Gönderi tarihi: 12 Aralık , 2007 17 yıl DÜNYA İNSAN HAKLARI GÜNÜ TOPLANTISI Bazı araştırmacılar terörün ilk örneklerinin Romalılar döneminde görüldüğünü iddia etseler de, bu oldukça zorlama ve oldukça geniş anlamda bir terör tanımı için geçerli olabilir. Devletler birbirlerini istikrarsızlaştırarak avantaj sağlamaya çalışırlar. Bu çerçevede rakip ülke içindeki ekonomik, sosyal, dini ya da etnik sorunlar diğer ülkelerin kullanabileceği önemli avantajlar sunmuştur. Bazı durumlarda da ülkeler diğer bir ülke içindeki grubu kendisine yakın bulmuş ve o ülkenin içinde bir yan kol olarak kullanmıştır. Bu anlamda terörizm çok önemli bir araçtır. Terörün öneminin gerçek anlamda anlaşılması 11 Eylül’den sonra olmuştur. Özellikle ABD bu tarihten sonra terörle mücadelede başı çeken ülke olmuş ve uluslararası sistemi terörle mücadeleye göre yeniden dizayn etmeye başlamıştır. Daha da önemlisi Irak’ta yerleşmiş olan PKK terör örgütüne karşı ABD’nin tutumu bir örgütün terör örgütü olup olmamasının hala bir ülkeden diğer ülkeye değişiklik gösterdiğini kanıtlamıştır. Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı ve Ankara İl İnsan Hakları Kurulu Başkanlığı tarafından, ''10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü'' dolayısıyla Ankara Ticaret Odası'nda (ATO) bir toplantı düzenlendi. Toplantıda bütün dünyanın, insan hak ve özgürlükleri konusunda samimiyse, yalan söylemiyorsa, iki yüzlü davranmıyorsa, terörle mücadele konusunda kararlı, tutarlı ve gerçekçi tavırlar sergilemek mecburiyetinde olduğu fikirleri gündeme getirildi. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, evrensel bir anayasa olarak nitelenerek, bildirgenin, ulusal hukukun da üstünde olduğu belirtildi. Türkiye'nin, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'ni ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ni kabul eden bir ülke olarak bu kuralların gereğini yerine getirdiği ifade edilerek, asıl meselinin, yazılı olan kuralların hayata geçirilmesi olduğu kaydedildi. Bu kuralların uygulanması için bir ''zihniyet devrimi'' gerektiği belirtilirken, Türkiye'nin zorlandığı noktanın da bu olduğu vurgulandı. Hak ve özgürlüklerin öneminin kavranarak hareket edilmesinin istendiği toplantıda, konunun siyasi söylemin ötesine taşınması gerektiği vurgulandı. Türkiye'nin, ceza hukukunu tepeden tırnağa değiştirdiği, bu değişimde temel hak ve özgürlüklerle ilgili uluslararası kuralların dikkate alındığı dile getirilirken, eski zihniyetle yeni yasaları anlama ve uygulama konusunda zorluklar yaşandığı ve gelecek yıl insan hakları gününde Türkiye'nin yeni anayasasındaki hak ve özgürlüklerin konuşulacağı bildirildi. İnsan haklarının, yaşayan insanlar için söz konusu olduğu kaydedilerek, ölülerin, bu dünyadan göçüp gitmiş olanların anayasalarda ve bildirgelerde belirtilen hiçbir hak ve özgürlüğe ihtiyaçlarının olmadığına işaret edildi. Toplantıda özellikle en çok yalanın söylendiği bir konuda konuşulduğunun farkında olmamız gerektiği, insan haklarına hep vurgu yapıldığı ama terörün kol gezdiği, bu nedenle bütün dünyanın terörle mücadele konusunda olumlu tavır sergilemek mecburiyete olduğu, hala kırmızı bültenle aranan, çocukları, masumları katletmiş insanların bir ülkenin parlamentosunda gelip konuşma yapabildiği, uluslararası toplantılara katılabildiği, oralarda da bugün insan hakları adına nutuklar çekildiği, bunun ikiyüzlülüğün açık ifadesi olduğu, herkesin tavrını açıkça ortaya koymak zorunda olduğu belirtildi. Terör konusunda malesef İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında ve buna dayalı birçok sözleşmede vurgu yapıldığı halde dünyada samimi, kararlı, içten gelen bir iş birliğine şahit olunamadığı, üzücü olaylardan sonra yarım saat içinde bir taziye mesajı gönderildiği, timsah gözyaşları mealinde ifadelerin gündeme geldiği ama 'suçluluları iade edin' denildiği zaman kırk dereden su getirildiği, eli kanlı insanların bir başka ülkenin sokaklarında, caddelerinde dolaştığı, iş kurduğu ama diğer tarafta da insanların üzüntü çekmeye devam ettiği vurgulandı. Toplantıdan çıkan sonuca göre; terörün henüz tanımı konusunda dahi mutabakata varamayan uluslararası camianın ona karşı nasıl mücadele edeceği konusunda da yeterli bir bilince sahip bulunmadığı görülmektedir. Soğuk Savaş dönemindeki nispeten önemsenmez tavrın günümüzde devam ettiğini söylemek zor olsa da, bilincin ve uluslararası işbirliğinin beklenen düzeye ulaşmadığı da açıktır. Günümüzde çağdaş dünya devletlerinden beklenen, terörün küresel bir sorun olduğunun bilincinde davranarak, üzerlerine düşen sorumlulukları yerine getirmeleridir. Helin Demir [email protected]
Gönderi tarihi: 12 Aralık , 2007 17 yıl NEDİR?[/ İnsan hakları herkesin onurlu, eşit ve özgür olarak güvende yaşama hakkına sahip olması anlamına gelmektedir. İnsan haklarını korumak için uluslararası hukuk ve standartlar bulunmaktadır. Uluslararası Af Örgütü'nün hükümetlere ve muhalif gruplara sunduğu talepler bu hukuk ve standartlara dayanmaktadır. İnsan hakları herkesin onur ve saygı ile muamele görmeyi hak ettiği anlamına gelmektedir. Herkes güvende olmayı hak eder. Herkes sağlıklı gıda, konut ve su gibi temel ihtiyaçlarını karşılama imkanlarına sahip olmayı hak eder. İnsan hakları 'bölünmezdir'. Parçalara ayrılamaz. İnsanların onurlu yaşayabilmek için özgürlük, güvenlik ve düzgün yaşam standardı hakları bulunmaktadır: Her birey; medeni, siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel hakların tümüne sahiptir. İnsanın yaşamına ve onuruna saygı gibi insan haklarının temelinde bulunan ana ilkeler çoğu din, felsefe ve inanç sisteminde bulunmaktadır. İnsan haklarının gelişmesi dünyanın her yerinde sürdürülen özgürlük ve eşitlik mücadelesi ile gerçekleşmektedir. İnsanlar temel haklarını korumak için, hükümetlere uluslararası insan hakları standartlarını kabul etmeleri ve bu hakları kendi ülkelerinin hukukuna dahil etmeleri yönünde taleplerde bulunmuştur. Bugün, uluslararası insan hakları standartları Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi dahil birçok belgede tarif edilmektedir. Uluslararası Medeni Ve Siyasi Haklar Sözleşmesi gibi anlaşmalar ise bu ilkeleri hukuki kılmaktadır. Uluslararası insan hakları hukuku ve ilkeleri devletlerin kendi topraklarında halkları için yapmaları ve yapmamaları gerekenleri tarif etmektedir. Bir hükümet ya da muhalif grup bu standartlara aykırı hareket ettiğinde, ya da onlara saygıyı sağlamadığında, bir insan hakları ihlali işlemektedir. Devletler kendi hukukunu uluslararası insan hakları hukukuna dayandırma ve insan haklarını koruma mecburiyetindedir. Uluslararası Af Örgütü'nün hükümetlere ve muhalif gruplara olan talepleri işte bu uluslararası standartlara ve hukuka dayalıdır.
Gönderi tarihi: 12 Aralık , 2007 17 yıl En önemli sorun,gercekten terörü yapanlarin degilde teröre karsi mücadele verenlerin suclanmasidir. ABD resmen Irak'ta terör yapmaktadir,AB bu teröre arka cikmaktadir,kimler suclaniyor peki;Amerikanin Irak'i isgaline ve bölmesine karsi direnenler terörist olarak gösterilmektedir.Kim gösteriyor peki?ABD ve AB.Bu demektirki bu iki farkli olmayan güc kendilerinde terör yapma ve baskalarini suclama hakki görebilmektedirler.Kendilerine yapilan bir saldiriyi terör saldirisi olarak niteleyip kendi saldirilarini ise hakli görebilmektedirler.Almanya milyonlarca Yahudiyi katledip suclu olarak kabul edilmis,milletler arasi cemiyetlerden uzaklastirilmisti.Yavas yavas bu cemiyetlere girmeye ve yavas yavas palazlanmaya ve yavas yavas yine askeri yönden dünyanin her kösesine yayilmaya basladilar.Fransa'nin,Italya'nin;ispanya'nin,Avrupadan Amerikaya gidip yerlesen Avrupalilarin,Danimarka'nin Belcika'nin Hollanda'nin yaptigi soykirimlarin adi edilmiyor.Daha düne kadar Güney Afrikada hüküm süren ve Avrupalilarin yönetimi olan APARTHEIT rejiminin Güney Afrikalilara uyguladigi soykirim hala hatirlardadir.Simdi Almanya basbakani MERKEL Afrikali bir lidere insan haklarina saygi duymasini söylemis ve o liderden *Kendini begenmis Nazi kalintisi*cevabini almistir.Bence hakli bir cevap.Insan haklarina saygi duyulmasi gerekiyor ama insan haklarina saygi duymayanlarin baskalarindan insan haklarina saygi duymalarini beklemeleri komiktir.Eloglu verir cevabini,bizimkiler gibi canakci degillerdir.Hakedene cevap verilmezse,asagilanmaktanda kurtulamazsiniz.Herkese agam pasam demekle siyaset olmaz ülke yönetilmez. Amerika'nin Irak saldirisindan ve isgalinden sonra kurdugu toplama kamplarindaki Irakli esirlere yapilan iskenceler insan onuruna aykiri onlarca adi davranis ayyuka ´cikmisken,AB nin hala Türkiyedeki iskencelerden bahsetmesi gercekten cok samimiyetsiz bir müdahaledir,bunlara cevap verebilecek adamlar gerekir. Yillardir,Afganistanda,Irakta dökülen kanlarin bassorumlulari ABD ve AB dir.Dünyayi kan gölüne cevirmekten yüzleri kizarmayanlar baska ülkelere terör suclamasi yapma hakkina sahip olamazlar. saygilarla
Gönderi tarihi: 12 Aralık , 2007 17 yıl İnsan Onuru Nedir İnsan onurunun neyi ifade ettiği, insan haklarıyla ilişkisi, hukuk biliminin ve felsefenin konusu olmuştur. Başka bilim dallarının da. Yazımızda, onur kavramının çeşitli açılardan anlamlarına, İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'ndeki yer alış biçimine ve konu ile ilgili kısa bilgilere, Avrupa İnsan Hakları Komisyonu ve Mahkemesi'nin insan onuru değerlendirmesine, Türk mevzuatı ve yargı pratiğinin ne olduğuna ve dünyada yürürlükteki sistemin - tüm sistemin- insan onuruna uygunluğu sorununa yer verecek ve tartışacağız. Kuşkusuz onur kavramına yüklenen anlam, insanı kavrayışla doğrudan bağlantılıdır. Bu bağlamda insana ve insan toplumuna, insanın ilişkilerine bakışımız da sunulacaktır. İNSAN ONURU NEDİR? İnsan onuru(1) sözlüklerde, izzetinefis, haysiyet, özsaygı, şeref, erdem, vakar, gurur, saygınlık, kendine saygı duyma ve başkalarını da kendine saygılı kılma olarak açıklanmakta. Felsefe terimi olarak İngilizce (dignity) sözcüğünün Türkçe karşılığıdır. "İnsanın değeri" ile "onurunu" İ.Kuçuradi eş anlamlı kullanmakta. Kuçuradi, "İnsanın değeri derken bundan insanın diğer canlılar arasındaki özel yerini anlıyorum. İnsana bu özel yeri sağlayan, onun özelliklerinin bütünüdür, onu diğer canlılardan ayıran olanaklarıdır. Bu olanaklar, insana özgü etkinlikler ve ürünler olarak görünür. Bu özellikler ise, insanın diğer canlılarla ortaklaşa taşıdığı özelliklere ek özelliklerdir. İşte bu özellikler ya da olanaklar "insanın değerini" ya da "onurunu" oluşturur."(2) demektedir. İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'nin resmi çevirisinde, 1. maddede şöyle yazılıdır: "Bütün insanlar hür, haysiyet ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler ve birbirlerine karşı kardeşlik zihniyeti ile hareket etmelidirler." Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu, Eleanor Roosevelt Başkanlığında sekiz üyeden oluşan bir Taslak Hazırlama Komitesi oluşturmuştu. Komite İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'ni hazırlayacaktı. Haziran 1947 de de, Komite, Fransız Rene Cassin, Çharles Malik (Lübnan) ve Geoffrey Wilson (Birleşik Krallık/İngiltere)'den oluşan bir çalışma grubunu görevlendirdi. Rene Cassin bildiri taslağını kaleme alacaktı. Bildirinin 1. maddesinde geçen haysiyet (onur) sözcüğünü, bildirinin "temel kavramı" olarak niteleyen Malik'ti. Birleşmiş Milletlerin insan onuru kavramıyla ilk ve resmen ilgilenmesinin kaynağında ise, Güney Afrika temsilcisi Smuts vardır.(3) Birleşmiş Milletler andlaşmasının (1945) başlangıç bölümünde insan onuru kavramı, resmi çeviride şöyle geçer "... İnsanın ana haklarına, şahsın haysiyet ve değerine, erkek ve kadınlar için olduğu gibi büyük ve küçük milletler için de hak eşitliğine olan imanımızı yeniden ilan etmeğe..." İ. Kuçuradi Etik'inde, "kişi açısından onur" kişinin o ana dek kendi imgesine uygun davranmanın, kendi imgesine uygun yaşamanın bilince ve böyle yaşamaktan dolayı kendine layık gördüğü belirli bir muamele beklentisidir. Böylece 'onur' denilen şey, kişinin kendi imgesine uygun düşmesi sonucu kendine biçtiği değer oluyor." demektedir.(5) Kuçuradi, İnsan ve Değerlerinde ve Etik'te, "..bir şeyin değerinden anladığım, bir şeyin onunla aynı türden olan şeyler arasında özel yeri"dir, demektedir.(6) Kuçuradi'nin insan onuru ile ilgili açıklamasına devam etmek istiyorum. Çağın Olayları Arasında'da, "İnsan hakları Bildirisi'nin 1. maddesinin birinci tümcesi ise " all human being are born free end egual in dignty and rights" der. Burada dile getirilen, insanların n e d e eşit olduklarıdır. Kişisel dignity bakımından insan olma onuru bakımından, insanın değeri bakımından eşittirler, deniyor. (...) Ülkemizde, yasa önünde eşitlik var sayalım! Ama eğer ülkemizde bazı çocuklar air-condition'un olduğu evlerde otururken, başka bazı çocuklar -25 derecede ayağında basma pantolon, çorapsız dolaşmak zorundaysa, bu çocukların- 25 derecede bu durumda dolaşmasını doğrudan doğruya -şu anda, ileride değil, şu anda- önliyecek etkin yasalar yoksa, ülkemizde insanlar yasa önünde eşit görülse de, insan onuru bakımından eşit görülmüyorlar demektir." Jack Donnelly, Teoride ve Uygulamada Evrensel İnsan Hakları'nda(8) "İnsan haklarına hayat için değil, fakat onurlu bir hayat için "ihtiyaç" duyulur. Uluslararası İnsan Hakları sözleşmelerinde belirtildiği gibi, insan hakları, "insan kişisinin özündeki onur "dan kaynaklanır. İnsan hakları ihlalleri bir kimsenin insanlığını inkar ederler; yoksa kişinin ihtiyaçlarını tatmin etmesini her zaman engellemezler. İnsan haklarına bağlık gereklerinden dolayı değil; fakat onurlu bir hayat için, bir insana özgü değerli bir hayat için, bu haklar olmaksızın tat alınamayacak bir hayat için "ihtiyaç" duyulan şeylerden dolayı sahibizdir.(...) Başka sosyal pratikler gibi, insan hakları da insan faaliyetinden kaynaklanır; bunlar insana Tanrı, doğa veya hayatın fiziki gerçekleri tarafından verilmiş değildir.(..) İnsan Hakları Evrensel Bildirisi çoğu ülkede hayatın fiilen nasıl olduğu hakkında bize pek birşey söylemez; fakat onurlu bir hayatın -bir insan için değerli bir hayatın- şartlarını gösterir ve bu gerekleri, bütün sonuçlarıyla birlikte haklar biçiminde açıklar. Zengin ve güçlü ülkelerde bile, bu asgari standartlar çok nadir olarak herkes için karşılanır; ama insan haklarına sahip olmanın bu kadar önemli olması tam da bu noktada kendini gösteriyor ve belki bu önemin nedeni de bu durumdur. İnsan hakları, haklar olarak, insan doğasının temelindeki ahlakı görüşün gerçekleştirilmesi için gerekli olan sosyal değişmeleri gerekli kılmaktadır. Böylece, insan hakları öğretileri insan haklarına sahip olmakla insan olmayı kabaca eşit tutarlar. İnsan hakları(nın konuları) ndan yararlanmayan bir kimsenin kendi ahlaki doğasına yabancılaşmış olduğu hemen hemen kesindir. Bunun için, insan hakları, bir kimsenin bunlardan yararlanmasının reddedilemeyeceği anlamında değil -çünkü bütün baskıcı rejimler kendi yurttaşlarını sürekli olarak bu haklardan yoksun tutmaktadırlar- fakat bu hakların kaybının ahlaki olarak "imkansız" olduğu anlamında vazgeçilmezdir: kişi, bu hakları kaybetmesi halinde, bir insan için değerli bir hayat yaşayamaz. Aynı anda hem ütopik bir ideal ve hem de bu ideali uygulamaya geçirmek için gerçekçi bir uygulama söz konusu olunca, insan hakları fiilen şöyle der: "Bir kişiye bir insan olarak muamele eki insan muamelesi göresin." Bu, insan haklarının ütopyacı yanıdır. Fakat insan hakları aynı zamanda, "bir kişiye nasıl insan gibi muamele edileceğini" de gösterir ve meşru bir devletin faaliyet çerçevesini belirleyen bir haklar listesi de sunar. Böylelikle insan hakları kendini -gerçekleştirmenin bir tür ahlaki kehanetidir: "İnsanlara insanlar olarak muamele et ki -ilişik listeye bak- hakiki anlamda insanlar bulasın." İnsan haklarının kaynağı olan, insan doğasıyla ilgili bu ileriye bakan ahlaki görüştür ki, insan haklarıyla ilgili iddialarda saklı bulunan sosyal değişmelerin temelini oluşturur... "(..) İnsan hakları listeleri, insan onuru için (yapılan) siyasal mücadelenin eseri olup, bu mücadelenin temel özelliğini göstermektedir. İnsan hakları uygulamasının özünde yatan ahlaki ideal ile siyasal gerçeklik arasındaki etkileşimin başka bir yönü de budur." J. Donnelly'den bu uzun alıntıyı yapmamızın bir nedeni var. Donnelly, kitabında insan haklarına en uygun rejim olarak liberalizmi göstermekte, kitabının ikinci kısım, dördüncü bölümünde, insan onuru, insan hakları ve siyasi rejimler başlığı altında (s 74-98) karşılaştırmalar yapmaktadır
Gönderi tarihi: 12 Aralık , 2007 17 yıl İnsan Onuru ve Dünya Sistemi Acaba dünyanın düzeni bugün ne durumdadır ve insan onuru bu düzende koruma altında mıdır? Dünyanın düzeni dediğimizde, insan toplumunun, insanların ne durumda olduğunu kastediyoruz. İnsanlar, birbirleriyle ve doğa ile ilişkilerinde ne yapıyorlar; bardağı, uçağı, elbiseyi, konutları, köprüleri, bilgisayarları üretirken kim için ve ne için üretiyorlar; üretim düzeyleri ne; ürettikleri resim, beste, şiir, heykel; çıkardıkları madenler kimin için; İnsanlar nasıl eğitiliyorlar, nasıl ve ne oranda beslenebiliyorlar; sağlık ve iş güvencesine ve güvenliğine sahipler mi? Dinlence ,eğlence olanakları açısından nasıllar?İnsan toplumu dünyada istediği yerde yaşayabiliyor mu, deniz,hava,kara parçaları paylaşılmış ve egemenlik alanları yaratılmış mı? Devletler halinde örgütlenmişse insan toplumu, kim, niçin örgütlemiş ve devletlerarası ilişkiler hangi temelde sürdürülüyor? Dünyanın düzeni ile insan toplumunu ve insanların ne durumda olduğunu kastediyoruz ama,ortada var olan bir sistem var. Hemen her yerde geçerli kuralları ve kurumları var. Bu nasıl bir sistemdir? Kuzey/Güney, ya da gelişmiş kapitalist/emperyalist ve gelişmemiş,geri kalmış ya da gelişmekte olan ülkeler ayrımı neyi ifade ediyor insanlar açısından ve nihayet insan onuru ile bu soruların ilgisi ne? İlgisini görebilmeye ve anlamaya çalışacağız. Görmek ve anlayabilmek için bir rehbere ihtiyaç var. Bir insanın doğal ilişkilerinden birisi ve belki de önde geleni çocuklarıyla ilişkisidir. Bu ilişki insan doğasına da en uygun olanıdır. Öyleyse, Max'ın kızları Laura ve Jenny ile oynadığı oyunlardan birisine bakalım.Anlayabilme ve görebilme eylemimize buradan başlayalım. Kızları Max'a soruyor: " En sevdiğiniz maksim (ilke)?" Marx yanıt veriyor: Nihil humanum a me ailenum pute ' İnsani olan hiçbir şey bana yabancı değildir.)Başka bir soru da şöyle : En sevdiğiniz söz ? Marx' ın yanıtı da şöyle: De omnibus dubitandum ( Her şeyden şüphelen.) (17) Eylemimize kimi istatistiklere başvurarak devam edelim. Unicef'in 1997 yılı raporuna göre, doğumda yaşam beklentisi, Sierra Leone'de 40, Nijerya'da 48, Afganistanda 45'tir.(18) Uygun bir tuvalet olanağından, ( sanitasyon) 2.9 milyar insan yoksun bulunmaktadır. Bu dünya nüfusunun yarısına karşılık gelmektedir.(19) Aynı kaynak Türkiye'de, ev içinde ya da uygun bir mesafede sanitasyon olanağı %50-74'lük dilimdedir. Bunun anlamı,nüfusumuzun %50 si veya en az %26 sı,uygun tuvalet olanağından yoksundur. Aynı kaynak başka bazı bilgileri de veriyor. Şöyle: ABD'de,ortalama bir günde nezarete alınan çocuk sayısı yüzbindir. Dünyada 60'tan fazla ülkede 115 milyonu aşkın anti personel mayın insanları ölüm ve sakatlıkla tehdit etmektedir. Sanayileşmiş ülkelerce resmi kalkınma yardımları, bu ülkelerin gayri safi milli hasıla(GSMH)'ları toplamının % 0.27'sidir. Dış yardıma 1995'te en az pay ayıran ülke ABD'dir. Danimarka ise en fazla dış yardım yapan ülke durumundadır. Dünya sisteminde dışyardım mekanizmasının yeni bağımlılık ilişkileri yaratacak tarzda kurulduğu, yüzmilyonlarca insanı açlığa ve yoksulluğa bu sistemin kuruluş ve işleyiş mekanizmalarının sürüklediği anlaşılmış olmalıdır. Küçük Prens'te, Tilki ile Küçük Prens arasında geçen evcilleştirmenin ne demek olduğuna ilişkin konuşmada,Tilkinin verdiği yanıt,olağanüstü güzellikte anlam taşır. Sistem,tüm güzellikleri olduğu gibi,Tilkinin tanımını da saptırmıştır. Tilki, evcilleştirme için, "Evcilleştirmek demek Bağlar yaratmaktır" diyordu. Sistem insanlar arasında,bağlar yerine., bağımlılık ilişkisi yarattı. İnsani olan bağları,bağımlılığa dönüştürdü. Halkı üzerinde faşist baskılar kuran parçalarına o baskıcı otoriter sistemler sürsün diye yardım adını kullanarak yaklaşıldı. Halen dünya sisteminin bu yönü egemendir ve sürmektedir. 149 ülkede,kişi başına yıllık GSMH, 80 ABD doları ile ( Mozambik), 40.630 ABD doları (İsviçre) arasında değişmektedir. Eşitsiz dağılımın boyutlarını düşününüz. Başka bir kaynak,BM İnsani Kalkınma Raporu 1996, gelişmiş kuzey ülkelerinin, başka bir deyişle kapitalist-emperyalist ülkelerin, dünyadaki toplam gayri safi hasılanın (tüm dünyadaki gayrisafi hasıla başka bir ifade ile elde edilen gelir) -bu miktar 23.5 trilyon ABD dolarıdır- 18.5 trilyon dolarlık kısmına el koyduğunu belgelemektedir.(20) Belirtilen durumda dünya nüfusunun %20'sini oluşturan ülkeler, toplam gelirin yaklaşık % 80' ne, dünya nüfusunun %80'ni oluşturanlar ise gelirin %20' ne sahip oluyorlar. Başka bir deyişle, 4.8 milyar insan 5 trilyon doları paylaşırken, 1.2 milyar insan 18.5 trilyon doları paylaşmaktadır. Bu oran her bir ülkedeki gelir dağılımındaki eşitsizlik karşısında yoksullar açısından daha da büyüktür. BM Tarım ve Gıda Örgütü (FAO) dünya nüfusunun üçte birinin yoksulluk, beşte birinin açlık sınırında olduğunu bildirdi. Devlet Bakanı Salih Yıldırım, Türkiye 'de 22 milyon insanın yoksulluk sınırında, 12 milyon insanın da açlık sınırında yaşadığını açıkladı (Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet, 17 Ekim 1997). Türkiye'nin nüfusunun 62 milyon olduğu bilindiğine göre,nüfusun bu durumda %50 'I yoksulluk ve açlık sınırında yaşadığı ortaya çıkmaktadır.
