Φ BrainSlapper Gönderi tarihi: 28 Temmuz , 2008 Gönderi tarihi: 28 Temmuz , 2008 "Şakk-ı Kamer" olayına gelince...Hep dediğiniz gibi "Ay" öyle bir yörüngededir ki, biraz yaklaşsa ya da biraz uzaklaşsa Yeryüzünde o kadar büyük değişiklikler olur ki, inanamazsın. Mesela azıcık uzaklaşsa, yeryüzündeki suların kapladıkları alan genişler ve bu iklimi bile değiştirir... Ya da azıcık yaklaşsa, yeryüzündeki sular çekilir ve kapladıkları alan daralır, bu iklimi de değiştirir... Ve bir sürü getirisi-götürüsü olur... Bunu da en çok siz benimsiyorsunuz, Çünkü Ay'ın bu inanılmaz yörüngede oturmuş olması, Tanrı'nın varlığının kanıtıdır size göre... Fakat buna rağmen çıkıp "Ama Tanrı Ay'ı ikiye böldü, iki parçasını iki dağın tepesinde görülecek şekilde ayırdı." diyebiliyosunuz.. Ya hu düşünsenize, Ay o inanılmaz yörüngesinde ikiye ayrılıyor, Parçaları yörüngesinden ayrılıp birbirinden uzaklaştırılıyor, Ama yeryüzünde bir tek doğa olayı olmuyor... Bu olay, yeryüzünde bir tek değişimi bile tetiklemiyor... Ne sular çekiliyor, ne de uzaklaşıyor. Oysa basit bir gel-git/med-cezir bile dünya da basit ama birçok değişikliğe neden oluyor Ama ay'ın ikiye bölünmesi tek bir etki etmiyor. Ne tuhaf... Boşigciim, Muhammed nerden bilsin Ay'ın bu kadar etkileri olduğunu. O Ay'ı gökyüzü çadırının üstündeki bir ayna sanıyor. Aynayı dikkate alarak bir fantazi geliştiriyor. Bakın yardım diyor. Çevresindekiler hani nerde diyorlar. Müslümanlar da yarıldı diyorlar, ne desinler ki, yarıldı diyorlar, lideri desteklemek lazım. 1500yıl öncesi ve o döneme yine insanlar gökyüzüne bakacakVe gökyüzünü gözlemleyecek kadar akıllılar, deneyim sahibiler. Mesela Türkler, İranlılar, Bizans, Çinliler, Japonlar, Avrupalı kavimler, Anadoludaki kavimler, Mısırlılar... Bunlar birgün bir bakıyorlar ki Nedenini bilmedikleri bir şekilde Ay ikiye ayrılMIYOR... Düşünebiliyor musunuz? Bir insan dağda herşeyden habersiz bir çoban bile olsa Ay ikiye yarılsa haberi olur, görür... Hemde ayın 14'ü gibi bir gecede... Görmemesi imkansız... Ancak biz hiçbir toplumda 1500yıl öncesine ait bir "Ay Yarılması" efsanesine rastlamıyoruz. Bu tuhaf değil mi? Tufan ile ilgili bilgiler Sümerlerden Kızıderililere kadar hemen birçok kavimde var... Ama Ay yarılmasından, Böyle büyük bir olaydan hiçbir kavimin haberi yok. Ha anladım, bu da "Tanrı'nın hikmeti"... Oldu canım... Ay birtek Araplar için yarıldı değil mi? Öteki kavimler ayın yarıldığını göremediler, çünkü görmelerine izin verilmedi... Boşigciim, Sadece Araplara değil, sadece inananlara görünen bir mucize. Arapların hepsi de görmüyor. Said-i Nursi hazretleri, "Elbette Ebu Cehil gibi adamlar göremezdi, eğer o da görseydi o zaman Ebu Bekir bigi harika (!) adamlarla, Ebu Cehil gibi kafir (!)insanların arasındaki fark anlaşılmazdı" diyor. Hem "gelin size mucize göstereceğim" diye adamları çağır, sonra da "bak gösterdim, ama siz göremediniz, zira kalbiniz mühürlü, göremezsiniz" de, bu ne lahana, bu ne turşu!!! saygılar. Alıntı
