Φ FUZULİ Gönderi tarihi: 28 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 28 Eylül , 2008 Senin ön kabullü bakışınla seninkisi, benim bakışımla benimkisi doğru. Ne olacak şimdi? O halde insan yararına olan doğruları bilimle ölçümleyeceğiz. Geçmişte insanlar gurupsal/yöresel ahlaki dayatmaları itirazsız olsun düşüncesiyle krallar ve tanrılar aracılığıyla yapmışlar, olumlu ve olumsuz bir çok mistik fantezilerle süslemişlerdir. Her toplumun türlü, mistik, kutsal fantezileri imtiyazlara koruyucu kalkan olmuştur. Amaç sadece imtiyaz korumak, yani sınıfsal, gurupsal çıkarlar. Tevekkeli değildirki, sürekli, hiç köle ile efendi, zenginle fakir bir olurmu telkinleri dayatılagelmiştir. Bu öngörü dinlerin baş hükümlerindendir. Kuranda da sık sık vurgulanmaktadır. Bu tür yöresel töre hükümleri, evrensel, bilimsel dünya görüşü ile asla örtüşmezler. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır.” (Hucurat Suresi, 13) Anlayacağınız üstünlük ne ırkta ne boyda ne post da ne efendi de ne kölede üstünlük takvada o da Allah katında.Dinler din olgusu insanların grupların kendi çıkarı için araç haline getirilmemiş midir evet getirilmiştir.Ama din olgusu yokken sonradan çıkar için oluşturulmuş yapay bir olgudur demek ispat gerektirir.İnanç olgusu insanlıkla varolagelen bir olgudur en ilkel toplumlardan en gelişmiş toplumlara kadar değil mi?Mealen Ogüst komtun din olgusu madem yok olmuyor bari ''İnsanlık dini'' oluşturalım mantığında da bu var hafızam yanıltmıyorsa.Kimi bu olguyu tamamen ortadan kaldırma fikrini gütmüş kimi de bir şekilde kabulllenip buna karşı başka ne yapabilirim demiş.Bu alanda kullandığınız ergümanlar din olgusunun alanlarını kapsayacak düzeyde ve ötesindeyse etkileyici olur,kıymeti olur.Din olgusunu Peygamberler kullanmışlardır demek içinde genel kabul görür bilgiler gerekir.Peygamberlerin hangi sıkıntılara gögüs gerdiklerini araştırmalarınız sonucunda görmüşsünüzdür. MUHABBETLE... MUHABBETLE... Alıntı
Misafir Değil Öyle Gönderi tarihi: 29 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 29 Eylül , 2008 Demirefe ve Salamura Şimdi, determinist için hayatın anlamı diye bir şey yoktur. Salamura önce demiş ki Determinizmde şu iki nedenden hayatın anlamsızdır: 1-Neden Sonuç ilişkisinden dolayı: Her şey hesaplanabilirse yapacağın şey anlamsızdır, zaten yapacaktın... 2-Ölümden dolayı: Edisonun keşiflerinin şu an için onun kendi hayatını değil, başkalarının hayatını anlamlı kılması, Edisona faydası yok...Yani ne yapmışsa yapmış, artık o yoksa onun için de bir önemi yok, başkaları için var, bu nedenden Edison için yaptıkları ve hayatı anlamsız. Fikirlerinin, ölümünden sonra da yaşaması için çabalamanın, ölümünden sonra yok olmuş olacağından, sana bir faydası olmayacak. Demirefe demiş ki Neden Sonuç ilişkisi süperkritik nokta ve kaos teorisi ile açıklanır. Buna itirazım yok. Amaaa ne oldu ÖLÜM. Ortada buna da bir cevap yok. Sonra Salamura demiş ki -Ya, bende öyle düşünüyorum aslında ben de deterministim... Eee ölüme bir cevap verilmemiş. Sen deterministin hayatı ölüm yüzünden anlamsızdır demiştin, hani. Yani aklıma bir film geldi. Hakan Balamir kumsalda bir kulübede yaşayan bir akıl hastasını oynadığı filmde, durmadan bir sağa bir sola koşup sürekli bağırıyordu; "ÖLÜM DE VAAAAR, ÖLÜM DE VAAAAR". Acaba o da sizler gibi determinist miydi? Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 29 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 29 Eylül , 2008 Anlayacağınız üstünlük ne ırkta ne boyda ne post da ne efendi de ne kölede üstünlük takvada o da Allah katında. Söylediklerin beni doğruluyor Fuzuli. Üstünlük TAKVA'da diyorsun. İşte ben de bunu söylüyorum. Dinler önce takva sahibi olacaksın der sonra da basar dayatmasını. Biliyorsun takva emir ve yasaklara kesin uyma anlamındadır. Emir ve yasaklara uyanlar en güvenilir insanlardır. Bu yaşamda da böyledir. Bir insan diğer bir insanın sözünden (dayatmasından) çıkmazsa o, onun için güvenilirdir. Ağalar kahyalarını, efendiler kölelerini takva sahibi(söz dinleyen) insanlardan seçerler. Takva Sahibi olmak için gerekenler, tanrıların (çıkarcıların) dayatmaları, emirleridir. Kutsal kitaplarda bol bol geçer. - Kadın itaat etmelidir. Etmezse dövebilirsiniz. - Köle itaat etmelidir. Efendi üstündür. - Zengin, fakir farklı yaratılmıştır. - Ganimetler Allahın ve peygamberindir. - Falan ırk üstün yaratılmıştır. İşte, inançlar hep bu ANA dayatmalar için vardır. "Bu konularda takvacı olmayanların vay haline." Günümüzde bu hükümlerden utanan inançlılar, utanarak anlamları değiştirmek çabasındadırlar. Alıntı
Φ FUZULİ Gönderi tarihi: 29 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 29 Eylül , 2008 Söylediklerin beni doğruluyor Fuzuli. Üstünlük TAKVA'da diyorsun. İşte ben de bunu söylüyorum. Dinler önce takva sahibi olacaksın der sonra da basar dayatmasını. Biliyorsun takva emir ve yasaklara kesin uyma anlamındadır. Emir ve yasaklara uyanlar en güvenilir insanlardır. Bu yaşamda da böyledir. Bir insan diğer bir insanın sözünden (dayatmasından) çıkmazsa o, onun için güvenilirdir. Ağalar kahyalarını, efendiler kölelerini takva sahibi(söz dinleyen) insanlardan seçerler. Takva Sahibi olmak için gerekenler, tanrıların (çıkarcıların) dayatmaları, emirleridir. Kutsal kitaplarda bol bol geçer. - Kadın itaat etmelidir. Etmezse dövebilirsiniz. - Köle itaat etmelidir. Efendi üstündür. - Zengin, fakir farklı yaratılmıştır. - Ganimetler Allahın ve peygamberindir. - Falan ırk üstün yaratılmıştır. İşte, inançlar hep bu ANA dayatmalar için vardır. "Bu konularda takvacı olmayanların vay haline." Günümüzde bu hükümlerden utanan inançlılar, utanarak anlamları değiştirmek çabasındadırlar. Söyledikleriniz karşısısnda açıklama geldikten sonra ısrarla kendi görmek istediğiniz açıklamayı yapıyorsunuz.Yukarda hiçbir şarta bağlı olmadan dinin ilkeleriymiş gibi zikretttiğiniz cümleler sizin zihninizdeki din olgusunun nelere indirgenmiş olduğunu göstermektedir.Ön yargıdan bahsediyosunuz ama her söylenileni siz kendi anlamak istediğiniz gibi anlıyorsunuz.Söylenecek fazla da bir söz yok intibamın teyidene vesile oluyorsunuz. MUHABBETLE... Alıntı
