Φ Dr. Ahmet İlyas Gönderi tarihi: 29 Aralık , 2005 Gönderi tarihi: 29 Aralık , 2005 Kosova, Balkanların en kritik bölgelerinden birisi. Bir anlamda da geleceğinin anahtarı. Yaşanan çatışmalar ve sonrasındaki süreç, acı hatıralarla birlikte Kosova’yı bugünlere kadar taşıdı. Şimdilerde ise Kosova’nın gündeminde, “Geleceğimiz nasıl olacak?” sorusu var. Kosova’da yaşayan Arnavutlar, Sırplar, Türkler, Boşnaklar ve diğerleri, bir umutla birlikte endişeyi de barındıran bu soru içerisinde, geleceklerine dair bir cevap arıyorlar. Halen BM kontrolünde olan Kosova, göründüğü kadarıyla bağımsızlık yolunda ilerlemeye çalışıyor. Halkın endişesi ise, bağımsızlık veya otonom yönetim şeklinde sonuçlanacak bir sürecin, Kosova’daki topluluklar arasında yeniden bir çatışma ortamı yaratıp yaratmayacağı konusunda odaklanıyor. Kosova’da etkinliklerini hala sürdüren silahlı gruplar, bu endişelerin korunmasında önemli rol oynuyorlar. İbrahim Rugova başkanlığındaki bugünkü Kosova yönetimi, nihai olarak bağımsızlıkla sonuçlanacak bir politikadan yana. Hatta Kosova Meclisi, 17 Kasım’da, Kosova’nın nihai statüsüne ilişkin sürecin temelini bağımsızlığın oluşturacağı yönünde bir karar aldı. Bu karar, siyasi erkin bağımsızlık iradesinde olduğunun açık bir göstergesi niteliğinde. Kosova Meclisi, nihai statü görüşmelerinde Kosova’yı temsil edecek heyeti ise; -Skender Hiseni (İbrahim Rugova’nın Temsilcisi), - Blerim Şala (Koordinatör), - Hol Berişa (Kosova Demokratik Birliği LDK Bşk.Yrdc.), - Jakup Krasniçi (Kosova Demokratik Partisi Bşk.Yrdc.), - İlber Hisa (ORA Bşk.Yrdc.), - Arbijan Gini (AAK Bşk.Yrdc.) isimli şahıslardan oluşturdu. Hepsinin de nihai hedefinde bağımsızlık yer almasında rağmen, bir türlü bitmeyen “benim bağımsızlığım daha iyi” tartışmaları, doğal olarak Kosova halkında da müzakere komisyonunun ne derece başarılı olacağı endişesini yaratıyor. Nihai statü sürecinde neticeyi etkileyebilecek en önemli aktör, şüphesiz Sırbistan olacak. Zira Sırbistan, Kosova’nın tam bağımsızlık yerine, dış güvenliği Sırbistan’a ait, iç yönetiminde otonom bir yapı kazanmasını savunuyor. Bir anlamda, Kosova’yı elinden kaçırmamak uğruna özerklik teklif ediyor. Sırbistan Dışişleri Bakanı Vuk Draskoviç, “Daha az bağımsızlık, daha çok otonomi” söylemiyle, “Z4 Formülü” olarak da bilinen ve Bosna’da da gündeme getirilen siyasi formülü temel alarak, Kosova’nın dış güvenliğinin ve sınır muhafazasının Sırbistan’a, iç güvenlik ve yönetiminin ise bölgesel ağırlıklarına göre azınlıklara verilmesi içerikli bir nevi federatif sistemi, kamuoyunun gündeminde tutmaya çalışıyor. Diğer taraftan Sırbistan Hükümeti ise Sırbistan Parlamentosu’nda görüşülmek üzere, nihai statü görüşmeleri sonucunda Sırbistan’a baskı ile kabul ettirilecek her türlü kararın hukuk dışı ve yok sayılacağını içeren bir karar tasarısı hazırladı. Kosova’nın komşuları Makedonya ve Arnavutluk da bu süreçte söz sahibi olmaya çalışıyorlar. Makedonya, özellikle sınır sorununun çözüme kavuşturulabilmesi isteğiyle, Kosova’nın bağımsızlığından yana. Ancak Makedonya’nın isim konusunda yaşanan tartışmaların aktörü olduğu bir dönemde, Kosova konusunda ne derece etkin olabileceği de merak konusu. Gerçi Makedonya, 17 Aralık 2005’te yapılan AB toplantısında, aday ülke statüsü kazandı. Bu, Makedonya’nın anayasal ismiyle