Gönderi tarihi: 6 Ocak , 2008 17 yıl Prof. Dr. Celal Şengör, bilimsel çalışmalarıyla uluslararası camiada tanınan, deprem konusunda referans kabul edilen isimlerden...Şengör, bilindiği gibi eğitimden siyasete, sosyal problemlere uzanan alanlarda da, yaptığı radikal açıklamalarla tanınıyor. İstanbul Teknik Üniversitesi Maden Fakültesi Jeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Celal Şengör’den, 2008 yılında Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu değerlendirmesini istedik; kendisine beklentilerini sorduk. Şengör 2008'in ilk günlerinde yine birbirinden çarpıcı açıklamalar yaptı: 2008'den beklentiniz nedir? 2008'in AKP'siz olmasını temenni ediyorum. Çünkü AKP'nin Türkiye'yi aklın emrettiği bilim yolundan çevirdiğini düşünüyorum. Türkiye, Fazıl Say'ın dediği gibi Avrupa Ortaçağı'na, yani karanlığa yuvarlanmakta. Bu parti, 17. yüzyıldan itibaren aklın, toplum yaşamını dışladığı bilimi, bilim aleyhine tekrar topluma enjekte etmektedir. Maalesef bunun ilk sonuçları ortada. Nedir bunlar? Birincisi toplumun bölünmesi, ikincisi toplumun dincileştirilmesi, üçüncüsü toplumun cahilleştirilmesi, toplumun dünyaya yabancılaştırılması. Bunların hepsinin toplamı da dünyada cehennemdir. Türkiye Müslüman bir topluluktur. Ahmet Yesevi’yle, Yunus Emre’yle gelenekselleşen bir Müslümanlıktır bu. Bu Müslümanlığa ilk darbeyi Sultan Yavuz vurmuştur. Halifelikle birlikte sözüm ona Ortodoks İslam’ın bu topraklara girmesi söz konusu olmuştur. El Aşarî ve El Gazali'den sonra gelişen, aklı yadsıyan, Haçlı ve Moğol istilalarıyla yerleşen fakirlik ve çaresizliği marifet sayan, Batı'nın aydınlanma hareketi karşısında kendini dışlanmış hisseden bir zavallılık edebiyatı geliştiren bir kültürdür bu. Bu kültürü Halife El Mamun görse tüyleri diken diken olurdu. Türkiye aslında İslamlaşmıyor, Vahabileşiyor. Say'ın dikkat çektiği tehlike, Türkiye'nin Vahabileştirilmesi, yani cahilleştirilmesi, yani zavallılaştırılmasıdır. Teröre ilişkin değerlendirmeniz nedir? Terör de cehaletin eseridir. Sayın Başbakan yıllar önce yazdığı raporda terörü İslam kartını kullanarak çözmeyi düşünmüştü. Bu, tıptaki hastalığı başka bir hastalıkla tedavi etmeye benzemektedir. Gerçek tedavi yöntemi değildir. Terörün çözümü, Kürt sorununun çözümünden geçer. Kürt sorunu demek, Güneydoğu Bölgesi insanımızın iktisadi ve bilgi düzeyinin yükseltilmesidir. Güneydoğu bilimle tanıştırılmalı, refaha kavuşturulmalıdır. Bazılarının kültürel hak ve özgürlükler adı altında sunduğu gerici-ayrımcı söylem, post-modern dünyanın yarattığı cehalet ortamının ürünüdür. 2007'yi bilim ve üniversiteler bakımından nasıl değerlendiriyorsunuz? Bizde üniversite 19. yüzyılda medrese baskısıyla kapatılmıştır. "Peygamberlik sanattır" ifadesi medreseleri rahatsız etmiştir. 1933, 1960 ve 1983 yıllarında üniversite konusunda Türkiye'de adımlar atılmış, bugüne gelinmiştir. Bir defa gelenek olmadan biyolojik faaliyetler dışında insan faaliyeti yürütülemez ve bizde geleneksel olarak bir üniversite kurumu görmek mümkün değil. Üniversite bilgi üreten ve bilgi üretme yöntemleriyle bunları sunan kurumlardır. Bilginin eleştirilmesi de üniversitelerin olmazsa olmazıdır. Bilginin de üniversite dışında herkesi rahatsız etmesi doğaldır. Ancak maalesef bizde bilim işlemiyor, akademisyenler de bilimi üniversitelerde ders anlatmak olarak görüyor. Yeni YÖK başkanı ile bu sürecin olumlu ilerlemesi yönünde