Φ kaplan-200 Gönderi tarihi: 1 Kasım , 2008 Gönderi tarihi: 1 Kasım , 2008 Necdet Adalı ve Mustafa Pehlivanoğlu idam edilecekti. Saat 01.00 sularında Ulucanlar Kapalı Cezaevi'ne gittik. Odada savcı dışında adli tabip, cezaevi müdürü, din görevlisi ve Adalı'nın avukatı Mehdi Bektaş vardı. 15 Ocak 2007 Pazartesi 15:04 Hiç pişman değilim ama unutamadım 12 Eylül döneminde 40 kadar idam kararı veren eski Sıkıyönetim Mahkemesi Hâkimi Ali Fahir Kayacan, anılarını ilk kez SABAH'a anlattı. İdam cezalarının uygulanmaya başladığı ilk gece iki infaza katılan Kayacan, eve gittikten sonra bir süre sanki asılan gençler karşısına çıkacakmış gibi hissetmiş. İdam kararı vermekle ölümleri görmenin çok farklı olduğunu söyleyen Kayacan, hâkimliği boyunca hiç kalem kırmamış. 'Karar vermekle ölümü görmek çok farklı' 40'a yakın idam kararı veren eski Sıkıyönetim Mahkemesi Hakimi Ali Fahir Kayacan, anılarını anlattı. 12 Eylül'den sonra idamın uygulanmaya başladığı gece iki infaza katılan Kayacan, "Pişman değilim, ama unutamıyorum," diyor. Saddam Hüseyin'in idam görüntüleri, Türkiye'de unutuldu zannedilen, ama darağacına gidenlerin yakınlarının asla unutamadığı idam anılarını yeniden canlandırdı. "Saddam ölümü hak etti mi, etmedi mi? İdam yapılmalı mı?" tartışmaları da sürüyor. Peki bir insan, 'yasa gereği' de olsa bir başka insanın ölümüne karar verirken, üstelik o ölümü izlerken neler hisseder? 12 Eylül askeri darbesinden sonra 40'a yakın idam kararına imza atan emekli hakim Ali Fahir Kayacan, hissettiklerini ve yaşadıklarını anlattı. Kayacan, 30 yaşında genç bir Hava Üsteğmen Hakim olduğu sırada idamlara katılmış. 12 Eylül'den sonra önce solcu Necdet Adalı, ardından da denge sağlanması için ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu'nun idamına karar verilmiş. Şimdi avukatlık yapan Kayacan, o geceyi şöyle anlatıyor: "1980 ihtilalinin ilk infazı 8 Ekim gecesi gerçekleşti. Necdet Adalı ve Mustafa Pehlivanoğlu idam edilecekti. Saat 01.00 sularında Ulucanlar Kapalı Cezaevi'ne gittik. Odada savcı dışında adli tabip, cezaevi müdürü, din görevlisi ve Adalı'nın avukatı Mehdi Bektaş vardı. Pehlivanoğlu ile Adalı da Mamak Askeri Cezaevi'nden alınıp ayrı ayrı arabalara konuldu. Önce odaya Adalı çağrıldı. Elleri arkadan kelepçeliydi, üzerinde kendi kıyafetleri vardı. İnfaz savcısı, kendisine yapılacak işlemleri anlattı. Doktor, 'Bilinci yerinde,' dedi. Ben hüküm özetini okudum. Son arzusu mektup yazmak oldu. Savcı mektubu ailesine vereceğini söyleyince, 'Bunun garantisi ne?' gibi bir soru sordu. Savcı da 'Tabii ki niye vermeyeyim?' dedi. Avukatı, 'Bana verilsin. Müvekkilimin endişesi var,' dedi. Ama yasa, buna müsaade etmiyordu. Adalı, sonunda ikna oldu. Mektubunu yazıp verdi." 