Misafir demirefe Gönderi tarihi: 27 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 27 Eylül , 2008 İnanç konusuna girmeden, kısaca bilim ve felsefe bakımından inanç konusunu ele almak istiyorum. Bilimde inançlar olmaz. Bilimin en uç sınırlarında ancak teorilerden söz edilebilir. Teoriler de inanç konusu değil, bilimsel verilerle desteklenen ve daha doğru biçimde oluşturulmaya, dolayısıyla onu besleyen bilimsel verilerin artırılmaya çalışıldığı varsayımlardır. Veriler bir teoriyi kesinleştirirse, o artık teori değil, doğa yasası olur. Fakat felsefede inançlar olur. Felsefe zaten bilimin ulaşamadığı belirsizlik bölgelerine tutulmaya çalışılan bir aydınlatma aracıdır. Gidip doğrudan inceleme yapamadığımız belirsizlik bölgelerinde neler olabileceğini (nelerin olamayacağını) felsefi çıkarımlarla, bunun için de bilimsel verileri baz alarak ve mantığı kullanarak yaparız. Bu yüzden felsefe yasası diye bir şey yoktur. Çünkü felsefe yeri gelip hiçbir şeyin (dolayısıyla hiçbir kuralın) var olmadığını da iddia edebilir. Felsefeye bir sınır konulamaz. İnanan ve o ekol etrafında toplanan olur, olmaz, o ayrı konu. Bu belirlemeleri ortaya koyduktan sonra, asıl konumuza geçelim: İnançları neye göre hurafe kapsamına sokacak veya o kapsamdan çıkaracağız? Bu ayrımı bilim yapamaz. Örneğin UFO’lara hurafe diyemez. Sadece UFO’lar hakkında yeterli kanıt olmadığını söyler. Eğer hurafe diyecek olursa, günün birinde başka dünyadan gelenler dünyamızı ziyaret ederse bilim fiyaskoya düşmüş olur. Örneğin bir yüzyıldan biraz fazla bir süre önce gökten taş düşmesinin bilimsel olarak imkansız olduğu ve gökten taş düştüğü iddiasının hurafe olduğu kabul ediliyordu. Bunun bilimsel bir yanlış olduğu kanıtlandı. Bilim bu tür konularda ihtiyatlı konuşmak zorundadır. Bağlayıcı karara varamaz. Çünkü bilimin sonuçları bağlayıcıdır. Bilim bir zanlının mahkumiyetine veya beraatine karar verebilen bir karar merciidir. Kimsenin gözüyle göremediği bir DNA parçası hakkında düzenlenen bilimsel bir rapora dayanılarak idam edilebilir veya serbest bırakılabilirsiniz. Felsefe yoluyla ise UFO ve başka her konuda çıkarımlar yapılabilir. Felsefenin vargıları ise asla bağlayıcı olamaz. Hiçbir inancın bir insanın akibetine karar verme yetkisi yoktur, olamaz. Hâla asıl konuya gelemedik: Hurafelere nasıl karar vereceğiz? Veremeyiz. Her inancın en azından psikolojik bir temeli vardır. Dünyada bir insanın aklına gelmiş herhangi bir fikir yoktur ki, en azından psikolojik bir temeli olmasın. Örnek olarak merdiven altından geçmenin ve ayna kırmanın uğursuzluk getireceği gibi inançların bile merdivenin tam geçerken kayıp düşebileceği ve aynanın parçalarının bir yerimizi kesebileceği gibi temelleri olabilir. Fakat ben bundan da söz etmiyorum. 13 rakamının ve kara kedinin uğursuzluk getireceği inançlarının bile, hiçbir temel gösterilemese bile psikolojik temelleri vardır. Söz ettiğim: Determinizm… Determinizmin hurafelerle ne gibi bir ilgisi olduğunu açıklamadan önce kendisi hakkında kısa bir açıklama: Determinizm felsefi bir inançtır. Gözlemlenen ve aksi kanıtlanamamış olan nedenselliğin, tümüyle kapsayıcı olduğu ve hiçbir şeyin nedenselliğin dışında kalamayacağı savıdır. Biz bu inanca, bir gölün çeşitli yerlerinden aldığımız örnekler hep aynı sonuçları verdiğinde, gölün suyunun tamamı hakkında bir vargı geliştirmemiz gibi varırız. Ama yine de gölün dibinde, ulaşamadığımız bir fay kırığı içinde farklı bir bileşim bulunması olasılığı göz ardı edilemediği için, bu bir inançtır. İnançların aksi kanıtlanamaz. Ancak tüm çıkarımlar onu destekledikçe kuvvetlenirler. Şimdi: Determinizm her şeyi kapsayan bir nedensellik olduğunu söylüyor, fakat sorun, biz bu kapsayıcılığı tümüyle bilmiyoruz. Neden? Çünkü adı üstünde nedensellik. Her ama her olgu ile tüm diğer olgular arasında bir nedensel bağ kurmayı gerektiriyor. Bu bağlar kurula kurula, her şeyi kapsayan bir bağlantılar ağı oluşacak. Ama biz bu ağı henüz tümelliğe kavuşturmuş, her bağlantıyı en ince ayrıntısına kadar çözmüş ve açıklamış değiliz. Üstelik determinizmin modern yorumuna eklenen kaos kuramına göre, bazı nedenler nedensellik akışında veya örüntüsünde süperkritik bir rol oynamasına karşın, gözden en uzak kalan