsefeleri."

 

Kısaltırsak ben; Bilim felsefesi, bilim kaynaklı yorumlarıyla insan ve doğa için yorum yapar demişim.

 

Sen ise; Bilim felsefeleri bilimle uğraşan insanlara ahlaki ilkeleri konusunda kaynaklık eder demişsin.

 

 

 

Bu açıklamaların farkı varmı? Cevabını bekliyorum.

 

Açıkçası ne kadar farklı ve tezat olduğunu görebiliyoruz.

 

Sen bilim felsefelerini, o bilim dalının ürettikleriyle beslenen felsefe okulları olarak tanımlıyorsun. Benim itiraz ettiğim tanım da zaten bu. Bilim felsefesi bilimi referans alan değil, bilimin referans aldığı felsefedir. En anlaşılabilir şekilde açıkladığım gibi. Bilim felsefelerinin ürettikleri ve üzerine kafa yorduğu konular bilimin kaynak olarak alınacağı konular değildir. Zira bilimin kendisi bu konulara cevap veremediği için, bilim felsefeleri dediğimiz felsefeler bilim ve bilim dünyasına kaynaklık eder.

"Kısaltırsak ben; Bilim felsefesi, bilim kaynaklı yorumlarıyla insan ve doğa için yorum yapar demişim."

 

Bilim felsefeleri bilimi kaynak almazlar, bilim onları kaynak alır. Kaynak aldığı noktalar bilimsel yöntem, bilimsel doğru gibi konularda değildir. Bilim ve toplum ilişkisi, bilim ve devlet ilişkisi, bilim ve kanun ilişkisi, bilim adamlarının uyması gereken ahlaki kurallar vs konulardır. Bu konularda bilimin kendisini evrensel doğrular ve ortak nokalar üretemediği için bilim felsefeleri dediğimiz disiplinlerin ürünlerinden yararlanır.

 

Mısır Piramitleri'nin inşaasında çalışan işçilerin köle değil özgür işçiler olduğu konusunda, ya da İsa'nın sarışın ve mavi gözlü olamayacağı konusunda dünya tarihçileri ortak akıl yürütebilirler. Ama Holocost'u reddeden tarih tezleri hazırlamanın yasak olup olmaması konusunda ortak akıl yürütemezler. Aynı tarih kurumuna, aynı tarih ekolüne bağlı tarihçiler arasında bile bu konuda farklı görüşler vardır. Tarih biliminin kendisinin bu konuyla ilgili verebileceği bir yanıt yoktur. Tartışma tarih bilimi ışığında değil bilim felsefesi ışığında devam eder. Ve her felsefe ekolüne bağlı tarihçi farklı şeyler söyler bu konuda. Yapılan yorumların bilim kaynaklı olup olmamasına da dikkat edilmez.

 

Demirefe dostumuz, yanlış anlamadımsa insan davranışlarına çıkarımlar yapan felsefenin, psikoloji ve sosyoloji bilimlerinden kaynaklandığını ifade etmiş, "Bilmekle ilgili her şey bilimin konusudur." diyerek te bağlamış. Ben bu "bilgi"ye, insan için doğruyu yanlışı bilmek te dahildir diye ilave ediyorum. Yanlışsam Demirefe arkadaşımız da lutfen bunu cevaplasın.

 

Ben bir önce ki iletimde basitçe sorular sordum. Ve ahlaki doğru ve yanlışlar sıraladım. bir tanesini bile bilimsel bilgi veya bilimi kaynak alarak sınayabilir misin ?

 

Soru hala geçerlidir iddia ettiğinle yanıt vermen zor olmasa gerek.

 

Ben de etik(ahlak) bilimini misal vereceğim.

 

Her ne kadar sen, etik bilimi'ne bilim değildir diyorsan da, insan davranışlarına ait olan sosyal bir olgunun ne olduğunu araştıran bir disiplin olmalı. Vardır da. Aksi şekilde ahlakın ne(bilim) olduğu nasıl tanınır, nasıl açıklanabilir? Bundan kaynakla; nasıl(felsefe) olacağı nasıl açıklanabilir?

 

Bu konuya, netlik bozulmasın diye uzatmayıp link vereceğim:

 

BURADA Bilimin ve etik(ahlak) biliminin tanımı yapılmış.

 

Verdiğin linkin neresinde "ahlak bilimi" nin tanımı yapıldığını gösterebilir misin ? Sen verdiğin linki okudun mu ? Ben okudum ve ben "ahlak bilimi" ile ilgili bir tanım göremedim.

 

"Her ne kadar sen, etik bilimi'ne bilim değildir diyorsan da, insan davranışlarına ait olan sosyal bir olgunun ne olduğunu araştıran bir disiplin olmalı. Vardır da"

 

 

Evet var . Bu bilime sosyoloji deniyor. Ahlakı, ahlakikuralların kökenini, yaptırım gücünü, genel geçerliğini, değişebilirliğini, yerel-evrensel yönlerini inceleyen bilim dalı sosyolojidir. Ahlak sosyolojinin alanına girer bilimde.

 

Etik bilimine "bilim değildir" diyen sadece Cyrano değil. İki arkadaşımız hariç dünyanın geri kalanıdır. Zira "felsefe dalları" ile "bilim dalları" nın birbirinden farklı şeyler olduğu tartışan yoktur dünyada. Kimse bir bilim dalı olan, psikoloji için bir felsefe dalıdır demediği gibi, hiçkimse de bir felsefe dalı olan "etik" için bilim dalı dememektedir.

 

Evrensel adı "ahlak felsefesi" olan etik'in bir bilim dalı olduğunu iddia eden arkadaşlarımızın durumu, teolojinin bir bilim dalı olduğunu iddia edenlerden farklı değildir.

 

Etik'in ana konusu "ahlak nasıl olmalı ?" sorusudur. "Nasıl olmalı" sorusu hiçbir bilim dalının konusu değildir.

Gönderi tarihi:
Psikoloji tabii ki "komşunla iyi geçin, borcunu zamanında öde, eşine sadık kal" der, niye demesin? Bunlar sağlıklı bir psikolojiye sahip olmamız için gerekli şeylerdir. Psikoloji ile sosyoloji çok yakın bilimlerdir. İnsan sosyal bir canlıdır ve sağlıklı bir psikolojiye sahip olması, toplumsal uyumuna bağlıdır. Bu nedenle sadece etik değil, nezaket, görgü kurallarına dahi titizlikle uyması, her psikologun tavsiyesi olacaktır. Çünkü insanın mutluluğu bunlardan geçer. Psikoloji de insanın mutluluğunu hedeflemektedir, herhalde, değil mi?

 

:)

 

Ayet yorumlamaya gelince "bilimsel" geçinen insanların daha ciddi konularda temel bilimsel kavramlar için derse ihtiyacı olduğunu görmek ironik.

 

Şimdi insanlara ortaokulda öğretildiği gibi. Bilim, evrensel, her yerde, her zaman ve her durumda geçerli doğrular üretir.

