Gönderi tarihi: 7 Aralık , 2008 16 yıl DEMOKRASİ Kavramı: Tüm üye veya vatandaşların, organizasyon veya devlet politikasını şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu bir yönetim biçimidir. Yunanca, demokratia yani demos, halk zümresi, ahali + yani kratia iktidar) sözcüğünden türemiştir. Türkçe ye, Fransızca dan démocratie sözcüğünden geçmiştir. Genellikle devlet yönetim biçimi olarak değerlendirilmesine rağmen, üniversiteler, politik partiler, işçi ve işveren organizasyonları ve bazı diğer sivil kurum ve kuruluşlar da demokrasi ile yönetilebilirler. Biçimsel uygulanması: - Doğrudan demokrasi Başlıca politika değişikliklerinde, tüm üye veya vatandaşların, oy hakkını kullandığı politik sistemdir. Yerel yönetimler, köy ve kasaba meclisleri ile bazı diğer küçük organizasyonlar bu tür demokrasilere güzel birer örnek teşkil ederler. - Temsili demokrasi Üye veya vatandaşların, seçtikleri temsilciler tarafından temsil edildiği sistemdir. Temsilciler, bir bölgeyi veya bütünü temsil edebilirler. Temsili demokrasiler veya halk oylaması gibi, bazı doğrudan demokrasi elementlerini bünyelerinde barındırabilirler. Günümüz de parlamenter sistemle yönetilen devletlerinin birçoğu, temsili demokrasiye örnek teşkil ederler. Kısaca, demokrasinin tarihsel gelişimi: Bu politik kavram ilk kez M.Ö. V. yy da Atina da ortaya çıkmıştır. Etimolojik olarak; demos halk ve kratia de yönetim demektir. Bu iki kelimenin birleşmesiyle “Demokrasi” kavramı oluşmuş. Halk yönetimi. Halkın kendi, kendi yönetme politikası olarak söylene bilinir. Yunan Demokrasisi, çağdaş demokratik yönetimden çok farklıydı. Yunan da, soylular için demokrasi vardı. Sadece özel mülkiyet sahipleri “halk” sayılıyordu. Köleler insan bile sayılmıyordu. Köleler, kadınlar ve tutsaklar için demokrasi yoktu. Bunun da başlıca nedeni, sınıflı toplumun olmasından kaynaklanır. Köleler üretip, soylular tüketip, kullanıyordu. Şayet kölelerde aynı haklar tanınsaydı, soylular (devleti yönetenler) üretenleri yani köleleri sömürmesi söz konusu olmazdı. Yunan Site devletleri sınıflı toplumlardı. Egemen sınıf soylulardı. Onlar her türlü yetkiye sahiptiler. Buna karşın, kölelerin hiçbir hakkı yoktu. Yunan da, uygulanan “Demokrasi” doğrudan temsil ediliyordu. Sitede yaşayan birkaç bin kişi, demokratik haklardan yararlanıyordu. Emekçiler her türlü demokratik haklardan yoksundular. Daha sonraki yüz yılarda, demokrasi yerine oligarşi devletler, Roma İmparatorluğu olduğu gibi diktatörlükler, Doğu devletlerinde olduğu gibi despotluklar oluşmuştu. “Batı Demokrasisi” 1789 Fransız Devrimiyle başlar . Bunun diğer bir adı da, burjuva demokrasidir. İlk kez aristokrasinin egemenliğine son veren burjuvazi “Kardeşlik, Eşitlik ve Özgürlük” sloganıyla ortaya çıktı. Burjuva iktidarını sağlamlaştırdıktan sonra, “Kardeşlik, Eşitlik ve Özgürlük” şiarı unutuldu. Burjuva diktatörlüğü doğdu. Bu tamamıyla ekonomik ve teknolojik gelişmeyle bağlı bir politik sonuçtu. Gerçek anlamada demokrasi, ancak 1848 de ilk işçi sınıfı örgütlenip politik yaşama aktif katılmasıyla Avrupa da ve ABD de demokrasinin gelişip, yaygınlaştığını görüyoruz. Başta örgütlü işçi sınıfı ve diğer emekçi halk demokratik hak ve özgürlükler için amansız bir savaşım verdi. Bu savaşım sonucunda; sekiz saatlik iş günü, sendikalaşma hakkı, seçme hakkı, eşit işe eşit ücret, siyasi parti kurma hakkı... benzer bir çok demokratik, sosyal haklar elde ettiler. 