Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Sizlerden gelen Hikayeler & Öyküler


Misafir cloud

Önerilen İletiler

Severek Okudugunuz Hikayeler & Öyküler bölümü..

 

Sizlerden gelen Hikayeler & Öyküler bölümü nedir?: Bir konu başlığı altında bunu toplamak istedik. Özetle açıklayacak olursak; yaşadığınız, okuduğunuz veya bir yerden duyduğunuz hikayeniz - öykünüz mü var? İşte buraya hikaye - öykülerinizi aktarabilir ve diğer kullanıcılarımızla paylaşabilirsiniz...

 

Örnek olarak bir hikaye sunalım:

 

MARANGOZ

 

Yaşlı bir marangozun emeklilik zamanı gelmişti. Patronu olan mutahhide, artık işten ayrılmak istediğinden bahsetti. Mutahaid bu iyi adamın ayrılmasına çok üzüldü. Ve ondan son bir ev daha inşa ettikten sonra işi bırakmasını rica etti. Marangoz kabul etti ve işe başladı ama çok isteksizdi. Baştan savma bir işçilik yaptı ve kalitesiz malzemeler kullandı. Evi bitirdikten sonra eve bakmaya gelen patronu dış kapının anahtarını marangoza uzattı. Ve “Artık bu ev senin” dedi. “sana benden hediye”

Marangoz öylesine şaşırmış ve utanmıştı ki…. İçinden, “keşke yaptığım evin kendi evim olduğunu bilseydim! Diye geçiriyordu. “Hayat bir kendin yap tasarımıdır” demiş biri. Bu günkü davranış ve seçimlerimiz yarın yaşayacağımız evi kurar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

KARGALARIN SEÇTİĞİ PADİŞAH

 

Bir varmış, bir yokmuş... Eski çağlarda, ülkenin birinde bir zavallı kişi varmış. Günlük yiyeceğinin bile yoksunu, çulsuzun biriymiş. Ama kötü yürekli de değilmiş hani... Bütün isteği başkalanna iyilik etmekmiş. İyilik etmek istermiş istemesine ama, bunun nasıl yapılacağını da pek bilmezmiş. Sıksık,

- Aaah ah, dermiş, bir gücüm yetse de şu insanlara hep iyilik etsem... Bu sözleri duyanlar sorarlarmış:

- Peki, nasıl iyilik edeceksin? 0 da,

- İyilik işte, dermiş, herkese iyilik edeceğim... Hele o günler bir gelsin, ben bilirim nasıl iyilik edeceğimi...

Günlerden bigün dağ başında, «Tanrım bana yardım etse de, ben de insanoğluna iyilik edebilsem.» diye mınl mınl mınldanırken, arkadan gelen bir yolcu, yaklaştıkça adamın bu sözlerini duymuş.

- Merhaba oğul!.. demiş.

İyilik yapmak isteyen adam başını çevirince, ak sakalı göbeğine kadar uzanmış bir yolcu görmüş.

- Merhaba baba... demiş.

- Nedir öyle kendi kendine konuşuyorsun, Tanrıdan bişeyler istiyorsun? Adam derdini, insanlara iyilik etmek için nasıl içinin yandığını dilinin döndüğü kadar anlatmış.

Ak sakallı adam,

- Senin gibi çok kişi başkalarına iyilik yapmak istemiştir çimdiyedek. Bu iyiliğin nasıl yapılacağımı bilseydin, bu kadar çok iyilik yapmak istemezdin. İnsanlara iyilik yapmak, kötülük yapmaktan daha zordur. Dünya kuruldu kurulalı bunu becerebilen çok az kişi çıkmıştır... diye adama akıl vermişse de, o dinlemez,

- Ah, demiş, ben başkalarına benzemem. Hele bir öyle yere geçsem, bütün kötülükleri kaldıracağım yeryüzünden. Aç, susuz kalmayacak. Çıplak, çulsuz kalmayacak. Kavga dövüş kalmayacak... Bütün işleri yoluna koyacağım.

Ak sakallı,

- Çok istiyorsun ama, demiş, yapmak istediğin işin nasıl yapılacağını bilmiyorsun. Senden önce de senin gibi yapmak istedikleri işi bilmeyenler çok geldi geçti. Öbürü,

- İyilik yapmaktan kolay ne var yeryüzünde... demiş.