ve belirlenmesi en zor olan nedenler de olabilirler. (Tanrı varsayımının gerçekte kaos olduğu iddia edilmiştir. Kaos, bazılarına göre determinizm dininin tanrısı olarak tanımlanır. Ben bu tanımlara karşıyım.. Hiçbir kavramı başka kavramlar üzerinden açıklamamalıyız. Ben dini kavramlarla her türlü açıklamaya karşıyım. Din demek, felsefi inançlara BAĞLAYICILIK atanması demektir. Bilim bağlayıcıdır, felsefe bağlayıcı olamaz, KENDİ FELSEFESİNE BAĞLAYICILIK ATAYAN DİN, HİÇ BİR ŞEKİLDE BAZ ALINABİLİR BİR KURUM DEĞİLDİR. ANCAK İNANANIN KENDİSİNİ BAĞLAR. LAİKLİK DE BUDUR.) İşte tüm bunlardan dolayı, olgular arasında bilemediğiz, henüz anlayamamış olduğumuz bağlantılar, ilintiler olabileceği ve yine determinizmin gerekircilik ilkesi uyarınca, hiç nedenini anlamadan beklemediğimiz bir sonuçla karşılaşabileceğimizi düşünürüz. Determinizm o sonucu gerektiriyordur, ama biz bu bilgiden yoksunuz, o yüzden determinizmin üçüncü ayağı belirlenimcilik, bizim açımızdan eksik kaldı! Gerçekte eksiklik yok, determinizm mükemmel neden – sonuç ilişkisini aksamaksızın yürüttü, fakat biz gözlem araçlarımız yetersiz olduğu için sonucu öngöremedik! Buna verilen en ünlü örnek, eğer çok hızlı görüntü alan kameralar ve bunların bağlı olduğu, alınan görüntüleri çok hızlı yorumlayan bir bilgisayar sistemimiz olsaydı, havaya atılan bir paranın bir saniye sonra yazı mı tura mı geleceğini bilirdik! Determinizm için, bence eksik ve yanlış bir anlatımı da olsa, fikir edinmek için Adam Fawer’ın OlasılıkSız romanı okunabilir. Kitap Laplace savı üzerine oturtulmuş, halbuki Laplace savı klasik determinizmin son yorumudur, modern determinizm tarafından kabul edilmez. Laplace, tüm olguları denetiminde tutan bir tanrı kavramı yerine, tüm olasılıkları, dolayısıyla tüm olabilecekleri kestirebilen bir şeytan kavramını ortaya atar. Fakat Laplace de yanlış anlaşılmıştır. O, böyle bir şeytanın var olduğunu asla iddia etmemiştir. Onun şeytanı, yazı turayı bilen bilgisayar gibi bir varsayımdır, “olabilirlikten” bahsetmektedir. Modern determinizm ise bu olabilirliği de kabul etmemektedir. Laplace’den sonra gelen çağdaş deterministler, tüm determinizmi kapsayan bir bilincin olamayacağını kabul etmektedir. Laplace savı, klasik determinizmden modern determinizme geçişin kilometre taşıdır. Vurguluyorum: Laplace, “böyle bir bilinç olabilse, tüm determinizmi kapsar ve geçmişi, geleceği bir görebilirdi” demektedir. Modern deterministler bu olabilirliği kabul etmemekteler, dolayısıyla geçmiş ve geleceğin bir kapsanması söz konusu değildir. Sonuç olarak, bilimsel bilgilerimiz dışında kalan inançlara, hurafe – değil diye bir ayrım atayamayız. Türbeye çaput bağlayan bağlar, hacca giden gider. İkisi aynıdır, inançtır! Birinin bir yerde yazılı olması, birinin yazılı olmaması hiçbir şey değiştirmez! Ama bilim, işlediği suçu uzaylılara veya cinlere atmaya çalışan bir sanığın ifadesini reddedecektir. Somut kanıtlara göre suçu işlediğine hükmedecek ve hukuk da ceza verecektir. Son olarak: Bilimsel hurafe olamaz mı? Yerli yerince bilim yapıldığında olamaz. “Gökten taş düşmez” yanılgısı gibi. Bu, bilimin yerli yerince yapılmayışına bir örnektir. Yerli yerince yapılsa, “gökten taş düştüğüne dair bilimsel bir bulgu elde edilememiştir” denmesi gerekirdi. Fakat bakın: Gökten taş düşebileceği bulgusu elde edilmeden önce de, birinin evine mancınıkla taş atan biri yakalandığında, “taşı ben atmadım, gökten düştü” dese, bilim yine bu ifadeyi reddederdi ve isabet kaydederdi, o ayrı. Sonra gökten taş düşebildiği kanıtlanınca, “meğer adam boşa suçlanmış” anlamı çıkmazdı. İnceliği anlatabildim mi bilmiyorum. Bilim yine düşen taşın geliş açısını, hızını filan hesaplayarak gökten gelmediğini belirler ve doğru kararı büyük olasılıkla vermiş olurdu. Peki bilim yine de yanılamaz mı? Tabii ki yanılabilir. Özellikle kestirmeden sonuç almak için acele ettiğinde. Zaten bizler defalarca yanılmadan doğruyu bulamayan bir türüz. Ama bu, tek geçerli ölçütün bilim olduğu gerçeğini değiştirmez. Elinizdeki en gelişmiş araç jet motoru ise, “ışınlanma daha iyi bir araçtır” diyemezsiniz, çünkü öyle bir araç henüz icat edilemedi! Alıntı