 

Bilimin amacı budur. Sadece belli bir zaman, belli bir bölge, belli insanlar için geçerli olacak doğrular üretmez. Klinik Psikoloji, ahlak kurallarıyla bireyin çatışmasından kaynaklı depresyon halleri için çözümler üretir. Bu çözümler bireyin bağlı olduğu ahlak kurallarına göre değişiklik gösterir. Ne her durumda bu arkadaşımızın iddia ettiği gibi çözüm olarak bireye ahlak kurallarına uymasını tavsiye eder. Ne de aksini.

 

 

Aksi halde hukukçu ve doktorlar, çözemedikleri bir sorunla karşı karşıya kaldıklarında, bilime dönüp sormazlardı, öyle değil mi? Filozoflara sorarlardı. Veya ulemaya. Asla onlara kimse sormaz, uygar bir toplumsa şayet. Bilimcilere sorulur, bilimden, gerçek kaynak alınan kökenden danışılır. Keza tarih bilimi öyledir.

 

Köleliğin yasak olup olmaması bilim adamlarına mı sorulmuştur ? Eşcinsel evliliklerinin serbest olup olmaması ? Komünist Parti kurmanın yasak olup olmaması ? Ötenazi yasağı ? İnsan Kobay kullanımı ? Soykırımı inkar yasaları ? Kürsü dokunulmazlığı ?

 

Tıp dünyasının çözemediği kaç sorun için, felsefesi tartışmaların yapıldığı kurulları topladığını biliyor musun sen ?

 

Yargıtayın, Anayasa mahkemelerinin içtihat yaparken filozoflardan alıntı yaptığını ?

 

Anayasalar hazırlanırken, her ülkenin anayasasının bir felsefe ekolünün ışığında hazırlandığını ?

 

 

 

Tarihte geriye gidersek, geriye attığımız her adımda din - bilim - felsefenin içiçe girdiğini görürüz. Çok yakın geçmişte hemen bunların ayrımı güçleşir. Biraz daha geçmişte, bilgelik denince yer yer din, yer yer felsefenin anlaşıldığı görülür. Bu üçünün sacayak şekilde kendi alanlarına oturması, bilimin bağımsızlığını ilan etmesi çok yeni bir insanlık kültürüdür. Hâla bunu başaramayan çok fazla topluluk var dünyada. Bu ayrımın farkında bile olmayan çok fazla toplum var.

 

Başta bilim yoktu zaten. Felsefe ile din, alanları paylaşıyorlardı. İlk üniversiteler, dini veya felsefi kurumlardı. Bilim giderek güçlenmekte ve din ile felsefeye çok az alan bırakmayı sürdürmektedir. Bu sürecin gelecekte bilimin ağırlığını artırarak devam edeceği, çok ama çok büyük bir aksilik olmazsa, örneğin dünyaya büyük bir meteor çarpıp tüm uygarlığı silip götürmezse, kesindir...

 

Neyin felsefe dalı, neyin bilim dalı olduğunun ayrımına varamamak ta önemli bir başarısızlık kanımca.

 

Bilim ve felsefeyi birbirine rakip gören bir mantık. Sebebi felsefenin ne olduğunu yeterince bilmemek.

 

Bir ülke ya da toplumun bilimsel gelişkinliği için elzem olanların başında felsefi gelişkinlik gelir.

 

Osmanlı ve Emevilerin Ortaçağ'da bilim alanında motor vazifesi görmelerini sağlayan. Ortaçağ Avrupa'sının sahip olduğu felsefe (skolastik düşünce) ile Abbasiler'de yaygın olan felsefenin (neo platonizm) farkıdır. Avrupa'nın Felsefe alanında rönesans ve ardından gelen Aydınlanma Çağı ile birlikte yeni felsefi ekolleri benimsemesi, bilim alanında atılıma geçmesini sağlamıştır.

 

Avrupa'da İngiltere, Almanya, Fransa Aydınlanma Çağı'ndan sonra felsefenin öncü ülkeleri olmuşlardır. Bu üç ülkeden çıkan filozoflar modern felsefe ekollerini oluşturmuşlardır. Hatta daha basit bir ölçütle sahip oldukları kadar filozof ve felsefe okulu sayısı ile, modern bilim tarihinde ki yerleri doğru orantılı olmuştur. Felsefe'nin lider ülkesi Almanya, bilimde de lider konumuna yükselmiş, onu İngiltere ve Fransa izlemiştir. O zamandan beri de, Almanya, Fransa ve İngiltere (O'nun kurduğu diğer anglo-sakson devletler de dahil) Bilim alanında liderliği elden bırakmamıştır. Felsefe alanında yeni şeyler üretemeyen, içtihatların yasaklanmasıyla filozoflar çıkaramayan Osmanlı ve diğer islam medeniyetleri ise, bilim alanında geri kalmışlardır.

 

Zira felsefi gelişkinliği olmayan bir toplum bilimsel gelişkinliğe de erişemez. Felsefe bir toplumda bilimsel gelişimin önünü açacak köşetaşlarını döşer.

 

Bilim felsefenin açtığı yolda yürür ve gelişir. Felsefe bilimin rehberidir.

Gönderi tarihi:
"Bilim felsefesi bilimi referans alan değil, bilimin referans aldığı felsefedir."

 

Bilim felsefeleri bilimi kaynak almazlar, bilim onları kaynak alır. Kaynak aldığı noktalar bilimsel yöntem, bilimsel doğru gibi konular da değildir.

 

Cyrano dostumuzun bu şekilde düşünmesine şaşmamak gerek. Tipik bir metafizikçi zihniyeti. Zira metafizikçi; bilincin nesneden kopuk olduğunu iddia eder.

 

Bilim felsefesinin kaynağı bilim değilmiş!.. Bu görüşün alternatifi nedir: Kaynaksız olması.

 

Bilimin doğrulamadığı bir şey bilgi olabilirmi? Bilginin irdelenmediği bilim felsefesi olabilirmi? Bilimin doğrulamadığı bilgiye doğa ötesi(metafizik(sallama)) bilgi denildiğini biliyoruz.(konu başlığı)

 

İnsanlar felsefe yaparken kaynaksız sallaybilirlermi? Yani sezileriyle, zanlarıyla, tahminleriyle, nesne hakkında bilgi yürütebilirlermi?

 

Evet yürütebilirler. Ama nasıl? Tahminlerle, zanlarla, fallarla.

Mesla; yörüngelere ait bilimsel bilgiler olmadan insanlar, güneş doğudan doğarak batıdan batyor, dünya etrafında dönüyor olarak izah edilirdi. Bu felsefi fikir, bilime öncülük etti. Bilimsel araştırmalar ölçümlemeler sonucu, dünyanın kendi etrafında dönmesinden dolayı böyle gözüktüğü anlaşıldı. Bu ise yeni felsefi tartışmalara KAYNAK oldu. Bu bilginin FEEDBACK (geribesleme) olayıdır.

