Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

BİR KELİME Mİ, SANAL EMİR Mİ?


Önerilen İletiler

Gönderi tarihi:

Dine dayalı herhangi bir düzenleme, laikliğin çivisini çıkarır. Anayasa mahkemesinin değişikliği kabul etmesi, varlık nedenini inkar anlamına geleceğinden mümkün değildir. Neyse, bu işin hukuki yönü. Diyanetin yapması gerekene gelirsek:

 

Bir kere saçın görülmeyeceğine dair bir veri olmadığını açıkça söylemelidir. Ayette istenen, örtünün yakalara “vurulması” yani örtünün yakayı örtmesi, yani “zinet” olarak geçen gerdanlık, veya gerdan, fark etmez, buranın örtülmesinden söz ediyor.

 

Tabii bu açıklama, “bunu baz alın” anlamında değil, çünkü laik düzen dini baz almaz ki, açıkça “saç görünmeyecek” dese bile buna uygun yasa çıkarsın! Bu açıklamanın amacı, iddianın temelsizliğini göstermeye yaramasıdır. Yani erkekler eylem yapıp medeni kanunu protesto etseler, örneğin Kuranda açıkça verilmiş olan çok eşlilik hakkını talep etseler, başörtüsü talebinden daha dayanaklı bir talep olurdu. Rahmetli Benazir Butto tarzı bir başörtüsünün İslam’a aykırı olduğunu hiç bir ayetle kanıtlayamazsınız.

 

Denirse ki, “başörtünün saçları örtmesi gerektiği zaten bilinen, belli bir şey, ayet sadece örtünün kapsamını genişletiyor.” O zaman orda bir duralım.

 

Bu kadın saçı madem bu kadar netameli bir şeydi, bu kadar yeri yerinden oynatıyordu, “zaten biliyorsunuz” deyip es geçilmemesi gerekirdi. Bir kural koyuyorsun madem, lama cime bırakmadan, net, açık koyarsın. Koymamışsan hiç kusura bakmazsın, kural koymayı bilmiyor durumuna düşersin demektir.

 

Ne yandan baksanız, başörtü etrafında koparılan fırtına bir bardak suda koparılan yapay bir fırtınadır. İyi niyetli değildir, amacı ayrım, çatışma, bozgunculuktur.

 

Diyanetin yapacağı ikinci açıklama, “görülmesi zaruri olan” ifadesine (eller ve yüz) eklentisini kendilerinin ayette olmadığı halde ilave ettiklerini açıkça itiraf etmeleridir. Bu konuda da açıklık ve kesinlik yoktur.

 

Sonuç olarak, “bu kadar belirsiz, bu kadar muğlak bırakılmış bir ifade yüzünden hiçbir şey lazım gelmez, örtü ayrıntının ayrıntısı en geride kalan bir konudur, dini bir öneme haiz değildir” hükmüne varılması gerekir.

 

Hatta son bir ilave yapılarak, örtü gerekçeli olarak önerilmiştir, bu gerekçe de hür kadınların cariyelerden ayrılması gerekçesidir. Bu gerekçe Kuranda açıkça zikredilir. “Bugün cariye olmadığı için de gerekçe ortadan kalkmıştır” da diyebilir.

 

Ama tabii tüm bunları diyemez, çünkü geçimleri dinin ön plana çıkarılmasına bağlı…

Gönderi tarihi:
Bir gün boynunda hac işaretiyle üniversiteye girmek isteyen bir öğrenci kendisini haklı çıkarak dayanakları resmi olarak ortaya çıkarmak durumundadır

 

Ne yani şimdi ben boynuma hac kolye hoşuma gidiyor sırf sembolünden dolayı takıyorum die takınca hristiyan mı olacağım yada oradaki toplum bu gevur yada fazla muhatap olmayalım mı diyeceksiniz ya bu türkiye tam bir basitlik ülkesi herşeyiyle kimse kimsenin inanışı veya görüşüne saygı duymuyor eğer azınlıksan hiçsin yada farklıysan acaipsin vb. durumlar bu türkiyenin yok olmasını istiyorum

Gönderi tarihi:
bu türkiyenin yok olmasını istiyorum

Türkiye'nin değil "bu" Türkiye'nin, yani olumsuzluklarını tanımladığınız Türkiye'nin değil mi?

 

Ortaya koyduğunuz olumsuzluklardan sıyrılmış bir Türkiye'nin var olmasını isteyeceğinizden eminim. Biz de bunun çabasındayız. Dinsel simge ayrımcılığına kapılıp birbirine düşen bir halk olmayalım istiyoruz. Çünkü dünyada din kadar katı ve keskin bir ayraç görülmemiştir. En yakın rakibi ırkçılıktır. Fakat köleleri ****** gibi gören Amerikalılar bile zencileri kabullenmeyi başardı, bakan, genelkurmay başkanı yaptılar onları. Belki başkan bile yapacaklar yakında.

 

Ve bana inanın, ırkçılık bile dinden beslenmeden asla ayırıcı olmayı başaramaz. En dine uzak ırkçı bile, sonuçta tanrının kendi ırkını seçerek üstün yarattığı teziyle hareket eder. Başka bir destek bulması düşünülemez ırk tezine...

 

Hangi ırkçı "evrimsel mutasyon sonucu üstün biçimde evrilen ırkım için diğer ırklara ölüm!" der ki? Ama tüm evreni, her atom taneciğini yaratan kendi tanrısını tanımayıp başka adlar taşıyan tanrılara tapan insanları çok kolaylıkla düşman beller. Çünkü inandığı tanrısı her şeyin sahibi. O da o tanrının varisi, halifesi, temsilcisi, askeri, her şeyi...

 

Bu mantıktan, gayrıya düşmanlıktan başka ne çıkabilir ki?

Gönderi tarihi:
Bir kere saçın görülmeyeceğine dair bir veri olmadığını açıkça söylemelidir. Ayette istenen, örtünün yakalara ?vurulması? yani örtünün yakayı örtmesi, yani ?zinet? olarak geçen gerdanlık, veya gerdan, fark etmez, buranın örtülmesinden söz ediyor.

 

Başörtüsü kafa derisi görünmesin diye örtülmez, ayette geçen örtü baş örtüsüdür, siz onu örtü olarak değiştirmişsiniz hiçbir anlamı yok, bütün tefsir çalışmalarında başörtüsü olarak geçer

 

Baş örtüsünün nasıl giyileceği ayrıntılı olarak açıklanmamıştır, kişi bunu nasıl öreteceği konusunda özgür bırakılmıştır, ister türnan ister karaçarşaf vs.