19.yy ikinci yarısından sonra, ilk Sosyal Demokrat partiler(Marksist partiler) örgütlenmeye başladılar. 19. yy. ikinci yarısı, Avrupa da demokratik mücadelenin utkularıyla doludur. Bu ne demektir? Ne zamanki sanayi devrimi oldu. Bunun sonucunda örgütlü bir işçi sınıfı doğdu. Bu sınıf kendi demokratik ve ekonomik hakları için, sürekli bir savaşım verdi. Bu savaşım sonucunda bir çok demokratik ve sosyal haklar kazanıldı. Hiçbir hak verilmemiştir. Her hak alınmış, bunlar içinde Avrupa Halkı bedel ödemiştir. “Demokrasiyi” hak etmiştir. Genellikle, I. Dünya Savaşından sonra, Avrupa da demokratik haklar genişlemeye başlar. İşçi sınıfı partileri olan sosyal demokrat ve komünist partileri bir çok ülkede örgütlendiler.Yeni dönemin en ilerici hareketi, Rusya da1917 Ekim Devrimiydi. Komünistlerin öncülüğünde, halk iktidarı kurulur. Bu tarihten sonra, dünyada artık burjuva demokrasisinden farklı “sosyalist demokrasi” düşüncesi gelişmeye başlar. Bu yeni anlayışla, işçi sınıfı ve emekçi halk, Batı Avrupa ülkelerinde yeni demokratik hak ve özgürlükler elde ederek toplumsal ilerlemenin lokomotifi oldu. Başlangıçta, toplumdaki sınıfların varlığı kabul edilerek, uzlaşmacı demokratik bir politik sistem kurulmaya çalışıldı. Daha sonra, klasik Marksist yaklaşım bu uzlaşma kültürünü, belli bir dönemden sonra (1924 ten) terk etti. Bu büyük bir hataydı, toplumların farklı sosyal sınıflardan oluşması bir sosyal ve tarihsel gerçeklikti. Sosyal sınıfların oluşmasının, yedi sekiz bin yıllık geçmişi vardı. Bunları aniden yok olması, onların yok sayılması toplumsal gerçeğe aykırı bir politikaydı. Uzlaşma yerine “sınıf diktatörlüğü” savunuldu. Bu politik anlayış, sosyalist demokrasiyi dışladı. Yine 20. yy. başında, bazı sosyal demokrat partiler, ve komünist partiler sınıf uzlaşmasını savunarak, sosyal ilerlemeye olumlu bir katkı sağlamışlardı. Daha sonra, bu politikanın terk edilip, “sınıf diktatörlüğü” savunulması bir çok sorunu beraberinde getirdi. Savunulan sosyalist demokrasi gerçekleşmedi. Diğer yandan, I. Dünya Savaşından başlayarak, bazı SDP sosyal uzlaşma politikasını sosyal şovenizme indirgeyip, savaşın emperyalist sınıfsal özünü görmemezlikten geldiler. Bu sosyalist hareket içinde ikinci büyük yanlışlık oldu. Bu sağ ve sol sapma (solun kendi içindeki sapması) anlayış, demokratik gelişmeyi durduran politik bir etken oldu. Bu politikayı izleyen yıllarda 20.yy. ilk çeyreğinde, Avrupa ülkelerinde demokratik özgürlükler ve ekonomik haklar diktatörlüklerin kurulmasıyla büyük darbeler aldı. Her ne kadar Komünist partiler buna karşı çıktılarsa da; İtalya da Faşizmin, Almanya da Nazizmin, İspanya da Farnko faşizmin önüne geçemediler. Bu gerici politikayı takiben... 