Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

deli gül

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    61
  • Katılım

  • Son Ziyaret

deli gül tarafından postalanan herşey

  1. bende birşey sormak istiyorum... ---her kürt PKK'lı mı...... ? ---T.C.de yaşayan herkes müslüman mı.....? artık aşın derim bende bu konuları böyle saçma düşünceleri ortaya atıp ortamı daha fazla germeninin bir anlamı yok........*********
  2. deli gül

    gitMezDim....

    çok güzel şarkı.... .............. Ah beni biraz anlasaydın Gözlerime inansaydın Biliyorsun yapamazdım Gitmezdim bu şehirden .........
  3. benim çiçeğim de bütün media ailesine gelsin . sevgiler.......
  4. deli gül

    Sibelce

    • ben hala EYLÜL'deyim.. • Ben hala Eylüldeyim desem, eylül'ün ondördü gibi hüzünlü ve kendinden geçmisim desem. Inanirmisiniz acaba? Demek bunu da görmek varmis hayatta, sonbahari yasamadan kis'a yönelmek biraz üzdü beni. Yapraklarin düsüsünü izleyemeden, aglamakli havalarda sahil kenarlarinda yaz askini düsünmeden, kisi yasamakta varmis kaderde. Kederli sonbaharlarda yazdan kalma aliskanliklari unutmaya çalisan bizler, artik sonbaharsiz günlere de alismaya çalisacagiz. Bahar aksamlarinin ilaci bir demlik çayi kis sogugunda içmeye de alisacagiz belki de. Artik kis asklarimiz olacak, sahil kenarlarinda karlar üzerinde yürüyecegiz. Ama sonbaharin hazzini veremeyecek hiçbiri, yaprak hisirtilari duyamayacak kulaklarimiz Ben hala Eylül'ün ondördü gibi duygusalim anlayacagiz. Belki de Sonbahari yasayamadan kis'a girmenin bendeki yansimasidir bu. Her ne ise, orada öylece dursun istiyorum. Günün birinde yalniz bir Turnayla birlikte ayrilir oraciktan. Bana da sonbaharlari yasamayi birakir yâdigar. Yalniz bir Turna ile giden hüzünler, belki de yerini anlasilamaz bir sevince birakir. Dedim ya; ben hala Eylül deyim.
  5. deli gül

    SU ÇÜRÜDÜ

    BELKİ YİNE GELİRİM Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir her sözcük dilimin ucunda küfre dönüyor çünkü Bir gök gürlese bari diyorum bir sağnak patlasa bitse bu sessizlik, bu kirli yapışkanlık bitse ama bir tufan az mı gelir yoksa yine de yırtılan ve parçalanan birşeyler olmalı mutlaka hiç durmadan yırtılan ve parçalanan bir şeyler Oysa ne kadar sakin bu sokaklar ve bu kent ne kadar dingin görünüyor bana şimdi gökyüzü Gidenler nerde kaldılar, özledim gülüşlerini bir kenti güzelleştiren yalnız onlardı sanki onlardı çocuklara ve aşka ölesiye bağlanan kadınları güzelleştiren herhalde onlardı "Tükürsem cinayet sayılır" diyordu birisi tükürsek cinayet sayılıyor artık ama nerde kaldılar, özledim gülüşlerini onların Uzun uzun bakıyorum kıvrılan sokaklara tek yaprak bile kımıldamıyor nedense ve tek tek söndürüyor ışıklarını varoşlar alnımı kırık bir cama yaslıyorum, kanıyor kanımın pıhtılarında güllerin serinliği ve fakat bir cellat gibi yetişiyor pusudaki Dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük Yaşamak neleri öğretiyor, düşünüyorum okuduğum bütün kitaplar paramparça çıkıp dolaşıyorum akşamüstleri bir başıma bir uçtan bir uca yalnızlıklar oluyor kent bulvar kahvelerinin önünden geçiyorum sırnaşık aydınlar, arabesk hüzünler bir gazete sayfasında sereserpe bir yosma Sesler gittikçe azalıyor, kuşlar azalıyor ve ne zaman yolum düşse vurulduğun yere kızgın bir halka oluyor boynumda o sokak Hüznü yalnız atlarımız duyuyor artık biz çoktan unutmuşuz böyle şeyleri ama içimde bir sırtlanın dalgın duruşu ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük İçimde zaptedilmez bir kırma isteği dizginlerini koparan bir at sanki bu soluksoluğa kalıyorum her sonbahar ve sevgilim ne zaman hoşgörülü olsa bir yolculuk düşüyor aklıma, gidiyorum bütün gençliğim böylece geçip gitti işte ama hala bir şeyler var vazgeçemediğim Hangi duvar yıkılmaz sorular doğruysa birgün gelirsek hangi kent güzelleşmez şiirlerim bir dostun vurulduğu yerde yakıldı geri almıyorum külleri yangınlar çıksın diye Devriyeler çıkart şimdi, bütün ışıklarını söndür sorduğum hiçbir soruyu geri almıyorum ey sokak ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir bir gök gürlese bari diyorum bir sağnak patlasa bitse bu kirli ve yapışkan sessizlik, hiç gitmesem oysa ne kadar sakin sokaklar, kent ve bütün yeryüzü ipince bir su gibi sızıyorum gecenin tenha göğüne sessizce çekip gidiyorum şimdi, sessiz ve kimliksiz Belki yine gelirim, sesime ses veren olursa bir gün AHMET TELLİ
  6. deli gül