 

örneğin türban şeklinde başörtmek (yakalarına kadar salmak ayette sabittir olmak kaydıyla) bir yorumdur yani örtme biçimidir, karaçarşaf giymekte yorumsal bir şekildir, butto tarzı örtünmekte bir yorumdur, kısacası bunları birbirinden ayıramazsanız, sabit olan başın örtülmesi ve yakalara kadar salınmasıdır, bunu yaptıktan sonra yok türbanmış yok karçarşafmış yok saç görünmeyecekmiş diye ayıramayız. Çünkü hepsi ayetteki hükmü yerine getiriyor !

 

peki diyanet bu konuda nasıl güncel bir fetva çıkarabilir ?

 

derki, baş örtüsünden taşan saçlar görünebilir, çene altından bağlanması hükmü bozmaz

 

ama bunun dışında ne yaparsa yapsın, ayet dışına çıkacaktır. bunuda diyanet yapamaz !

 

saygılar

 

 

 

 

 

saygılar

Gönderi tarihi:

Başörtüsü sözcüğünü söylemekten ben bu forumda hiç kaçınmadım, defalarca bu sözcüğü kullandım. Kedi olalı bir fare tutunca büyük bir açık yakalamış gibi davranmaya gerek yok.

 

O da değil, biz bir ayet yorumlasak "çağdaş vaiz" oluruz, çünkü işlerine gelmediği gibi yorumladık, ama işlerine gelene, çağdışı dogmalarına prim verenlere vaaz sonuna kadar serbest.

 

Acaba diyorum, diyanet başörtüsünün başın kaçta kaçını örtmesi gerektiği konusunda dünyadaki kara-su oranını baz alsa olur mu? Ne de olsa doğa da allahın ayeti... Mesela dörtte üçünü örtse, dörtte biri açıkta kalsa, ya da daha çağdaş bir yorum olsun, dörtte üçü açık kalsın, dörtte birini örtsün? Sonra aşağısı da yakalara insin, o ayet gereği bak, ona lafımız yok! Sorun o ki sıkmabaşlar iyice dini sembol vurgusu yapacaz diye mumya gibi sarınıp bir de altına sağlam olsun, tel bile çıkmasın diye boneler filan koyuyorlar. Sanırsın ayet "bak saçınızın teli görünmeye, yakarım haaa!" demiş! Bazıları hangi gezegende yaşıyor şaşıyorum, tesettürden nasıl bir giyim tarzının kastedildiğini ekranlarda da mı görmüyorlar anlamıyorum. Benazir Butto örtüsüne kim ne karışır, kim dini simge olarak algılayıp karşı çıkar?

 

Benim babaannem mert, dobra, çakı gibi bir kadındı. Sütbeyaz yazmasını kınalı altın saçları görünecek şekilde başına koyar, uçlarını yakalarının üzerine bırakırdı. Elini göğsüne küt diye vurur, "burası iman yeridir, açılmaz!" derdi. Saçının görülmesini hiç dert etmezdi. Saçın teli görününce bir yıl, saç teli adedince yıllar cehennemde yanılacakmış" diyenlere öyle sert çıkardı ki, lafı ettiklerine pişman ederdi. Ben ömrümde öyle mert bir kadın görmedim. Kocası olan büyükbabam dahil, hiç bir erkek karşısında eğilmez, ezilmez, lafını esirgemez ve hiç bir ikincil konuma boyun eğmezdi.

 

Güzel babaanneciğimin Kuranda ne yazdığından hiç haberi yoktu. Ama sağlam bir mantık kurgusuna, hür bir akla sahipti. Akıl yürütmek için dogmalara hiç ihtiyacı yoktu. Atatürk'ten bahsederken başını daha da bir dik tutardı.

 

Huzur içinde sonsuzluğa güzel babaannem benim... Ülkem senden de geriye gidiyor, ülkem kadını senin çok gerine düşüyor ama sen yine de huzur içinde uyu, ızdırabını biz duyalım...

Gönderi tarihi:
Acaba diyorum, diyanet başörtüsünün başın kaçta kaçını örtmesi gerektiği konusunda dünyadaki kara-su oranını baz alsa olur mu?

 

olmaz !

 

Mesela dörtte üçünü örtse, dörtte biri açıkta kalsa, ya da daha çağdaş bir yorum olsun, dörtte üçü açık kalsın, dörtte birini örtsün? Sonra aşağısı da yakalara insin, o ayet gereği bak, ona lafımız yok! Sorun o ki sıkmabaşlar iyice dini sembol vurgusu yapacaz diye mumya gibi sarınıp bir de altına sağlam olsun

 

Başörtüsü kafa derisini değil başı saçı örtmek için giyilir, ama bence bir kaç saç telinin dışarı fırlamasının bir önemi yok, butto bunu uygulayanlardan

 

ama bazılarıda madem başörtüsü saçı örtmek için gerekli o zaman saçımız hiç bir telinin göstermeyelim diyebilir

 

yani ikisi arasında bir yorum farkı var ama ikisininde yanlış veya şunun yanlış şunun doğru olduğunu söyleyemeyiz.

 

çünkü ayette ayrıntılı bir biçim yok, sadece başörtünüzü yakalarınınıza kadar salın diyor, artık bunun açılımı kişisel veya toplumsal olarak benimsenen biçimde oılacaktır. Türbanda bunlardan biridir, karçarşafta bunlardan biridir

 

Benazir Butto örtüsüne kim ne karışır, kim dini simge olarak algılayıp karşı çıkar?

 

ayetlere göre yapılan herşey dini simgedir

 

butto gibi giyinmek o tarzı dini simge olmaktan çıkartmaz ! çünkü sonuçda dinin emrettiği tarzlarda giyiniliyor !

 

saygılar

Gönderi tarihi:
olmaz !

E, heralde olmaz tabii ki. :lol:

bence bir kaç saç telinin dışarı fırlamasının bir önemi yok,

Amma da cimri davranmışsın, gel şunu altı yedi tele çıkaralım.

ayetlere göre yapılan herşey dini simgedir

Elbette, ama ben kendi adıma söz veriyorum, Butto tipi örtüye karşı çıkarsam adiyim, kişiliğim üzerine söz veriyorum. Karşı çıkarsam kişiliksiz olayım.