Gönderi tarihi: 12 Aralık , 2007 17 yıl Türk Hukuk Sisteminde ve Yargı Pratiğinde İnsan Onuru Türk Hukukunda. onur ve kişilik hakkı kavramları kullanılarak yapılmış düzenlemeler vardır. Burada, Anayasa'nın 17 ve 32. maddelerini, Medeni Yasa'nın 23 ve 24. maddelerini, Borçlar Yasası'nın 49. maddesini. 5680 sayılı Yasanın 16 ve 18. maddesini, Türk Ceza Yasası'nın 480. maddelerini sayabiliriz. Türk Anayasa Mahkemesi, 28.6.l966 tarih ve 1963/132 esas, 1966/29 karar sayılı kararında,insan haysiyetini şöyle tanımlamaktadır: " İnsan haysiyeti kavramı, insanın ne durumda, hangi koşullar altında bulunursa bulunsun, salt insan oluşunun kazandırdığı değerin, tanınmasını ve sayılmasını anlatır. Bu öyle bir davranış çizgisidir ki, ondan aşağı düşünce yapılan işlem ona muhatab olanı insan olmaktan çıkarır."(12) Yargıtay Ceza Genel Kurulu da,4. 4 .l983 tarih ve 1983/8-64 esas,1983/156 karar sayılı kararında," İnsani olmayan muameleler : insan kişiliğini ve duygusunu önemli derecede incitici fiiller, haysiyet kırıcı hareketler ise, kimsenin namus, şöhret veya haysiyetine saldırı niteliğindeki fiillerdir" şeklinde değerlendirmede bulunmaktadır. İnsan haysiyetinin tanımını veren Anayasa Mahkemesi,27.12.1965 sayılı kararında (27.12.1965,1965/57esas,1965/65 karar, D. 4/3-9, Resmi gazete,6.2.1967,sayı,12520), "katıksız hapis, askerlik hizmetinin ve bu topluluğun bünyesinin doğurduğu bir gereksinim, askerliğe özgü bir cezadır.(..) Bu ceza insan haysiyeti kavramına göre ölçüye vurulduğunda, bir odada, sağlık şartları altında, gizlice ve tek başına çekilen ve cezaevlerindeki olağan yeyip içme disiplininin kısa süreler için biraz daha daraltılmasından ileri gitmeyen bir cezanın, insanın sırf insan olma değerinin hak ettiğinden daha aşağı bir davranış sayılmayacağı"na karar vermiştir.(13) Anayasa Mahkemesinin bu görüşünün yukarıdaki kararındaki insan haysiyeti kavramını tanımlamasıyla çelişmektedir. Ancak hemen ifade etmeliyiz ki, insan haysiyeti yalnızca şiddete maruz kaldığında zedelenmez. Kamu otoritelerince kasıtlı olarak ve yasalardan dayanak alarak gerçekleştirilen Anayasa Mahkemesinin değerlendirilmesine konu olan eylem ve bu eylemin yasayla korunması, insanın doğal gereksinmelerinden olan beslenmesi ile ilgilidir. Bu bir zorunluktan değil,ceza infaz siyasetindeki tercihten kaynaklıdır. Açıklanan durumda bu siyasetin, insan onuruna ne kadar uygun olduğu da ortaya çıkmaktadır. Aç bırakarak,besin maddesini yaptırım aracı olarak kullanarak insana yapılan muamele, bırakınız olağan rejim koşullarında da uygulanamazlığını,savaş hukukuna (insancıl hukuka) da aykırıdır. Savaş koşullarında bile böyle bir ceza uygulanamaz. Avrupa İnsan Hakları Komisyonu, Danimarka, Norveç, İsveç ve Hollanda'nın Yunanistan'a karşı (App.N0:3321/67 ;3322/67 ;3323/673344/67) ve Danimarka, Norveç ve İsveç'in yine Yunanistan'a karşı başvurularında,insanlık dışı ve aşağılayıcı muameleler konusunda anlayışını ortaya koymaktadır. Buna göre,insanlık dışı muamele: "Belirli bir durumda, kişiyi fiziksel ya da zihinsel bir şiddet uygulamasına kasıtlı olarak maruz bırakan gayrimeşru edimdir." Aşağılayıcı muamele ise, "Bireyi diğer kişilerin önünde büyük ölçüde (grossly) utanca boğan ya da onu kendi arzu yahut istencine aykırı (...) biçimde davranmaya yönlendiren eylemler aşağılayıcı muameledir."(14) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Campbell et Cosans/ İngiltere davasında, "Onur kırıcı muamele veya ceza bireyi, başkalarının ya da kendi gözünde küçük düşüren muameledir." demektedir. Mahkeme, "Özgürlüğünden mahrum kişi üzerinde maddi güç kullanımı, şayet ilgili kişi davranışı ile bunu mutlak surette zorunlu kılmamış ise onur kırıcı bir muameledir. Hücre hapsi, zincire vurulma, kasten kötüleştirilmiş yaşam koşulları, renk, ırk veya dine dayanan bir ayrım onur kırıcı muameledir."(15) Bu bölümü Türk Yargı dünyasından bir son ve uzun alıntı ile bitirmek istiyorum. Şu anda (Kasım 1997) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı olan Vural Savaş'ın, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda görülen bir davada (17.4.1989 tarih ve 8-87/143 sayılı karar) muhalefet şerhinden söz etmek istiyorum. Yargıtay Ceza Genel Kurulu, Erdoğan Ambarkütük adlı kişiyi gözaltında iken, saçlarından tutup yere ve duvara çarpan ve bu suretle onu ilk rapora göre 7, ikinci rapora göre 10 gün iş ve gücünden kalacak şekilde yaralayan polis memurunun bu eylemini işkence olarak nitelememiş ancak ikrar elde etmek için insani olmayan, haysiyet kırıcı, zalimane muameleler saymış ve 243. maddeye göre cezalandırılmasını isabetli bulmuştur. Vural Savaş'ın muhalefet şerhi şöyledir: "İşkenceye karşı olmak başka şeydir; doktrinde ve Büyük Millet Meclisinde onaylanan bazı milletlerarası sözleşmelerdeki açıklıktan yoksun, ne çeşit eylemleri dahi kapsadığı belli olmayan işkence tarifeleri çok geniş yorumlamak suretiyle yasalarımızın öngörmediği ve " kanunsuz suç ve ceza olmaz" ilkesini de ihlal edecek şekilde, bazı kamu görevlilerinin cezalandırılmalarına karar vermek başka şeylerdir. İşkence etmek yahut zalimane, gayriinsani veya haysiyet kırıcı muameleler, cürmünü söyletmek için yapıldığı takdirde TCK.nun 243/1. maddesiyle cezalandırılacağına göre, yoğunluğa varmamış, başka bir deyişle normal bir insanın cürmünü söylemesine yetecek derecede yoğunluk kazanmamış hiçbir hareketi madde kapsamında mütalaa etmeye imkan yoktur. Aksine bir görüşün kabulü halinde, sorgusu sırasında sanığa yapılan bir küfür veya kulağını çekmek dahi 'haysiyet kırıcı muamele' kabul edilip, bu eylemi yapanlar TCK.nun 243/1. maddesine göre cezalandırılabilecektir. Suç işlediği şüphesiyle gözetim altına alınmış bir sanık, aynı çeşit bir eyleme görevinden dolayı muhatap olmuş bir Cumhurbaşkanı, bir hakimden daha çok korunmaya alınmış değildir. Yasa koyucunun amacının bu olmadığı açıktır. Suçlarla mücadele etmek, bir sanığın sorgusunu yapmak gerçekten zor bir iştir. Çünkü sanık, çok sevilen bir yazara, bir devlet büyüğüne ve hatta sorgulamaya yapan görevlinin meslektaşına, arkadaşına karşı bir eylem yapmış olabilir. Yahut suçüstü yakalanmasına rağmen, örgütlü bir suçtan arkasındaki örgütü açıklamak istemez veya ideolojik amaçla 5-6 yaşındaki çocukları bile katleden bir grup içinden tek başına yakalan arkadaşlarını elevermek istemeyen bir kişi olabilir. Sanığın susmak hakkıdır,ama olayla ilgili delilleri toplamak, kaçan sanıkları yakalayıp yeni eylemler yapmasını önlemek de zabıtanın görevidir. Günlerce süren bir sorgulamada, ailesinden uzak, bazen uykusuz görev yapan bir polis veya jandarmanın çileden çıkıp, eylemin faili olduğundan kuşku duymadığı mağduru " niçin konuşmuyorsun? niye doğruyu söylemiyorsun? niye bizi bu kadar uğraştırıyorsun?" diyerek, biran önce sonuç almak amacıyla kötü muamelede bulunması veya cismen ceza verecek hale cüret etmesi, TCK.nun 245. maddesi kapsamında mütalaa edilmediği takdirde, başka bir deyişle işlediği cürüm bu maddenin fevkinde ise 243. maddenin uygulanması söz konusu olabilir."(16) Kanımca bu muhalefet şerhi konusunda fazla söze gerek yok. Gemalmaz'ın Türkiye Yargısının İşkence Karşısındaki Tavrını sorgulamasında dile getirdiği gibi, sorun, en başta "zihniyet" sorunudur.
Gönderi tarihi: 12 Aralık , 2007 17 yıl Sonuç Yerine İstatistikler bize dünyada ülkeler/devletler ve insanlar arasındaki eşit olmayan koşulları ve durumları gösteriyor. İnsan onuru bakımından anlamını anlamaya ve koşulların ve durumların ilgisini kurabilmeye çalışmamızın sonuçlarına gelebiliriz artık. İstatistik veriler,bize,insan onuruna aykırı bir ilişkiler ağının,sisteminin, insanlık toplumunu kuşattığını göstermektedir. Böyle olmasının nedeni, insanların üretim araçları karşısındaki konumlarıdır. Özel mülkiyetçi sistemdir. Sahip olma (malik olma) bir şeyin özel mülkiyetine sahip olma- işbölümünü ve yabancılaşmayı yaratan kaynaktır. Eşitsizliklerin kaynağıdır. O nedenle ,insan olma onuru bakımından eşitlik, ekonomik ve sosyal sistemin bu kuruluş ve işleyişiyle olanaksızdır. Böyle düşünmekle, insan onuru, insanın değeri, insanın özü, insanın doğası, insanlık toplumu, toplumsal insanlık sözcüklerini,şahıs zamirleri hariç , 1844 Felsefe Yazılarında 46 kez kullanmış olan Marx'ın düşüncesine koşut düşünmüş oluruz. Aynı zamanda O'nun , Feuerbach Üzerine Tezleri'nin altıncısında dile getirdiği, " Feuerbach, dinsel özü, insan özünde çözümlüyor. Ama insan özü, tek tek her bireyin doğasında bulunan bir soyutlama değildir. Gerçekliği içinde o, toplumsal ilişkilerin bütünüdür." tezini de desteklemiş oluruz. İnsan olma onurunu,ekonomik ve sosyal ilişkiler bütününde görmek, " İnsanlık Onuru İşkenceyi Yenecek" sloganımızın yanlışlığını değil,başka bağlamlar içinde de onur kavramını değerlendirmek demektir. " Muamele görme" yi, kamu otoritelerinin kişi özgürlüğünü kısıtladığı,sınırlandırdığı alanların dışında da gündeme getirmek demektir. İnsan onuru kavramını, insanın tür varlığı olarak gerçekleştirdiği eylemlerinin yapısal özelliklerinin bütünü olarak görürsek,Marx gibi-ve I. Kuçuradi'nin onura yüklediği anlam gibi anlamlandırırsak- o zaman, insan onuruna en uygun sistemin, Donnelly'nin işaret ettiği liberal sistemin değil, Marx'ın işaret ettiği " devlet olmayan devlet"e giden sürecin -sistemin olduğu sonucuna varırız. Çünkü liberal sistem diye adlandırılan sistemin ekonomik temelleri,özel mülkiyete,iş bölümüne, rekabete dayanır. Rekabet ise, son 15/20 yılın (globalleşme,küreselleşme,yeni dünya düzeni) söyleminin tersine, Marx'ın daha 1844 Felsefe Yazılarında söylediği gibi, kaçınılmaz olarak, tekele yol açar. İstatistikler,açtığını göstermiştir. Dünya sisteminin bugün vardığı yer burasıdır. Tekel,hem her bir ülkede ve hem de dünya ölçeğinde bir realitedir. Ve yoğunluğu son yüzelli yılın doruğuna çıkmıştır. Belirtilen durumda,mülkiyete sahip olma, bir insan değeri değildir, insana yabancıdır ve insanı şeylere, doğaya ve insanlara yabancılaştırır. "Değer" , belirtilen durumda onur değil,para olur. Paranınsa insan onuru ile bir ilgisi yoktur. Evrensel bildirinin hazırlık toplantılarında ve geriye doğru en azından bir yüzyıl sosyalistlerin ekonomik ve sosyal haklara - eşitlik ilkesine- özel vurgu yaptığı doğrudur. Bu olgudan hareketle,sosyalizmin (Marxizmin) özgürlük fikrini reddettiği ise gerçek dışıdır. Marxistler, özgürlük fikrinin en tutarlı savunucularıdır. Onların karşı çıktığı,özgürlük bayraktarlığını yapanların içi boş söylemlerinedir. Max'ın sosyalizm dönemi için formülü olan, " Herkesten yeteneğine göre, herkese emeğine göre " ilkesi bir adalet (eşitlik) ilkesidir. Marx, komünizmin ilkesini İngiliz filozof William Godwin'den (1756-1836) almıştır ve şöyledir: "Herkesten yeteneğine göre, herkese ihtiyaçlarına göre." Marx (ve Engels) özgürlüğü, zorunluğun kavranması olarak niteler. Marx'ın ifade ve örgütlenme özgürlüğünün, bu arada basın özgürlüğünün ateşli bir savunucusu olduğu bilinir. Marx, insanın özgürlüğünü sınırlayan ve koşullayan koşulların ne olduğu üzerinde durmuştur. Marx'ın tüm sistemi de bu sınırların ve koşulların ne olduğunun açıklanması, yorumlanması, varacağı noktalar ve neden değişeceği, değişmesi gerekeceği üzerine kuruludur. Sisteminin özü. insan merkezli oluşudur. Sosyalist pratiğin, sağlık, eğitim, planlı ve doğaya saygılı kentleşme, uzay teknolojisi, beslenme ve büyük ölçüde yerleşim,konut sorununu çözmekte olağanüstü başarılar elde ettiğini teslim etmek gerekir. Ancak kişisel ve siyasal haklar alanında üretilen politika ve pratiğin ve devlet yapılanmasının, sosyalist demokrasinin kötü örneğini oluşturduğu da kabul edilmelidir. Bu pratiğin, Marx'ın sistemine uygunluğu tartışmalıdır. Belirtilen durumda, geçmiş sosyalist uygulamaların olumsuzluklarından-başarısızlıklarından hareketle, " tarihin çözülmüş bilmecesinin " boş bir hayal olduğunu öne sürebilmek için, Marx'ın kuramının çürütülmesi gerekir. Oysa o kuramın tezleri,bugün dünyada egemen olan sistemin ürünleri ile,-insan onuruna aykırı ürünleri ile- hergün milyonlarca kez doğrulanmaktadır.