Sakallı da,

- Eh, demiş, demek o kadar çok istiyorsun iyilik yapmasını, öyleyse buralarda durma. Durmadan gez dolaş... Öyle bir yer gelir, öyle bir zaman gelir, sen de istediğin yere yükselirsin...

İyilik yapmak isteyen kişi, ak sakallının yalnız son sözlerini dinlemiş, almış başını yürümüş... Orası senin, burası benim, yıllar yılı gezimş dolaşmış. Her gittiği yerde, insanoğluna iyilik yapmak için, nasıl içinin yanıp tutuştuğunu anlatmış.

Yine böyle gezip, dolaşıp dururken, bütün gün, sonra bütün bir gece yürümüş, gökbitimi ışırken, uzakta bir kent görünmüş. Bu kent çepçevre kale duvanyla çevriliymiş. Kente girilecek kapıyı bulmuş, içeri yönelmiş. Kapıdan kentin alanına girince şaşırmış kalmış. Nası şaşırmasın... Alan insanla dolu... Ben diyeyim yüzbin kişi, sen de üçyüzbin kişi... İnsan yığınının ucu bucağı görünmüyor. 0 da kalabalığın içine dalmış. Her kafadan bir ses çıkıyormuş. Adam, konuşulanlara kulak vermiş. Şöyle diyorlarmış:

- Yurttaşlar! Ben sizin iyiliğinizi istiyorum. Beni padişah yapması için kargalara söyleyin. Kargalar beni padişah yapsınlar. Göreceksiniz. sizlere çok iyilikler edeceğim. Bu kentin ırmaklarından şerbetler akacak, kaldırım taşları altından olacak. Yağmur yerine gökten şurup yağdırtacagım. Bir eliniz yağda, bir eliniz balda olacak. Her Tanrının günü baklava börek yemekten artık bıkıp usanacaksınız. Öyle rahat edeceksiniz ki, rahat sizi rahatsız etmeye başlayacak. Sayın yurttaşlarım! Söyleyin kargalara, beni padişah yapsınlar.

Bütün ağızlardan hep bu sözleri duyan adam şaşırmış. Bir de yanındakine bakmış ki, yıllarca önce kendisiyle bir dağ başında karşılaştığı ak sakallı göbeğindeki yaşlı adam değil mi...

- Merhaba baba... demiş. Sakallı da,

- Merhaba oğul... demiş.

- Görüyorum,bu kentte herkes bitürlü konuşuyor. Öyleyse neden bağınp çağırıyorlar?.. diye ak sakallıya sormuş. Ak sakallı,

- Herkes salt kendisinin iyilik yapabileceğini sanıyor, ama bu iyiliği nasıl yapacağını bilmiyor da ondan... demiş.

- Bu insanlar hep böyle bağırışırlar mı?

- Hayır. Seçimden seçime bağırırlar. Burada yılda bir seçim olur. Seçim zamanı gelince herkes kendisinin seçilmesini ister.

- Neden?

- Çünkü herkes salt kendisinin iyilik yapacağını sanır. Hepsi de iyilik yapmak ister. Kötülük yapmak isteyen hiç yoktur.

- Ne seçilir burada?

- Padişah seçilir... Bu ülke başka ülkelere benzemez. Başka ülkelerdeki gibi, burada padişahlık babadan oğula kalmaz. Her yıl halkın içinden yeni bir padişah seçilir. Seçilen padişah, söz verdiği gibi halka iyilik yaparsa padişah kalır, yapamazsa ertesi yıl yeni seçim yapılır. Şimdiyedek bir yıldan çok padişahlık eden çıkmadı.

- Peki, neden «karga, karga!» diye bağırıyorlar?

- Bu ülkede padişahları kargalar seçer de ondan böyle bağırıyorlar.

Derken hava birden kararmış; Gökyüzünü bir karga bulutudur kaplamış. Karga bulutlarından güneş görünmez olmuş. Kargalar insanların tepesinde uçuşup gak gaaak diye bağırışırlarken, insanlar da,

- Karga kardeş, karga kardeş, aman beni seç!. diye onlara yalvarırlarmış. Kargalar böylecene bağıra, uçuşa dursun, içlerinden iri bir karga yere doğru süzülmüş, iyilik yapmak için dağ bayır dolaşan adamın başının üstünde dönmeye başlamış. Dönmüş, dönmüş, en sonunda gak diye pislemiş. Sonra yine göklere yükselmiş.