Misafir bilimselci Gönderi tarihi: 29 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 29 Eylül , 2008 Söyledikleriniz karşısısnda açıklama geldikten sonra ısrarla kendi görmek istediğiniz açıklamayı yapıyorsunuz.Yukarda hiçbir şarta bağlı olmadan dinin ilkeleriymiş gibi zikretttiğiniz cümleler sizin zihninizdeki din olgusunun nelere indirgenmiş olduğunu göstermektedir.Ön yargıdan bahsediyosunuz ama her söylenileni siz kendi anlamak istediğiniz gibi anlıyorsunuz.Söylenecek fazla da bir söz yok intibamın teyidene vesile oluyorsunuz. MUHABBETLE... Fuzuli, Benim yerime bir başka sorgulamacı arkadaşla tartışsa idin, intibaın farklı mı olacaktı? Gerçi farketmez de... Zira sen metafizik düşünüyorsun, ben ise madde kaynaklı. Sen ön kabulle düşünüyorsun, teslimiyetcisin, ben ise sorgulamacı ve değişimciyim. Elbette uyuşamayacağız. Bundan daha doğalı olurmu? Din olarak "indirgediğim" hükümleri tekrer yazayım ve sorayım... - Kadın itaat etmelidir. Etmezse dövebilirsiniz. - Köle itaat etmelidir. Efendi üstündür. - Zengin, fakir farklı yaratılmıştır. - Ganimetler Allahın ve peygamberindir. - Falan ırk üstün yaratılmıştır. Bütün bu hükümler "herkesin anlayacağı gibi" kitabınızda yazıyormu, yazmıyormu? Dinlerin yada Müslümanların temel görüşlerimi değilmi? Eğer yazıyorsa, "evet ama onun aslı şöyledir" diye tanrı adına konuşacakmısın, konuşmayacakmısın? Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 29 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 29 Eylül , 2008 Eee ölüme bir cevap verilmemiş. Sen deterministin hayatı ölüm yüzünden anlamsızdır demiştin, miydi? Benden, daha doğrusu determinizmden talebinizin ne olduğunu anlayamadım. Ölüme çare bulmamızı mı istiyorsunuz? Ölüm varmış. Yok diyen kimdi, pardon? Ne yani, yatıp kalkıp "aaah öleceğiz, vaaah öleceğiz" diye dövünelim mi istiyorsunuz, nedir? Ben sorunu anlayamadım. Ama yine de bir şeyler söyleyeyim: Ölüm öyle gibi algılansa da gerçekte sorun değildir, çünkü kendi kendini çözümleyen sanal bir sorundur. Çünkü, yaşarken zaten ölüm sorunu yok, çünkü yaşıyorsun. Öldüğünde alıcılar kapandığı için, yaşamadığını algılaman söz konusu değil, yani "anaa, vay anasını ölüyüm ben be!" deme şansın yok, yine sorun yok... Ha şimdi siz alıcılar kapanmaz diyorsunuz, o sizin sorununuz. Bizce kapanıyor. Ha yalnız şunu söyleyeyim, bir şekilde alıcılar kapanmıyorsa ben bunu dert etmem. Öldüm, bir baktım bir şeyler algılıyorum. Bakarız yani... Determinizm uyarınca içinde bulunduğumuz yeni koşullar nedir, bu yeni statü hangi nedenselliklerle şekilleniyor, bakar, durum değerlendirmesi yapar ve bir tavır geliştiririz. Şimdiden şartlarını bilmediğimiz bir durum için "aah ölecez, vaah ne olacaz" diye dövünmenin anlamı yok. Tümel bilinç bireylere bağımlı olmadan varlığını sürdürür ve akış devam eder, bizler de içinde olmayı sürdürürüz. Ama diyeceksiniz ki sen sen olmadan, bir zamanlar forumda demirefe diye yazdığını hatırlamadan tekrar var olmuşsun ne fayda? O konuda kimsenin bir çözümü yok. Din de size ervah aleminde tanrı ile konuşup sonra unuttuğunuzu söylüyor. E, tamam işte, ben de bir zamanlar demirefe olduğumu unuttuğumda, ne fark oluyor? Din soyutluğunda yanıt tükenmez. Duyar gibi oluyorum: "Hatırlatırlaaar! Öyle bir hatırlatırlar ki, parmağını kıpırdattığını bile hatırlatırlar!" Yanıtım: Minnettar kalırım. İyi ya işte, hatırlatacaklar madem, bu çok iyi olur. Soyutluk bitmedi: "Kötü hatırlatırlar ama! Kabusa uyanırsın!" Yanıtım: Niye kine? Psikopatlar alemine mi düşecez? Niye böyle sadistçe şeyler kuruyorsunuz anlamadım. Hollywood klasik söylemiyle: "Senin sorunun ne adamım?" Alıntı
Φ doçent Gönderi tarihi: 29 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 29 Eylül , 2008 merhaba fuzuli Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır.” (Hucurat Suresi, 13) evet mitolojik ilah al-ilah katında en üstün vasıf takvalı olmaktır takva noktasında dil ırk millet ayırımı yapılmaz fakat takvalı olmanın en temel öğesi MÜSLÜMAN olmaktır müslümöan olmayan biri mesela bir budist ne kadar iyi erdemli bir insan olursa olsun dini islam olmadığından kafirdir yeri cenehennemdir. bakınız "inned dine indallahil islam" ÂL-İ İMRÂN : l9. Allah nezdinde hak din İslâm 'dır. Kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonradır ki, aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa düştüler. Allah'ın âyetlerini inkâr edenler bilmelidirler ki Allah'ın hesabı çok çabuktur. ve diğer ayet el-maide 3 ayet Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm 'ı beğendim. en basit anlatımla fetih suresi 28. Bütün dinlerden üstün kılmak üzere, Peygamberini hidayet ve hak din ile gönderen O'dur. Şahit olarak Allah yeter. 29. Muhammed Allah'ın elçisidir. Beraberinde bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler. ÂL-İ İMRÂN : 85. Kim, İslâm 'dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette ziyan edenlerden olacaktır. MÂİDE : 3. Leş, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına boğazlanan, boğulmuş, (taş, ağaç vb. ile) vurulup öldürülmüş, yukarıdan yuvarlanıp ölmüş, boynuzlanıp ölmüş (hayvanlar ile) canavarların yediği hayvanlar -ölmeden yetişip kestikleriniz müstesna- dikili taşlar (putlar) üzerine boğazlanmış hayvanlar ve fal oklarıyle kısmet aramanız size haram kılındı. Bunlar yoldan çıkmaktır. Bugün kâfirler, sizin dininizden (onu yok etmekten) ümit kesmişlerdir. Artık onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm 'ı beğendim. Kim, gönülden günaha yönelmiş olmamak üzere açlık halinde dara düşerse (haram etlerden yiyebilir). Çünkü Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir. buyurun takvalı olmanın en temel ve ilk şartının ne olduğunu islam değilseniz ne yaparsanız yapınız nafile mitolojik ilahınız al-ilah(ay tanrıçası) islam olmayanı ateşine yolayıp kızartacak sevgili fuzuli sizden istirhamım önce dininizi kitabınızı elçinizin hayatını okuyun sonra gelin sizinle islam dini hakkında konuşalım saygılar sevgiler Alıntı
Misafir Değil Öyle Gönderi tarihi: 29 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 29 Eylül , 2008 Ha şimdi siz alıcılar kapanmaz diyorsunuz, o sizin sorununuz. Bizce kapanıyor. Ha yalnız şunu söyleyeyim, bir şekilde alıcılar kapanmıyorsa ben bunu dert etmem. Öldüm, bir baktım bir şeyler algılıyorum. Bakarız yani... Determinizm uyarınca içinde bulunduğumuz yeni koşullar nedir, bu yeni statü hangi nedenselliklerle şekilleniyor, bakar, durum değerlendirmesi yapar ve bir tavır geliştiririz. Şimdiden şartlarını bilmediğimiz bir durum için "aah ölecez, vaah ne olacaz" diye dövünmenin anlamı yok.. . . Yanıtım: Niye kine? Psikopatlar alemine mi düşecez? Niye böyle sadistçe şeyler kuruyorsunuz anlamadım. Hollywood klasik söylemiyle: "Senin sorunun ne adamım?" Benim dinle uzaktan yakından işim olmaz. Olduğunu da nereden çıkardın ??? Alıntı
