Φ FUZULİ Gönderi tarihi: 27 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 27 Eylül , 2008 Herhangi bir dini konuda konuyla ilgili konuşurken, inanın veye inanmayın Yaratıcıdan bahsederken hangi kelimeyi tercih ediyorsunuz?Allah mı diyorsunuz Tanrı mı diyorsunuz?Tanrı diyenler kendilerine Tanrı dedirten sebepler nelerdir, niçin Allah yerine Tanrı'yı tercih ederler?Bu iki kelimeden birini bilinçli tercih etmek bir anlayışa aidiyetin mi göstergesidir?Kendini muhafazakar görmeyenler tercihini Tanrı'dan yana kullanırken, kendini muhafazakar görenler Allah kelimesini kullanırlar.Tanrı kelimesini kullanmak Arap milliyetçiliğine karşı bir duruşuşun, Türkçeyi, Türklüğünü ön planda tutuyor olmanın mı göstergesidir?Tanrı diyenlerle, Allah diyenler aynı yaratıcıdan mı bahsetmekte aynı inanca mı inanmaktadır?Ramazan Bayramı ya da Şeker Bayramı tabirlerinde hangi tercih size yakın gelmekte bu tabirler arasında tercih yaparken Tanrı kelimesinde de olduğu gibi hangi etmenler bunu etkilemektedir?Bu kavramların farklı sahiplenilmesi bir ayrımın olduğunun mu göstergesidir? MUHABBETLE... Alıntı
Φ doçent Gönderi tarihi: 27 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 27 Eylül , 2008 her ikiside yanlış ben hisporatamus diyorum yaratan hisporatamustuır Alıntı
Φ FUZULİ Gönderi tarihi: 27 Eylül , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 27 Eylül , 2008 Sayın Doçent bu alan somutlar alanı, değil yani sizinle ilgisi yok ama hatırlatmak isterim çabanız beyhude kendinizde biliyorsunuz ama bir çelişki daha siz de bir yaratıcıya inandığınızı söylüyorsunuz.Farklı yerlerde farklı inançlar mı sergiliyorsunuz? MUHABBETLE... Alıntı
Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 27 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 27 Eylül , 2008 Eğer Protestan Hristiyan olsaydık İngilizceden çevirmeden teslis inancını ( Baba-Oğul- Kutsal Ruh ) temsil eden GOD sözcüğünü aynen mi alacaktık? Nitekim bugün Türk hristiyanları ( Ermeniler, Rumlar, Süryaniler dışındakiler ) Tanrı sözcüğünü kullanıyorlar. İşin tuhafı Ermeniler, Rumlar, Süryaniler de Türkçe ayinlerinde Tanrı sözcüğünü kullanıyorlar. Yani Türkiyedeki Hristiyanların Tanrı sözcüğüne atfettikleri anlam teslis inancını içeriyor. Batı kültüründeki Felsefe biliminde kullanılan Tanrı ( God ) kavramı ise çoğunlukla teslis inancını içermez. Filozofun durumuna göre değişir, ancak, genellikle, maddenin ötesinde ( metafizik ) bir kavram olarak karşımıza çıkar. Öte yandan, İsamda geçen Allah kavramı Kuranda geçen 99 isimle tanımlanmış. Eski Türklerdeki Gök Tanrı inancında ise Tanrı kavramının ise Kurandaki Allah kavramıyla örtüşen tarafları çoktu. Hatta belki bu yüzden Türkler, ancak kılıç zoruyla müslüman olmuşlardır. Türkler, İslamiyeti benimsedikten sonra da Tanrı sözcüğünü revize etmişler, Kurandaki Allah kavramıyla özdeşleştirmişlerdir. Türk-İslam kültüründe bu iki sözcük birlikte kullanılagelmiştir; "Tanrı misafiri", Yunus Emrenin şiirleri gibi...Bu açıdan, ülkemizde ister müslüman olsun ister dinsiz isterse de ateist yada agnostik, Türk-İslam kültüründe yaşadığımız için her iki sözcüğün birlikte kullanmasında bir tuhaflık yoktur. Son 30 yıldır, Türkiyede, 1000 yılı aşkın süredir halkımızca benimsenmiş ve kültürümüzün parçası olmuş kavramlar, Amerikayı yeniden keşfetmişçesine, İslamın Arap yorumunu, Arap kültürünün gelenekleri ve yaşayış tarzını halka dayatan dinciler tarafından sorgulanmaya ve değiştirilmeye ve kafa karışıklığı yaratılmaya çalışılmaktadır. Bunun örneklerini türbanda, şeker-ramazan bayramı tartışmasında , kurban bayramında deve kesmede vs. görebiliriz. Saygılar. Alıntı
Φ FUZULİ Gönderi tarihi: 27 Eylül , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 27 Eylül , 2008 Öte yandan, İsamda geçen Allah kavramı Kuranda geçen 99 isimle tanımlanmış. Eski Türklerdeki Gök Tanrı inancında ise Tanrı kavramının ise Kurandaki Allah kavramıyla örtüşen tarafları çoktu. Hatta belki bu yüzden Türkler, ancak kılıç zoruyla müslüman olmuşlardır.Saygılar. Sayın Dogrucudavut yukardaki cümlelerin mantıki kurgulamasındaki çelişki dikkatimi çekti.Sebep-sonuç cümlelerinde sebeplesonuç;sonuçla sebep sıralamasında, ilişkisinde mantıki kurgulama önemlidir sözün önemi bağlamında.Örneğin:Erken yattığım için geç kalktım, sınava yeterince çalıştığım için başaramadım,kaza yaptım çünkü trafik kurallarına uydum vb. cümleler mantık hatası olan dilimizde anlatım bozukluğu içinde değerlendirilen cümle örnekleri.Sizin yukarda yazdığınız :''Eski Türklerde Göktanrı inancında ise Tanrı kavramıyla örtüşen tarafları çoktu.Hatta belki bu yüzden Türkler kılıç zoruyla Müslüman olmuşlardır.'' cümlelerinde aynı mantık hatası vardır.Birinci cümlenin sonunda sonuç olarak şunu yazarsak daha doğru olur:''Bu yüzden kolayca Müslüman olmuşlardır.''Konunun içeriğine girmiyorum ifadelerin bağlantısındaki çelişkiden bahsediyorum.Türklerin Göktanrı inancıyla İslam arasında benzerlik vardı ama Türkler İslam'ı kabul etmek istemediler baskıyla İslam'ı tercih ettiler kurgusu ve varsa gerçekliği vakayı daha doğru ve mantıklı izah eder kanımca. MUHABBETLE... Alıntı
Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 27 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 27 Eylül , 2008 Sayın Dogrucudavut yukardaki cümlelerin mantıki kurgulamasındaki çelişki dikkatimi çekti.Sebep-sonuç cümlelerinde sebeplesonuç;sonuçla sebep sıralamasında, ilişkisinde mantıki kurgulama önemlidir sözün önemi bağlamında.Örneğin:Erken yattığım için geç kalktım, sınava yeterince çalıştığım için başaramadım,kaza yaptım çünkü trafik kurallarına uydum vb. cümleler mantık hatası olan dilimizde anlatım bozukluğu içinde değerlendirilen cümle örnekleri.Sizin yukarda yazdığınız :''Eski Türklerde Göktanrı inancında ise Tanrı kavramıyla örtüşen tarafları çoktu.Hatta belki bu yüzden Türkler kılıç zoruyla Müslüman olmuşlardır.'' cümlelerinde aynı mantık hatası vardır.Birinci cümlenin sonunda sonuç olarak şunu yazarsak daha doğru olur:''Bu yüzden kolayca Müslüman olmuşlardır.''Konunun içeriğine girmiyorum ifadelerin bağlantısındaki çelişkiden bahsediyorum.Türklerin Göktanrı inancıyla İslam arasında benzerlik vardı ama Türkler İslam'ı kabul etmek istemediler baskıyla İslam'ı tercih ettiler kurgusu ve varsa gerçekliği vakayı daha doğru ve mantıklı izah eder kanımca. MUHABBETLE... Sn.Fuzuli, Böyle bir soru gelebileceğini tahmin etmiştim ama uzatmamak için açıklama yapmadım. Mantık dersi için teşekkürler. Bu benim yorumum tabii. Olay şöyle ki; Eski Türkler, İslamın öğretilerini duyduklarında öyle derinden sarsılmamışlar, Gök Tanrı inancının yerine ikame edilebilecek bir şey olarak görmediklerinden inanç değiştirme gereksinimi duymamışlardır. Bilmem anlatabildim mi? Saygılar. Alıntı