    SÜRGÜN

    İNSAN Kİ HASRET KADAR Aşksa: sağır da olsa dile döner seslenir.. Düşse: eni sonu suya düşer ıslanır... Aşktan öte başka hangi tohum yeşerir hangi dal sürgün verir ezildiği yerinden? (... Dolunaydı ...Dağların buğulandığı, toprağın yoncalandığı aydı... Öpsem, yaralanır sandığım çiçekler kadar körpeydi bahar.. Bir yanım sazınca külhan, yağız, civan, atmaca; bir yanım nazınca uslu, suskun, ıssız, utangaç, savrulup savrulup sokaklara söylediğim şarkılar süsüydü ömrümüzün, yitince bulunmaz zenginliğimiz... Ne güzel günlerdi ah ne güzeldin gençliğim gönlümü tarih düşüp ömrümce yol gözledim, yazık ki sen beklemedin... ) İki derde yenik düştüm ne çare: biri aşk biri düşten düşe sızım sızım yüreğim... Taşa çaldım derdimi, taş çatladı kıvrım kıvrım kök verdim; güle sardım kendimi, gül kurudu derdim azdı yürüdü... İnsan ki hasreti kadar: belki bin sevda bin ayrılık fakat bir aşk bir intihar bir ömre ancak sığar.
  7. kasıt yok. o kadar kelime içinde neden oraya takılıp kaldın? yazıyı bir bütün olarak okumanı tavsiye ederim. diyarbekir harbi gözel şehir saygılar
  8. köy enstitülerinin fikir babası TONGUÇ BABA ve H.ALİ YÜCELin ülkeye kazandırdıkları şeyin değerine anlam yükleyememek bu olsa gerek. tarımın uygulamalı yapıldığı,mesleklerin uygulamalı öğretildiği,bu halk için sağlık memurlarının yetiştirildiği okullardı oralar. köylü nüfusun çokluğunun eğitimin bu şekilde olması zorunluluğunu getirdiğini görmek ve savaştan çıkmış bir halkın emeğini toprak ağalarına sömürtmemek sadece kominizmin getirdiği bir düşüncemidir.yoksa aklı başında,olaylara "ırk" temelinde yaklaşmayan bu ülkeyi gerçekten seven insanların işimidir. ha her türlü kitabı okuyarak sorgulama yeteneğine kavuşan öğrenciler elbette sorgulayacaktı,sorguladılar bundan da toprak ağaları elbette rahatsızlık duyacaktı,duydular da ve kulp takmakta da gecikmediler.
  9. Dokundun mu hiç tenine bir çocuğun? Ellerini tuttun mu üşüdüğünde? Üstünü örttün mü kara ayazlarda? Avuttun mu acılısını? Su verdin mi susamışına? Ağladın mı her ağladığında? Peki, öptün mü bir çocuğun gözünü? Siyah, mavi, yeşil… gözünün taa içini? Gözünün taa içinden aktın mı ırmaklara? Soluklandın mı gözünün yaşında? Sevmekle başlar hayat... Hayat(lar) sevgilerle çoğalır… Sevgiyle büyür insan ömrü yaşamın her periyodunda… Bazen tıkanıp kalır umutların acımasız devinimin içinde, soluğun kesilir… Dersin ki o zaman: Ne var yaşamaya değer? Anımsa o zaman bir çocuğun gözlerindeki pırıltıyı... Direncin dağ çiçeklerini... Çocukken büyütürsün içindeki ilk umutları, büyüdükçe güçlenir, bileylenir, büyüdükçe kinlenir, derinleşirsin... Belki bilmezsin kızılın güzelliğini o zamanlar, anlayamazsın paylaşmanın değerini… Belki öğretmemişlerdir sana direnmeyi… Onlar da çocuktu: Sarışın, kara, ak, mavi gözlü, onların da tenleri vardı dokunulacak, onların da elleri vardı tutulacak, onlar da üşürdü kara ayazlarda, onlar da susardı şüphesiz... Onlar da çocuktu: Adları çocuktu yürekleri büyük... Çok büyük... Erken büyüdüler onlar… Erken aldılar ellerine taşları… Toprağı erken kokladılar... Mavzere erken sarıldılar… Türküleri erken tanıdılar... Ölümü erken tattılar... Kimi beşikte tanıdı ölümü, kimi onüçünde, kimi onyedisinde... Ama çocuktu onlar, sarışın, kara, ak, mavi gözlü... Çatıları yoktu yağan yağmurdan kaçsınlar, suları yoktu susayınca içsinler... Bazen