Misafir Değil Öyle Gönderi tarihi: 29 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 29 Eylül , 2008 Demirefe Bak benim için önemli olan senin ölüm karşısında hayatın anlamsızlığına karşı, çaresiz olduğunu görmemdi. Sağol. İlerde çözüm buluruz demişsin, güzel bir umut ama o kadar. Bunu keşke sen düşünüp bulsaydın ama sana kopya vereyim. ÖLÜME ÇÖZÜM = ÖLÜMSÜZLÜK Ne demek mi! Hayatın anlamlı olması için, tek çare ölümsüzlüktür demek. Her insan şu bilinçlenme sıralamasını takip etmeli: 1...Önce bunları kim yaratmış diyecek çeşitli nesnelerde güç arayacak (Putlar-Çoktanrılı sistem) 2...Sonra bu tanrıların biri çok kuvvetli olmalı diyecek (Baştanrı) 3...Diğerleri gereksiz, bir tane yeter diyecek (Tek tanrılı din) 4...Bilimsel gelişmeler alternatif oluşturunca tanrıyı reddedicek (Ateizm) 5...Ya tanrının yokluğunu da kanıtlıyamıyoruz sahi diyecek (Agnostizm) 6...Tanrı yok, eee nasıl olmuş bunlar her şeyin bir nedeni, her nedenin bir sonucu var diyecek (Klasik Determinizm) 7...Yahu determinizm varsa makinamıyım ben yapacağım belli, belli olmasın (Kaotik determinizm) 8...Eee ölüm var, yaşasak ne, yaşamasak ne olur, ne yapsak bize faydası yok ölünce, ölmeyeyim bari (Ölümsüzlük) Şimdi ölümsüzlüğü biraz açıklayalım ne demek, nasıl olur, neye yol açar. Madem biz beyindeki elektriksel aktiviteyiz: 1-Tüm hastalıkları yenelim, tüm kaza olasılıklarını önleyelim bedenim ölümsüz olsun! (Tıp) 2-Vücudum benim için kullandığım bir araç, beynimin kullandığı bir araba, o zaman beyin hariç, tüm vücudu dayanıklı suni organlarla değiştireyim, sinir bağlantılarını beynime bağlayayım, binlerce yıl çalışsın, bakımı da kolay olsun, bozulan parçayı kolayca değiştireyim (Total protez-Yarı Robot) 3-Genler herşeyi aktarıyor. Kaplumbağa ve timsah yavrusu iç güdüleriyle doğar doğmaz, yaşamını nasıl sürdüreceğini biliyor.Demek ki davranışlar içgüdü olarak aktarılabiliyor. O zaman belki bilinç ve hafızayı gibi beyin fonksiyonlarını da, kopyaladığım genlerle aktarabilirsem vücudumu yenilemiş olur, böyle böyle hep yaşamaya devam ederim. Hani şu Arnoldun filmindeki gibi (Genetik) 4-Ya sahi bilgisayarlar var. Yapay zeka da var. Siber canlılar oluşturulabiliyor. Eee hafızamı ve beyin fonksiyonlarımı sanal ortama aktarayım bari. Hımm bilgisayarları biraz geliştirmeliyim demek ki, biobilgisayarlar hatta kuantik bilgisayarlar benim işimi görür galiba. Eğer bütün işimi gücümü bırakıp, diğer insanlarla bunu bir an önce başarabilirsem bu bilgiyi ve bilinç ve hatıralarımı siber ortamda, sonsuza dek saklamam mümkün. Bir de algılarımı devam ettirebilmem için çeşitli türden alıcılara bağlanabilir ve çevremden haberdar olabilirsem deme keyfime. Hem istersem bu metotla beyin fonsiyonlarımı ışık dalgalarıyla evrenin her hangi bir yerindeki alıcıya ve böylece yedek vücuduma ışınlayabilirim. Tehlikeden kaçmak için ne güzel yol, aman kara deliğe düşmeyeyim yeter. Amaaaan düşsem de backup ımdan bilgiyi geri alabilirim. Bir de elektronun iki seviyesi var diye bişi duymuştum, o zaman bu durumu 1 ve 0 olarak kullanabilir ve elektronların atomlarını siberkendim gibi düzenleyebilirsem, kendimi bir moleküle sığdırabilirim. (Siberinsan) Çok mu bilim kurgu geldi, zor mu bu işler? Yani ölümsüzlüğün metotları çok, bu konuda çalışan fazla adam yok. Oysa ki her ölen bir daha geriye gelmeyecek şekilde bozuluyor. Demek ki beyin bilgisini saklayabilmek tek kurtuluş yolumuz. Ne kadar insan varsa bir an önce aklını bu teknolojinin gelişimine verip çalışmaya başlamalı, yoksa gidenler gelmeyecek. Hadi ölümsüz oldun, bu neyi mi çözer? Sonsuza dek biriktirebileceğin bilgi birikiminle Tanrı oldun, Tanrı! Sonun yok! Bilincini istediğin kadar geliştir, geliştirebildiğin kadar. Zamanı bük, mekanı bük, teorileri şimdiden hazır. Git geçmişine müdahele et, paralel evrenlerde gezin. Yani her şeyi değiştirme, gelecek ve geçmişe hükmetme yeteneği sende artık. Bir son yok. Kalktımı ortadan, hayatındaki anlamsızlık! Bu konuda her soracağın sorunun ayrıntılı cevapları bilim kitaplarında ve makalelerinde mevcut. Boş durma o zaman topla tıp, fizik, matematik, sibernetik vs kitaplarını da hayatını kurtarmaya bak. Kimsenin kendinden başka dostu yok! Sana tavsiyem önce hayatını uzatmaya bak ki, zaman kazan bu işlerle uğraşmak için. Sevgiler Alıntı
Φ kafedengi Gönderi tarihi: 29 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 29 Eylül , 2008 Açıklamanız için teşekkür ederim.Sayın GeceKuşu bilmem beğenirmisiniz bilmem ama ben agnostikim. Bu yargılar da kendi düşüncelerim. . . . Görüşlerinizin çoğuna katılıyorum. Fakat burada anlattığım hastalık dışında bilinçli bir intihar eğilimine iç sorgulamasına devam eden bir ateistin ulaşabileceği gerçeği. Örneğin harakiri, kamikazeler, şehitler, ufoların kendilerini almaya geldiğine inanıp yanlarına gitmek için bedenlerinden kurtulmaları gerektiğini düşünüp yapılan toplu intiharlar, sosyokültürel intihar şekilleridir ve hastalık sınıfında değerlendirilmezler. Hastalıkların altında beyindeki organik lezyonlar veya genetik hormonal bozukluklar yatar. oncelıkle bı ozelestırı yapmamın kacınılmaz oldugunu soylemem lazım kı ''yazdıklarınızı anlamam ıcın her bırını bı kac kez okumam gerektı''. bır kac husus acısından sızı takdır etmem lazım gelırkı bırı boylesıne agır bır metnı herhangı bır anlam kaybı olmaksızın yazmıs olmanızdan, yazabılmenız ıcın gereklı bılgı ve bırıkımı elde etmenızden ustelık bunu baskalarına aktarabılmenızden. ayrıca; benımsedıgınız ve benımsemedıgınız goruslerın her bırıne objektıf yaklasımlarınız dolayısı ıle gercek anlamda soyluyorum ne kadar takdır etsek kafı gelmez cunku bu seyrekte olsa karsılastıgımız bı tavır degıldır. soyledıklerınızın buyuk bı kısmı ıcın fıkır beyan edecek bılgıye sahıp degılım. degınmek ıstedıgım tek nokta var. ınancımızın sınırlarını ıhlal etmeden nasıl ıfade edecegımı tam olarak bılemesemde anlamaya yonelık bır nıyetım oldugu ( kısının nıyetı amelınden hayırlıdır prensıbıne sıgınarak'' ıcın kendımı zorlamaya calısacagım. determınızm denen kavram ıle yenı yenı karsılasıyor olmama ragmen aslında ınandıgım bır tarıf oldugunu anladım. soylekı; sadece kendıme ''baska bırısını