Gönderi tarihi: 12 Aralık , 2007 17 yıl İnsan hakları yeryüzünün en barışçıl silahıdır; bizi korur. Kurallar gibidir; nasıl davranacağınızı bize söyler. Yargıçlar gibidir; ona başvurabiliriz. Duygular gibi soyuttur ama duygular gibi herkese aittir. Ve her ne olursa olsun hep vardır. Tıpkı doğa gibidir; ortadan kaldırılamaz. Tıpkı ruh gibidir; yok edilemez. Zamana benzer; zengin ve fakir, yaşlı ve genç, siyah ve beyaz, uzun ve kısa hepimize aynı biçimde davranır. Bize saygı sunar ve bize de başkasına saygı duyma sorumluluğunu yükler. İnsan hakları, insan olmanın kazandırdığı haklardır; başkası tarafından verilen bir söze ya da teminata bağlı olarak ya da satın alarak elde ettiğimiz haklar değillerdir. İnsan hakları, insan olmamızın ve insan onurumuzun doğal bir sonucudur. İnsan onuru ve eşitlik, insan hakları fikrinin merkezinde yer alan iki temel değerdir. Bütün insanların eşit olması, insan haklarını evrensel kılar, insan hakları daha iyi ve onurlu bir yaşam için gerekli olan temel standartlar tanımlandığında anlaşılabilir. İnsanların ve toplumların yaşamlarını insan onuru ve eşitliği temelinde birlikte sürdürebilmeleri için gerekli olan değerler ise özgürlük, adalet, ayrımcılık yapmamak, başkalarına saygı göstermek, hoşgörü ve sorumluluktur. Ayrım gözetmeksizin herkes insan haklarına sahiptir; suçlular, devlet başkanları, çocuklar, kadınlar, erkekler, Afrikalılar, Avrupalılar, Asyalılar, mülteciler, işsizler, özel kuruluşlarda çalışanlar, öğretmenler, sanatçılar, işçiler... Çünkü herkes insandır. İnsan haklarının gücü, herkese eşit davranılması ilkesinden gelir. İnsan hakları bizim için vardır ve insan haklarının tümüne saygı duyulması bizim hakkımızdır. Kişisel haklarımız, fiziki ve ahlaki bütünlüğümüzü korur ve kişilerin kendi düşünce, din ve inançlarını korumalarına izin verir. Eşitlik ve özgürlük hakkı, düşünce ve ifade özgürlüğü, dini vecibelerini yerine getirme özgürlüğü, işkence görmeme ve öldürülmeme hakları gibi. İşkence, kötü ve insanlık dışı muamele ya da cezalandırma, hiçbir biçimde haklı çıkarılamaz ya da hukuken veya ahlaken savunulamaz. "Emir almış olmak" da mazeret olarak kabul edilemez. İşkence görmeme hakkı, hiç bir koşulda askıya alınamayacak, istisnası ve sınırlaması olmayan mutlak bir haktır. Düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne ilişkin haklar, kişilerin düşünce ya da inanç değiştirme özgürlüğü ile din ya da inancını tek başına ya da topluca ve açıkça ya da özel olarak yaşama ve açıklama özgürlüğünü içerir. Müslüman, Katolik, Ortodoks, Yahudi, Ateist ne olursa olsun herkesin eşit haklara sahip olması gerektiğini belirtir.. Medeni haklarımız, yasal ve siyasal sistem içinde keyfi uygulamalara maruz kalmamamızı sağlar. Örneğin: Keyfi gözaltı ve tutuklanmaya karşı korunma, mahkeme tarafından suçlu olduğuna karar verilene kadar masum sayılma hakkı, itiraz hakkı gibi. Siyasi haklarımız toplumsal yaşama katılmak için gerekli olan haklarımızdır. Oy kullanma hakkı, siyasi partilere katılma hakkı, özgürce bir araya gelme ve toplantılara katılma hakkı, bilgiye erişme hakkı ve düşünceyi ifade etme hakkı gibi. İnsan onuru, medeni ve siyasal hakların verdikleriyle sınırlandırılmaktan çok daha ötededir, insanların temel gereksinimlerini nasıl karşılayacaklarını ve birlikte nasıl çalışacaklarını düzenleyen haklarımız vardır. Bu haklar, eşitlik ilkesi ile sosyal ve ekonomik araçlara erişimin garanti altına alınması ilkesine dayanırlar. Özgürlükten yoksun bırakılmak nasıl hoş görülemezse, aşırı yoksulluk içinde bırakılmak da aynı biçimde hoş görülemez. Bu nedenle sosyal ve ekonomik hakları savunmak son derece önemlidir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi devletlere, çalışma koşulları, adil ücret, grev, iş alanında kadın ve çocukların korunması gibi 23 toplumsal ve ekonomik hakkı güvence altına almalarını önerir. Ekonomik haklar, yalnızca çalışma hakkını, yeterli yaşam standardına sahip olma hakkını, konut hakkını ve emeklilik hakkını içermez. Aynı zamanda insan onurunun korunması için maddi güvencenin gerekli olduğunu, anlamlı bir işin yokluğu ya da yeterli bir barınağa sahip olmama durumunun insan onurunun zedelenmesine yol açtığını kabul eder. Sosyal haklarımız toplumsal yaşama tam katılım için gerekli olan haklardır. Öncelikli olarak eğitim hakkını, aile kurma ve sürdürme hakkını, sağlık hakkını, ayrımcılıktan korunma hakkını içerir. Kim olursak olalım, toplumsal ya da ulusal kökenlerimiz ne olursa olsun, kadın ya da erkek olalım, eğitim hepimizin hakkıdır. Ana ve babaların çocukları için düşüncelerine ve inançlarına uygun bir eğitim verme hakkına saygı gösterilir. Ancak doğal olarak bu eğitimde çocuğun haklarını zedeleyici hiçbir unsur bulunmamalıdır. Kültürel haklar, kendi kültürel birikimi ile toplumun kültürel yaşamına özgürce katılma hakkını ve bu kültürü gelecek nesillere aktarabilmek için eğitim hakkını kapsar. Yine de kültürel olarak sınıflanmayan diğer birçok hak, özellikle toplum içinde azınlıkta kalan gruplar için öznel kültürlerini korumak açısından son derece önemlidir. Örneğin; ayrımcılığa uğramama ve kanunlar karşısında eşit biçimde korunma hakkına sahip olmak gibi. Bu hak ve özgürlükler; cinsiyete, ırka, renge, dile, dine, siyasal ya da başka düşünceye, toplumsal ya da ulusal kökene, azınlık olmaya, servete ya da diğer tüm durumlara dayanan herhangi bir ayrım gözetmeden sağlanmalıdır. Hepimiz insan haklarını korumalıyız. Ulusal ve uluslararası düzenlemeler ve/veya kamu otoritesini kullananlar insan hak ve özgürlüklerini kısıtlayabilirler. Ancak hiç kimse bu kısıtlamaların evrensel insan haklan normlarını ihlal ettiğine işaret etmezse, haklarımızın ihlali devam eder. Bireyler olarak, kendi yaşamlarımızda başkalarının haklarına saygı göstermenin yanısıra, kamu otoritelerinin ve diğerlerinin faaliyetleri üzerinden gözümüzü ayırmamalıyız. Koruyucu sistemler bizim için vardır. Biz de bunları kullanmalı ve gelişimine katkıda bulunmalıyız. İnsanın değişimi ve gelişmesinin sonucunda 10 Aralık 1948 yılında yayınlanan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi doğmuştur. Türkiye, Birleşmiş Milletlerin kurucu üyelerinden birisi olarak İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'ni ilk onaylayan ülkeler arasında yer almış ve insan hakları konusundaki önemli sözleşmelerin büyük bölümüne taraf olmuştur. İnsan hakları ve temel özgürlükler alanında diğer demokrasilerle aynı değer ve amaçları paylaşan Türkiye, insan hakları standartlarının en yüksek düzeye getirilmesi amacıyla son yıllarda birçok önemli adım atmıştır Ülkemizde 2000 yılında 81 il ve 850 ilçede "İnsan Hakları İl ve İlçe Kurulları" kurulmuştur. Bu kurullar, 23 Kasım 2003 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan yönetmelikle yeniden yapılandırılmış, kurullarda sivil toplumun temsili güçlendirilmiştir. Söz konusu kurullar, insan haklarının korunması ve geliştirilmesi için çalışmalar yapmaktadır. Kurullar, öncelikle idarenin uygulamalarında vatandaşlara hoşgörü ve nezaketle yaklaşılmasını sağlamakla ve insan hakları ihlallerinin önlenmesi için gerekli çalışmaları yapmakla yükümlüdür. Hak ihlaline şahsen uğradığınız ya da tanık olduğunuz her durumda, valilik veya kaymakamlık binasında bulunan insan hakları danışma ve başvuru masaları aracılığı ile il veya ilçenizde bulunan bu kurullara başvuruda bulunabilirsiniz.