Φ FUZULİ Gönderi tarihi: 27 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 27 Eylül , 2008 İnanç konusuna girmeden, kısaca bilim ve felsefe bakımından inanç konusunu ele almak istiyorum. Bilimde inançlar olmaz. Bilimin en uç sınırlarında ancak teorilerden söz edilebilir. Teoriler de inanç konusu değil, bilimsel verilerle desteklenen ve daha doğru biçimde oluşturulmaya, dolayısıyla onu besleyen bilimsel verilerin artırılmaya çalışıldığı varsayımlardır. Veriler bir teoriyi kesinleştirirse, o artık teori değil, doğa yasası olur. Fakat felsefede inançlar olur. Felsefe zaten bilimin ulaşamadığı belirsizlik bölgelerine tutulmaya çalışılan bir aydınlatma aracıdır. Gidip doğrudan inceleme yapamadığımız belirsizlik bölgelerinde neler olabileceğini (nelerin olamayacağını) felsefi çıkarımlarla, bunun için de bilimsel verileri baz alarak ve mantığı kullanarak yaparız. Bu yüzden felsefe yasası diye bir şey yoktur. Çünkü felsefe yeri gelip hiçbir şeyin (dolayısıyla hiçbir kuralın) var olmadığını da iddia edebilir. Felsefeye bir sınır konulamaz. İnanan ve o ekol etrafında toplanan olur, olmaz, o ayrı konu. Bu belirlemeleri ortaya koyduktan sonra, asıl konumuza geçelim: İnançları neye göre hurafe kapsamına sokacak veya o kapsamdan çıkaracağız? Bu ayrımı bilim yapamaz. Örneğin UFO’lara hurafe diyemez. Sadece UFO’lar hakkında yeterli kanıt olmadığını söyler. Eğer hurafe diyecek olursa, günün birinde başka dünyadan gelenler dünyamızı ziyaret ederse bilim fiyaskoya düşmüş olur. Örneğin bir yüzyıldan biraz fazla bir süre önce gökten taş düşmesinin bilimsel olarak imkansız olduğu ve gökten taş düştüğü iddiasının hurafe olduğu kabul ediliyordu. Bunun bilimsel bir yanlış olduğu kanıtlandı. Bilim bu tür konularda ihtiyatlı konuşmak zorundadır. Bağlayıcı karara varamaz. Çünkü bilimin sonuçları bağlayıcıdır. Bilim bir zanlının mahkumiyetine veya beraatine karar verebilen bir karar merciidir. Kimsenin gözüyle göremediği bir DNA parçası hakkında düzenlenen bilimsel bir rapora dayanılarak idam edilebilir veya serbest bırakılabilirsiniz. Felsefe yoluyla ise UFO ve başka her konuda çıkarımlar yapılabilir. Felsefenin vargıları ise asla bağlayıcı olamaz. Hiçbir inancın bir insanın akibetine karar verme yetkisi yoktur, olamaz. Hâla asıl konuya gelemedik: Hurafelere nasıl karar vereceğiz? Veremeyiz. Her inancın en azından psikolojik bir temeli vardır. Dünyada bir insanın aklına gelmiş herhangi bir fikir yoktur ki, en azından psikolojik bir temeli olmasın. Örnek olarak merdiven altından geçmenin ve ayna kırmanın uğursuzluk getireceği gibi inançların bile merdivenin tam geçerken kayıp düşebileceği ve aynanın parçalarının bir yerimizi kesebileceği gibi temelleri olabilir. Fakat ben bundan da söz etmiyorum. 13 rakamının ve kara kedinin uğursuzluk getireceği inançlarının bile, hiçbir temel gösterilemese bile psikolojik temelleri vardır. Söz ettiğim: Determinizm… Determinizmin hurafelerle ne gibi bir ilgisi olduğunu açıklamadan önce kendisi hakkında kısa bir açıklama: Determinizm felsefi bir inançtır. Gözlemlenen ve aksi kanıtlanamamış olan nedenselliğin, tümüyle kapsayıcı olduğu ve hiçbir şeyin nedenselliğin dışında kalamayacağı savıdır. Biz bu inanca, bir gölün çeşitli yerlerinden aldığımız örnekler hep aynı sonuçları verdiğinde, gölün suyunun tamamı hakkında bir vargı geliştirmemiz gibi varırız. Ama yine de gölün dibinde, ulaşamadığımız bir fay kırığı içinde farklı bir bileşim bulunması olasılığı göz ardı edilemediği için, bu bir inançtır. İnançların aksi kanıtlanamaz. Ancak tüm çıkarımlar onu destekledikçe kuvvetlenirler. Şimdi: Determinizm her şeyi kapsayan bir nedensellik olduğunu söylüyor, fakat sorun, biz bu kapsayıcılığı tümüyle bilmiyoruz. Neden? Çünkü adı üstünde nedensellik. Her ama her olgu ile tüm diğer olgular arasında bir nedensel bağ kurmayı gerektiriyor. Bu bağlar kurula kurula, her şeyi kapsayan bir bağlantılar ağı oluşacak. Ama biz bu ağı henüz tümelliğe kavuşturmuş, her bağlantıyı en ince ayrıntısına kadar çözmüş ve açıklamış değiliz. Üstelik determinizmin modern yorumuna eklenen kaos kuramına göre, bazı nedenler nedensellik akışında veya örüntüsünde süperkritik bir rol oynamasına karşın, gözden en uzak kalan ve belirlenmesi en zor olan nedenler de olabilirler. (Tanrı varsayımının