 

Bilgi; var olan her şeyin ne olduğunu, nasıl bir şey olduğunu(bilim) ve en önemlisi de o var olan şeyin, bizim için ne ifade ettiğini, bir işimize yarayıp yaramadığını, bir zararı olup olmayacağını anlatan, açıklayan(felsefe) bir tanımlamadır.

 

Hemen bir misal vereyim. Ağacın ne olduğu, doğadaki kimyasal, ve biyolojik reaksiyonları bilim tarafından incelenir, sonuçlanır, bilimsel bilgiler ortaya konur. İnsanlar bu verileri kaynak alarak insanlara yararını zararını tartışırlar. Sonuçta ağaca karşı, insan için bir davranış ve kurallar bütünü oluşturulur. İşte bilimden alınan bu pozitif bilgilerden sonra, insan yararına/zararına olanın tartışılması, nasıl olmasının gerekliliği, çıkarımlar, bilim felsefesidir. Buradan bilimlere yeni doneler de çıkar.

 

Bilim, nesnel uğraşısı yanısıra felsefe gibi akıl yürütme metodunu da kullanır. Felsefe akıl yürütme metodu için nesnel bilgiyi kullanır. Bilimler ve felsefe birbirlerine yardımcıdırlar.

 

Öyleyse felsefe, bilimlerin bir uzantısıdır, şu anlamda ki, felsefe, bilimlere dayanır ve onlara bağlıdır.

GEORGES POLITZER

Gönderi tarihi:

Cyrano ve Bilimselci'nin "tartismalarini" bastan sona kadar okumaya calistim ve gercekten Cyrano'nun icinde bulundugu konuma uzuldum. Cunku bilimselci gercekten bilimsel verilere fazlasiyla baglanmis.

 

Sayin bilimselci, iki yildan beri felsefe derslerini izliyorum. Ve ahlak bilimi diye bir kavramin varligini savunmaniz yersiz, cunku AHLAK FELSEFESI diye bir kavram soz konusu. Felsefe'nin cikis noktasi bilimden cok insan aklidir, sorgulama, dusunme, neden, nicin vs....

Siz felsefede bilim ariyorsunuz, ama felsefede yapilan yorumlar bilimle kanitlanma geregi duyulmaz. Herhangi bir dusunce one surulur ve bu dusunce etrafinda baska dusunceler izlenir. Felsefenin bilimsel verileri yine filozoflardir. Ben hobbes derim siz Rousseau dersiniz. Ben neden Hobbes dedidigimi ona yaklasan baska filozoflarla acarim, tarihi orneklerle dusuncemi kanitlamaya calisirim, ama bilimsel verilere ihtiyac duymam. Tarih bilimsel bir verimidir? Tarihi her adim filozoflarin dusuncesininin ya dogru ya da yanlis oldugunu kanitlar. Bu sekilde Benim Hobbes'u savunma mekanizmami kirabilirsiniz.

Descartes, cogito felsefesini bilimsel yontemle mi buldu? Kendinisini odasina kapatti, ve gunlerce cikmadi. Suphecilikle attigi bu adimda, gordugu hersey aslinda bir aldatma olsa bile, insan aklinin dogrulugunu buldu.

 

Birde, ilk sayfada, ezenlerin ve somurenlerin din tarafindan daha on plana cikarildiklarini yazmissiniz. Yanliz yaklasiminiz cok eksik. Cunku, oncelikle guclu ve gucsuz iliskisini anlamak icin insan dogasi konusunu incelemelisiniz. Sonrasinda, bunun sebebinin din degilde insan oldugunu goreceksiniz. Cunku dinler aracidir. Napoleon, basa geldiginde, ya da 14. Louis,july Sezar'i bile ekliyebiliriz, hepsi tanri tarafindan secildiklerini soylediler. Insanoglu, eline guc gectimi onu daha da siddetli bir arzuyla isteyen bir yaratiktir. Yani din cok pasif bir etken. Ona bakarsaniz, komunizmde insanlari somurdu, kapitalizm hala somurmekte, ya da hindistanda kast sistemi insanlar arasina daglar aciyor. Yani din tek basina butun insanligi etkileyen bir etken degildir.

 

Son olarak Ahlaktan bahsetmek istiyorum. Ahlak kavrami cok genistir. Kisiden kisiye, toplumdan topluma ve zamandan zamana farklilik gosterir. Ahlak kavrami toplumda huzur icinde yasamak icinde mecbur gereklidir. Cunku, toplum icinde yasamanin baslica kurali toplumsal kurallara uymaktir. Insan tek basina var olamaz : INto the wild filmini izleyin derim, bu konuyu cok guzel anlatiyor. Yani ahlak ve din arasinda ille de baglanti yapmak zorunda degilsiniz. Ateist olan bir insaninda ahlak anlayisi vardir, inancli bir insaninda. Belkide boyutlari farklidir, ama ozunde ahlak kurallari insanin ozunde var olan bazi eylemlerin en aza indirilmesini saglamak amaclidir. Aksi taktirde dunya yasanmaz hale gelir. Doga durumu dedigimiz bir hal alir.

Gönderi tarihi:
Cyrano dostumuzun bu şekilde düşünmesine şaşmamak gerek. Tipik bir metafizikçi zihniyeti. Zira metafizikçi; bilincin nesneden kopuk olduğunu iddia eder.

 

Bilim felsefesinin kaynağı bilim değilmiş!.. Bu görüşün alternatifi nedir: Kaynaksız olması.

 

Bilimin doğrulamadığı bir şey bilgi olabilirmi? Bilginin irdelenmediği bilim felsefesi olabilirmi? Bilimin doğrulamadığı bilgiye doğa ötesi(metafizik(sallama)) bilgi denildiğini biliyoruz.(konu başlığı)

 

Ülkemizin üniversitelerinde farklı solcu tipleri vardır. Ve ne yazık ki en çok rastlanan solcu tipi. Birinci sınıfta bir kitap okuyup, okuduğun kitabın konu ettiği herşeyi çözdüğünü ve kavradığını sanan genç tipi. Ne Yapmalı'yı okumasnın "reel sosyalizm", "kavgam" ı okumasının "faşizm" hakkında onu yeterince bilgi sahibi kıldığını sanan genç tipi.

 

Ardından kendi bilgisi seviyesinde oluşturduğu dünyanın karşıtını oluşturur. Ve kendi bildiği kadarına aykırı birşey söyleyen mutlaka öbür taraftadır. Bu genç tipi, daha sonra kendisinin duymadığı bilmediği görüşleri, gerçekleri savunanları hemen karşı tarafla etikletleme eğilimine girer. Kampuste bolca dinleyebilirsiniz, on dakikalık bir tartışma da birbirini oportunistlikten, reformistliğe, pragmatistlikten konformistliğe kadar suçlayan insanları

 

 

...................................

 

 

 

 

İnsanlar felsefe yaparken kaynaksız sallaybilirlermi? Yani sezileriyle, zanlarıyla, tahminleriyle, nesne hakkında bilgi yürütebilirlermi?

 

Evet yürütebilirler. Ama nasıl? Tahminlerle, zanlarla, fallarla.