baglayıcılıgı olmaması bakımından'' olmak kaydı ıle kaınatta var edılmıs her seyın sebep sonuc ılıskısıne gereksınım duydugunu '' bu kaıdelerı var eden bır Allah sayesınde'' dusunurken, bır yaratıcının varlıgına ınananların, ınanmamak ıcın hıc bır sebebı olmayanların ve ınanmayanların aynı noktada bırlestıgını gormus oldum. Allah esyanın varlıgı ve yoklugu ıcın gereken kanunları ''bılımsellık acısından'' koyduktan sonra, maddeden mamul cısımlere ve mana dedıgımız cogu zaman anlamakta zorluk cektıgımız ruh ve can ve vıcdan vs gıbı kutlesı olmadıgı ıcın madde denılemeyen,elle tutulup gozle gorulemedıgı ıcın bazıları ıcın yok hukmunde olanlara ve cennet ve cehennem gıbı gorgu sahıdı bulunmayan kurumlara nasıl bakılması ve buralara ulasmak kacınılmaz ıse korkulandan nasıl emın olunacagı ıle umulana nasıl kavusulacagına daır amıane tabırle ıp ucları yanı kurallar vazetmıstır. cok extrem durumlar ıcın bu sebep ve sonuc ılıskısının dısına cıkıp cıkmadıgına daır bılgı ve kanaat sahıbı olmamama ragmen, ucuncu kısılere bır etkısı olmadıgı durumlarda bu yola muracaat ettıgını parantez ıcınde sandıgım olmuyor degıl. yanlıs anlasılmasın. bu yola tevessul etmek ıstese kendısıne karsı koyacak ve hesap soracak bırı olabılecegını dusundugumden degılde kendı kurallarının dısına cıkıp cıkmayacagına daır bır bılgı sahıbı olmadıgımdan bu sekılde ıfade edıyorum. yoksa hasa bır dıktator gıbı olsa kural kendıne aıt olsa bıle umurunda olmaz cıgner cunklu buna gucu yeter. fakat Allah dıktator olmadıgı gıbı zalımde degıldır. sevgılı salamuranın yazdıklarını okuduktan sonra anladım kı; kendıme yettıgını dusundugum dınımın dısındakı hıcbır goruse gozumu kapamamalıyım. bunu dınım bana yetmıyor oldugu ıcın degıl tam tersı dınım tam olması gerektıgı gıbı ne az nede cok olmasına ragmen etrafımı tanımak adına yapmam gerektıgını gordum. kendısıne bı tesekkurde bunun ıcın borcluyum. bu foruma geldıgımden berı bırbırını anlamaya calısan, hata aramak yerıne hatasını farkettıren bı yazı ıle karsılastıgımı belırtmem gerek. umarım daım olur. sevgılı salamura gercekten saygıdegersınız. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 29 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 29 Eylül , 2008 Benim dinle uzaktan yakından işim olmaz. Olduğunu da nereden çıkardın ??? "aaah öleceğiz, vaaah öleceğiz" diye dövünelim mi istiyorsunuz, nedir? Ben sorunu anlayamadım. Ama yine de bir şeyler söyleyeyim Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 29 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 29 Eylül , 2008 Hadi ölümsüz oldun, bu neyi mi çözer? Sonsuza dek biriktirebileceğin bilgi birikiminle Tanrı oldun, Tanrı! Bu konuda her soracağın sorunun ayrıntılı cevapları bilim kitaplarında ve makalelerinde mevcut. Boş durma o zaman topla tıp, fizik, matematik, sibernetik vs kitaplarını da hayatını kurtarmaya bak. Kimsenin kendinden başka dostu yok! Sana tavsiyem önce hayatını uzatmaya bak ki, zaman kazan bu işlerle uğraşmak için. Sevgiler Teşekkür ederim. Bahsettiklerinin tamamı ilgi alanım içinde ve en sevdiğim konular. Ama ölümsüz olmak için çok fazla bilgi ve zamana ihtiyaç var. Ben başarabileceğimi sanmıyorum, ya sen? Neyse, başka bir bahara da olmaz da, başka bir bilinç düzeyine... Olmadı başka bir evrene kalır umut, ne yapalım? Yalnız bu konulara ilgi duymana sevindim. Bunlar da determinizmin belirlenimcilik kapsamı içindedir. Gelecekte ne gibi gelişmeler gerçekleştirebileceğimizi belirleme çabası içinde değerlendirilir. Bilimkurgunun hastası olduğumu (geçmiş iletilerimi okuman hayli zor, epey varlar, bunu isteyemem ama, en azından) sinema forumuna girersen görebilirsin... Yapay Zeka'yı izledin mi? Spielberg dahisinin şaheseri. Ben bu filmi izlediğimde ayaklarım yerden kesiliyor, uçuyorum. Arşivimin en değerli parçasıdır... Alıntı
Φ instantkarma Gönderi tarihi: 29 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 29 Eylül , 2008 Ne kadar köfte, o kadar ekmek! Nedensellik örüntüsünün geçmişe uzanan ağını ne kadar çözümleyip açıkladık, geleceği o oranda öngörebiliriz. Determinizm asla belirli bir gelecek varsaymaz, statükonun ne yönde çözülebileceğini, ötesinde bu nedenselliğe ne oranda katkı yapılabilerek geleceğin ne oranda şekillenmesine katkı yapılabileceğini araştırır. Modern determinizme eklemlenen kaos teorisi, bu alanda bir devrimdir. Nedensellik örüntüsü içinde gömülü, gözden uzak kalmış süperkritik nedenlerin, statükoyu kritik bir anda çok farklı bir yöne çevirebileceğini söyler. Bu kuram, "ABD nin Pasifik kıyılarında kopan bir fırtınada, Pekin'de kanat çırpan bir kelebeğin katkısı vardır" ünlü deyişiyle anıtlaştırılmıştır. Buna da "Butterfly Effect" (Kelebek Etkisi) kuramı adı verilmiş, filmi de yapılmıştır. Determinizm, kuantum belirsizlik ile gelen indeterminist eleştirileri de başarıyla göğüslemiş ve yanıtlamıştır. Bu eleştiriler "What the Bleep Do We Know?!" (Ne .... biliyoruz ki?) filmi ile en şiddetli dozuna ulaşmış ve determinizme ağır ve açık bir saldırıya dönüştürülmüştür. Fakat bu film belli başlı bilim ve felsefe çevrelerinden aynı ağır biçimde eleştirilerle karşılanmış ve başarıyla yanıtlanmıştır. Günümüz felsefesinde bir determinizm - indeterminizm savaşı kıyasıya yaşanmakta ve indeterministler kuantum verilerle determinizme saldırmaktalar. Fakat bu eleştirilerin hepsi yanıtlanmıştır. Günümüzde belli başlı felsefeciler evrenin deterministik olduğuna kuvvetle inanmaktadırlar. Hatta günümüzde felsefe determinizm ile bütünleşmiştir. Geçmiş felsefi kuramlar bir bir terkedilmiş ve etkisizleşmiştir. Sapasağlam ayakta olan ve gün geçtikçe bilimsel bulgularla güçlenen tek felsefi düşün olarak determinizm kalmıştır. Bu, aynen Einstein'in Newton evrenini yıkmak için yeni fizik önermesi gibi yeni bir devrimsel dönem açma çabası. Fakat determinstler her yeni çığırın determinizme eklenen alt başlıklar olacağını söylüyorlar. Bu alanda yapılan en önemli çalışma, CERN de gerçekleştiriliyor. Determinizm katkılarla güçlenecektir, çünkü durağan bir yapıyı değil, süreğen bir yapıyı benimsemiştir. Durağan bir yapı öngören her düşün, yıkılıp kaybolmaya mahkumdur. Determinizmin öngördüğü evren yapısı olağanüstü renkli, değişken, heyecanlı bir dinamik yapıdır. Bu yapının statik görünmesinin tek nedeni, süreğen olmasıdır. Ani değişimler çok nadir ortaya çıkar ve "kaos" ile tanımlanır. Bu etki determinist örüntü içinde