1939 II. Savaşı başlamasıyla, Dünya da yeni bir politik felaket başladı. Savaşla birlikte seksen yılda, elde edilen demokratik haklardan geriye gidildi. Savaş yıllarında sosyal sorunlar, ekonomik sorunlar içinden çıkılmaz bir hal aldı. 1945 te Nazilerin yenilgisiyle Demokrasi yeniden gelişmeye başlar. Batı Avrupa ülkelerinde, işçi sınıfı partileri ya iktidara ortak oldular veya güçlü demokratik muhalefetler oluşturdular. II. Dünya Savaşından sonra, Avrupa ülkelerinde halkın aktif politikaya katılımı sağlandı. Her düşüncede siyasi partiler (sadece, faşist partiler yasalarca yasaktır), sendikalar, meslek odaları, gençlik, çevre ve kadın örgütleri günlük yaşama aktif katılarak, demokratik sosyal haklar genişlemesini sağladılar. Başta Avrupa olmak üzere, dünyanın değişik coğrafyalarında demokratik ve özgürlük hareketleri başladı. Hindistan, Pakistan bağımsızlığını elde etti. Çin de, halk devrimi oldu. Afrika, Asya , Latin Amerika da ulusal kurtuluş hareketleri dönemi başladı. Ondan sonra, Kuzey Afrika ülkelerinde, Cezayir, Libya, Tunus, Mısır ve Marako bağımsızlığına kavuşur. Savaştan sonra, Avrupa da, halk yaygınca farklı düzeylerde günlük politikaya katılmasıyla ; parasız sağlık, parasız eğitim, genel işsizlik sigortası, kadın hakları, seçme ve seçilme özgürlüğü, düşünce özgürlüğü, işkence insanlık suçu olarak kabul edilir. Avrupa ülkelerinde, demokratik anayasalar yazılır ve bu anayasalara uygun yasalar kabul edilir. Böylece “hukuk devleti” ilkesi benimsenir. Yerel yönetimler eliyle, merkezi yönetimin bir çok görevi yerel yönetimlere devredilir. Demokratik denetim mekanizması işlemeye başlar. Devletin her türlü görevleri denetim altına alınır. Halk kendi temsilcilerini özgürce seçer. Her türlü yetki ve denetim halkın demokratik yollarla seçtiği temsilcilerine verilir. “Hiçbir kişi ve kurum yasalardan olmayan yetkiyi kullanmaz,” ilkesi her kurum için vazgeçilmez olur. Kuvvetler ayrılığı ilkesi tam uygulanır. Yasama, yürütme ve yargının dışında başka bir kuvvet kabul edilmez. Her kurumun, yetkisi yaslarla belirlenir. Hukuk un üstünlüğü ilkesi benimsenir. Bu yukarda verdiğim bazı örneklerle demokratik bir kültür gelişir. Bu kültürün içinde; hoşgörü, önyargıdan arınmış bir anlayış, yasalara saygı, kişi haklarına saygı, din ve vicdan özgürlüğü. Bir çok AB ülkesinde din ve devlet işleri birbirinden kesinkes ayrılır. Toplumlar farklı sınıflardan, değişik kültürlerden, ayrı inançlardan oluşur. Bu toplumların; ekonomik, sosyal ve kültürel gerçekliği olarak kabul edilir. Politika ancak bu tarihsel ve sosyal gerçeğine uygun olursa, vatandaşlar (insanlar) mutlu olur. Toplumun gerçeğine uygun örgütlenen devletler daha sağlam ve sağlıklı olacağı vurgusu yapılır. Demokratik ülkelerde, devlet topluma hizmet için vardır. İnsanlar tek başına, tüm sorunlarını çözemezler. Ancak, devlet benzeri büyük örgütlenmelerle insanların her tülü sorunları çözülür. Demokratik devletin diğer önemli bir işlevi de, toplumsal iş bölümünü düzenlemek ve örgütlemektir. 