 

Ama sıkmabaşlar vazgeçmezler. Emir aldıkları yüksek! yerler kabul etmez. Onlar illa saçın teli bile görülmeyecek yorumunda ısrarcı olacaklardır, çünkü ayrımcılık yapmalarına bu yorum elveriyor. Öbür yorum ayrımcılığı çöpe atar, nifak çıkaramazlar.

 

Bakın benden çok hoş bir moda önerisi: Saçı tepenin biraz arkasında topuz yapsınlar. Örtüyü ortadan bu topuza toka ile iliştirsinler. Örtünün uçlarını da yakalarının üzerine koysunlar. Nasıl? Cici değil mi? Kurana da uygun. Benimki sadece öneri.

 

Yoksa kıyafet Kurana uyacak diye bir kaygı yok, zaten Kuranda bile kıyafetin net bir tanımı da yok!

 

Tamam da, bir bardak suda kopan fırtına ne, ben onu soruyorum. Gerekçe: "Allahın emri" diye söyleniyor da, o yüzden, yoksa Kurandaki tanımı çıkaralım diye uğraşmıyorum. Bakıyorum, saç teli ile ilgili bir kelime göremiyorum, hani diyanet de boş durmasın, maaş alıyorlar, o bakımdan diyorum...

 

Yoksa diyanet kıyafet yasalarına temel olacak fetva yayınlayacağından, "ulemaya" soracağımızdan değil. Maaş alıp yatmasınlar, fikir dünyasına katkı yapsınlar diye söylüyorum...

Gönderi tarihi:
Bakın benden çok hoş bir moda önerisi: Saçı tepenin biraz arkasında topuz yapsınlar. Örtüyü ortadan bu topuza toka ile iliştirsinler. Örtünün uçlarını da yakalarının üzerine koysunlar. Nasıl? Cici değil mi? Kurana da uygun. Benimki sadece öneri.

 

evet çok yakışıklı bir öneri, umarım ilerde böyle yapanlarıda görürüz, hem ayete ters değil, hem daha modern (hadislere terste, referans Kur'andır)

 

amam da, bir bardak suda kopan fırtına ne, ben onu soruyorum. Gerekçe: "Allahın emri" diye söyleniyor da, o yüzden, yoksa Kurandaki tanımı çıkaralım diye uğraşmıyorum. Bakıyorum, saç teli ile ilgili bir kelime göremiyorum, hani diyanet de boş durmasın, maaş alıyorlar, o bakımdan diyorum...

 

evet bunada katılıyorum, diyanet saçın görünebileceği konusunda bir fetva çıkartabilir, çünkü bu ayetin anlamına ters düşecek bir bilgi içermez, en azından bunu yapabilirler, bence bir yararı olur.

 

saygılar (azda olsa bu konuda ortak nokta bulmak güzel oluyor)

Gönderi tarihi:

Katkı için teşekkürler TARAFSIZ, saygılar benden. Ancak sonuçta benim de bir kıyafet biçimi önerme hakkım olsa da, kıyafet tanımlama yetkim yok. Önerimin toplumda yaygın kabul görmesi gerektiğini dayatamam. Buna kendimi ne yetkili görüyorum, ne gücüm yeter.

 

Ben sadece suya bir taş atıyorum ve yayılan dalgaları izliyorum. Biraz da dalgın ve durgunum izlerken. Toplumsal karmaşanın hırçın dalgalarının bu küçük genişleyen daireleri yutacağını biliyorum.

 

Ben kıyafet de tanımlamıyorum. Benim göstermek istediğim, konuya temel alınabilecek kesin bir esas olmadığı. Bu sorun için bu yaygarayı koparmaya gerçekten değmez. Ha ama birileri çıkar biz Kuranı harfiyen her ayrıntısıyla yönetime yansıtmak istiyoruz derler, o zaman bu öneriye göre konuşuruz. Ama koskoca bir toplumu kilitleyen konu, gerçekten temelsiz, yazıktır... Kıyafet konusunu ne ayet, ne hadis, ne anayasa, ne yasa çözemez. Kıyafet bu ya! Kimsenin hassaslıklarına dokunmadan bir orta yol toplumsal reflekslerle otomatik olarak, zorlamadan, bükmeden bulunacak!

 

Yazılı kayıtlar ancak çalışma koşullarını düzenleyen yönetmeliklere konabilir, işçinin kafasına baret, eline eldiven, ağzına gaz maskesi takması gereken yerlerde bu kıyafetleri düzenleyen yönetmeliklerden farkı yoktur konunun. Bu insan mezun olunca kafasına sarık sarıp yargıç kürsüsüne oturamayacağına ve karşısına savcı boynuna haç asıp, avukat başına kardinal şapkası giyip çıkamayacağına, çıkarsa ayrımcılık tartışmaları yaşanacağına göre, (örnekleri diğer kamusal alanlar için siz çoğaltın) üniversite burası. Açıverecekler başlarını, o kadar... Üstelik zamanla kamusal alanlar azalacak, özelleştirmeler sonucu yargı, güvenlik ve savunma harici her alan özelleşecek büyük olasılıkla. Sorun zaten soğuyacak zaman içinde.

 

Yok yani, gün olur başörtüsü dini simge olarak algılanmaya da bilir, ben gerçekten algılamıyorum aslında. Çünkü öyle başörtülüler görüyorum ki, ful aksesuar ve başının örtüsündeki yanar döner pırıltılı renkler, en itinalı şekillendirilmiş en usta kuaför elinden çıkmış saçtan on kat dikkat çekici. Yakınlarda bir eşarp gördüm, Malezya işi mi neymiş, boğayı yerinden zıplatacak kadar parlak kırmızı bir renk ve ışığa göre parlayan kısımları sarı renk alıyor.

 

Daha alttaki kıyafeti hiç sözkonusu etmiyorum. Lütfen, bu işler yasa ile olmaz. Ancak İran ve Arabistan gibi "Emribil maruf nehyi anilmünker" polisi teşkilatı kurarsınız, polis gözüne kestirdiğini tutuklar. Polisin anlayış tarzı sokağın yasası olur. Yok, bunu önersinler, bunu tartışalım.

 

Başka çözüm yoktur, lütfen akılcı olalım...

Gönderi tarihi:

 

Demokratik laik devlet, tüm ideolojilere eşit mesafededir. Demokratik laik düzen, demokrasi hariç, her hangi bir ideolojinin temsilcisi değildir.