Mesla; yörüngelere ait bilimsel bilgiler olmadan insanlar, güneş doğudan doğarak batıdan batyor, dünya etrafında dönüyor olarak izah edilirdi. Bu felsefi fikir, bilime öncülük etti. Bilimsel araştırmalar ölçümlemeler sonucu, dünyanın kendi etrafında dönmesinden dolayı böyle gözüktüğü anlaşıldı. Bu ise yeni felsefi tartışmalara KAYNAK oldu. Bu bilginin FEEDBACK (geribesleme) olayıdır.

 

 

 

Bilgi; var olan her şeyin ne olduğunu, nasıl bir şey olduğunu(bilim) ve en önemlisi de o var olan şeyin, bizim için ne ifade ettiğini, bir işimize yarayıp yaramadığını, bir zararı olup olmayacağını anlatan, açıklayan(felsefe) bir tanımlamadır.

 

Hemen bir misal vereyim. Ağacın ne olduğu, doğadaki kimyasal, ve biyolojik reaksiyonları bilim tarafından incelenir, sonuçlanır, bilimsel bilgiler ortaya konur. İnsanlar bu verileri kaynak alarak insanlara yararını zararını tartışırlar. Sonuçta ağaca karşı, insan için bir davranış ve kurallar bütünü oluşturulur. İşte bilimden alınan bu pozitif bilgilerden sonra, insan yararına/zararına olanın tartışılması, nasıl olmasının gerekliliği, çıkarımlar, bilim felsefesidir. Buradan bilimlere yeni doneler de çıkar.

 

Dostum hemen söyliyeyim, ağacın ya da herhangi bir bitkinin insanlara yararlı mı zararlı mı olduğunu felsefeciler ya da başkaları değil, bilim adamları tartışır. Bu bilime içkin bir konudur. Felsefe bu ve bunun gibi konularla ilgilenmez. Ağacın, bir bitkinin, insanlara yararlı mı yoksa zararlı mı olduğunu bilim adamları o bitkiyi inceleyerek belirlerler ve bilimsel yöntemlerle sonuç sınandıktan sonra yararlı veya zararlı olduğu kesinleşir. Bu artık bilimsel doğru haline gelir. Felsefe de bilimsel doğruları tartışmaz. Felsefenin bugün ilgilendiği konular ise, bilimin konusu dışında kalanlardır.

 

Mesela, eşcinselliğin zararlı olup olmaması ya da , özel mülkiyetin zararlı olup olmaması konusunda bilim bir yargıya varmaz. varamaz. varmamıştır da. Bu konuda felsefe tartışır.

 

Senin felsefenin ve bilimin misyonu konusunda ki , bilim ve felsefe ilişkisi hakkında ki bilgin ile ilgili yorum yapmak gerçekten istemiyorum.

 

 

Ama şunu söyliyebilirim bu verdiğin örnek ve yürüttüğün mantık bize done veriyor.

 

Daha önce bilim felsefesinin konusu ve güncel tartışmalarını listeledim sana. Basitçe bu tartışmalara hangi bilim dalının kaynaklık ettiğini göstermeni de rica ettim değil mi ?

 

pozitif bilgilerden sonra, insan yararına/zararına olanın tartışılması, nasıl olmasının gerekliliği, çıkarımlar, bilim felsefesidir

 

merak ediyorum, sen dünya da "bilim felsefesi" nin tanımının eksik yapıldığını düşünüp yeni ve "doğru" tanım yapmaya mı çalışıyorsun ?

 

Sen nereden okudun dostum bu tanımı ?

 

Bilim felsefesi ; bilimin nasıl olması ve nasıl yapılması gerektiğiyle ilgilenen felsefe alt dalıdır.

 

En yalın ve açık haliyle bilim felsefenin tanımını yapıyorum nihayetinde. Bilim felsefesinin konusu bilimdir. Bilimin "nasıl olması" gerektiğiyle ilgilenir. Bilim adamlarının nasıl çalışması gerektiğiyle. Hangi ilkelere ve etik kurallara bağlı olmaları gerektiğiyle. Bilim felsefesi bilimsel doğrular eşliğinde hayatı yorumlayan bir felsefe falan değildir.

Bir doktor kürtajın yanlış olup olmadığına neye göre karar verir ?

 

Ötenazi'nin yanlış olup olmadığına neye göre karar verir ?

 

İdam infazlarında görev almanın yanlış olup olmadığına neye göre karar verir ?

 

Ver dostum örneğini ? Hangi bilimsel doğru ve bilgi bir doktorun bu konularda kararını belirler ve kaynaklık eder ? Bunlar bilim felsefesinin konusudur. Özelde ise Tıp Felsefesi'nin konusu.

 

Sana Tıp Felefesi'nin güncel ve kronik tartışma konularını örnek verdim. Şimdi bana bu konularda Tıp Bilimi'nin nasıl kaynaklık edeceğini göster.

 

Ansiklopedik tanımlar da vereyim ;

 

Bilim felsefesi, bilimin ne olduğunu, bilimsel kuramların özgül yapısını, bilimsel bilginin epistemolojik statüsünü, bilimsel yöntemin (ya da yöntemlerin) anlamını, bilim alanı ve bilimsel bilginin nesnesini, bilimin gelişiminin anlamını, özet olarak bir bütün bilimin konumu, gelişimi ve iç-yapısını değerlendiren, bunu kuramsal düzlemde ortaya koymaya çalışan felsefe bölümüdür.Bilim tarihinden farklı olarak bilim felsefesi bu sözkonusu tarihin kuramsal düzlemde açıklanmasını ve değerlendirilmesini üstlenir.Cemal Yıldırım, bilim felsefesinin amacını "bilimi anlamak" olarak belirtmektedir[/i]

 

Bilim kendi başına kendi anlamını bilemez, böyle bir bilme çabasına yöneldiği anda felsefe alanına girmiş olur.Bu anlamda bilim felsefesi, bilimin yerini anlamını ve kuramsal konumunu belirlemek üzere yürütülen felsefe-içi çalışmaların bütünlüğüdür.Bilimin felsefeden ayrışmasından sonra felsefenin bilim üzerine düşünmesi bilim felsefesinin içeriğini oluşturmaktadır.Özetle, bilim felsefesi, bilimsel düşünce ve yöntemlerin mantıksal ya da kuramsal bir çözümlemesini vermeye çalışır.

 

Dostum gerçekten bir "filozof" olduğunu falan düşünmüyorsan. Yeni felsefi tanımlar icat etmek yerine, halihazırda varolanlarla yetinmeye çalış.

 

 

Öyleyse felsefe, bilimlerin bir uzantısıdır, şu anlamda ki, felsefe, bilimlere dayanır ve onlara bağlıdır.

GEORGES POLITZER

 

Sen başlangıç ilkeleri dışında felsefeyle ilgili herhangi bir kitap okudun mu ? Bırakalım genel olarak felsefeyi diyalektik materyalizmle ilgili başka herhangi bir kitap okudun mu ? Ya da bu kitabı okudun mu ?