Gönderi tarihi: 17 Aralık , 2007 17 yıl 28 Eylül 2000 - 7 Aralık 2000 Temel Haklar Şartı, AB vatandaşlarının temel haklarını ve AB'nin vatandaşlarına karşı sorumluluklarını düzenliyor. Belge 13-14 Ekim 2000'de Fransa'nın Biarritz kentinde gerçekleşen AB zirvesinde devlet ve hükümet başkanlarının bilgisine sunuldu ve kabul gördü. Temel Haklar Şartı, 7-8 Aralık'taki "Nice Zirvesi"nde onaylandı. GİRİŞ Avrupa halkları, aralarında daha yakın bir birlik oluşturmak için ortak değerlere dayalı barışçı bir geleceği paylaşmaya kararlıdır. Ruhani ve manevi mirasının bilincinde olan Birlik, bölünmez ve evrensel değerler olan insan onuru, özgürlük, eşitlik ve dayanışma değerleri üzerine inşa edilmiştir. Demokrasi ve hukukun üstünlüğü ilkelerine dayanmaktadır. Birlik vatandaşlığını tesis ederek ve bir özgürlük, güvenlik ve adalet bölgesi oluşturarak bireyi, faaliyetlerinin merkezine yerleştirir. Birlik, bu ortak değerlerin korunması ve geliştirilmesine katkıda bulunurken Avrupa halklarının kültürleri ve geleneklerinin çeşitliliği yanısıra Üye Devletlerin ulusal kimlikleri ve bunların ulusal, bölgesel ve yerel düzeylerdeki kendi kamu makamlarının düzenlenmesine saygı gösterir. Dengeli ve sürdürülebilir kalkınmayı teşvik etmeye çalışır ve insanların, eşyaların, hizmetlerin ve sermayenin serbest dolaşımını ve yerleşme özgürlüğünü sağlar. Bu amaçla, toplum, sosyal ilerleme, bilimsel ve teknolojik gelişmeler ışığında temel hak ve özgürlüklerin bir Bildirge'de daha açık bir şekilde ortaya konulması yoluyla bu hak ve özgürlüklerin korunmasının güçlendirilmesi gerekmektedir. Bu Bildirge, Topluluk ve Birliğin yetkileri ve görevlerini ve yetki ikamesi ilkesini dikkate alarak özellikle Üye Devletlerin ortak uluslararası yükümlülükleri ve anayasal gelenekleri, Avrupa Birliği Antlaşması, Topluluk Antlaşmaları, Avrupa İnsan Hakları ve Temel Hak ve Özgürlüklerin Korunması Sözleşmesi, Topluluk ve Avrupa Konseyi tarafından kabul edilen Sosyal Bildirgeler ve Avrupa Toplulukları Adalet Divanı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin içtihat hukukundan kaynaklanan hakları yeniden teyid etmektedir. Bu haklardan yararlanılması, öteki kişiler, insanlık ve gelecekteki kuşaklar konusunda sorumluluklar ve görevleri beraberinde getirmektedir. Birlik, bu nedenle, aşağıda belirtilen hakları, özgürlükleri ve ilkeleri tanımaktadır. BÖLÜM I ONUR Madde 1. - İnsanlık onuru İnsanlık onuru, ihlal edilemez. Saygı gösterilmeli ve korunmalıdır. Madde 2. - Yaşama hakkı 1. Herkes, yaşama hakkına sahiptir. 2. Hiç kimse, ölüm cezasına çarptırılmamalı veya idam edilmemelidir. Madde 3. - Kişinin bedensel ve ruhsal dokunulmazlık hakkı 1. Herkes, kendi bedensel ve ruhsal dokunulmazlığına saygı gösterilmesi hakkına sahiptir. 2. Tıp ve biyoloji alanlarında, özellikle aşağıda belirtilenlere saygı gösterilmelidir: - yasada belirtilen usüllere uygun olarak ilgili kişinin özgürcü ve bilinçli olarak vereceği muvafakat, - özellikle kişilerin seçilmesini amaçlayan insan ırkının soyaçekim yoluyla islahına yönelik uygulamaların yasaklanması, - insan bedeninin ve bölümlerinin ticari bir kazanç kaynağı haline getirilmesinin yasaklanması, - insanların kopyalama yoluyla üretilmesinin yasaklanması. Madde 4. - İşkence veya insanlık dışı veya alçaltıcı muamele veya ceza yasağı Hiç kimse, işkenceye veya insanlık dışı veya alçaltıcı muamele veya cezaya tabi tutulmamalıdır. Madde 5. - Kölelik ve zorla çalıştırılma yasağı 1. Hiç kimse, kul ya da köle olarak tutulamaz. 2. Hiç kimse zorla çalıştırılamaz ve zorunlu çalışmaya tabi tutulamaz. 3. İnsan kaçakçılığı yasaklanmıştır. BÖLÜM II ÖZGÜRLÜKLER Madde 6. - Özgürlük ve güvenlik hakkı Herkes kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahiptir. Madde 7. - Özel ve aile yaşamına saygı Herkes, özel ve aile yaşamına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Madde 8. - Kişisel bilgilerin korunması 1. Herkes, kendisine ilişkin kişisel bilgilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. 2. Bu tür bilgiler, belirtilen amaçlar için ve ilgili kişinin muvafakatine veya yasada öngörülen başka meşru temele dayalı olarak adil şekilde kullanılmalıdır. Herkes, kendisi hakkında toplanmış olan bilgilere erişme ve bunlarda düzeltme yaptırma hakkına sahiptir. 3. Bu kurallara uyulması, bağımsız bir makam tarafından denetlenecektir. Madde 9. - Evlenme ve aile kurma hakkı Evlenme hakkı ve aile kurma hakkı, bu hakların kullanılmasına ilişkin ulusal mevzuata uygun olarak teminat altına alınacaktır. Madde 10. - Düşünce, vicdan ve din özgürlüğü 1. Herkes, düşünce, din ve vicdan özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, din veya inancını değiştirme özgürlüğünü ve din veya inancını tek başına veya topluluk halinde, aleni veya gizli olarak ibadet etme, öğretme, uygulama ve gereklerine uyma şeklinde açığa vurma özgürlüğünü içerir. 2. Bu hakkın kullanılmasına ilişkin ulusal mevzuata uygun olarak dini nedenlerle askerlik görevini yapmayı reddetme hakkı tanınmaktadır. Madde 11. - İfade ve haber alma özgürlüğü 1. Herkes, ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ulusal sınırlarla kısıtlanmaksızın bir görüşe sahip olma, haber ve düşünceleri elde etme ve bunları ulaştırma özgürlüğünü içerir. 2. Basının özgürlüğü ve çoğulculuğuna saygi gösterilmelidir. Madde 12. - Toplanma ve örgütlenme özgürlüğü 1. Herkes, barışçıl bir biçimde toplanma özgürlüğü ile her düzeyde, özellikle siyaset, sendika ve yurttaşlıkla ilgili konularda örgütlenme özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu, herkesin kendi çıkarlarını korumak için sendika kurma ve sendikalara girme hakkını da içerir. 2. Birlik düzeyindeki siyasi partiler, Birliğin vatandaşlarının siyasi iradesinin ifade edilmesine katkıda bulunurlar. Madde 13. - Sanat ve bilim özgürlüğü Sanat ve bilimsel araştırma, kısıtlamaya tabi olmamalıdır. Akademik özgürlüğe saygı gösterilmelidir. Madde 14. - Eğitim hakkı 1. Herkes, eğitim görme ve mesleki ve sürekli eğitimden yararlanma hakkına sahiptir. 2. Bu hak, serbest zorunlu eğitim görme olasılığını da içerir. 3. Demokratik ilkelere ve ailelerin çocuklarının kendi dini, felsefi ve eğitim konusundaki inançlarına uygun olarak eğitim ve öğretim görmelerini sağlama hakkına saygı gösterilerek eğitim kurumları tesis etme özgürlüğüne, bu özgürlük ve hakkın kullanılmasına ilişkin ulusal mevzuata uygun olarak saygı gösterilmelidir. Madde 15. - Meslek seçme ve çalışma hakkı 1. Herkes, çalışma ve serbestçe seçilmiş veya kabul edilmiş bir mesleği ifa etme hakkına sahiptir. 2. Birliğin her vatandaşı, herhangi bir Üye Devlette iş arama, çalışma, yerleşme hakkını kullanma ve hizmet verme özgürlüğüne sahiptir. 3. Üye Devletlerin ülkelerinde çalışma izni almış olan üçüncü ülkelerin vatandaşları, Birliğin vatandaşlarının çalışma şartlarına eşit çalışma şartlarından yararlanma hakkına sahiptir. Madde 16. - Bir ticari faaliyette bulunma özgürlüğü Topluluk hukuku ve ulusal yasalar ve uygulamalara göre bir ticari faaliyette bulunma özgürlüğü tanınmaktadır. Madde 17. - Mülk edinme hakkı 1. Herkes, yasal şekilde elde ettiği mülküne sahip olma, kullanma, elden çıkarma ve miras bırakma hakkına sahiptir. Bunların kaybı karşılığında zamanında adil bir tazminat ödenmesi koşulu ile kamu menfaati nedeniyle veya yasada öngörülen koşullar çerçevesinde yapılması dışında hiç kimsenin elinden mülkü alınamaz. Mülkün kullanımı, kamu menfaati için gerekli olduğu ölçüde yasa ile düzenlenebilir. 2. Fikri mülkiyet, korunmalıdır. Madde 18. - Sığınma hakkı Sığınma hakkı, 28 Temmuz 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi ve sığınmacıların statüsüne ilişkin 31 Ocak 1967 tarihli Protokol kuralları dikkate alınarak ve Avrupa Topluluğunu kuran Antlaşma'ya uygun olarak teminat altına alınmalıdır. Madde 19. - İhraç, sınırdışı veya iade etme yasağı 1. Toplu sınır dışı etmeler yasaktır. 2. Hiç kimse, ölüm cezası, işkence veya başka insanlık dışı veya alçaltıcı muamele veya cezaya tabi tutulması konusunda ciddi bir tehlikenin bulunduğu bir Devlete geri gönderilemez, sınırdışı edilemez veya iade edilemez. BÖLÜM III EŞİTLİK Madde 20. - Yasa önünde eşitlik Herkes, yasa önünde eşittir. Madde 21. - Ayrımcılık yasağı 1. Cinsiyet, ırk, renk, etnik veya sosyal köken, kalıtımsal özellikler, dil, din veya inanç, siyasi veya başka herhangi bir görüş, bir ulusal azınlığın üyesi olma, hususiyet, doğum, maluliyet, yaş veya cinsel eğilim gibi herhangi bir nedenle ayrımcılık yapılması yasaktır. 2. Avrupa Topluluğunu kuran Antlaşma ve Avrupa Birliği Antlaşmasının uygulanması kapsamı çerçevesinde ve sözkonusu Antlaşmaların özel hükümleri saklı kalmak üzere milliyet nedeniyle her türlü ayrımcılık yasaktır. Madde 22. - Kültürel, dini ve dilsel çeşitlilik Birlik, kültürel, dini ve dilsel çeşitliliğe saygı gösterecektir. Madde 23. - Erkekler ve kadınlar arasında eşitlik Erkekler ve kadınlar arasında eşitlik, istihdam, çalışma ve ücret dahil olmak üzere bütün alanlarda sağlanmalıdır. Eşitlik ilkesi, yeterli şekilde temsil edilmeyen cinsin lehine belirli avantajlar sağlanmasını öngören önlemlerin sürdürülmesini veya benimsenmesini engellemez. Madde 24. - Çocukların hakları 1. Çocuklar, kendi refahları için gerekli olan koruma ve ihtimamdan yararlanma hakkına sahiptir. Görüşlerini serbestçe ifade edebilirler. Bu görüşler, kendi yaşları ve olgunluk düzeylerine uygun olarak kendilerini ilgilendiren konularda dikkate alınır. 2. Kamu makamları veya özel kuruluşlar tarafından çocuklarla ilgili olarak yapılan bütün işlemlerde, çocuğun çıkarlarının en iyi şekilde korunmasına öncelik verilmelidir. 3. Her çocuk, bunun kendi çıkarlarına aykırı olması haricinde anne ve babasının her ikisi ile düzenli olarak kişisel ilişki ve doğrudan temas sürdürme hakkına sahiptir. Madde 25. - Yaşlıların hakları Birlik, yaşlıların, onurlu ve bağımsız bir yaşam sürdürme ve sosyal ve kültürel yaşama katılma haklarını tanımakta ve saygı göstermektedir. Madde 26. - Engellilerin toplumla bütünleştirilmesi Birlik, engelli kişilerin, bağımsızlıklarını, toplumsal ve mesleki yaşamla bütünleştirilmelerini ve toplum yaşamına katılmalarını sağlamaya yönelik önlemlerden yararlanma hakkını tanımakta ve saygı göstermektedir. BÖLÜM IV DAYANIŞMA Madde 27. - İşçilerin işletme içinde bilgi alma ve danışma hakkı Topluluk mevzuatı ve ulusal yasalar ve uygulamalarda öngörülen durumlar ve koşullarda işçiler veya temsilcilerine, uygun düzeylerde zamanında bilgi verilmeli ve danışmalarda bulunulmalıdır. Madde 28. - Toplu sözleşme görüşmeleri yapma ve eylem hakkı İşçiler ve işverenler veya bunların ilgili kuruluşları, topluluk mevzuatı ve ulusal yasalar ve uygulamalara göre uygun düzeylerde toplu sözleşmeler müzakere etme ve imzalama ve menfaat ihtilafı olması halinde grev eylemi dahil olmak üzere kendi çıkarlarını korumak için ortak eylem yapma hakkına sahiptir. Madde 29. - İşe yerleştirme hizmetlerinden yararlanma hakkı Herkes, işe yerleştirme hizmetinden ücretsiz olarak yararlanma hakkına sahiptir. Madde 30. - Haksız işten çıkarmaya karşı koruma Her işçi, Topluluk hukuku ve ulusal yasalar ve uygulamalara göre haksız işten çıkarmaya karşı korunma hakkına sahiptir. Madde 31. - Adil ve hakkaniyete uygun çalışma koşulları 1. Her işçi, kendi sağlığı, emniyeti ve onuruna saygı gösteren çalışma koşullarından yararlanma hakkına sahiptir. 2. Her işçi, azami çalışma saatlerinin sınırlandırılması, günlük ve haftalık dinlenme dönemleri ve yıllık ücretli izin hakkına sahiptir. Madde 32. - Çocuk işçi çalıştırmanın yasaklanması ve çalışan gençlerin korunması Çocuk işçi çalıştırılması yasaktır. Gençler için daha elverişli olabilecek kurallar saklı kalmak üzere ve sınırlı istisnalar dışında istihdam edilmek için asgari yaş sınırı, zorunlu eğitimin tamamlanması için belirlenen asgari yaştan daha düşük olamaz. İşe alınan gençler, yaşlarına uygun çalışma koşullarında çalıştırılmalı ve ekonomik sömürüye ve emniyetlerine, sağlıklarına veya fiziksel, ruhsal, ahlaki veya sosyal gelişimlerine zarar verme olasılığı bulunan veya eğitimlerini engelleyebilecek her türlü işe karşı korunmalıdır. Madde 33. - Aile ve meslek yaşamı 1. Aile, yasal, ekonomik ve sosyal korumadan yararlanmalıdır. 