Φ FUZULİ Gönderi tarihi: 28 Eylül , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 28 Eylül , 2008 Sn.Fuzuli, Böyle bir soru gelebileceğini tahmin etmiştim ama uzatmamak için açıklama yapmadım. Mantık dersi için teşekkürler. Bu benim yorumum tabii. Olay şöyle ki; Eski Türkler, İslamın öğretilerini duyduklarında öyle derinden sarsılmamışlar, Gök Tanrı inancının yerine ikame edilebilecek bir şey olarak görmediklerinden inanç değiştirme gereksinimi duymamışlardır. Bilmem anlatabildim mi? Saygılar. Kılıç zoruyla birilerinin köklü inanışını değiştirmek,topluca bir fikrin kabulünde zor kullanmak istenilen fikri özümsenecek derecede kabul ettirmek mantığı da bana yanlış geliyor Sayın Dogrucu davut.Köklü fikirlerin silinmesi, yerine başka inanışların ikame edilmesi ve kabullenilmesi zorlama olmadan doğal değişim süreçleri içerisinde gerçekleşebilen bir durumdur.Bir inanışın yerine ikame ettirilecek inanışı zorlamayla yapmaya çalıştığınızda mevcut inanış daha da pekişir ve savunma psikolojisi oluşur tabiatıyla yanılıyor muyum?Bir toplum kendi inancını da içinde barındıran ve kapsayan daha geniş bir inançla karşılaştığında nasıl davranması mantıklıdır?O inanca karşı yakınlık mı duyar tepki mi gösterir?Tepki gösterir diyorsanız kılıç zoruyla başka bir inancı özümsetmek nasıl mümkün olur?Yakınlık gösterir ve o inancı kolayca kabullenir demek mi doğrudur diğer çıkarımı yapmak mı? MUHABBETLE... Alıntı
Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 28 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 28 Eylül , 2008 Kılıç zoruyla birilerinin köklü inanışını değiştirmek,topluca bir fikrin kabulünde zor kullanmak istenilen fikri özümsenecek derecede kabul ettirmek mantığı da bana yanlış geliyor Sayın Dogrucu davut.Köklü fikirlerin silinmesi, yerine başka inanışların ikame edilmesi ve kabullenilmesi zorlama olmadan doğal değişim süreçleri içerisinde gerçekleşebilen bir durumdur.Bir inanışın yerine ikame ettirilecek inanışı zorlamayla yapmaya çalıştığınızda mevcut inanış daha da pekişir ve savunma psikolojisi oluşur tabiatıyla yanılıyor muyum?Bir toplum kendi inancını da içinde barındıran ve kapsayan daha geniş bir inançla karşılaştığında nasıl davranması mantıklıdır?O inanca karşı yakınlık mı duyar tepki mi gösterir?Tepki gösterir diyorsanız kılıç zoruyla başka bir inancı özümsetmek nasıl mümkün olur?Yakınlık gösterir ve o inancı kolayca kabullenir demek mi doğrudur diğer çıkarımı yapmak mı? MUHABBETLE... Yanlış, çünkü tarihe uymuyor. Demokrasinin, birey bilincinin olmadığı o çağlarda, bir insanın din değiştirmesi birey olarak ikna olması ile değil bağlı olduğu beyin, hükümdarın din değiştirmesi ile olabilmiştir. Bu durum, Hristiyan olan Bulgarlarda ve Yahudi olan Hazarlarda da görülebilir. Bunun yanında Türkler iknayla değil, zorla müslüman olmuştur. Bu biraz da siyasidir. Şöyle ki, müslüman ordularıyla ilk karşılaşan Türgişlerin kılıçtan geçirilmerinin ardından birlik sağlayamamışlar, birlik sağlar gibi oldukları anda da Araplarla çıkarları çakışan ve egemen olma güdüleri baskın çıkan beylerin oymakları, bu birliği bozup diğerlerini arkadan vurmuştur.Araplarla işbirliği yapan bu oymak beyleri Müslüman olunca, otomatikman tebasıda Müslüman olmuştur. Bu ilk Müslüman Türklere, Türkemen, Türkmen ( Arapça zararsız, emin Türk denilmiş ve bunlar sınır boylarına yerleştirilerek, Arapların diğer Türklerden korunması sağlanmıştır.Ondan sonraki süreç te buna benzer şekildedir.Ayrıca, esir alınan Türkler ve onların çocukları Bağdatta saray muhafızı olarak kullanılmış, bir eğitim sürecinden geçmişlerdir. Doğal değişim ve işin özümsenmesi sonradır. Bunun dışında, bireysel bazda da şöyle düşünebilirsiniz ( teşbihte hata olmaz diyerek): Evimde çamaşır makinem var ve işimi görüyor gayet mutluyum. Üst model ç.mak çıkıyor piyasaya ve ben diyorumki “bunu almama gerek yok, ekstra çalışıp neden kendimi yorayım” Fakat hanım (evin gerçek reisi) diyorki “komşulara hava atmam lazım altta kalmamalıyım” Kavga, gürültü mecburen takside girip alıyorum ve ek iş yapmak zorunda kalıyorum, çocuklara da abonman sattırmak zorunda kalıyorum. Olay budur. Saygılar. Alıntı
Φ Manivela Gönderi tarihi: 28 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 28 Eylül , 2008 Yanlış, çünkü tarihe uymuyor. Demokrasinin, birey bilincinin olmadığı o çağlarda, bir insanın din değiştirmesi birey olarak ikna olması ile değil bağlı olduğu beyin, hükümdarın din değiştirmesi ile olabilmiştir. Bu durum, Hristiyan olan Bulgarlarda ve Yahudi olan Hazarlarda da görülebilir. Bunun yanında Türkler iknayla değil, zorla müslüman olmuştur. Bu biraz da siyasidir. Şöyle ki, müslüman ordularıyla ilk karşılaşan Türgişlerin kılıçtan geçirilmerinin ardından birlik sağlayamamışlar, birlik sağlar gibi oldukları anda da Araplarla çıkarları çakışan ve egemen olma güdüleri baskın çıkan beylerin oymakları, bu birliği bozup diğerlerini arkadan vurmuştur.Araplarla işbirliği yapan bu oymak beyleri Müslüman olunca, otomatikman tebasıda Müslüman olmuştur. Bu ilk Müslüman Türklere, Türkemen, Türkmen ( Arapça zararsız, emin Türk denilmiş ve bunlar sınır boylarına yerleştirilerek, Arapların diğer Türklerden korunması sağlanmıştır.Ondan sonraki süreç te buna benzer şekildedir.Ayrıca, esir alınan Türkler ve onların çocukları Bağdatta saray muhafızı olarak kullanılmış, bir eğitim sürecinden geçmişlerdir. Doğal değişim ve işin özümsenmesi sonradır. Bunun dışında, bireysel bazda da şöyle düşünebilirsiniz ( teşbihte hata olmaz diyerek): Evimde çamaşır makinem var ve işimi görüyor gayet mutluyum. Üst model ç.mak çıkıyor piyasaya ve ben diyorumki “bunu almama gerek yok, ekstra çalışıp neden kendimi yorayım” Fakat hanım (evin gerçek reisi) diyorki “komşulara hava atmam lazım altta kalmamalıyım” Kavga, gürültü mecburen takside girip alıyorum ve ek iş yapmak zorunda kalıyorum, çocuklara da abonman sattırmak zorunda kalıyorum. Olay budur. Saygılar. Peki,Ahmet Yesevi'yi , Yunus Emre'yi bu bağlamda nasıl konumlandırıyorsunuz? Onlar gönüllere girerek İslamı yaymadı mı? Ya da Balkanların müslümanlaştırılmasındaki Bektaşi babalarının etkisi?? Alıntı
