Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 17 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 17 Eylül , 2008 Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl! Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl. Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl; Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet, Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklâl! Alıntı
Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 17 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 17 Eylül , 2008 Korkma,sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak, Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır,parlayacak, O benimdir o benim,milletimindir ancak. Çatma,kurban olayım çehreni ey nazlı hilal! Kahraman ırkıma bir gül!Ne bu şiddet,bu celal? Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal... Hakkıdır,Hakk'a tapan milletimin istiklal! . . . Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal, Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal, Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlal, Hakkıdır hür yaşamış bayrağımın hürriyet, Hakkıdır, Hakka tapan milletimin istiklal. Alıntı
Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 17 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 17 Eylül , 2008 Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Kanunlarında Irkçılıkla İlgili Yasalar [değiştir] Türkiye'de anayasada geçen X. Kanun önünde eşitlik ilkesi gereğince kanun önünde yasaklanmıştır. Madde 10 - Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiç bir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar. Bunun yanı sıra 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 122.maddesi "Ayrımcılık" başlığı altında şu düzenlemeyi getirmiştir; "Kişiler arasında dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım yaparak; a) Bir taşınır veya taşınmaz malın satılmasını, devrini veya bir hizmetin icrasını veya hizmetten yararlanılmasını engelleyen veya kişinin işe alınmasını veya alınmamasını yukarıda sayılan hâllerden birine bağlayan, Besin maddelerini vermeyen veya kamuya arz edilmiş bir hizmeti yapmayı reddeden, c) Kişinin olağan bir ekonomik etkinlikte bulunmasını engelleyen, Kimse hakkında altı aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası verilir.” Alıntı
Φ Taner Bayram Gönderi tarihi: 17 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 17 Eylül , 2008 Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Kanunlarında Irkçılıkla İlgili Yasalar [değiştir] Türkiye'de anayasada geçen X. Kanun önünde eşitlik ilkesi gereğince kanun önünde yasaklanmıştır. Madde 10 - Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiç bir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar. Bunun yanı sıra 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 122.maddesi "Ayrımcılık" başlığı altında şu düzenlemeyi getirmiştir; "Kişiler arasında dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım yaparak; a) Bir taşınır veya taşınmaz malın satılmasını, devrini veya bir hizmetin icrasını veya hizmetten yararlanılmasını engelleyen veya kişinin işe alınmasını veya alınmamasını yukarıda sayılan hâllerden birine bağlayan, Besin maddelerini vermeyen veya kamuya arz edilmiş bir hizmeti yapmayı reddeden, c) Kişinin olağan bir ekonomik etkinlikte bulunmasını engelleyen, Kimse hakkında altı aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası verilir.” Allah Allah, peki kardesim neden o zaman DIL AYIRIMI var? Hani madde 10 "Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir." demiyor mu?? - Nerede biz Kurtlerin dilleri? DIL ayirimi yapmak yasak degil mi? Ama Kurtce konusamiyrozu, Kurtce egitim ya da yayin istedik mi AYIRIM var... Hani bu madde ayirimi suc sayiyordu? O zaman bizlerin sizlerden davaci olmamiz lazim! - Nerede turban serbestligi? - Nerede fikir ozgurlugu? Az mi komunist ya da solcu fislenip hapis edildi? Kendi kendinizi yalanliyorsunuz be kardesim! Alıntı
Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 17 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 17 Eylül , 2008 EMRE KONGAR DİNCİLİK VE MİLLİYETÇİLİK Sevgili okurlarım, demokrasinin en büyük düşmanı çoğunluklardır. Çünkü demokrasi (azınlıkların da temel hak ve özgürlüklerinin güvence altında bulunduğu) bir çoğunluk rejimi olduğu için, çoğunlukların, demokrasinin mukaddes kavramları olan temel hak ve özgürlükleri budama, sınırlama ve hatta yok etme gücü vardır. * * * Bir çoğunluk, ancak demokrasiyi reddeden bir ideoloji etrafında oluştuğu zaman demokratik düzene karşı bir tehdit oluşturur. Kendisi gibi olmayanı, kökü, inancı, sınıfı, dili kendisinden farklı olanları reddeden bir diktatörlük, bir din veya mezhep anlayışı, bir ırk ya da milliyetçilik yaklaşımı, böyle ideolojik eksenlere örnektir. * * * Tarihteki ilk devlet ayrımları din üzerine, mezhep üzerine kuruldur. Tek tanrılı dinlerin gelmesinden yani Tarım Devriminden sonra güçlenerek egemenliğini sürdüren bu ayrım, çok uzun süre devam etmiş, hem Ortaçağ'ı, hem Yeniçağ'ı hem de Yakınçağ'ın bir kısmını kapsamıştır. Dincilik üzerine kurulu devletin şakası yoktur: Kendi dininden veya mezhebinden olmayanı düşman sayar, yenerse ona kendi inancını kabul ettirir böylece gücünü arttırır. Kendi uyrukları arasında dinden imandan çıkan olursa bu dünyada kazığa oturtur ve yakar, öteki dünyada da cehenneme yollar. * * * Milliyetçilik akımları ve bu akımlara dayalı milli devlet anlayışı, Fransız Devrimi'nin yol açtığı yeni bir gelişmedir. Sermaye sınıfının doğması, büyüyerek işçi sınıfını doğurması ile güçlenmiş, pazar ekonomisinin gelişmesi ile siyasal egemenliğini tüm din-tarım imparatorluklarının tasfiye edildiği Birinci Dünya Savaşı sonrasında ilan etmiştir. * * * Günümüzde din devleti modeli, Hıristiyan dünyasında (Papalık hariç) tümüyle tasfiye edilmiş olmasına karşın, İslam dünyasında farklı mezheplere dayalı olarak varlığını teokratik diktatörlükler biçiminde (İran ve Suudi Arabistan rejimlerinde olduğu gibi) sürdürmektedir. Buna karşılık milli devletin, aşırı biçimde yorumlanarak şövenist ırkçı yaklaşımına yol açan faşist devlet biçimi hem Hıristiyan dünyasında yok edilmiş hem de İslam dünyasında (bu dünya dinci aşamadan milliyetçi aşamaya, Türkiye hariç zaten geçemediği için) uygulamaya konulmamıştır. * * * Dinci devlet ve dinci politika anlayışı, gücünü tarihin karanlıklarından alan şeriatçı bir yapıda bazı yerlerde direnmekle birlikte çağdaş dünya ile uyum sağlamakta zorlanmakta, hatta zaman zaman küresel teröre bile kaynaklık edecek ideolojik sapkınlıklara düşmektedir. Buna karşılık, milliyetçi ideoloji, hem milli devlet modeli Küreselleşmeye bile direnen bir yapı olarak ortaya çıktığı ve işlevselliğini kanıtladığı için (Fukuyuma'yı anımsayın), hem de şoven bir ırkçı sapmanın, faşizmin bedelini fazlasıyla ödediğinden ve bu kanlı deneyimden yeterince ders aldığından dolayı, demokratik, eşitlikçi ve adil bir siyasal ideoloji anlayışı içinde pek çok toplumda varlığını sürdürmektedir. * * * Bizdeki dinci politikacılarda görülen, laik ve demokratik, eşitlikli ve adil milliyetçilik düşmanlığının temelleri işte bunlardır. Alıntı
Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 17 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 17 Eylül , 2008 EMRE KONGAR FAŞİST MİLLİYETÇİLİK, DEMOKRATİK MİLLİYETÇİLİK İnsanlık Tarım Devriminde Tek Tanrılı Dinlerle, Endüstri Devriminde de Milliyetçilikle tanıştı. Her iki ideoloji de, önce siyasal egemenliğin hem kaynağını ve meşruiyet gerekçesini, hem de uygulama ilkelerini belirledi. Zaman içinde Tek Tanrılı Dinler de Milliyetçilik de devletlerin siyasal niteliklerini belirleyen toptancı niteliklerini yitirdi; sadece bireylerin kimliklerini oluşturan alanlardaki işlevleriyle varlıklarını sürdürüyorlar. Tabii bu saptama, insanlık tarihinin genel çizgisi ve bu çizginin en ileri örneklerini oluşturan toplumlara ilişkin. Ne yazık ki tüm insanlık ailesi aynı anda ve aynı hızla değişmiyor ve gelişmiyor. Günümüzde bile meşruiyet kaynağını ve uygulama ilkelerini tek tanrılı dinlerden alan Orta Çağ kalıntısı rejimler, demokratikleşme sürecini özümleyememiş ırkçı milliyetçiliğe dayalı İkinci Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş kalıntısı devletler var. Tabii hem yönetimlerin içerdeki baskıları, hem de Tarım Devrimi'nden sonraki toprak ve Endüstri Devrimi'nden sonraki pazar savaşları, geniş kitlelerin desteğini alabilmek için ideolojik gerekçeler kullandıklarından, gerek dinler ve mezhepler gerekse ırklar ve milletler, insanları gruplar ve devletler olarak birleştiren ama tüm insanlığı ayıran ve kanlı savaşlara yol açan hem "birleştirici" hem de "bölücü" ögeler olarak tarihe geçtiler. Günümüze kadar gelen değişmeler, insanlığın ortak değerleri olarak demokrasiyi ve insan haklarını geliştirdiği ve devlet-birey ilişkilerinde din, mezhep, ırk, milliyet ayrımları yerine, siyasal anlamdaki eşit vatandaşlığı ön plana çıkardığı için artık bu ideolojilerin sadece kimlik belirleme niteliklerinin devam etmesi, buna karşılık, savaş ve kan kokan ayrımcı niteliklerinin siyasal olarak rafa kaldırılması gerekir. "Gerekir" ama, yukarda da belirttiğim gibi, insanlık ailesi aynı anda ve eşit hızda gelişip değişmediği için, ne yazık ki gerek dinlerin ve mezheplerin gerekse ırkçılığın ve milliyetçiliğin hala siyasal anlamda baskıcı ideolojiler olarak kullanılması sona ermemiştir. Son günlerde ülkemizde yükselen niteliğiyle göze çarpan "milliyetçilik" hareketinin sosyolojik nedenleri üzerinde durmayı bir sonraki yazıya bırakarak bugün, "milliyetçilik" kavramının tarihten günümüze geçirdiği evreleri, iki uç milliyetçilik kavramını, faşist milliyetçilik ile demokratik milliyetçilik anlayışlarını karşılaştırarak irdelemek istiyorum: Faşist milliyetçilik, ayrımcıdır, bölücüdür. Demokratik milliyetçilik, uzlaşıcıdır, birleştiricidir. Faşist milliyetçilik, bir ırkın ya da milletin üstünlüğü anlayışına dayanır. Demokratik milliyetçilik, bütün ırkların ve milletlerin eşitliği anlayışına dayanır. Faşist milliyetçilik, etnikçidir (ırkçıdır), ülkesinde ve dünyada olan olaylar etnik açıdan bakar. Demokratik milliyetçilik, yurtseverdir, ülkesinde ve dünyada olan olaylara belli grupların değil, ülkesinin ve tüm