- Üçte bir padişah oldun, üçte bir padişah oldun! diye adama ünlemeye başlamışlar.

Neye uğradığını şaşıran adam da, yanındaki Aksakal'a,

- Nedir, ne oluyor?.. demiş. Aksakal,

- Burada padişah seçimi işte böyle olur, demiş. Bir karga, birinin başına üç kere pislerse o kişi bu ülkeye padişah seçilir. Sen şimdi üçte bir padişah oldun, demektir. Dua et de, karga yine senin başını seçsin.

Demeye kalmamış, karga yine fır dönüp o adamın başına bir daha etmiş. Alanı dolduranlar,

- Üçte iki padişah oldun, üçte iki padişah oldun!.. diye bağırmışlar.

Karganın üçüncü işini de yine o adamın başına yapmaması için, herkes kendi başını açip,

- Karga kardeş buraya, karga kardeş buraya!. diye seslenerek kargaya yalvarıyormuş.

Karga bu sözleri dinlememiş. Üçüncü kere de yine o adamın başını seçmiş. Bunun üzerine adamı,

- Padişah oldun!.. diye alıp sallasırt ederek, omuzlannda saraya taşımışlar. Adam padişah olunca, kendisini padişah yapan kargalann bu iyiliğini unutmamış. Bütün bostanlardaki, tarlalardaki bostan korkuluklarının kaldınlması için bir ferman çıkarmış. Kargaları taşlayan, kışlayanlan mahkemeye verip cezalandırmış. Bununla da kalmamış, her evin kargalara günde bir avuç yem atmasını buyurmuş.

Halk, mırıl mırıl mınldanmaya başlamış ama, padişahın gozü kargalardan başkasını görmüyormuş. Böylece ilk yılı geçirmişler. Yeni seçime girmişler.

O ülkenin kişileri yine kentin alanına toplanmışlar. Yine herkes kendisinin seçilmesi için kargalara yalvarmaya başlamış. Yine hepsi de insanlara iyilik yapmak istediklerini söylüyorlarmış. Kargalar bulut bulut gelmiş. Yine gök kararmış. Gak sesleri göklerde uğuldamış. Her yıl padişahı bir karga seçerken, bu yıl, padişahtan gördükleri iyiliğe teşekkür için, on karga birden gelip, eski padişahın başına üçer kere pislemişler. O adam yine padişah olunca kargaların bu iyliğini unutmamış, herkesin evinde yirmi karga beslemesini zorunlu kılmış. Kargalara, soğuktan, rüzgardan korunmaları için yuvalar yaptırmış. Kargalar beslene beslene büyüdükçe büyümüş, yağlandıkça yağlanmış. Her bir karga bir hindi kadar olmuş.

Derken yine seçim zamanı gelmiş. Padişahı hiç sevmeyen halk mınldanmış durmuş, ama neye yarar, bu seçimde hindi kadar yüz karga birden üçer kere, yine eski padişahın başını beğenmişler.

Üçüncü kere padişah olan adam,

- Kargaların üstünde hiçbir bit bulunmayacak... Bitler ayıklanıp, kargalar temizlenecek. Kargaların ayaklarını cilalayacak, gerilerini yağlayacaksınız! diye ferman çıkartmış.

Kargalar beslene, bakıla, koyun kadar olmuşlar, hem de gündengüne çoğalıyorlarmış. Bir zaman gelmiş, çoğalan, irileşen kargalar kente sığışamaz olmuş. Yine seçim zamanı gelmiş. Bu seçimde padişaha daha çok teşekkür için, beşyüz karga birden üçer kere yine eski padişahın başını beğenmiş.

Padişah da, kargalara o kadar iyi baktırmış ki, kargalardan kendilerine kentte yer kalmayan insanlar, evlerini, yurtların kargalara bırakıp, dağlara bayırlara düşmüşler. Beslenen kargalar sığır kadar irileşmişler.

Bir seçim daha olmuş. Havada sığır kadar iri kargalar uçmaya başlamış. Onların gürültüsünden kulaklar sağır oluyormuş. Kargalar, padişaha olan borçlannı ödemek için, bu sefer hep birden gelip, padişahın tepesine teşekkürlerini bırakmışlar.