Φ Manivela Gönderi tarihi: 28 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 28 Eylül , 2008 Yanlış, çünkü tarihe uymuyor. Demokrasinin, birey bilincinin olmadığı o çağlarda, bir insanın din değiştirmesi birey olarak ikna olması ile değil bağlı olduğu beyin, hükümdarın din değiştirmesi ile olabilmiştir. Bu durum, Hristiyan olan Bulgarlarda ve Yahudi olan Hazarlarda da görülebilir. Bunun yanında Türkler iknayla değil, zorla müslüman olmuştur. Bu biraz da siyasidir. Şöyle ki, müslüman ordularıyla ilk karşılaşan Türgişlerin kılıçtan geçirilmerinin ardından birlik sağlayamamışlar, birlik sağlar gibi oldukları anda da Araplarla çıkarları çakışan ve egemen olma güdüleri baskın çıkan beylerin oymakları, bu birliği bozup diğerlerini arkadan vurmuştur.Araplarla işbirliği yapan bu oymak beyleri Müslüman olunca, otomatikman tebasıda Müslüman olmuştur. Bu ilk Müslüman Türklere, Türkemen, Türkmen ( Arapça zararsız, emin Türk denilmiş ve bunlar sınır boylarına yerleştirilerek, Arapların diğer Türklerden korunması sağlanmıştır.Ondan sonraki süreç te buna benzer şekildedir.Ayrıca, esir alınan Türkler ve onların çocukları Bağdatta saray muhafızı olarak kullanılmış, bir eğitim sürecinden geçmişlerdir. Doğal değişim ve işin özümsenmesi sonradır. Bunun dışında, bireysel bazda da şöyle düşünebilirsiniz ( teşbihte hata olmaz diyerek): Evimde çamaşır makinem var ve işimi görüyor gayet mutluyum. Üst model ç.mak çıkıyor piyasaya ve ben diyorumki “bunu almama gerek yok, ekstra çalışıp neden kendimi yorayım” Fakat hanım (evin gerçek reisi) diyorki “komşulara hava atmam lazım altta kalmamalıyım” Kavga, gürültü mecburen takside girip alıyorum ve ek iş yapmak zorunda kalıyorum, çocuklara da abonman sattırmak zorunda kalıyorum. Olay budur. Saygılar. Peki,Ahmet Yesevi'yi , Yunus Emre'yi bu bağlamda nasıl konumlandırıyorsunuz? Onlar gönüllere girerek İslamı yaymadı mı? Ya da Balkanların müslümanlaştırılmasındaki Bektaşi babalarının etkisi?? Alıntı
Φ kaplan-200 Gönderi tarihi: 28 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 28 Eylül , 2008 Öte yandan, İsamda geçen Allah kavramı Kuranda geçen 99 isimle tanımlanmış. Eski Türklerdeki Gök Tanrı inancında ise Tanrı kavramının ise Kurandaki Allah kavramıyla örtüşen tarafları çoktu. Hatta belki bu yüzden Türkler, ancak kılıç zoruyla müslüman olmuşlardır. Saygılar. Türkler,Islam dinini hiç bir zorlama olmadan kendi istekleri ile kabul etmistir. Bunun baslica sebepleri sizinde söylemiş olduğunuz gibi ''Eski Türklerdeki Gök Tanrı inancında Tanrı kavramı ile Kurandaki Allah kavramının örtüşen taraflarının çok olması ve Islama girmeden önce Türklerin eski dini inançlarinin Islâm inancina yakin olmasi ,Islâmin getirdigi üstün prensiplerin Türk milletinin ruhuna ve manevi yapisina tamamamen uygun olmasıdır''. Araplardan sonra Islâm'in dünyaya yayilmasi görevini Türkler üstlenmis ve doguda Asya kıtasınin birçok bölgelerinde Islâm dinini yayıp ,daha sonra batıya yönelerek Malazgirt zaferi ile Anadolunun türkleşmesini ve Müslümanlaşmasını sağlamışlardır. Türkler,Islâm dinini hiç bir zorlama olmadan kendi istekleri ile kabul etmistir ve tam aksi isalam dininin yayılasına en büyük sebep olmuştur.. Türk milleti gittigi ülkelere Islâm medeniyetini, Islâm adaletini ve ahlâkini götürerek müslüman olmasını sağlamıştır. Alıntı
Φ kaplan-200 Gönderi tarihi: 28 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 28 Eylül , 2008 Yanlış, çünkü tarihe uymuyor. Demokrasinin, birey bilincinin olmadığı o çağlarda, bir insanın din değiştirmesi birey olarak ikna olması ile değil bağlı olduğu beyin, hükümdarın din değiştirmesi ile olabilmiştir. Bu durum, Hristiyan olan Bulgarlarda ve Yahudi olan Hazarlarda da görülebilir. Bunun yanında Türkler iknayla değil, zorla müslüman olmuştur. Bu biraz da siyasidir. Şöyle ki, müslüman ordularıyla ilk karşılaşan Türgişlerin kılıçtan geçirilmerinin ardından birlik sağlayamamışlar, birlik sağlar gibi oldukları anda da Araplarla çıkarları çakışan ve egemen olma güdüleri baskın çıkan beylerin oymakları, bu birliği bozup diğerlerini arkadan vurmuştur.Araplarla işbirliği yapan bu oymak beyleri Müslüman olunca, otomatikman tebasıda Müslüman olmuştur. Bu ilk Müslüman Türklere, Türkemen, Türkmen ( Arapça zararsız, emin Türk denilmiş ve bunlar sınır boylarına yerleştirilerek, Arapların diğer Türklerden korunması sağlanmıştır.Ondan sonraki süreç te buna benzer şekildedir.Ayrıca, esir alınan Türkler ve onların çocukları Bağdatta saray muhafızı olarak kullanılmış, bir eğitim sürecinden geçmişlerdir. Doğal değişim ve işin özümsenmesi sonradır. Bunun dışında, bireysel bazda da şöyle düşünebilirsiniz ( teşbihte hata olmaz diyerek): Evimde çamaşır makinem var ve işimi görüyor gayet mutluyum. Üst model ç.mak çıkıyor piyasaya ve ben diyorumki “bunu almama gerek yok, ekstra çalışıp neden kendimi yorayım” Fakat hanım (evin gerçek reisi) diyorki “komşulara hava atmam lazım altta kalmamalıyım” Kavga, gürültü mecburen takside girip alıyorum ve ek iş yapmak zorunda kalıyorum, çocuklara da abonman sattırmak zorunda kalıyorum. Olay budur. Saygılar. İslam dininin bazı öğeleri ile Türklerin eski inançları arasında benzerlikler vardı. Bu durum onların İslamiyeti kolay kabul etmelerini sağlamıştı. Örneğin İslamiyetteki gibi Türklerde de tek tanrı inancı vardı. Yine Türklerin eski inançlarında ölümden sonra yaşam, ruhun ölümsüzlüğü,inançları vardı. İslamiyetin önem verdiği yoksullara yardım, fakirleri doyurma anlayışı , Türklerin ahlak esasları da İslamiyete uygundu ve İslamiyet vatanı korumak için savaşmayı emreder. Türkler de asker bir millet ve dürüst, mert,özgürlüğüne düşkün olduğundan İslamiyet de bu sebeplere önem vermiştir. Bütün bu benzerlikler Türklerin Müslüman olmalarını kolaylaştırmıştır. Türkler Müslüman olduktan sonra İslam medeniyetinin gelişmesi ve yayılması için büyük gayret göstermişlerdir. Türklerin İslam anlayışının oluşmasında pek çok kişinin etkisi olmuştur. Bu kişiler Türk İslam toplumlarının din, kültür ve manevi önderleri olmuştur.Ebu Hanife,Mâturidî,Şâfiî ,Ahmet Yesevî,Hacı Bektaş Veli,Mevlâna,Yunus Emre gibi. saygılar. Alıntı
Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 28 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 28 Eylül , 2008 Türkler islamı nasıl kabul etti? Aşağıdaki bilgilerin tamamı İslami kaynaklardan, Taberi ve Zekeriya Kitapçı gibi İslami tarihçi ve yazarlardan alınarak düzenlenmiştir. Türklerin kılıç zoruyla Müslümanlaştırılmaları ile ilgili 670’li tarihlere dayanan bilgiler maalesef okullarda bizlere hiçbir zaman verilmemiş, verilen bilgiler ise, Türklerin Müslümanlığa geçişleri kendi istekleri ile olmuş gibi gösterilerek, 740’lara kadar ki tarih atlanarak verilmiştir. İslam''ın Türklere zorla kabul ettirilmeleri ile ilgili 670’lerden başlayarak 740’lara kadar uzanan tarihin bize okullarda anlatılmamasının nedenlerini, bu kısa tarihi öğrenince biraz daha anlamak mümkün olabilecektir. Şimdi, bu atlanan 70 senelik tarihe bir göz atalım.. 