gerçekte kaos olduğu iddia edilmiştir. Kaos, bazılarına göre determinizm dininin tanrısı olarak tanımlanır. Ben bu tanımlara karşıyım.. Hiçbir kavramı başka kavramlar üzerinden açıklamamalıyız. Ben dini kavramlarla her türlü açıklamaya karşıyım. Din demek, felsefi inançlara BAĞLAYICILIK atanması demektir. Bilim bağlayıcıdır, felsefe bağlayıcı olamaz, KENDİ FELSEFESİNE BAĞLAYICILIK ATAYAN DİN, HİÇ BİR ŞEKİLDE BAZ ALINABİLİR BİR KURUM DEĞİLDİR. ANCAK İNANANIN KENDİSİNİ BAĞLAR. LAİKLİK DE BUDUR.) İşte tüm bunlardan dolayı, olgular arasında bilemediğiz, henüz anlayamamış olduğumuz bağlantılar, ilintiler olabileceği ve yine determinizmin gerekircilik ilkesi uyarınca, hiç nedenini anlamadan beklemediğimiz bir sonuçla karşılaşabileceğimizi düşünürüz. Determinizm o sonucu gerektiriyordur, ama biz bu bilgiden yoksunuz, o yüzden determinizmin üçüncü ayağı belirlenimcilik, bizim açımızdan eksik kaldı! Gerçekte eksiklik yok, determinizm mükemmel neden – sonuç ilişkisini aksamaksızın yürüttü, fakat biz gözlem araçlarımız yetersiz olduğu için sonucu öngöremedik! Buna verilen en ünlü örnek, eğer çok hızlı görüntü alan kameralar ve bunların bağlı olduğu, alınan görüntüleri çok hızlı yorumlayan bir bilgisayar sistemimiz olsaydı, havaya atılan bir paranın bir saniye sonra yazı mı tura mı geleceğini bilirdik! Determinizm için, bence eksik ve yanlış bir anlatımı da olsa, fikir edinmek için Adam Fawer’ın OlasılıkSız romanı okunabilir. Kitap Laplace savı üzerine oturtulmuş, halbuki Laplace savı klasik determinizmin son yorumudur, modern determinizm tarafından kabul edilmez. Laplace, tüm olguları denetiminde tutan bir tanrı kavramı yerine, tüm olasılıkları, dolayısıyla tüm olabilecekleri kestirebilen bir şeytan kavramını ortaya atar. Fakat Laplace de yanlış anlaşılmıştır. O, böyle bir şeytanın var olduğunu asla iddia etmemiştir. Onun şeytanı, yazı turayı bilen bilgisayar gibi bir varsayımdır, “olabilirlikten” bahsetmektedir. Modern determinizm ise bu olabilirliği de kabul etmemektedir. Laplace’den sonra gelen çağdaş deterministler, tüm determinizmi kapsayan bir bilincin olamayacağını kabul etmektedir. Laplace savı, klasik determinizmden modern determinizme geçişin kilometre taşıdır. Vurguluyorum: Laplace, “böyle bir bilinç olabilse, tüm determinizmi kapsar ve geçmişi, geleceği bir görebilirdi” demektedir. Modern deterministler bu olabilirliği kabul etmemekteler, dolayısıyla geçmiş ve geleceğin bir kapsanması söz konusu değildir. Sonuç olarak, bilimsel bilgilerimiz dışında kalan inançlara, hurafe – değil diye bir ayrım atayamayız. Türbeye çaput bağlayan bağlar, hacca giden gider. İkisi aynıdır, inançtır! Birinin bir yerde yazılı olması, birinin yazılı olmaması hiçbir şey değiştirmez! Ama bilim, işlediği suçu uzaylılara veya cinlere atmaya çalışan bir sanığın ifadesini reddedecektir. Somut kanıtlara göre suçu işlediğine hükmedecek ve hukuk da ceza verecektir. Son olarak: Bilimsel hurafe olamaz mı? Yerli yerince bilim yapıldığında olamaz. “Gökten taş düşmez” yanılgısı gibi. Bu, bilimin yerli yerince yapılmayışına bir örnektir. Yerli yerince yapılsa, “gökten taş düştüğüne dair bilimsel bir bulgu elde edilememiştir” denmesi gerekirdi. Fakat bakın: Gökten taş düşebileceği bulgusu elde edilmeden önce de, birinin evine mancınıkla taş atan biri yakalandığında, “taşı ben atmadım, gökten düştü” dese, bilim yine bu ifadeyi reddederdi ve isabet kaydederdi, o ayrı. Sonra gökten taş düşebildiği kanıtlanınca, “meğer adam boşa suçlanmış” anlamı çıkmazdı. İnceliği anlatabildim mi bilmiyorum. Bilim yine düşen taşın geliş açısını, hızını filan hesaplayarak gökten gelmediğini belirler ve doğru kararı büyük olasılıkla vermiş olurdu. Peki bilim yine de yanılamaz mı? Tabii ki yanılabilir. Özellikle kestirmeden sonuç almak için acele ettiğinde. Zaten bizler defalarca yanılmadan doğruyu bulamayan bir türüz. Ama bu, tek geçerli ölçütün bilim olduğu gerçeğini değiştirmez. Elinizdeki en gelişmiş araç jet motoru ise, “ışınlanma daha iyi bir araçtır” diyemezsiniz, çünkü öyle bir araç henüz icat edilemedi! Hakikaten ilgi çekici,güzel bir yazı olmuş tebrikler.Bilimin anlamlandıramadığı durumlara hurafe izahını yüklemesi anlayışını güdenlerle ilgili bir örnek geldi aklıma:Yer altındaki suyu,bir hazineyi ''V'' şeklindeki çubukla bulduğunu söyleyenlere bu hurafedir böyle bir gerçeklik yoktur bilimsel yaftasını yapıştıranlara bunun bilimsel olduğunu kanıtlayan bir örnek çıktı.Yanlış hatırlamıyorsam ATV' de izlemiştim bir Türk doktor ,ismini bilmiyorum, bu çubuğun plastiğini yapmış ve uygulamasını da ekran karşısında göstermişti.