Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

“laik-anti laik”, “ilerici-gerici”


GeceKuşu

Önerilen İletiler

RÖVANŞ GERİCİLİĞİMİZ VE İTHAL ŞERİATÇILIĞIMIZ

Bugün yaşadığımız türbanda simgeleşip ayyuka çıkarılan "laik-anti laik", "ilerici-gerici" gibi toplumu kutuplaştırıp geren,

kaosa sevk eden, geçmişte muhtıralara, ihtilallere yol veren rejim sorununun kökleri uzak ve yakın geçmişimizdedir.

 

* * *

 

İlki Osmanlıcı rövanş gericiliğidir;

 

Osmanlının son yüzyılından gelen batılılaşma ve ıslahatlar karşıtı İslamlaşma yanlılarının uzantılarıdır, meşrutiyet İslamcıları diyebileceğimiz bu cenah laik cumhuriyeti hazmedemeyen, hesaplaşmak isteyen; hilafet, saltanat ve şeriat yanlısı işi ecdatperestliğe vardırmış Osmanlıcı rövanş gericiliğidir.

 

Bunlar; Osmanlı'da başlayan ıslahatlara batı taklitçiliği diyerek karşı çıkan, Osmanlının çöküşünü İslam'dan uzaklaşmak,

İslami kaidelere riayetsizlik, her şeyin batı taklidi olması nedeniyle toplumun yaşadığı manevi çöküşe bağlayıp, çareyi aslına İslama dönmekte bulan ve de kurtuluş savaşının saltanat ve hilafeti, islamı kurtarmak için yapıldığını iddia eden, Cumhuriyetle hele hele laiklik ve devrim kanunlarıyla hayal kırıklığına uğramış bir kısmı istiklal mahkemelerinde yargılanmış, sonrasında takibatlara uğramış olanlar ve onların derin etkisinde kalan çocukları, öğrencileri, cemaatleridir...

 

Bunlar; Atatürk ve cumhuriyeti de benzer gerekçelerle batıcılıkla, dinsizlikle, dine dindarlara yasaklar getirmek dini toplum hayatından dışlamakla itham etmişler, Cumhuriyet yönetiminin şanlı ecdadı, Osmanlıyı inkar edip, karaladığını, toplumu tepeden inmeci otoriter baskıcı yollarla zorla değiştirdiklerini; dinden ve ecdattan, geçmişle, inançlarıyla olan bağlarından kopardıklarını iddia etmişler, Atatürk ve laik cumhuriyete karşı hınçlanmışlar, kinlerini sonraki kuşaklara taşımışlar bir rövanş peşine düşmüşlerdir.

 

Bu açıdan 2023 onlar için çok önemli bir hedef tarihtir...

 

Esasen bunların özellikle bugüne gelen uzantıları olanlar yani mezar taşlarıyla övünüp mezardakileri diriltmeye çalışan beyni yıkanmışlar Osmanlının yanından yöresinden geçemezler. "Osmanlı" hiç şüphesiz çok büyük çok şanlı bir medeniyettir ama tıpkı "Selçuklu" gibi dönemini tamamlamış bitmiştir. Mezardakiler günahları sevaplarıyla rahat bırakılmalıdır, hadler bilinmeden ham hayaller peşinde koşulmamalıdır.

 

Tabi bunlara karşı söylenecek çok şey vardır...

 

Bir kere Atatürk ve laik cumhuriyet dine değil dinin suiistimaline [siyasete, ticarete, feodaliteye alet edilmesine],

Osmanlıyı da geri bırakan her gelişmeye karşı çıkan bağnazlığa, yasakçı, günahçı taassuba, hurafelere, örümcek kafalı kara cahil, miskin kaba softalığa karşıydı... Bunlara karşı mücadele vermişti?

 

Evet, laiklik dinsizlik değildir ama dinin suiistimali ve dine göre devleti düzenlemekte değildir.

 

Kurtuluş savasının hilafet ve saltanatı kurtarmak için yapıldığı iddiasına gelince;

Hilafet ve saltanat kurtuluş savaşına destekçi, yardımcı mı olmuşlar?

Yoksa kurtuluş savaşı onlara rağmen mi kazanılmıştır?

Kurtuluş savaşının ödülüne hangi hakla layık olabilirlerdi, hak eden milletti o hak millete verildi.

 

Cumhuriyet yönetiminin Osmanlıya bakışı ise her yeni yönetimin kendinden evvelki yönetime tavır koymasıyla alakalıdır.

 

Şöyle anlatalım;

 

Hz.muhammed ve İslam idarecileri kendinden evvelki müşrik düzenle ilgili nasıl bir tavır almıştır?

Müşriklerle bağdaşmış uzlaşmış mıdır?

Yoksa onları çok şiddetli eleştirmiş, yerin dibine mi sokmuştur?

Aksini yapsaydı İslam İslam olabilir miydi?

Ve yine cumhuriyetin tepeden inmeci değişimini de aynı örnekle anlamaya çalışalım,

İslam kapı kapı gezip ikna yoluyla mı müşrikleri İslam yapmıştır?

Yoksa tepeden inme, tepelerine ine ine mi İslamlaştırmıştır?

 

Demek ki her yeni çığır açan düzen öyle veya böyle aynı durumları kendilerinden evvelkiyle yaşamıştır.

Hatalar, yanlış uygulamalar, yaşın yanında kurunun da yanması kaçınılmaz yol kazalarıdır.

 

Elbette cumhuriyet yönetimleri de samimi dindarlar da doğal olarak karşılıklı sıkıntılar yaşamışlardır. Ama bunları bölünmeye, kutuplaşmalara, çatışmalara ancak art niyetli devlet millet düşmanları, kişisel hırs ve emellerini her şeyin üstünde görenler malzeme yapmışlardır.

 

İşte rövanş gericilerimiz sürekli olarak bu gaflet ve hıyanetin içinde olmuşlardır...

 

Bunlar hırs ve hınçla Atatürk'ü İngiliz ajanı, mason, sabetayist vb. karalamalarla toplumun gözünden düşürmeye çalışmışlar ama gelgelim kendileri kapalı kapılar ardında ABD, İngiliz, İsrail elçileriyle, ajanlarıyla işbirliğine gitmişler, mason şeyhlerin ellerini öpmüş, sabetayist şeyhlere tabi olmuşlardır...