1. TARİHİN EN ********* SOYKIRIMLARINDAN BİRİ - TALKAN KATLİAMI Buhara’da olanlar diğer Türk Beyliklerinde de etkilerini gösterir.. Aynı şeylerin kendi başlarına geleceğinden korkmaktadırlar.. Sogd meliki Neyzek Tarhan şehrinin yıkıma uğramaması için Kuteybe ile anlaşmak zorunda kalır.. Bu anlaşmaya göre Tarhan haraç verecek ve tarafsız kalacaktır.. Ancak bu tarafsız kalmalar ve Türklerin birleşememeleri Arapların işlerini kolaylaştırmış ve Türk beyliklerini istedikleri gibi istila edip talan etmişlerdir.. İlk olarak saldırıya uğrayan Kibac Hatun’a diğer beyliklerden yardım gelmeyince, o yardımı esirgeyenler aynı akibete uğramışlardır.. Bu olaylarda Türklerin belli bir şekilde organize olamamaları da onların Araplar tarafından istila edilmelerini kolaylaştırmıştır.. Neyzek Tarhan daha sonra Kuteybe ile yaptiğı anlaşmada hatalı olduğunu ve bu anlaşmanın kendisine hiçbir güvence getirmeyeceği gibi diğer Türk Beylerine de ihanet etmiş olacağını anlar.. Tohoristan’a dönerek bütün Türk Beyliklerine birer mektup yazar ve onları ortak bir direnişe girmeleri için uyarmaya çalışır.. İlk olumlu yanıt Talkan meliki Sehrek’den gelir..Tarhan’ın planlarını öğrenen Kuteybe, buna karşılık Belh şehrinde hazırlık yaparak, baharda büyük bir ordu ile Talkan şehrine doğru yürür.. O ana kadar bir direniş hazırlığı yapamayan Talkan şehri meliki Sehrek, Kuteybe’nin gelişinden önce şehri terkeder.. Şehre hiç savaşmadan giren Kuteybe’nin adamları şehirde eli kılıç tutabilen nekadar erkek varsa hepsini kılıçtan geçirirler.. Bu katliam o zamana kadar yapılanların en büyüğüdür.. Kuteybe bu katliamı diğer beyliklere ibret olması için yapar.. Kuteybe’nin askerleri öldürebildikleri kadar öldürürler, geri kalanları da, Talkan yolu üzerindeki ağaçlara asarlar.. Bu yolun 4 fersah ( 24 Km.) mesafelik bölümü Türklerin ağaçlara asılan cesetleri ile doludur.. Talkan katliamı tarihe, Arapların o güne kadar yaptıkları katliamların en büyüğü olarak geçmiştir.. Halk, Müslüman Araplarla savaşmadığı halde, Kuteybe ve askerleri sırf diğerlerine örnek olsun diye 40.000 kadar kişiyi kılıçtan geçirmiş, ağaçlara asmıştır.. bütün bunlar hep İslam adına yapılmıştır.. Kuteybe, Talkan katliamından sonra Suman’a girer.. erkeklerin pek çoğunu öldürterek, kadınlarını ve kızlarını cariye olarak alıkoyar.. Daha sonra Kes ve Nesef’de aynı şeyleri yapar.. Erkekler öldürülür, Türk kadın ve kızları utanç verici bir şekilde Araplara cariye olurlar.. Daha sonra Faryab’a yönelir ve Faryab’ın teslim olmasını ister.. Faryab halkı başlarına gelecekleri bildiklerinden teslim olmaya yanaşmazlar.. Erkekleri dövüşerek ölürler.. Bütün şehir yakılır.. Araplar bu şehre yakılmış şehir anlamında Muhtereka derler.. Kuteybe, Faryab’dan sonra, Tarhan’ın çekildiği kale Bazgis’i kuşatır.. 2 ay süreyle devamlı olarak buraya saldırır fakat bir sonuç elde edemez.. Bu arada kış yaklaşır..Kuteybe’nin kışın savaşacak gücü yoktur ancak, kale içindeki Türklerin de yiyecekleri bitmiştir.. Her iki tarafta savaşın kendileri için kaybedildiğini düşünür.. Kuteybe son olarak bir hileye baş vurur.. Tarhan’ın yanına Muhammed bin Selim adındaki adamını gönderir.. Muhammed ibni Selim Tarhan’ın teslim olması durumunda kendisine hiç bir şekilde zarar gelmeyeceği güvencesini verir.. Kalenin açlık içinde olmasından dolayı Tarhan’ın Kuteybe’nin teklifini kabul etmesinden başka yapılacak bir şeyi yoktur.. Komutanları ile görüşüp teklifi kabul ederler.. Silahlarını teslim ederek kaleden çıkarlar.. Tarhan kaleden çıkar çıkmaz yakalanır, etrafı hendek açılmış bir çadırda zincire vurulur..Kuteybe bu arada Tarhan’ı hemen öldürmez.. Haccac’a haber göndererek ne yapacağını sorar.. Haccac Tarhan için, “ O bir Müslüman düşmanıdır hiç aman vermeden öldür” der.. Kuteybe önce Tarhan’ın iki oğlunu, Tarhan’ın ve toplanan halkın gözü önünde öldürtür.. Arkasından 700 kadar Türk savaşçısının başlarını gene Tarhan’ın ve halkın gözü önünde kestirir.. Tarhan’ı da bizzat kendisi öldürür.. Bütün kesilen başlar Haccac’a gönderilir. Tarhan’ın öldürülmesinden sonra, Kuteybe, Aral Gölü’nün altında bulunan Harzem bölgesine yürür.. Harzem’de Caygan ile Havarizat arasında taht kavgası vardır.. Kuteybe Caygan’la işbirliği yapar.. Önce Havarizat ile etrafındakileri öldürtür.. Arkasından Camhud melikini yenerek 4000 civarında esir alırlar.. Ancak, daha sonra bunlar Kuteybe’nin emri üzerine öldürülürler.. Bu olay, Ziya Kitapçı''nın, İslam Tarihi ve Türkler adlı kitabında aynen şöyle anlatılır ; Bu harblerden birinde, et-Taberi''nin bütün tafsilatı ile anlattığına göre, bir defasında Abdurrahman b. Müslim, Kuteybe''ye, 4000 esirle gelmişti. Kuteybe, Abdurrahman''ın böyle kalabalık Türk esirleri ile geldiğini görünce hemen tahtının çıkarılmasını ve bir meydana kurulmasını istedi. Tahtının üzerine mağruru bir eda ile oturan Kuteybe, bu Türk esirlerinden bin tanesini sağına, bin tanesini soluna, bin tanesini arkasına ve bin tanesinide önüne dizilmelerini söylemiş ve sonrada Arap askerlerine dönerek yalın kılıç bu Türklerin kafalarının koparılmasını emretmiştir. Cebbar, zorba, insafsız Arap komutanının etrafının bir anda bu Türklerin kafa kol ve gövdeleri ile bir kan gölü haline geldiğinden hiç kimsenin şüphesi olmamalıdır. Bu harblerde öldürülen Türklerin haddi hesabı yoktu. Nitekim bu vahşetten adeta gururlanan bir Arap şairi Kaah el-Aşkari şöyle haykırmıştır, ”Kazah ve Facfac önlerinde korkudan birbirlerine sarılmış zavallı Türkleri öldürdüğünüz geceleri hele bir hatırlayınız. Herkesi kılıçtan geçirdiniz. Sadece ata dahi binmeyecek yaşta küçük çocuklar kaldı. Binenlerde o hırçın atların sırtında sanki bir yük gibiydiler.” Harzem’de ayaklanan halk, Kuteybe ile işbirliği yaptığı için Caygan’ı öldürür..Bunun üzerine, Kuteybe bütün Harzem’i yakıp yıkar, halkı kılıçtan geçirir.. Harzemli ünlü Türk bilgini, Biruni Harzem’deki uygarlığın yok edilişini şu şekilde anlatır.. “Kuteybe, her çareye baş vurarak Harzemlilerin yazılı dilini bilenleri, geleneklerini koruyanlarını, bütün bilginleri öldürttü, böylece herşey karanlıklara gömüldü.. İslam Harzemlilerin içinde girerken, onların tarihi hakkında bilinenleri artık öğrenme olanağı bırakmadı..Harzem’i yıktıktan sonra Kuteybe, Semerkant üzerine yürür..Semerkant meliki Gurek üzerine gelen Müslümanlara karşı diğer Türk Beyliklerinden yardım ister.. Taşkent ve Fergane’den yardım gönderir, fakat gelen birlikler yolda Kuteybe’nin askerleri tarafından pusuya düşürülerek yok edilirler..Semerkant, kuşatılır.. Araplar mancınık ateşi ile saldırırlar.. Daha fazla dayanamayacağını anlayan Gurek, Kuteybe ile anlaşmak zorunda kalır..Bu anlaşmaya göre, 1.Semerkant Araplara her sene 2.200.000 altın ödeyecektir.. 2.Bir defaya mahsus olmak üzere 30.000 Türk gencini esir olarak verecektir.. 3.Şehirde Cami yapılacaktır.. 4.Şehirde eli silah tutan kimse dolaşmayacaktır.. 