2. Aile ve meslek yaşamının bağdaştırılması için herkes, doğumla bağlantılı bir nedenle işten çıkarmaya karşı korunma hakkına ve bir çocuğun doğumu veya evlat edinilmesinden sonra ücretli doğum ve ebeveynlik izni alma hakkına sahiptir. Madde 34. - Sosyal güvenlik ve sosyal yardım 1. Birlik, Topluluk hukuku ve ulusal yasalar ve uygulamalarda belirtilen usullere göre doğum, hastalık, iş kazaları, bakıma muhtaç olma veya yaşlılık gibi durumlarda ve işten çıkarılma durumunda koruma sağlayan sosyal güvenlik yardımları ve sosyal hizmetlerden yararlanma hakkını tanımakta ve saygı göstermektedir. 2. Avrupa Birliği'nde yasal olarak ikamet eden ve dolaşan herkes, Topluluk hukuku ve ulusal yasalar ve uygulamalara göre sosyal güvenlik yardımları ve sosyal avantajlardan yararlanma hakkına sahiptir. 3. Birlik, Topluluk hukuku ve ulusal yasalar ve uygulamalarda belirtilen usullere göre sosyal dışlanma ve yoksullukla mücadele için yeterli imkanlara sahip olmayan herkes için uygun bir yaşam sağlamak amacıyla sosyal ve konut yardımından yararlanma hakkını kabul etmekte ve saygı göstermektedir. Madde 35. - Sağlık hizmetleri Herkes, ulusal yasalar ve uygulamalarda belirtilen şartlar çerçevesinde koruyucu sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkına ve tıbbi tedaviden yararlanma hakkına sahiptir. Bütün Birlik politikaları ve faaliyetlerinin tanımlanmasında ve uygulanmasında yüksek düzeyde bir insan sağlığı koruması sağlanmalıdır. Madde 36. - Genel ekonomik konulardaki hizmetlerden yararlanma Birlik, sosyal ve bölgesel uyumunu artırmak için Avrupa Topluluğu'nu oluşturan Antlaşma'ya uygun olarak ulusal yasalar ve uygulamalarda öngörülen genel ekonomik konulardaki hizmetlerden yararlanma hakkını kabul etmekte ve saygı göstermektedir. Madde 37. - Çevresel koruma Yüksek düzeyde bir çevresel koruma ve çevrenin kalitesinin iyileştirilmesi, Birliğin politikalarına dahil edilmeli ve sürdürülebilir kalkınma ilkesine uygun olarak sağlanmalıdır. Madde 38. - Tüketici Koruması Birlik politikaları, yüksek düzeyde tüketici koruması sağlamalıdır. BÖLÜM V VATANDAŞLIK HAKLARI Madde 39. - Avrupa Parlamentosu seçimlerinde oy kullanma ve aday olma hakkı 1. Birliğin her vatandaşı, ikamet ettiği Üye Devlette, bu Devletin vatandaşları ile aynı koşullar altında Avrupa Parlamentosu seçimlerinde oy kullanma ve aday olma hakkına sahiptir. 2. Avrupa Parlamentosu üyeleri, genel serbest ve gizli oyla doğrudan seçilir. Madde 40. - Yerel seçimlerde oy kullanma ve aday olma hakkı Birliğin her vatandaşı, ikamet ettiği Üye Devlette, bu Devletin vatandaşları ile aynı koşullar altında yerel seçimlerde oy kullanma ve aday olma hakkına sahiptir. Madde 41. - İyi idare hakkı 1. Herkes, işlerinin Birliğin kurumları ve organları tarafından tarafsız ve adil bir şekilde ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir. 2. Bu hak, şunları içermektedir: - herkesin, kendisini olumsuz şekilde etkileyebilecek herhangi bir işlemin yapılmasından önce görüşlerinin dinlenmesini isteme hakkı; - herkesin, kendi dosyasına erişme hakkı ve meşru gizlilik çıkarlarına ve mesleki ve ticari gizliliğe saygı gösterilmesi; - idarenin, kararları konusunda gerekçe gösterme yükümlülüğü. 3. Herkes, Topluluğun kuruluşları veya görevlilerinin, görevlerinin ifası sırasında yolaçtıkları her türlü zararı, Üye Devletlerin yasalarındaki ortak genel ilkelere göre Topluluğa tazmin ettirme hakkına sahiptir. 4. Herkes, Birliğin kuruluşlarına, Antlaşmaların lisanlarından birinde mektup gönderebilir ve kendisine aynı lisanda cevap verilmesi zorunludur. Madde 42. - Belgelere erişme hakkı Birliğin bütün vatandaşları veya bir Üye Devlette ikamet eden veya kanuni adresi bu devlette bulunan bütün gerçek veya tüzel kişiler, Avrupa Parlamentosu, Konsey ve Komisyon belgelerine erişme hakkına sahiptir. Madde 43. - Kamu Denetçisi Birliğin bütün vatandaşları veya bir Üye Devlette ikamet eden veya kanuni adresi bu devlette bulunan bütün gerçek veya tüzel kişiler, adli görevleri çerçevesinde hareket eden Adalet Divanı Bidayet Mahkemesi hariç olmak üzere Topluluk kuruluşları veya organlarının faaliyetlerinde karşılaşılan kötü idare vakalarını Birlik kamu denetçisine havale etme hakkına sahiptir. Madde 44. - Dilekçe ile başvurma hakkı Birliğin bütün vatandaşları veya bir Üye Devlette ikamet eden veya kanuni adresi bu devlette bulunan bütün gerçek veya tüzel kişiler, Avrupa Parlamentosu'nu dilekçe ile başvurma hakkına sahiptir. Madde 45. - Dolaşım ve ikamet özgürlüğü 1. Birliğin her vatandaşı, Üye Devletlerin ülke sınırları içinde serbestçe hareket etmek ve ikamet etmek özgürlüğüne sahiptir. 2. Bir Üye Devletin ülkesinde yasal olarak ikamet eden üçüncü ülkelerin vatandaşlarına, Avrupa Topluluğu'nu tesis eden Antlaşma'ya uygun olarak dolaşım ve ikamet özgürlüğü tanınabilir. Madde 46. - Diplomatik ve konsolosluk koruması Birliğin her vatandaşı, tabiyetinde olduğu Üye Devletin temsil edilmediği bir üçüncü ülkenin topraklarında, herhangi bir Üye Devletin diplomatik veya konsolosluk makamları tarafından, sözkonusu Üye Devletin vatandaşları ile aynı şartlarda korunma hakkına sahiptir. BÖLÜM VI ADALET Madde 47. - Etkili hukuki bir yola başvurma ve adil yargılanma hakkı Birlik hukuku tarafından teminat altına alınmış olan hakları ve özgürlükleri ihlal edilen herkes, bu Maddede belirtilen şartlara uygun olarak bir mahkemede etkili bir hukuki yola başvurma hakkına sahiptir. Herkes, daha önceden yasa ile tesis edilmiş bağımsız ve tarafsız bir mahkemede makul bir süre içinde yapılacak adil ve kamuya açık bir duruşma yapılması hakkına sahiptir. Herkes, kendisine bilgi verilmesi, savunulması ve temsil edilmesi fırsatına sahip olmalıdır. Gerekli imkanlara sahip olmayan herkese, bu yardımın adalete etkin bir şekilde ulaşılmasının sağlanması için gerekli olması koşulu ile hukuki yardım sağlanacaktır. Madde 48. - Masumiyet karinesi ve savunma hakkı 1. Kendisine karşı ithamda bulunulan bir kişinin, yasaya göre suçlu olduğu kanıtlanıncaya kadar masum olduğu kabul edilecektir. 2. Kendisine karşı ithamda bulunulmuş olan bir kişinin savunma haklarına saygı gösterilmesi teminat altına alınmalıdır. Madde 49. - Cezayı gerektiren suçların ve cezaların orantılı olması ve yasada tanımlanması ilkeleri 1. Hiç kimse, işlendiği zaman ulusal veya uluslararası hukuka göre suç oluşturmayan bir fiil veya ihmalden dolayı suçlu bulunamaz. Hiç kimseye, suçu işlediği zaman verilebilecek olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez. Cezayı gerektiren bir suçun işlenmesinden sonra yasanın daha hafif bir ceza öngörmesi durumunda bu ceza uygulanır. 2. Bu madde, işlendiği zaman uluslar topluluğu tarafından tanınmış genel ilkelere göre suç sayılan bir eylem veya ihmal nedeniyle bir kimsenin yargılanmasına veya cezalandırılmasına engel değildir. 3. Cezaların şiddeti, cezayı gerektiren suçla orantısız olmamalıdır. Madde 50. - Cezayı gerektiren aynı suçtan iki kere yargılanmama veya cezalandırılmama hakkı Hiç kimse, daha önce yasaya göre Birlik içinde kesin olarak beraat ettiği veya mahkum olduğu bir suç nedeniyle mahkemede yeniden yargılanamaz veya cezalandırılamaz. BÖLÜM VII GENEL HÜKÜMLER Madde 51. - Kapsam 1. Bu Bildirgenin hükümleri, yetki ikamesi ilkesi dikkate alınarak Birliğin kurumları ve organlarına ve sadece Birlik hukukunu uyguladıklarında Üye Devletlere yöneliktir. Bu nedenle,kendi yetkilerine uygun olarak haklara saygı gösterecekler, ilkelere uyacaklar ve bunların uygulanmasını teşvik edeceklerdir. 2. Bu Bildirge, Topluluk veya Birlik için yeni bir yetki veya görev tesis etmemektedir veya Antlaşmalarda belirtilen yetkilerde ve görevlerde değişiklik yapmamaktadır. Madde 52. - Teminat altına alınan hakların kapsamı 1. Bu Bildirgede kabul edilen hakların ve özgürlüklerin kullanılmasına getirilecek her türlü sınırlandırma, yasada öngörülmeli ve bu hak ve özgürlüklerin özüne saygı göstermelidir. Orantılı olma ilkesine tabi olarak sınırlandırmalar sadece gerekli olmaları ve Birlik tarafından kabul edilen kamu yararı amaçlarına veya başkalarının hak ve özgürlüklerini koruma gereksinimine gerçekten hizmet etmeleri koşulu ile uygulanabilir. 2. Topluluk Antlaşmaları veya Avrupa Birliği Antlaşmasına dayalı olan bu Bildirgede tanınan haklar, sözkonusu Antlaşmalarda belirtilen şartlar ve sınırlar çerçevesinde kullanılır. 3. Bu Bildirge'nin, İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunması Sözleşmesi ile teminat altına alınmış olan haklara tekabül eden hakları içermesi durumunda sözkonusu hakların anlamı ve kapsamı, sözkonusu Antlaşma'da belirtilenlerle aynı olacaktır. Bu hüküm, Birlik hukukunun daha kapsamlı koruma sağlamasını engellemez. Madde 53. - Koruma düzeyi Bu Bildirge'de yeralan hiç bir şey, Birlik hukuku ve uluslararası hukuk ve Birlik, Topluluk veya Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunması Sözleşmesi dahil olmak üzere Üye Devletlerin taraf olduğu uluslararası anlaşmalarla ve Üye Devletlerin anayasaları ile kendi uygulama alanlarında tanınmış olan insan hakları veya temel özgürlükleri kısıtladığı veya olumsuz şekilde etkilediği şeklinde yorumlanamaz. Madde 54. - Hakların istismar edilmesi yasağı Bu Bildirge'de yeralan hiç bir şey, işbu Bildirge'de tanınan haklar ve özgürlüklerden herhangi birinin ortadan kaldırılmasını veya bunun, burada öngörülenden daha fazla kısıtlanmasını amaçlayan herhangi bir faaliyette bulunma veya herhangi bir fiili gerçekleştirme hakkını verdiği şeklinde yorumlanamaz.
Gönderi tarihi: 17 Ocak , 2008 17 yıl Türkiye'de insan hakları sorununu Avrupa "müfettişleri"nin ziyaretinden ziyaretine tartışmaya alıştık. Onun dışında bu konudaki feryatlara, çabalara, girişimlere toplum olarak da, devlet olarak da, medya olarak da gözümüz kulağımız maalesef kapalı. Avrupa ile Türkiye'nin "insan hakları sorunu" konusunda çatıştığı nokta neresidir? İnsanın cinsel organının kesilip ardına sokulmasının "teröristtir yapar" diyerek görmezlikten gelinmesiyle, bir insana cop sokulmasını "polistir, münferit yapmıştır" diyerek göz yumulması arasındaki çatışma noktasıdır. Oysa Türkiye'de insan hakları sorunu, ne Avrupa'nın görüp göstermeye çalıştığı etnik kökenle, ne de Türkiye'nin dönüp göstermeye çalıştığı münferitlikle sınırlıdır. Türkiye'nin insan hakları sorununu çözmesi, Avrupa'nın talebine bağlı bir pazarlık sorunu değildir. Bu, Türkiye'nin çağdaşlaşma sürecinde iç dinamikleriyle çözmesi gereken bir yapısal sorundur. "Avrupa Birliği'ne girilecek, insan haklarını tanıyın" diye düğmeye basılmasını beklemek, sorunun kaynağını görmemek demektir. İnsan hakları sorunun kaynağı çok daha derindedir. Türkiye işe insan olmanın ne demek olduğunu anlamak ve anlatmakla; devlet olmanın ne demek olduğunu anlamak ve anlatmakla başlamalıdır. "Dayak cennetten çıkmadır", "Kızını dövmeyen dizini döver", "Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin", "Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir; tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir" diye büyüyen, "Askerde dayak yemedim diyen yalan söyler" diyerek askerlik anısı anlatmaya başlayan bir toplumuz. Dayağı hak gören ve dayağı yiyenden saygı bekleyen bir kültürümüz var. "İşkenceyi karakolun şanı"ndan sayan, oraya düşeni dayakla terbiye etmeye çalışan, cinsel sapkınlık ve sorunları "haydar" veya "hortum"la tedaviye yeltenen, seyyar satıcıyı yakaladığı yerde tekmeleyen bir zabıta ve asayiş anlayışımız var. Türkiye'de insan hakları sorununun kaynağı bu "insan", bu "devlet", bu "zabıta" ve bu "asayiş" anlayışından başka bir şey değildir.