 

* * *

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

RÖVANŞ GERİCİLİĞİMİZ VE İTHAL ŞERİATÇILIĞIMIZ

Bugün yaşadığımız türbanda simgeleşip ayyuka çıkarılan "laik-anti laik", "ilerici-gerici" gibi toplumu kutuplaştırıp geren,

kaosa sevk eden, geçmişte muhtıralara, ihtilallere yol veren rejim sorununun kökleri uzak ve yakın geçmişimizdedir.

 

* * *

Gelelim ikinci cenaha ithal şeriatçılara;

 

2.dünya savaşı ve sonrası iki kutuplu dünyada soğuk savaş döneminin getirdiği, ABD’nin Sovyet yayılmacılığına karşı geliştirdiği yeşil kuşak stratejisinin yarattığı radikal siyasi İslam ideolojisinin ülkemize armağanı ithal şeriatçılıktır…

 

Komünizme karşı İslam ülkelerini, müslümanları dinsel kışkırtmalar ve örgütlenmelerle mücadeleye sevk için dini politize eden NATO, ABD planları ve ülkemizde de çok partili hayata geçişle su yüzüne çıkan rejim muhalifliği ve de bu iç ve dış siyasi gelişmelere alet olan korkak, kişiliksiz kendi ikballeri peşinde koşan politikacılarımız, devlet adamlarımız nedeniyle laik cumhuriyetin rotasından saptırılmış, önce köy enstitüleri komünist yetiştiriyor diyerek bu çerçevede kapatıldı yerine antikomünist yetiştirecek bolca imam hatipler açıldı.

 

İBDA, MTTB ve Milli görüşçülük adı altında siyasal İslam oluşturuldu. Akıncılar, mücahitler derken imam hatiplere kız öğrencilerin alınması gibi bir garabete geçildi ve bu günlere gelindi.

 

İthal şeriatçıların temel felsefesine göre İslam hem uhrevi hem dünyevi hayatı düzenler dolayısıyla devlet düzenidir...

Ve laik cumhuriyet başarısızdır rejim değişmelidir.

 

Tabi bunlara şunu söylemek gerekir;

 

Peygamber zamanında günümüzdeki siyasi rejimler, ideolojiler, devlet yönetme sistemleri vardı biliniyordu uygulanıyordu da Peygamber bunlara rağmen mi din ve dünyayı bir tuttu?

O çağda o ortamda tabii ki uhrevi ve dünyevi olan iç içeydi.

 

Bunlar mısır “el-ezher müslüman kardeşleri”, “iran ve Lübnan hizbullahı”, “Filistin haması”, “Afganistan, Pakistan, talibanı”, “suudi vahhabiliği” hatta “el kaide” bağlantıları olan,

onlarla aynı ortamlar aynı organisazyonlar içinde bulunmuş “arap-acem” İslam anlayışının fanatik sempatizanlarıdır.

Yine bunlar her konuyu dinsel olarak rejime karşı düşmanlık ve protestoya dönüştürdükleri gibi türbanı da rejimi yıpratmak ve İslami politizasyon için bayrak olarak kullandılar,

rahmet olması gereken dinin zahmet olması için ellerinden geleni yaptılar, sonrada mazlum mağdur pozisyonununa geçtiler.

Müslüman kardeşler,

hizbullah, hamas yöntemleriyle fakir cahil varoşları kaynağı belirsiz paralarla yarattıkları imkanlarla tavlayıp, devşirerek

“selamünaleyküm-Allah razı olsun” la parolalaşan, dincilik ve dinsel söylemlerden nemalanan bir alışveriş müslümanlığı yarattılar.

Şekli tamamla söylemi dillendir yani çıkarcı ve dalkavuk bir müslüman ol sadakayı kap, işi al.

 

Hangi samimi müslümanlıktan bahsediyorlar?

 

* * *

Bu iki rejim muhalifi cenahın günümüzdeki durumu 11 Eylül saldırılarından sonra

ABD nin radikal islamın başını ezmek için yola çıkmasıyla hangi çerçevede devam edecektir… “

B.O.P”, “Ilımlı İslam” projeleri derken “AKP” tam da bu ortamda ortaya çıkmıştı…

 

İlginç…

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

RÖVANŞ GERİCİLİĞİMİZ VE İTHAL ŞERİATÇILIĞIMIZ

Bugün yaşadığımız türbanda simgeleşip ayyuka çıkarılan "laik-anti laik", "ilerici-gerici" gibi toplumu kutuplaştırıp geren,

kaosa sevk eden, geçmişte muhtıralara, ihtilallere yol veren rejim sorununun kökleri uzak ve yakın geçmişimizdedir.

 

 

* * *

“B.O.P”, “Ilımlı İslam” projeleri “AKP” derken;

Bugün geldiğimiz noktada İslam öyle hale getirildi ki, İslam Allaha teslim olmaktan türbana teslim olmaya doğru gidiyor.

Bir “türban perestlik” aldı başını gitti. Türbanın ne olduğu, kökeni ayrı bir konu ama bu tarz ne gerçek türban nede geleneksel başörtüsü, bu tarz sıkma baş diyebileceğimiz başı bohçalama, kundaklama tarzı sonradan uydurulmuş ithal siyasi bir tarz.

 

Üniversitelerde okumaya hak kazanacak zekâya sahip bu genç kızlarımız hangi akıl mantık ve vicdanla, bu çağda kuranın örtünmeyle ilgili hükümlerinden bugünkü türban tarzını çıkarabilmişlerdir. Tabi kendileri hür iradeleriyle bunu çıkarmadılar öyle olsaydı kendileri bilir denirdi ama bu tarz onlara sunuldu, sonrada dayatıldı onlarda hiç araştırmadan düşünmeden -ki yüzlerce akletmez misiniz ayetine rağmen- kabullendiler.

