Φ seREnaDE Gönderi tarihi: 30 Aralık , 2005 Gönderi tarihi: 30 Aralık , 2005 Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) kişisel ve devlet olarak yapılan başvurulardan en çok etkilenen ülkedir. AİHM’e şimdiye dek yapılan 20 devlet başvurusundan 10’unun Türkiye aleyhine yapılmış olması, bu olumsuz atmosferin boyutlarını ortaya koymaktadır. Söz konusu 10 başvurunun 4’ünün (mülkiyet, kayıp şahıslar ve göçmenler konularını içermektedir) Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne (GKRY) ait olması ise, Rumların Türkiye aleyhine sonuçlara ulaşabilmek için uluslararası hukuktan ne kadar etkili şekilde yararlanmakta olduklarına işaret etmektedir. Kıbrıs’ta mülkiyetin ihlali konusunda, Rumların AİHM’de bekleyen ve Louzidiu isimli Kıbrıslı Rum’a Aralık 2003’te 1.1 milyon Euro tazminat ödenmesi ile cesaret bulan pek çok kişisel başvurusu bulunmaktadır. Son olarak, Kıbrıslı Rum Xenides-Arestis’in kapalı Maraş bölgesindeki taşınmazı konusunda Türkiye aleyhine 1998’de yaptığı kişisel başvurunun 22 Aralık 2005’te açıklanan kararı büyük yankı yaratmıştır. Bu bağlamda, “neden GKRY karşısında çoğunlukla savunma durumunda kaldığımız ve aynı yöntemden Türkiye tarafından devlet ve birey düzeyinde yeterince istifade edilemediği” sorusu akla gelmektedir. Bu noktadan hareketle, AİHM, kuruluş gerekçesi, Türkiye ve Kıbrıs’ın durumu ile başvuru koşullarını genel hatlarıyla hatırlatmakta fayda görülmektedir: 2. Dünya Savaşı sonrasında Avrupa’da barış ve bütünlüğün sağlanması amacıyla 5 Mayıs 1949’da Londra’da imzalanan bir anlaşma ile Avrupa Konseyi (Council of Europe-AK) kurulmuştur. Merkezi Fransa’nın Strasbourg kentinde bulunan Konsey, insan hakları, hukukun üstünlüğü ve demokrasi ilkelerini esas almaktadır. Bu ilkelere aykırı davranan üye ülkenin üyeliği askıya alınabilir veya üyelikten çıkarılabilir. Nisan 2000’deki Çeçenistan olayları sırasındaki tutumu nedeniyle Rusya Federasyonu’nun oy hakkı elinden alınarak ilk kez bir üyenin üyeliği askıya alınmıştır 4 Kasım 1950’de ise aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 12 AK üyesi devlet, Roma’da Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni (AİHS) imzalamıştır. Şu anda 46 ülkenin taraf olduğu AİHS’yi, Türkiye 1954’te, Kıbrıs Cumhuriyeti 1962’de onaylayarak iç hukukuna dahil etmiştir. Türkiye, 22 Ocak 1990 tarihinde de AİHM’in yetkisini tanımıştır. 1 Kasım 1998’de AİHS’nin denetim mekanizması kurallarını yeniden düzenleyen 11. Protokol, Sözleşme’ye taraf olan tüm devletlerin onayı ile yürürlüğe girmiştir. Böylece bu Protokol’den önce başvuruların ilk aşamada yapıldığı Avrupa İnsan Hakları Komisyonu kaldırılarak, tüm başvurular AİHM’e yönlendirilmiştir. AİHS’ye taraf devletler ise Protokol’den sonra AİHM’in yetkisini kendiliklerinden kabul etmişlerdir. Kıbrıs’ta Aralık 1963 olayları ile ortaya çıkan fiilî durum, KKTC ve GKRY’nin AİHS ile ilgili durumları açısından karmaşık bir tablo ortaya çıkarmıştır. AİHS onayı, bu olaylardan önce 1962’de Kıbrıslı Türk ve Rumların ortak parlamentosu olan Temsilciler Meclisi’nde gerçekleştiği için, GKRY’nin olduğu gibi KKTC’nin de iç hukukunun bir parçasıdır. Ancak, KKTC Türkiye dışında bağımsız bir devlet olarak tanınmadığı için AK’ye üye ve AİHS’ye taraf olamamıştır. Bu nedenle, KKTC’de yaşamakta olan Kıbrıslı Türkler, Sözleşme’nin bu bölgede ihlalinden dolayı başvurularını, KKTC aleyhine değil, konu ve muhatabına göre Türkiye ve GKRY aleyhine dosyalamak zorundadırlar. AİHS’nin ihlal edildiği gerekçesiyle AİHM’e iki tür başvuru olabilmektedir: “Devletlerarası başvurular” ve “kişisel başvurular”. GKRY, 1974, 1975, 1977 ve 1994 yıllarında Türkiye aleyhinde 4 devlet başvurusu yapmıştır. Kişisel başvuru hakkını ise, Türkiye 28 Ocak 1987’den, GKRY “Kıbrıs Cumhuriyeti” adına 1 Ocak 1989’dan itibaren tanımıştır. Türkiye, kişisel başvuru hakkını tanırken yayınladığı deklarasyona “Türkiye hudutları içinde meydana gelen eylem veya ihmaller ile sınırlı olmak kaydıyla” çekincesini ilave etmiştir. Böylece, Kıbrıs’tan yapılabilecek başvuruların deklarasyon kapsamı dışında bırakılması amaçlanmıştır AİHM’e yapılabilecek bir başvurunun kabul edilebilirlik koşulları, AİHS’nin 35. maddesinde düzenlenmektedir. Bu maddeye göre, önce “iç hukuk yollarının” yani yerel hukuktaki yönetsel ve yargısal yolların tüketilmesi, sonuç alınamadığı takdirde kesin karardan itibaren 6 ay içinde davanın AİHM’e dosyalanması gerekmektedir. Bunun bir istisnası mevcuttur: İç hukuk yolu ile hak aramak mümkün değilse, yargı yolları yoksa veya teorik olarak mevcut ise, ya da mevcut sistemin şikayetleri giderecek yeterli ve etkili çareler üretemeyeceği konusunda Mahkeme ikna edilebilirse, doğrudan AİHM’e başvuru yapılabilmektedir. Nitekim, Louzidiu’nun KKTC veya Türkiye’de herhangi bir hak arama girişiminde bulunmadan 1989’da AİHM’e yapmış olduğu başvuru, bu istisna koşulları doğrultusunda kabul edilmiştir. Tüm bu hususlar çerçevesinde, Rum tarafının Kıbrıslı Türklere gerçekleştirdiği insan hakları ihlallerinin, Avrupa Konseyi'nin kuruluş amaçlarına ve AİHS'ye aykırı davranışlarının da örgütlü bir girişimle yoğun şekilde AİHM gündemine taşınmasının ve mümkün olan diğer uluslararası yargı yollarına başvurulmasının yararına inanılmaktadır. Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.