Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

IRKÇI TERANELER


Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:
tartıştığımız, "kişisel bir laiklik anlayışının olup olamayacağı" idi. Sen olamayacağını söylemiştin, ben olabileceğini.

 

Hayır, Demir, ben de buna tamam demiştim. Yani, laikliğin felsefi yorumu olan kişiye indirgenmiş halinin olabileceğine itirazım yoktu. Çünkü, laiklik devlet için tanımlanmış bir kavramdır. Bunu, bir felsefe olarak ele alıp kişinin yaşantısına indirgenebilmesi bir yorumdur,olabilir, bir tercihtir. Benim vurgulamak istediğim, laiklik tanımının bunu kapsamasının zorunlu olmadığı. Yani; dünyada milyonlarca insan, dogmalardan tam anlamıyla arınmamış ama devletin de laik olması gerektiğini de kabul ediyor. Bu durumda bu insanlara sen laik değilsin denemez. Çünkü, laikliğin tanımı, devletin, herkesi ilgilendiren toplumsal kurallarının, herhangi bir dogmaya dayandırılamayacağı, bilimsel kuralları baz alması gerektiği ve bunun aynı zamanda bütün inançların özgürlüğünün garantisi olduğudur. Çünkü, herhangi bir inancı kural koymada baz alırsanız, diğer inançların özgürlüğü tehlikeye girer.

 

Bir kere laikliğin dinsizlik olduğunu söylediğimi nerden çıkardığına en küçük bir anlam veremiyorum. Bu saplantı, yani benim dinsiz olduğum ve laikliğin dinsizlik olduğunu söylediğimi nerden çıkardığına en küçük bir anlam verebilsem, ne dediğini anlayacağım.

 

Diyorsun ve ilerleyen satırlarında;

 

Bu inançlara sahipken onlardan laik olmalarını beklemek, balığa "niye kavağa çıkmıyorsun?" demeye benzer.

 

diyerek, bunun cevabını kendi kendine veriyorsun. Bunun nedeni de, laikliğin felsefi yorumunu dikkate alman. Tıpkı, determinizm ilkesini de felsefi olarak kabul etmen gibi…

 

Benim söylediklerimden "Kişinin, metafizik dini bir inancı olamayacağını" söylediğimi nerden çıkardığına hiç bir anlam veremiyorum.

 

Öyle bir şey demedim. Dediğim sadece, laikliği felsefi olarak alıp, metafizik inanca sahip olanların laik olamayacağını ifade etmenin yanlış olduğu.

 

sen inançlarının "metafizik" olması konusunda ısrarcıysan, metafizik olmayan inanç inanç değildir diyorsan, hatalısın. İnsanlara böyle bir önkoşul öne sürmen ve dayatman, inanç özgürlüğüne aykırı olur.

 

Böyle bir ısrarım ve dayatmamın olmadığını sen de biliyorsun. Bunu nerden çıkardın, anlamış değilim ?

 

Kişi betafizik bir inanca sahip olmak istiyor, buna kim karışıp karşı çıkabilir ki? İnancın kalıpları, biçimi, koşulu, şartı şurtu olmaz. İnanç tamamen bağımsızdır. İnancı metafizik, Kurân, İncil, Tevrat, kişi, kurum... Hiç kimse ve hiç bir şey tanımlayıp sınırlandıramaz, şekillendirip meşruluk kalıbına sokamaz.

 

Olaya, üstten bakınca, yani; objektif değerlendirirsen, semavi bir dine mensup olanların bakış açısının inançları gereği bu olacağını görmen gerekir. Yani; bu görüş o insanların subjektif değerlendirmesi, tıpkı yukardaki satırların da senin subjektif bakış açını yansıttığı gibi. Sen, inancı daha geniş pespektifte tanımlıyorsun, bazıları da daha dar tanımlıyor, hepsi bu.

 

"Laiklik demek, din kuralları ile devleti ve toplumu ilgilendiren kuralların düzenlenemeyeceğidir" diyorsun ve güzel diyorsun. Bunda hiç bir anlaşmazlığımız yok. Bu, laikliğin toplumsal tanımı. Ancak "laiklik, dinin özüne dönme ile birlikte düşünülmelidir" dediğin anda, anlaşamıyoruz. Dinin özüne veya kabuğuna dönmekle laikliğin hiç bir ilgisi yok. İsteyen özüne döner, isteyen kabuğuna. Bu konuda bir gereklilikten ne bakımdan bahsedilebilir ki?

 

Tabii ki kimse karışamaz, isteyen özüne, isteyen sözüne dönebilir. Demek istediğim, laikliğin gelişim tarihine bakarsan, laikliğin, “Aydınlanma”nın, Hristiyanlıktaki reform hareketlerinin ve burjuvazinin birbirine bağlı biçimde paralel gelişimini görürsün. Bütün bunların sonucunda da Ulusçuluğun ortaya çıkışıyla laikliğin girift biçimde, birbirini tamamlar biçimde gerekliliğini de anlamış olman gerekir. Bu durumda, laiklik, dinde reformun olmadığı yerde yaşamaz. Türk devriminin de en önemli saç ayaklarından biri olan laiklik, Devletçilik hariç bütün Atatürk ilkeleri ile doğrudan ilişkilidir. Yani; yalnızca halkın egemen olması demek olan “Halkçılık” da, “Cumhuriyetçilik” de, etnik ve dini temele dayanmayan ulusun kararlarını ve çıkarlarını gözeten “Ulusçuluk ( Milliyetçilik )” da, her alanda devrimi ön gören “Devrimcilik” de laiklik ilkesi ile sıkı sıkıya bağlantılıdır. Kılık-kıyafet devrimi de, Diyanet’in kurulması da bu amaçladır. Bu amaç doğrultusunda, Arapça Kuran tercüme ettirilmiş ve doğru tefsirler yapılmasının yolu açılmıştır.Daha sonraki sağ iktidarlar yüzünden bu kurum Hanefi mezhebini dayatan bir niteliğe dönüşmüştür.