halkının çıkarları açısından bakar. Faşist milliyetçilik, kendi ırkından ya da milletinden görmediği insanları kendisiyle eşit kabul etmez ve toplum içinde onların eşit siyasal haklara sahip olmasını engeller. Demokratik milliyetçilik, kendi ırkından ya da milliyetinden olmayan insanları da, toplum içinde kendisiyle eşit siyasal haklara sahip vatandaşlar olarak kabul eder. Faşist milliyetçilik, insanları bir arada tutmak, ülkenin birlik ve beraberliğini sağlamak için, düşman arar, kin ve nefret ögelerini kullanır, baskıcıdır, totaliterdir, ırk ve millet olarak düşmanları vardır. Demokratik milliyetçilik, insanları bir arada tutmak, ülkenin birlik ve beraberliğini sağlamak için insanların dostluk, refah ve barış içinde eşit vatandaşlar olarak birlikte yaşamalarını gerçekleştirmeye çalışır; demokratik değerleri ve insan haklarına dayalı hukuğu kullanır, baskıya ve baskıcılığa karşıdır, ırk ve millet olarak düşmanları yoktur. Faşist milliyetçilik, saldırgandır, savaşçıdır, başka ırk ve milletlerin haklarına saygılı değildir, jenoside eğilimlidir. Demokratik milliyetçilik, uzlaşmacıdır, barışcıdır, ancak kendi ülkesine haksızlık edilmesine karşıdır. Son bir söz daha: Mustafa Kemal Atatürk, "Ne mutlu Türk olana" değil, "Ne mutlu Türküm diyene" diyerek ve "Türk milletini" "Misakı Milli sınırları içindeki Türkiye Cumhuriyetini kuran Türk halkına Türk milleti denir" diye tanımlayarak faşist milliyetçiliğin değil, demokratik milliyetçiliğin temellerini atmıştır. Alıntı
Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 17 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 17 Eylül , 2008 EMRE KONGAR 12 EYLÜL'ÜN ZAFERİ: 22 TEMMUZ VE 28 AĞUSTOS Sevgili okurlarım, Türkiye'nin Çok Partili Düzen serüveninde bazı günlerin tarihleri artık simgeleşmiştir. Örneğin 14 Mayıs 1950. Demokrat Parti'nin serbest seçimleri kazanarak iktidara geldiği gündür. Tek Parti Döneminin bittiğini ve Türkiye'de Çok Partili Düzen çerçevesinde iktidarın el değiştirdiğini simgeler. Örneğin 27 Mayıs 1960. Askerlerin bir müdahale ile Demokrat Parti'yi iktidardan uzaklaştırdığı tarihtir. Hem demokrasiyi yozlaştıran ve hukuk dışına çıkaran bir sivil iktidarın askerler tarafından cezalandırıldığını, hem de Türkiye'de askeri müdahalelerin başladığını simgeler. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti'ni çağdaş Sosyal Refah Devleti yapısına kavuşturan, temel hak ve özgürlükleri güvenceye alan atılımların da simgesidir. Örneğin 12 Mart 1971. Yine askerlerin sivil iktidarı düşürmek için muhtıra verdiği gündür. Amerikan etkisinde bir Soğuk Savaş müdahalesini, 1961 Anayasası'ndan geri gidişi, Türkiye'deki özgürlükçü demokrasinin sona erdiğini, baskıcı devlet uygulamalarını simgeler. Örneğin 12 Eylül 1980. Kenan Evren'in liderliğinde yapılan bir askeri darbenin tarihidir. Askerlerin yine Amerikan etkisiyle iktidara el koymasını, özgürlükçü, demokratik, çağdaş Sosyal Refah Devleti yapısından tümüyle geriye dönüşü, yeni bir baskıcı, antikomünist bir Soğuk Savaş devletinin kurulmasını simgeler. Örneğin 28 Şubat 1997. Bir Milli Güvenlik Kurulu toplantısı tarihidir. Milli Tehlike olarak komünizmin kalktığını yerine irticanın geçtiğini, zorunlu eğitimin sekiz yıla çıktığını, İmam Hatip okullarının orta kısımlarının kapatıldığını, Amerikan karşıtı bir dinci partinin iktidar ortağı olamayacağını simgeler. * * * Şimdi bu tarihlere iki yenisi daha eklendi: 22 Temmuz 2007. AKP iktidarının ikinci kez seçimleri kazandığı gündür. Dinci Oligarşi iktidarının pekiştiğini simgeler. 