 

Söylemiş olduğunuz ''laiklik''hususunda dilimizden düşmeyen içi bir türlü genel geçer kabul gören muhteviyatla doldurulamayan kalıplaşmış bir tabir...Tüm ideolojilere mesafeli duruşundan kastınız kanımca kendi ideoljisi dışındaki ideolojilerle ilgili...

 

İkinci cümlenizde devletin sadece demokrasi ideolojisinin temsilcisi olduğunu vurgulamışsınız.Atatürk düşmanı olarak ilan etmeyin de Türkiye'mizde doğal olarak devletimiz Atatürk ideolojisinin demokratik temsilcisi...Demek ki sadece demokrasi ideolojisinin temsilcisi değil..Yani bir felsefesi var...Sonuçta şu çıkıyor değil mi?Devletin savunduğu bir ideolojik görüş var ve bu görüşün anladığı,demokrasi,hukuk,Cumhuriyet tezahürleri hüküm sürmekte...doğal olarak...

 

Evrensel hukuk,demokrasi,Cumhuriyet rejimiyle bir ideolojinin temelinde savunulan bu değerlerin denk değerler olmadığının ayrımını yapmak lazım...

 

Türkiye'deki laiklik,demokrasi,Cumhuriyet rejimi anlayışıyla diğer bütün bu değerlerle yönetilen ülkelerdeki anlayışların aynı olmadığını biliyoruz...

 

Laik devletten bahsediyoruz devletin finansa ettiği resmi bir kurum olan ''Diyanet İşleri...''devletin bünyesinde bir kurum Türkiye'nin şartlarına özgü laikliğin bir tezahürü...Laikliğe aykırı kaldıralım isterseniz...

 

Dini bayramlarda devlet resmi tatil ilan ediyor...Devlet, gerekçesi dine dayanan bir karar veriyor...Bunlara karşı mıyım hayır olması gereken bu bence de bu da laiklik işte...

 

Askerde yemek yemeden önce ''Tanrı'mıza hamd olsun...''duası ediliyor bu da laiklik...

 

Cumhuriyet'e karşı din temelli çıkan isyanlarada Cumhuriyet taraftarı ölen insanlar için ''şehit''tabiri kullanılıyor...

 

''Şehitlik''temelini İslam'dan alan tamamen dini bir terimdir ve manaları da tamamen dinin ortaya koyduğu manalardır...

( Buna karşı değilim önce söyleyeyim de yanlış anlaşılmasın...sadece duruma farklı bir bakış açısı getirmek,irdelemek adına verilmiş bir örnek...)Laik devletin dini terimleri resmi anlamda kullanması da başka bir laiklik, ha buna kimse karşı çıkmıyor doğal olarak...

 

İstiklal Marşı'mızda hangi terimler var,hangi fikirlere vurgu yapılmış,hangi anlayışı yansıtıyor diliyle değil gönlüyle okuyan bilir...

Eğer orada anlatılanları devlet adına resmi olarak sahipleniyorsak laik devletin bütün ideolojilere mesafeli durduğunu söylemek havada kalır...Çünkü Milli Marşımızdaki dini temelli söylemi söylemeye gerek yok...Gerçek laik devlet dediğiniz buna sahip çıkmalı mı,eğer çıkmıyorsa ordaki dini vurguyu kabul ediyordur ve de dini bir duruşu vardır demektir...

 

Bütün bu örneklerden hareketle demekki devletimizin kendine özgü laiklik anlayışı var...Bir kere temsil ettiği halkın dini duruşundan uzak salt bir laiklik anlayışı sergilenemiyor...

 

Bir mevzunun ülkemizdeki laiklikle ne kadar ilgili,laikliğe ne kadar yakın, ne kadar yanlış olduğunu tam manasıyla irdelemek için önce hangi laikliğin ölçütünü kullanıyoruz bilmemiz gerekir diye düşünüyorum...

 

Bir konuyu laiklik temelinde tartışırken bu konu Avrupa laiklik ölçütüyle mi ,Mustafa Kemal'in ortaya koyduğu(örneklerini yukarda verdiğim Türkiye laikliği...)laiklik ölçütüyle mi,halkın talep ettiği laiklik ölçütüyle mi tartışılmalıdır?

 

Kimin savunması,kimin dediği doğrudur?Kimin söylediği noktada buluşursak bu ülke ve milletimiz için hayırlı olur?

 

MUHABBETLE...

Gönderi tarihi:

Sayın FUZULİ, laiklik eleştirilerinizi daha açıkça yapmanızı dilerdim. Eleştirmediğinizi sıklıkla vurgulamışsınız ama, eleştirdiğiniz açıkça görülüyor. Diyanetin varlığı, dini bayramlarda tatil, asker duası, dini terimlerin resmi metinlerde kullanımı... Bunları karşı değilim deseniz bile çelişki olarak gördüğünüz belli oluyor.

 

Şimdi, başörtüsü konusundan laiklik konusuna geçiş gerekliydi. Çünkü, başörtüsünün bu derece vazgeçilmez, çıkarıldığında büyük sorumluluklar yükleyen adeta bir tabu nesnesi haline getiriliş amacı açıkça belli: "Tanrı emri tüm gereklerden üstündür" kanısını işlemek ve zihinlere yerleştirmek. Zaten konunun laiklik bazında ele alınmasının nedeni de bu, bu empozenin direkt laikliğe yönelen bir tehdit olması. O halde laiklikle ilgili tüm bu tereddütleri işlemek ve açıklığa çıkarmak gerekiyor ki sorunu ortaya net koyabilelim.

 

Bir kere laikliğin tanımını doğru yapmak gerek. Laikliği "din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması" olarak tanımlamak eksik ve yetersiz bir tanımdır. Bu, yüzeysel olarak basit düzeyde algı oluşturmak için yapılmış bir tanımdır. Daha net bir tanım:

 

(Kuralların düzenlenmesinde dinin baz alınmaması)dır. Bu tanım her yerde geçerlidir. Çünkü din dogmatiktir, ona dayalı kuralların mantıksal bir dayanağı yoktur. Görgü kurallarında bile esnerken ağzımızı şeytan girmesin diye değil, çirkin bir görüntü oluşmasın diye kapatırız. Trafik kurallarında dini baz almak zaten oldukça zordur. Sağdan gitmeyi sağ hayırlıdır, mübarektir diye benimseyemeyiz. Hukuk kurallarında zaten din, cinsiyet, toplumsal statü ayrımı yapamayız. Örneğin köle hukuku veya kadına farklı miras paylaşımı gibi...