Diyarbekir oldu ölümün adı, bazen Filistin, bazen İrlanda, bazen Bolivya, bazen Irak... Amcalar büyük uçaklarda getirdi ölümü, bıraktı avuçlarına… “Özgürlük” dediler, “demokrasi” dediler, ölümün adını değiştirdiler... Şimdi binlerce küçük beden ölüme yürür korkmadan, yürekleri “Filistin” der, “Lübnan” der, “Bağdat” der, yürekleri “Bağımsızlık” der... Şimdi binlerce küçük beden “Özgür vatan” der, haykırır korkusuzca umutlarını... Gece yutamaz onları, kan boğamaz, işkence susturamaz... Çocuk olmak ne zordur aslında… Eğer ki bir gün büyüyeceksen ve taşlara ve silahlara sarılacaksan, çocuk olmak ne zordur o zaman... Ama sen görmüyorsun, duymuyorsun. Hala çocuklar ölüyor bir yerlerde, hala sıcak demir parçaları körpe bedenlere saplanıyor pervasızca... Hala analar ağlıyor dünyanın bir ucunda... Nasıldır bilir misin küçücük bedenini vatanına, toprağına siper etmek? Bilir misin nasıl yakar teni kimyasal bombalar? Kim bilir nice analar çocuksuz, nice çocuklar anasız kalacak? Kim bilir daha kaç çocuk ellerinde kızıl bayraklarla taşlarla tankların önüne yatacak? Ama sen duymayacaksın görmeyeceksin... Senin umurunda olmayacak sokaklarda üstüne bastığın kemikler, hiç anlayamayacaksın ölümün erkenini... Oysa ki sen de çocuktun bir zamanlar; umutların vardı, düşlerin vardı... Eğer insansan nasıl susturabilirsin içindeki kini, göz göre göre; nasıl susarsın haksızlığa ölümlere? Hayat direnmektir oysa biraz da, çocukların gözlerinde... Gözlerinin taa içinde... Gözlerinin en derininden akabilmektir kavgaya... Ben Diyarbekir’im, Filistin’im, Lübnan’ım, Irak’ım; ben Vietnam’ım, Bolivya’yım… Bağdat’ım ben... ben bir çocuğum... Yakıyorum şimdi bedenimi bir meşale gibi... Ve çekiyorum yüreğimin pimini... Koşuyorum kavgaya, kavgama, kavgamıza...
  10. yazdıklarına bütün içtenliğimle katılıyorum
  11. ...... Aşk; bir bebeğin anneyle arasındaki kordon bağı gibidir, masum, sıcak ve çok özeldir. Kesersen bitmez , aslında biten başka bişeydir… kesersen serpilir, büyür, güzelleşir. kesmezsen etine yapışır çürür. Bir aşka yakışan en güzel şey özgürlüktür. Mesafeleri yakınlaştıran ne uçak, ne vapur, ne köprüdür. Mesafeleri yaklaştıran bir bakışın, bir gülüşün, bir dokunuşun dalga momentidir… .....
  12. Büyük Türk Milleti! Atatürk için toplanalım! Mustafa Kemal'in Milli Kurtuluş İdealini yaşatmak için, Mustafa kemal devrimine saldıran karanlık güçlere dur demek için, Milletçe yabancı uşaklığına düşmekten kurtulmak için, Tam bağımsız gerçekt-en demokratik Türkiye için, Gazi Mustafa Kemal'in Milli Kurtuluşçu saflarında toplanalım...! Yaşasın Türkiye!Yaşasın yarının bağımsız Türkiyesi için mücadele. Solmayan fidanlarımıza; Haksızlıklara karşı hiç susmayan üç cesur yürekli adam... Darağacındayken bile ''canım vatanım'' diyebilmek ne güzel... Sadece vatanı için savaşan bu insanlara bu zulüm neden. Türkiye'min Deniz’lere, Yusuf’lara, Hüseyin’lere ihtiyacı var. Üç fidan gökyüzüne süzüldü ve oradan bakıyorlar Türkiye'nin bu acınacak haline, eminim yardım etmek için uğraş veriyorlardır şu anda aziz Türk milletine... Deniz'ler ölmez... Selam olsun güzel ülkemin bir damla menfaati için canını vermiş, Deniz’lere, Yusuf’lara ve Hüseyin’lere... ''İnsanlar doğar, büyür, yaşar, ölürler. Önemli olan yaşamak değil, yaşadığı süre içinde fazla şeyler yapabilmektir... "Biz şahsi hiçbir çıkar gözetmeden, halkımızın bağımsızlığı ve mutluluğu için savaştık!" "Haram olsun gerilla yüreğimi alıp elime mavzerlerime sürüp yağlı kurşunları ölüp dirilip binlerce kez öpmezsem alnını ölümün haram olsun on sekiz yaş gençliğime" saygılar...
