Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

Balzac

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    64
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Balzac tarafından postalanan herşey

  1. Necip denilen adam mı büyük Türk şairi sadece gülerim demek bile isterdim yazık, ben bu konudan zerre kadar bir şey anladığınızı sanmıyorum, ee tabii sizinde geçiminiz bundan.
  2. benim benle sıkımtım yok, senin senle varmı, eğer okumayı biliyorsanız saidi denilen adamın dışında yukarda ne oldugumu yazdım anlayana, ben her konuyu severim okurum tartışılması hoşuma giden degişik fikirlerin çıkacağı ortamlara alıntılarım,ayıca %99 hiç bir şey açıklamıyorsunuz bunu bin kere yazmama gerek yok.
  3. Aynen katılıyorum, yukarda da dedim ben bana ilginç gelen yazıları eklerim her ekledigim yazı beni yansıtmaz.
  4. Sizde, sadece Allah, al sizin olsun.
  5. Olmadı ama ya, red etsede bu kadar kral yaşamazdı ama, 11 kadin sayisiz cariye.
  6. Bak işte bize kadar geldi yaptıgı şeyler karısının yanında yapıyorki oda birine anlatsın diye ve işte anlatılmışki ta bize kadar geliyor...
  7. İlgincime gelen konuları okuyor ve gerekli gördügüm yerlere ekliyorum ki insnaların bir şeylerden haberi olsun, ama ben bu konuyu buraya gönderdigim hali ile konu açılmamış sansüre uğramış, bu konu benim degil sadece internetdeki gazetelerden alıntı yaptım yazı bana ait degil, ben deist ile agnostik aralarındayım, benim tanrı prototipime ademi yaratan olarak uymaz o masala inanmıyorum saçmadan da öte o hikaye, sadece dünyayı tanrının yaratmadıgı konusu ilgimi çekti.
  8. Nesini sorayım günlerdir tek soruya yanıt veremediniz, aynen --------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- BrainSlapper, 22-07-2008, 21:10 tarihinde, dedi ki: Kısır tartışma yapan sensin. Buraya gelip herşeye cevap verilir diyorsun, tek bir soruya cevap verdiğin yok. "Acaba neden bu kadar insan cevap vermediğimi düşünüyor" diye kendine sorduğun da yok. Forumdaş: Dünya yuvarlakmıdır Doğan abi? Doğan Gülbudak: Evet fasulye güzeldir. Gördüğünüz gibi bu soruya da cevap verdik. Başka sorusu olan var mı? Forumdaş: Ayva çiçek açmış mı doğan abi. Doğan Gülbudak: Evet davuldan güzel ses çıkar. Gördüğünüz gibi bu soruya da cevap verdik. Başka sorusu olan var mı? Falan filan... --------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- yazdıgı gibisiniz tek yanıt yok, ha size göre var ama yanıtlar alakasız mantıksız, tıpkı kurandaki çarpıklıklar gibi.
  9. O zaman örtünme konusunda da erkekler akıllarına, arzularına, cinsel isteklerine, sahip olsunlar kapanmaya gerek yok, gene diyeceksiniz o allahın emri asla degil kuranda yazıyor demeyiniz o 1500 yıllık yazılara inanmıyorum.
  10. 'Dünyayı tanrı yaratmadı' Ünlü araştırmacıdan çok tartışılacak iddia... 12.10.2009 13:11:40 Dünyanın en büyük ve en saygın Hıristiyanlık ve Yahudilik araştırmacılarından biri olan, bir zamanlar italyan Umberto Eco'nun da asistanlığını yapan ve antik belgeler uzmanı Hollandalı profesör Ellen Van Wonde, sanıldığının aksine, "dünyayı tanrının yaratmadığını" öne sürdü.. Bugüne kadar yaptığı araştırmaları açıklayan prof. Van Wonde, " Tevrat'ın (eski ahit) ilk cümlesinde "en başta, tanrı cenneti ve dünyayı yarattı" diye yazar. Ancak bunda çeviri hatası bulunuyor. Eski yazılar ve belgeler üzerinde yaptığı araştırmalara göre, İbranice orijinalinde, "Baha" eylemi kullanılıyor. Yani "yaratmak yerin ayrıştırmak".. Dolayısıyla, doğru çeviri "tanrı dünya ile Cehennemi ayırdı" olması gerek" dedi. Hollandalı profesör, " yani kutsal kitaplara göre evet tanrı insanları ve hayvanları yarattı. Ama jeolojik olarak dünyayı yaratmadı. Dünya zaten vardı" dedi.. Kendisinin de inançlı olduğunu ve Tanrı'nın varlığına inandığını söyleyen Profesör, " Bu iddia ile tüm akademik kariyerimi tehlikeye atıyorum. Ama iddiamın arkasındayım. Kutsal kitap dışında eski belgelere göre, bundan 3 bin yıl önce insanlar, insalardan önce dünyanın deniz canavarları ve karanlıkla kaplı olduğuna inanıyordu. Yani Tevrat'ta, Tanrı'nın dünyayı yarattığı hiçbir zaman söylenmek istenmedi. Kitabın söylediği şey, insanları ve hayvanları tanrının yarattığıdır. Ama dünyayı değil" dedi.
  11. evet ben kendin düşüncemi de yazıyorum, tabii ki ben gibi deist olanlarda ateist olanlarda size inanmaz siz hiç bir bilimsel olaya dayanmadan o sizin allah denilene inanıyorsunuz, ateist arkadaşlar ise bilimsel yolla bunların mantıksız oldugu pekala açıklasalarda sizde allah korkusu var (evet korku,sevgi degil korku) çıkara dayanan aranızda bir anlaşma var o yüzden çıkarlarınız dogrultusunda asla anlasanızda anlamazsınız.