 

Bunu neden soruyorum biliyor musun ? Hem diyalektik materyalist olduğunu iddia edip hem ampriokritist (diyalektik materyalistlerin kendi sahalarında ki karşıtları) görüşleri savunman. Felsefeyi bilimsel doğrulamayla sınamaya çalışman. (diyalektik materyalistlerin ampriokritistlerle mücadele ettikleri nokta burasıdır. Ampriokritisistler bilimsel doğrulaması olmayan hiçbir felsefi görüş ve bilginin geçerli olmadığını savunurlar. Diyalektik materyalistler buna tam karşı cepheden karşı çıkar ve bunun felsefeyi sınırlara mahkum etmek olduğunu iddia ederler)

 

Daha önce başka bir tartışma da kendi yazdıklarının kelimesi kelimesine aynısını yazarak nasıl tepki vereceğini denemem ve sonucun tahmin ettiğim gibi çıkmasından sonra. Diyalektik materyalist görüşleri yazdıktan sonra ben bir önceki iletimde nasıl tepki vereceğini ölçmek için. Beni metafizikçi olmakla itham etmen.

Gönderi tarihi:
Cyrano ve Bilimselci'nin "tartismalarini" bastan sona kadar okumaya calistim ve gercekten Cyrano'nun icinde bulundugu konuma uzuldum. Cunku bilimselci gercekten bilimsel verilere fazlasiyla baglanmis.

 

Sayin bilimselci, iki yildan beri felsefe derslerini izliyorum. Ve ahlak bilimi diye bir kavramin varligini savunmaniz yersiz, cunku AHLAK FELSEFESI diye bir kavram soz konusu. Felsefe'nin cikis noktasi bilimden cok insan aklidir, sorgulama, dusunme, neden, nicin vs....

Siz felsefede bilim ariyorsunuz, ama felsefede yapilan yorumlar bilimle kanitlanma geregi duyulmaz. Herhangi bir dusunce one surulur ve bu dusunce etrafinda baska dusunceler izlenir. Felsefenin bilimsel verileri yine filozoflardir. Ben hobbes derim siz Rousseau dersiniz. Ben neden Hobbes dedidigimi ona yaklasan baska filozoflarla acarim, tarihi orneklerle dusuncemi kanitlamaya calisirim, ama bilimsel verilere ihtiyac duymam. Tarih bilimsel bir verimidir? Tarihi her adim filozoflarin dusuncesininin ya dogru ya da yanlis oldugunu kanitlar. Bu sekilde Benim Hobbes'u savunma mekanizmami kirabilirsiniz.

Descartes, cogito felsefesini bilimsel yontemle mi buldu? Kendinisini odasina kapatti, ve gunlerce cikmadi. Suphecilikle attigi bu adimda, gordugu hersey aslinda bir aldatma olsa bile, insan aklinin dogrulugunu buldu.

 

Altını çizdiğimi savunan bir okul vardı. Halihazırda artık öğrencisi kalmayan bir felsefe okulu bilimselci'ye yazdığım cevapta da bahsettiğim gibi ampiryokritisizm okulu. Bu okula bağlı felsefeciler, felsefi görüş ve yorumları bilimle sınamayı, bilimsel bilgi ve doğrulara dayanmayan, bilimsel doğrulaması olmayan görüşlerin ve yorumların "yok" olduğunu savunuyorlardı.

 

Bilimin doğrulamadığı bir şey bilgi olabilirmi?

 

Tam olarak savundukları buydu ampiryokritistlerin.

 

Tabi bilimselci arkadaşımız hem rasyonalist bir felsefe olan diyalektik materyalizmi savunmakta, hemde rasyonalizmin ve özelinde diyalektik materyalizmin karşıtı olan ampiryokritisist görüşleri savunmakta.

 

Oysa ;

 

İnsanların eşit olması gerektiğini, bilimle nasıl doğrulayabilirsiniz ?

 

Adam öldürmenin kötü birşey olduğu iddiasını bilimle nasıl doğrulayabilirsiniz ?

 

Hasta ve sakatların kollanması gerektiğini ?

 

Güçlü olanın güçsüzü ezmesinin yanlış olduğunu ?

 

Şimdi bu yazdıklarımı okuduğumuzda hiçbirimizin şüphesi yoktur. Böyle olmalıdır. Doğrusu budur deriz hepimiz. Ama neden ? Bilimsel bilgiler, doğrular, çalışmalar bu sonuca vardığı için mi ? Yoksa insan aklı ve bu aklı diğerlerinden daha iyi kullanabilen filozoflar böyle olduğunu söylediği ve zamanla onların bu görüşleri tartışmasız gerçeklere dönüştüğü için mi ?

 

Bu örnek felsefi görüşlerin nasıl bir bilimsel doğrulaması olabilir ? Bu görüşleri ilk kez savunanlar hangi bilimsel bilgiyi referans almış olabilirler ?

 

Vikingler, ortaasya türkleri, benzer toplumlarda öldürdükleri insan sayısı bir kişinin şerefi ve itibarının göstergesiydi. Neden, niçin öldürdükleri değildi kriter. Kimse onlara insan öldürmenin kötü birşey olduğunu söylememişti. Bunun yanlış olduğundan haberleri yoktu.

 

Şimdi bu doğruları bilimle sınayıp, bilimsel doğrulamasını sağlayamazsak ( bak naziler yaptı, nazi bilim adamları doğayı, tüm memelileri incelediler bu humanist doğrularının doğaya aykırı olduğu sonucuna vardılar. sonra ne gibi ilkeleri benimsediklerini biliyoruz) yok mu sayalım bu doğruları ?

 

Arkadaşımızın dediği gibi ;

felsefede yapilan yorumlar bilimle kanitlanma geregi duyulmaz

 

Eğer zaten bilimle kanıtlanma ve bilimsel gerçeklere dayanma gereği duyan yorumlar olsaydı. Zaten bunu felsefeciler değil, bilim adamları yapardı. Felsefenin değil, bilimin konusu olurdu.

Gönderi tarihi:
.

Tabi bilimselci arkadaşımız hem rasyonalist bir felsefe olan diyalektik materyalizmi savunmakta, hemde rasyonalizmin ve özelinde diyalektik materyalizmin karşıtı olan ampiryokritisist görüşleri savunmakta.

 

Materyal : madde

Diayalektik: Tartisma

 

 

Aslinda bilimsel olarak adlandirdigimiz eytisimsel ozdekcilik yine tarihsel ozdekcilikle sekil almakta. Sosyal siniflarin varligiyla olusturulan ve insanlarin izledigi yola boylesine maddeci yorum getirmek benim marksciliga karsi cikmama neden oluyor.

 

Oysa ;

 

İnsanların eşit olması gerektiğini, bilimle nasıl doğrulayabilirsiniz ?

 

Adam öldürmenin kötü birşey olduğu iddiasını bilimle nasıl doğrulayabilirsiniz ?

 

Hasta ve sakatların kollanması gerektiğini ?