28 Ağustos 2007. Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanı seçildiği tarihtir. Dinci Oligarşik yapının devleti de denetimine alarak kurumlaştığını simgeler. * * * Bu tarihler arasında kimi zaman karşıt, diyalektik, kimi zaman da doğrusal, güçlendirici bir ilişki vardır. 14 Mayıs 1950, demokrasiyi yozlaştırdığı için, diyalektik olarak özgürlükçü Sosyal Refah Devleti'ni getiren 27 Mayıs 1960'a yol açmıştır. 27 Mayıs 1960, Türkiye'yi özgürleştirdiği için diyalektik olarak, baskıcı ve Amerikancı 12 Mart 1971'e neden olmuştur. 12 Mart 1971, doğrusal olarak, güçlendirici biçimde 12 Eylül'ün yolunu açmıştır. 12 Eylül 1980, dinciliği güçlendiren faşizan 1982 Anayasasıyla, bütün demokratik ve sol güçleri, oluşumları, örgütleri ve kişileri baskı alan uygulamalarıyla ve Özal'ı iktidara taşımasıyla, diyalektik olarak 28 Şubat 1997'ye yol açmıştır. (Yalnız burada bir dış faktör olarak Sovyetler'in yıkıldığını ve Soğuk Savaş'ın bitmiş olduğunu unutmamak gerek.) 28 Şubat 1997, dinci politikacıların ve onlara destek verenlerin tepkilerine neden olduğu için diyalektik biçimde, buna karşılık, Amerikan karşıtı bir dinci partiden, Amerikan düşmanlığını reddeden, tam tersine ABD uzantısı haline gelen bir dinci parti (AKP) ürettiği için doğrusal olarak, 22 Temmuz'a ve 28 Ağustos'a yol açmıştır. * * * Ama bütün bu oluşumlar içinde en önemli belirleyici, çağdaş Sosyal Refah Devleti'ni tümüyle yok eden, toplumdaki bütün demokratik oluşumları baskılayan ve dinciliğin önünü açan 12 Eylül 1980'dir. Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 18 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 18 Eylül , 2008 Yahu kaynaginiz ne? Turk kaynaklari olmasin.. Dedim ya Zazalarin cogu kendini Kurt olarak kabul ediyor (kendim zazayim be kardesim) ve yazdiginiz bu yazi dahi Zazalarin Kurt olmadigini soylemiyor... Kardesim ben Zazayim, babam Zaza, kuzenlerim tum ailem Zaza. Benden daha iyi kaynak mi olur beyefendi? Biz Kurduz... Daha neyin soursturmasini yapmaya calisiyorsunuz onu anlayabilmis degilim. *** Saygilar... Taner... Bende Zazalar Kürt derim;kabul etmeyenler olsa da... Alıntı
Φ mavi olmayan gökyüzü Gönderi tarihi: 18 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 18 Eylül , 2008 Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Kanunlarında Irkçılıkla İlgili Yasalar [değiştir] Türkiye'de anayasada geçen X. Kanun önünde eşitlik ilkesi gereğince kanun önünde yasaklanmıştır. Madde 10 - Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiç bir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar. Bunun yanı sıra 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 122.maddesi "Ayrımcılık" başlığı altında şu düzenlemeyi getirmiştir; "Kişiler arasında dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım yaparak; a) Bir taşınır veya taşınmaz malın satılmasını, devrini veya bir hizmetin icrasını veya hizmetten yararlanılmasını engelleyen veya kişinin işe alınmasını veya alınmamasını yukarıda sayılan hâllerden birine bağlayan, Besin maddelerini vermeyen veya kamuya arz edilmiş bir hizmeti yapmayı reddeden, c) Kişinin olağan bir ekonomik etkinlikte bulunmasını engelleyen, Kimse hakkında altı aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası verilir.” Peki arkadaşım,bu yasalarla sağlanırken eşitlik; neden Kürtçe konuşanlar cezalandırıldı, neden Kürtçe isimler yasaklandı...?ben çok merak ediyorum;bu uygulamalar neye dayandırıdı? Alıntı
Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 19 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 19 Eylül , 2008 Allah Allah, peki kardesim neden o zaman DIL AYIRIMI var? Hani madde 10 "Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir." demiyor mu?? - Nerede biz Kurtlerin dilleri? DIL ayirimi yapmak yasak degil mi? Ama Kurtce konusamiyrozu, Kurtce egitim ya da yayin istedik mi AYIRIM var... Hani bu madde ayirimi suc sayiyordu? O zaman bizlerin sizlerden davaci olmamiz lazim! - Nerede turban serbestligi? - Nerede fikir ozgurlugu? Az mi komunist ya da solcu fislenip hapis edildi? Kendi kendinizi yalanliyorsunuz be kardesim! Değerli kardeşim, Ben Kürtçe yasak olmalı, olsun veya yoktur demiş miyim. Lütfen, yazdıklarımı hızlı okuma, yavaş yavaş oku. Hemen celallenme. Öyle edebiyat ta parçalamıyorum, gayet açık ve net, duygusallıktan uzak yazmaya çalışıyorum. Kürtçe yasağı, Türkiyedeki en saçma yasaktır Bana SİZ diyerek sanki bu yasağı ve bu baskıları destekliyor gibi göstermen çok yanlış. Ben ırkçılıkla ilgili kanun maddelerini ve İstiklal marşını senin için değil ALPNOYAN rümuzlu arkadaşımız için alıntıladım. Kürtçeyle, ilgisi yok o maddelerin. Kürtçeyi anadil olarak yasaklayan, "Türk vatandaşlarının anadili Türkçedir" gibi bilim dışı ve mantık dışı bir anlayışla hazırlanan, 12 Eylül yönetiminin, halka zorla onaylattığı 1982 Anayasasındaki "Türkçeden Başka Dillerde Yapılacak Yayınlar Hakkında Kanun" başlığı altındaki yasadır.Bu yasaya göre, "Türk vatandaşlarının anadili Türkçe" ydi ve "Türkçeden başka dillerin anadil olarak kullanılmasına ve yayılmasına yönelik her türlü faaliyette bulunmak yasak" tı Ayrıca bu yasa, özünde, Türkiye Cumhuriyeti'nin uluslararası hukuksal varlığının temelini oluşturan Lozan Antlaşması'nın, "Müslüman olmayan azınlıklara mensup Türk uyruklarından" ayrı olarak "herhangi bir Türk uyruğunun, gerek özel ve gerek ticaret ilişkilerinde, din, basın ya da her çeşit yayın konularıyla açık toplantılarında, dilediği gibi konuşmasına hiçbir kısıtlama konulamayacağı" koşulunu içeren 39'uncu maddesine de aykırıydı. Geçende, Kenan Evren, Milliyet gazetesine "12 Eylül'de bir hatamız da oydu. Kürtçe konuşmayı yasakladık. Şöyle yasakladık: Konuşmalarda, mitinglerde, şurada burada Kürtçe konuşulmayacak dedik. Ben devlet başkanıyken, bir köyde ilkokula gittim. Açtım kitabı, oku şunu dedim çocuğa. Kem küm, çocuk okuyamıyor. Dördüncü sınıfa gelmiş, Türkçeyi okuyamıyor. Kızdım. Sonradan anlaşıldı ki, öğretmen de Kürt. Kürtçe yapıyor tedrisatı. Döndüm ve Kürtçe yasağını koyduk. Kürtçe tedrisat yapılamaz dedik. Ama, biraz ağır yasak koyduk. Sonra bu yasak kaldırıldı, ama hataydı. Hata olduğunu sonradan anladım" demiş. Benim hatırladığım, o dönem ve sonraki dönemlerde de, yasak, sadece o bölgede uygulanmıştı. Büyükşehirlerde, Kürtçe, trende, vapurda, otobüste kürt vatandaşlar arasında gayet rahat, hatta üst perdeden konuşulabilmekteydi, Bakanlar ve hatta Cumhurbaşkanı bile halkla Kürtçe konuşmuştu. Daha sonra, Türkçeden Başka Dillerde Yapılacak Yayınlar Hakkında Kanun, Terörle Mücadele Kanunu'nun geçici maddesiyle 12 Nisan 1991'de yürürlükten kaldırıldı, Türkçeden başka anadillerde "düşüncelerin açıklanmasını ve yayılmasını", "yayın yapılmasını" yasaklayan