 

Kurânı kimin, ne zaman, nasıl yorumladığının tartışmasına girmiyorum ben. Benim tartıştığım doğrudan Kurânın kendisi. Emevi, Farabi nasıl yorumlamışlar bunun benim açtığım tartışma ile ilgisi yok. Onu tartışmak isteyenle tartışabilirsin. Ben diyorum ki Kurân şöyle der: deyip ne dediğini anlatırım. Bana kimin nasıl yorumladığı değil, direkt bana ne söylediği gerek.

 

Özünde de, sözünde de ne yazdığı açık. Arapça dünyanın bilinmeyen, unutulmuş bir dili değil. Apaçık ve kolayca tercüme edebiliyoruz. Özü de, sözü de laikliğe aykırı şeyler söylüyor. Yani özünde laiklik olduğunu, öze dönersek laikliğin sağlamlaşacağını nerden

 

Ben, Arapça bilmiyorum. Sen biliyor ve öyle yorumluyorsan bilemem. Benim bu konuda diyebileceğim şey, Kuran’daki anlatılan olaylardan genel hüküm çıkartılma zorunluluğunun bulunmadığı, bu olayların anlatılan dönemle birlikte değerlendirilmesi gerektiği. Öyle olmasa, bugün Cariyelik, kölelik kurumu yok olur muydu Müslüman ülkelerde ? Demek ki; bazı hükümler tüm zamanlara ait değil. Kaldı ki, Arapça’yı senden benden çok daha iyi bilen, üstelik sadece Arapça da değil, Kuran’daki kelimelerin Aramice, eski Süryanice köklerini bilerek vermek istediği mesajları ve anlatmak istediklerini daha doğru akla ve mantığa uygun yorumladığını iddia eden insanları bir kalemde silip atmanın doğru olmadığını düşünüyorum.

 

Tevbe suresinde ne dendiğini yazdığım zaman yanıt gelmiyor. Ama laiklikten bahsettiğimde, "Emeviler şöyle yorumlamış, Farabi böyle yorumlamış" türü savunmalar ve "özüne dönelim" gibi anlamsız, ne demek olduğu belirsiz çağrılar görüyorum.

 

Onun amacı, inancı zaten laiklik diye bir şeyin olmaması temelinde şekillenmiş. Değişmez kutsalının emri o şekilde. Sen onu nereye kadar "yok öyle demiyor, onu Emeviler uydurmuşlar" diye kandırabileceksin? Adamın Emeviyi filan taktığı yok. "İnsan yasa yapamaz, yasa, Kurân'dır" diyor. Açıyor okuyor, gizli değil, saklı değil. Yanlış yorum filan sözkonusu değil, tam doğru yorumuyla fütuhat hareketlerine girişmişler.

 

Yoksa Tevbe suresinden sonra "elverir artık, müşrikleri rahat bırakın" diyen bir sure gelmemiş. Kurânı kutsal, ebediyete kadar geçerli kabul ettiğinizde çıkmazlara girersiniz. Mutlak, değişmez ve geçerliği ortadan kalkmaz kutsallığını pompalayarak bir yere varılamaz.

 

Bu konunun açıklaması çok uzun ve daha önce birkaç arkadaş da söylemiş gerçi ama ben yine de özet olarak söyleyeyim; Tevbe suresinde bahsedilen bir savaşın Haram aylarına denk gelmesi ve bu ayların çıkmasından itibaren savaş durumunun devam ettirilmesinin uygun olacağı. Nedeni de bu aylar bitmeden savaşmak isteyen Müslümanların bulunması. Yani; bu yorumlar seni bağlamaz, inanmayabilirsin tabii de, aynı senin gibi yorumlayan Emeviler’in yaptıklarını dile getirmeme, dini özünden saptırdıklarını iddia etmeme neden bu kadar tepki gösteriyorsun ki ? Emeviler, Mısırdaki İskenderiye kütüphanesini yakmışlar, Mısır halkını, Kuzey Afrika halkını Araplaştırmışlar, dillerini unutturmuşlar. Hatta, Türklerle de çok uğraşmışlar ama pek müslüman yapamamışlar. İslamın akla dayanan Rönesansının sonlanmasına sebep olmuşlar. Zaten, Emevilerin yaptıkları yüzünden Haçlı seferleri düzenlenmiş. Bunlar bir aklama çabası değil, sadece tarihsel gerçekler.