 

Tanımı böyle yaptığımız zaman, din devlete karışamaz, çünkü kural koyamaz, ama devlet dine karışabilir. Çünkü kural koyabilir. Bu kurallarda dini baz almaz. Bir salgın varsa zemzem getirilmesini, sağlıksız kurban kesimini, asayişi tehdit eden durumları gözeterek açık alanda ibadeti yasaklayabilir veya düzenleyebilir. Kimse "ne karışıyorsun mübarek zemzem suyuna, Allah mübarek olarak yarattığı suyu mikroplardan temizlemesini bilmez mi?" diyemez. "Allah kurban kesin derken neye göre kurban seçeceğimi belirlemiş, devlet fazladan kısıtlamalar koyamaz, ben bildiğime göre keserim" diyemez. Bir karar alınır şoklamadan kesim yasaklanabilir. Deli dana çıkar dana eti yasaklanabilir. Kimse "Allahın helal kıldığını devlet nasıl yasaklıyor" diyemez. Böyle bir karar alınırsa "şoklamadan helal hayvan kesme özgürlüğü" diye bir hak talebi olamaz. Aksi olsa, tüm bilinenler bilindiği biçimde dondurulur, sabitlenir ve yeni bilgiler kabul edilmez, gelişme dururdu.

 

Bu tanım, "kurumlar laik olur, kişiler laik olmaz" yutturmacasını da ortadan kaldırır. Kişi bal gibi laik olur. Davranışlarını dine göre düzenlemeyen kişi laik olur. Örneğin alkolün bir tek kadeh alınmasında sakınca görmeyen kişi laiktir. Aynı kişi şişenin dibini bulup abuk sabuk konuşmanın dangalaklık olduğunu bilirken de laiktir, bunu bilmek onu dindar yapmaz. Bu, bilinçtir. Haramdır diye damlasını ağzına almamak, içki değmiş diye yıkanmış da olsa kadehten su içmemek dindarlıktır. Ne bileyim, put diye evine resim asmamak dindarlıktır. Laik düşüncede böyle bir davranışın temeli ve mantığı yoktur.

 

Yani kişiler bal gibi laik olur. Ama bu inançsız, dinsiz, tanrıtanımaz anlamına gelmeyebilir. Kendini laik olarak tanımlayan birinin dine bakışı, tamamen kendine özgüdür, tanımlamak zorunda değildir ve tanımlanması istenemez. Selam verene "aleyküm selam" diyebilir, ölenin "inşallah cennete gittiğini" söyleyebilir, şehit olduğunu söyleyebilir, hatta ibadet de edebilir. Bütün bunları zorunlu bir vecibe değil, bir toplumsal kültür olarak algılayabilir ve illa laikim diye bunları reddetmesi gerekmez. Bir Hristiyan arkadaşıyla kiliseye de gidebilir, bir müslüman arkadaşı öldüğünde namazını da kılabilir. Bunlar insanların kültürleridir. Herkes oruç tutarken o da yeyip içmekten kaçınabilir, laikim diye sigara tüttürüp yüzlerine üflemesi gerekmez.

 

Kavramların doğru konmasında çok büyük önem ve yarar görüyorum...

Gönderi tarihi:
Sayın FUZULİ, laiklik eleştirilerinizi daha açıkça yapmanızı dilerdim. Eleştirmediğinizi sıklıkla vurgulamışsınız ama, eleştirdiğiniz açıkça görülüyor. Diyanetin varlığı, dini bayramlarda tatil, asker duası, dini terimlerin resmi metinlerde kullanımı... Bunları karşı değilim deseniz bile çelişki olarak gördüğünüz belli oluyor.

 

.

.

.

Kavramların doğru konmasında çok büyük önem ve yarar görüyorum...

 

Anlatmak istediğim düşünceyi başta zikrettiğin cümlelerden yakaladığın anlaşılıyor...Evet ben orda bir çelişkiyi dile getirdim...Siz verdiğim örnekleri verdiğiniz örneklerle öyle düşünmesem bile öyle görünürüm gelenek icabı diyerek devletinde sizin mantığınızla hareket etttiğini ortaya koymuşsunuz...

 

Meselemizim özünü ortaya koyan bir cümle sarfetmişsiniz...Din devlete karışamaz,devlet dine karışabilir...Laik sistemin hukuğunu dinin kurallarıyla oluşturamazsınız doğru...Laik sistem inançlara mesafelidir sözü laikliğin diğer bir ayağı...

 

Sorun şu ki devlet laik olarak benim dinime hangi noktalarda karışmalıdır?Müdahale sınırı nereye kadardır?Türkiye'de laik sistemimiz tamamen dini kendi ideolojisi yönünde şekillendirmek istemektedir...Dini vicdanlara hapsedip yaşama yansımasının önüne geçmek istemektedir...

 

Bu alandaki faaliyetlerinde de bende dine karşı değilim ama din,gericiliktir,din bilimle çatışır,din modernliğin önünde engeldir şeklindeki söylemlerle aslında karşı durduğunu göstermektedir...

 

Ben de başörtüsüne karşı değilim ama...ben de imam yetiştirilmesine karşı değilim ama imamhatipler kapatılsın...ben de Müslümanım ama içki de içerim modernim,sen içmezsen gericisin...vs. vs. vs.

 

Bugün gördüğüm şudur ki laikliği doğmatikleştirip savunanlar dine karşı olmadıklarını söyleyip her yerde dinin anlamsızlığını,mantıksızlığını anlatmaktalar dine tahammül edemediklerini her fırsatta değişik söylemlerle dile getirmektedirler...Aynı durumu siz de dindar kesim için düşünüyorsunuz bunu da bilmeyen yok...

 

Birileri dindarları devletin ideolojisinin,rejiminin düşmanı olarak görüyor,dindarlar da bu ideolojiyi savunanları din düşmanı olarak algılıyor...Bu durumu düzeltebilecek olana helal olsun...