Oysa Üniversitelerde okumaya hak kazanacak zekâya sahip bu genç kızlarımız (pekala bir ilahiyatçı kadar bu konuya vakıf olabilir, ayetleri geliş zamanına yerine şartlarına ve ayette, amaçlanana göre değerlendirebilirlerdi.) Neden aklı, irfanı, vicdanı hür olamadılar, bugün önlerine sunulan, onlara ve topluma dayatılan yüzyıllar önceki ulemanın yorumlarına teslim oldular?

 

Bu eğitimli cehalet değil de nedir?..

 

* * *

 

Meselenin diğer bir boyutu bu kızlar, kadınlar kendi özgür iradeleriyle kuranı okuyup kendi vicdanlarıyla bu örtünme kararını almadıkları herkesçe malum olduğu gibi, büyük çoğunluğu aile ve içinde yaşadıkları çevre baskısıyla kapandılar.

 

Bu baskının arkasında tarikat, cemaat, parti, cami, kurs, yurt, yaygın ev toplantıları, maddi çıkar [yardım, iş] ve hatta koca bulma gibi çok yönlü etkiler var bunlar herkesin bildiği, farkında olduğu gerçekler ama söylenen “Rabbimizin emri” tabi inandırıcı değil.

 

Örtünmenin iffetin korunması amaçlı bir umde olmasına rağmen, bu moda türbancılığı öyle bir görüntü sergiliyor ki karşı cinsi en cezp edecek tarzdan, başta türban etekte derin yırtmaç, ayaklar çıplak ojeli, bedeni sıkıca saran tüm hatları belli eden giyim, yüzlerde altı okka makyaj, oğlanlarla sarmaş dolaş, bu ne perhiz, rabbimizin emriymiş hadi canım sizde bırakın Allah aşkına…

 

Şartlar ortam imkanlar değişse türbanlar çarşaflar fora olur bunu bal gibi herkes biliyor, çok az politize edilmiş kemikleşmiş kesim kapalı kalır.

 

Eskiden köyden kente gelenler başlarını açardı özellikle 80’lerden sonra güçlenen tarikat ve cemaatlerle malum partiler ve belediyelerinin organizasyonlarıyla türbanlaştırıldılar, yani insanlar kendi inançları gelenekleri göreneklerine bağlılıkları nedeniyle değil birilerinin bilinçli olarak paralarını, imkanlarını bu işe kanalize etmeleriyle muhafazakarlaştırıldılar, politize edildiler..

 

Bütün bu ve buna benzer gelişmelerin, dinin kul ile Allah arasında toplum üzerinde baskı oluşturmadan, şekilden çok vicdanen, ahlaken hoşgörüyle yaşanmasını sağlıklı gören laik anlayışına ters bir gidişat olarak görülmesi çok doğaldır.

 

Çünkü laiklilik her alanda olduğu gibi özellikle dinsel alanda aydınlanma çağdaşlaşma uygarlaşma projesidir. Dinsel hayat köhnemiş cehaletin hurafe karanlığına batmış, demokrasi temel hak ve özgürlükler düşmanı kerameti kendinden menkul şeyhlerin, hocaefendilerin yozlaşmış tarikat ve cemaatlerin feodal bir yapıyla politize olmuş muhafazakârlaşmasına bırakılamaz.

 

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

RÖVANŞ GERİCİLİĞİMİZ VE İTHAL ŞERİATÇILIĞIMIZ

Bugün yaşadığımız türbanda simgeleşip ayyuka çıkarılan "laik-anti laik", "ilerici-gerici" gibi toplumu kutuplaştırıp geren,

kaosa sevk eden, geçmişte muhtıralara, ihtilallere yol veren rejim sorununun kökleri uzak ve yakın geçmişimizdedir.

 

* * *

Bir diğer konu türbanın özgürlükler çerçevesinde türban yasağının kaldırılması olarak ele alınması…

 

Oysa türbanın kendisi başı açma yasağıdır…

Kadınların özgürlüğünü kısıtlamadır…

Çağdaş anlamda kadın hak ve özgürlüklerinin kısıtlanması, kadın cinselliğinin baskı altına alınmasıdır…

Hele bu haliyle yani baskı ve gönüllü köleleştirme taktikleri neticesinde ise batılı anlayışla bakarsanız bu budur okul cami değildir.

Okullar, İnsanların dini inançlarının gereğini yerine getirecekleri değil bilimin gereklerini yerine getirecekleri yerdir…

 

Halkı müslüman olan laik bir devlette islama göre eğitim düzenlemesi ne anlama gelir?

Bu kızlarımız başlarını kapamadan iffetlerini koruyamayacakları aczindeyseler,

kafalarını aydınlatamamış, kalplerini temizleyememişlerse çağdaş uygarlık yuvası o üniversitelerde zaten işleri yoktur…

 

İlginç bir şekilde çağdaş anlamda “demokrasi” ve “özgürlükler” ve “milli egemenlik” sözleri,

batıcılık düşmanı ümmet, biat, cemaat kültüründen gelen islamcılarca telaffuz ediliyor…

Eee.. bu da tipik hile-i şerie, ikiyüzlülük…

Bunların özlemleri idealleri batılı anlamda demokrasi, temel hak ve özgürlükler mi?

Yoksa şeri hukuk ve din devleti mi? Ümmetçilik mi?

 

Siz önce bu kızları türbana girme baskısından kurtarın da ondan sonra batılı anlamda temel özgürlükten bahsedin… Türbana karşı çıkanları kâfirlikle ima etmek yerine “bu kuranda olabilir ama ben kabul etmiyorum” deyin, “ Hile-i şerie, ikiyüzlülük” yaparak toplumu tuzağa çekmek yerine yiğitlik gösterip “ Biz hilafet ve şeriat istiyoruz, Atatürk’ten de laik cumhuriyetten de nefret ediyoruz.” diyerek dürüstlük gösterin…

 

Oysa onlar; bir başka hileli gerekçeyle “Avrupa da, ABD de türbanlı kızlar özgürce üniversiteye gidiyor madem AB ye girmek istiyoruz niye bizde yasak” diyerek kurnazlık yapıyorlar.

 

Oysa onlarda biliyor ki ne AB ne ABD Müslüman, dolayısıyla onlarda bir islam devleti özlemi, amacı güden partiler, kuruluşlar örgütlenmeler yok. Yani onlar için dini bir rejim tehdidi yok.