gömülü süperkritik bağlantılardır ve kestirimleri zor olsa da olanaksız değildir. Determinizm en zoru başarmaya karar vermiş çok heyecanlı bir süreçtir. Donukluk, sıkıcılıkla uzaktan yakından alakası yoktur. Demirefe demiş kiNeden Sonuç ilişkisi süperkritik nokta ve kaos teorisi ile açıklanır. Buna itirazım yok. Çok yakın zamana kadar pozitif bilimlerin ilgilendiği alanlar ve Determinizm, doğrusallığın ( lineerlik ) geçerli olduğu, daha doğrusu çok büyük hatalara yol açmadan varsayılabildiği alanlardır.Oysa, nedensellik, gerekircilik ve belirlenimciliği içeren determinizim, nonlineer fonksiyonların geçerli olduğu, analitik olmayan fiziksel durumlarda yerini Kaosa bırakır. Nonlineer fonksiyonların geçerli olduğu analitik olmayan fiziksel durumlarda, ölçmede belirsizliğin etkisi çok büyük olur. Herhangi bir fiziksel olayı açıklamak için yaptığımız matematiksel modellemede, analitik çözümün olabilmesi yani başlangıç ve sınır koşullarının etkisinin makul ölçülerde sınırlı olabilmesi için lineer denklemlerle ifade edilmesi gerekir.( Dinamik sistemler ) Lineer fonksiyonlar, gerçek fiziksel durumun ihmal ve kabullerle elde edilmiş Lineer olmayan fonksiyonların özel halidir. Pratikte işe yararlar. Ancak, bir bilardo topunun masada nereye çarpacağını hesaplayamamak, üç gün sonrasının hava durumunu doğru tahmin edememek ya da bir dünya savaşının sonuçlarını öngörememek gibi olgular, kaygı verici değilse bile, determinizmin verdiği huzura gölge düşürecek kadar hayal kırıcıdır.İnsanlar günlük yaşamdaki bu kaotik etkinin çok eskiden beri farkındaydı. Kaosun bir bilim haline gelmesi için bu yüzyılı beklemek gerekiyordu. Bu gibi durumları modelleyen lineer olmayan fonksiyonların çözümü ancak sayısal yolla ( tekrarlama= iterasyon yöntemi) bilgisayarlar sayesinde yapılabilir. Çözümün olabilmesi için de başlangıç değerlerinin çok iyi bir kesinlikle belirlenmesi gerekir yani başlangıç koşullarındaki çok küçük değişim, sistemin davranışında çok büyük fark yaratabilir Dinamik ( lineer ) sistemlerde istenilen şey, dinamik kural dediğimiz diferensiyel denklemin (ya da denklem sisteminin) çözümünü bulmaktır. Buna matematikte tersinme (inverse) problemi diyoruz. Cebir, analiz ve diferensiyel denklem kuramlarımız çoğunlukla tersinme problemleriyle uğraşır. Öte yandan, bütün problemleri çözen bir tersinme kuralı yoktur. Bu gün, belli iterasyonlarla “kaotik grafikler” çizen bilgisayarlarımız, başka bir bilgisayarın çizdiği “kaotik grafiklere” bakarak iterasyon kuralını ve kuralın başlangıcını çıkarmayı başaramamıştır. Bu nedenle analitik olmayan fiziksel durumlardaki problemler kendi içlerinde birbirine benzer sınıflara ayrılıp, her sınıf için ayrı ayrı çözüm yöntemleri geliştirilir. Örneğin, bütün diferensiyel denklemleri çözen bir tek yöntem yoktur. Bunun yerine, her diferensiyel denklem sınıfı için ayrı ayrı çözüm yöntemleri aranır. Kaotik sistemler için de benzer şeyin olması gerekir. Matematikçiler, Çinde kanat çırpan kelebeğin nasıl olup da Teksas’ta kasırga yaratacağını açıklayan matematiksel modelden çok, Teksasta olan kasırgayı Çin’de hangi kelebeğin hangi kanat çırpışıyla yarattığını bilmek isterler. Günün birinde kaos bir bilim olacaksa, matematikçiler o kelebeği bulmak zorundadır. Bulunamazsa gerekircilik, nedensellik iflas eder. Kaos teorisinin ardında yatan yaklaşım, özellikle de bilim felsefesi açısından bugün pozitif bilim olarak nitelendirdiğimiz şey, batı uygarlığının ve düşünüş biçiminin bir ürünüdür. Bu yaklaşımın en belirgin özelliği, analitik oluşu yani parçadan tüme yönelmesi (tümevarım) Tümevarım yaklaşımının tam tersi ise tümdengelim, yani bütüne bakarak daha alt olgular hakkında çıkarsamalar yapmaktır.. Genel anlamda tümevarımı Batı düşüncesinin, tümdengelimi ise Doğu düşüncesinin ürünü olarak nitelendirmek mümkündür.Kaos ya da karmaşıklık teorisi ise, bu anlamda bir Doğu-Batı sentezi olarak görülebilir. Kaos teorisinin Doğu öğretilerindeki karşılığı belki de Karma yasası ve Samsaradır. Doğu öğretilerindeki Karma yasası, kısaca, her yaşamın, önceki yaşamlarda yapılan hareketlerin sonucu olarak belirlenmesi esasına dayanır. Yani, kişinin yaptığı hiçbir hareket sonuçsuz kalmayacak ve kişinin mukadderatının belirlenmesinde bir neden oluşturacaktır. Hiçbir neden, herhangi bir sonuç yaratmadan yok olup gitmez. Bu durum, Samsara denilen doğum-ölüm-döngüsü içerisinde tekrarlanır.Dolayısıyla Samsarayı esas alan Doğu öğretilerinde her yaşam ve her yaşamdaki koşullar, önceki yaşamlarda yapılan hareketlerin bir bileşkesi olarak meydana gelmekte olup, o yaşamda yapılacak hareketler de bir sonraki yaşamı ve koşullarını belirleyici bir etken olacaktır.( Fraktal fonksiyonlar )Daha kısa olarak ifade etmek gerekirse, Doğu’nun karma yasası bir Türk atasözüyle tek cümleyle şöyle ifade edilebilir: “Ne ekersen onu biçersin.”Bunu devam ettirirsek; Düşünce eken davranış biçer, Davranış eken alışkanlık eker, Alışkanlık eken huy eker, Huy eken yazgı( kader ) eker. Buradan demek ki yazgımızı biz yapıyoruz anlamı çıkar yani yazgımızın kendi düşüncelerimizin ürünü olduğu yargısına varabiliriz. Bu durum insanın özgürlüğü kavramını da tartışmalı hale getirir.şöyle ki; bir karar verme durumunda olduğumuz zaman, diyelim ki iki durum arasından herhangi birini seçme olasılığımız aynı olmyacaktır. Diğer yandan, huy yani dolayısıyla yazgı ( kader) oluşturan ilk düşüncemizle yaptığımız davranıştan sonra, ikinci durumda alışkanlık oluşturmayacak şekilde farklı bir düşünce üreterek davranmak, bizi Karma oluşturmaktan dolayısıyla Samsara döngüsünden kurtuluşumuzun yolunu açar. Düşüncemizin, dolayısıyla, beynimizdeki nöronların arasındaki elektriksel aktivitedeki belirsizlik, elektriksel sinyalleri taşıyan parçacıklardaki madde-enerji etkileşimi dolayısıyla evrendeki Higgs alanı ile etkileşimi nedeniyle Big-bang ve öncesi durumlara kadar dayandırılabilecek şekilde tüm evrenle bütünleşebilmek, iki durumdan birini seçme olasılığını, %50-%50 eşit duruma getirebilir. Bu ise, insanın gerçek özgürlüğü demektir. “Aydınlanma” denen bu kaotik durum, Doğu dinlerindeki meditasyon uygulamalarıyla binlerce yıldır sağlanabilmektedir. Bu duruma erişebilenler için evrenin ve yazgımızın deterministik olduğu yani belirlenebilir olduğu öne sürülemez. Bu kaotik yaşantının tadına varabilen insan için de, ateizmin de, teizmin de, agnostizmin de hiçbir anlam ve önemi yoktur. Saygılar. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 30 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 30 Eylül , 2008 Ancak, bir bilardo topunun masada nereye çarpacağını hesaplayamamak, üç gün sonrasının hava durumunu doğru tahmin edememek ya da bir dünya savaşının sonuçlarını öngörememek gibi olgular, kaygı verici değilse bile, determinizmin verdiği huzura gölge düşürecek kadar hayal kırıcıdır. Bu başlıkta yakalanmış olan düzeyi memnuniyet verici buluyorum. Sayın Değil Öyle'nin konuyu dini bağlamda ele almadığını belirtmesini de dikkate alarak, bu konuyu felsefe alanında tartışmayı önerebilirim. Bilim dinin gölgesinden çıktı ve kurtuldu, "Akıllı Tasarım" önesürümüyle tekrar din gölgesine sokulmaya çalışılıyor. Felsefenin ise bu kurtuluşa ermesi daha zor. Her ne kadar skolastik bataklığından kurtulduysa da din ile en azından tartışmayı sürdürmek zorundadır. Fakat bu tartışmayı dinin gölgesinde yapmaması gerekiyor. Neyse bu konuya tekrar döneceğim. Bu başlıkta aldığım determinizm eleştirilerinden gerçekten mutlu oldum. Ben meyveli bir ağaç gösteriyorum ve taşlanmasını istiyorum. Yukarıdaki eleştiriye de memnuniyetle yanıt veriyorum: Bilimin pozitif, gözlem ve deneye dayalı verilerle oluşturduğu yasa ve teorilerle çalıştığını daha önce belirtmiştim. Teoriler bilimin sınır taşlarıdır. Bu teorilerin ötesine adım attığınız anda felsefe alanı başlar. Bu alanda bilimsel verileri kullanmayı sürdürürsünüz ama, verilerin yeterli gelmediği yerde varsayımlar ve mantıksal kestirimlerle önünüzü görmeye çalışırsınız. Derinine dalamadığınız uzaklıklara ışık tutar ve gölgeleri anlamlandırmaya çalışırsınız. Bazen de el yordamıyla ilerlersiniz. Çünkü bu bölgede artık bilimin ışığı yoktur veya çok zayıf olarak uzaktan, sınır taşlarının, yani teorilerin arasından sızarak gelebilmektedir. Bu bölgeye gelme cesareti gösterenler iki şey yapar. Bu ışıksız alanda sürekli kalamayacaklarından, ya din alanına kaçar, ya daha fazla veri ve ışık için bilim alanına geri dönerler. Din alanı yapay ışıklandırma ile aydınlatılmıştır. Gerçekleri gösteren gün ışığı ile değil. Sahte bir aydınlığı vardır. Buna "nur" da derler. Bu gerçek bir ışık değildir. Gerçek ışık, gerçekleri yalın biçimleriyle gösterir. Bu sahte ve yapay aydınlıktan hoşlananlar, oradan çıkmak istemezler. Felsefe alanı sürekli kalınacak bir alan değil, gezinti yapıp geri dönülecek bir alandır. Biz bu alanlara belirlilik adasını çevreleyen belirsizlik okyanusu diyoruz. Belirlilik adası bile yer altından gelebilecek sismik dalgalardan ve gökyüzünden gelebilecek etkilerden tümüyle korunmuş değildir. Dolayısıyla belirlilik de görelidir, her zaman bir parça belirsizlik içerir. Adada yapılacak tek ve en önemli iş, belirsizlik ile savaşmak, belirlilik adasını sağlamlaştırmak ve belirsizlik aleyhine genişletmektir. Şimdi: Bu anlatımı determinizme uygularsak: İki tür modern determinizmden söz edilir: 1. Bilimsel determinizm 2. Felsefi determinizm. Yukarıda anlattığım bilim ve felsefe farkı, bu ikisi için de geçerlidir. Bilimsel determinizm, bize incelediğimiz tüm olgularda nedensellik, gerekirlik ve belirlenim ilkelerinin geçerli olduğunu söylüyor. Ama kaotik durumlarda tıkanıyor. Yarın hangi hissenin tırmanacağını, veya pokerde karşı tarafın elinde ne olduğunu öngöremeyen deterministler, milyarder olma fırsatını kaçırıyorlar! Bir okyanusun elimizden gelen tüm noktalarından aldığımız örneklerin sonuçlarının toplamından, okyanus suyunun tamamını analiz edemesek de, hiç farklı bir veri çıkmadıkça, suyun tamamı hakkında bir fikre sahip olabiliriz. Bilimsel determinizmin gözlemlenebilen tüm olgularda geçerliğini sürdürmesinden ve determinizmi ihlal eden tek veri aramamıza karşın bulamayışımızdan da, felsefi determinizmi çıkarsarız: Buna göre: Evren deterministiktir, fakat gözlem araçlarımıızn yetersizliğinden bu tümelliği kapsayamıyoruz. Bizim bilgimiz dışında kalan evren de determinist tarzda işliyor. Yapmamız gereken, determinizmi ihlal eden bir bulgu bulabilmek için geri kalan belirsizlikle aman vermeden savaşmak. Determinizm böylece, kendini yanlışlamak için var gücüyle çalışan bir mekanizmaya dönüşür. Kendi aleyhinde bir kanıt bulmak için tüm gücünü seferber etmekte ve hiç bir aşamada "yok işte ya, artık vaz geçeyim, ben doğruyum, ben haklıyım" dememektedir! Bu aleyhte kanıtların kaos kuramından çıkacağı düşünüldü, çıkmadı, kaos determinizme eklemlenmekte. Ama tamamen değil, çünkü araçlar yetersiz. O yüzden kaos kuramının hemen ötesinde felsefi determinizme başvurulmakta. Kuantumdan çıkacağı ve kuantum yasaların çok farklı, belirlenimciliğe uymayan yasalarının determinizme son vereceği söyleniyor. Kuantum konusuna şimdilik girmek istemiyorum, konu çok uzadı. Tabii ki en ciddi eleştiriler kuantumdan geliyor. CERN'den beklentiler var bu alanda. Tabii yeni devrimsel arayışlardan, deterministlerin beklentileri daha çok. Kuantum yasaların açıklanması, bu alanı da determinizm kapsamına almayı sağlayacak. Determinizmin rüyası, "her şeyin kuramı"dır. Bu her determinist fizikçinin en pembe rüyalarını süsleyen en ateşleyici hayaldir. "Her şeyi" determinizm kapsamına alabilmek, dayanılmaz bir heyecan ateşler. Tüm uzaya gönderilen sondalar, yeraltına döşenen muazzam detektörler, bu rüyanın gerçekleşmesi için... Şimdi döneceğim dediğim konuya dönersem: Dinin gölgesinin dışında, bilim felsefesi forumunda determinizm başlığını açmıştım. Orada katkı görebilirsem sevinirim... Alıntı
Φ Dayı Gönderi tarihi: 30 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 30 Eylül , 2008 Demirefe Bak benim için önemli olan senin ölüm karşısında hayatın anlamsızlığına karşı, çaresiz olduğunu görmemdi. Sağol. İlerde çözüm buluruz demişsin, güzel bir umut ama o kadar. Bunu keşke sen düşünüp bulsaydın ama sana kopya vereyim. ÖLÜME ÇÖZÜM = ÖLÜMSÜZLÜK . . Güzel bir kurguydu..teşekkür.. Sanala aktaracağımız bilgiyi yine bir insana aktarsak..insandan insana gelmiş o şekilde gitese nereye gidecekse.. Bütün her şey en önemli olaylar,en büyük afetler,en muhteşem eserler,en büyük savaşlar falan..yani akla gelen her şey şu koskoca evrende bir toz şeker yada bir piksel büyüklüğündeki galaksimizdeki dünyamızda olup bitiyor..neredeyse hiç hacmi yok..hele insanın hacmi hepten sıfır adeta..fakat ne kadar esnek bir düşünceye sahip..bütün bu olup bitenleri anlayabiliyor..anlamlandırabiliyor..sığdırabiliyor beynine Evet..biyolojik beyin ve teknolojik beyinler birleşiyor yavaş yavaş..ne işe yarayacak..ölümsüzlük değilsede ışık hızına yakın bir hıza ulaşıp bütün evreni gezme şansımız olacak inşaallah.. Alıntı