Çubuğun kullanılış mantığını da insanın biyolojik enerjisini çubukla odaklayıp yeraltındaki suyun enerjisini çubuk aracıyla fark etmek olarak açıklamıştı yanlış hatırlamıyorsam.Doğrusunu bilen varsa yazabilir.Ama özü itibariyle hurafe olan bir şeyin bilimsellik kazanmasıyla hurafe olmaktan çıkması... Muhabbetle... Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 27 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 27 Eylül , 2008 Çubuğun kullanılış mantığını da insanın biyolojik enerjisini çubukla odaklayıp yeraltındaki suyun enerjisini çubuk aracıyla fark etmek olarak açıklamıştı yanlış hatırlamıyorsam.Doğrusunu bilen varsa yazabilir.Ama özü itibariyle hurafe olan bir şeyin bilimsellik kazanmasıyla hurafe olmaktan çıkması... Söz konusu çubuğun bilimsel olduğunu sanmıyorum. Bu tür iddialar her zaman ortaya atılır ve çoğunlukla olasılığa dayalıdır. Bu konuda çok iddialı birinin yeraltı suyunun hangi güzergahı izlediğine, nerede ne tarafa döndüğüne, nerede iki kola ayrılıp kolların ne taraflara yöneldiğine dair görmüş gibi suyun haritasını çizdiğine tanık olmuştum. Bu aşırı abartılı anlatımı, kendisini inandırıcı kılmak için yaptığı çok belli oluyordu. Bu tür inanılması zor şeylere inandırmak isteyenlerin taktiği budur: Kendilerinden son derece emin olduklarını yayan bir hava takınırlar. Böyle çubuklarla yapılan binlerce başarısız bulgu hiç yansıtılmaz, tek başarılı bulgu raslantıyla denk geldiğinde çubukla bulunduğu lanse edilir. Kaldı ki yeraltı suyunun bulunma olasılığı olan yerler zaten jeolojik olarak bellidir. Benim asıl vurgum, nedenini bilemediğimiz konularda çeşitli inançlara sahip olabildiğimiz ve bu inançların bilimsel konulardaki gibi bağlayıcılığının olamayacağı... Ha yalnız temeli dayanağı zayıf veya kuvvetli inanç ayrımı yapabiliriz. Örneğin determinizm benim açımdan dayanağı çok güçlü bir inançtır. Ama sonuçta inançtır. Beni bağlar, başkasını bağladığını iddia edemem. Gücü, bilimin de determinist ilke ile çalışmasından kaynaklanıyor. Fakat bilim yine de determinizmi kesin biçimde kanıtlıyor diyemem, sadece çok güçlü dayanaklar sağladığını söyleme hakkım vardır. Bilimle bu kadar içiçe olan bir felsefe bile ancak bu kadar iddialı olabilirken, bilimden temel almayan inançların hiç bir genel geçerlik iddiasının olamayacağını vurguladım... Alıntı
Φ FUZULİ Gönderi tarihi: 28 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 28 Eylül , 2008 Söz konusu çubuğun bilimsel olduğunu sanmıyorum. Bu tür iddialar her zaman ortaya atılır ve çoğunlukla olasılığa dayalıdır. Bu konuda çok iddialı birinin yeraltı suyunun hangi güzergahı izlediğine, nerede ne tarafa döndüğüne, nerede iki kola ayrılıp kolların ne taraflara yöneldiğine dair görmüş gibi suyun haritasını çizdiğine tanık olmuştum. Bu aşırı abartılı anlatımı, kendisini inandırıcı kılmak için yaptığı çok belli oluyordu. Bu tür inanılması zor şeylere inandırmak isteyenlerin taktiği budur: Kendilerinden son derece emin olduklarını yayan bir hava takınırlar. Böyle çubuklarla yapılan binlerce başarısız bulgu hiç yansıtılmaz, tek başarılı bulgu raslantıyla denk geldiğinde çubukla bulunduğu lanse edilir. Kaldı ki yeraltı suyunun bulunma olasılığı olan yerler zaten jeolojik olarak bellidir. Benim asıl vurgum, nedenini bilemediğimiz konularda çeşitli inançlara sahip olabildiğimiz ve bu inançların bilimsel konulardaki gibi bağlayıcılığının olamayacağı... Ha yalnız temeli dayanağı zayıf veya kuvvetli inanç ayrımı yapabiliriz. Örneğin determinizm benim açımdan dayanağı çok güçlü bir inançtır. Ama sonuçta inançtır. Beni bağlar, başkasını bağladığını iddia edemem. Gücü, bilimin de determinist ilke ile çalışmasından kaynaklanıyor. Fakat bilim yine de determinizmi kesin biçimde kanıtlıyor diyemem, sadece çok güçlü dayanaklar sağladığını söyleme hakkım vardır. Bilimle bu kadar içiçe