 

Hele bir olsunda siz görün yasakları, takibatı, Türkiye’yi çok ararsınız. ABD radikal islamı tehdit kabul edip okyanus ötesinden gelip el kaidecileri, talibanı bombalıyor, İran’ı da tepelemek üzere…

 

Kısacası her ülke kendi özel şartlarına uygun ama evrensel ölçütlere de çok ters düşmeden demokrasisini kurar, hak ve özgürlükler tanır aksi kendi sonu olur, anlaşılmayan ya da anlaşılmak istenmeyen, kimsenin işine gelmeyen konu bu…

 

Türkiye’nin tehdit algılamasıyla, Almanya İngiltere Fransa ya da ABD’nin tehdit algısı kendi tarihi ve toplumsal yapısına bağlıdır.

Orada yasak değil burada niye yasak veya burada serbest orda niye yasak diyemezsiniz.

Eğer makul tarihsel ve toplumsal bir gerekçesi varsa kabul etmek durumundasınız. Üstelik dünyada her yasağın kaldırılması gibi bir demokrasi, hak ve özgürlük anlayışı da yoktur.

 

Şimdi istediğiniz kadar yasa çıkarın bu gerilime kaosa hizmet eder sorunu bir taraftan alıp öbür tarafa koymaktır.

Öbür tarafta tıpkı sizin gibi bu işin peşini bırakmaz olan yine Türkiye’ye olur.

Devletin rejimin tehdit algılamasına ya saygı gösterir ya da konuyu tehdit algılaması olmaktan çıkaracak gelişmeleri beklemelisiniz.

İçte bu toplumun geçmişinde taassup ve istibdada dayalı teokratik monarşi varken,

bugün bile hilafet ve şeriat özlemleri açıkça ortaya konurken,

akp’nin yöneticilerinin geçmişleri malumken,

Danışta’ya türban saldırısının etkileri sürerken,

Türban yıllarca şeriat özlemi içeren pankartlar sloganlar görüntülerle yan yana savunulmuş sunulmuşken,

Dışta İran, Arabistan şeriatı dimdik ayaktayken yanına Malezya, Endonezya eklenirken, Afganistan ve Pakistan’ın radikal islamı ortadayken,

müslüman kardeşlerden, hizbullah ve hamasa kadar tüm radikal islami örgütler harıl harıl çalışırken,

Dünyada islam toplumları radikalize olmaya, şiddet eğilimine hızla yönelirken,

Taliban ve el kaide terörü ortadayken yani dünyada ve Türkiye’de radikal islam bir tehdit hatta baş tehdit algısıyken;

 

Türkiye cumhuriyeti devletini rejimini halkının hiç de azımsanmayacak bir kesiminin...

[üstelik başı örtülüsü ailesinde başı örtülü olanlar bile] bu olaya bir tehdit algısıyla yaklaşmasını önleyemezsiniz.

Ya devletle rejimle toplumun değişik kesimleriyle uzlaşıp bu işi erteleyecek ya da kavga edeceksiniz,

Peki ülkeyi nereye götürürsünüz?…

 

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

RÖVANŞ GERİCİLİĞİMİZ VE İTHAL ŞERİATÇILIĞIMIZ

Bugün yaşadığımız türbanda simgeleşip ayyuka çıkarılan "laik-anti laik", "ilerici-gerici" gibi toplumu kutuplaştırıp geren,

kaosa sevk eden, geçmişte muhtıralara, ihtilallere yol veren rejim sorununun kökleri uzak ve yakın geçmişimizdedir.

 

* * *

İspanyada bir laf edip dönüp yangından mal kaçırır gibi hesapsız, zamansız, yersiz, uzlaşmasız bir türban düzenlemesi...

 

Her zamanki gibi ben yaptım oldubittisi.

 

Tabi AKP’nin yerel seçim öncesi türbanlı tabana, tarikat ve cemaatlere ve de Erbakancı cenahtan gelecek olan...

"2. defa tek başına iktidar oldular, üstelik % 47 ile ama müslümanların sorunlarına el atmadılar" eleştirisini önlemek için...

Bu işe bodoslama daldılar. Ne oldu ne bitti anlamadık herkes hipnotize oldu...

 

ABD den özel büyü üfürük yöntemlerimi geldi ne… Şaşkınlık içinde kaldık bu iş nasıl oldubittiye getirildi...

Tepkiler artınca Başbakan Erdoğan herkese sinirlenip öfke kusmaya başladı, sonrada buna bir hitabet üslubu olduğunu iddia etti.

Evet kızgın, saldırgan, öfkeli, hiddetli olmakta bir üsluptur ama sokak serserileriyle, mafyanın, feodalitenin üslubudur…

Demokratik bir ülkenin başbakanının değil…

 

Tabi bu arada duygu sömürüsü yaparak kahramanlığa soyunma, Donkişot yaklaşımları… Öz yurdumuzda garibiz imaları…

Hep eski teraneyle masum millet, mazlum lider ve karşılarında sürekli fesat çıkarıp orduyu kışkırtan kökleri yeniçerilikte, ittihatçılıkta olan tepeden inmeci laikçiler sendromu…

 

İyi de 31 mart vakasının müsebbibi “ittihadı Muhammedi” fıkrasının yayın organı volkan gazetesi yazarı gibi biz batının ahlaksızlığını aldık demenin cumhuriyete karşı anlamı nedir?

 

Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir çiğlik ve seviyesizlikte olan bu siyasi anlayışı ne yazık ki çıkarcı taşra muhafazakârlığı başımıza bela etti.

 

MHP ye gelince;

 

2. defa AKP ye oy hesaplarıyla alet oldu, nemayı tek başına AKP kapsın istemedi.

Oysa MHP tabanı türban için devletle didişen bir taban değil geleneksel Anadolu örtünmesine sahip mazbut insanlardır.

Atatürk’e laik cumhuriyete bağlıdırlar, radikal muhafazakâr değillerdir...

Yanlış yaptılar. AKP le bir seçim ittifakı ya da hilesi yapmazlarsa bir daha meclise girebilmeleri ne kadar mümkün olacaktır…

 

* * *

 

Sonuç olarak genel bir değerlendirme yaparsak ;

 

Esasen Türkiye’de İran- S.Arabistan tipi bir şeriat devleti tehlikesi yoktur, tehlike gericiliktir, toplumun hızla otoriter-feodal muhafazakarlığa götürülmesidir...

Ve de medeniyetler ittifakı, ılımlı İslam projeleri, B.O.D. Projesi [yeni osmanlı projesi iması-vaadi içinde saklı] gibi emperyalist kaynaklı projelere bu ülkenin alet edilerek maceralara sokulmasının başımıza getireceği felaketlerdir, iyi anlaşıla...

 

Atatürk bu milleti insan yerine adam yerine koydu ve adam olma projesi sundu kötümü yaptı?.,

Ezik, sünepe köleleşmiş bir ümmet olmaktan kurtulup aklı irfanı vicdanı hür kendine ulusuna güvenen yurttaş olmayı, akıl bilimi çağdaş uygarlığı hedef koydu.

 

Şimdi Ey Türkiye Cumhuriyeti halkı bunları mı reddediyorsun?...

Aydınlığı değil karanlığımı seçiyorsun, karar ver?..

Ve Cumhuriyete Atatürk’e sahip çık ...

 

Çünkü bu konu temelde "Aydınlıkla...Karanlığın", "Işıkla...Ateşin" savaşıdır. Biri var eder diğeri yok.

Osmanlıyı "Karanlık ve Ateş" yok etti, Cumhuriyeti ise "Aydınlık ve Işık" var etti.

 

Karanlığı ve Ateşi seçenler karanlıkta ateşle yok olmaya mahkûmdurlar.

Bugün Çağdaş Cumhuriyetin onurlu mücadelesini dimdik ayakta veremeyenler,

Gereğini kavrayamayanlar yarın dizlerinin üzerine çökertilip insanlık ve kişiliklerinden ödün vermenin onursuzluğunu yaşayacaklardır…

 

Cumhuriyeti, “Kanla” “İrfan”la kurduk ama bu kan ve irfan Arap acem kanı irfanı değildi.

Türkiye toplumunun, Anadolu insanının sevgiye, fedarkarlığa,

Hoşgörüye bağlı civanmertlik genlerine, maneviyatına dayanıyordu...

 

Bu toplumu neden ısrarla Araplaştırmak acemleştirmek istiyorsunuz,

Çekin elinizi bu toplumun maneviyatından, Vicdanını karatmayın,

Ruhunu yıpratmayın, yabancılaştırmayın…

 

Sonunda hepimizi hüsran bekliyor. Bu tarz bir İslamlaştırma bu ülkeyi böler, parçalar, yıkar...

 

Türkiye’yi saha olarak seçenler... Kendinize başka ülkeler, sahalar seçin, düşün bu ülkenin, milletin yakasından…

*tna

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

***

Kendini Demokrat sanan Muhafazakârlar

 

***

Eğitime gereken önemin verilmemesi,

İthal şeriatçı ve gericilerin "Demokrasi" ve "Laiklik" üzerine yeni tezler üretip,

Kavramların içlerini boşaltarak kafaların karıştırılmasına, fitnecilerin sisteme saldırmasına olanak sağladı.

 

"Cumhuriyetçiler ve ümmetçiler" olarak toplum bölündü.

Kendilerini Demokrat sanan bilinçli Şeriatçılar iktidar erkini ellerine geçirdiler...

 

Laikliğin ne olduğu, gerekliliği ve neden anayasamızın "Değiştirilmesi dahi teklif edilemeyen" maddesi olduğu,

Olmazsa nelerin olacağı anlatmadı, anlaşılmasının önü her dönemde kesilmeye çalışıldı...

 

Demokrasi kavramını özümsemiş bir siyasetçinin özelliklerinin ne olması gerektiğini kavrayamamış,

"Laik ve Hukuk Devleti" yapısının işleyişini bilmeyen, kendini demokrat sanan muhafazakâr bir toplum kitlesi oluşturuldu...

 

Medeni hukuk ile çeliştiği halde, bir tek İslami kuralı bile devlet idaresine sokmayı savunduğunuzda, demokrasinin çağdaş hukuk kavramlarının içerisine dinsel temelde şeriat hukukunun kavramlarını yamamaya çalışan bir şeriatçı sayılacağınızı kavrayamayan başbakanlar yaratıldı...

 

"Katili devlet değil, maktulün varisleri affeder" veya

"Türban konusunda mahkemeler değil, din uleması karar vermeli" dediğiniz an,

Zaten artık "TARTIŞILACAK" hiç bir şey kalmamıştır...

 

***

"Din uleması" dediğimiz şahıslar, bu sıfatını nereden alır.

Ve bunları "din uleması" yapan kişilerin sıfatları nedir?

"Din uleması" sıfatını alan ve veren kişiler, bu yetkiyi kimden alır?

Aslında bu başlı başına tartışılacak bir konu...

 

***

Kendilerini Demokrat sanan bu kitleye "Laiklik" nedir diye sorulsa, Çoğu kişi "Din ile devlet işlerinin ayrılması" der.

Bu tanımlama Laikliğin kavranması için tek başına yeterli değildir... Öyle olsaydı Sünni diyanet işleri olmazdı.

Laiklik, aynı zamanda "Devletin bütün dinlere eşit mesafede de olmasıdır".

 

Peki, Türkiye'de laiklik uygulanabiliyor mu? ... Hayır.

Dini siyasete alet edenlerle, sistemi çalıştırmayı beceremeyenler, Uygulanmasını da ellerinden geldiğince hep engellediler...

 

Peki, Türkiye'de laiklik uygulanabiliyor olması neden gereklidir?

Olmazsa ve Uygulanamazsa ne gibi sakıncaları olabilir?

 

Örnek verelim:

Yargıç oldunuz ve devletin yargı gücünü uygulama yetkisini aldınız diyelim...

Sizin kestiğiniz parmak acımaz...