1945-1989 yılları arasında, AB (EU) ülkelerinde, bu yukarda saydığımız politika ve hizmetlerin önemli bir bölümü kendi iç politikalarında kısmen uyguladılar. Böylece “gelişmiş bir Avrupa demokrasi” kavramı kabul edildi. Bu politika iç politikada kısmen geçerli oldu. Uluslar arası politikalarda ise, Avrupa sermayesi gericiliğini sürdürdü. Ülkelerinde “ilerici” olmalarının en büyük etkeni, halkın örgütlü olması ve Avrupa Halkının demokratik baskısı sonucunda olmuştur. Avrupa halkı, 160 yıldır örgütlü bir demokratik bir savaşımın vermektedir. Bu savaşımın bir çok demokratik kazanımı oldu. Bu süreç, Avrupa ülkelerinde kısmı bir demokratik kültür ve alışkanlığın yaygınlaşmasını da beraberinde getirdi. Türkiye ve benzeri ülkelerde bu demokratik kültür ve alışkanlık yok. Bu kapitalizmin gelişmesinin çok sonra olduğu ülkelerde, halkın demokratik bir kazanımı yok. Halkın ezici çoğunluğu, hala bir çok işi devlet bürokrasisinden beklemektedir. “Devlet baba nerede ?” anlayışı oldukça yaygındır. Diğer bir deyişle, Türkiye benzeri ülkelerde halkın politikaya aktif katılımı yoktur. Pasif edilgen bir “kulluk” anlayışı egemen. Gelişmiş kapitalist ülkelerde, daha etken, politikaya aktif müdahale eden bir vatandaşlık anlayışı, kültürü var. Gelişmiş kapitalizmle az gelişmiş kapitalizm arasında en büyük politik kültür anlayışı budur. Birinde etken politika, gelişmemiş ve gelişme yolunda olan ülkelerde edilgen, tabi olma anlayışı egemen. Çağdaş ilerici bir demokratik anlayış ve bunun karşılaştığı sorunlar: İnsanlar toplum biçiminde, yaşamaya başladığı andan itibaren, daha mutlu ve daha özgür bir toplum için düşünce üretmişler. Bu ideal amaç uğrunda, on bin yıldan bu yana durmadan savaşım vermektedirler. Kimileri “Özgürlük” ve “Mutluluk” değişken olduğunu savunsalar da, on bin yıllık süreçte insanlar bazı somut değerler yaratmış olduğunun farkındalar. Daha güzel, özgür bir toplumda insanları daha mutlu olacağı kaçınılmazlığını, zorda olsa, insanlar kavramış. İnsanoğlunun bu politik savaşımı zor ve uzunda olsa; köleci, feodal ve özel mülkiyet diktatörlüklerine karşı çok önemli demokratik kazanımlar elde etmiştir. (Demokrasinin gelişmesine tarihsel süreci bölümünde kısaca değinmiştik.) Toplumlar farklı sınıf, grup, kültür ve inançlardan oluşmaktadır. Bunların farklı ekonomik, politik ve değişik dünya görüşleri(ideolojileri) olması da, çok doğal. Toplumların farklı olması, onların birbiriyle sürekli kavgalı olmaları gerektirmez. Toplumların tarihsel, sosyal ve kültürel gerçeklerine uygun politikaların oluşması, toplumun uyumu bakımından zorlu olur. “Çoğulcu, farklı olma” bir gerçeklik. Farklılık sadece toplumla sınırlı değil, doğada, bilimde farklı çoğulculuk evrensel bir kuraldır. Bunu yok saymak, farklılığı hesaba katmadan yapılacak her tür iş, hesap, politika, eylemde yanlış