Φ Tengeriin boşig Gönderi tarihi: 28 Temmuz , 2008 Gönderi tarihi: 28 Temmuz , 2008 Boşigciim, Sadece Araplara değil, sadece inananlara görünen bir mucize. Arapların hepsi de görmüyor. Said-i Nursi hazretleri, "Elbette Ebu Cehil gibi adamlar göremezdi, eğer o da görseydi o zaman Ebu Bekir bigi harika (!) adamlarla, Ebu Cehil gibi kafir (!)insanların arasındaki fark anlaşılmazdı" diyor. Hem "gelin size mucize göstereceğim" diye adamları çağır, sonra da "bak gösterdim, ama siz göremediniz, zira kalbiniz mühürlü, göremezsiniz" de, bu ne lahana, bu ne turşu!!! saygılar. "Şeyh uçmaz, müridi uçurur" diyorlar yani... Ya da "Kıraldan çok kıralcılık yapmak..." Hayır yani hepsi bir yana benim anlamadığım çelişki şu: Çıkıp diyorlar ki; "Tanrı bu evreni büyük bir düzen içersinde yaratmıştır. Herşey hesaplıdır, Tanrı'nın iradesiyle olmuştur. Onun iradesinden izinsiz yaprak bile düşmez. Dünyanın belirli bir günde, hızda dönmesi onun emriyledir. Ay'ın o eşsiz yörüngesi onun hikmetiyledir. Ay eğer bu ölçülerde olmasaydı, uzaklığı ve yakınlığı, yörüngesi böyle olmasaydı biliyor musunuz neler olurdu? İşte bunda Tanrı'nın hikmeti vardır." Diye "Bilimsel!" bir dem vuruyorlar ve uzun uzadıya Ay'ın uzaklığından, çekim gücünün etkisinden, yaydığı ışıktan ve miktarından, Ay sebebiyle oluşan Med-Cezir'in faydalarından, nedenlerinden uzun uzun bahsedip, bunları Tanrı'ya bağlıyorlar... İyi, peki, ama ya hu bu Ay'ın bu özelliklerinin bu kadar hassas ve önemli olduğunu, yerinden biraz daha yakın ya da uzak olduğunda felaketlerin olacağını Tanrı'ya bağlayacak kadar da biliyor ve göz korkutacak kadar da anlatabiliyorken, nasıl oluyorda o Ay'ın ikiye ayrılıp, iki parçasının da birbirinden uzaklaştırıldığında onu izleyen adamların o an ayakta durabildiğini düşünmüyorsun? Ya hu Ay ikiye ayrılıp, iki parçası birbirinden ayrılsa dünyada neler olur hiç düşündünüz mü? Şöyle akıllı mantıklı bir şekilde oturun düşünün bakalım... "the time Machine" adlı bir film var, bakın orada Ay'ın ikiye ayrılması ile ilgili bir teori, bunun üzerine kurgulanmış bir konu var. Ay ikiye ayrılınca en basit haliyle dünyada neler olur, onu bir izleyin, ondan sonra karar verin ve emin olun... Ya hu herşey bir yana, diyecekler ki; "Ee Tanrı'nın kudreti o kadar büyük ki, Ay'ı ikiye bölerde dünyaya yine birşey olmaz" Yani demek oluyor ki; "İşimize gelince Bilimsel takılırız, işimize gelmeyince -Tanrı Yapar- deriz..." Ee hadi, bu tartışmadan bir sonuç alınamayacağı böylelikle kesin ama hadi Tanrı Ay'ı ikiye böldü ve o eşsiz kudreti ile yeryüzüne birşey olmasını engelledi. Ya hu bu kadar büyük bir olayı hiç mi herhangi bir başka millet göremez? Ay'ı kutsayan onca Millet var. Hele Türkler, Gök-Türklerden beridir Ay'ı sembol olarak kullanıyorlar ve önemsiyorlar. Ay'ı gözlemleyen onca millet nasıl farketmez Ay'ın parçalandığını da kayıtlara geçirmezler? Var mı böyle birşey ya hu? Ee hadi diyelim ki Tanrı yine yüce kudretiyle ay'ı bir yandan parçalarken, diğer taraftan da diğer milletlere parçalanmamış gibi gösterdi. Ya bırakın yaaa... Ben bile "Hadi diyelim ki, hadi öyle olmuş olsun..." bir haklılık vermeye, bir mantık çıkarmaya çalışıyorum ama bu kadarıda pes doğrusu... A- Ay öyle bir hikmetle yerine yerleştirilmiştir ki, biraz yakın ya da biraz daha uzak olsa, dünyada çok şey değişir ve belki insan yaşayamaz hale gelirdi. Bak bu Tanrı'nın varlığının ispatı. Bilim, Tanrı'nın varlığını kanıtlıyor. Hem zaten Tanrı tüm milletlere peygamber gönderdi. İlk din İslamdı ve her millet bunu unuttu. Her toplumda, Tanrı'nın mucizelerine dair bilgilere rastlanır. Zaten Türkler'de bunu bildikleri için hidayet aşkıyla topluca