Gönderi tarihi: 17 Ocak , 2008 17 yıl İnsan hakları evrensel beyannamesi Önsöz İnsanlık ailesinin bütün üyelerinde bulunan haysiyetin ve bunların eşit ve devir kabul etmez haklarının tanınması hususunun, hürriyetin, adaletin ve dünya barışının temeli olmasına, İnsan haklarının tanınmaması ve hor görülmesinin insanlık vicdanını isyana sevkeden vahşiliklere sebep olmuş bulunmasına, dehşetten ve yoksulluktan kurtulmuş insanların, içinde söz ve inanma hürriyetlerine sahip olacakları bir dünyanın kurulması en yüksek amaçları oralak ilan edilmiş bulunmasına, İnsanin zulüm ve baskıya karşı son çare olarak ayaklanmaya mecbur kalmaması için insan haklarının bir hukuk rejimi ile korunmasının esaslı bir zaruret olmasına, Uluslararasında dostça ilişkiler geliştirilmesini teşvik etmenin esaslı bir zaruret olmasına, Birleşmiş Milletler halklarının, Antlaşmada, insanın ana haklarına, insan şahsının haysiyet ve değerine, erkek ve kadınların eşitliğine olan imanlarını bir kere daha ilan etmiş olmalarına ve sosyal ilerlemeyi kolaylaştırmaya, daha geniş bir hürriyet içerisinde daha iyi hayat şartları kurmaya karar verdiklerini beyan etmiş bulunmalarına, Üye devletlerin, Birleşmiş Milletler Teşkilatı ile işbirliği ederek insan haklarına ve ana hürriyetlerine bütün dünyada gerçekten saygı gösterilmesinin teminini taahhüt etmiş olmalarına, Bu haklar ve hürriyetlerin herkesçe aynı şekilde anlaşılmasının yukarıdaki taahhüdün yerine getirilmesi için son derece önemli bulunmasına göre, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, İnsanlık topluluğunun bütün fertleriyle uzuvlarının bu beyannameyi daima gözönünde tutarak öğretim ve eğitim yoluyla bu haklar ve hürriyetlere saygıyı geliştirmeye, gittikçe artan milli ve milletlerarası tedbirlerle gerek bizzat üye devletler ahalisi gerekse bu devletlerin idaresi altındaki ülkeler ahalisi arasında bu hakların dünyaca fiilen tanınmasını ve tatbik edilmesini sağlamaya gayret etmeleri amacıyla bütün halklar ve milletler için ulaşılacak ortak ideal olarak işbu İnsan Hakları Evrensel Beyannamesini ilan eder. Madde 1 Bütün insanlar hür, haysiyet ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler ve birbirlerine karşı kardeşlik zihniyeti ile hareket etmelidirler. Madde 2 Herkes, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasi veya diğer herhangi bir akide, milli veya içtimai menşe, servet, doğuş veya herhangi diğer bir fark gözetilmeksizin işbu Beyannamede ilan olunan tekmil haklardan ve bütün hürriyetlerden istifade edebilir. Bundan başka, bağımsız memleket uyruğu olsun, vesayet altında bulunan, gayri muhtar veya sair bir egemenlik kayıtlamasına tabi ülke uyruğu olsun, bir şahıs hakkında, uyruğu bulunduğu memleket veya ülkenin siyasi, hukuki veya milletlerarası statüsü bakımından hiçbir ayrılık gözetilmeyecektir. Madde 3 Yaşamak, hürriyet ve kişi emniyeti her ferdin hakkıdır. Madde 4 Hiç kimse kölelik veya kulluk altında bulundurulamaz; kölelik ve köle ticareti her türlü şekliyle yasaktır. Madde 5 Hiç kimse işkenceye, zalimane, gayriinsani, haysiyet kırıcı cezalara veya muamelelere tabi tutulamaz. Madde 6 Herkes her nerede olursa olsun hukuk kişiliğinin tanınması hakkını haizdir. Madde 7 Kanun önünde herkes eşittir ve farksız olarak kanunun eşit korumasından istifade hakkını haizdir. Herkesin işbu Beyannameye aykırı her türlü ayırdedici mualeleye karşı ve böyle bir ayırdedici muamele için yapılacak her türlü kışkırtmaya karşı eşit korunma hakkı vardır. Madde 8 Her şahsın kendine anayasa veya kanun ile tanınan ana haklara aykırı muamelelere karşı fiilli netice verecek şekilde milli mahkemelere müracaat hakkı vardır. Madde 9 Hiç kimse keyfi olarak tutuklanamaz, alıkonulanamaz veya sürülemez. Madde 10 Herkes, haklarının, vecibelerinin veya kendisine karşı cezai mahiyette herhangi bir isnadın tespitinde, tam bir eşitlikle, davasının bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından adil bir şekilde ve açık olarak görülmesi hakkına sahiptir. Madde 11 Bir suç işlemekten sanık herkes, savunması için kendisine gerekli bütün tertibatın sağlanmış bulunduğu açık bir yargılama ile kanunen suçlu olduğu tespit edilmedikçe masum sayılır. Hiç kimse işlendikleri sırada milli veya milletlerarası hukuka göre suç teşkil etmeyen fiillerden veya ihmallerden ötürü mahkum edilemez. Bunun gibi, suçun işlendiği sırada uygulanabilecek olan cezadan daha şiddetli bir ceza verilemez. Madde 12 Hiç kimse özel hayatı, ailesi, meskeni veya yazışması hususlarında keyfi karışmalara, şeref ve şöhretine karşı tecavüzlere maruz bırakılamaz. Herkesin bu karışma ve tecavüzlere karşı kanun ile korunmaya hakkı vardır. Madde 13 Herkes herhangi bir devletin sınırları dahilinde serbestçe dolaşma ve yerleşme hakkına haizdir. Herkes, kendi memleketi de dahil, herhangi bir memleketi terketmek ve memleketine dönmek hakkına haizdir. Madde 14 Herkes zulüm karşısında başka memleketlerden mülteci olarak kabulü talep etmek ve memleketler tarafından mülteci muamelesi görmek hakkını haizdir. Bu hak, gerçekten adi bir cürüme veya Birleşmiş Milletler prensip ve amaçlarına aykırı faaliyetlere müstenit kovuşturmalar halinde ileri sürülemez. Madde 15 Her ferdin bir uyrukluk hakkı vardır. Hiç kimse keyfi olarak uyrukluğundan ve uyrukluğunu değiştirmek hakkından mahrum edilemez. Madde 16 Evlilik çağına varan her erkek ve kadın, ırk, uyrukluk veya din bakımından hiçbir kısıtlamaya tabi olmaksızın evlenmek ve aile kurmak hakkına haizdir. Her erkek ve kadın evlenme konusunda, evlilik süresince ve evliliğin sona ermesinde eşit hakları haizdir. Evlenme akdi ancak müstakbel eşlerin serbest ve tam rızasıyla yapılır. Aile, cemiyetin tabii ve temel unsurudur, cemiyet ve devlet tarafından korunmak hakkını haizdir. Madde 17 Her şahıs tek başına veya başkalarıyla birlikte mal ve mülk sahibi olmak hakkını haizdir. Hiç kimse keyfi olarak mal ve mülkünden mahrum edilemez. Madde 18 Her şahsın, fikir, vicdan ve din hürriyetine hakkı vardır; bu hak, din veya kanaat değiştirmek hürriyeti, dinini veya kanaatini tek başına veya topluca, açık olarak veya özel surette, öğretim, tatbikat, ibadet ve ayinlerle izhar etmek hürriyetini içerir. Madde 19 Her ferdin fikir ve fikirlerini açıklamak hürriyetine hakkı vardır. Bu hak fikirlerinden ötürü rahatsız edilmemek, memleket sınırları mevzubahis olmaksızın malümat ve fikirleri her vasıta ile aramak, elde etmek veya yaymak hakkını içerir. Madde 20 Her şahıs saldırısız toplanma ve dernek kurma ve derneğe katılma serbestisine maliktir. Hiç kimse bir derneğe mensup olmaya zorlanamaz. Madde 21 Her şahıs, doğrudan doğruya veya serbestçe seçilmiş temsilciler vasıtasıyla, memleketin kamu işleri yönetimine katılmak hakkını haizdir. Her şahıs memleketin kamu hizmetlerine eşitlikle girme hakkını haizdir. Halkın iradesi kamu otoritesinin esasıdır; bu irade, gizli şekilde veya serbestliği sağlayacak muadil bir usul ile cereyan edecek, genel ve eşit oy verme yoluyla yapılacak olan devri ve dürüst seçimlerle ifade edilir. Madde 22 Her şahsın, cemiyetin bir üyesi olmak itibariyle, sosyal güvenliğe hakkı vardır; haysiyeti için ve şahsiyetinin serbestçe gelişmesi için zaruri olan ekonomik, sosyal ve kültürel hakların milli gayret ve milletlerarası işbirliği yoluyla ve her devletin teşkilatı ve kaynaklarıyla mütenasip olarak gerçekleştirilmesine hakkı vardır. Madde 23 Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır. Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır. çalışan her kimsenin kendisine ve ailesine insanlık haysiyetine uygun bir yaşayış sağlayan ve gerekirse her türlü sosyal koruma vasıtalarıyla da tamamlanan adil ve elverişli bir ücrete hakkı vardır. Herkesin menfaatlerinin korunmasi için sendikalar kurmaya ve bunlara katılmaya hakkı vardır. Madde 24 Her şahsın dinlenmeye, eğlenmeye, bilhassa çalışma müddetinin makul surette sınırlandırılmasına ve muayyen devrelerde ücretli tatillere hakkı vardır. Madde 25 Her şahsın, gerek kendisi gerekse ailesi için, yiyecek, giyim, mesken, tıbbi bakım, gerekli sosyal hizmetler dahil olmak üzere sağlığı ve refahını temin edecek uygun bir hayat seviyesine ve işsizlik, hastalık, sakatlık, dulluk, ihtiyarlık veya geçim imkânlarından iradesi dışında mahrum bırakacak diğer hallerde güvenliğe hakkı vardır. Ana ve çocuk özel ihtimam ve yardım görmek hakkını haizdir. Bütün çocuklar, evlilik içinde veya dışında doğsunlar, aynı sosyal korunmadan faydalanırlar. Madde 26 Her şahsın öğrenim hakkı vardır. Öğrenim hiç olmazsa ilk ve temel safhalarında parasızdır. İlk öğretim mecburidir. Teknik ve mesleki öğretimden herkes istifade edebilmelidir. Yüksek öğretim, liyakatlerine göre herkese tam eşitlikle açık olmalıdır. Öğretim insan şahsiyetinin tam gelişmesini ve insan haklarıyla ana hürriyetlerine saygının kuvvetlenmesini hedef almalıdır. Öğretim bütün milletler, ırk ve din grupları arasında anlayış, hoşgörü ve dostluğu teşvik etmeli ve Birleşmiş Milletlerin barışın idamesi yolundaki çalışmalarını geliştirmelidir. Ana baba, çocuklarına verilecek eğitim türünü seçmek hakkını öncelikle haizdirler. Madde 27 Herkes, topluluğun kültürel faaliyetine serbestçe katılmak, güzel sanatları tatmak, ilim sahasındaki ilerleyişe iştirak etmek ve bundan faydalanmak hakkını haizdir. Herkesin yarattığı, her türlü bilim, edebiyat veya sanat eserlerinden mütevellit manevi ve maddi menfaatlerin korunmasına hakkı vardır. Madde 28 Herkesin, işbu Beyannamede derpiş edilen hak ve hürriyetlerin tam tatbikini sağlayacak bir sosyal ve milletlerarası nizama hakkı vardır. Madde 29 Her şahsın, şahsiyetinin serbest ve tam gelişmesi ancak bir topluluk içinde mümkündür ve şahsın bu topluluğa karşı görevleri vardır. Herkes, haklarının ve hürriyetlerinin kullanılmasında, sadece, başkalarının haklarının ve hürriyetlerinin gereğince tanınması ve bunlara saygı gösterilmesi amacıyla ve ancak demokratik bir cemiyette ahlâkın, kamu düzeninin ve genel refahın haklı icaplarını yerine getirmek maksadıyla kanunla belirlenmiş sınırlamalara tabi tutulabilir. Bu hak ve hürriyetler hiçbir veçhile Birleşmiş Milletlerin amaç ve prensiplerine aykırı olarak kullanılamaz. Madde 30 İşbu Beyannamenin hiçbir hükmü, herhangi bir devlete, zümreye ya da ferde, bu Beyannamede ilan olunan hak ve hürriyetleri yoketmeye yönelik bir faaliyete girişme ya da eylemde bulunma hakkını verir şekilde yorumlanamaz.