'HOCA İÇİNDEN DUA ETTİ' Dini telkin istemeyen Adalı için hoca yine de içinden dua okumuş: "Mektup ailesine de verildi. Adalı dini telkin istemedi, ama hoca içinden ona dua okudu. Adalı'ya kolsuz, dizlerine kadar, V yaka, beyaz, basitçe dikilmiş bir giysi giydirildi. Karar özeti, bir kartona yazılıp, iğneyle bu giysiye zapt edildi. 'Efendim düğmeyi açabilir miyiz, biraz sıktı da,' dedi. Biraz sonra olacak şeyi düşününce, şaşırıyorsunuz. Darağacının altına çelik bir büro masası konmuş, üzerinde de bir sandalye bulunuyordu. Adalı infaza giderken, Avukatı Mehdi Bey, bir isim verdi ve Adalı'ya 'Selam söyle,' dedi. Bu, 1970 döneminde öldürülen THKO'lu Kadir Manga'ydı. Mehdi Bey, Adalı'dan Manga'ya selam söylemesini istemişti. Adalı, sehpaya çıktı. Cellat ipi boynuna geçirdi. O vaziyette, slogan attı. Cellat sandalyeyi çekince önce ipin ucunda döndü. Boyu uzundu. Ayağı sandalyeden sonra masaya değer gibi oldu. Daha çok acı çekmesin diye masayı da çektiler. 15 dakika beklendi. Doktor saate baktı ve 'Tamam,' dedi.' Kayacan, yasalar uygulansa da katıldığı idam görüntülerinden çok etkilenmiş: "Ne olursa olsun gözünüzün önünde biri ölüyor. Etkilenmemek mümkün değil. İdam kararı vermekle uygulamayı görmek çok farklı." Solcu gençlerden Adalı'nın infazından sonra denge sağlanmak için idam edilen Mustafa Pehlivanoğlu'nun ipe gidiş anını da şöyle anlatıyor: "Odadayken, Mustafa Pehlivanoğlu'nu çağırdılar. Onun da son arzusu ailesine mektup yazmak oldu. Dini telkini kabul etti. Ondan sonra ben hükmü okudum. Pehlivanoğlu, savcılıkta itiraflarda bulunmuştu. Ben hükmü okuduktan sonra bana 'Efendim ben o kadar yardımcı da oldum,' dedi. Ona infaz hükmünün değiştirilmesinin mümkün olmadığını anlattım. Pehlivanoğlu da sehpada slogan attı." Sibel HÜRTAŞ/ ANKARA Alıntı
Φ kaplan-200 Gönderi tarihi: 1 Kasım , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 1 Kasım , 2008 On yılda 5 bin 800 kişi öldü İki kutuplu dünyanın soğuk savaş döneminde istihbarat örgütlerinin cirit attığı Anadolu’da iki ihtilal arasında birçok acı yaşandı. Avrupa’da başlayan ve Türkiye’ye sıçrayan 1968 sol öğrenci hareketleri, daha sonra ülkeyi kana ve kaosa götürecek olan silahlı devrim provaları, bunlara milliyetçi duruş göstererek tepki veren ülkücüler... Ülke yoğun çatışmalı günlerden geçti yıllarca. 12 Mart öncesinden 12 Eylül 1980’e kadar uzanan süreçte 5 bin 800 kişi öldü. Bunların 2 bine yakını ülkücü hareket mensubuydu. Gencecik fidanlar heba oldu. Ulucanlar, C-5, Mamak, Ankara, Gaziantep, Malatya, İstanbul Harbiye, Hasdal cezaevleri adeta insan öğütme makinesiydi. İhtilalden sonra 50’den fazla insan idam edildi. Bir kısmı adi suçlu olarak darağacına götürüldü. Resmî kayıtlara göre 9 ülkücü, 18 solcu idam edilmişti. Ancak her iki tarafın da iddiaları bitmeyen işkencelerde, kötü hapishane şartlarında ölen onlarca başka genç fidan vardı. Koğuş arkadaşları olan bu genç fidanların ölüme uzanan birbirinden dramatik hikâyelerini yazan Yusuf Ziya Arpacık bakın nasıl anlatıyor Fikri Arıkan’ın idama gidişini: “Altı da bir üstü de birdir yerin, diyordu hücre arkadaşım. Yani ha hücredeyiz, ha sarayda. Volta atarken bir taraftan da söyleniyordu. O gün biraz sıkıntılıydık. Fikri Arıkan isimli arkadaşımız mahkemeye gitmişti. Onu sabırsızlıkla bekliyorduk. 