Müslüman oluverdiler. B- Ya bırak lütfen, bu doğanın deviniminin bir parçasıdır bunlar. Ayrıca Her topluma peygamber gönderecek birisi de yoktur. A- Doğa mı Ay'ı ikiye böldü peki? Hz. Muhammed Tanrı'nın izniyle Ay'ı ikiye böldü, bilmiyor musun? B- Ee o zaman dünya yerinden oynardı ya hu, niye oymanadı? Az önce sen diyordun biraz uzak ya da yakın olsa yer yerinden oynardı diye! Koskoca ay ikiye bölündüğünde dünyada niye hiç birşey olmamış? A- Tanrı'nın hikmeti işte, o Ay'ı ikiye bölerde yine de yeryüzüne birşeycikler olmaz! B- Ee hani Bilim Tanrı'nı ispatlıyordu? Bilim'e göre Ay parçalansa dünya yerinden oynar, mutlaka büyük değişiklikler olur. Ama senin Tanrın bilime göre hareket etmediğine göre, nasıl Bilim onu ispatlayabilir ki? A- Ama Bilim yanılmaz mı? Hem Tanrı bilimden daha üstündür. Bilim Tanrı'yı açıklamak için yetersizdir. B- Birde demiştin ki, Tanrı her milleti haberdar etmiş. Bu bir yana ama koskoca ay yarıldığında, nasıl olurda hiçbir millet bunu görmez, tespit edemez? Ay'ı kutsayan, inceleyen, gözlemleyen birçok millet var o dönemde. Nasıl olurda bu milletler, Ay'ın ikiye ayrılmasını gözden kaçırabilirler? A- Tanrı sadece müjdelediği insanlara göstermiştir bu olayı. B- Ne yani, inananlar Ay'ı ikiye bölünmüş görürken, inanmayanlar hala bütün olarak mı görüyorlardı? A- Evet, yoksa Ebu Cehil ile EbuBekir arasındaki farkı nereden bilecektik? B- Yani işime nasıl gelirse öyle lafı eveler gevelirim diyorsun, öyle mi? A- Sen nasıl olurda bana hakaret edersin? B- bir... kiii... üçç... tıpp! Aynı renkli iletiler, Çelişkileri ifade etmektedir... Bunlar da bana çok komik gelmektedir... Alıntı
Φ kabartay Gönderi tarihi: 28 Temmuz , 2008 Gönderi tarihi: 28 Temmuz , 2008 Micaç olayı da tartışılır. Bedenseldir veya Ruhidir diye. Ama maddeci zihniyet ile tartışma yapılsa da bir sonuç çıkmaz. Cariye konusuna gelince "Ma meleket eymanüküm" ifadesi her mealde değişik çevriliyor. 1-"(savaş yoluyla) sahip olduğunuz cariyeler müstesna, evli kadınlarla evlenmeniz de haram kılındı. Bunlar, Allah'ın üzerinize farz kıldığı hükümlerdir. Bunların dışındakileri, zinadan kaçınarak iffetli yaşamak üzere, mallarınızla istemeniz size helal kılınmıştır. Onların hangisinden faydalanırsanız (elinizin sahip olduğu veya hür olan mümin kadınlardan) kararlaştırılmış olan mehirlerini verin. Bununla birlikte, mehrin belirlenmesinden sonra karşılıklı olarak razı olacağınız bir hususta (anlaşmanızda) size bir sorumluluk yoktur. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir." "Sizden kimin hür mümin kadınlarla evlenmeye gücü yetmezse ellerinizin sahip olduğu mümin cariyelerden alsın. Allah sizin imanınızı daha iyi bilir. Hepiniz birbirinizdensiniz. O halde zinadan kaçınmaları, iffetli olmaları ve gizli dost tutmamaları şartıyla velilerinin izniyle onlarla evlenin ve örfe uygun bir şekilde mehirlerini verin. Evlendiklerinde zina edecek olurlarsa, onlara, hür kadınlara verilen cezanın yarısı verilir. (cariye ile evlenmedeki) bu izin içinizden günaha girme korkusu olanlar içindir. Sabretmeniz sizin için daha hayırlıdır. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir." (4/24-25) Bu ayetlerin öncesine baktığımızda (4/23) evlenilmesi haram olan kadınlar sayılmaktadır. Bunlardan sonra da evli olan kadınlarla da evlenilmesi haramdır, ancak savaş yoluyla elde ettiğiniz yani elinizin sahip olduğu evli kadınlar bunun dışındadır. Onların esir olmaları nedeniyle nikahları düştüğünden onlarla evlenebilirsiniz, buyurulmaktadır. Ayrıca hür kadınlarla evlenmeye güçleri yetmeyen müminleri de bunlarla evlenmeye teşvik vardır. Her iki ayette geçen ibarede "MA MELEKET EYMANÜKÜM"dür…! Bu ayetteki bu ibareye "meşru şekilde nikah yoluyla sahip olduğunuz" anlamını vermek uygun düşmemektedir. Çünkü burada kimlerle evlenilip kimlerle evlenilemeyeceğinden bahsediliyor. Konu gayet açık ve anlaşılır bir durumdadır. Özellikle tarihi arka plan bilindiği zaman. 2-"Gerçekten müminler kurtuluşa ermiş kimselerdir. Onlar namazlarında huşu içindedirler. Boş şeylerden yüz çevirirler. Onlar zekatlarını verirler. Namuslarını korurlar; ancak eşleriyle, yahut ellerinin sahip olduklarıyla olan ilgilerinden dolayı kınanmazlar.(23/1-6) bunun sonrasında da yine müminlerin özellikleri sayılmaya devam etmektedir. Yine burada geçen ifade de "MA MELEKET EYMANÜHÜM"dür…! Müslümanlar kınanmayacak olan meşru evliliklerini iki yoldan yapmaktalar: Birincisi normal hür ve müslüman hanımlarla, ikincisi de ellerinin sahip olduklarından. Bunların her ikisiyle de ilişkileri Allah'ın meşru kıldığı yoldan olduğu için kimse onları bu konuda kınayamaz, demektir. 3-"Ey Peygamber! Biz sana mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah'ın sana ganimet olarak ihsan buyurduklarından elinin altında bulunan cariyeleri, amcanın, halanın, dayının ve teyzelerinin seninle beraber göç eden kızlarını sana helal kıldık. Bir de kendisini peygambere hibe eden ve peygamberin de kendisini almak istediği inanmış kadını diğer müminlere değil, sırf sana mahsus olmak üzere helal kıldık. Biz eşleri ve ellerinin altında bulunan cariyeleri hakkında müminlere ne farz ettiğimizi bildirdik ki sana bir zorluk olmasın. Allah bağışlayandır, merhamet edendir." "Eşlerinden dilediğini geriye bırakır, dilediğini yanına alırsın. Sırasını geri bıraktığın kadınlardan dilediğini yanına almanda sana bir günah yoktur. Onların mutlu olmalarına, üzülmemelerine ve hepsinin, senin verdiklerine razı olmalarına en uygun olan budur. Allah kalplerinizdekini bilir. Allah her şeyi bilendir, halimdir." "Bundan sonra artık başka kadınlarla evlenmen, elinin altında bulunan cariyeler hariç, güzellikleri hoşuna gitse bile, bunları başka hanımlarla değiştirmen sana helal değildir. Allah her şeyi gözetleyicidir."(33/50-52) yine 50. ve 52. ayetlerde geçen ifade "MA MELEKET EYMANÜHÜM, MA MELEKET EYMANÜKÜM"dür…! Ayetin ifadesine dikkat edilirse elinin altında olan cariyelerden de peygamberin (a.s) nikah yoluyla istifade edebileceği, dilerse onları nikahlayabileceği ifade edilmektedir. "BU SAYILANLARDAN BAŞKASINI NİKAHLAYAMAZSIN AMA CARİYELERİN MÜSTESNA, YANİ DİLEDİĞİNDE ONLARI ALABİLSİN" demektir. Kur'an, "müminler" ifadesini hem kadın hem de erkek için kullanır. "Ezvac" (zevceler, eşler) ifadesi de hem kadın hem de erkek içindir. "Ma meleket eymanuhum" (sağ ellerinin sahip olduğu kimseler) ifadesi de hem kadın hem de erkek köleleri ifade eder. Burada hitap mümin erkekler olduğuna göre evlenilecek olan da sağ ellerinin sahip olduklarından olan kadın köleler, yani cariyelerdir. Bu ifadeler, 33/50,52'de peygamberimize hitaben kullanılmış olduğu gibi, 4/24,25. ayetlerde de