Bir süre sonra Budist olmaya karar verdiniz...Ve inancınız gereği olarak Budist kıyafeti ile görevinizi yapıyorsunuz...

 

Bir Müslüman'ın Budist komşusu var ve ondan davacı.

Çıktılar karşınıza...

Şimdi siz Budist komşunun lehine karar verdiğinizde, Müslüman'ın parmağı acır mı acımaz mı?

 

Başka bir örnek daha verelim;

Türbanlı bayan öğretmenin, başını örten bir kız öğrenci ile örtmeyen kıza eşit değerlendirme yapacağından emin olabilir miyiz?

Neticede koyu Müslüman öğretmenimiz, dininin yayılmasını ve "doğru" uygulanmasını sağlayarak, cennetle ödüllendirilecek...

 

Ya da... Türbanlı bir Doktor Bayanın, İki acil hastası var... Biri türbanlı biri türbansız...

Gereksiz töhmet altında kalma olasılığı var mı yok mu?

 

Polislerin yüzde 70'i Fettullah Gülen sempatizanı dendiğinde, içinizde oluşan duyguyu tartın.

Doğrudur veya yanlış, önemli değil.

Bu iddiadan ya hoşlanacaksınız ya da rahatsız olacaksınız.

İşte ikisi de sakıncalı. İkisi de toplumsal barışı zedeleyen şeyler.

Böyle ortamlarda kimse kendini eşit hissetmez, huzur da olmaz, toplumsal barış da olmaz...

 

***

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

***

Kendini Demokrat sanan Muhafazakârlar

 

***

Eğitime gereken önemin verilmemesi,

İthal şeriatçı ve gericilerin "Demokrasi" ve "Laiklik" üzerine yeni tezler üretip,

Kavramların içlerini boşaltarak kafaların karıştırılmasına, fitnecilerin sisteme saldırmasına olanak sağladı.

***

 

Devlet adına görev yapan seçilmişlerin beyinlerindeki gerçek düşüncelerini bilemiyoruz,

Orada zaten bir hata payı hep var.

Ve bir de kuşkuyu arttıracak bu unsurları sisteme sokmak, kabul edilebilir bir şey değildir.

Devletin gücünü ve yönetim erkini elinde tutanlar bu nedenle "Laik", "Demokrat" ve tarafsız olmalıdırlar.

Tarafsızlığa düşen her gölge, sistemin uygulanabilirliğini güçleştirir.

"Millet iradesinin karşısına hukuku koyamazsınız" dendiğinde...

Bu ifadeleri alkışlayan milletvekillerinden ne kadar demokrasi beklersiniz...

Ve onları hala vekilleri olarak seçenlerde demokrasi bilinci...

 

Güçler ayrımı nedir?

Yasama, yürütme ve yargının karşı karşıya olması zaten demokratik toplumun doğası gereğidir.

Hukuk (Bağımsız Yargı), milli iradenin karşısındadır zaten.

Gerçekte (Yasama)'nın karşısında (yürütme)'nin dengeleyici bir güç olması gerekirdi.

 

Ama Türkiye Cumhuriyeti'nin (Cumhurbaşkanı) da ayni amacın hizmetinde olduğu için,

Hukukun bağımsızlığı çılgına çeviriyor AKP'yi?

Orduyu saymazsak... Onları hedeflerinden ayıran tek şey kaldı "HUKUK" yani "Bağımsız Yargı"...

 

Baştakilerin "antidemokratik" uygulamalarını alkışlayan kitlelerin büyük bölümü ne yaptıklarının farkında bile değiller.

Özgürlük ve eşitlik kavramlarını yerli yerinde değerlendiremeyerek,

Demokrasinin temel unsurlarını yok saydıklarının ve sonuçlarının ne olacağının farkında değiller.

 

Trajikomik ama Cumhuriyette asıl sorun, "Rejim karşıtı partiler" kapanınca, hemen yerine yenisinin kurulabilmesi...

Halkı dinsel ve mazlum yaklaşımlarla kandırarak tekrar tekrar gelip, her seferinde bedel ödemekten kurtulmaları da bundan...

 

Tabii bir de AKP'nin, her bedeli ödemeye hazır kadroları da unutulmamalı...

Uzaydan Demokrasinin tüm kavramlarını benimsemiş, önemsemesini öğrenmiş halk mı getireceğiz...

Elbette hayır...Bu nedenle sonuçlarına da katlanacağız.

 

Bilenle bilmeyenin hedefleri aynı olamaz.

Bilenler ilim ve bilim ışığında yol alır. Bilmeyenler, havuç peşine koşar.

 

Kendini demokrat sanan ve havuç peşinde koşanlar...

Parti başkanlarının eline kâğıdı kalemi alıp,

Meclise girecek milletvekillerinin listesini tek başına yaparken rahatsız olmazlar...

Kendi adamı seçilmediği için kongreyi iptal edince, antidemokratik olduğunu düşünmezler...

 

Başbakan tek başına cumhurbaşkanı seçerken bunun demokrasiye uymadığını anlamazlar...

İktidarın devlette doludizgin kadrolaşması, onların demokratlığına halel getirmez...

İktidar partisinin kömür ve nohutla oy toplaması demokrasiyle çelişmez...

Milletin parasını kullanan TMSF'nin gazetelerinin, iktidar organı haline gelmesi...

Bu "demokratları" asla rahatsız etmez.

 

"Özerk" TRT'nin her dönem iktidar borazanlığı yapması hoşlarına gider.

411 milletvekili oyu dediklerinin aslında R.T.Erdoğan+D.Bahçeli=2'den ibaret olmasını tınlamaz.

 

Kendine don biçer gibi, anayasayı sadece kendi ihtiyaçları doğrultusunda "özgürleştirmesi", onları zafere taşıyacak detaydır.

 

Ve Ne yazık ki bunların sorumlusu da kendini demokrat sanan "gerçek" demokratlardır.

Yıllardır demokrasiyi doğru düzgün çalıştıramayıp, beceriksizlikleri ve yiyip yiyip bitiremedikleriyle millete yaka silktirdiler.

Rejim karşıtlarının ekmeğine yağ sürdüler.