ve sakat olur. Toplumlar sadece bundan acı çekerler. Toplumun farklı olmasının yanında, birde değişme ve gelişme özellikleri var. İlkel toplumdan başlamak üzere, onu izleyen bin yıllarda küçük site devletleri, daha sonra köleci devletler. Köleci imparatorlukların yıkılmasıyla, ortaya çıkan feodal devletler ve sanayi devrimiyle gelişen kapitalizmin doğurduğu burjuva toplumları ve bunun karşıtı olan sosyalist toplum, bu sosyal ilerlemenin en somut değişen örneklerini vermektedir. Bu da, bize şunu gösteriyor, hiçbir devlet kalıcı değil. Politik erklerin kalıcı olmadığını sosyal tarih boyunca, bunun binlerce örneğine tanık oluyoruz. Demokratik bir sistem, ancak bu tarihsel gerçeklik içinde ele alınarak bir anlam kazanır. Toplumlar farklı ve değişkendirler. Tarihsel, sosyal ve kültürel gerçeklik , burada insanlara uzlaşmayı dayatıyor. Birlikte var olma. “Tarihten ders almak”, bir anlamıyla bu tarihsel ve sosyal gerçekliği kabul etmektir. Sosyal ve tarihsel geçekliğe uyumlu politikalar oluşturmak kaçınılmazlığını görmektir. Demokrasi ancak, bu uzlaşma anlayışı ve kültürü içinde bir yere oturtula bilinir. Bu anlayış, aynı zamanda demokrasinin bilimsel temelini oluşturur. 1950 de başlayan Soğuk Savaş, demokratik gelişmenin ve toplumsal ilerlemenin önüne en büyük bir engel oldu. Bu süreçte, Türkiye dahil bir çok ülkede açık ve yarı açık diktatörlükler kuruldu. Her tür demokratik taleplerin önüne, gerçekçi olmayan “Komünizm Tehlikesi” gerici politik anlayışı geliştirildi. 1975 oralarında, ABD ve SB arasında bir yumuşama yaşandı. Bu süreçte, dünyada yeniden demokratik gelişmenin yaşandığını söylemek mümkün. Yine ülkemizde bu süreç, 12 Eylül 1980 de sona erer. Bir askeri diktatörlük süreci başlar. Bu baskıcı süreç, fiilen on yıl devam etti. Yirmi altı yıldır da, politikası ve ideolojisi devam etmektedir. Yine 20.yy on yılında, başta SB ve diğer Doğu Avrupa ülkelerinde, bir gerici süreç başladı. Bu ülkedeki halkların kazandığı demokratik haklar, elinden alınır. “Dünya Sosyalist Sistemi” sosyalist bürokratlar eliyle tasfiye edildi. Bu politik gericilik, “Komünizm yıkılması” olarak ilan edildi. Bu doğru bir tespit değildi. Komünizmin alfabesinden haberi olanlar bilirler ki, devletin olduğu bir yerde komünizm den konuşmak sadece bir cahillik. Yıkılan olan komünizm değildi, yıkılan bürokratik diktatörlüklerdi. Nitekim, eski parti şefleri bir gün sonra kapitalist patronlar olmalarını, nasıl açıklayacağız? SB ve diğer sosyalist ülkelerin dağılmasıyla, “Dünya ya demokrasi, barış ve özgürlük geleceğini” ilan ettiler. Bu büyük bir yalandı. Sermayenin egemen olduğu Yeni Dünya Düzeninde(YDD) barış, demokrasi ve özgürlüklerin olması, ham bir yalandı. Kısa sürede, dünyanın tam 42 yerinde, bölgesel savaşlar ve iç savaşlar yaşandı. Salgın hastalıklar baş gösterdi, politik terör yayıldı, doğal afetler, yoksulluk, işsizlik ve sosyal bunalımlar had safhaya vardı. Sosyalist ülkelerin dağılmasıyla, buralarda büyük bir adaletsizlik ve bunu takiben ahlaki bir çöküntü yaşandı. 