 

Eğer "laikliği dinin özüne dönme ile birlikte düşünmemiz gerektiği" nin anlamı bu değilse nedir, açıkça söyle de bilelim. Yuvarlak ve belirsiz laflarla hiç bir konuyu halledemeyiz. Ben açık ve net söylüyorum: Kurân laikliğe taban tabana zıt ayetlerle doludur ve mutlak, motamot gerçeğin ta kendisi, her şeyin yaratıcısı sonsuz bir güçten aynen, harfi harfine geldiği iddia edilirse, buna inanan kişilerden laik olmalarını beklemek bir hayaldir.

 

Durmadan "Kurân İslamı" diyorsun. Bu, Yaşar Nuri öğretisidir ve "benim tarif ettiğim doğru, yasal, meşru, sakıncasız, rahatça ve gözünüz kapalı bana güvenerek inanabileceğiniz rafine din anlayışı bende, bana güven, sözüme uy, gözünü kapa, gerisini merak etme sen" anlayışıdır ve dayatması, uyutmasıdır.

 

Bak kardeşim, ben de açık ve net söylüyorum; sadece Y.Nuri değil, Kuran’ı senin ve dincilerin okuduğu gibi okumayanlar ve aynı zamanda laikliği kabul eden insanlar var. Bundan neden rahatsız oluyorsun, anlamış değilim gerçekten ?

 

Ne yani şimdi, Kurâna uyup hırsızın elini keselim, kadına eksik miras verelim, kırbaç cezası verelim, iki kadının şahitliğini bir erkeğe denk sayalım, boşama yetkisini erkeğe verelim mi, yoksa bütün bunlar Kurân'da yazmıyor mu, ne diyorsun?

 

Bunların her birinin çok net ve akılcı cevapları var. İstersen bu başlıkta, istersen ilgili başlıklarda cevabını veririm.

 

Neyse, buradaki konuya gelelim. Öncelikle belirteyim ki alakasız konulardan, örneğin dini eleştirmenin ırkçılık olduğu gibi garip ve mesnetsiz bir savdan, laikliğin tartışılmasına gelebildiğimiz için bir aşama kaydetmişiz demektir. Bu konunun tabii ki direkt dinle ilgisi var.

 

Bu iddianın da nedenini ortaya koydum. Bugün, dini bu tür argümanlarla eleştiren herkes tabii ki ırkçılık yapmak için eleştirmiyor. Ancak, bu yöntemi siyaseten destekleyen ve kullananlar Evangelistler, Neoconlar, Batılı ırkçılar...Yani; yöntem açısından bir örtüşme söz konusu. Bu şekilde davranmak, bu grupların ekmeğine yağ sürmekten başka bir işe yaramıyor, bu da gerçek. Bu yöntemin, BOP ve Ilımlı İslam projeleri yanında, ikincil bir proje olduğunu daha önceki iletimde yazmıştım. Bir de tabii Cyrano’nun dediği gibi Müslümanların ve Hristiyanların yaptıklarını alt alta toplarsanız, hangi din mensuplarının daha fazla şiddete bulaşmış olduklarını da somut olarak anlama olanağına kavuşursunuz.

Gönderi tarihi:

Bugün Avrupada Yabancıların kendi kültürünü muhafaza etmelerinde ve mensup oldukları din konusunda örgütlenmesine, dini, kültürel ve sosyal faaliyetlerde bulunmasına imkan taniniyor derneklerin, ibadet yerlerinin acilmasinda yardimci olmakta hatda yer dahi göstermekte bu yeride bagislayabilmektedir..

 

düsünüyorumda İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi din hürriyeti bosuna dememis..

 

 

Efendi Türkler

Gönderi tarihi:

Davut, şimdi ortada bir garip durum var. Bir anlaştık diyoruz, sonra bir bakıyoruz yine anlaşamamışız. O zaman şöyle olsun. Adım adım gidelim. Ben sana akılcı net cevaplar var mı yok mu sormadım. Sorumu tekrarlıyorum: Basit olsun diye tek bir maddesini alacağım. Kurân'da hırsızın elini kesin diyor mu, demiyor mu? Ya diyor, ya demiyor şeklinde iki yanıttan birini istiyorum.

Gönderi tarihi:
Davut, şimdi ortada bir garip durum var. Bir anlaştık diyoruz, sonra bir bakıyoruz yine anlaşamamışız. O zaman şöyle olsun. Adım adım gidelim. Ben sana akılcı net cevaplar var mı yok mu sormadım. Sorumu tekrarlıyorum: Basit olsun diye tek bir maddesini alacağım. Kurân'da hırsızın elini kesin diyor mu, demiyor mu? Ya diyor, ya demiyor şeklinde iki yanıttan birini istiyorum.

 

Tamam anlaştık. Soruna gelince, bence, bu ceza o dönem için geçerli. Kaldı ki, kesmeyi farklı yorumlayanlar da var. Bu da benim bilgimi aşıyor. O yüzden alıntı yapıyorum buraya:

 

El Kesme Emri Mutlak Bir Emir mi?

 

Maide 38. Hırsızlık yapan erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık Allah'tan bir ceza olarak ellerini kesin. Allah Azîz'dir, Hakîm'dir.