mümin erkeklere hitaben kullanılmıştır. Bu cariyelerle evlenmenin şartları ise cariyenin iman etmiş olması; evlenecek kimsenin de hür kadınlarla evlenmeye güç yetirememesi ve zinaya düşme korkusudur. Böyle bir durum yoksa Allah sabretmenin daha hayırlı olacağını (4/25) bildirmektedir. Zani ve müşrik olan bir kimseyle evlenmek 24/3 ve 2/221. ayetleriyle müminlere yasaklanmıştır. Esas sorun sağ ellerinin sahip olduğu bu kadınların bir müslümanın hayatındaki yeri ile alakalıdır. İster parayla satın alarak sahibi olsun, isterse savaş ganimeti olarak payına düşmüş bulunsun müslüman bu insanların sahibidir. Bunların gücünden ve hizmetinden istifade eder. Fakat aç ve açık bırakma, gücünün üstünde yük yükleme, insanlık onuruna yakışmayacak muamelede bulunma hakkına sahip değildir. Onları metres edinme hakkına da sahip değildir. İslam'da cinsel istifadenin yolu, mehirlerini vererek meşru bir yolla nikahlamaktan geçmektedir. Yukarıda meallerini verdiğimiz (4/24-25, 33/50-52) ayetler bunun delilidir. Bir müslüman sahibi bulunduğu mümin bir cariyenin nefsinden istifade etmesi için onun sahibi olması yeterli bir sebep değildir. Bunun için uygun bir mehirle meşru şekilde nikahlaması gerekir. İslam, karşı cinsten istifade etmeyi ancak nikahla mümkün kılmıştır. Ahzab 50. ayetini dikkatle okuduğunuzda Allah: "elinin altında bulunan cariyeleri, halanın, teyzenin, amcanın ve dayının seninle birlikte göç eden kızlarını; bir de kendini sana hibe eden mümin kadınları, sen evlenmek istediğin takdirde sana helal kıldık" buyuruyor. Peygamberimiz bunlara mehirlerini vererek nikahlamak suretiyle ulaşıyor. Müslümanlar için de durum farklı değildir. İster hür ister cariye olsun, nikahsız ilişki, İslam'ın reddettiği bir anlayıştır. Bu arada, cariyelere İslam'ın verdiği değeri sergileyen diğer ayetlere de bakmanın yararlı olacağını ifade ediyoruz. CARİYELERLE EVLİLİK HAKKINDAKİ AYETLER (4)NİSA 3: "Eğer yetim kızların haklarını gözetemeyeceğinizden korkarsanız, hoşunuza giden kadınlardan iki, üç veya dört kadınla evlenin. Bunlar arasında adalet yapamayacağınızdan korkarsanız, sadece biriyle evlenin veya sahip olduğunuz cariyelerle evlenin. Doğru yoldan sapmamanız için en uygun olanı budur." Burada "ev ma meleket eymanuküm" ifadesiyle kastedilen "sağ elinizin sahip olduğu kimseler" de yukarıda geçen "nikahlama" fiiline atfedilmektedir. Bu nedenle burada kastedilen, onları da nikahlayarak evlenebilirsiniz, demektir. İslam'ın cinsel ilişkiye ancak nikahla izin vermiş olduğu unutulmamalıdır. (4)NİSA 129: "Adaletli davranmaya aşırı derecede düşkünlük gösterseniz dahi, kadınlar arasında adaletle muameleye gücünüz yetmez, bari bir tarafa kalben tamamen meyletmeyin ki diğerini askıdaymış gibi bırakmış olmayasınız. Eğer kendinizi düzeltir ve haksızlıktan sakınırsanız bilin ki Allah şüphesiz çok bağışlayan ve merhamet edendir." Burada gücünüzün yetmeyeceği şey Allah'u alem, kadınların aralarındaki rekabetten dolayı ne yapsanız da sizin kalbinizin içini bilemediklerinden; diğerine yapılanı kıskanmaları nedeniyle memnun edilmelerinin zorluğudur. Bu nedenle ayetin son kısmında "kendinizi düzeltir, haksızlıktan sakınırsanız Allah bağışlar ve merhamet eder" buyurulmaktadır. EVLENİLMESİ HARAM OLAN KADINLAR: (4)NİSA 22: "Babalarınızın evlendikleri kadınlarla evlenmeyin. Ancak