olan bir felsefe bile ancak bu kadar iddialı olabilirken, bilimden temel almayan inançların hiç bir genel geçerlik iddiasının olamayacağını vurguladım... Sayın Demirefe inanç alanlarını hangi çizgilerle belirlediğiniz neye inancağınızı neye inanmayacağınızı gösterir.Bilim ile din birbirine alternatif iki inanç sistemi değildir malumunuz üzere birtakım insanlar öyle zannetse de.Bilim ve din aynı alanlarla ilgili farklı değerler ortaya koyuyor olsa ve birbirine alternatif oluşturuyor olsaydı bugün din adlı bir sözcük sadece kitaplarda kalırdı.Bilimin bu kadar ileri bir noktaya geldiği çağımızda hala din kendinden söz ettiriyorsa burada biraz düşünmek lazım.Din bilimin ulaşamadığı hangi boşluğu dolduruyor da bu kadar güçlü ve kendini din karşısında eş değer ,bir alternatif olarak konumlandıramıyor bilim?.Dinin bağlayıcılığı inananlar nazarındadır Sayın Demirefe.Adı üzerinde inançtır.Yani bunun seçeneği vardır.Ama bilimsel bağlamda ben bilimin yerçekimi yasasına tabi olmayacağım gibi bir seçeneği yoktur.Bilim bu noktada bağlayıcıdır ki bilim dediğimiz evrendeki yasalara tabi olmak onları anlamaktır.Bu yasalara kim yok diyebilir ki ki bir din buna eğer yok derse bilim o din karşısında alternatif bir inanç olarak değer kazanır.Din, bilimi özü itibariyle reddediyor olsaydı bütün yasalarla ilgili yerine geçebilecek bir söyleminin olması gerekirdi ki devamlılığını sürdürsün.Bilimi dinmiş gibi görmek ise bilimin kendine aykırıdır.Biz bugün evrendeki varlığın ne kadarına vakıfız ki bilimin bilinmeyenle ilgili söyleyebileceği çok şey olsun ve dinin yerini doldursun.Evrensel yasalara hepimiz tabiyiz ama bilimin ulaşamadığı yerde de benim inancım bana yol gösteriyor ve hayatı anlamlı hale getiriyor her alanı kuşatıyor. MUHABBETLE... Alıntı
Φ doçent Gönderi tarihi: 28 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 28 Eylül , 2008 merhaba fuzuli Evrensel yasalara hepimiz tabiyiz ama bilimin ulaşamadığı yerde de benim inancım bana yol gösteriyor ve hayatı anlamlı hale getiriyor her alanı kuşatıyor işte inanç budur sevgili fuzuli insanın anlık dahi olsa tıkandığı noktada somut verişleri bırakıp hayalinde canlandırdığı soyut varlıklardan medet beklemesi ve bilinç altında önce yaratıp sonra yaşattığı bir anlamda tanrısı!!! olduğu varlıkların kendisine yol gösterdiğine inandığı psikolojik durumdur. bir arkadaşım var durumu daha önce iyi değildi işleri olsun kızının sağlığı olsun iyi değildi sürekli dua eder (bilinç altı pozitif terapi uygular) çalışırdı en sonunda kızı iyileşti işleri düzeldi ve ettiği duaların kabul olduğunu allaha sonsuz şükürler ettiğini söyledi aslında temelde yani bilinç altında yaşattığı inandığı allah onu sınamıştı oysa kızı bilim insanları tarafından tedavi edilmiş işleri ise yılların verdiği ticaret tecrübesi bir dönem bozulsada sonunda ile yoluna girmişti fakat inanç sahibi birey bunu sorgulamaz negatif=pozitif sonuç hayatında ne varsa bu inanç sahibi bireye göre bilinç altında yaşattığı kendisi korkuttuğu ilahı tarafından kendisine verilmiştir peki olay gerçekten bumu yoksa çalışması ve bilimin geliştirdiği tedavi yöntemlerini uygulayapı kızını tedavi etmesimi? yoksa ticarette yaşadığı buhtranı atlatıp işlerini akıllı yötemlerle düzeltmesimi sevgili fuzuli sizce hangisi? Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 28 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 28 Eylül , 2008 Bilim ile din birbirine alternatif iki inanç sistemi değildir Bilimin böyle bir iddiası yoktur ki, bunun nerden çıkarıldığını ben zaten anlamıyorum. Ben de zaten bilimde inançların işi olmadığını anlattım. Eğer ikisi arasında bir çatışma çıkıyorsa bu, dindarların tavrından kaynaklanıyor. Dinin bir karar mercii olduğunu ve ona dayalı toplumsal kurallar koyulabileceğini savunuyorlar. Dinin esas ve her alana karışma yetkisi olan bir kurum olduğunu iddia ediyorlar. Dinin böyle bir işlevi yoktur. Din bilime, hukuka, siyasete yön veremez ve karar oluşturulmasına temel alınamaz. Ancak bilimsel veriler kullanılarak dine karşı felsefi düşünceler geliştirilebilir. Bu bilimin dine alternatif çıkarması anlamına gelmez. Bilimsel veriler evrenseldir, herkes istediği şekilde yorumlayabilir. Verileri şu alanda kullanın, bu alanda kullanmayın diye bir kısıtlama yapılmaz. Bilimin zaten dine alternatif getirmesine gerek yoktur, çünkü bilim zaten dini verileri yok saymakta ve dikkate almamaktadır. Bu da doğal, çünkü somut verilerle çalışılan bir alana soyutlukları dahil edemezsiniz... Alıntı