5.Tapınak ve putlardaki tüm mücevherler Kuteybe’ye teslim edilecektir.. Daha sonra Kuteybe, altından yapılan putları erittirerek alır ve Merv’e geri döner.. Dönerken kardeşi Abdurrahman bin Muslim’i Semerkant’ın başına vali olarak bırakır.. Kuteybe’nin Merv’e dönüşünden sonra, Türkler kendi aralarında işgalci Müslümanlara karşı bir direniş birliği kurarlar.. Zaman zaman Ceyhun ırmağını geçerek Araplara pusu kurar ve ciddi zararlar verirler.. Haccac Kuteybe’ye Taşkent ve Fergana’yi işgal etmesi talimatını verir.. Kuteybe Taşkent’e gider fakat başarılı olamaz.. Bu arada Haccac ölür. Halife Velid, Kuteybe’ye Türklere karşı savaşları devam ettirmesini söyler.. Kuteybe bu sefer Kasgar’a doğru yola çıkar.. Tam Kasgar’ı kuşatacakken Halife Velid ölür, yerine Süleyman ibni Abdülmelik halife olur.. Bu yeni Halife ile arası hiç iyi olmayan Kuteybe Kasgar seferini yarıda bırakarak ona karşı ayaklanır, ancak kendi komutanları tarafından 11 yakını ile birlikte 716 senesinde kafası kesilerek öldürülür.. Çünkü Kuteybe’nin komutanları Halifeye karşı gelmek istememişlerdir.. Taberi Anlatımları Aşağıdaki pasajlar doğrudan Taberinin anlatımından alınmıştır. Tarih-i Taberi / Cilt 3/(Syf-343) Her kim Türk’lerden baş getirirse yüz dirhem vereceğim. İmdi müslümanlar bir bir Türk’lerin başını kesip getirip 100 dirhemi aldılar.Ve Türk’leri dağıtıp hesapsız kırdılar ve mübaleğa ile mal ve ganimet alıp yine dönüp Merv’e geldiler. Yaz gelince Kuteybe Horasan şehirlerine nameler gönderip asker topladı. Sonra göçüp Talkan’a vardı. Şehrek ki Talkan meliki idi. Neyzekle müttefik idi. Kuteybe’nin geldiğini işitince kaçtı. Kuteybe Talkan’a girdiği vakit hükmetti ki ahalisini kılıçtan geçireler. Ne kadar kırabilirlerse kıralar. Bunun üzerine Kuteybe’nin askeri orada hesapsız adam öldürdü. Rivayet ederler ki 4 fersenk yol iki taraftan muttasıl ceviz ağacı dallarına adamlar asılmış idi. Oradan göçtü. Mervalarüd’e kondu. Oradaki melik kaçtı. Kuteybe onun da iki oğlunu tuttukta kalan şehrin beyleri itaat edip istikbale geldiler.(Syf-344) Kuteybe dedi: - Vallahi eğer benim ömrümden üç söz söyleyecek kadar zaman kalmış olsa bunu derim ki (Uktülühü uktülühü uktülühü). ( Hepsini öldürün, hepsini öldürün, hepsini öldürün ) Bunun üzerine Neyzek’i ve iki kardeşi oğulları ki biri Sol ve biri Osman’dır. Ve yine o kendisi ile mahsur olanların hepsini öldürdüler.hepsi 700 adam idi. Buyurdu başlarını kesip Haccac’a gönderdiler.(Syf-347) Kuteybe deve palanı demek olur.(Syf-351) ....... Bu 70 yıl süren Türk-arap savaşlarının en önemli noktaları ve sonuçları ; 1- 100.000'in üstünde Türk katledilmiştir. 2- 50.000'in üstünde Türk genci köle ve cariye yapılmıştır. 3- Şehirler yağmalanmış , ganimet diye halkın herşeyi talan edilmiştir. 4- Tüm zenginlikler , tarihi eserler yokedilmiş , yakılmış , yıkılmıştır. 5- Dünyanın en büyük katliamlarından biri olan "Talkan Katliamında" 40.000 Türkün kesilerek 24 km yol boyunca ağaçlarda sallandırılmıştır.( Tarihte örneği çok azdır.) 6- Aynı şekilde "Curcan Katliamında da esir alınan 40.000 Türk'ün nehir kenarında kafaları kesilmiş , nehrin suyu kıpkızıl olmuş , cesetler yine ağaçlarda sallandırılmıştır. 7- "Teslim olursanız canınız bağışlanacak" sözü hiç bir zaman yerine getirilmemiş , "Şeriat söz tanımaz" denilerek kadın-erkek kılıçtan geçirilmiştir. 8- Araplar tarihte yaşadıkları bu en büyük yağma ve talandan çok büyük servet elde etmişlerdir. 9- Türkler böyle bir vahşet ve mezalimi Çinlilerden dahi görmemişlerdir. 10-Bu tarihi gerçekler "islam etkilenmesin" düşüncesiyle gizlenmekte , bahsedilmemektedir. Türkçü siyasetçiler dahi konuyu geçiştirmektedir. Bundan da Araplar nasiplenmektedir __________________ Vatan ne türkiye'dir türklere ne türkistan,Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir ''TURAN'' Burada yazıyor Alıntı
Φ FUZULİ Gönderi tarihi: 28 Eylül , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 28 Eylül , 2008 Bu bilgileri daha önce görmemiştim, öncelikle bilgiler için teşekkürler.Şimdi yeni edindiğim şaşırtıcı ve fikrimi değiştiricek bu bilgiler nasıl bir etki yaptı bende:Bu bilgileri bütün tarihçiler biliyor da ciddi bir şekilde ağız birliği etmişçesine İslam'i hassasiyetlerle düşünüp öğrenmemizi istemiyorlar mı?Bu iki İslam tarihçisi nasıl bir İslam tarihçisidir ki vakayı(!) kendilerine düşman kazandıracak,İslam'ı lekeleyecek şekilde bir üslupla anlatma yolunu seçmiştir.Hangi milletin hangi tarihçisi tarihinde yaptığı katliamı bir düşmanın gözüyle bu şekilde kendine zarar verecek şekilde anlatır?Velevki anlatılanların hepsi tarihi bir hakikat olsun.Orda anlatılanlar sosyolojik değişimden,asimilasyondan çok katliama vurgu yapmakta Türkler bundan dolayı zorla Müslüman oldular vurgusu zoraki eğreti olarak yapılmaktadır.O tarihçilerin bu alıntılarını yaptığınız kitapların ana düşüncesi ''Türkler kılıç zoruyla Müslüman yapılmıştır.'' fikri midir?Yoksa alıntılardan hareketle bu ana düşünceye varan sizler misiniz?Araplar'a güven hususunda onlara olan güvenin sarsılması için Tarihi seyirlerinde hangi anlayışla nasıl yanlış işler yaptıkları ortadadır.Bu katliam gerçekse ve bu şekildeyse benim onlara olan güvensizliğim biraz daha pekişmiştir;lakin bu vakanın genellleme yapılıp Müslümanlar kılıçla İslam'ı seçtiler gibi bir çıkarımla İslam'a karşı sogukluğu sağlamak amacıyla kullanılması iyi niyetli bir duruş değildir.Niyet kötüyse Tarih'de bu niyete kurban edilir bütün doğrular da değiştirilir abartılır.Bu iki vakadan hareketle Türkler kılıçla Müslüman oldu çıkarımı hala bana mantıksız gelmektedir ve çelişkkilerle doludur. MUHABBETLE... Alıntı
Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 28 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 28 Eylül , 2008 Bu bilgileri daha önce görmemiştim, öncelikle bilgiler için teşekkürler.Şimdi yeni edindiğim şaşırtıcı ve fikrimi değiştiricek bu bilgiler nasıl bir etki yaptı bende:Bu bilgileri bütün tarihçiler biliyor da ciddi bir şekilde ağız birliği etmişçesine İslam'i hassasiyetlerle düşünüp öğrenmemizi istemiyorlar mı?Bu iki İslam tarihçisi nasıl bir İslam tarihçisidir ki vakayı(!) kendilerine düşman kazandıracak,İslam'ı lekeleyecek şekilde bir üslupla anlatma yolunu seçmiştir.Hangi milletin hangi tarihçisi tarihinde yaptığı katliamı bir düşmanın gözüyle bu şekilde kendine zarar verecek şekilde anlatır?Velevki anlatılanların hepsi tarihi bir hakikat olsun.Orda anlatılanlar sosyolojik değişimden,asimilasyondan çok katliama vurgu yapmakta Türkler bundan dolayı zorla Müslüman oldular vurgusu zoraki eğreti olarak yapılmaktadır.O tarihçilerin bu alıntılarını yaptığınız kitapların ana düşüncesi ''Türkler kılıç zoruyla Müslüman yapılmıştır.'' fikri midir?Yoksa alıntılardan hareketle bu ana düşünceye varan sizler misiniz?Araplar'a güven hususunda onlara olan güvenin sarsılması için Tarihi seyirlerinde hangi anlayışla nasıl yanlış işler yaptıkları ortadadır.Bu katliam gerçekse ve bu şekildeyse benim onlara olan güvensizliğim biraz daha pekişmiştir;lakin bu vakanın genellleme yapılıp Müslümanlar kılıçla İslam'ı seçtiler gibi bir çıkarımla İslam'a karşı sogukluğu sağlamak amacıyla kullanılması iyi niyetli bir duruş değildir.Niyet kötüyse Tarih'de bu niyete kurban edilir bütün doğrular da değiştirilir abartılır.Bu iki vakadan hareketle Türkler kılıçla Müslüman oldu çıkarımı hala bana mantıksız gelmektedir ve çelişkkilerle doludur. MUHABBETLE... Sn.Fuzuli, Biraz konu dışına çıktık ve bu konu bu forumda daha önce de tartşılmış ( Forum) ama madem yeri geldi olayı daha ayrıntılı anlatan bir başka link te verebilirim. Burada da var Velev ki bunlar doğru olsun, bu olaylar yüzünden, ne Türkler küçük düşmüş olur, ne Araplar, ne İslamiyet, ne de Türklerin daha sonraları İslama hizmetleri. Bu olaylar, tarihi gerçeklerse gerçek olarak kalır sadece. Hiçbir kurum, inanç, millet, mensuplarının temel felsefesine aykırı yaptıkları eylemler yüzünden tu kaka ilan edilemez. Saygılar. Alıntı
Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 28 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 28 Eylül , 2008 Peki,Ahmet Yesevi'yi , Yunus Emre'yi bu bağlamda nasıl konumlandırıyorsunuz? Onlar gönüllere girerek İslamı yaymadı mı? Ya da Balkanların müslümanlaştırılmasındaki Bektaşi babalarının etkisi?? Sayın Manivela, bakın ben ne demişim okumadınız mı? .. . Ondan sonraki süreç te buna benzer şekildedir.Ayrıca, esir alınan Türkler ve onların çocukları Bağdatta saray muhafızı olarak kullanılmış, bir eğitim sürecinden geçmişlerdir. Doğal değişim ve işin özümsenmesi sonradır. Saygılar. Alıntı
Φ FUZULİ Gönderi tarihi: 28 Eylül , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 28 Eylül , 2008 Sn.Fuzuli, Biraz konu dışına çıktık ve bu konu bu forumda daha önce de tartşılmış ( Forum) ama madem yeri geldi olayı daha ayrıntılı anlatan bir başka link te verebilirim. Burada da var Velev ki bunlar doğru olsun, bu olaylar yüzünden, ne Türkler küçük düşmüş olur, ne Araplar, ne İslamiyet, ne de Türklerin daha sonraları İslama hizmetleri. Bu olaylar, tarihi gerçeklerse gerçek olarak kalır sadece. Hiçbir kurum, inanç, millet, mensuplarının temel felsefesine aykırı yaptıkları eylemler yüzünden tu kaka ilan edilemez. Saygılar. Sayın Dogrucudavut tarihi vakaların kendi salt gerçekliğini öğrenip kabullenmek kim olduğumuzun ne yapmak istediğimizin bize ne yapılmak istendiğinin bilinmesi için elzemdir.Fakat tarihi vakaların ideolojilerin hizmetine sunulması için abartılması,ayrıştırılıp eksiltilmesi, içine yalan yanlış bulaştırılması, Tarih ilminin milletinin çıkarı veya kendi düşüncesinin çıkarı için araç haline getiriliyor olması Tarih ilminin eksikliği tarihi yazanların, doğru yazılmış Tarihi değiştirenlerin özellikleridir.Hangi söylenen doğru hangisi yanlış bağlamında o kadar da doğru kanılara varmak ortamın bu kadar ideolojikleştirildiği bir yerde pek de mümkün gözükmemektedir. MUHABBETLE... Alıntı
Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 28 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 28 Eylül , 2008 Sayın Dogrucudavut tarihi vakaların kendi salt gerçekliğini öğrenip kabullenmek kim olduğumuzun ne yapmak istediğimizin bize ne yapılmak istendiğinin bilinmesi için elzemdir.Fakat tarihi vakaların ideolojilerin hizmetine sunulması için abartılması,ayrıştırılıp eksiltilmesi, içine yalan yanlış bulaştırılması, Tarih ilminin milletinin çıkarı veya kendi düşüncesinin çıkarı için araç haline getiriliyor olması Tarih ilminin eksikliği tarihi yazanların, doğru yazılmış Tarihi değiştirenlerin özellikleridir.Hangi söylenen doğru hangisi yanlış bağlamında o kadar da doğru kanılara varmak ortamın bu kadar ideolojikleştirildiği bir yerde pek de mümkün gözükmemektedir. MUHABBETLE... Söylediklerinizde haklısınız. Tarih, ideolojiye hizmet etmesi için çarpıtılabilir. Mesela, Yunanistan'da okullarda okutulan Türklerle ilgili resmi tarihle, Türkiyedeki okutulanlar farklıdır. Zaten, tarih, tek taraflı değerlendirilemez.İki tarafın da doğrularında birleşilir. Tarihçiler, tarihi yazarken objektif olamayabilir, yani tarihi belgelerde kendi ideolojileri adına kanıt ararlar. kimi zaman da bazılarına ters düşüp aforoz edilebilirler, tıpkı 1915 Ermeni olayları ve Kürtler hakkında yaptığı açıklamalar ve ortaya koyduğu belgeler yüzünden görevinden alınan Yusuf hallaçoğlu gibi... Ancak, Taberi'nin, İslam dünyasında çok bilinen ve kabul bir tefsiri, hükümdarlar ve milletler tarihi adlı tarih kitabı ile yeralmış, oldukça itibarlı bir İranlı müslüman fıkıhçı ve tarihçi olması, oldukça düşündürücüdür. Ayrıca, bize okutulan tarihte MS 670 ila 740 arasının da es geçilmiş olması da pek mantıklı gelmiyor. Saygılar. Alıntı
Φ FUZULİ Gönderi tarihi: 28 Eylül , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 28 Eylül , 2008 Ayrıca, bize okutulan tarihte MS 670 ila 740 arasının da es geçilmiş olması da pek mantıklı gelmiyor. Saygılar. Bu tarihler arasındaki olayların anlatılmıyor olması tarihin ideolojilere hizmet aracı kılınması bağlamında mantıklıdır.Söylendiğinde bir anlayışa zarar verecek durum hasıl olacaksa söylenmemesi,ayıklanması hatta ille de söylenecekse çarpıtılması normaldir.O tarihler arasındaki olayların sonucunda da Türklerin Müslümanlığa geçişini tek doğru olarak kılıç zoruna bağlamak da pek mantıklı gözükmüyor.Hatta o olaylar sonrasında bırakın Türklerin İslam bayrağını taşıyacak duruma gelmesini İslam'ın bir numaralı düşmanı olması gerekirdi.Milletlerin hafızası yaşadıklarını kısa sürede unutacak kadar sığ değildir.O tarihlerden yüzyıl sonra İslam'ın Türk cografyasında dalga dalga yayılması bu gerçekliğe aykırıdır.Bir milletin kendisine yapılanları kısa sürede tamamen unutup kendisine dayatılan bir inancın bekçiliğini,liderliğini üstlenmesi paradoksal bir durum oluşturur. MUHABBETLE... Alıntı
Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 28 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 28 Eylül , 2008 Bu tarihler arasındaki olayların anlatılmıyor olması tarihin ideolojilere hizmet aracı kılınması bağlamında mantıklıdır.Söylendiğinde bir anlayışa zarar verecek durum hasıl olacaksa söylenmemesi,ayıklanması hatta ille de söylenecekse çarpıtılması normaldir.O tarihler arasındaki olayların sonucunda da Türklerin Müslümanlığa geçişini tek doğru olarak kılıç zoruna bağlamak da pek mantıklı gözükmüyor.Hatta o olaylar sonrasında bırakın Türklerin İslam bayrağını taşıyacak duruma gelmesini İslam'ın bir numaralı düşmanı olması gerekirdi.Milletlerin hafızası yaşadıklarını kısa sürede unutacak kadar sığ değildir.O tarihlerden yüzyıl sonra İslam'ın Türk cografyasında dalga dalga yayılması bu gerçekliğe aykırıdır.Bir milletin kendisine yapılanları kısa sürede tamamen unutup kendisine dayatılan bir inancın bekçiliğini,liderliğini üstlenmesi paradoksal bir durum oluşturur. MUHABBETLE... Sn.Fuzuli, Türklerin Kızıl Elma ülküsü zaten fethi öngörür ve daima batıya sefer yapmışlardır. O dönemde, daha önce Hunlarda, Göktürklerdeki gibi aralarındaki birliği sağlayamamış olmaları ve İslam sayesinde bu birliği sağlayabilecekleri yani İslamın cihad mantığının pratik yararları ve kendi ülküleriyle çakışması, İslamın birleştirici yönü olarak gösterilebilir ve daha sonraki başarılarını açıklayabilir. Milletlerin hafızası meselesine gelince kabul ettikleri dinin bütün kural ve anlayışını kabul eden insanların atalarına yapılanları normal görmesi normaldir. Bunun Hristiyanlıkta da örnekleri vardır; İngilizlerin, daha önce kendilerini kesen Hristiyan Romalıların torunları ile, Hristiyan olduktan sonra Haçlı seferine çıkması gibi...Ya da Hz. Peygamberin savaştığı ve daha sonra müslüman olan müşrik kabilelerin ve torunlarının aynı İslam ülküsünü devam ettirmeleri gibi... Kaldı ki Arapların dönemsel ve lokal olarak yaptığı bir kıyımdan sonra diğer Göktanrıcı Türklerin müslüman olan Türk oymaklar tarafından müslüman yapılması da bunu açıklayabilir. Belki de söylediğiniz anlamda bir hafıza, İslamın Türk yorumu olan Ahmet Yesevi-Bektaşi yorumunun doğmasına da yol açmıştır. Saygılar. Alıntı
Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 29 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 29 Eylül , 2008 Bu arada başlığın konusu güme gidiyor, ben takıldığımız yerden devam edeyim: İslam inancındaki Allah kavramı Kuranda geçen 99 isimle tanımlanmıştır. Eski Türklerdeki Gök Tanrı inancındaki Tanrı kavramının ise Kurandaki Allah kavramıyla örtüşen tarafları çoktu. Türkler, İslamiyeti benimsedikten sonra da Tanrı sözcüğünün içeriğini revize etmişler, Kurandaki Allah kavramıyla özdeşleştirmişlerdir. Türk-İslam kültüründe bu iki sözcük birlikte kullanılagelmiştir; "Tanrı misafiri", Yunus Emrenin şiirleri gibi...Bu açıdan, ülkemizde ister müslüman olsun ister dinsiz isterse de ateist yada agnostik, Türk-İslam kültüründe yaşadığımız için her iki sözcüğün birlikte kullanmasında bir tuhaflık yoktur. Son 30 yıldır, Türkiyede, 1000 yılı aşkın süredir halkımızca benimsenmiş ve kültürümüzün parçası olmuş kavramlar, Amerikayı yeniden keşfetmişçesine, İslamın Arap yorumunu, Arap kültürünün gelenekleri ve yaşayış tarzını halka dayatan dinciler tarafından sorgulanmaya, değiştirilmeye ve kafa karışıklığı yaratılmaya çalışılmaktadır. Bunun örneklerini türbanda, şeker-ramazan bayramı tartışmasında, kurban bayramında deve kesmede vs. görebiliriz. Saygılar. Alıntı
Φ FUZULİ Gönderi tarihi: 29 Eylül , 2008 Yazar Gönderi tarihi: 29 Eylül , 2008 Son 30 yıldır, Türkiyede, 1000 yılı aşkın süredir halkımızca benimsenmiş ve kültürümüzün parçası olmuş kavramlar, Amerikayı yeniden keşfetmişçesine, İslamın Arap yorumunu, Arap kültürünün gelenekleri ve yaşayış tarzını halka dayatan dinciler tarafından sorgulanmaya, değiştirilmeye ve kafa karışıklığı yaratılmaya çalışılmaktadır. Bunun örneklerini türbanda, şeker-ramazan bayramı tartışmasında, kurban bayramında deve kesmede vs. görebiliriz. Saygılar. Gerçek böyle midir hakikaten Sayın Dogrucudavut?Bu ülkede birçok sorun dillendirilene kadar yokmuş gibi yapılır içten içten herkes kendi sorununun farkındadır esasında.Başörtüsü sorunu vardır ama bir kısım zevat söz edilmesini istemez,konudan bahsedilmediği zaman sorunu çözülmüş gibi gösterir.Birileri çıkıp bahsetttiğinde etekteki bütün taşlar dökülür ve sorun olmadığını söyleyenler tarafından ne kadar büyük sorunmuş ortaya konur.Bugün Tanrı kelimesine ve Allah kelimesine kimlerin de sahip çıktığı bellidir,Ramazan Bayramı'na da Şeker Bayaramı'na da.Örneğin Önder Sav gibi bir şahsiyetin Tanrı'sı vardır,Şeker Bayramı vardır var mıdır yok mudur onu bilmiyorum ama bir zihniyetten bir bakıştan,duruştan bahsediyorum.Bu başlığı açarken de değerler üzerinden ayrımcılık yapıp,ayrılık,huzursuzluk olsun şeklinde düşünmedim.Acaba ne söyleneck, nasıl irdelenecek bir bakış açısı oluşturması mahiyetinde düşündüm.Benim bu zamana kadar ki tesbitlerim beni yanıltmıyorsa bütün bu kavramlar bilinçli olarak sahiplenilmek de esasında bir ayrımın olduğunun da göstergesi niteliğindedir.Tanrı dersin,Allah dersin aynı kapıya çıkar ama Tanrı kelimesini Allah kelimesine karşı efendim Türkçe'dir bizdendir Diğeri Arapça'dır gibi savunmalarla sırf bu kelimeyi yerine ikame etmenin gayreti içinde olursan bir başka anlayış tezahür ediyor demektir.Niçin Şeker Bayramı ya da Ramazan Bayramı?Halkımız bu iki kelimeyi tamamen halis niyetlerle birlikte kullanıyor.Şeker Bayramı tabiri Ramazan Bayramı tabirinin Türkçeleştirilmiş şekli midir?Burda bilinçli bir durum sezinlemek yanlış mı olur.Şeker Bayramı sırf şeker çok tüketildiğinden dolayı mı kullanılmaktadır?Anlamsal içeriğine baktığınızda bayramın zihinlere nasıl kazındırılmak istendiği ortadadır.Diyeceksiniz ki abartıyorsunuz!Niyet okumak bu ülkede sadece bir kısım zevata has olmasa gerek.Benim de müneccim yanım tuttu şimdi geriye ve ileriye dönük.Arap kültürü dayatması derken birileri samimice dil,kültür kısmında hassasiyet gösterirken bir kısmı bunu din kısmında göstermektedir.Bu ülkede dindar denilen kesimin ve karşısında olan kesimin de hangi içsel mücadeleler içinde olduklarını biliyoruz kullanılan kelimeleri sahiplenme ölçüsünde dahi ne anlam içerdiğini okumak yeterlidir diye düşünüyorum. MUHABBETLE... Alıntı
Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 30 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 30 Eylül , 2008 Gerçek böyle midir hakikaten Sayın Dogrucudavut?Bu ülkede birçok sorun dillendirilene kadar yokmuş gibi yapılır içten içten herkes kendi sorununun farkındadır esasında.Başörtüsü sorunu vardır ama bir kısım zevat söz edilmesini istemez,konudan bahsedilmediği zaman sorunu çözülmüş gibi gösterir.Birileri çıkıp bahsetttiğinde etekteki bütün taşlar dökülür ve sorun olmadığını söyleyenler tarafından ne kadar büyük sorunmuş ortaya konur.Bugün Tanrı kelimesine ve Allah kelimesine kimlerin de sahip çıktığı bellidir,Ramazan Bayramı'na da Şeker Bayaramı'na da.Örneğin Önder Sav gibi bir şahsiyetin Tanrı'sı vardır,Şeker Bayramı vardır var mıdır yok mudur onu bilmiyorum ama bir zihniyetten bir bakıştan,duruştan bahsediyorum.Bu başlığı açarken de değerler üzerinden ayrımcılık yapıp,ayrılık,huzursuzluk olsun şeklinde düşünmedim.Acaba ne söyleneck, nasıl irdelenecek bir bakış açısı oluşturması mahiyetinde düşündüm.Benim bu zamana kadar ki tesbitlerim beni yanıltmıyorsa bütün bu kavramlar bilinçli olarak sahiplenilmek de esasında bir ayrımın olduğunun da göstergesi niteliğindedir.Tanrı dersin,Allah dersin aynı kapıya çıkar ama Tanrı kelimesini Allah kelimesine karşı efendim Türkçe'dir bizdendir Diğeri Arapça'dır gibi savunmalarla sırf bu kelimeyi yerine ikame etmenin gayreti içinde olursan bir başka anlayış tezahür ediyor demektir.Niçin Şeker Bayramı ya da Ramazan Bayramı?Halkımız bu iki kelimeyi tamamen halis niyetlerle birlikte kullanıyor.Şeker Bayramı tabiri Ramazan Bayramı tabirinin Türkçeleştirilmiş şekli midir?Burda bilinçli bir durum sezinlemek yanlış mı olur.Şeker Bayramı sırf şeker çok tüketildiğinden dolayı mı kullanılmaktadır?Anlamsal içeriğine baktığınızda bayramın zihinlere nasıl kazındırılmak istendiği ortadadır.Diyeceksiniz ki abartıyorsunuz!Niyet okumak bu ülkede sadece bir kısım zevata has olmasa gerek.Benim de müneccim yanım tuttu şimdi geriye ve ileriye dönük.Arap kültürü dayatması derken birileri samimice dil,kültür kısmında hassasiyet gösterirken bir kısmı bunu din kısmında göstermektedir.Bu ülkede dindar denilen kesimin ve karşısında olan kesimin de hangi içsel mücadeleler içinde olduklarını biliyoruz kullanılan kelimeleri sahiplenme ölçüsünde dahi ne anlam içerdiğini okumak yeterlidir diye düşünüyorum. MUHABBETLE... Sn.Fuzuli, İsterseniz Türban konusuna burada hiç girmeyelim.Kürt sorununa ilişkin görüşlerim de ilgili başlıklarda var zaten. Sizi bilmem ama, ben şahsen Allah da diyorum, Tanrı da, Şeker bayramı da diyorum, Ramazan bayramı da yalnız deve kesmiyorum Çünkü bunların tümü bizim kültürümüzde var. Halkın da öyle bir derdi olduğunu sanmıyorum. Kişilere ve güncel politikaya indirmek istemem konuyu fakat madem siz açtınız, niyet okumaya gerek yok, bu tür tartışmaları kimin çıkardığını ve gündem saptırdığını da görmemek mümkün değil.Dindar-Laik kesim gibi ayrımları çıkartan da ve toplumu bölmeye çalışan da aynı kişi ve aynı zihniyet Size iyi bayramlar, şeker ve/veya ramazan bayramınız kutlu/mübarek olsun! Saygılar. Alıntı