bir umut taşımıyor musunuz? Eğer bana YÖK başkanına ilişkin düşüncelerimi soruyorsanız, kendisinin hiçbir akademik özelliği olduğunu düşünmüyorum. Var; zayıf olması. Benim, kendi alanında asistan dahi yapılmasında tereddüt edeceğim bir insanı YÖK'ün başına getirdiler. Kendisinin acaba büyük bir idari başarısı mı var? Eserleriyle bilim çevresinde takdir mi toplamıştır? Bunun yanıtını ilk kendi verdi zaten. Üniversiteyi ilgilendirmeyen türban konusunda yaptığı açıklamayla. Kendisinin sorumluluğu kız öğrencilerin kıyafeti mi, üniversitelerde yapılan bilim mi? Asli görevi dışında yapacağı her çalışmada üniversiteleri karşısında bulacaktır. Eğitim sistemi mi sizce sorunlu? Orta öğretim kurumları kötüydü, son dönemde çok daha kötü oldu. Orta öğretimlere kaç öğretmenin atandığı, kaç okulda öğretmen açığı var gibi sorular önemli; ama esas eğitimin içeriğinin boşaltılması söz konusu. Coğrafya kitaplarında verilen pek çok bilgi çağdışı. Yaradılış teorisinin içinde yer aldığı bir biyoloji kitabının ise modern dünyada yeri yoktur. "Akıllı tasarım ciddiye almaya değer bir görüştür" diyen bir Milli Eğitim Bakanı’nın da modern dünyada yeri yoktur. Hocam, dünyadaki durumu nasıl görüyorsunuz genel olarak? Ben artık dünyanın bir ayak takımı tarafından yönetildiğini düşünüyorum. Bush, diplomalı bir cahildir. Ekonomik durumunun iyi olması onun cahil olmayacağı anlamına gelmemelidir. Berlusconi’ye, Sarkozy'e bakın, benzer tabloyu görürsünüz. Bunlar dünyayı, aç gözlülük de bunları yönetmektedir. Popüler demokrasi adına böyle oldu. Herkes her şeyi hiçbir şey öğrenmeden yapabilir düşüncesi yanlıştır. Türkiye aslında İslamlaşmıyor, Vahabileşiyor. Yani cahilleştiriliyor, zavallılaştırılıyor. Bu zavallılık edebiyatı geliştiriliyor. Bu kültürü Halife El Mamun görse tüyleri diken diken olurdu. Güneydoğu bilimle tanıştırılmalıdır. Bazılarının kültürel hak ve özgürlükler adı altında sunduğu gerici-ayrımcı söylem, post- modern dünyanın yarattığı cehalet ortamının ürünüdür. Dünyayı ayaktakımı yönetiyor diye düşünüyorum. Bush, diplomalı bir cahildir. Berlusconi’ye, Sarkozy'e bakın, benzer tabloyu görürsünüz. Bunlar dünyayı, aç gözlülük de bunları yönetiyor.
Gönderi tarihi: 6 Ocak , 2008 17 yıl Ne kadar doğru tespitler.Bizimkiler de içi boş ,kapısında üniversite yazan ,kuru binaları açmakla bilim yapılacağını düşünüyor.Elimizdeki beyinlerin de ya kıymetini bilmiyoruz ,onları okuyup okuyacaklarını pişman ederek umursamaz bir hale getiriyoruz ya başka ülkelere kaptırıyoruz ya da ve en vahimi şüpheli ölümlerini seyretmek zorunda bırakılıyoruz. Orta öğretim ise çoktan bitmiş durumda .Kitaplar adeta içi boş sayfalardan ibaret hiç bir bilgi içermiyor.Yani işi sıkı tutuyorlar.Ne kadar az verirsek ve bilmenin bilimin çok ta önemli olmadığı bilincini yerleştirirsek sömürme daha kolay olacaktır. Gene Celal Şengör bir röportajında şöyle demekteydi; Yanlış anımsamıyorsam üniversitesinde,alanında dünyaca ünlü ve çok başarılı bir bilim adamı gelmiş konferans vermeye.Aynı gün Hülya Avşar'da üniversitede bir konuşma yapacakmış -ne titri ve bilgisi varsa- Hangisine katılım çok yüksekmiş dersiniz .? Cevabı söylemeye gerek yok herhalde ama ben gene söyleyeyim.Hülya Avşar muhteşem bilim kadını ve bilgi abidesi bir kadın!!!!! Verdiği YÖK başkanı gibi örnekler o kadar çok ki üniversitelerde, bunların yetiştireceği adamlardan ne olacak ?Artık söyleyecek bir şey bulamıyorum.