Φ FUZULİ Gönderi tarihi: 28 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 28 Eylül , 2008 merhaba fuzuli işte inanç budur sevgili fuzuli insanın anlık dahi olsa tıkandığı noktada somut verişleri bırakıp hayalinde canlandırdığı soyut varlıklardan medet beklemesi ve bilinç altında önce yaratıp sonra yaşattığı bir anlamda tanrısı!!! olduğu varlıkların kendisine yol gösterdiğine inandığı psikolojik durumdur. bir arkadaşım var durumu daha önce iyi değildi işleri olsun kızının sağlığı olsun iyi değildi sürekli dua eder (bilinç altı pozitif terapi uygular) çalışırdı en sonunda kızı iyileşti işleri düzeldi ve ettiği duaların kabul olduğunu allaha sonsuz şükürler ettiğini söyledi aslında temelde yani bilinç altında yaşattığı inandığı allah onu sınamıştı oysa kızı bilim insanları tarafından tedavi edilmiş işleri ise yılların verdiği ticaret tecrübesi bir dönem bozulsada sonunda ile yoluna girmişti fakat inanç sahibi birey bunu sorgulamaz negatif=pozitif sonuç hayatında ne varsa bu inanç sahibi bireye göre bilinç altında yaşattığı kendisi korkuttuğu ilahı tarafından kendisine verilmiştir peki olay gerçekten bumu yoksa çalışması ve bilimin geliştirdiği tedavi yöntemlerini uygulayapı kızını tedavi etmesimi? yoksa ticarette yaşadığı buhtranı atlatıp işlerini akıllı yötemlerle düzeltmesimi sevgili fuzuli sizce hangisi? Kafanızda öyle bir din algısı oluşmuş ki Sayın Doçent sizin algıladığınız din bir başka insanın algılamsından hareketle oluşan din.Ayrıca İslam hakkında da verdiğiniz örnekten hareketle fazlaca bilgi sahibi olmadığınız ortaya çıkıyor.İslam'de ''Tevekkül'' anlayışı vardır derinlemesine ve samimice bu alanda araştırma yaparsanız nasıl bir yaklaşım var görürsünüz.Siz zannediyorsunuz ki İslam'ın dünya gerçekliğiyle hiçbir alakası yok Allah sadece dua edin başka hiçbir şey yapmayın dedi.Allahbilimden faydalanmayın ona inanmayın mı demiş Sayın Doçent?Dünya gerçekliğiyle inancını sağlıklı birleştiremeyenlerden öğrendiğiniz din hakkındaki fikirleriniz vakaları farklı düşünsel temellerde değerlendirmenize sebep oluyor.Sizin söyledikleriniz verdiğiniz örnekler fikir yürüttüğünüz alanın temel anlayışıyla uyuşmadığı için havada kalıyor kusura bakmayın... MUHABBETLE... Alıntı
Φ doçent Gönderi tarihi: 28 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 28 Eylül , 2008 Kafanızda öyle bir din algısı oluşmuş ki Sayın Doçent sizin algıladığınız din bir başka insanın algılamsından hareketle oluşan din.Ayrıca İslam hakkında da verdiğiniz örnekten hareketle fazlaca bilgi sahibi olmadığınız ortaya çıkıyor.İslam'de ''Tevekkül'' anlayışı vardır derinlemesine ve samimice bu alanda araştırma yaparsanız nasıl bir yaklaşım var görürsünüz.Siz zannediyorsunuz ki İslam'ın dünya gerçekliğiyle hiçbir alakası yok Allah sadece dua edin başka hiçbir şey yapmayın dedi.Allahbilimden faydalanmayın ona inanmayın mı demiş Sayın Doçent?Dünya gerçekliğiyle inancını sağlıklı birleştiremeyenlerden öğrendiğiniz din hakkındaki fikirleriniz vakaları farklı düşünsel temellerde değerlendirmenize sebep oluyor.Sizin söyledikleriniz verdiğiniz örnekler fikir yürüttüğünüz alanın temel anlayışıyla uyuşmadığı için havada kalıyor kusura bakmayın... MUHABBETLE... sevgili fuzuli bilinç altı fikir paketleri dindir insan önce beyninin derinliğinde ilahını yaratır sonrada tanrısı olduğu soyut varlıklardan korkar ve onlara tapar islamda diğerleride böyledir din konusunda emin olun sizin hocalarınıza ders verecek kadar bilgimiz var Alıntı