Misafir demirefe Gönderi tarihi: 30 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 30 Eylül , 2008 ışık hızına yakın bir hıza ulaşıp bütün evreni gezme şansımız olacak inşaallah... Maalesef. Işık hızında bile olsanız evrenin görünen, bilinen sınırına gitmek için onyedi milyar yıla ihtiyacınız var... O da daha geniş değilse ve siz oraya gidinceye kadar daha da genişlemediğini varsayarsak! İnsan türünün genetik yapısındaki telomerler, maksimum 120 yıl yaşamasına izin verirler... Alıntı
Φ Dayı Gönderi tarihi: 30 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 30 Eylül , 2008 Demirefe Desenize yolun henüz başındayız..ölümsüzlük,evrenin tamamını gezip tozmaya daha epeyce var Kuantumcu abileri ablaları okuyorum bu ara..diyorlarki bazı atom altı parçacıklar gözetlendiklerinde davranış biçimi değişikliği gösteriyor.. Evrendeki hacmi ve görünüp kaybolduğu sürelerede bakarsak insan ile ne kadarda benzeşiyorlar.. ..işte o parçacıkların nereye kaybolduğunuda bilmiyorlar,insanında nereye tüydüğünü bilemiyorlar.. bulsunlar o atom altı parçacıklar nereye tüyüyor,insanında nereye gittiğini bulacaklar..ölüm öteside açığa çıkacak.. Alıntı
Misafir Değil Öyle Gönderi tarihi: 1 Ekim , 2008 Gönderi tarihi: 1 Ekim , 2008 İnstantkarma Süperkritik noktaların, kaotik determinizme oluşturmasına itirazım yok. Ama neden? Çünkü zamanın ve mekanın bükülebildiğini bilim ortaya koymuştur. 1-Zamanı bükmek (Zamanda yolculuk - Örn. Back To The Future Filmi) Zaman nasıl bükülür? Zaman da deterministik işler. Her olgunun bir nedeni, sonuç olarakta öncesi ve yine her olgunun bir sonucu, yani sonrası vardır. Zaman bu mantıkla - ve + sonsuz arasında sürekli pozitife doğru ilerler, diye düşünürdük. Bilinç kısmen zamanda yolculuğu gerçekleştirebilen bir makina gibidir. Hatıralarımıza dayalı yolculuklar yapar ve fantastik düşünce dünyasında birebir gerçeği müdaheleler ile değiştirebilir. Hipnoz seansları buna güzel bir örnek, kişi geçmişle ilgili hatırlayabildiği kadar gerçeklerin arasını, ürettiği düşüncelerle süsleyerek anlatır. Hipnozda verilen telkinler, hafızasındaki bilgileri değiştirebilir ve bunun hipnoz sonrası sürmesi de sağlanabilir. (Aslında din dahil tüm telkin yöntemleri benzer etki yapar). Her türlü eski kayıdın incelenmesine dayalı bilimler bu zaman yolculuğunu, bilimsel alanda yapmaya çalışır. Zihin zamanda istediği anda istediği kadar geriye hızla gitme becerisine sahiptir. Ayrıca zamanı yavaşlatmak (örn. sıkıcı durumlar), hızlandırmak hatta durdurmak yeteneğine de sahiptir. Aslında video playerlar bu düşünsel mantıkta hareket eder. Zaman gerçek hayatta da bükülebilmekte ileriye doğru farklı gözlemciler için farklı hızlara sahip olması sağlanabilmektedir. Işık hızına yaklaştıkça, zaman yavaşlamakta hatta ışık hızında durmakta, ışık hızı geçildiğinde de (takyonlar ışık hızının üstünde hareket eden parçacıklardır ve asla ışık hızına düşemezler, Einstein hiçbir şey ışık hızına eşit hızda hareket edemez demiş ama ışık hızının üstündeki hızların mümkün olduğunu göstermiştir, ışık hızında sonsuz olması gereken kütle, burada tersine küçülmeye başlar ve sonsuz hıza ulaşıldığında kütle yok olur. Işık hızı, hızlı ve yavaş olmak üzere iki evrene yol açan bir erişilmez duvardır.) geriye akmaktadır. Deneysel olarak da uzayda yüksek hızlarda yol alan uzay aracındaki yıllarca çalışan bir saatin geri kaldığı kanıtlanmıştır. İkizlerden biri uzaya gider ve 10 sene ışık hızının yüzde 98i ile yolculuk yaparsa, döndüğünde ikiz kardeşini kendinden 40 yıl daha yaşlı bulacaktır. Yani uzaydaki kardeş, geçmişe yolculuk yapmıştır. Hızlı evrende ise durum daha da karmaşıktır. Işık hızından daha hızlı hareket eden bir uzay aracına binen astronot, daha yola çıkmadan arkasına baktığında, kendisinin çoktan uzaydan geldiğini görecektir. Bu durumda nedensellik ilkesi denilen sebep-sonuç kavramı alt üst olacak ve her türlü fizik yasası anlamsız hale gelecektir. Zaman makinası yapmak için 13 nötron yıldızını ip gibi dizerek eş zamanlı döndürmenin, çevresindeki alanı, zamanda geriye bükeceği anlaşılmış ve matematiksel olarak hesaplanmıştır. Bu sistemin çevresindeki konumumuzu değiştirerek zamanda ileri, geri istediğimiz zamana gidebileceğimiz görülmektedir. Bu matematiksel kanıta göre zaman yolculuğu mümkündür. Zamanda yolculuk demek determinizmin neden-sonuç ilişkisi ilkesini bozmaktır. Geriye döner ve kendinize ateş edip öldürebilirsiniz. Geçmişte yapacağınız her oynama, geleceği şekillendirir. Bu müdaheleler, süperkritik noktalar oluşturur. 2-Mekanı bükmek Mekanın (uzay) büküldüğü, 1919 yılında Einsteinin kuramı ile Güney Amerikada gözlenen bir güneş tutulmasıyla tam olarak ispatlanmıştır. Işık düzgün yol alır lafı tarih olmuştur. Güneşin arkasında kalması ve gözükmemesi gereken bir yıldızın ışığı güneşin kenarından gözlenebilmiştir. Kara delikler ise halo etkisiyle ışığı çok daha uzak mesafelerde bükmektedir. Tüm kütleler, uzayı bükmektedir. Uzay bu durumda kendi üzerine kapanabilmektedir. Mekanlar arası geçiş yani ışınlama mümkün olabilmekte hatta aynı anda bir çok mekanda olmak mümkün görünmektedir (Aynalardaki görüntüleriniz gibi). Yani zamansal farklı evrenler olabileceği gibi, mekansal farklı evrenler de söz konusudur. Alıntı
Φ instantkarma Gönderi tarihi: 1 Ekim , 2008 Gönderi tarihi: 1 Ekim , 2008 Bu başlıkta yakalanmış olan düzeyi memnuniyet verici buluyorum. Sayın Değil Öyle'nin konuyu dini bağlamda ele almadığını belirtmesini de dikkate alarak, bu konuyu felsefe alanında tartışmayı önerebilirim. Bilim dinin gölgesinden çıktı ve kurtuldu, "Akıllı Tasarım" önesürümüyle tekrar din gölgesine sokulmaya çalışılıyor. Felsefenin ise bu kurtuluşa ermesi daha zor. Her ne kadar skolastik bataklığından kurtulduysa da din ile en azından tartışmayı sürdürmek zorundadır. Fakat bu tartışmayı dinin gölgesinde yapmaması gerekiyor... . . Şimdi döneceğim dediğim konuya dönersem: Dinin gölgesinin dışında, bilim felsefesi forumunda determinizm başlığını açmıştım. Orada katkı görebilirsem sevinirim... Sn.Demirefe, "Akıllı Tasarım" ya da düşündüğünüz anlamda dinden bahsettiğimi nerden çıkardınız? Yazımı gerçekten sonuna kadar okudunuz mu? Doğal ki, determinizm konusunu, açtığınız o başlıkta da tartışabiliriz. Ancak, burada tartışmanın, bütün arkadaşların yararına olacağını düşünüyorum. Saygılarımla. Alıntı