4 numaralı hücreden sabah mahkemeye götürülen Arıkan, her zamanki gibi Nutuk’u okurken o günkü mahkeme kararlarını anlatıyordu…Ve Eyüp Özmen kurtuldu, dedi Fikri Arıkan. Herkes sevince boğuldu, sehpaya hazırlanırken bir arkadaşımız beraat etmişti. Ya kendisi? ‘Benimki idam dedi vakur bir şekilde. Bu gece çok rahat uyurum artık… Ve ben şimdi yaşamımın en güzel, en tatlı, en dinlendirici uykusunu uyuyabilirim…’ Fikri’nin rahat uykudan söz etmesini anlamaya çalıştı herkes. Ertesi şafak Fikri’siz doğdu güneş…Takvimler ve zaman bir kez daha durmuştu.” O gün arkadaşlarının ateş böcekleri gibi ölüm sehpalarına gidişini, idam edilişini anlayamayanların çoğu benzer duyguları yaşadı. Fikri Arıkan hayatının en huzurlu uykusuna yattı Karşıya Mezarlığı’nda. 12 Eylül Darbesi’nin lideri Kenan Evren Paşa’nın “Asmayıp da besleyecek miyiz?” sözü böylece yerini bulmuştu. Evet, ihtilalin acı meyvelerini bağrına basan Karşıyaka, hiç uğruna karşı karşıya gelen, birbirine silah sıkanların son pusu yeri oldu. Devrimci solcu gençler, ülkücüler, hemen yakındaki karşı tepelerde devletin güvenlik güçleri... Onlarca vatan evladı, bugün koyun koyuna yatıyor adeta. Kaybeden (!) ise analar, dostlar ve arkadaşlar oldu! Karşıyaka’ya yolunuz düşerse eğer, orada ‘yitik bir neslin’ yattığını hatırlayın. Bugüne dersler var orada. Pehlivanoğlu’nun mezarında yazdığı gibi yine de ‘Vatan sağolsun?!’ demeyi unutmayın. SON YOLCULUKLARINA NASIL ÇIKTILAR? Sol ve devrimci örgütlerin cenaze törenleri o dönemlerde hep eylem alanına dönmüş. THKO’nun flamaları, orak çekiçli bayrakları, yüzleri maskeli arkadaşları uğurlamış idam edilenleri de vurulanları da. Ülkücü hareket İSE o günlerde ay yıldızlı bayraklara sarılı tabutlarla ulaştırıldı son duraklarına. İdama giden 9 ülkücünün çoğu infaz esnasında giydirilen beyaz entarileri ya da kefenleriyle getirildi mezarlara. Sokakta infaz edilen ya da işkenceyle öldürülenler ise şehit diye elbiseleriyle gömüldü. Her kaybın ardından kılınan cenaze namazlarından sonra ant içilirdi: “Allah’a, vatana, millete, Kur’an’a, bayrağa ve silaha yemin olsun. Şehitlerim, gazilerim emin olsun. Biz ülkücü Türk gençliği olarak her türlü emperyalizme, komünizme, faşizme, kapitalizme ve siyonizme karşı mücadelemizi süreceğiz. Mücadelemiz milliyetçi Türkiye’ye, Turan’a kadardır. Yılmadık, yıkılmadık, yıkılmayacağız. Başaracağız, başaracağız, başaracağız. Cenab-ı Allah Türk’ü korusun ve yüceltsin.” Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.