tanınması konusundaki çabalarına olumlu katkı sağlayacak bir gelişme. Aynı zamanda da AB üyesi olan Yunanistan ile sorunlarını daha yakın bir cepheden tartışması anlamına gelecek. Arnavutluk ise, Kosova’daki nihai kararda halkın belirleyici olmasından yana. Halkın bağımsızlık yönünde bir kararda uzlaşması halinde, Kosova’nın bağımsızlığını şartsız destekleyeceğini açıklıyor. Aslında bu dolaylı siyasi açıklamalar, üstü kapalı bir şekilde bağımsızlığın desteklenmesinden başka bir şey de değil. Zira Kosova’da önemli bir nüfus olan Arnavutlar, tam bağımsızlıktan yanalar. Üstelik de her konuda Arnavutluk ile sıkı diyalog içerisindeler. Bir nevi, Arnavutluk tarafından yönlendiriliyorlar. Dolayısıyla da Arnavutluk’un politikaları, Kosova sürecinde önemli rol oynayabilecek potansiyele sahip. Nitekim, Kosova ve Sırbistan ile eş zamanlı olarak Arnavutluk da Parlamento Dış İlişkiler Komisyonu’nda, Arnavutluk’un, Kosova halkının istekleri doğrultusunda hareket edeceği ve halkın tam bağımsızlık talep etmesi durumunda koşulsuz olarak destek vereceği yönünde bir karar aldı. Üstelik bu karar, sosyalistler ile demokratlar arasında tam bir uyumla alındı ve daha önce hazırlanan taslakta yer verilen “şartlı bağımsızlık” ibaresi de karar metnine dahil edilmedi. Tüm bunlar, Arnavutluk’un, Kosova’nın bağımsızlığı konusunda ne kadar istekli olduğunu ortaya koyuyor. Zira bu gelişme, “Büyük Arnavutluk” hayalinin hayata geçirilebilmesinde önemli bir adımın atılması olarak algılanıyor. Kosova konusundaki değerlendirmelerimize, daha geniş bir uluslar arası perspektiften bakmak suretiyle müteakip yazılarda devam edeceğiz. Alıntı
Φ Dr. Ahmet İlyas Gönderi tarihi: 29 Aralık , 2005 Yazar Gönderi tarihi: 29 Aralık , 2005 Kosova’nın, muhtemelen 2006’da bir sonucun elde edileceği nihai statüsüne ilişkin görüşme sürecinde, sonucu belirleyici etkenlerden biri olarak da çevre ülkeler gösteriliyor. Daha önceki yazımızda da değindiğimiz gibi, Sırbistan başta olmak üzere Arnavutluk, Makedonya, Bulgaristan gibi Kosova’nın komşuları, bu süreçte etkin olacak ülkeler. Ancak bu komşu ülkelerin dışında, dünya kamuoyuna da yön verem iki önemli aktör daha bulunuyor. Politikaları çerçevesinde dünya kamuoyunu yönlendirme gücüne sahip ABD ve AB. Bölgesel aktörlerin dışında, Kosova sürecinde asıl rolü oynayacak iki unsurdur AB ve ABD. ABD, BM üzerindeki kontrol gücüne dayanarak, Balkanlardaki politikalarına şekil verebilmek için Kosova konusunun uluslar arası bir mesele olduğu ve BM tarafından çözüme kavuşturulması gerektiğini savunuyor. Buna karşın AB ise, Kosova’nın AB’nin yumuşak karnı olduğu bilinciyle, meselenin AB’nin iç meselesi niteliğinde olduğunu ve bu çerçevede çözüme kavuşturulması gerektiğini savunarak, BM’i ve bir anlamda da ABD’ni sahadan uzaklaştırmak istiyor. AB, Kasım 2005’te Kosova görüşmelerini takip etmesi amacıyla, AB Güvenlik Konseyi Başkanı Javier Solana’nın yardımcılığını yapan Avusturyalı diplomat Stefan Lehne’yi, özel temsilci olarak atadı. Böylece AB, Kosova konusunu AB içerisinde çözüme kavuşturulacak bir konu olarak kabul ettiğini tescillemiş oldu. Yine eş zamanlı olarak, ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Nicholas Burns, “Belgrad yönetiminin, Kosova’nın statüsü ile ilgili görüşmeleri boykot etmemesini, aksi takdirde