 

Diyanetin Açıklaması:

 

İslâm?ın hırsızlık suçuna karşı koyduğu ceza üzerinde öteden beri söz edilmiş, bunun ağır ve ilkel olduğundan bahsedilmiştir. Ancak başka sistemlerin hırsızlığa karşı uyguladıkları cezaların hiçbir fayda vermediği, cezaevlerinde sanatın inceliklerini öğrenen hırsızların çıktıktan sonra aynı işe devam ettikleri görülmektedir. Eğer bu suç kesin olarak önlenmek isteniyorsa iki yoldan gidilecektir: Eğitim ve ceza. İslâm insanları ıslah için eğitim metodlarının en mükemmelini getirmiştir. Buna rağmen hırsızlık eden kimse ya açlık zarureti ile bunu yapmıştır, yahut da böyle bir zaruret yoktur. Birinci halde el kesme cezası bahis mevzuu değildir. İkinci halde de durum mahkemeye intikal etmeden hırsızın tevbe ederek malı iade etmesi, bazı ictihadlara göre mal sahibinin affetmesi, ceza hükmünden önce hırsızın, çaldığı mala, meşru bir yoldan mâlik olması gibi sebeplerle ceza (had) düşmektedir. Buna göre mezkûr cezasının uygulanması hayli nadir olacak, fakat hırsızların ensesinde bekleyen bir kılıç gibi suçu engelleyecektir. http://www.diyanetvakfi.org.tr/reklam/meal/Maide.htm

 

Edip Yükselin Konuya Yaklaşımı:

 

5:38 Ayette "kesin" diye çevirdiğimiz kelimenin benzer formu olan "QaTaA'" Kuran'da 19 ayette geçer. 5:38 ayetinin dışındaki yerlerin hemen hepsinde "ilişkiyi kesme" veya "son verme" gibi fiziksel olmayan veya mecazi anlamlarda kullanılır (2:27; 3:127; 6:45; 7:72; 8:7; 9:121; 10:27; 11:81; 13:4; 15:65; 15:66; 13:25; 22:15; 27:32; 29:29; 56:33; 59:5; 69:46). Bunlardan sadece 13:4'teki kullanımı fiziksel anlamda olup 69:46 ise tartışmalıdır.

 

Söz konusu kelimenin bir başka formu olan QaTTaA' ise Kuran'da 17 kez geçer. Bu şeddeli form, hem fiziksel olarak kesip atmak (5:33; 7:124; 20:71; 26:49; 13:31) hem mecazen ilişkiyi kesmek (2:166; 6:94; 7:160; 7:167; 9:110; 47:15; 47:22; 21:93; 22:19; 23:53) ve hem de fiziksel olarak kesip yarma/çizme anlamında kullanılır (12:31; 12:50).

 

12:31 ayetinde Yusuf peygamberin yakışıklığına hayran kalarak heyecanlanan kadınların meyve bıçağıyla "ellerini kestiği" anlatılır. Kuşkusuz, kadınlar ellerini kesip koparmadılar. 5:38 ayeti ile 12:31 ayeti arasındaki anlam ilişkisi, matematiksel ilişkiyle de destekleniyor gibi. "El kesme" ifadesinin geçtiği her iki ayetin sure ve ayet numaralarını topladığımızda her ikisinden de 43 rakamını elde ederiz. Bu matematiksel ilişki, 19 koduyla da desteklenir. 12:31 ayetinden tam 19 ayet sonra "el kesme" ifadesine bir kez daha rastlıyoruz. Bu matematiksel ilişkileri bir delil olarak değil, sadece ilginç bir gözlem olarak sunuyoruz.

 

Böylece, hırsızların ellerinin kesilmesini emreden ayeti, (1) ellerinin kesilip koparılması, veya (2) ellerinin çizilerek ve yarılarak kesilmesi, veya (3) mecazi anlamda, yani hırsızlıkla ilişkilerini kesecek önlemlerin alınması gibi üç değişik biçimde anlamak mümkün. Bu seçeneklerden birini veya suçun ağırlık derecesine göre kombinasyonunu tercih etmek topluma kalmıştır. (Bak: 7:52).

 

Hırsızlık olayını sadece bireysel bir suç olarak kabul etmek doğru olmaz. Aile yapısı, toplum normları, sosyal kurum ve değerleri de bu suçun işlenmesinden sorumludur. Aile bağlarının güçlü, sosyal yardımlaşmanın yaygın, gösteriş ve savurganlığın az olduğu bir toplum hırsızlık olayını minimuma indirebilir. Kuran'ın öngördüğü cezalar böyle bir toplumda caydırıcı olur. http://19.org/km/EY/5

 

Yaşar Nuri Öztürk?ün Konuya Yaklaşımı:

 

Soru: Kur?an?da muamelâtla ilgili hükümlerin yerine başka uygulamalar (örneğin el kesme yerine hapis, eşler çalışıyorsa mehir almaya ihtiyaç duymamaları, bunu bir fakire vermeleri gibi) konulduğu zaman Kur?an hükümleri inkâr mı edilmiş olur?

 

Cevap: Muamelâtla ilgili konularda makasıt denen amaç hükümler zedelenmemek şartıyla başka uygulamalara da gidilebilir. Ancak amaç hükümler örselenirse insan dinden çıkmış olur. Başka bir ifadeyle araç hükümlerin zamana ve şartlara göre yenilenmesi din açısından haram değildir.

-http://www.yeniboyut.com/-

Gönderi tarihi:
Sayin Dogrucudavut ellerini kesin. emrini veren kim?