geçen geçmiştir. Şüphesiz bu çirkin ve ********* bir şeydir, ne kötü yoldur!" (4)NİSA 23: "Sizlere analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, teyzeleriniz, kardeş kızları, sizi emziren süt anneleriniz, karılarınızın anneleri, kendileriyle cinsel ilişkide bulunduğunuz kadınlarınızdan olup yanınızda kalan üvey kızlarınız- onlarla cinsel ilişkide bulunmamışsanız (kendileriyle boşandıktan sonra kızlarıyla evlenmenizde) size bir engel yoktur- öz oğullarınızın eşleri ve iki kız kardeşi bir arada almak suretiyle evlenmek haram kılındı. Ancak geçmişte olanlar artık geçmiştir. Şüphe yok ki Allah çok bağışlayan ve merhamet edendir." (4)NİSA 24: "(savaş yoluyla) sahip olduğunuz cariyeler müstesna, evli kadınlarla evlenmeniz de haram kılındı. Bunlar Allah'ın üzerinize farz kıldığı hükümlerdir. Bunların dışındakileri, zinadan kaçınarak iffetli yaşamak üzere mallarınızla istemeniz size helal kılınmıştır. Onların hangilerinden faydalanırsanız, kararlaştırılmış olan mehirlerini verin. Bununla birlikte mehrin belirlenmesinden sonra, karşılıklı olarak razı olacağınız bir hususta (anlaşmanızda) size bir sorumluluk yoktur. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir." Yukarda evlenilmesi haram olanların dışında kalan kimseler demektir ki bunlardan savaş yoluyla sahip olduklarımızla da meşru nikahla ve mehirle evlilik yapılabilmektedir. Bunların önceki evlilikleri esaretle bitmiş olduğu için, bunlarla da mehirleri verilerek evlenilebileceği belirtilmiştir. Yalnız zani ve müşrik olmayanlarıyla. Unutulmamalı ki bunların daha öne Müslümanlara haram kılındığı bildirilmişti. 24/2, 2/221 ) CARİYELERLE EVLENMENİN İMKANI (4)NİSA 25: "Sizden kim, hür mümin kadınlarla evlenmeye gücü yetmezse, ellerinizdeki mümin cariyelerden alsın. Allah sizin imanınızı daha iyi bilir. Hepiniz birbirinizdensiniz. O halde zinadan kaçınmaları, iffetli olmaları ve gizli dost tutmamaları şartıyla velilerinin izniyle onlarla evlenin ve örfe uygun bir şekilde mehirlerini verin. Evlendiklerinde zina edecek olurlarsa, onlara, hür kadınlara verilen cezanın yarısı verilir. (Cariye ile evlenmedeki) bu izin, içinizden, günaha girme korkusu olanlar içindir. Sabretmeniz sizin için daha hayırlıdır. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir." Burada çok önemli bir husus ortaya çıkmaktadır. Cariyelerin nefsinden istifade etmek için satın alınmak yeterli olsa idi; "velilerinin izniyle mehirlerini vererek evlenin…" yerine "mümin cariyelerden satın alıp istifade edin" buyurulurdu. Satın almakla, sahibi olmakla bu iş olmuyor; nikah ve mehir şart koşuluyor. (4)NİSA 26: "Allah (bilmediklerinizi) size açıklamak ve sizden öncekilerin yollarını size göstermek ve tevbenizi kabul etmek istiyor. Allah bilendir, hikmet sahibidir." (23)MÜ'MİNUN 5-6: "Onlar (müminler) iffetlerini korurlar. Eşleriyle, yani sağ ellerinin sahip olduğu kimselerle olan ilgilerinden dolayı kınanmazlar." Burada eşlerin yanında "ma meleket eymanüküm"ün zikredilmesi -doğrusunu Allah bilir kaydıyla - eşlerin ya hür mümin kadınlardan, ya da sağ elin sahip olduğu kimselerden olması nedeniyledir. Çünkü bir müminin yaptığı işten dolayı kınanmaması için onu meşru yoldan yapmış olması gerekir. Bu konudaki meşruiyette nikahtan geçmektedir. Ayetin anlamı açıldığı zaman şöyle olmaktadır: "Sağ elinin meşru şekilde sahip olduklarıyla, yani eşleriyle olan ilişkilerinden dolayı kınanmazlar" demektir. (24)NUR 32: "İçinizdeki bekarları, kölelerinizden ve cariyelerinizden elverişli olanları evlendirin. Eğer bunlar yoksul iseler, Allah onları lütfu ile zenginleştirir. Allah lütfu bol olandır, her şeyi bilendir." (24)NUR 33: "Evlenemeyenler, Allah kendilerini lütfu ile zenginleştirinceye kadar iffetli kalmaya çalışsınlar! Kölelerinizden hür olmak için mükatebe anlaşması yapmak isteyenlerle onlarda bir hayır (güvenirlilik, kabiliyet) görürseniz hemen mükatebe yapın! Onlara Allah'ın size verdiği maldan verin. İffetli kalmak isteyen cariyelerinizi ("Feteyati küm", bakire kadın köleler için kullanılan bir ifadedir) dünya hayatının geçici menfaatini elde edeceksiniz diye onları isyana zorlamayın. (fuhşa değil, çünkü fuhşa zorlayan da bir mümin olacağından, Müminin böyle bir şeye tevessül etmesi bile abesle iştigal olur. "Biga" kelimesinin "isyan" anlamında alınması daha uygundur, diyoruz). Kim onları buna zorlarsa bilsin ki Allah, onlar buna zorlandıktan sonra (onları) çok bağışlar ve onlara çok merhamet eder." (24)NUR 34: "Andolsun ki, size gerekeni açık açık bildiren ayetler, sizden önce geçenlerden bir misal ve muttakiler için öğüt indirdik" buyurmaktadır. Bu nedenle Müslümanlar, kendilerine gönderilen öğüdün sınırları içinde kaldıkları sürece, nikahsız ilişkinin mümkün olmadığını göreceklerdir. Allah bunun yolunu ve kimlerle mümkün olacağını açık açık göstermiştir. İslam insanların şahsiyetini rencide etmeden kurtuluşun yolunu göstererek; savaş esirlerinin bile müslüman olmaları durumunda Müslümanlara eş olabileceklerinin imkanını sağlamıştır. Çünkü "hepiniz aynı anne ve babadansınız" buyurarak insanlığı bir aile olarak tanımlamıştır. "Hepiniz bir birinizdensiniz Allah sizin imanınızı bilmektedir"(4/25) ifadeleriyle onurlandırmıştır. İnsanlığın yüzünü kararttığı bu zümreyi de merhametiyle kurtarmıştır. Kendilerinde bir hayır görürseniz onlarla anlaşarak hürriyetlerine kavuşturun(24/33) buyurmuştur. Bekarlarını evlendirerek Müslümanlara eş olma şerefi vermiştir. (24/32) Yapılan yeminlerini bozanlara ve günaha girenlere de öncelikle bir köle azadını önererek (58/3-4 ,5/89) her fırsatı onların lehine çevirip henüz yedinci asırda bu insanlık ayıbından Müslümanları kurtarmıştır. İslam'ın bu erdemini görmeyen Batı, yakın tarihe kadar bu insanlara yapmadığı kötülüğü bırakmamıştır. 21. yüzyıl da bile A.B.D'nin siyahlara karşı ortaya koyduğu tavır, tüm dünyaca malumdur. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, hiç kimse kullarına Allah kadar merhametli değildir. Bu nedenle İslam gibi bir din, Kur'an gibi bir kitap, en son elçi olarak da Hz.Muhammed ile insanlığı merhametiyle muhatap etmiştir. "…O halde dileyen, Rabbine gidecek bir yol edinsin." (78/39) Yinede herşey inançta bitiyor. İnanmayan başka olaylara eleştiri yapar. Onu cevaplarsın başkasına eleştiri yapar. Her sorularına cevap bulsan Notamatik'in dediği gibi ''dini fanatiklik'' gereği ''dinsizliğin fanatikliğini'' yaparlar. Alıntı