 

Emperyalistlerin çıkarları, "gerçek" demokratların doymak bilmeyen hırsları...Ilımlı İslam, BOP, AKP, ABD, AB derken

Zaten yesek de yemesek de, demokrasi diye bir şey kalmayacak...

 

Ya ümmetçi bir dikta rejimi olacak,

Ya da her zamanki gibi, ordu göreve naralarıyla Demokrasi rafa kalkacak...

 

***

Laikliğin mantığını ne öğrenme, nede öğretme ihtiyacı hissetmeyen sorumlu yurttaşlar...

 

Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan bir seçmen kitlesi...

 

"Cumhuriyet'in, "Laik Demokrasi'nin ve "hukuk devleti'nin gereğini yerine getirmeyen seçilmişler...

 

Cumhuriyetimiz ve Demokrasimiz adına ne kadar da utanç verici.

85 yıl önce Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti için bir kurtuluş savaşını kazanmak gerekti.

 

Şimdi ise Körlerle sağırlar, birbirini ağırlıyorlar.

 

***

Sonuç ortada;

Sonuçlarını hepimiz, bölünerek, çekişerek, sürünerek çekiyoruz...

Ve "gerçek" demokratların yerini.., "demokrasi bilincini" kavramış yurttaşlar alıncaya kadar çekmeye devam edeceğiz.

 

*tna

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

"Karşı tarafı yok saymak" bize yüklendi bir aralar; halbuki "uzlaşma" yanlısı görünümlü birileri kendince herkesi fişlemiş de "çeksinler ellerini" diyor...

 

Bugün farklı siyasi görüşte olabilen bir çok insanın dedeleri de bu toprakta kan döktü!!!

 

Kimsenin ideallerinin keyfine toplumun önemli bir parçası dışlanacak ve çeşitli yakıştırmalarla düşmanlaştırılacak değildir!!!

 

Saygılı olanlara saygılar...

 

:zorro:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

"Karşı tarafı yok saymak" bize yüklendi bir aralar; halbuki "uzlaşma" yanlısı görünümlü birileri kendince herkesi fişlemiş de "çeksinler ellerini" diyor...

 

Bugün farklı siyasi görüşte olabilen bir çok insanın dedeleri de bu toprakta kan döktü!!!

 

Kimsenin ideallerinin keyfine toplumun önemli bir parçası dışlanacak ve çeşitli yakıştırmalarla düşmanlaştırılacak değildir!!!

 

Saygılı olanlara saygılar...

 

:zorro:

 

Kim kimi fişlemiş biraz daha açarmısınız?

 

***

Kim idealleri keyfine toplumun bir parçasını dışalamaya çalışıyor burada da açık cümleler kurulabilmeli...

 

***

Yazıların bütünününde ne anlatılmak istendiğini kişisel gocunmalardan uzak gözden geçiren bir kişi keyfi ideallerden değil...

 

Laik Cumhuriyetin... Hukuk devletinin vazgeçilmez değerlerinden bahsedildiğini kavramış olması gerekmiyor muydu?

 

***

Yazdıklarınız yukarıda yazılanlara ve şahsıma karşı ise;

 

"Saygılı olanlara saygılar..." derken yazılanlarda ve şahsımda kime karşı saygısız bir davranışa şahit oldunuz?

 

***

Üstü kapalı anlatımlarla sitem üretmek yerine,

 

Katılmadığınız noktaları eliştirmek...

 

Yada Eksik kalan ifadeleri tamamlayarak katkıda bulunmak daha tutarlı sorumlu yurttaş tavrı değil midir?

 

 

***

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Sayin Gelincik,bir ayrintiyi ilave etmek istiyorum,Ulema diye öne sürdükleri isimler ya tarikat seyhleridir ki cogusu sizinde belirttiginiz gibi sabetayist seyhlerdir,belgeleri vardir yada Kuran ayetlerini bu sabetayist seyhlere göre yorumlayan ve halkada öyle empoze edenlere deniyor,bakin bunlar icin Kuranda basörtüsü diye bir kavram yoktur diyen din adamlari Ulema sinifina dahil edilmemektedirler.Iste Erdogan'in ulemasida yukarda bahsettigim ulemadir yani Taliban zihniyetli Ulema.

 

 

saygilarla

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Kim kimi fişlemiş biraz daha açarmısınız?

 

***

Kim idealleri keyfine toplumun bir parçasını dışalamaya çalışıyor burada da açık cümleler kurulabilmeli...

 

***

Yazıların bütünününde ne anlatılmak istendiğini kişisel gocunmalardan uzak gözden geçiren bir kişi keyfi ideallerden değil...

 

Laik Cumhuriyetin... Hukuk devletinin vazgeçilmez değerlerinden bahsedildiğini kavramış olması gerekmiyor muydu?

 

***

Yazdıklarınız yukarıda yazılanlara ve şahsıma karşı ise;

 

"Saygılı olanlara saygılar..." derken yazılanlarda ve şahsımda kime karşı saygısız bir davranışa şahit oldunuz?

 

***

Üstü kapalı anlatımlarla sitem üretmek yerine,

 

Katılmadığınız noktaları eliştirmek...

 

Yada Eksik kalan ifadeleri tamamlayarak katkıda bulunmak daha tutarlı sorumlu yurttaş tavrı değil midir?

 

 

***

 

Yurttaş diğerini onun ne istediğini bile anlayamadan kendine düşman eder ve onu kendince isimlendire isimlendire öcüleştirirse diğer yurttaşın tavrı beklentinizden daha farklı olabilecektir...

 

Parti isimleri, fikir akımı isimleri vererek somutça da belirli odakları isimlendirmelerle "gerici", "rövanşçı" ıvırcı zıvırcı diye ayıra ayıra devam edilirse sonunda bir avuç şovalye dışında ortada bu ülkenin insanı kalmaz sizlere göre...

 

Yerleşik baskını eleştirmek bu ülkeye düşmanlık değil tam aksine daha iyiye yönelme amacıyla bu ülkeyi düşünmek bu ülke üzerine düşünmektir...

 

Bugün bir zamanlar yapılan tasfiyeleri her gruptan insan bilir ve seslendirirken; "o ithal" "bu gerici" diye diye hiçbir sorun çözülemez...