 

Sn. Efendi Türkler,

 

Bu sorunun cevabı açık değil mi ? Yani, Kuran, Allah tarafından gönderilmiştir, diyorsanız, emri veren de Allah olur.

Gönderi tarihi:
Sn. Efendi Türkler,

 

Bu sorunun cevabı açık değil mi ? Yani, Kuran, Allah tarafından gönderilmiştir, diyorsanız, emri veren de Allah olur.

ZOR SORU ZOR CEVAP huzur bulmak icin gök yüzüne bakarken önündeki camlarin birden dökülmesi gibi.. ama mutlaka o günlerde kursun yoktu eger kursun olsaydi emir ellerini kesin olmazdi! yüce Tanrimiz insanlarin aklina sinir koymadigina göre o günleri astigimiza inaniyorum!!!

Gönderi tarihi:

Anlaşılan yanıtın "evet, hırsızın elini kesin diyor" şeklinde. Peki biz bu emre uyalım mı, uymayalım mı? Yani hırsızın elini keselim mi, kesmeyelim mi?

Gönderi tarihi:
Anlaşılan yanıtın "evet, hırsızın elini kesin diyor" şeklinde. Peki biz bu emre uyalım mı, uymayalım mı? Yani hırsızın elini keselim mi, kesmeyelim mi?

 

Yazdıklarımı okumadın mı ? Bunun cevabını verdiğimi sanıyordum. Tabii ki hayır. Mantık açısından da böyle bir yargı yanlış olur. Yani, hırsızlığın karşılığı denk bir ceza olması gerekir. Böyle yorumlayanlar da var. Üstelik biz laik bir ülkede yaşıyoruz. Burada hepimizin kabul ettiği/etmesi gereken kanunlar var. Hapis cezasının da Kurana aykırı olmadığı da söyleniyor, alıntıları okursan.

Gönderi tarihi:

Anladım. Demek Kurân söyledikleri yapılmaması gereken bir kitap, öyle değil mi?

Gönderi tarihi:
Anladım. Demek Kurân söyledikleri yapılmaması gereken bir kitap, öyle değil mi?

 

Burdan bu yargıya varman tuhaf, ben Kuran'ın motomot değerlendirilmemesi gerektiğinden bahsediyorum. Önemli olan muamelata ilişkin o dönem için geçerli kurallar yada kural sanılanlar değil. İçtihad kapısı kapanmış, ondan bahsediyorum. Bu kapının yeniden açılması ve günümüz koşullarında Kuran'ın ruhuna uygun olarak yeni içtihadlar yapılması gerekiyor diye düşünüyorum. Ayrıca bu ülkede sadece Müslümanlar yok, başka dinlerden de insanlar var, yada senin dediğin gibi farklı felsefi inançları olanlar da var. İşte bu yüzden, laiklik bu ülke için olmazsa olmaz bir ilkedir. Tüm inançların özgür olmasının güvencesidir.

Gönderi tarihi:

Nasıl yani şimdi, bir araba almışsınız, katalogunda deposuna benzin doldurmanız söyleniyor, siz "yok mazot daha ucuz, ben mazot doldurayım" diyorsunuz. Nasıl oluyor bu?

Gönderi tarihi:
Nasıl yani şimdi, bir araba almışsınız, katalogunda deposuna benzin doldurmanız söyleniyor, siz "yok mazot daha ucuz, ben mazot doldurayım" diyorsunuz. Nasıl oluyor bu?

insanin cani motormu ya :lol: o kadar altarnatifi varki meyve suyu bitki suyu normal su anormal su arpa suyu, sonra gaz vermesende normal temposundan düsmez!!

Gönderi tarihi:
Nasıl yani şimdi, bir araba almışsınız, katalogunda deposuna benzin doldurmanız söyleniyor, siz "yok mazot daha ucuz, ben mazot doldurayım" diyorsunuz. Nasıl oluyor bu?

 

Yok, aslında, mazot doldurun diyormuş zaten yada siz duruma göre yeni çıkan bir yakıtı doldurun diyormuş. Kataloğu çeviren çocuk eksik çevirmiş.; benzin 3 anlama geliyormuş. :)

Gönderi tarihi:

Yanıt veremediğinize göre ara verelim, düşünüp cevap verin. Soru şu: Kurânın yapın dediğini yapmamamız gerektiğine göre, Kurân dedikleri yapılmaması gereken bir kitap oluyor mu, olmuyor mu? Daha sonra alayım yanıtı...

Gönderi tarihi:
Yanıt veremediğinize göre ara verelim, düşünüp cevap verin. Soru şu: Kurânın yapın dediğini yapmamamız gerektiğine göre, Kurân dedikleri yapılmaması gereken bir kitap oluyor mu, olmuyor mu? Daha sonra alayım yanıtı...

 

Anlatamadım galiba. Yapın dediği şeyin o olduğunu sen söylüyorsun. Ama böyle söylemeyenler de var. Yani; böyle anlamayanlar da var. Bu tezlerini de mantık çerçevesi içerisinde açıklıyorlar. İtirazın varsa o görüşleri çürüt. Alıntıları oku ondan sonra cevapla, bekliyorum...