Φ birvarmışhiçyokmuş Gönderi tarihi: 28 Temmuz , 2008 Gönderi tarihi: 28 Temmuz , 2008 Sevgili Dostlar ; Tamam, Bilim e Hepimiz İnanıyoruz. Hayatın Her Anında Bilim İle İçiçeyiz. Tüm Yaşamımızı Bilim İle Keşfediyoruz. Ama Bu Kadar Olmaz Be Kardeşim. Bilim Bu Kadar da Tanrısallaştırılmaz ki , Biz Bu konuda Bir Başlık Bile Açmıştık Vaktinde, ''Allah ı Bilimselleştirmek, Bilim i Tanrısallaştırmak'' İsmi ile. Lakin Kimse Bir şey Anlamamış Hala. Yahu Nasıl Olur da Bir ''MUCİZE'' Bilmsel Metodlarla incelenebilir ...? Hangi Akıl Bunu Kabul Edebilir ? Adı Üstünde Zaten ; ''MUCİZE''. Nasıl Bilimsel Açıdan Bir İzah Getirilebilir...? Nasıl Bilimsel Açıdan Sorgulanabilir ...? Yok Artık Diyorum. Başka da Bir Şey Söylemiyorum. Saygılarımla. Doğan Gülbudak Alıntı
Φ birvarmışhiçyokmuş Gönderi tarihi: 28 Temmuz , 2008 Gönderi tarihi: 28 Temmuz , 2008 Micaç olayı da tartışılır. Bedenseldir veya Ruhidir diye. Ama maddeci zihniyet ile tartışma yapılsa da bir sonuç çıkmaz. Cariye konusuna gelince "Ma meleket eymanüküm" ifadesi her mealde değişik çevriliyor. . . . Sevgili Kabartay ; Merhabalar. Aramıza Hoş Geldiniz. Çok Hızlı Girdiniz, Lakin Umarım Çabuk Yorulmazsınız. Saygılarımla. Doğan Gülbudak Alıntı
Φ TAKLAMAKAN Gönderi tarihi: 28 Temmuz , 2008 Gönderi tarihi: 28 Temmuz , 2008 Yahu Nasıl Olur da Bir ''MUCİZE'' Bilmsel Metodlarla incelenebilir ...? Hangi Akıl Bunu Kabul Edebilir ? Adı Üstünde Zaten ; ''MUCİZE''. Nasıl Bilimsel Açıdan Bir İzah Getirilebilir...? Nasıl Bilimsel Açıdan Sorgulanabilir ...? Sn D. Gülbudak Bizde onu diyorduk. Bilimsel açıdan bakarsanız.. Mucizeler yoktur. İspatlanamaz. Akıl mantık dışıdır. Dedik. Mesela Ay ın yarılmadığını söyledik. Başka bişey demedik. Saygılar. Alıntı
Φ birvarmışhiçyokmuş Gönderi tarihi: 29 Temmuz , 2008 Gönderi tarihi: 29 Temmuz , 2008 Sn D. Gülbudak Bizde onu diyorduk. Bilimsel açıdan bakarsanız.. Mucizeler yoktur. İspatlanamaz. Akıl mantık dışıdır. Dedik. Mesela Ay ın yarılmadığını söyledik. Başka bişey demedik. Saygılar. Sevgili Taklamakan ; Sanırım İlk Defa Bir Konuda Sizinle Kısmen de Olsa Anlaştık. Tamam. İkimizde Kabul Ediyoruz ki ; MUCİZE ler Fizik Ötesi dir, Metafiziksel Hadiselerdir. Lakin Bir Hadise Metafiziksel Diye , Labarotuar da Deneyler ile İspat Edilemiyor Diye ; O Hadise Yaşanmadı Denemez. Yani Daha Açık Belirtmek Gerekirse ; Bir Mucize nin Ne Varlığı , Ne de Yokluğu, Bilimsel Metodlar İle İspatlanamaz. Adı Üstünde, Mucize, Zaten Bir Mucize dir. İnsan Mantığı İle Değil, Ancak Yaratıcı Kudreti İle Anlaşılabilir. Saygılarımla. Doğan Gülbudak Alıntı
Φ TAKLAMAKAN Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2008 Gönderi tarihi: 18 Ağustos , 2008 Bir Mucize nin Ne Varlığı , Ne de Yokluğu, Bilimsel Metodlar İle İspatlanamaz. Adı Üstünde, Mucize, Zaten Bir Mucize dir. İnsan Mantığı İle Değil, Ancak Yaratıcı Kudreti İle Anlaşılabilir. Sn Forumdaşım , Şu yaratıcı kudret nedir. Ayın yarılması konusunda ne yapmıştır. Safha safha anlatabilir isiniz. 1- Ay ın o gunku görünümü dünyadan bakınca ( ARABİSTANDAN) nasıldı. 2- Bahsi geçen iki tepe ters yönde mi idi. 3- Yaratacı Kudret kimin işareti ile harekete geçme gereği duydu. Neden o saniyeyi bekledi yarma fiili için. 4- Yaratıcı kudret daha önce AY YARMA gibi bir deneyime sahip mi idi. 5- Hayır ise eğer , yaratıcı kudreti , bu işe kalkışması konusunda aşağıdaki kişi nasıl ikna etti. 6- Ay yarılırken , ve parçaları saga sola giderken , dünyada fiziki değişiklik oldumu. Olmadı ise neden. Oldu ise ne. Saygılar. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.