Φ kaplan-200 Gönderi tarihi: 30 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 30 Eylül , 2008 Türkler islamı nasıl kabul etti? İslam''ın Türklere zorla kabul ettirilmeleri ile ilgili 670’lerden başlayarak 740’lara kadar uzanan tarihin bize okullarda anlatılmamasının nedenlerini, bu kısa tarihi öğrenince biraz daha anlamak mümkün olabilecektir. Şimdi, bu atlanan 70 senelik tarihe bir göz atalım.. __________________ Vatan ne türkiye'dir türklere ne türkistan,Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir ''TURAN'' Burada yazıyor Tarihte müslümanlık Abdülkerim Satuk Buğra Han ile başlayarak ilk Müslüman-Türk hükümdarı ve Babası Karahanlı hükümdar ailesinden Bezir Han. Artuç Nasır bin Ahmed'in gayretleri ve gelip-giden Müslüman tüccarlar sayesinde bir ticaret merkezi olduğundan Satuk Buğra da Artuç'un ziyareti ve kurulan dostluğundan Nasır bin Ahmed'le tanışıp ondan İslamiyeti öğrenerek Müslüman olduktan sonra Abdülkerim adını almıştır. Yirmi beş yaşına gelince Müslüman olduğunu açıklayıp, amcası ile mücadeleye başladı. Ülkede hakimiyeti sağlayıp birliği temin etti. Türk ülkelerinde İslâmiyeti hızla yaydı. Ebü'l-Hasan Muhammed gibi İslam alimleri, Satuk Buğra Han'a yol gösterip onu teşvik etmiştir. 670-740 larda kimler vardı kimi zorladı ve hangi islamiyeti zorla labul ettirdiler...ilk müslüman olan türk hükümdarı Abdülkerim Satuk Buğra Han değilmi? Alıntı
Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 1 Ekim , 2008 Gönderi tarihi: 1 Ekim , 2008 Tarihte müslümanlık Abdülkerim Satuk Buğra Han ile başlayarakilk Müslüman-Türk hükümdarı ve Babası Karahanlı hükümdar ailesinden Bezir Han. Artuç Nasır bin Ahmed'in gayretleri ve gelip-giden Müslüman tüccarlar sayesinde bir ticaret merkezi olduğundan Satuk Buğra da Artuç'un ziyareti ve kurulan dostluğundan Nasır bin Ahmed'le tanışıp ondan İslamiyeti öğrenerek Müslüman olduktan sonra Abdülkerim adını almıştır. Yirmi beş yaşına gelince Müslüman olduğunu açıklayıp, amcası ile mücadeleye başladı. Ülkede hakimiyeti sağlayıp birliği temin etti. Türk ülkelerinde İslâmiyeti hızla yaydı. Ebü'l-Hasan Muhammed gibi İslam alimleri, Satuk Buğra Han'a yol gösterip onu teşvik etmiştir. 670-740 larda kimler vardı kimi zorladı ve hangi islamiyeti zorla labul ettirdiler...ilk müslüman olan türk hükümdarı Abdülkerim Satuk Buğra Han değilmi? İyi bayramlar Sn. Kaplan, İlk Müslüman Türk devletinin, sonradan müslüman olan Abdülkerim Satuk Buğra Han tarafından kurulan Karahanlılar ( 840 - 1212 )olduğu doğrudur. Ondan çok önce de, Talas savaşı sonrası ( 751) boy, topluluk (devlet değil ) anlamında da ilk müslüman olan Karahanlıları oluşturan unsurlardan biri olan Karluklardır ( 766-840 ). Ancak, görünen o ki; Karluklardan önce de öyle ya da böyle müslüman olan Türkler olmuştur. Aşağıda Türklerin Müslüman olma sürecini tarihsel sıraya bağlı kalmaya çalışarak derledim. ( Wikipedi ve Öztürkler web sitelerinden ) Emeviler , ( 661-750 )Dört Halife Dönemi’nden (632-661) sonra Müslüman Arap İslam Devleti'ne egemen olan hanedan. Hz.Ali’nin 661’de öldürülmesinden sonra başa geçen Emeviler, 750’de Abbasiler tarafından yıkılıncaya değin hüküm sürdüler. Emevi devleti ile birlikte islamda yozlaşma başlamıştır.Hz. Muhammed'in hadislerinin yazılmasını yasaklamasına rağmen Emevi halifeleri uydurma hadisler yazmış,bu uydurma hadisler İslam dinini yozlaştırmıştır.Dini siyasette kullanmaya çalışan,yaptıkları her işin din adına yapıldığını söyleyen Emevi liderler, Hz.Muhammed'in torunlarını da öldürmekten çekinmemişlerdir. Emevi Devleti, İslam devleti olmaktan çok bir Arap devletiydi. Emeviler, Müslüman Araplar ile Arap olmayan Müslümanları birbirinden ayırıyorlardı; Arap olmayan Müslümanlara Mevali diyorlardı. Emevi Devleti’nin yıkılmasında en önemli etkenlerden biri bu ayrımcılık oldu. Devlet gelirleri, dinsel gereklerden kaynaklanan vergiler ile fethedilen yerlerden ve savaşlardan elde edilen ganimetlerden oluşuyordu. Son Emevi Halifesi II. Mervan döneminde (744-750) Abbasiler denetiminde gelişen muhalefet Emevi egemenliğini sarstı. Emevi Devleti’nin yıkılışında Ebu Müslim Horasani önemli rol oynadı. Sonunda Abbasilerin önderi Ebu'l-Abbas, Emevi egemenliğine son verdi. ( http://tr.wikipedia.org/wiki/Emeviler ) Halife Ömer zamanında (634-644) yapılan fetihler neticesinde Müslümanlar, Horasan ve bilhassa Mâverâünnehr ile Kafkaslar'da Türkler ile karşı karşıya gelmişlerdir. Halife Mu'âviye'nin Horasan vâlisi Ubeydullah b. Ziyâd 674 tarihinde İran ile Turan arasında hudut olan Ceyhun Nehrini geçerek muhtelif Türk beyliklerinin hüküm sürdüğü Mâverâünnehr'in önemli şehirlerinden Buhârâ'yı kuşattı. Şehrin Türk asıllı melikesi Kabac Hâtun ile anlaşma yaptıktan sonra oradan aldığı iki bin Türk askeri ile geri döndü. Göktürk Devletinin zayıflaması üzerine ortaya çıkan bağımsız Türk beyliklerini hakim olduğu Mâverâünnehr'in fethi Kuteybe b. Müslim'in Horasan vâliliği sırasında (705-715) kısmen gerçekleşmişti. Fakat Kuteybe'den sonra Mâverâünnehr'de Emevîlerin nüfuzu zayıflamağa başladı. Bir taraftan Arap kabileleri arasındaki rekâbetin yeniden başlaması ve vâlilerin kötü idâresi, diğer taraftan Mâverâünnehr'deki Türk beyliklerinin müşterek düşmana karşı birleşmeleri ve aynı zamanda bu sıralarda güçlü bir devlet olan Türgiş Kağanlığı tarafından desteklenmeleri bu cephedeki başarısızlıklara zemin hazırlamıştır. Kafkaslar'da Halife Ömer zamanında başlayan ve fâsılalarla devam eden kanlı mücadelelerde her iki taraf toprak kazanma bakımından başarılı olamamıştır. Bu cephede Müslümanların kazandığı en önemli zafer 737 yılında Azerbaycan ve Ermeniye vâlisi Mervan b. Muhammed'in Hazar başkenti İtil'i kuşatması ve Hazar hakanının müslümanlığı kabûl etmek zorunda kalması ile neticelenen seferdir.(http://ozturkler.com/data/0002/0002_02_02.htm ) Saygılar. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.