uluslararası toplumun girişimleriyle alınacak kararın Sırpların aleyhine olacağını, görüşmelerin dokuz ay süreceğini, bu sürenin sonunda uluslararası topluluğun taraflar arasında alınan kararları altı ay analiz edeceğini ve son kararın verileceğini” açıkladı. Diğer yandan, BM’de dış politika uzmanı olan Charles Kupchan ise, “Kosova ile ilgili görüşmelerin çok zorlu geçeceği, görüşmelerin Mayıs-2006’da bitmesini müteakip Kosova’nın bağımsızlığı yönünde karar çıkacağından dolayı, Sırp yönetiminin şimdiden ‘Bağımsız Kosova’ fikrine kendisini alıştırmak zorunda olduğu, Sırbistan tarafından hazırlanan yeni Anayasa’da Kosova’nın Sırbistan’ın bir parçası olarak gösterilmesinin yanlış olacağı” yönünde bir açıklama yaparak, ABD’nin politikalarını destekler bir tavır sergiledi. AB’nin Kosova görüşmeleri için özel temsilci atamasını müteakip, BM de Finlandiya Devlet Eski Başkanı Martti Ahtisaari’yi BM özel temsilcisi olarak görevlendirdi. AB ile ABD-BM arasında yaşanan bu diplomatik çekişme, bölgenin önümüzdeki dönemde geleceğini tayin edecek sonuçları barındırıyor. AB, Kosova’nın bağımsızlığını müteakip kısa sürede Arnavutluk’a yakınlaşacağı ve neredeyse yeni bir Arnavutluk olacağı endişesini taşıyor. Bu noktada da, “Avrupa’da iki Arnavut hükümeti olmamalı” düşüncesiyle, Sırbistan politikalarına biraz daha yakın duruyor. ABD ise, Arnavutluk’a son dönemde verdiği desteği gelecekte de Kosova üzerinde sürdürebilmek ve Balkanlar için önemli olan bir coğrafyada söz sahibi olabilmek için, Kosova’nın tam bağımsızlığını, dolayısıyla da “Büyük Arnavutluk” idealini açıkça destekliyor. Bu desteğini ise, BM üzerindeki etkinliği vasıtasıyla dünya kamuoyuna kabul ettirmeye çalışıyor. Sırp diplomatların ve siyasetçilerinin, Kosova konusunda destek sağlamak amacıyla ABD siyasetçileri nezdinde sürdürdükleri kulis faaliyetlerinin her seferinde başarısızlıkla sonuçlanmasının altında yatan neden de budur. Makedonya’daki Arnavutların Demokratik Partisi (ADP) Başkanı Arben Caferi’nin, “Kosova’nın bağımsızlığını kazanacağı, Makedonya’da çok kültürlü etnik yapının korunmasının mümkün olmadığı ve ülkenin etnik yapıya uygun olarak parçalanması gerektiği, Kosova isminin Slav kökenli olduğu ve bu yüzden adının ‘Dardanija’ olarak değiştirilmesi ayrıca bağımsız Dardanija’nın Arnavutluk ile birleşmesi gerektiği” yönünde yaptığı açıklamalar da, “Büyük Arnavutluk” projesinin yavaş yavaş uygulamaya geçirildiğini gösteren bir ayrıntı oldu. Kosova’daki siyasetçiler, nihai statü görüşmelerinin üç aşamalı gerçekleşeceğini ve bağımsızlıkla sonuçlanacağını düşünüyorlar. Buna göre birinci aşama, BM özel temsilcisi Martti Ahtisaari’nin Kasım 2005’te Kosova ve Sırbistan’a yaptığı geziyle başladı. İkinci aşama, Ahtisaari’nin Ocak 2006’da bölgeye yapacağı ziyaretle başlayacak ve nihayetinde ise üçüncü aşamada, Martti Ahtisaari liderliğindeki BM ekibi, Kosova’nın bağımsızlığı konusunu görüşmek üzere toplanacaklar. Yine üçüncü aşamada, konuya müdahil çevrelerin heyetleri de bir araya gelecekler. Nihai statü görüşmelerinin neticesi, Balkanların da geleceğini belirleyecek bir sonuç olacak. ABD, “Büyük Arnavutluk” projesini destekleyeceği vaadiyle Arnavutları kullanmak suretiyle, Balkanlar’ın göbeğine yerleşecek. Düne kadar Makedonya’nın anayasal ismi konusunda sessiz kalmak