 

Güçlü olanın güçsüzü ezmesinin yanlış olduğunu ?

 

 

 

Iste bu yazdiklarinizin dogrulu SAYESINDE aydinlanma cagi filozoflari diyalektik materyalisme karsi cikiyorlar. Ozellikle Sartre'in " Varolusculuk" kitabinda neden karsi ciktigini guzel bir sekilde ve orneklerle anlatiyor.

 

Felsefe sadece dusunmektir. Insanlarin duusunemedigi, alisagelmis olduklarini saydigi herseyi dusunmektir. Felsefe bilimden yardim almaz, bilim felsefeden yardim alir.

Gönderi tarihi:

Çok yanlış düşünceler öne sürülmüş. Bilim kesinlikle ve kesinlikle felsefeden (kanıtlama konusunda) yardım almaz. Bilim tamamen bağımsız çalışır. Bu görüşler modern bilim öncesine ait görüşlerdir. Tekrar edeyim:

 

Bilim, doğru olan konusunda tek otoritedir. Bilimin dışında hiçbir merci, doğrunun ne olduğu hakkında bir görüş kanıtlayamaz. Bir şeyin doğrusunu bilim söyleyebiliyorsa söyler, söyleyemiyorsa onun doğru olup olmadığı BİLİNMİYORDUR!

 

Konu bu kadar kesin…

Gönderi tarihi:
Bilim, doğru olan konusunda tek otoritedir. Bilimin dışında hiçbir merci, doğrunun ne olduğu hakkında bir görüş kanıtlayamaz. Bir şeyin doğrusunu bilim söyleyebiliyorsa söyler, söyleyemiyorsa onun doğru olup olmadığı BİLİNMİYORDUR!

 

Bilim mi varsayımlar mı?? Kendisi varsayım üretmekten öteye gidemeyen ve bizatihi kendisi teori olanın doğru ve yanlışı ayıredebilmek gibi vasfımı var....***

Gönderi tarihi:

Genetik bilimi harıl harıl çalışıyor ve ortaya koyduğu bulgular eşsizdir, hiçbir felsefe bu veri ve kanıtlamaların kıyısından bile geçemez. Her şeyin, felsefenin de tek onay mercii, bilimdir.

 

Felsefeye karşı olduğum ve bilime rakip gördüğüm ithamına ancak güler geçerim. Böyle bir rekabetin olamayacağı bir yana, (böyle bir rekabet öne sürmek, diş hekimlerinin sinema yönetmenleri ile rekabet ettiklerini öne sürmekten daha komik olur) Felsefe ve bilimin işlevlerini, görevlerini bu foruma gireli beri açıklıyorum. Parmak uçlarımda ya da klavyemin tuşlarında tüyler bitmemesi için :) tekrarlamayacağım… Felsefe benim ikinci kimliğimdir. Birincisi tabii ki ve şüphesiz bilimdir.

 

Genetik bilimi tarihte hiç olmadığı kadar “ırk” kavramını tartışılır konuma getirmiştir. Genetikte ırk üstünlüğünü öne sürmeye engel olacak sayısız bulgu elde edilmiştir. Genetik bilimi bugün ırk kavramını sözlüklerden silmeyi önerecek konuma geldi neredeyse. Bilim yayınlarını izleyen herkes bunu açıklıkla ve kesinlikle bilir!

 

Ama sizin derdiniz Ahmet ile Caroline’in eşit olduğunu kanıtlamaksa, bunu felsefe de yapamaz. Her ikisi de insan olmak bakımından eşittir, bunu söylemek için ne bilimsel, ne felsefi bir teorem ve kanıtlamaya ihtiyacımız var.

 

İnsan öldürmenin kötü olduğunu, hasta ve sakatların korunması gerektiğini, güçlünün güçsüzü ezmesinin yanlış olduğunu bilim niye söyleyemesin hiç anlayamıyorum. Bunları psikoloji de, sosyoloji de, etik de, hukuk da, tıp da rahatlıkla söyler. Ağızlarına bant mı yapışmış da söyleyemeyecekler?

 

Bu eleştiriler Hitler sözde bilimine takılıp kalmış çok nostaljik eleştiriler. Hitler, bilimin istence dayalı yeni bir çağa girdiği gibi komik ve garip bir sav ile "sahte, politik, yanlı ve çıkarcı" bir bilim dönemi açmak istemiş, layığı olduğu üzere tarihin çöplüğünde konuşlanmıştır...

Gönderi tarihi:
Felsefe sadece dusunmektir. Insanlarin duusunemedigi, alisagelmis olduklarini saydigi herseyi dusunmektir. Felsefe bilimden yardim almaz, bilim felsefeden yardim alir.

 

Düşünmeye tamam ama hangi bilgiyle düşünmek? Kaynak ne?

 

Felsefe bilimden yardım almaz görüşü tipik bir metafizikçi görüşüdür. Evet teoloji gibi spekülasyonal bir felsefe elbette bilimden yardım almaz. (günümüzde çağa uymak için mecbur kaldı)

 

Demirefe dostumun sözü gibi;"gökten gelen bilgi" ile felsefe yapmaya kalkarsan, bilgi kaynağın, milyonlarca ışık yılı ötede, kanatlı varlıklarca dünyamıza getirilen uzak bir yerlerde olur.

 

Biraz felsefe biraz bilim tarihi okumuş herkes bilir ki, insanın bilgi üretmesinde iki faktörün rolü vardır. Bilim ve Felsefe. Ancak cevabı aranan sorunun türüne göre, bunlardan bazan biri bazan diğeri ağır basar.

 

"Russell için felsefe, bilimsel olmak yolunda önemli adımlar atmalıdır. Felsefe, temel ilkelerini ahlaktan veya dinden değil, doğa bilimlerinden çıkarmalıdır. Ona göre gerçek anlamda felsefeyle uğraşan filozoflar bu ilkeyi dikkate aldıkları sürece başarılı sayılacaklardır. Russell'a göre felsefe, bilimsel bir şekilde ve yorulmadan, sabırla olayların çözümünde etkin rol oynamalıdır. Ancak bu yol, bilimsel ilkelere bağlı olmalı ve bu ilkelerin dışına çıkmamalıdır."

 

Bochenski s71 Çeviri Ahmet ARSLAN

Gönderi tarihi:
İnsan öldürmenin kötü olduğunu, hasta ve sakatların korunması gerektiğini, güçlünün güçsüzü ezmesinin yanlış olduğunu bilim niye söyleyemesin hiç anlayamıyorum. Bunları psikoloji de, sosyoloji de, etik de, hukuk da, tıp da rahatlıkla söyler. Ağızlarına bant mı yapışmış da söyleyemeyecekler?