Φ FUZULİ Gönderi tarihi: 28 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 28 Eylül , 2008 Bilimin böyle bir iddiası yoktur ki, bunun nerden çıkarıldığını ben zaten anlamıyorum. Ben de zaten bilimde inançların işi olmadığını anlattım. Eğer ikisi arasında bir çatışma çıkıyorsa bu, dindarların tavrından kaynaklanıyor. Dinin bir karar mercii olduğunu ve ona dayalı toplumsal kurallar koyulabileceğini savunuyorlar. Dinin esas ve her alana karışma yetkisi olan bir kurum olduğunu iddia ediyorlar. Dinin böyle bir işlevi yoktur. Din bilime, hukuka, siyasete yön veremez ve karar oluşturulmasına temel alınamaz. Ancak bilimsel veriler kullanılarak dine karşı felsefi düşünceler geliştirilebilir. Bu bilimin dine alternatif çıkarması anlamına gelmez. Bilimsel veriler evrenseldir, herkes istediği şekilde yorumlayabilir. Verileri şu alanda kullanın, bu alanda kullanmayın diye bir kısıtlama yapılmaz. Bilimin zaten dine alternatif getirmesine gerek yoktur, çünkü bilim zaten dini verileri yok saymakta ve dikkate almamaktadır. Bu da doğal, çünkü somut verilerle çalışılan bir alana soyutlukları dahil edemezsiniz... Bu nokta çok önemli Sayın Demirefe.Din bir fen,kimya,hukuk yasaları toplamı değildir malumunuz üzere.Bilimin bulduğu yasalar ama müdahale edemeyeceğimiz yasalar dinin de yasalarıdır.Benim İslam'dan anladığım budur.Eğer İslam tüm zamana hitap etme vaadiyle ortya çıkmasaydı indiği dönemde miadını doldururdu.Esasında bizim Kuran'ı yanlış ellerden yanlış şekilde öğrenmemiz ve dünyadaki örnekleri İslam'la bilimi,dinle bilimi çatışıyor gösterdi.Sorun şu sadece kutsal kitabı yorumlayıp hayattaki konulmuş doğal yasaları gözardı edip yasalar oluşturmak yerine; bilimsel yasalar ışığında inancı bütünleştirmek en doğru yol.Neyse çok ilginç bir konu vallahi,yordu biraz... MUHABBETLE... Alıntı
Φ FUZULİ Gönderi tarihi: 28 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 28 Eylül , 2008 sevgili fuzuli bilinç altı fikir paketleri dindir insan önce beyninin derinliğinde ilahını yaratır sonrada tanrısı olduğu soyut varlıklardan korkar ve onlara tapar islamda diğerleride böyledir din konusunda emin olun sizin hocalarınıza ders verecek kadar bilgimiz var Vallahi söyleyecek söz bulamadım bu yazdıklarınız karşısında.Hala şunu kanıtlayamadınız:''Gerçekte bir yaratıcı yoktur bunu insanın beyni kendi üretir.''Bu nasıl bir bilimsellik Sayın Doçent kendinizi fikirlerinizden birazcık soyutlayıp değerlendirin bence.Siz söylediklerinizin de esasında bir kanı bir inanç olduğunun farkında değilsiniz en acısı bunun bilimsellikle alakasının olmadığının farkında değilsiniz.Kendi inancınızı niçin bilimsel bir kanunmuş gibi yansıtıyorsunuz?_ MUHABBETLE... Alıntı
Φ doçent Gönderi tarihi: 28 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 28 Eylül , 2008 Vallahi söyleyecek söz bulamadım bu yazdıklarınız karşısında.Hala şunu kanıtlayamadınız:''Gerçekte bir yaratıcı yoktur bunu insanın beyni kendi üretir.''Bu nasıl bir bilimsellik Sayın Doçent kendinizi fikirlerinizden birazcık soyutlayıp değerlendirin bence.Siz söylediklerinizin de esasında bir kanı bir inanç olduğunun farkında değilsiniz en acısı bunun bilimsellikle alakasının olmadığının farkında değilsiniz.Kendi inancınızı niçin bilimsel bir kanunmuş gibi yansıtıyorsunuz?_ MUHABBETLE... merhaba fuzuli yokluk isbatlanamaz yok olanın isbat edilmesi istenmez var diyen varlığına inanan isbat etmek zorundadır fakat sişzin dininizin varlığını isbat etmesi gibi bir yükümlülüğünün olmadığını siz zikrettiniz Alıntı
Φ FUZULİ Gönderi tarihi: 28 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 28 Eylül , 2008 merhaba fuzuli yokluk isbatlanamaz yok olanın isbat edilmesi istenmez var diyen varlığına inanan isbat etmek zorundadır fakat sişzin dininizin varlığını isbat etmesi gibi bir yükümlülüğünün olmadığını siz zikrettiniz Bir şeyin varlığını ya da yokluğunu bilimsel bağlamda ispat edemiyorsan edemiyorsak ortaya kanun olarak vardır veya yoktur şeklinde bir yasa koyamazsınız.Varlığına inanıyorsan yokluğu ispat edilene kadar vardır yokluğuna inanıyorsan varlığı ispat edilene kadar yoktur.Bilim dediğiniz alan evrenin kaçta kaçını çözebilmiştir de ispat edilemeyen bir şey kesinlikle yoktur diyebiliyorsunuz?Ayrıca Allah varlığını direkt ispat etseydi şimdi sen ne bunları yazıyor olabilirdin ne de bu tartışmaların lüzümu olacaktı, dinin de bir luzumu kalmayacaktı, hayatın,dünyanın da gerçek anlamına ulaşılmış olacaktı o zaman.Bilim neresinde bu konuların hangisine açıklık getirdi?Açıklığa kavuşturduğu sürece zihinlerimiz daha da aydınlanacak bunu siz de biliyorsunuz. MUHABBETLE... Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.