anayasanın 26. ve 28'inci maddeleri ise 3 Ekim 2001'de anadille ilgili yasaklamalardan arındırılarak değiştirildi. Yani, 3 Ekim bu yana 2001’den beri dil yasağı yok. Kürtçe, olması gerektiği gibi, doğal olarak serbest. Zaten, Kürtçe yayın yasağı, bu ülkenin birliğine sadece zarar vermiştir. Bölgedeki Kürtler haberleri Barzaninin, Talabaninin TV'sinden, Roj TVden izledi, yanlış bilgilendi. Şimdi TRTde yayın var, yani Kürtçeye bir iltimas var, olsun. Çoğunluk olmak, 20 milyon olmak bir ayrıcalık tanır mı, eşitlik ilkesine aykırı mı, Türkiyedeki 27 etnik dil için de olması gerekir mi? o da ayrı tartışılır. Bugünlerdeki, F tipi cezaevlerindeki Kürtçe yasağını ben de anlayamadım. Belki güvenlik nedeniyledir ama insancıl değil. Senin fikirlerinde katılmadığım nokta, resmi eğitim olayı. Ortak dilimiz Türkçedir, tabii ki herkes kendi dilini öğrensin, ama daha Türkçe bilmeyen çok vatandaş var, birlik nasıl sağlanacak. İkimiz de bölünmeden yana olmadığımıza göre, şu aşamada resmi eğitimde serbestlik, denetim yapılamadığından, ayrılığa götürür. Kimse o olgunluğa sahip değil. Ayrıca, Kürtçe kurslar açıldı giden yok, kapandı, o da düşündürücü. Türban ve fikir özgürlüğü meselelerini de ayrıca tartışırız. Üniversitelerde Kürt dili ve edebiyati olmamasının sebebi Ermeni, Rum, İsvec, Norvec, Finlandiya dili ve edebiyati neden yoksa onun içindir belki de. Belki yüksek lisans seviyesinde vardır bilmiyorum. Tabii ki çözümü hep birlikte üreteceğiz, dış yönlendirmelerle değil. Benim söylediğim, sorunun, farklı boyutları olduğu bazı rasyonalist düşünmeyenlerin şimdiye kadar algıladığı yada algılatmaya çalıştığı gibi ırk ayrımı meselesi olmadığı, bu tip söylemlerin yıllardır siyasi argüman olarak kullanıldığı ve ayrıca sorunun bugüne gelmesinin tek bir sebebi ve suçlusu olmadığıdır. Bilmem anlatabildim mi? Saygılar. Alıntı
Φ Taner Bayram Gönderi tarihi: 19 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 19 Eylül , 2008 Değerli kardeşim, Ben Kürtçe yasak olmalı, olsun veya yoktur demiş miyim. Lütfen, yazdıklarımı hızlı okuma, yavaş yavaş oku. Hemen celallenme. Öyle edebiyat ta parçalamıyorum, gayet açık ve net, duygusallıktan uzak yazmaya çalışıyorum. . . . Bilmem anlatabildim mi? Saygılar. Bakin sizin Kurtce'nin yasak olmasini Turkiye'de ki en buyuk sacmalik diye adlandirmaniz bizleri birbirimize yakinlastirdi. Sizi kutluyorum boylesine bir soyelnim de bulundugunuz icin. Cok hosuma gitti. Gonul ister ki artik tum Turkiye ve Turkler sizin demin dediginiz bu seyi savunsunlar! O zaman bu vatan birlik icinde DUnya'daki hakkettigi yeri alir. Ama maalesef hala Kurtleri oz haklarinin verilmesinden ocu gibi korkanlar var. Bu forumda bile. Onlarin boylesine anti-demokratik seyler soylediginde sizin de tepki vermenizi ve yapilanlarin ne kadar buyuk bir sacmalik oldugunu onlara da her vesile de anlatmanizi istiyorum. Tekrar tesekkur ediyorum Kurt dilinin ve kulturnun yasaklanmis olmasini buyuk bir sacmalik o larak nitelendirdiginiz icin... Saygilar... Diyarbakirli... Alıntı
Φ Taner Bayram Gönderi tarihi: 19 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 19 Eylül , 2008 Değerli kardeşim, Ben Kürtçe yasak olmalı, olsun veya yoktur demiş miyim. Lütfen, yazdıklarımı hızlı okuma, yavaş yavaş oku. Hemen celallenme. Öyle edebiyat ta parçalamıyorum, gayet açık ve net, duygusallıktan uzak yazmaya çalışıyorum. . . . Bilmem anlatabildim mi? Saygılar. Lutfen sayin kaplan ve politika gibiler Kurtcenin serbestlestirilmemesi icin binbir maazeret atarken oratay onlara da bir tepki gosterip bu kisitlamanin, bu yasagin ne denli sacma bir sey oldugunu soyleyin! Belki biz Kurt olarak soylerken taraf olarak kabul ediliyoruz ve belki siz aydin bir Turk olarak bunu ima ederseniz daha cabuk ikna olurlar! Saygilar... Alıntı