  13. bencede türkiyenin başına bugüne dek gelmiş gelecek olan en büyük felakettir bu hükümet. saygılar.
  14. sadece gülüyorum. ağlanacak halimize sadece gülüyorum.
  15. böyle bir hükümetten kim memnun olur ki.komik olma lütfen umarım bir an önce bu gidişata biri dur der. saygılar....
  16. İstanbul Ağrısı kanatları parça parça bu ağustos geceleri yıldızlar kayarken şangur şungur ayaklarımın dibine dökülen sen eğer yine istanbul'san yine kan köpüklü cehennem sarmaşıkları büyüteceğim pançak pançak şiirler tüküreceğim demek yine ben limandaki direkler ormanında bütün bandıralar ayaklanıyor kapı önlerinde boyunlarını bükmüş tek tek kafiyeler yahudi sokaklarını aydınlatan telaviv şarkıları mavi asfaltlara çökmüş diz bağlıyor eğer sen yine istanbul'san kirli dudaklarını bulut bulut dudaklarıma uzatan sirkeci garı'nda tren çığlıklarıyla bıçaklanıp intihar dumanları içindeki haydarpaşa'dan anadolu üstlerine bakıp bakıp ağlıyan sen eğer yine istanbul'san aldanmıyorsam yakaları karanfilli ibneler eğer beni aldatmıyorsa kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar yine senin emrindeyim utanmasam gözlerimi damla damla kadehime damlatarak kendimi yani şu bildiğin attilâ ilhan'ı zehirleyebilirim sonbahar karanlıkları tuttu tutacak tarlabaşı pansiyonlarında bekarlar buğulanıyor imtihan çığlıkları yükseliyor üniversite'den tophane iskelesi'nde diesel kamyonları sarhoş direksiyonlarının koynuna girmiş bıçkın şoförler uykusuz dalgalanıyor ulan istanbul sen misin senin ellerin mi bu eller ulan bu gemiler senin gemilerin mi minarelerini kürdan gibi dişlerinin arasında liman liman götüren ulan bu mazot tüküren bu dövmeli gemiler senin mi akşamlar yassıldıkça neden böyle devleşiyorlar neden durmaksızın imdat kıvılcımları fışkırıyor antenlerinden neden peki istanbul ya ben ya mısralarını dört renkli duvar afişleri gibi boy boy gümrük duvarlarına yapıştıran yolcu abbas ya benim kahrım ya senin ağrın ağır kabaranlarınla uykularımı ezerek deliksiz yaşattığın çaresiz zehirler kusan çılgın bir yılan gibi burgu burgu içime boşalttığın o senin ağrın o senin eğer sen yine istanbul'san yanılmıyorsam koltuğumun altında eski bir kitap diye götürmek istediğim sicilyalı balıkçılara marsilyalı dok işçilerine satır satır okumak istediğim sen eğer yine istanbul'san eğer senin ağrınsa iğneli beşik gibi her tarafımda hissettiğim ulan yine sen kazandınistanbul sen kazandın ben yenildim kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar yine emrindeyim ölsem yalnız kalsam cüzdanım kaybolsa parasız kalsam tenhalarda kalsam çarpılsam hiçbir gün hiçbir postacı kapımı çalmasa yanılmıyorsam sen eğer yine istanbul'san senin ıslıklarınsa kulaklarıma saplanan bu ıslıklar gözbebeklerimde gezegenler gibi dönen yalnızlığımdan bir tekmede kapılarını kırıp çıktım demektir ulan bunu sen de bilirsin istanbul kaç kere yazdım kimbilir kaç kere kirpiklerimiz kasaturalara dönmüş diken diken 1949 eylül'ünde birader mırç ve ben sokaklarında mohikanlar gibi ateşler yaktık sana taptık ulan unuttun mu sana taptık Atilla İlhan sevgiler.
  17. güzel açıklama sayın alpozan
  18. deli gül