Gönderi tarihi: 7 Ocak , 2008 17 yıl Amac kalalerin fethedilmesidir,bu hedefe yürürken,lnemli olan o kalenin zaptedilmesidir,zapteden degil.Osmanli'da zapteddigi kalalere yabanci kökenli adamlari komutan olarak birakirdi,o kalelerde zamanla düsman eline gecerdi.YÖK ele gecirilmistir.Ben AKP nin yaptiklarini aslinda cok görmüyorum onlara,onlar hedeflerine dogru yürümektedirler,yatarak kalkarak,süzülerek eleetek öperekte olsa hedeflerineyürüyor ve teker teker o hedefleri ele geciriyorlar,öyle olmadimi bugüne kadar yoksa yaniliyormuyum.Atatürk'cüler ne yapti bu arada?Kocaman bir hic.Kim var Atatürk'cü olarak mecliste,hickimseyok.Üniversitelerde varmi?hayir bence oradada kalmadi.Bunca olaylar oluyor,bombalar patliyor,PKK posterleri bölücüler cirit atiyor cadde sokaklarda,Pkk nin siyasi kolu mecliste federasyondan bahsediyor.hangi Atatüek'cü grup o meclisin kapisina kadar gelip "defolun bu meclisten diye haykirdi" onlar,kim cikti Pkk lilara karsi caddelerde gösteri yapti?hic kimse yapmadi.Hrant Dink'in cenazesinde yürüyenler neden PKK ve uzantilarina karsi yürümüyorlar,neden meclisi ele gecirmis olan seriatcilara karsi yürümüyorlar,ne oldu bu insanlara?YÖK baskanini asistan blie yapmazdim diyen bir profesör kac defa bunu protesto etti? HAYIR HAYIR lafla yürümüyor gemiler.Mücadele ya vardir yada yoktur.Tahtini kaybeden kralin kacarken dönüp sehre bakarak agladigini gören annesi ona su tarihi sözü söyler:...*Madem ki erkek gibi tahtini savunamadin o zaman sana kadin gibi aglamak yarasir.* Biz aglamasini bile bilemeyen,ama telefon basinda oturup sabahlara kadar, buzdolabi kazanabilmek icin verilen numaraya ulasmaya calisan bir millet olduk. saygilarla
Gönderi tarihi: 7 Ocak , 2008 17 yıl Bir öykü! Atatürkçünün biri gezmek amacıyla Arap ülkelerine gitmiş dolaşırken molaşırken Sina’da yaşlı bir bedeviyle karşılaşmış. Ve sitem etmiş. Bizim önderliğimizi beğenmediniz. Ama gittiniz emperyalizmin kanatlarının altına girdiniz. Bunca yıl sonra iyi mi yaptık kötü mü diye hiç düşündünüz mü? Diye sormuş. Bedevi gülümsemiş, Peki siz bizi gavura nasıl kaptırdığınızı hiç düşündünüz mü diye yanıtlamış. Valla ben bunu hiç düşünmemiştim sence biz sizi niye kaptırdık. Çünkü demiş bedevi her şeyin başı bağımsızlıktır. Sizin Osmanlı gavura elini verdi kolunu kaptırdı. Azcık bağımlılıktan bir şey olmaz molmaz derkeeen önce bizi sonra da gün geldi bir şeyi daha kaptırdınız. Nedir o demiş? Atatürkçü. Bedevi Bak ben sana bir öykü anlatacağım dinler misin demiş ve onay alınca başlamış "Benim gibi bir Bedevi, devesinin üstünde ve kızgın güneşin altında, Sina Çölü'nde yol almaktadır. Birden ufuk çizgisi kararır, gökyüzünde tek tük görülen kuşlar, bu kez toplu halde, karanlığın ters yönüne doğru, telaşla kanat çırpmaktadır. Çölün mutlak sessizliği, daha da yoğunlaşır sanki. Deneyimli Bedevi; bu belirtilerin, şiddetli bir kum fırtınasının habercisi olduğunu hemen anlar. Devesini çökertir, üstünden iner. Heybeden aldığı sağlam bir kazığı, kızgın kumlara çakar ve devesini