1980 sonundan sonra, 1970 sonuna dek Batı Avrupa da bugünkü AB (EU) ülkelerinde gelişen demokratik hak ve özgürlükler gerilemeye başladı. Avrupa ülkelerinde yabancı düşmanlığı, ırkçılık artı. Bu sosyal ve politik gerilemeyle eş zamanlı olarak işsizlik, yoksulluk ve sosyal sorunlar yirmi yıl öncesine oranla beş misli arttı. Burjuva demokrasisi sınıfta kaldı. Bundan 218 yıl önce ilan ettiği “Özgürlük, Kardeşlik ve Eşitlik” gerçekleşmedi. Diğer bir tarihsel gerçeklikle, sekiz bin yıllık sömürü düzenleri 21. yy da artık iflas etmiş olduğu tüm dünyada kanıtlandı. Var olan YDD sistemleri; demokrasi, özgürlük, barış ve mutluluk getiremezler. Sistemin varlığı, adaletsizlik, savaş ve milyarların mutsuzluğu, yoksulluğu üzerine kurulmuştur. Buların en son somut “eserleri” Irak! Dünya da ve ülkelerde, demokrasi ve özgürlükleri getirecek başka güçler ve sömürüyü ret eden politik güçlerdir. Doğa ve insanlık ancak, mevcut sistemlerin dışında kurtulur. Yeni demokratik bir anlayışa her ülkenin ve dünyanın büyük ihtiyacı var. Ya bunu insanlar kavrar veya yaşamın sonuna doğru hızla hep birlikte gideceğiz. AB (EU) yeni bir politikanın başlangıcı için, ilerici politik bir merkez olabilir. Bunun koşulu var. Bugünkü politikasıyla olanaklı değil. AB politikası içinde, Avrupa’nın işçi sınıfı partileri, demokratik örgütler, çevresel örgütler aktif yer almaları gerekir. Bugünkü “birlik” sadece, sermayenin ve emperyalist tekellerin biriliğidir. Bunlar da kendi aralarında, haklara karşı her düzeyde çoktan birlikte hareket etmektedirler.Bunların gümrük birlikleri, uluslar arası sermaye ortaklıkları var, her türlü sıcak para hareketleri, ortak askeri birlikleri var... bu son NATO toplantısında, bir kez daha kanıtlandı. Üye devletler, “Terör ve İran a” karşı ortak hareket edeceklerini ilan ettiler. Her şeyden önce, dünya çapında paranın ideolojik birliği var. Bu var olan kötülüklere karşı; tıpkı 1848 de olduğu gibi, “yeni bir hayaletin dünya üstünde dolaşması” gerekir. Yoksa, insanlara ve doğaya yazık olacak. Demokrasi yeni politik güçlerle kazanılması olanaklı. Daha ileri bir demokratik bir sistem, var olanın dışında olacak. Dünya barışı, sermaye egemenliğinin dışında olanaklı. Barışçı bir dünyaya herkesin ihtiyacı var. Doğa ve insan ancak yeni farklı bir politikayla kurtulur. Demokrasi ancak şu temel ilkelere saygı gösterilirse kurulur ve yaygınlaşır: - Katılımcılık: Halkın örgütlenip, her aşamada politik ve sosyal yaşama aktif katılması. Bu katılım, ya doğrudan veya temsilcileri tarafından olmalı. - Hukukun Üstünlüğü: Demokratik ilerici hukuk kurallarının, her kurum, kişin üstünde olmalı. Bunlar eşit genel uygulanmalı. Yasalardan olmayan bir yetkinin olmaması. Hukuk sistemi; toplumun tarihsel, kültürel ve sosyal yapısına uygun olması. Toplum düzeninin sağlanması demokratik hukuk kurallarıyla olanaklı. - Denetim: Devletin her kurumu ve organı halkın doğrudan veya temsilcileri aracılığıyla denetlenmesi. - Uzlaşma