Φ Dogrucudavut Gönderi tarihi: 19 Eylül , 2008 Gönderi tarihi: 19 Eylül , 2008 Lutfen sayin kaplan ve politika gibiler Kurtcenin serbestlestirilmemesi icin binbir maazeret atarken oratay onlara da bir tepki gosterip bu kisitlamanin, bu yasagin ne denli sacma bir sey oldugunu soyleyin! Belki biz Kurt olarak soylerken taraf olarak kabul ediliyoruz ve belki siz aydin bir Turk olarak bunu ima ederseniz daha cabuk ikna olurlar! Saygilar... Sn. Diyarbakırlı, Beni aydin bir Turk olarak görmenize teşekkür ederim. Ben de sizi aydın bir Türk olarak görmek istiyorum. Sn.Kaplan ve Sn Politika şimdiye kadar Kurtcenin serbestlestirilmesin demedi ki? Onlar zaten yasak yoktu, serbestti dediler. Anadolu lisesinde öğrendiğiniz İngilizceniz daha iyi ise isterseniz İngilizce anlatayım? Sözlerimi tekrarlıyorum. 1- Daha önceleri olmayan Kürtçe konuşma ve yayın yasağı 12 Eylül 1982 anayası ile getirilmiştir. Antidemokratik ve ülkemiz için zararlı olmuş mantık dışı bir uygulamadır. Terör örgütünün ekmeğine yağ sürmüş, siyasi argüman olarak, kulanılmış, tepki doğurmuş. Roj tv, Barzani-Talabani tv avantajları ile kürtler devletten uzaklaşmıştır. Şiddet şiddeti doğurmuş, sorun çözümsüzlüğe gitmiştir. Yasak sadece olağanüstühal bölgerinde uygulanmış, diğer illerde örneğin Kars, Erzurum,İstanbul, İzmir vb. illerde uygulanmamıştır. Bu yönüyle "Kürt" ayrımcılığı yoktur. Güneydoğu ve terör sorunu vardır. 2-Kürtçe yasağı 1991de kaldırılmıştır. 12 Eylül döneminde Kürt, Türk ayırdetmeden tüm yurt genelinde yapılan insan hakları ihlalleri, bölgede PKK terörü yüzünden Olağanüstü halin uzatılması nedeniyle uzun yıllar sürmüştür. 3-Kürtçe yayın yasağı, 2001de kaldırılmış, TRTde Kürtçe yayına başlanmıştır. 4-Kürtçe eğitimin, bölgedeki her Kürt, Türkçe öğrenmedikçe yabancılaşmaya, bölünmeye götüreceği açıktır. Sürekli örnek olarak sunulan AB ülkeleri sorunlaınıuyolla çözememiştir. 5-Vatandaşlık temelinde Kürtler, Türktür. Aynı, Baskın Fransız yada İspanyol olması gibi. 6-Kürtler, bölgede kadim İrani bir etnik topluluktur.Zazalar da bölgede kadim İrani bir etnik topluluktur. ( Ben demiyorum Frankfurt Üniv. diyor. ) PKKnın Zazalar üzerinde Kürtleştirme politikası vardır. 7-Bölgenin ekonomik açıdan gelişemesinin kökeni, feodal yapının cumhuriyet tarafından tasfiyesine ağalar, şeyhler tarafından halk kullanılarak direniş gösterilmesi, 1950 DP iktidarından sonra da doğrudan feodal zümre tarafından sömürülmesi neticesiyledir. Köylü toprağa sahip olamamış, sermaye birikimi olmamış, yeni iş kolları açılmamış, fabrikalar kurulamamış, Devlet, coğrafi ve sosyolojik yapı nedeniyle bölgede tam etkin olamamış, eğitim hedeflerine ulaşamamış insanlar birey olma bilincine uzun yıllar sahip olamamışlardır. Son zamanlarda PKK terörü ve OHAL yönetimi etkisiyle feodal yapı, yer yer çözülmüştür. Halkın teröre destek vermemesi, güdümlü olmayan temsilcilerinin yönetimde yer almaları ve eğitimde, yatırımlarda devletle işbirliğiyle sorunlar, çözüme doğru gidecektir. Saygılar. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.