 

Benim açacak bir sözüm yoktur orada; arife tarif gerekmez...

 

:zorro:

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

152

Yurttaş diğerini onun ne istediğini bile anlayamadan kendine düşman eder ve onu kendince isimlendire isimlendire öcüleştirirse diğer yurttaşın tavrı beklentinizden daha farklı olabilecektir...

 

Parti isimleri, fikir akımı isimleri vererek somutça da belirli odakları isimlendirmelerle "gerici", "rövanşçı" ıvırcı zıvırcı diye ayıra ayıra devam edilirse sonunda bir avuç şovalye dışında ortada bu ülkenin insanı kalmaz sizlere göre...

 

Yerleşik baskını eleştirmek bu ülkeye düşmanlık değil tam aksine daha iyiye yönelme amacıyla bu ülkeyi düşünmek bu ülke üzerine düşünmektir...

 

Bugün bir zamanlar yapılan tasfiyeleri her gruptan insan bilir ve seslendirirken; "o ithal" "bu gerici" diye diye hiçbir sorun çözülemez...

 

Benim açacak bir sözüm yoktur orada; arife tarif gerekmez...

 

Gerçektende..."Açacak bir sözünüzün olmadığı" ortada duruyor...

 

"sizlere göre" "bizlere göre" bir bakış açısı elbette sosyolojik ve siyasi yapılanmayı tahlil etmekte zorlandığı gibi...

Kendi algılamaları dışında bir değerlendirmeyi hazmetmekte de zorluklar yaşaması "ve kendine düşman görmesi" çok doğal...

 

Arif ve tarif gerekmeyen yerlerdeki çözümlemeleri yapmak alternatif durduğunuza göre size düşmesine karşın...

Aşağıdaki ifadedeki "algılama ve değerlendirmedeki" hatayı belirlemek yine bu satırları yazana yük olarak duruyor...

 

"Yurttaş diğerini onun ne istediğini bile anlayamadan kendine düşman eder..."

 

Bir bütünü ve "ne kadarda olsa, size uymasa da" içeriğin gerçeklilik, geçerlilik ve doğrularını bile görmemezlikten gelmenin ortaya çıkardığı bu yanlış çümleyi şu şekilde düzeltmek gerekiyor... Çünkü yazılanları eğer tamamını atlamadan okudunuz ve değerlendirdiyseniz ve bu sonuca vardıysanız eğer... Ve yazan yurttaşın "Katılmadığınız noktaları eliştirmek...Yada Eksik kalan ifadeleri tamamlayarak katkıda bulunmak daha tutarlı sorumlu yurttaş tavrı değil midir?" yaklaşımına rağmen, yurttaşın tavrı yukarıda yazılanlarsa eğer...

 

O çümle bu satırları yazan yurttaş tarafından şu şekilde düzeltilmesi ve ifade edilmesi gerekiyor...

 

Yurttaş " :zorro: " diğerinin ne anlatmak istediğini bile anlayamadan kendine düşman kabul eder...

yada buna yakın başka bir değerlendirme şu olabilir...

Yurttaş " :zorro: " diğerinin ne anlatmak istediğini anlama çabası bile duymadan kendine düşman kabul eder...

İfede ettiğiniz gibi yaklışımlarınızı çözümlemek için "Arif olmak ve "Tarif etmek gerekmiyor...

Karşınıdakileri uzlaşmacı olarak görmenin koşulunu sizin düşüncelerinize uygun davranması, yazması ve konuşması olarak algılıyorsunuz...

Şüphesiz ki, düşünce, deneyim ve birkimlerinize inanç ve güveniniz tam olabilir...Ve ben dahil herkes için bu geçerlidir...

Ancak uzlaşmak sadece ortak değerler ve kazanımlar için aynı noktada buluşma özverisiyle gerçekleşir...

"Karşınızdakinin Sizi" düşman yada "Sizin Karşınızdakini" düşman ön kabulleriyle bu ortam ve koşullarının oluşması mümkün değildir...

Yaşamın hiç bir döneminde ve ülkede ve kişiler ve toplumlar arasında bu mümkün olamamıştır...

 

Yukarıdaki iletilerde tümünü iyi değerlendirir ve ülkenin yakın ve uzak tarihinin sosyolojik ve siyasi tahlilini yapan yetkin kişileri ve kitaplarını okur sonuçlarını kavramak sorumluluğuyla objektif bir değerlendirme yapabilirseniz eğer... İletilerde ki değerlendirmeleri yapan kişinin kimseyi "düşman" gördüğü yada olmalarını sağlamak için bu değerlendirmeleri yazmadığının hakkını vermeniz gerekirdi... Ancak, anlaşılan o ki yazılan "gerici", "rövanşçı" değerlendirmelerinin kendine söylendiğini kabullenen yaklaşım, bu değerlendirmeleri yapanı "kendisini düşman olarak gördüğü" kaygısına kapılmış...

***

Her neyse ne !..

 

Ben yine de şu ifade edilenlere yine ve yeniden dikkat çekmek istiyorum !..

 

***

Laikliğin mantığını ne öğrenme, nede öğretme ihtiyacı hissetmeyen sorumlu yurttaşlar...

 

Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan bir seçmen kitlesi...

 

"Cumhuriyet'in, "Laik Demokrasi'nin ve "hukuk devleti'nin gereğini yerine getirmeyen seçilmişler...

 

 

Cumhuriyetimiz ve Demokrasimiz adına ne kadar da utanç verici.

 

85 yıl önce Bağımsız Türkiye Cumhuriyeti için bir kurtuluş savaşını kazanmak gerekti.

Şimdi ise Körlerle sağırlar, birbirini ağırlıyorlar.

 

Sonuç ortada;

Sonuçlarını hepimiz, bölünerek, çekişerek, sürünerek çekiyoruz...

 

Ve kendilerini"gerçek" demokrat olarak kabul eden "sorumlu yurttaşların", "seçmen kitlesinin", "seçilmişlerin" yerini..,

 

"Demokrasi bilincini" kavramış yurttaşlar alıncaya kadar çekmeye devam edeceğiz...

 

*tna

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.