sıkıca bu kazığa bağlar. Sonra yine heybelerden, katlanmış parçalar halinde çıkardığı küçük çadırını alelacele kurup, içine girer ve kapı örtüsünü her iliğinden düğümler. Son düğümü henüz atmıştır ki; fırtına bulundukları bölgeye ulaşır. Küçük çadır havalanacakmış gibi sallanmakta, rüzgarın oluşturduğu kum sağanağı, neredeyse delip geçecek bir hızda, çadır yüzeyine çarpmaktadır. Her kum tanesinin, boyları küçük fakat verdikleri acı büyük oklar gibi bedenine saplanan deve, dile gelir: 'Efendi, canım çok acıyor. Hiç olmazsa başımı çadıra sokmama izin verir misin?' der. Dışarıda olmanın ne kadar zor olduğunu iyi bilen Bedevi, zavallı devenin bu dileğini kabul eder ve 'Peki, başını çadıra sokabilirsin.' diyerek, kapıyı bağlayan düğümleri boşaltır. Durmak bir yana, fırtına giderek daha da gemi azıya almaktadır. Deve, sahibine yine yalvarır; 'Efendi, derimin en ince olduğu yer boynumdur ve şu an çok acıyor. İzin ver, boynumu da çadıra sokayım.' Biraz ikirciklenmeyle, bu isteğe de 'Peki' der Bedevi. Fırtına, sanki sonsuza dek sürecek gibidir. Deve bu kez, ilk ikisinden daha acıklı bir sesle yalvarır; 'Efendi, ne olur, hörgücümü de çadıra sokmama izin ver...' Bedevi bu son isteği de kerhen kabul eder. Ancak, hörgücün de içeri girmesiyle, küçücük çadırda, artık kımıldayacak yer kalmamıştır. Bu duruma, Bedevi'den önce, deve tepki gösterir; 'Efendi, bu çadır ikimize dar geliyor. Sen dışarı çıkıp, başının çaresine baksan...' İktidarları basiretsiz önderlikler kaptırır.' Demiş bedevi şimdi de Atatürk’ün koltuğunu kaptırdınız Gerçek önder; devenin başını bile, çadıra sokmasına izin vermeyen insandır... " KISSADAN HİSSE Atatürk'ten sonra gelen bütün önderler; devenin çadıra gıdım gıdım girmesine izin verdiler. 'Deve' deyip geçmeyin; kini ve sabrı çok derindir. Sizi çadırın dışına atacak kadar... Saygılarımla
Gönderi tarihi: 7 Ocak , 2008 17 yıl güzel bir hikaye sayın efendi, paylaşıma teşekkür.... Kafama takılan şu ki, sanırım çadırımızda kımıldayacak yer bırakmadılar. İşimiz her zamankinden daha güç...
Gönderi tarihi: 8 Ocak , 2008 17 yıl şşşşiiiiiiiiiiişşşşşşşşşşşşştttt noluyooooo üniversiteler paralımı oluyooooo üniverSİTE otoparklı havuzlu cehennem buradan soğukkkk
Gönderi tarihi: 8 Ocak , 2008 17 yıl üniversiteler çok işe yarıyo da sanki bi de paralı olcak üniversite hava atma aracı burada o kadar daha ileri gittiği nadir oluyor yani
Gönderi tarihi: 8 Ocak , 2008 17 yıl üniversiteler çok işe yarıyo da sanki bi de paralı olcaküniversite hava atma aracı burada o kadar daha ileri gittiği nadir oluyor yani Ne yazık ki senin gibi düşünen milyonlar var bu ülkede. İşimiz çok zor çook!
Gönderi tarihi: 8 Ocak , 2008 17 yıl Ne yazık ki senin gibi düşünen milyonlar var bu ülkede. İşimiz çok zor çook! üniversitenin bir işe yaramadığını düşünmeye gerek yok herşey ortada yapılan sanatsal eserler var mı? şehir planlaması var mı? hastane organizasyonu var mı? yollar yeterli mi? yapılan yatırımlar mantıklı mı? eğitimde düşünceye mi yoksa nota mı değer veriliyor?