Kültürü: Toplumların faklı sınıf, kültür ve inançlardan olduğu gerçeğine saygı gösterilip, bunları gözeten bir toplumsal uzlaşma. (sosyal konsensüs). Uzlaşma, insani evrensel değerlerinde olanaklı. Bunlarda, özgürlük, adalet, eşitlik, barış, karşılıklı saygı, sevgi ve çevre sevgisi temelinde olur. Bu değerler tüm insanların ortak değerleridir. Hiçbir kurum, ve kişi açıktan bunlara karşı çıkmaz. Bunlar demokratik uzlaşmanın en sağlam adil değerleri olurlar. - Fırsat eşitliği: İnsanlara (vatandaşlara) ekonomik, sosyal, politik, eğitim, kültürel alanda tam eşit yaygın bir fırsat eşitliği demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır. - Laiklik : İnanç ve din özgürlüğü tam olmalıdır. Devlet din işlerine karışmamalı. İnsanlar, dinlerini özgürce seçmeli ve inançlarını özgürce yaşamalı. Din ve inanç insanların vicdani sorunu olarak kabul edilmeli. - Bilime saygı: Doğruluğu kanıtlanmış, doğal v sosyal yasalara saygı. Bilimsel sonuçların halkın bilgisine sunulması. - İnsan sağlığına ve doğaya saygı: Üretim ve hizmetlerin yerine getirilmesinde; insan sağlığına ters, canlı yaşamı tehdit eden, zararlı olan ve doğayı tahrip eden hiç üretim ve “hizmete” izin verilmemeli. Yer altı ve yerüstü kaynakların toplumun ortak malı olarak kabul edilmesi. “Bir ülke toprak ise, insanlar bitki. Demokrasi ise, güneş ve yağmurdur. Bitkinin gelişmesi, gürleşmesi, derinlere kök salması, meyve vermesi ancak güneş ve yağmurla olanaklı. İnsanin gelişmesi özgürleşmesi, kültürlü olması, mutlu olması ancak demokrasiyle olanaklı. Buda ancak mevcut “Batı demokrasisini” aşan, ilerici bir demokrasiyle olur.” ___________________________________________
Gönderi tarihi: 7 Aralık , 2008 16 yıl Sn Efendi Türkler, sizin Demokrasi anlayisiniza ve aciklamaniza karsilik gene bu forumda buldugum bir baska demokrasi anlayisini göstermek istiyorum. Hangisi gercek cagdas anlamda DEMOKRASI acaba? Arkadas söyle bahsetmis kendi demokrasi anlayisindan: "Demokrasi??nedir demokrasi??Bir düzen panayiri,Demokrasi olan yerde her düzen vardir,görünüste düzenlerin en güzelidir demokrasi düzeni. Türlü renklere boyanmis bir kaftan gibi,alaca bulaca seylerden hoslanan cocuklarla kadinlar gibi,bircoklarida en güzel düzen budur derler.Bu kadar degisik düzen olan bir devlette aslinda bir düzen bulana askolsun.Cesit bollugu vardir demokraside,canin istemezse kimsenin emrini dinlemezsin,baskalari savasa giderken sen gitmeyebilirsin.Herkes barisi korumak isterken sen bozmak isteyebilirsin.Ayrica bir cesit esitlikte sagliyor demokrasi esit olunmasa bile. Demokrasiyi yok eden ÖZGÜRLÜKTÜR.Neden özgürlük:Bu doymak bilmeyen,baska degerleri kücümseyen,özgürlük istegi,demokrasinin degismesine ve zorbalik yolunu tutmasina sebep olur.Devletin basindakiler icki sunmasini bilmeyen sakilere döndülermi,demokrasi alabildigine özgürlük icerek sarhos olur. Oligarsiyi yikan nasil asiri zenginlikse Demokrasiyi yikacak olanda asiri özgürlüktür. Iste benim demokrasi anlayisim budur."