 

Sayın demirefe yukardaki cümlelerinizin sizin maddeci gerçeklik anlayışınızla ne kadar örtüştüğünü, bakışınzla ne kadar uygun düştüğünü öznel mantığımla irdelemeye çalışıyorum.İnsan öldürmek kötüdür vs. soyut, hissi,manevi kabullenmelerin doğruluğunu ya da yanlışlığını hangi somut deneyimleme bize bilimsel olarak söyler?Yukarda zikrettiğiniz cümleler hangi bilim adamının kanıtlanmış savlarının kanun olmuş çıkarımlarıdır ve hangi araştırmalar sonucunda hangi tarihte, kim tarafından bilim litarütürüne kazandırılmıştır?Bilim bize Erovizyona Türkçe şarkıyla mı,İngilizce şarkıyla mı katılalım ve hangi türde katılalım konusunda somut bir sonuçla doğru verebilir mi?Bu konuda bir kanun ortaya koyamazsa, bilimin bu alanda değerlendirme bağlamında söyleyecek sözü yoktur değil mi?Örneğin siz fikirlerinizi sunarken tek gerçeklik olarak inandığınız sadece bilimin verilerini mi kullanıyorsunuz yoksa sizin de somut olmayan yanınızın ürettiği, kattığı somut olmayan fikirler var mı?Sizin yazdıklarınız bir bilimsel araştırmanın sonuçları mı, bir makale mi yazıyorsunuz bu forumda?Tek doğruyu bilim söylüyorsa siz de buna inanıyorsanız yanlış anlamayın konuşmalarınız bilimsel bir kanunu ifade eden bir makale değilse bilimsel olarak ne anlama geliyor bütün bu yazdıklarınız? Siz bilim mi yapıyorsunuz burda örneğin?Yanlış anlamayın tek doğruyu bilim söylüyorsa affınıza sığınarak söylüyorum sizden hareketle, kanıtlanmış doğrular ve kanunları yazın o zaman burada.Öznellik yakışmaz bakışınıza ve duruşunuza yanılıyor muyum?Kendimce gördüğüm bir çelişkiyi vurgulamak adına kendi mantığımca bilimsel olmayan cümlelerim çok ciddiye almayın bilimsel bir kanun değildir.

 

MUHABBETLE... :)

Gönderi tarihi:

Fuzuli kardeşim, bilimi çok ama çok yanlış anlıyoruz yahu! Sanıyoruz ki bilim bir şeyi kesinleştirir, kitaba da yazar, altını mühürledi mi iş biter. Bir müşkülün mü oldu, açacaksın kara kaplı bilim kitabını... Devireceksin sayfaları... Araya araya ahana burda yazmış bilimciler deyip parmağını basacaksın, altını da mühürlemişler, iştene sana değişmez kanun! İstesen de istemesen de uyacaksın. Yerçekimini inkar et de kendini köprüden at bakalım! Nasıl ölüyorsun!

 

Kardeşim, bilim bu değildir. Bilim yaşayan, hayatla birlikte nefes alıp veren, gelişen bir yapıdır. Hiç tamamlanamayacak olan, sürekli tuğlalar konularak duvarları örülmekte olan, ama yaptığımız en muhteşem binadır.

 

Üst paragrafta ironisini yapmaya çalıştığım görüşler, "ilim" döneminden, "ledün ilminden, ilahi ilimler" devrinden kalma anlayışlardır. Modern bilim ikinci paragrafta özetlediğim gibidir. Bilimselci dostumun dediği gibi doğa ötesi, fizik ötesi bir kanatlılar aleminden gelen bilgiler mecmuasına bu ironisini yaptığım ilim adı verilebilir ancak. Bu metafizik ilim anlayışıdır. Buna bilim denmez, bilimle ilgisi yoktur.

 

Dolayısıyla, cinayetin kötü olduğu hakkında bir bilimsel teori olmayacaktır. Bilim bunu kanıtlamak için teori üretmeyecektir. Herkes bilir ki öldürme, öldürmeyi doğurur. Herkes birbirini öldürmeye başlarsa kaos olacağını herhalde sosoyoloji söyleyecektir.

 

Bilmem kaç numaralı sosyoloji teoremi: Sayfa bilmem kaç. Hipotez:... Postulat:... kanıtlar: 1)... 2)... 3)... Deney ve gözlemler:... Ezcümle sonuç:...

 

Bunu mu görmek istiyorsunuz? Böyle bir teorem yoktur. Böyle bir teorem yok diye bilim "canınız istiyorsa şayet, canınızın çektiği insanları öldürebilirsiniz, bence bir sakıncası yok" diyor da, allaha şükür felsefe "olur mu öyle şey canım? Öldürmeyin! Olmaz!" diyor, felsefe olmasa ne yapardık, seni veren allaha şükürler olsun, iyi ki varsın ey Kant, Nietsche, Descartes, Muhammed, İsa vesaire! Yoksa her yerde cinayet, her yerde katliam!" diye bir mevzu olabilir mi yahu?

 

Siz yolda zavallı bir çocuğu döven irikıyım bir adam görünce hemen bütün duygularınız ayağa kalkar ve bunu kabullenmez. Bunu neden kabullenmiyorsunuz? Çünkü toplumda böyle her canı çeken zayıf bulduğu bir çocuğu döverek kendini eğlendirmeye kalkarsa, siz de buna ses çıkarmazsanız, yarın biri sizin de çocuğunuzu tutar, döver, kimsecikler de "hop kardeşim! Ne oluyor ya? Yazık değil mi?" demez diye düşünüyorsunuz. Sizi olaya müdahale etmeye sevkeden düşünce budur. İşte psikoloji buna vicdan diyor.

 

Size ait olmayan bir şeyi cebinize atarken, vicdanınız bas bas bağırır. Çünkü bilincinde olmasanız, olsanız da umursamasanız bile, bilinçaltınız herkes böyle yaparsa ortada toplum diye bir şey kalmayacağını bilmektedir. Rüşvet alırken içindeki "yapma bunu" sesini bastırmakta zorlanmamış hiç kimse yoktur. Çünkü insan kendi bir zarar görmeyecek bile olsa, çocuklarının içinde yaşayacağı ortamın iyi olmasına bilinçaltından koşullanmıştır. Tüm canlılar yavruları için hayatlarını tehlikeye atarlar.

 

En bencil bilinen hayvan kedidir. Fakat 1996 yılında New York'ta çıkan bir yangında itfaiyeciler gözlerini faltaşı gibi açan bir manzaraya tanık oldular: Bir kedi defalarca alevler içine dalıyor ve her seferinde bir yavrusunu ağzında alevlerin içinden çıkarıyordu. İki yavrusunu çıkarıncaya kadar tüyleri tamamen ve kulakları kısmen yanmıştı. İtfaiyecinin biri dayanamayıp tekrar alevlere girmesi halinde mutlak şekilde ölecek olan kediye engel oldu ve kalan üç yavruyu kendisi çıkardı.