suretiyle Yunanistan lehine tavır sergileyen AB’ne nispet yaparcasına, bir anda Makedonya’yı anayasal ismiyle tanıması ve bu sayede Makedonya’yı da Balkanlar politikasına dahil etmesi, bu amacına yönelik eylemleridir. Bulgaristan’ın NATO üyeliği konusunda sağladığı açık destek ve askeri işbirliği de ABD’nin politikaları ile örtüşen hususlardır. Şimdi tüm bu hat batıdan doğuya doğru çekildiğinde, ABD’nin Adriyatik Denizi’nden Batı Karadeniz kıyılarına kadar Balkanlar’da söz sahibi olmayı amaçladığını açıkça görülüyor. Bu, Avrupa’nın gelecek yıllarına ve AB’nin varlığına doğrudan etki etmeyi amaçlayan bir eylem planı. AB ise, aslında bu konuda biraz geç kaldı. ABD’nin planını geç fark eden ve Avrupa’nın hassas noktası olan Orta Balkanlar konusunu görmezden gelen AB, dünyanın neredeyse tamamı tarafından anayasal ismiyle tanınmayan Makedonya’yı, 17 Aralık 2005’te yapılan toplantıda AB adayı ülke statüsüne aldı. Üstelik de Yunanistan’ın başını çekeceği şiddetli tartışma ortamlarını göz önüne alarak. Tüm bu gelişmeler ve stratejiler nedeniyle Kosova, Balkanlar için çok önemli bir konumda. Ancak bizler açısından Kosova kadar önemli olan bir diğer konu ise bölgedeki Türklerin akıbetinin ne olacağı. Bu kurtlar sofrasında, bizlerin de gelişmeleri çok dikkatli izlemesi ve oyuna gelmemesi lazım. Ne olursa olsun, birlikte hareket edilmesinde ve ortak bir politika belirlenmesinde büyük yarar vardır. Bu birlikte hareket etme konusunda Arnavutlar oldukça başarılılar. Arnavutluk, Makedonya, Kosova, neresi olursa olsun, hepsi aynı amaca inanıyor ve birbirlerini destekliyor. Oysa Türk toplumu, bazı bilinçli oyunlar neticesinde neredeyse birbirinden koparılmış durumda. Kosova’daki Türkler, Makedonya’dakileri beğenmiyor, diğeri öbürünü eleştiriyor… Hatta daha da acısı, Kosova’daki Türkler arasında bile güçlü bir işbirliği ve dayanışma görülemiyor. Önümüzdeki günlerin neler getireceği, herkesin merak ettiği bir konu. Dileriz sonuçtan olumsuz etkilenen kesimler arasında Türkler yer almaz… Dr. Ahmet İlyas [email protected] www.balkanpostasi.net Alıntı
Φ asterix Gönderi tarihi: 29 Aralık , 2005 Gönderi tarihi: 29 Aralık , 2005 Yazılanlardan ilk anda çıkartılabilecek iki sonuç var; 1 - Irka ve milliyete dayalı devlet kurma çabalarının sonu yok ve tüm bu çabalar insanlığa acı ve umutsuzluk verirken, hangi güç odaklarının amaçlarına hizmet etiiği aşikar. Bağımsızlık düşüncesinin ve devlet kurma çabalarının İnsanlığın temel gerçekliği ve gereksinmeleri üzerine değil de, hala milliyete, ırka vb. dayandırılıyor olmasının ve insanların hayatı üzerinde nasıl diplomatik madrabazlıklarla dans edilebileceği gerçeğinin güzel bir örneği. 2- Bir diğeri ve orta vadede tehlikelisi, tüm bu hengame içerisinde Anadolu yarımadasının belki doğrudan, belki de dolaylı olarak batıdan da kuşatılıyor olması. Emperyalizm, tüketim alışkanlıklarımız, eğitimimiz, politikamız, sanatımız ve hayatımızı kuşatan pek çok alana etkili bir şekilde girmişken, şimdi önce güneyden daha sonra da batıdan yarımadamıza bu derece yaklaştı. Alıntı
Φ seREnaDE Gönderi tarihi: 29 Aralık , 2005 Gönderi tarihi: 29 Aralık , 2005 YAZILARINIZI FORUMDA PAYLAŞTIĞINIZ İÇİN TEŞEKKÜRLER SİTEDEN DE TAKİP EDİYORUM ZAMAN ZAMAN Alıntı
Önerilen İletiler
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.