Gönderi tarihi: 8 Ocak , 2008 17 yıl herşey ortada İşte ben de demek istiyorum ki, (diğer iletilerinden okuduğum ve anladığım) kadarıyla senin gibi düşünen insanlar yüzünden bu haldeyiz belki de...
Gönderi tarihi: 8 Ocak , 2008 17 yıl İşte ben de demek istiyorum ki, (diğer iletilerinden okuduğum ve anladığım) kadarıyla senin gibi düşünen insanlar yüzünden bu haldeyiz belki de... evet şimdi tebrik etme sırası bende üniversiteye git, öğretmenleri dinle beni çok dinledin
Gönderi tarihi: 8 Ocak , 2008 17 yıl evet şimdi tebrik etme sırası bende İşte şimdi onur ve gurur duydum. Teşekkürler...
Gönderi tarihi: 15 Ocak , 2008 17 yıl Bunu kesin okumalısınız! ZÜMRÜTTEN AKİSLER Cumhuriyet Bilim Teknik (11 Ocak 2008) A.M. Celal Şengör Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Bey, YÖK'ün başına, TÜBİTAK yönetiminin bir danışmanını atadı. Bu kişi bir üniversite profesörü. Benden dört yaş büyük olmasına rağmen, benimle tam aynı yılda, yani 1981'de doktorasını ABD'nin en saygın üniversitelerinden birinden alıp üniversite hocalığına başlamış. Yeni YÖK Başkanı ve Üniversite Anlayışı Benden üç yıl sonra doçent, onbir yıl sonra da profesör olmuş. Bu arada bölüm başkanlığı ve ODTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü müdür yardımcılığı gibi idari görevler de yapmış. Doktorasını alıp geldiğinin ertesi yılı bölüm başkan yardımcısı olduğuna bakılırsa idareciliğe hevesli bir kişi. Zaten bir yıl sonra da bölüm başkanı olmuş. Bu bir bilim insanı için fevkalâde fena bir puan. Ancak beni dtaa çok bilimsel üretimi ilgilendiriyor: Olur ya, hocam Kevin Burke gibi, hem iyi bir bilim insanı hem de iyi bir idareci olabilir. Kendisi 1981'den bu yana 31 yayın yapmış. Bunların yaklaşık on tanesi uluslararası dergilerde çıkmış. Gerisi ya Türkiye ya da Malezya gibi bilimsel etkisi ihmal edilebilir ülkelerin dergilerinde. Yani Sayın Prof. Özcan 26 yıllık akademik yaşamında her iki yıla bile bir uluslararası önemli yayın isabet ettiremiyor. Atıf durumu ise tam bir felâket. Bir sayıma göre onbeş, bir diğerine göre ise sadece beş. İnsanın onbeş değil de yüzbeş olsa ne olur diyesi geliyor. Onbeş, Türkiye standartları için bile komik bir rakam. Tevekkeli ilk profesörlük başvurusunda geri dönmüş ve profesörlük titrini bir Türkiye üniversitesinden bile ancak ondört yılda alabilmiş. Yöneticilikte de bir enstitü müdürü yardımcılığının ötesinde tecrübesi yok. Peki Sayın Cumhurbaşkanı kendisini neye dayanarak YÖK'ün başına getirdi? Bu soruya cevap bulmam zor, zira elimde veri yok. Bildiklerim medya 'haberleri'. Buna da Türkiye'de asla güvenilemez. Ancak kulaklarımla Sayın Prof. Özcan'ın bizzat kendi ağzından işittiklerim üzerine birkaç söz söyleyebilirim. Dedi ki, ünivesitede yasak olmaz, üniversite yalnızca bilimle uğraşır. Arkasından da rektörlere 'yasayı çiğneyin' tavsiyesinde bulundu. Acaba Sayın YÖK Başkanı bu iki ifadenin birbiriyle çeliştiğinin farkında mı? Ünivesitede meselâ akıllı tasarım veya yaradılış fikirleri öğretilemez. Bunu öğretmeye kalkan üniversiteden kovulur, zira bunlar bilimsel değildir, zırva oldukları kanıtlanmış fikirlerdir. Peki birisi çıkıp da bir biyoloji bölümünde ben bu konularda ders açmak istiyorum derse ne yapacağız? Son yıllarda Bay Bush yönetiminde dinin bilime müdahalesinin şahlanması