 

Kişi laik olur niye olmasın demişssiniz...Ona kanımca laiklik değil ateistlik deniyor...Yok denmiyor diyecekseniz laik devletin dini olmaz ama bireyler istediğine inanabilir,devletten hareketle birey de laik olmalı diyorsanız(Bütün dinlere mesafe koymalı...)hiçbir dine birey de inanmamalı yani ateist olmalı...Bu ateistliğin ötesinde başka bir anlayış diyorsanız yani dinleri inkar etmez de laik birey hepsine saygı duyar diyorsanız bu inanca da bugün ne deniyor bilmiyorum?Buna laiklik diyorsanız bu da dinin yerini alan din yerine geçen başka bir dindir o zaman...

 

Birçok insan içnden şunu geçiriyordur...Bir türlü laik(!) yapamadık şu milleti(Devleti yaptık...) gitti...

 

MUHABBETLE...

Gönderi tarihi:

Valla sayın FUZULİ dindarlar bazen öyle tartışmalar açıyorlar ki bırak geleneği, kültürü, düpedüz ateist ol çık daha iyi diyesi geliyor insanın. Biz insanlara saygımızdan laiklik diyoruz. Dayatmalar bu saygıyı da ortadan kaldırabilir.

 

Ben oyunu görelim diyorum. Kendileri laik ilkelerden hiç ödün vermeyen batılıların, kendi tuzları kuru, hristiyan şeriatı isteyen köktencileri olmadığı ve bu yönden rahat oldukları için, bize sürekli laikliği aşındırmayı ve ılımlı islamı tavsiye etmeleri, bize din özgürlüğünü yutturmaya kalkışırken kendilerinin kendi köktendinci örgütlenmelerine nasıl acımasız davranıp yok ettiklerini görün derim.

 

ABD deki Davidian tarikatını, Japonya'daki metroda gaz saldırısı yapan tarikatın nereye buharlaştığını, nasıl acımadan yok edildiklerini hatırlamamız gerekiyor ki bize oynanan oyunu görelim. Fakat kendi tarikatlerini yok eden FBI ajanlarının bizden kaçan tarikat liderlerini korumaya aldıklarını görelim ve OYNANAN OYUNU görelim.

 

Amaç, bizim uygar dünyada yer alıp bilimin ışığında ilerlememizi engellemek, bizi din savaşlarının kaosundaki ilkel bir dünyaya mahkum etmek!

Gönderi tarihi:
Valla sayın FUZULİ dindarlar bazen öyle tartışmalar açıyorlar ki bırak geleneği, kültürü, düpedüz ateist ol çık daha iyi diyesi geliyor insanın. Biz insanlara saygımızdan laiklik diyoruz. Dayatmalar bu saygıyı da ortadan kaldırabilir.

 

Ben oyunu görelim diyorum. Kendileri laik ilkelerden hiç ödün vermeyen batılıların, kendi tuzları kuru, hristiyan şeriatı isteyen köktencileri olmadığı ve bu yönden rahat oldukları için, bize sürekli laikliği aşındırmayı ve ılımlı islamı tavsiye etmeleri, bize din özgürlüğünü yutturmaya kalkışırken kendilerinin kendi köktendinci örgütlenmelerine nasıl acımasız davranıp yok ettiklerini görün derim.

 

ABD deki Davidian tarikatını, Japonya'daki metroda gaz saldırısı yapan tarikatın nereye buharlaştığını, nasıl acımadan yok edildiklerini hatırlamamız gerekiyor ki bize oynanan oyunu görelim. Fakat kendi tarikatlerini yok eden FBI ajanlarının bizden kaçan tarikat liderlerini korumaya aldıklarını görelim ve OYNANAN OYUNU görelim.

 

Amaç, bizim uygar dünyada yer alıp bilimin ışığında ilerlememizi engellemek, bizi din savaşlarının kaosundaki ilkel bir dünyaya mahkum etmek!

 

Kavramlara hangi anlamları yüklüyoruz iyi bilelim de o zeminde tartışalım...İçi boşaltılmış ya da herkesin kendi pencersinden anlam yüklediği kavramlarla hiç birimiz birbirimizin derdini öğrenemeyiz ve bu da kör dövüşünden başka bir şey değildir...

 

Biz bugün zaten kavramları tartışıyoruz...Kavramların karşılıklarını hayatımızda yaşıyoruz...Sorun da şu ki bu kavram bu uygulamayı söylemiyor,içermiyor noktasında parça parça olmuşuz...

 

MUHABBETLE...

Gönderi tarihi:
Kavramlara hangi anlamları yüklüyoruz iyi bilelim de o zeminde tartışalım...

Elbette, ben de yukarıda bir iletimde "Kavramların doğru konmasında çok büyük önem ve yarar görüyorum..." diyerek bu amaçta olduğumu belirtmiştim.

Gönderi tarihi:
Yani kişiler bal gibi laik olur. Ama bu inançsız, dinsiz, tanrıtanımaz anlamına gelmeyebilir. Kendini laik olarak tanımlayan birinin dine bakışı, tamamen kendine özgüdür, tanımlamak zorunda değildir ve tanımlanması istenemez. Selam verene "aleyküm selam" diyebilir, ölenin "inşallah cennete gittiğini" söyleyebilir, şehit olduğunu söyleyebilir, hatta ibadet de edebilir. Bütün bunları zorunlu bir vecibe değil, bir toplumsal kültür olarak algılayabilir ve illa laikim diye bunları reddetmesi gerekmez. Bir Hristiyan arkadaşıyla kiliseye de gidebilir, bir müslüman arkadaşı öldüğünde namazını da kılabilir. Bunlar insanların kültürleridir. Herkes oruç tutarken o da yeyip içmekten kaçınabilir, laikim diye sigara tüttürüp yüzlerine üflemesi gerekmez.

Bu saygı ve hoşgörü ortamını dinamitlemenin en ideal yolu, laikliği dinsizlik olarak lanse edip saf dindarları sürekli doldurup laiklik aleyhine savaşmaya itmektir. Halbuki zavallı dindar bilmez ki laiklik kendi inancını özgürce yaşamasının sigortasıdır. Kendi dini kavramlarını topluma dayatmaya ve kendi inancı doğrultusunda yasa çıkmasını, devlette din doğrultusunda düzenleme yapmasını istemesinin, başkalarına da kendi inançları doğrultusunda düzenleme yapılmasını isteme hakkı doğuracağını ve ortaya tartışmakla sonuç alınmaz bir soyutluklar karnavalının çıkacağını...