İnsanlar, yeniden seçilen padişahı saraya götürmek için yaklaşınca bir de bakımışlar ki, karga tersinden bir tepe... Padişah da bu tepenin altında boğulmuş, ezilmiş. Oradaki insanlar, sevinç içinde, yeniden,

- Karga kardeş, beni seç. Karga kardeş, beni seç!.. diye bağrışmaya başlamışlar.

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Cok güzel bir fikir...

Bende hemen cok sevdigim bir hikaye yi eklemek istiorum....

duydugumda cok etkilenmistim, ve bir cok kez de anlatmisimdir, fakat aklimda kaldigi kadar...

 

20inci. yyin baslarinda yasanmis gercek bir hikaye...

 

zengin bir adam limuziniyle sessiz sakin bir cevre yolunda giderken, araba yolda kalmis...

söför ne yapip ettiysede, otomobili calistiramamis...

 

bayagi bi zaman gectiktek sonra, eski püskü bir pick up durur limuzinin yaninda ve magdur kalmis yolculara yardim eder.

külüstür pick up i ile onlari en yakin benzinlige kadar ceker, vedalasirken, zengin is adami yardimci olan ciftciye ettigi yardimina karsilik para vermek ister, fakat cifti güler yüzlü bir sekilde su yaniti verir : "aman beyim, su zaman bir insan bir insana yardim etmeyecekse halimiz harap".

Böylece ayrilir yollari.

 

Gel zaman git zaman, bir gün ciftcinin ekmek teknesi olan pick up i bozulmustur, ve caresice ne yapacagini düsünürken, bir gün kapisinin önünde yeni bir pick up görür ve üzerinde birakilmis bir not bulur.

Not: Su zamanda bir insan bir insana yardim etmeyecekse halimiz harap.

imza: Henry Ford :)

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Bugün haberlerde iszledigim bir haberi paylasmak istiorum burda...

Ne yazikki haberin basini kacirdim ve google de aramalarimda pek ii sonuclar vermedi..

Buldugum tek haber suyudu :

 

Babası yoktu annesi fakirdi.. Onunda cebinde 2 milyon lira vardı.. Evin ekmek parasıydı bu.. Ama o 1 milyon lirasını Pakistanlı depremzedelere gönderdi.. O bir Türk çocuğu.. Şimdi herkes onu arıyor..

TGRT haber

 

 

 

Cocugun kac yasinda oldugunu bilmiorum ama bizlere gercek bir insanlik örnegi sergilemis.

 

Kütahya nin Tavsanli ilcesinde Ramazan ayinda Pakistan icin bir yardim kampanyasi düzenlendiginde cebindeki iki liranin yarisini vererek yardimda bulunmus...

Bu parayi zarfin icine koymus ve birde mektup yazmis, fakat ne isim ne de adres yazmadigi icin bu cocugun kimligi belli diilmis...

 

 

:crying:

 

 

Umarim yüregi kadar güzel bir ömür sürdürür !!!!

 

 

Bu ara bende yeni yilin ilk göz yaslarini döktüm, gözüm aydin ....

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Yaşamı Kafese Koymayanlara

 

Zamanların birinde, parlak tüyleri, rengarenk kanatları olan bir kuş varmış. Bakanları büyüleyen, yaşam sevinci veren göklerde özgürce uçmak için yaratılmış bir hayvanmış. Günün birinde kadının biri bu kuşu görüp ona aşık olmuş, Kalbi yerinden fırlarcasına, gözleri heyecandan parlayarak

kuşun uçuşunu seyretmiş.

 

 

Kuş onu yanına çağırmış ve ikisi birlikte, anlatılamaz bir uyumla uçmuşlar.

Kadın kuşa tapıyor, onu kutsal sayıyor, yüceltiyormuş.

 

 

Ama günün birinde düşünmüş kadın: -Belki de uzak dağları keşfetmek ister"

diye korkuya kapılmış. Aynı duyguyu başka bir kuşla yaşamayacağından

korkmuş. Ve kıskanmış -kuşun uçabilme yeteneğini kıskanmış. Kendini yalnız

hissetmiş. "Ona bir tuzak kurayım", diye geçirmiş içinden. "Bir dahaki

sefer, kuş tekrar gelirse, artık gidemesin" demiş.