Gönderi tarihi:
Yanıt veremediğinize göre ara verelim, düşünüp cevap verin. Soru şu: Kurânın yapın dediğini yapmamamız gerektiğine göre, Kurân dedikleri yapılmaması gereken bir kitap oluyor mu, olmuyor mu? Daha sonra alayım yanıtı...

yok siz hemen alin.. nasil olsa sana göre kuran silah bize göre inanc.. Arkadasim bir hirsizlik sucundan tutuklaniyorsun vede sucsuzsun mahkemenin verdigi karara temyize gidermisin gitmezmisin? ilk ömce onu cevaplayalim..

Gönderi tarihi:
Yanıt veremediğinize göre ara verelim, düşünüp cevap verin. Soru şu: Kurânın yapın dediğini yapmamamız gerektiğine göre, Kurân dedikleri yapılmaması gereken bir kitap oluyor mu, olmuyor mu? Daha sonra alayım yanıtı...

 

Şeriat kuralları el kesmeyi,durumuna göre uygun buluyorsa;Kuran'ının kutsallığını kabul eden de bunu onaylamalı.Olur mu hem inanma,hem de yapılmaması gereken olarak görmek.Bu çelişkidir

Gönderi tarihi:
Şeriat kuralları el kesmeyi,durumuna göre uygun buluyorsa;Kuran'ının kutsallığını kabul eden de bunu onaylamalı.Olur mu hem inanma,hem de yapılmaması gereken olarak görmek.Bu çelişkidir

 

Sn.Mavi,

 

Şeriat kuralları dediğiniz nedir ? İslam fıkıhı mı ? Bir kaç ileti öncesini okudunuz ve anladınız da mı yanıt verdiniz gerçekten ?

Gönderi tarihi:
Sn.Mavi,

 

Şeriat kuralları dediğiniz nedir ? İslam fıkıhı mı ? Bir kaç ileti öncesini okudunuz ve anladınız da mı yanıt verdiniz gerçekten ?

 

Evet okudum,bakın ''demirefe'' tarafından verilen bir madde ile size sunulan,şeri kurallara göre hırsızın elini kesme durumu.

 

Siz yanıtınız da üç yaklaşım tarzından bahsetmişsiniz.

 

demirefe buna mukabile size ''Bu kutsal kitapta emredilense yapılır mı yapılmaz''diye sordu;siz de mantık kuralları dahilinde kabullenmeyeceğini ifade etmişsiniz.Laiklik bir ülke de böyle birşey söz konusu olmaz diye de eklemişsiniz.Yanlışım varsa düzeltin :)

 

''demirefe''nin sorusuna kendi yanıtımı verdim.İnanan bir insan,Allah'ın emrinin mantıklığını sorgulamaktan çok onu kabullenir.Yani Kuran'dan yola çıkılarak verilen hükümler,Allah'ın emriyse bu olması gereken olarak algılanır.İnanırsanız,onu da kabullenirsiniz.

 

Şeri hükümler,Kuran'ın yasaları değil mi?Kuran'dan yola çıkılarak;onu açıklayan ve onu kurallar bütününe dönüştüren(tabi bu benim yorumum,yanluşlığı varsa özür)

Gönderi tarihi:
Şeri hükümler,Kuran'ın yasaları değil mi?Kuran'dan yola çıkılarak;onu açıklayan ve onu kurallar bütününe dönüştüren(tabi bu benim yorumum,yanluşlığı varsa özür)[/size]

 

Hepimiz insanız yanlış yapabiliriz, özür dilemenize gerek yok. Kırdımsa ben özür dilerim.

 

Benim dediğim, Şeriat dediğimiz olay doğrudan Kuran demek değil. Şeriat kuralları Kurandan içtihadi olarak çıkarılmış kurallar bütünü. Buna da Fıkıh denmiş. Ve belirli bir tarihte dondurulmuş kurallar bunlar... Oysa, içtihad müessesesi her zaman açık olmalı, değişen koşul ve bilgiler dahilinde. Bu arada, hırsızlık konusunda farklı bir yorum daha var onu da paylaşayım:

 

Arapça bir çok kavram esnek olduğu için bir çok anlama geliyor.

 

Örneğin daraba kelimesi

 

daraba; vurmak

 

daraba;uzaklaştırmak

 

daraba;misal vermek

 

Ayetn siyak ve sibakını ve kuranın bütüünlüğünüde devre dışı bırakarak bir ayetteki daraba kelimesini vurmak diye alırsak bu bizi yanıltır.Bu takdirde kadınları dövmeyi din sayan cahiliye mantıığını farkında olmadan nisa 34 te kurana sokmuş oluruz

 

Öyle hemen el keselim demekle bu iş bitmiyor

 

yumurta çalanla banka soyana aynı cezamı uygulanacak. O takdirde bu adaletsizlik olmaz mı ? Hatta ihtiyacı için ekmek çalanlar ne olacak

 

Bir kere çaldı 1 elini kestik. İkinci kere çalarsa ikinci elinimi keseceğiz.Üçüncüde dördüncüde ne olacak ayaklarını mı kesecez ?

 

Varsayalım ki adamın elini kestik. Peki bu adam ailesine nasıl bakacak.Devlet mi bunun ailesini geçimini sağlayacak.Bu takdirde devlete gereksiz yere külfet gelmiş olmazmı.Ayrıca ben o kadar tembel adam biliyorum ki sırf çaılşammak için elinin kesilmesine bile razı olur Nasıl olsa devlet bana bakacak diye.