    Günün Türküsü

    oğuz aksaç sesinden adıyaman türküsünü dinlemek çok güzel.
  19. anlayış-saygı-insanlık istenilen bu. saygılar
  20. orta asya göçmenlerinin barbar olduğu doğrudur sayın beyfendi....... taktir edersinizki türklerde bu toprakları istila edip yerleşti ve bu ülkenin etkin savunmasında milliyetçilik değil halkçılık ön planda oldu. renklerden birini çıkardığında gökkuşağı gökkuşaklığını yitirir.bütün bu renkler bir bütün oluşturuyorsa bırak bu topraklar üzerinde yaşayan halkta uyum içinde yaşasın.milliyetçilik altında ayrımcılık yapmayalım.kız alıp kız vermişiz bunları unutmayalım... eti tırnaktan ayıramayız.ayırmayada hakkımız yok... sadece istenilen saygının -sevginin ve anlayışın yitirilmemesi saygılar
  21. ... insanlarımız okutulmamış,bilinçlendirilmemiş,kafalarını ve yüreklerini milli bir terbiyeden geçirmemişiz ki.Cami okullarında medreselerde ,ne tarih ne coğrafya dersi verilir,ne de vatan,millet nedir öğretilir.bu yüzden düşman kadar ,cahil,ga fil ve hainlerle de uğraşıyoruz . .... mustafa kemal atatürk paylaşım çok güzeldi bende atatürkün bu sözünü yazamadan duramadım. saygılar
  22. deli gül

    Günün Türküsü

    nurettin rençber-ciran
  23. bu ülkeyi türkler-kürtler-çerkezler-lazlar sırtsırta vererk kazandılar.bunu unutma.bu topraklarda senin ne kadar hakkın varsa diğerlerininde o kadar hakkı var. işte sen anca bunu düşünürsün sandıktan altıpatlarını alır barbarlığa devam edersin.konu kürtleri yok etmek değil kürtlerin ne istediği. ben dedimya İNSAN olduklarını hatırlatmak istiyorlar tek amaçları bu.istersen sende yazarken insanlıktan çıkma. saygılar
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.