 

Bu tartışma ve bitmek tükenmek bilmez, sonuca ulaşması olası olmayan soyut tartışmalardan bıkan laikler de ateizme doğru gider, ipler iyice gerilir. Çünkü adam bakar hoşgördükçe, prim verdikçe, selam verene "aleyküm selam" dedikçe din tepesine tepesine çıkmaya çalışıyor, cesaretleniyor. Adam der ki "benim de inancım kardeşim, ben de diyeceğim ki televizyona çıkıp, Muhammet doğru söylememiştir, inanmayın! Kuranı kafasından yazmıştır, kanmayın! İnanç değil mi, özgürce ifade edeceğim!" Karşılıklı radikalleşme artar. Buna karşı tek argüman nedir? "Sıkıysa çıksın söylesin!" Bu değil mi, karşı argüman sadece ve sadece bu değil mi, elinizi vicdanınıza koyun söyleyin. Tek ama tek argümanı budur dini savunmanın. Ortam bu kıvama gelince...

 

Çak kibriti, benzin asfalta yayılmış...

OYUN BU! BENDEN UYARMASI...

Gönderi tarihi:
Bu saygı ve hoşgörü ortamını dinamitlemenin en ideal yolu, laikliği dinsizlik olarak lanse edip saf dindarları sürekli doldurup laiklik aleyhine savaşmaya itmektir. Halbuki zavallı dindar bilmez ki laiklik kendi inancını özgürce yaşamasının sigortasıdır. Kendi dini kavramlarını topluma dayatmaya ve kendi inancı doğrultusunda yasa çıkmasını, devlette din doğrultusunda düzenleme yapmasını istemesinin, başkalarına da kendi inançları doğrultusunda düzenleme yapılmasını isteme hakkı doğuracağını ve ortaya tartışmakla sonuç alınmaz bir soyutluklar karnavalının çıkacağını...

 

Bu tartışma ve bitmek tükenmek bilmez, sonuca ulaşması olası olmayan soyut tartışmalardan bıkan laikler de ateizme doğru gider, ipler iyice gerilir. Çünkü adam bakar hoşgördükçe, prim verdikçe, selam verene "aleyküm selam" dedikçe din tepesine tepesine çıkmaya çalışıyor, cesaretleniyor. Adam der ki "benim de inancım kardeşim, ben de diyeceğim ki televizyona çıkıp, Muhammet doğru söylememiştir, inanmayın! Kuranı kafasından yazmıştır, kanmayın! İnanç değil mi, özgürce ifade edeceğim!" Karşılıklı radikalleşme artar. Buna karşı tek argüman nedir? "Sıkıysa çıksın söylesin!" Bu değil mi, karşı argüman sadece ve sadece bu değil mi, elinizi vicdanınıza koyun söyleyin. Tek ama tek argümanı budur dini savunmanın. Ortam bu kıvama gelince...

 

Çak kibriti, benzin asfalta yayılmış...

OYUN BU! BENDEN UYARMASI...

 

Karşılıklı güvensizliğin nedenini yazını okuyunca daha da çok manidar buluyorum...Kimse asıl içindekileri zikretmiyor herkesin zihninin arkasında asıl söylemek istediğinin dışında başka bir düşünce var...Bundan dolayıdır ki herkes birbirinin gizli planının olduğunu dillendiriyor ve kimse kimsenin söylediğine inanmıyor söyleyene güvenmiyor...

 

Ben de Atatürkçüyüm,laikliği savunuyorum...ben de inançlıyım ama karşılıklı söylemlerinde kim hangi Atatürk'ü savunuyor kim hangi dini savunuyor ve gerçekten de savunuyor mu karmaşası bütün işlerimizin başında anlaşamadığımız noktaların en başını oluşturuyor...

 

Bu milllet ne istiyor?

 

MUHABBETLE...

Gönderi tarihi:
Bu milllet ne istiyor?

Değerli kardeşim, insanlar aynı statükoyu uzun süre korumaktan sıkılırlar. Yeni arayışlar peşinde olmak isterler. Bir insan en iyi, en rahat koşullarda yaşarken bile bakıyorsunuz sıkılıp uyuşturucu batağına saplanıyor. Bakıyorsunuz konforlu bir yaşamdan daral getirip ölümün kol gezdiği yerlerde maceraya atılıyor. Yani insanlar uslu uslu otursun, yerlerinden kıpraşmasın, durduk yerde bela aramasınlar diye bir kısıtlama olamıyor.

 

Yani multimilyarder bir işadamının oğlu, kendisine kalacak holdingleri tepip niye yüksek bir zirveye tırmanır ve orada ölür? İnsan böyledir, tatminsizdir. Sürekli bir arayıştadır. Cennetten kovulan Adem hikayesinin altında bile bence bu gerçek yatmaktadır. Yani bu öykünün gerçekliğine inandığımdan söylemiyorum. İnsan hayal gücünün böyle bir öykü tasarlamasının ve ona inanmasının altında yatan nedenden bahsediyorum.

 

İnsanlar demokrasiden bile sıkılıp Hitler Almanyası gibi bir diktatörün peşine takılıp dünyayı fethe de kalkışabilir. Ama bunun böyle oluşu, her çılgınlığa sınırsız prim vermek anlamına gelmez. Her şey denge üzerinedir, koca sınırını bilmediğimiz evren denge üzerine kuruludur. Çok çeşitli eğilimler ve çalkantılar oluşabilir, ama sonuçta bir dengeye gelmek zorundadır.

 

Yanlış maceralara atılmak toplu büyük hüsranlara yol açabilir. Çok genel konuştuğumun farkındayım, ama ütopik soyut hayallerde heyecan aramaktan başka maceralar da var. İnsanlık veya en azından ulus çapında arayışlardan bahsediyorsak eğer, bilim yolunda aydınlanma, teknolojik atılım yapma, ne bileyim ilk insan benzeri robotu gerçekleştirme, ilk başka yıldıza sonda gönderme, ilk yapay bilinci oluşturma, ilk yapay canlıyı yaratma gibi başarılara imza atma gibi ülkülerimiz de olabilir.

 

ABD yi ABD yapan olaylardan birisi, ilk Ay'a ayak basma başarısıdır. Yani biraz kendi öldüğümüzde cennete kapak atma kaygısı yerine, kendi ölümümüzü önemsemeyip, bu muhteşem evrenin akışı içinde bozulup toplanan bir süreç olduğumuzu ve aslında hiç ölmediğimizi de düşünebiliriz.