 

Niçin ayette bu ayrıntılar yok.

 

Hiç kimse kusura bakmasın ama bu ayrıntılarıda biz belirleriz diyemez. Niye diyemez.Zira Allah teala buna fırsat vermiyor.

 

Bakara 178 Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında üzerinize kısas yazılmıştır. Hür kişiye karşılık hür, köleye karşılık köle, dişiye karşılık dişi... Kim kardeşi tarafından herhangi bir şekilde affa uğrarsa, bu durumda örfe göre ve affedene en güzel biçimde bir ödeme yapmak gerekir. İşte bu, Rabbinizden size bir hafifletme ve bir rahmettir. Kim bundan sonra azgınlık ve düşmanlık ederse onun için korkunç bir azap vardır.

 

Nur 2- Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun; Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah dini(ni tatbik) hususunda sizi sakın acıma duygusu kaplamasın! Müminlerden bir grup da onlara uygulanan azaba şahit olsun.

 

Şimdi düşünelim ? El koparmak 100 değnekten daha az bir azab mı ?Madem el koparmak uygulanacaksa neden aynı nur 2 de olduğu gibi milletin ortasında uygulanması istenmiyor. Niçin Allah acıyacağınız tutmasın demiyor

 

Ayetin devamını nereye koyacağız

 

39- Kim yaptığı haksızlıktan sonra tevbe eder, halini düzeltirse, şüphesiz Allah, onun tevbesini kabul eder. Çünkü Allah bağışlayan, merhamet edendir.

 

Adamın elini kestik attık. Tevbe etme şansımı kaldı ?

 

Kuran'da yed kelimesini incelersek bunun maddi gücü simgelediğini görebiliriz. Hem de yine beşinci surede:

 

05:64 Bir de Yahudiler: "Allah'ın eli ( YEDÜLLAHİ ) bağlıdır." dediler ve dedikleri yüzünden elleri bağlandı ve la'netlendiler. Hayır, O'nun iki eli de açıktır, dilediği gibi nimet veriyor. Andolsun ki, sana Rabbinden indirilenler, onlardan birçoğunun azgınlığını küfrünü artıracaktır. Bununla birlikte, aralarına kıyamete kadar sürecek olan bir düşmanlık ve kin bıraktık. Her ne zaman savaş için bir ateş tutuşturdularsa, Allah onu söndürdü. Onlar yeryüzünde bozgunculuk için koşarlar; Allah ise bozguncuları sevmez.

 

Ellerin açık olması cömert olmak demektir. Ellerini kesin hükmü de birçok anlam içerebilir: hırsızların çalmasını engelleyin, çaldıklarından harcayın veya çaldıklarını iade edin.

 

Tebbet yeda ebiy lehebiv ve tebb

111:01 MALİ GÜCÜ YOK OLSUN Ebru Leheb'in; zaten YOK OLDU!

111:02 Ne MALI kurtardı onu ne de KAZANDIĞI.

 

تب (tebbe) : kesmek, kısaltmak; yok olmak; kaybolmak.

 

Yok olan da Ebu Leheb'in eli değil mali gücüdür.

 

5:38 ayetinde Diyanet'in çevirdiği gibi ibret kelimesi geçmemektedir. Bazı çevirmenlerin de kelepçek olarak çevirdiği "nekale" kelimesi "örnek" anlamına gelir. Kuran'da bir ayette daha geçer:

 

Fe cealnaha nekalel li ma beyne yedeyha ve ma halfeha ve mev'ızatel lil müttekıyn

02:66 Biz bunu, hadiseyi bizzat görenlere ve sonradan gelenlere bir ibret dersi, müttakîler için de bir öğüt vesilesi kıldık.

 

Ceza kelimesi ise bir şey karşılığında yapılan BENZER karşılıklar için kullanılır. Ödül, ceza, karşılık anlamlarına gelir.

 

fe in kateluküm (SİZİNLE SAVAŞIRLARSA / SİZİ ÖLDÜRÜRLERSE) faktüluhüm (ONLARLA SAVAŞIN / ONLARI ÖLDÜRÜN) * kezalike ceazül kafirın

02:191 Eğer onlar size karşı savaş açarlarsa siz de onlara savaş açın. İşte kâfirlerin CEZASI böyledir.

 

Vellezıne kesebüs seyyiati cezaü seyyietim bi misliha

10:27 KÖTÜLÜK YAPANLARA GELİNCE, KÖTÜLÜĞÜN CEZASI MİSLİ İLEDİR. Onları zillet kaplayacaktır. Onları Allah'a karşı koruyacak hiç kimse yoktur. Onların yüzleri sanki karanlık geceden bir parçaya bürünmüştür. İşte onlar da cehennem ehlidir. Onlar orada ebedî kalacaklardır.

 

Ve cezaü seyyietin seyyietüm mislüha

42:40 BİR KÖTÜLÜĞÜN CEZASI, ONA DENK BİR KÖTÜLÜKTÜR. Kim bağışlar ve barışı sağlarsa, onun mükâfatı Allah'a aittir. Doğrusu O, zalimleri sevmez.

 

مٿل (mislun) : benzerlik; benzer, benzeş; müşabih, birbirine yakın; benzerlik; eşit, musavi.