 

Kediye tüyleri kalmadığı ve derisi kıpkırmızı yanmış olduğu için kızıl anlamına gelen "Scarlet" adı verildi. Yavrularından biri yanıkları enfeksiyon kaptığı için kurtulamayıp öldü. Diğer yavrular internetten kediseverlere dağıtıldı. Scarlet iyileşti, görme zorluğu vardı ve kulaklarının büyük kısmı yoktu. Dünyanın her yerinden insanlar bu öyküyü duyup ona yardımlar gönderdiler. Scarlet aşırı beslenip tam yedi kilo oldu! (*)

 

Neyse, tüm bunlar psikolojinin birebir ilgilendiği konulardır. Hayvanlara kendini adamış ve onların neslinin tükenmemesi için elinden gelen her şeyi yapan, kaçak avcılara canı pahasına karşı çıkmaya çalışan bilimciler vardır. Hayvan psikolojisine kendini adamış, onlarla birlikte yaşayan bilimciler vardır. Bunları sadece bilim aşkı ile yapıyorlar. Bir bataklık kuşunun yaşamını filme almak için bir ay yarı beline kadar çamur içinde beklemiş bilimci vardır. Bunun bilim aşkından başka açıklaması yoktur. Hiç bir felsefe git bataklıkta bir ay yarı beline kadar çamurun içinde bekle demez... Hiç bir din de demez...

 

(*) kaynaklar: milliyet blog, bilgipasajı.com

Gönderi tarihi:
Neyse, tüm bunlar psikolojinin birebir ilgilendiği konulardır. Hayvanlara kendini adamış ve onların neslinin tükenmemesi için elinden gelen her şeyi yapan, kaçak avcılara canı pahasına karşı çıkmaya çalışan bilimciler vardır. Hayvan psikolojisine kendini adamış, onlarla birlikte yaşayan bilimciler vardır. Bunları sadece bilim aşkı ile yapıyorlar. Bir bataklık kuşunun yaşamını filme almak için bir ay yarı beline kadar çamur içinde beklemiş bilimci vardır. Bunun bilim aşkından başka açıklaması yoktur. Hiç bir felsefe git bataklıkta bir ay yarı beline kadar çamurun içinde bekle demez... Hiç bir din de demez...

 

(*) kaynaklar: milliyet blog, bilgipasajı.com

 

Hikaye acıklı ve ibretlik. O kediye canını yavruları için feda ettirecek hissi donanım nerden gelmiştir desem bilimin diyeceği bir söz bulamıyorum ama birileri kendini zorlayıp ille de bilim de söz söylemese olmaz deyip durumu doğaya getirecek ötesini ırgalamayacaktır.Ama kalkıp da bir din o konu hakkında bu durum o kedinin fıtratına Allah tarafından verilmiştir derse hemen karşı savunma olacak katiyetle böyle bir söylem yanlıştır denecektir.Bilimin ulaşamadığı yer ve dinin doğduğu alan burasıdır.Dinin hüküm sürdüğü ve bilimin o kadar ilerlemesine rağmen hala ayakta kalması sence bir tesadüf müdür?Bilim aşkı dediğiniz de nasıl bilimsel bir tabirdir?Hangi bilim insana bilim aşkını vermiştir bu aşkın kaynağı nedir?Bilim burda susar ama o konuşamadığı yerden gelen o harekete muhtaçtır varlığı.Bilim amaç değil araçtır değil mi bize hizmet eden sunduklarını yine bizim soyutluklarımıza bırakan.Maddeyle uğraşırken maddenin ötesinin de madde olarak gösterilmek istenmesi garip.Bilim, din felsefe birbirinin yerine ikame ettirlemeyen ayrı alanlarda varlıklarını sürdüren olgular değil mi?Bilim bir doğru bulmuşsa genel geçer ne felsefe ne de bir din buna hayır diyebilir ama bilimin ulaşamadığı yerler hakkında fikri olan felsefe, din de sizin tek inandığınız bilim kadar hayatın içinde ve bilimden daha öte bir gerçekliktedir insanın içinde yanılıyor muyum?

 

MUHABBETLE...

Gönderi tarihi:

Bak Fuzuli kardeş, sürekli olarak bilimi sınırlandırma, kalıba sokma ve katılaştırma eğilimindesin. Fedakarlık hissi de evrimin getirdiği bir sonuçtur. Ama bu evrim dediğimiz sürecin tüm ayrıntılarını kapsamış ve çözmüş değiliz. Ben eğer okuduysan "evrenlerin evrimi" ve "çoklu evrenler" kuramları hakkında bir şeyler yazmıştım. Özetle: Tek bir evrende her şeyin bir seferde yolunda gitmiş ve bilincin ortaya çıkmış olması belki de yeterli değildir. Belki de bilinmeyen farklı boyutlarda çok sayıda evrenler, gazoz kabarcıkları gibi oluşup genişleyip yok olmaktalar. Belki de evrenler de canlılar gibi doğup ölmekte ve bilgiyi sonraki nesil evrenlere kalıtlamaktalar. Bunun kanıtını bulmak, evrenin sınırını gözlemleyemezken, zor... Ama kuantum ölçekte bilinen dört boyuttan farklı boyutların kanıtlanmasına çalışılıyor. Belki de CERN yapılan onca yatırımı boşa vermeyip bir şeyler ortaya koyacak.

 

Ben de sana kedi bile yavrularını ateş içinde bırakmazken, tanrı kendini inkar ettiler diye bazı kullarını ebedi ateş içinde nasıl bırakacak diye sorsam ne diyeceksin? Dinde çözüm yoktur, ben sana söyleyeyim. Dinden bir çözüm çıkaramazsın.

 

Nietsche toplumu dönüştürmeyi asla başaramayacağını anladığında bunalıma girmişti. Bir gün bir adamı atını kamçıyla döverken gördü ve çılgına döndü. Atın yularına yapışarak diz çöktü ve kendini kamçıya siper ederek tanrı aşkına zavallı hayvana artık vurmamasını bağırdı. Halbuki "tanrı öldü" sözü ona aitti. Adam bu delinin parasını ödediği, isterse öldürebileceği atının yularını ne hakla tuttuğuna bir anlam veremeden bakıyordu. Yetişenler onun bir filozof olduğunu, dengesiz hareketleri olduğunu söyleyip adamı sakinleştirdiler.

 

İster bilim, ister felsefe, ister din... Hepimiz aslında insanı dönüştürmekte istenildiği oranda başarılı olamadık. Ama emin olun bilim olacak. Ben buna inanıyorum. Mekanik terminatörlere yüklenen yapay zeka insanı yok edip hakimiyeti eline geçirme pahasına da olsa, bunu yapacak...

Gönderi tarihi:

'' Din olmadan öncede ahlak vardi...''

 

Topiğin başlığı.

 

Hiç başlığı incelemeyi düşündünüzmü. Kendi yapısı içinde...Belliki incelenmemiş.

Ahlak kelimesi arapça orjin bir kelimedir. Kavramsal karşılığı Allah ın hidayeti üzerinde hareket etmesidir ki fıtratla ilişkilendirilmiştir. Şimdi ''Dİn olmadan önce ahlak vardı'' Arapça bir kelimeyi Kur an i bir kavramı kendi sitemi dışında değerlendirdiğinizin farkındamısınız? Bilimsel kimlik mi sanırım ahlak sal sorunları var....

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.