nedeniyle ABD Kanser Araştırma Enstitüsünden pek çok araştırmacı ülkelerini terk etmek zorunda kalarak Singapur'a yerleşti. Nedeni, bahsettiğim konulardaki zırvalıkların kendi ülkelerinde araştırmayı imkânsız hale getirmiş olması. Şimdi gelelim ülkemizdeki şu meşhur türban sorununa. Bir öğrenci düşününüz ki, insanın din kitaplarında yazıldığı gibi yaratıldığına, dünyanın gerçekten yedi günde yoktan halkedildiğine, Nuh Tufanına ve daha buna benzer pek çok dinî masala inansın ve bu inancının sembolü olarak da türban taksın. Ben bir doğa bilimi hocası olarak bu tür inançları olan ve bunlarda kendi rahatını ve sıhhatini fena etkileyen türban takacak kadar ısrarlı olan bir öğrenciye ne öğretebilirim? Ben onun ancak aklına, muhakeme ve gözlem yeteneğine hitap edebilirim. Ancak bunları kullanarak, inandıklarının doğru olmadığına onu ikna etmek mümkün değildir. Peki o zaman ne yapacağız? Türbanlı öğrenci tüm bilimle alay edercesine benim önümde mi oturacak? Onun ve benim zamanıma, diğer öğrencilere yazık değil mi? Ya tam dersin veya bir bilimsel gezinin ortasında 'Namaz vakti gelmiş, ben gidiyorum' derse? (Bu yaşadığım bir tecrübedir). Sayın YÖK Başkanı'nın ayağının tozuyla dedikleri, iyi düşünülmeden söylenmiş sözlere benziyor. Kendisine dediklerinin sonuçlarını iyi tartmasını, yani YÖK'ü de bilimsel bir yöntemle idare etmesini öneririm. Yükseköğretimimizin bunca gerçek sorunu varken abesle iştigalin sırası değil. Peki, Prof. Özcan kendisini atayan yönetimin talihsiz çizgisini izlemeye kalkarsa ne olur veya ne olmalıdır? Onu sayın rektörlerimize hitaben yazdığım yazıda söyledim.
Gönderi tarihi: 15 Ocak , 2008 17 yıl Neden Üniversitelerimiz bu kadar geri düzeyde? Neden bu durumda bile yeni üniversiteler kurma peşindeyiz? Bu yazı size ipucu verecektir kanısındayım... ZÜMRÜTTEN AKİSLER Cumhuriyet Bilim Teknik (04 Ocak 2008) A.M. Celal Şengör Eski yılın bu son günlerinde haberlere damgasını vuran iki olay beni bir üniversite hocası olarak düşünceye sevketti: YÖK Başkanı ataması ve son yapılan askerî hava operasyonları. İkisinden ortak ve biz üniversite hocaları için pek acı bir ders çıkarttım: Üniversite Veya Üniversite Müsveddesi Olmanın Şartları Sayın Cumhurbaşkanı YÖK Başkanlığına nereden baksanız uygun olmayan bir atama yaptı ve bu atamanın uygunsuzluğu Sayın Başbakanın çiçeği burnunda YÖK başkanına verdiği öğütte kendini belli ediverdi: Aman hocam lafına dikkat et ipimizi çekmesinler!!! Yeni başkan ne bilimsel ne yönetsel açıdan yasanın gerektirdiği ehliyete sahiptir, ama demek ki AKP'nin «adamıdır». Türk üniversiteleri yıllardır benzer yönetici ve hoca atamaları ve terfileriyle bir türlü belini doğrultamaz ve gerçek bir üniversite karakteri kazanamaz durumdadır. Verdiğimiz mezunların kalitesinden emin olamayız. Hatta belki negatif bir emniyet söz konusudur. Türk Hava Kuvvetleri Kuzey Irak'taki PKK kamplarına bütün dünyaya parmak ısırtan bir gece tarruzu yaptı. Böyle bir harekâtı teknik ve insan gücü açısından becerebilecek dünyada yalnızca beş tane hava gücü var. Bunların katıldığı uluslararası askeri havacılık yarışma ve manevralarının tarihine bir göz atınız. Türk Hava Kuvvetleri mensuplarının çok sık olarak birinci, fakat daima derecede olduğunu göreceksiniz. Bu ne demektir? Bu şu demektir: Türk