 

5.38inci ayette yapılan suça karşılık olarak hırsızın mali gücünü keseceğiz. Hırsızlık el kesiminin cezası olamaz çünkü bunlar birbirine denk değil. El kol kesmek 42:40 ve 10:27 ayetlerini dikkate almamaktır.

 

Aslında Kuran'da örnek bir hırsızlık hadisesi de geçmiş, bakalım cezası neymiş:

 

12:74 (Yusuf'un adamları) dediler ki: Peki, siz yalancıysanız bunun (HIRSIZLIĞIN) cezası nedir?

12:75 "Onun cezası, kayıp eşya, kimin yükünde bulunursa işte o, onun cezasıdır. Biz zalimleri böyle cezalandırırız" dediler.

 

Bu kıssalar Kuran'a boş yere konulmamıştır:

 

12:07 Andolsun ki Yusuf ve kardeşlerinde, (almak) isteyenler için ibretler vardır.

12:111 Andolsun onların kıssalarında akıl sahipleri için pek çok ibretler vardır.

 

Hırsızlık ayetinin doğru çevirisi şöyle olmalı:

 

Ves sariku ves sarikatü faktau eydiyehüma cezaem bima keseba nekalem minellah vallahü azızün hakım

05:38 Hırsız erkek ve kadının KAZANDIKLARINA CEZA / KARŞILIK ( bi ma keseba ), ALLAH'TAN DERS OLSUN DİYE MALİ GÜÇLERİNİ KESİN ve Allah izzet ve hikmet sahibidir.

 

07:28 Onlar bir kötülük yaptıkları zaman: "Babalarımızı bu yolda bulduk. Allah da bize bunu emretti" derler. De ki: ALLAH KÖTÜLÜĞÜ EMRETMEZ. ALLAH'A KARŞI BİLMEDİĞİNİZ ŞEYLERİ Mİ SÖYLÜYORSUNUZ?

 

Web Siteme Git

Gönderi tarihi:

Bakin ingiltere Ulkede siddeti onlemek icin seriyat mahkemesi kuruldu ve yabancilar arasinda siddetin azaldigini belirtiyorlar ve Danimarkada boyle birseyi hayata gecirmeyi ciddi bir sekilde dusunuyor ama simdiye kadar kimsenin kolu ve bacagi kesilmis degil :) belki sorularina yardimci olabilir diye alintiliyorum konuyu saygilar

 

İngiltere'de şeriat mahkemesi kuruldu Boşanma, aile içi şiddet ve mali anlaşmazlıklar şeriat mahkemelerinde görülecek

 

 

İngiltere'de Müslümanların yoğun olarak yaşadığı beş büyük kentte şeriat mahkemelerinin oluşturulduğu açıklandı.

 

Sunday Times'ın konuyla ilgili haberinde, İslami yasaların İngiltere'de uygulanmaya başladığı duyurulurken, mahkemelerin sadece hükümet tarafından onaylanan şeriat yargıçlarınca kurulabileceğine ve kararlarının da bölge mahkemeleri ile Yüksek Mahkeme'nin onayıyla yürürlüğe girebileceğine dikkat çekildi.

 

Buna göre başkent Londra başta olmak üzere, Müslümanların yoğun olarak yaşadığı Birmingham, Bradford, Manchester, Warwickshire'da bölge mahkemelerinin bünyesinde hizmet verecek olan şeriat mahkemeleri, boşanma, aile içi şiddet, mali anlaşmazlıklar gibi sosyal konularda söz söyleme hakkına sahip olacak.

 

Kararları bölge mahkemesi ve Yüksek Mahkeme'nin onayıyla geçerli sayılacak olan şeriat mahkemeleri, bir ilki oluşturuyor.

 

Times, şeriat mahkemelerinin sisteme resmen konulmasının ardında, Müslüman toplumlar arasında daha önce de yapılan uygulamanın resmi denetime tabi tutulması arzusunun bulunduğunu yazdı. Gazete, daha önce şeriat mahkemeleri adıyla halk arasında faaliyet gösteren yapıların aldığı kararların resmi hukukta hiçbir yeri bulunmadığını hatırlattı.

 

Şeriat mahkemelerinin kararlarının uygulanması için Müslüman davalı ve davacının her ikisinin de rızasının gerektiği kaydedildi.

 

Gelecek dönemde Glasgow ve Edinburgh'da iki şeriat mahkemesinin daha kurulmasının düşünüldüğünü belirten The Sunday Times, uygulamanın başlatılmasıyla ilgili ilk önerinin bundan 7 ay önce Anglikan Kilisesi lideri Canterbury Başpiskoposu Rowan Williams tarafından ortaya atıldığını da hatırlattı.

 

Bu görüşe ilk destek verenlerden biri de İngiltere'de Adalet Bakanlığı müsteşarı yetkileriyle donatılmış olan Lord Phillips oldu. Phillips, şeriat hükümlerinin medeni hukukla ilgili konularda ve mali anlaşmazlıkların çözümünde kullanılmasının mümkün olduğunu belirtmişti.

 

Bu arada İngiltere'de aralarında muhalefetin de bulunduğu bazı çevreler ise şeriat mahkemelerinin kurulmasının ülkede hukuk sistemine paralel ikinci bir hukuk sisteminin doğmasına neden olabileceğine dair endişelerini dile getiriyor.

 

 

Haber: AA

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.