 

Bakın din ne diyor, ruhlarınız yaratıldığını biliyordu, ama hatırlamıyor. E ne farkediyor yani, öl öl bir daha oluş, önce ne olduğunu hatırlama...

 

Evrenin bir tür belleği ve kalıtımı da olabilir, bilincimizin ne olacağını bilmiyoruz. Evren toplamda ne tür bir bilinç depoluyor ve kalıtlıyor, bu sürecin boyutları nedir? Bunları bilemeyiz. İnanın sonsuz cennette sonsuza kadar gel huri git nuri yat huri kalk nuri de çok sıkıcı olurdu. Bundan çok daha büyük ve kapsamlı düşünmek inanın mümkün...

 

Kapsamı çok büyütüp çok genellediğimin farkındayım, biraz uçtum. Konuyu çok aşmış olabilirim ama, bu da bir düşünsel macera işte, düşünmeyi severim. İnsanın en sınırsız özgür eylemi düşünmektir. Yapabildiklerimiz öylesine kısıtlı ki, tavsiye ederim...

Gönderi tarihi:
Evrenin bir tür belleği ve kalıtımı da olabilir, bilincimizin ne olacağını bilmiyoruz. Evren toplamda ne tür bir bilinç depoluyor ve kalıtlıyor, bu sürecin boyutları nedir? Bunları bilemeyiz.

 

 

Konuyu bu şekilde açman çok güzel demirefe...

Ancak yukarıdaki cümleye takıldım. Bunu biraz daha açalım mı?

 

Saygılar...

Gönderi tarihi:
Ancak yukarıdaki cümleye takıldım. Bunu biraz daha açalım mı?

Bunu açmak hiç kolay değil YARASA. Bu konuda çok yetkin olduğumu da düşünmüyorum. Bu açılımı yapmak için fikir yürütmek, artık bilimin de sınırlarını zorlayıp, felsefenin derinliklerinde dolaşmak demek. Buna ancak bazı değinmelerde bulundum, bazı iletilerde.

 

Karadelikler, paralel evrenler, kuantum, her tür en uç ve en az bilinen kuramların ötesinde akıl aşındırmak gerek. Şunu söyleyebilirim: Evren çok büyük de olsa sonlu, ölümlü bir varlıktır. Moleküler düzeydeki canlı kalıtımı gibi, kuantum düzeyde bir evren kalıtımı olabilir ve evrenin son ürünü en gelişmiş bilinç, kendini kalıtlayıp gazoz kabarcıkları gibi genişleyip yok olan evrenlerden birine, daha Big Bang aşamasında, yani başlangıç anında kendini kopyalayabilir.

 

Belki de tanrı adını verdiğimiz, başka bir evrenden kalıtlanan ve yeniden yeşeren bir kuantumsal bilgi tohumudur...

Gönderi tarihi:

Amerikanın aya ayak basması ne kadar bilimsel bir bilgi gibi dursa da sonuçta bu da bir iman meselesi gibi geliyor bana.

bu bilgiyi de Amerika vahyediyor.Doğruluğu yine kendinden menkul.

Amerika aya ayak bastı mı basmadı mı ? tekrarlanan bir bilgi olmadığı sürece bir iman meselesi olarak kalacak...ben iman edenlerden değilim :)

Gönderi tarihi:
Amerika aya ayak bastı mı basmadı mı ? tekrarlanan bir bilgi olmadığı sürece bir iman meselesi olarak kalacak...ben iman edenlerden değilim :)

İnsanımızın din tarafından mahkum edildiği vahim ve çok acı şartlanmanın bu kadar yoğun örneklerini görmenin bilim tutkunları için nasıl bir acı kaynağı olduğunu tahmin bile edemezsiniz. Bizi bu acizliğe mahkum eden dinden nefret edenlere gerçekten hak vermek gerek.

 

Güneş sisteminde sonda gönderilmedik, araştırılmadık gezegen kalmamış, Mars yüzeyinin kimyasal analizleri yapılmış, yerdeki küçük çakıl taşlarını bile gösteren ayrıntılı fotoğraflar alınmış, Mars'tan canlı yayın yapılmış, Mars aracı 500 milyon kilometre uzaklıktan, yer üssünden kumanda edilmiş, tamam artık daha saymayacağım ya, yeter...

 

Sadece 300 bin kilometre uzaktaki Ay... 500 milyon kilometre uzaktaki Mars ve çok çok daha uzak diğer gezegenler... En son Merkür'e giden bir araç incelemelere başlamış bulunuyor. Güneş sisteminin dışına (şimdilik kontrolsüz) gönderilmiş araçlar bile var. Şimdi bakın matematikten sorumlu geçip sonra hocalar acıyıp diploma verilenler için: 500000000/300000=yaklaşık 1500 katından fazla bir uzaklık.

 

Biz hala iman meselesini çözebilmiş değiliz. Ay allahın nurudur ona kafir ayağı değebilemez değil mi, tabii canım... Kara mizah denilen bu olsa gerek...

Gönderi tarihi:
Evren çok büyük de olsa sonlu, ölümlü bir varlıktır. Moleküler düzeydeki canlı kalıtımı gibi, kuantum düzeyde bir evren kalıtımı olabilir

 

Tamamdır demirefe, şimdi anladım ne demek istediğini...

Saygılar...

Gönderi tarihi:

Neyse ben yine "nefret" sözcüğünü kullandığım için üzgün olduğumu belirteyim, içim elvermedi bu sözcüğe. Benim Ay konusunda imana değil bilgiye ihtiyacım var da, ben yine nefreti başkaları adına bile olsa ağzıma almayıp "süreçlere" inanmaya, ya da zararı yok illa sorun buysa "iman" etmeye devam edeyim diyorum...

 

"Nefret" sözcüğünü geri aldım. Keşke bu sözcük lügatlerde olmasa. Hiç ama hiç bir şeyden nefret etmenin gerekliliğine inanmıyorum. Nefret yoktur, süreç vardır.

 

Vay, iyi slogan oldu. Neredeyse determinizmin kelimei şehadeti bile olabilir. Malum, kelimei şehadet önce inkarı, sonra kabulü içerir. Benzerlik var.

 

Yok ama şimdi yeni din çıkarıyor derler, boşver... Hem işin yok bir de alternatif "amentü" çıkar şimdi. Bu işin sonu gelmez, bi de kitabını yazacaksın!

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.