Gönderi tarihi: 19 Aralık , 2008 16 yıl Teşekkürler Efendi; kafa karışıklığımıza iyi gelecek bilgiler! İhtiyacımız vardı;birkez daha bunları okumaya Demokrasi,aşığım ben ona "Demokrasi ancak şu temel ilkelere saygı gösterilirse kurulur ve yaygınlaşır: - Katılımcılık - Hukukun Üstünlüğü - Denetim - Uzlaşma Kültürü - Fırsat eşitliği - Laiklik - Bilime saygı: - İnsan sağlığına ve doğaya saygı" işte bunun için...
Gönderi tarihi: 19 Aralık , 2008 16 yıl Yazar Teşekkürler Efendi; kafa karışıklığımıza iyi gelecek bilgiler! İhtiyacımız vardı;birkez daha bunları okumaya Demokrasi,aşığım ben ona "Demokrasi ancak şu temel ilkelere saygı gösterilirse kurulur ve yaygınlaşır: - Katılımcılık - Hukukun Üstünlüğü - Denetim - Uzlaşma Kültürü - Fırsat eşitliği - Laiklik - Bilime saygı: - İnsan sağlığına ve doğaya saygı" işte bunun için... Yine ülkemizde bu süreç, 12 Eylül 1980 de sona erer. Bir askeri diktatörlük süreci başlar. Bu baskıcı süreç, fiilen on yıl devam etti. Yirmi altı yıldır da, politikası ve ideolojisi devam etmektedir. Burasina kadar alintiladik daha hangi acilimlari bekliyorsun dünyada uygulanan bilmedigimiz demokrasiler mi var sizin görüpte bizim göremedigimiz Sayin 'mavi olmayan gökyüzü' Nasil bir demokrasi hayali var senin dünyanda Sayin 'mavi olmayan gökyüzü' senin bilipte bizim bilmedigimiz?
Gönderi tarihi: 19 Aralık , 2008 16 yıl Burasina kadar alintiladik daha hangi acilimlari bekliyorsun dünyada uygulanan bilmedigimiz demokrasiler mi var sizin görüpte bizim göremedigimiz Sayin 'mavi olmayan gökyüzü' Nasil bir demokrasi hayali var senin dünyanda Sayin 'mavi olmayan gökyüzü' senin bilipte bizim bilmedigimiz? Efendi, siz beni yanlış mı anladınız.İnanın ki;başımda o kadar iş varken;bu yanlış anlaşılma olayında ki tepkiniz de apayrı "olmaz be" dedirtti. bir daha okuyun
Gönderi tarihi: 19 Aralık , 2008 16 yıl Yazar Efendi, siz beni yanlış mı anladınız.İnanın ki;başımda o kadar iş varken;bu yanlış anlaşılma olayında ki tepkiniz de apayrı "olmaz be" dedirtti. bir daha okuyun Ne bileyim Arkadasim dalga gecer gibi bir haliniz vardi
Gönderi tarihi: 19 Aralık , 2008 16 yıl Ne bileyim Arkadasim dalga gecer gibi bir haliniz vardi Estağfurullah,valla gayet ciddiydim
Gönderi tarihi: 20 Aralık , 2008 16 yıl Demokrasi'nin yürümesi için en önemlisi herkesin katılımıdır. Dünya demokrasilerinin hastalığı ise katılım azlığı. Seçimden umudu olmayan bir sürü insan oy dahi kullanmıyor. Acaba 6 milyon 1 gecede eklenen seçmen, oyun yerine nasıl olsa gitmeyeceğine dair endişeler, her görüşü destekleyen bir pertinin bulunmayışı gibi pek çok sebep bu soğuklukta ne derece etkili?
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.