Gönderi tarihi: 17 Ocak , 2008 17 yıl KURTCE INSAN HAKLARI ......................... Danezana gerdûnî ya mafên mirov Dîbaçe Herwekî nasîna weqara pêgirê hemû endamên malbata mirovî û mafên wan ên wekhev û (jênager) bingehe azadî, dad û aşitiya cihanê pêk tîne, Herwekî nenasîn û piçûkdîtina mafên mirov rê dan barbar ku wijdana mirovhiyê didin isyanê û avakirina cihaneke ku tê de ewê heyinên mirovî di peyivîn û bawerkirinê de serbest bin, ji xof û belengaziyê rizgar bin wek xweziya bilindtirîn a mirov hate îlan kirin, Herweki bingehî ye ku mafên mirov ji alî rejîmeke hiqûqî bên parastin ji bo ku mirov mecbûr nemîne, wek çara dawîn, li dijî zorkarî û zulmê rabe, Herkekî teşwîqa pêşvebirina peywendiyên dostaniyê di navbera neteweyan de bingehî ye, Herwekî gelên Neteweyen Yekbûyî di Destûrê de ji nû ve baweriya xwe ya bi mafên bingehî yên mirov, di nav weqar û rûmeta kesê mirovî de û di wekheviya mafên mêr û jinan de, dane zanîn û diyar kirin ku ew biryardar in ku arîkarî bidin pêşveçûna çivakî û bicihkirina mecalên çêtir ên jiyanê di nav serbestiyeke mestir de, Herwekî dewletên endam qewl dane, ku bi hevkariya Teşkîlata Neteweyên Yekbûyî, riayeta gerdûnî û fiîlî ya mafên mirovî û azadiyên bingehî ewle bikin, Herwekî têgihiştineke hevbeş a van maf û azadiyan ji bo bi temamî bicîhanîna vê teahudê ji giringiya bilindtirîn e, Civîna Gelemperî vê Danezana Gerdûnî ya Mafên Mirovî wekî îdeala hevbeş a ku hemû gel û hemû netewe dixwazin bighênê ji bo ku hemû kes û hemû organên civakê, ev Danezan timî di bîr de, bi hînkirin û hêvotinê bixebitin ku riayeta van maf û azadiyan pêşve bibin û bi tedbîrên berebereyî yên neteweyî û navneteweyî, nasîn û bicihanîna gerdûnî û fiîlî yên wan him di nav gelên dewletên endam bi xwe him di nav yên erdên ku li jêr hukmê wan de ne ewle bikin. Bend 1 Hemû mirov azad û di weqar û mafan de wekhev tên dinyayê. Ew xwedî hiş û şuûr in û divê li hember hev bi zihniyeteke bratiyê bilivin. Bend 2 Heryek, bê tu cihêyî, nemaze ya nijad, reng, zayend (cisn), ziman, ol, ramana siyasî an her ramana din, eslê neteweyî an civakî, serwet, zayîn an her rewşeke din, xwediyê hemû maf û hemû azadiyên ku di vê Danezanê de hatine daxuyankirî ye. Bi serde, ewê tu cihêyî neyê kirin ji ber statuya siyasî, hiqûqî an navneteweyî ya welat an erdê ku kesek jê tê, heke ev welat an erd serbixwe, li jêr dest, ne xweser (otonom) an li jêr her tahdîda din a serweriyê be an na. Bend 3 Herkes xwedî mafê jiyan, azadî û ewleyiya şexsê xwe ye. Bend 4 Ewê tukes di koletî an bindestiyê de neyê girtin; koletî û bazirganiya koleyan bi hemû teşeyên xwe ve qedexe ne. Bend 5 Ewê tukes nebe tabiê şkence an ceza û muameleyên hov, namirovî an xirabker. Bend 6 Herkes xwediyê mafê nasîna li hemû ciyan a şexsiyeta xwe ya hiqûyî ye. Bend 7 Hemû mirov li ber qanûnan wekhev in û bê ciheyî xwediyê mafê parastineke wekhev a qanûn in. Hemû mirov li hemberî her cihêtiya ku vê Danezanê ihlal dike û li hemberî her navtêdana cihêtiyeke wilo xwediyê mafê parastineke wekhev in. Bend 8 Herkes maf heye ku li hemberî kirinên ku mafên bingehî yên ku qanûna bingehî an qanûn jê re dinasin ihlal dikin, serî li mehkemeyên neteweyî yên selahiyetdar bixe. Bend 9 Tukes nikare bi awayekî kêfî bê girtin, hebs an sirgûn kirin. Bend 10 Herkes, di wekheviyeke temamî de, maf heye ku doza wî li ber mehkemeyeke serbixwe û bê alî bi awayekî adil û eşkere bê bihîstin ji bo diyarkirina maf û wacibên wî û ya her tawana curmî li dijî wî. Bend 11 Her kesê ku bi kirineke curmî tê tawanbar kirin bêrî tê hesibîn ta ku sûcê wî di mehkemeyek eşkere, ku hemû garantiyên ji bo parastina wî pêwist ewle kiribe, bi awayekî qanûnî were îsbat kirin. Tukes nayê ceza kirin ji ber kirin an nekirinên ku di gava pêkhatina xwe de li gora qanûna neteweyî an navneteweyî ne sûc bûne. Bend 12 Nabe ku tukes bibe amanca têkilbûnên kêfî yên nav jiyana wî ya arizî, malbata wî, mala wî an nameyên wî, an ziyangihandina şeref û şana wî. Herkes xwediyê mafê parastina qanûn e li hemberî têkilbûn û ziyangihanên wilo. Bend 13 Mafê her kesî heye ku di nav tixûbên dewletekê de bi serbestî hatûçûnê bike û cihê mayîna xwe bibijêre. Herkes maf heye ku ji her welatî, yê wî bi xwe jî tê de, derkeve û vegere welatê xwe. Bend 14 Herkes maf heye ji ber zordestiyê li welatên din daxwaza penahê bike û bibe penabêr. Ev maf nikare bê xwastin ji bo taqîbatên bi rastî ji ber sûceke adî an ji ber kirinên dijî amanc û bingehên Neteweyên Yekbûyî. Bend 15 Herkes maf heye bibe xwediyê netewahiyekê (miliyetekê). Tukes nikare bi awayekî kêfî ne ji netewahiya xwe ne jî ji mafê netewahî guhartinê bête bêpar kirin. Bend 16 Ji temenê (emrê) balixiyê pê ve, mêr û jin, bê tu tahdîdên ji ber nijad, netewahî an olê, maf hene ku hev mehr bikin û malbatek deynin. Li hemberî zewacê, di domahiyê zewacê û di dema berdanê de ew xwedî mafên wekhev in. Mehr tenê bi erêkirina serbest û temamî ya jin û mêr dikare bête birrîn. Malbat hêmana xwezayî û bingehî ya civakê ye û xwedî maf e ku ji alî civak û dewletê ve bête parastin. Bend 17 Herkes maf heye ku bi serê xwe an tevî kesên din bibe xwedî mulk. Tukes nikare bi awayekî kêfî ji mulkê xwe bête bêpar kirin. Bend 18 Herkes mafê azadiya fikr, wijdan û olê heye; azadiya ol an bawerî guhartin û azadiya ol û baweriya xwe bi tenê an bi hev re him eşkere him arizî, bi hînkirin, emel, îbadet û bicihanîna ayînan nîşandanê jî di nav vî mafî de ne. Bend 19 Herkes mafê azadiya fikr û îfade heye; mafê ji ber ramanên xwe nehatin êşandin û herweha mafê bêî nasîna tu sînoran û bi her cure navgînan li agahdariyan û fikran gerîn, wan bi dest xistin û îfade û belavkirin dikevin nav vî mafî. Bend 20 Herkes mafê azadiya aramane civîn û komelê danînê heye. Tukes nikare bête mecbûr kirin ku bibe endamê komeleyekê. Bend 21 Mafê her kesî heye ku rasterast an jî bi riya nemînendeyên xwe yên bi serbestî helbijartî di hukûmeta welatê xwe de beşdar bibe. Herkes maf heye ku di mercên wekheviyê de ji xizmetên giştî yên welatê xwe kelk (istifade) bigire. Viyana (îradeya) gel bingehê otorîteya hukûmetê ye; divê ku ev viyan xwe di helbijartinên durust ên ku di demên dewrî de, bi raya gerdûnî, wekhev û dengdana dizî an li gora awayeke hevrûmet a ku azadiya dengdanê ewle bike, xwe diyar ke. Bend 22 Herkes, wekî endamê civakî, mafê ewleyiya sosyal heye; Ew mafdar e ku bi riya xebata neteweyî û hevkariya navneteweyî û li gora tenzîm û hatiniyên her dewletê, doza bidestxistina mafên aborî, civakî û çandî yên ku jo bo weqara wî û geşbûna serbest a şexsiyeta wî ferz in, bike. Bend 23 Herkes mafê xebatê, serbest bijartina xebata xwe, şertên adil û musaîd ên xebatê û parastina li dijî bêkariyê heye. Herkes, bêî tu cihêyî, maf heye ku ji bo xebateke wekhev heqek wekhev bistîne. Herkesê ku dixebite mafê meaşek adil û têrker ê ku dikaribe ji wî û ji malbata wî re jiyaneke şayanê weqara mirovî ewle bike û heke pêwîst be bi îmkanên din ên parastina sosyal bê temam kirin, heye. Herkes maf heye ku ji bo parastina menfaetên xwe sendîka deyne û bikeve nav sendîkan. Bend 24 Herkes mafê bihndan (istirahet) û demên serbest û nemaze tahdîdeke maqûl a dema xebatê û tatîlên dewrî yên bi meaş heye. Bend 25 Herkes mafê sewiyeke jiyanê ku têra ewlekirina saxî û rehetiya wî û ya malbata wî bike heye, nemaze ji bo xwarin, lixwekirin, mal, lênerîna tibbî, wisa jî ji bo xizmetên sosyal ên pêwîst û mafê ewleyiyê di rewşa bêkarî, nexweşî, seqetî, bîtî, pîrî an di rewşên din ên windakirina îmkanên xwe yên jiyanê ji ber sedemên dervavî viyana wî. Dêyîtî û zarotî mafên arîkarî û lênêrîneke taybetî hene. Hemû zaro, çi yên di zewacê de bûyi çi yên dervayî zewacê, xwediyên eynî parastineke civakî ne. Bend 26 Herkes mafê hînbûnê heye. Divê ku hînbûn belaş be, qet nebe hînbûna destpêkî û bingehî. Divê ku hînbûna teknîk û meslekî bi firehî belav be û xwendina bilind bi wekheviyeke temamî ji hemû kesan re, li gora şehrezayiya wan, vekirî be. Divê ku hînkirin geşkirina temamî ya şexsiyeta mirovî û xurtkirina siyaseta mafên mirovî û azadiyên bingehî amanc bigre. Divê ku ew arîkarî bide têgihîştin, musameha û dostaniya nav hemû netewe û hemû komên nijadî an olî, wisa jî pêşveçûna çalakiyên Neteweyên Yekbûyî ji bo xwedîkirina aşîtiyê. Dê û bav xwediyê mafê pêşîkî ê bijartina cureyê hînbûna zarokên xwe ne. Bend 27 Herkes mafê bi serbestî beşdarbûna jiyana çandî ya civakê, ji huneran kelkgirtinê û beşdarbûna pêşveçûna zanistî û encamên wê heye. Herkes mafê parastina menfaetên manewî û maddî yên ku ji ber berhema zanistî, edebî û hunerî ya ku ew bi xwe çêkerê wê ye heye. Bend 28 Mafê her kesî yê ji bo nîzameke civakî û navneteweyî ya wisan heye ku maf û azadiyên di vê Danezanê de berpêşkirî bikaribin tê de bi temamî bêne cih. Bend 29 Herkes erk (wezîfe) hene li hember civakê, ya ku tenê tê de geşbûna serbest û temamî ya şexsiyeta wî mimkin e. Di bikaranîna maf û azadiyên xwe de heryek tenê bi hukmên ku qanûn tenê ji bo ewlekirina nasîn û qedrê maf û azadiyên kesên din û ji bo bicihanîna xwastiniyên rast ên exlaq, pergala giştî û refeha gelemper di civakeke demokratîk de daniye, tê tahdîd kirin. Ev maf û azadî, di tu rewşê de, nikarin li dijî amanc û bingehên Neteweyên Yekbûyî bên bi kar anîn. Bend 30 Tu hukmekî vê Danezanê nikare bê tefsîr kirin wekî ku tu maf dide dewletekê, komekê û kesekî ji bo kirina karekî an pêkanîna kirinekî ku rakirina maf û azadiyên ku tê de hatine berpêş kirin amanc bigre.
Gönderi tarihi: 17 Ocak , 2008 17 yıl ..TUM DILLERDE INSAN HAKLARI.. http://www.un.org/Overview/rights.html http://www.unhchr.ch/udhr/navigate/alpha.htm INSAN HAKLARI http://www.hrweb.org/ http://www.unhchr.ch/udhr/index.htm
Katılın Görüşlerinizi Paylaşın
Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Hesabınız varsa, hesabınızla gönderi paylaşmak için şimdi oturum açın.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.