Misafir Değil Öyle Gönderi tarihi: 1 Ekim , 2008 Gönderi tarihi: 1 Ekim , 2008 Maalesef. Işık hızında bile olsanız evrenin görünen, bilinen sınırına gitmek için onyedi milyar yıla ihtiyacınız var... O da daha geniş değilse ve siz oraya gidinceye kadar daha da genişlemediğini varsayarsak! İnsan türünün genetik yapısındaki telomerler, maksimum 120 yıl yaşamasına izin verirler... Bir iki düzeltme; evrenin görünen sınırı 13.5 milyar yıldır. İlk hesaplarda hata yapılıp, evrenin çapının fazla hesaplandığı sonradan anlaşılmıştır. Üstelik ışık hızına ulaşılamasa da takyon evreninde insanı kopyalamak mümkündür. Takyon evreninde (Hızlı evren) evrenimizdeki tüm kuantik kurallar aynen işler. Tek farkla çok daha hızlıdır. Bizim evren de geçirilen 1 saniyede, hızlı evrende tüm evren var olup yok olabilir. Dolayısı ile ışık hızı ulaşılmaz bir hızdır. Işık hızına eşit hızda yolculuk mümkün değilken, ışıktan daha hızlı olan hızlı evren için 13.5 milyar yıl bir an gibidir. Yani ışık hızı geçilmez bir duvar değildir, bu sadece ışık hızı için geçerli bir durumdur. Ama ışıktan hızlı hareket etmek mümkündür. Sadece ışık hızında hareket mümkün değildir. Telomerlere gelince Telomer kısalmasına bağlı erken yaşlanmanın olduğu Hutchinson-Gilford Progerası hastalığında hTRT verilmiş ve telomer kısalması durdurulmuş ve hastalık tedavi edilmiştir. Aynı durum telomer kısalmasının gerçekleşmediği kanser hücrelerinde de görülür. Normal somatik hücrelerde ; hTRT geni eksprese olmaz dolayısıyla telomeraz aktivitesi görülmez. Kanser hücrelerinin bir çoğu telomeraz enzimi sentezleme yeteneklerini geri kazanmışlardır. Kanser hücrelerinin sonsuz bölünme yeteneği (ölümsüzlüğü) bu geri kazanılmış telomeraz aktivitesinden kaynaklanmaktadır. Bu yüzden 120 yıllık yaşam, hTRT sayesinde mezara gömülmüştür. Alıntı
Φ Dayı Gönderi tarihi: 1 Ekim , 2008 Gönderi tarihi: 1 Ekim , 2008 Sonsuz olasılıklar evreninde geleceğe gidemeyyiz.. ..çünki olasılıklar sonsuz..yüz yıl sonrasının sonsuz olasılık hesaplarını yapamıyoruz henüz..ancak donmuş,katılaşmış olan yani artık durağan olan ,olması gereken olmuş ZAMAN,a dönebiliriz..bu dönüşte bir şeyleri değiştirmek için değil sadece anıları tazelemek içindir.. Alıntı
Φ kafedengi Gönderi tarihi: 1 Ekim , 2008 Gönderi tarihi: 1 Ekim , 2008 İnsan türünün genetik yapısındaki telomerler, maksimum 120 yıl yaşamasına izin verirler... maksımum 120 yıl yasamamıza ısın verdıgını kabul ettıgınız telomerlerın bır adım otesınde Allah var. Alıntı
Misafir Değil Öyle Gönderi tarihi: 1 Ekim , 2008 Gönderi tarihi: 1 Ekim , 2008 Sonsuz olasılıklar evreninde geleceğe gidemeyyiz.. ..çünki olasılıklar sonsuz..yüz yıl sonrasının sonsuz olasılık hesaplarını yapamıyoruz henüz..ancak donmuş,katılaşmış olan yani artık durağan olan ,olması gereken olmuş ZAMAN,a dönebiliriz..bu dönüşte bir şeyleri değiştirmek için değil sadece anıları tazelemek içindir.. Sonsuz olasılıklar evreninde geleceğe gidebiliriz. Olasılıkların sonsuzluğu zamana bağlı farklı paralel evrenlerden dolayıdır. Yüzyıl sonrasının olasılık hesapların yapmanıza gerek yoktur. Zaman makinaları olasılık hesabına göre çalışmaz. Ait olduğunuz zamanın evrenini, hızlandırırak büker ve sizi aynı evrende geleceğe götürür. Donmuş katılaşmış durağan evren yoktur. Olasılık evrenleri geriye doğru da işlemektedir. Geçmişe müdahele edebilirsiniz ve bu sonsuz sayıdaki geçmiş olasılık evrenleri arasında geçiş kapısı rolü oynar ve diğer olasılık evreninde yaşamınızı sürdürürsünüz. Ama bu arada isterseniz anılarınızı da tazeleyin tabii. Alıntı
Φ Dayı Gönderi tarihi: 1 Ekim , 2008 Gönderi tarihi: 1 Ekim , 2008 Sonsuz olasılıklar evreninde geleceğe gidebiliriz. Olasılıkların sonsuzluğu zamana bağlı farklı paralel evrenlerden dolayıdır. Yüzyıl sonrasının olasılık hesapların yapmanıza gerek yoktur. Zaman makinaları olasılık hesabına göre çalışmaz. Ait olduğunuz zamanın evrenini, hızlandırırak büker ve sizi aynı evrende geleceğe götürür. Donmuş katılaşmış durağan evren yoktur. Olasılık evrenleri geriye doğru da işlemektedir. Geçmişe müdahele edebilirsiniz ve bu sonsuz sayıdaki geçmiş olasılık evrenleri arasında geçiş kapısı rolü oynar ve diğer olasılık evreninde yaşamınızı sürdürürsünüz. Ama bu arada isterseniz anılarınızı da tazeleyin tabii. Karbon testiyle milyon yıl gerilerde,donmuş evrenin parçalarına ulaşıyoruz..fakat hiç bir test deney bize bir kaç gün sonrayı kesin sonuçlarıyla bildiremiyor.. OLASILIK evrenleri bizim düşünce evrenlerimizdir..olasılıktır..düşünmek(akıl)suretiyle olabileceklerin bir kaç değişik versiyonunun sonuçlarını oda kesin olmayan sonuçlarını alabiliyoruz..bu olasılıkların hesaplamasınıda daha önce OLMUŞ olanları referans alarak yapabiliriz.. Ait olduğumuz evreni büker siz hiç bir yere gitmeden her şeyi size getirir.. böylede diyebilirmiyiz.. Alıntı
Misafir Değil Öyle Gönderi tarihi: 1 Ekim , 2008 Gönderi tarihi: 1 Ekim , 2008 Karbon testiyle milyon yıl gerilerde,donmuş evrenin parçalarına ulaşıyoruz..fakat hiç bir test deney bize bir kaç gün sonrayı kesin sonuçlarıyla bildiremiyor.. Zaman yolculuğu anlattığınız konu değildir. Ama merak ediyorsanız karbon testini ileriye doğru da aynı kesinlikte hesaplayabilirsiniz. Zaman yolculuğu bir maddeyi, başka bir zaman dilimine, ilk halini koruyarak transfer etmektir. OLASILIK evrenleri bizim düşünce evrenlerimizdir..olasılıktır..düşünmek(akıl)suretiyle olabileceklerin bir kaç değişik versiyonunun sonuçlarını oda kesin olmayan sonuçlarını alabiliyoruz..bu olasılıkların hesaplamasınıda daha önce OLMUŞ olanları referans alarak yapabiliriz.. Olasılık evrenleri düşünce evrenlerimiz değil, bilimsel yasalara göre oluşan olasılık evrenleridir. Düşünce ve hatıralarda gezinme gerçek anlamındaki zaman yolculuğu değildir. O zaman gerçekliğinde, gerçekten orada olmanız demektir. Gerçekten orada olmanız durumunda da, o andan sonraki olasılık evrenlerinden birine geçmiş olursunuz. Ait olduğumuz evreni büker siz hiç bir yere gitmeden her şeyi size getirir.. böylede diyebilirmiyiz.. Dolayısıyla ait olduğumuz evreni düşünce yolu ile bükemeyiz. Bükmek için gerçekten mekan ve zamanda gitme zorunluluğumuz vardır. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.