 

 

Kadın kadar aşık olan kuş, ertesi gün tekrar sevgilisini görmeye gelmiş. Ne

var ki, tuzağa düşmüş ve bir kafese hapsedilmiş. Kadın her gün gelip, kuşu

seyrediyormuş. Vurgunmuş ona ve onu gösterdiği arkadaşları, "Ne şanslı bir

insansın!" diye haykırıyorlarmış. Ne var ki, duygularında alışılmadık bir

değişim baş göstermiş. Artık sahibi olduğundan, kalbini çalmasına ihtiyaç

kalmadığından, kadının kuşa olan ilgisi azaldıkça azalmış. Uçamayan,

hayatının anlamını dile getiremeyen hayvancık da sararıp soluyor,

parlaklığını yitiriyor, çirkinleşiyormuş. Kadın da artık karnını doyurup

kafesini temizlemekle yetiniyormuş.

 

 

Günlerden bir gün kuş ölmüş. Kadın son derece üzülmüş. O andan itibaren

sevgili kuşunu bir an bile aklından çıkaramamış. Ama kafesi hatırlamıyormuş

bile. Aklında hep onu ilk kez, mutluluk içinde bulutlarla yarışırken

gördüğü an varmış sadece.

 

 

Kendinle başbaşa kaldığı yalnızlıkları artmış. Kuşun onu dış görünüşü ile

değil, özgürlüğü, enerjisi ve sürükleyici tavrı olduğunu fark edermiş.

Sevgilisinin yokluğunda kadının yaşamı da anlamını yitirdikçe, yitirmiş ve

sonunda ecel gelmiş kapıyı çalmış.

 

 

"Niye geldin?" diye sormuş kadın, ölüme. "Tekrar onunla birlikte göklere

uçabilesin diye", yanıtlamış ölüm. "Neden ama ölüm?" diyebilmiş kadın.

 

 

"Yaşamı özgür bırakabilseydin eğer, ona olan sevgin, bağlılığın ve

hayranlığın artardı; ona kavuşabilmek onunla yeniden uçabilmek için artık

bana muhtaçsın".

 

 

... Paulo Coelho "On Bir Dakika"

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Meşhur bir golfçü birincilikle bitirdiği turnuvada kazandığı çeki cebine koyar, otoparkta arabasına binerken yanına bir kadın yaklaşır. "Lütfen bayım yardım edin bebeğim hastanede ve onun iyileşmesi için paraya ihtiyacım var. Biraz para verebilir misiniz? der. Adam cebinden çek karnesini çıkararak yüklü bir miktar yazar. Sanırım bu yeterli olur der. Kadın teşekkür ederek gözden kaybolur. Tam bu sırada bir arkadaşıyla selamlaşırlar. Arkadaşı"o kadın senden para mı istedi." diye sorar. "Evet hasta bir bebeği varmış" der. Sevgili dostum bu kadın park yerinde herkesten para sızdırmaya çalışır vermeseydin daha iyi olurdu derken, Adam önce biraz düşünür sonra "Yani ortada hasta bir bebek yok öyle mi?" "Evet yok" der arkadaşı. "Dostum öyle rahatladım ki, bu gün duyduğum en güzel haber. "diye yanıtlar golfçü.

 

 

 

 

olaylara neresinden baktığınız çok önemli değilmidir

dolandırılmakmı ? hastabir bebeğin olmaması mı?

bencillik mi ? vicdan mı ?

 

varın gerisini siz düşünün

Yoruma sekme
Diğer sitelerde paylaş

Katılın Görüşlerinizi Paylaşın

Şu anda misafir olarak gönderiyorsunuz. Eğer ÜYE iseniz, ileti gönderebilmek için HEMEN GİRİŞ YAPIN.
Eğer üye değilseniz hemen KAYIT OLUN.
Not: İletiniz gönderilmeden önce bir Moderatör kontrolünden geçirilecektir.

Misafir
Maalesef göndermek istediğiniz içerik izin vermediğimiz terimler içeriyor. Aşağıda belirginleştirdiğimiz terimleri lütfen tekrar düzenleyerek gönderiniz.
Bu başlığa cevap yaz

×   Zengin metin olarak yapıştırıldı..   Onun yerine sade metin olarak yapıştır

  Only 75 emoji are allowed.

×   Your link has been automatically embedded.   Display as a link instead

×   Önceki içeriğiniz geri getirildi..   Editörü temizle

×   You cannot paste images directly. Upload or insert images from URL.

×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.