Hava Kuvvetleri, Hava Harp Okuluna giren her öğrenciye şunu söylemektedir: Bu okuldan mezun olduğun zaman, dünyanın en iyi hava subayları arasında yer alacaksın, çok büyük bir ihtimalle de en iyisi olacaksın. Sana verdiğimiz bu sözü okulun tarihi kanıtlar: Havacılık tarihine bak ve Türk Hava Kuvvetleri mensuplarının bu tarihte işgal ettikleri yeri gözden geçir. Bu konuda bizi değil, tarihi dinle. Havacılığın tarihiyle başlayarak birincilerimizin listesini gözden geçir. Ondan sonra sana burada komuta eden tim komutanından okul komutanına kadar üstlerinle konuş, onların deneyimlerini öğren: Aralarında benzer birinciliklere imza atmış kişiler bulacaksın. Senden beklediğimiz onlardan daha iyi olabilecek şekilde yetişmendir: Zor, yaşamın olacaktır. Herkesin imkânsız dediğini senin başarmanın ancak azıcık vakit almasına tahammül edebiliriz, fazlasına değil. Buna hazır değilsen yol yakınken vaz geç. Dünyada en iyi olmak amacın değilse, bize yaramazsın. Sevgili okuyucularım: Böyle sözleri yeni gelen öğrencisine hangi üniversitemiz söyleyebilir? Söylemeye kalksa kimi inandırabilir? Hangi tarihi şahit gösterebilir? İşte bunun nedeni bugün Sayın Cumhurbaşkanının yaptığına benzer atama ve terfilerde yatmaktadır. Türk üniversitesi ehliyetin değil, aidiyetin geçerli olduğu bir gayya kuyusuna dönmüştür. Ehliyet ve bilgi hiçbir anlam taşımaz hale gelmiş, mezunların marifeti, tamamen kendi kişisel becerileriyle ve büyük bir özveriyle belki edinebilecekleri bir kazanç olmuştur. Üniversite hocasının bilgili olması bir tesadüf haline geldiği gibi, profesörün bilgisi toplumsal hassasiyeti ile şöhret yapmış büyük üstadımız Turan Selçuk Bey'e "bu ne cehalet kardeşim, yoksa sen profesör müsün?" alt yazılı bir karikatür çizdirecek seviyelere düşmüştür. Nedir Hava Kuvvetlerinin yaptığı ve sivil üniversitemizin yapamadığı? Görebildiğim kadarıyla tek bir paydada bu farkı toplayabiliriz: Birine baştan beri politika karışamaz, diğerine baştan beri politika karışır. Politika, gerçeği, kişisel menfaatin kısa vadeli çıkar labirentinde gizleme sanatıdır. Askerlik, gerçek öğrenilmez ve uygulanmaz ise, ölümün kesin olduğu bir bilimdir. Bu nedenle politikacı, karşısındakini aldatabildiği sürece nesnel dünya ile temasa gelmek zorunda değildir. Asker ise nesnel dünyadan koptuğu an, yaşamını ve onurunu yitireceği bir işin temsilcisidir. Politikacıya nesnel dünyadan kopma iznini vermeyecek olan onun halkıdır. Halk nesnel dünya ile sürekli temasta ise, yani bilimsel düşünüp tartabiliyorsa, politikacı ne yaparsa yapsın nesnel dünyadan kopamaz. Bunun için eğitim önemlidir. Bunun için toplum yaşamında nesnel dünya ile ilişkisi olmayan dinin yeri yoktur. Bunun için Sayın Cumhurbaşkanının yaptığı ve nesnel hiçbir kıstas ile savunulamayacak olan atama uygun değildir. Ve bunun için, yönetici ve hocaları ahbap çavuş ilişkisiyle yerlerine gelen üniversitelerimiz, yönetici ve hocaları nesnel kıstasalara göre değerlendirilen Türk Hava Kuvvetleri'nin okulunun tozuna bile yetişemez. Biri adı üniversite olmadığı halde gerçek bir üniversite iken, diğerleri üniversite adını taşıyan üniversite karikatürleri olmaktan kurtulamaz.
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için ŞİMDİ OTURUM AÇIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.