  12. Eger burada muhammed bunları kabul etse idi o zaman oranın tanınanı yada zengini alimi olacaktı ve ilerdekimse onu tanımayacak unutulacaktı ama muhammed açıkgöz ya tutarsa dedi dünyada adım anılacak kızlar, kadınlar bana gelecek yada zorla alınacak paralar her şey benim olacak bir elim yagda bir elim balda olacak diye düşündü ve tutdu, azıcık aklı olan herkes kabul etmezdi zaten
  13. İyide o zaman biz üstün olamayız ki eger biz üstün olsaydık bizim onları daha önce bulmamız lazım dı uzaya çıkarak araştırarak, demek ki onlar üstün ki buraya gelerek bizi buldular.
  14. Valla çiçek nasıl bverilir bilemedim ama ÇİÇEK yazayım bari.
  15. Ateist arkadaşlarında dedigi gibi siz hiç bir şeyi yanıtlamıyorsunuzki.
  16. Ben hep şunu düşünmüşümdür, acaba erkek kafalar hep erkek velet istediklerine göre dünyada bu kafa ile kız çocuk dogmayacak ve kadın olmacyaak ee sonra bu kafalar ne yapacaklar yoksa gizli emelleri erkek erkege evlenmemi.
  17. İnsan hakları, Eşitlik, Kuran "Verdikleriyle denemek için sizi yeryüzünün halifeleri kılan ve kiminizi kiminize derecelerle üstün yapan O'dur." "Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürmeleri için kimini ötekine derecelerle üstün kıldık." Eşitlik İlkesi İnsan Hakları beyannamesinde şu şekilde yer alır; ” Herkes, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka bir görüş, ulusal veya sosyal köken, mülkiyet, doğuş veya herhangi başka bir ayrım gözetmeksizin [...] bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden yararlanabilir. “ Aynı şekilde, 1982 Anayasasının 10’uncu maddesinde de; “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep, ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.” Şimdi gelelim Kurana, Kuranda ise yaradılıştaki farklılıklar birer ayrıcalık olarak ifade ediliyor ve eşitsizlik normal bir durum olarak görülüyor. Enam Suresi, 165 ; Verdikleriyle denemek için sizi yeryüzünün halifeleri kılan ve kiminizi kiminize derecelerle üstün yapan O’dur. Yani, kiminin zeki, kimin aptal, kiminin güzel , kiminin çirkin olması tamamen Allah’ın iradesi sonucu ortaya çıkmıştır. Aynı şekilde Kuranda pek çok surede de Allah dilediğinin rızkını genişletip dilediğininkini azalttığını (Rum 37), dilediğini doğru yola ilettiğini (Bakara 213) söylemektedir ve Zuhruf Suresi 32. ayette olduğu gibi bir çok ayette de gelir dağılımındaki adaletsizlik Tanrısal yazgıya dönüştürülmektedir. Ayrıca, köleler Kurana göre aşağı bir sınıfı oluşturan tabakayı temsil etmektedir. Nahl Suresi, 74 ; Allah, hiçbir şeye gücü yetmeyen ve başkasının malı olan bir köle ile, kendisine verdiğimiz güzel nimetlerden gizlice ve açıkça sarfeden kimseyi misal gösterir: Hiç bunlar eşit olur mu? Övülmeğe layık olan Allah’tır, fakat çoğu bilmezler. Rum Suresi, 28 ; Allah size kendinizden bir misal vermektedir: size verdiğimiz rızıklardan, emrinizde bulunan kölelerinizin de eşit surette hak sahibi olmalarina razı olur musunuz, ve birbirinizi saydığınız gibi bu ortaklarınızı sayar mısınız ki [...] bize ortak koşulmasina razı olasınız? Kölelik günümüzde tarihe karışmış bir uygulamadır,fakat çağlara hitap ettiği söylenen Kuran kölelik uygulamasını kaldırmamış, insanı mal konumundan insan konumuna getirmemiştir. İslam dini köle azat etmey teşvik eder ancak kölelik uygulamasını kaldırmayarak eşitlik bakımından önemli boşluklar, ihlaller yaratmıştır. İndiği dönemde kölelik önemli bir iş gücü olsa da geleceğin dünyasına da bir mesaj aktaracağı söylenen Kuranda bu konuda taviz verilmesi normal mi? Örneğin Kuranda bazı ayetlerde kölelere iyi davranılması gerektiğine dair hükümler de vardır, fakat bunlar köleler lehine değil, köle sahiplerinin yararına olmak üzere koymuştur; sırf köleler, efendilerine karşı başkaldırma gereğini duymasınlar ve iyi hizmet versinler diye! Böylece kölelere, eşitsizlikten doğma durumlara tahammül olasılığını sağlamıştır. Fakat, insan haysiyetiyle ve kişinin sağlık durumuyla bağdaşmayan kölelik kuruluşunu kökten yok etmemiştir. Bu konuda Allahın bu durumu yavaş yavaş kaldıracağı veya kaldırdığı söylenir, bu bağlmada köle azat etme gibi hükümler koymus olmasını delil olarak sunarlar.Ancak, Allah köle edinmeyi yasaklamadığı için, köle azatlamanın anlamı olamayacağını hesap edemiyorlar.Yani, köle azat eden bir kimsenin, yeniden köle almasına karşı hiç bir durum yoktur.Ayrıca, Allah arapları bu köle alışkanlığından bir anda kurtacak güçte değil mi ? Benzer soruları cariyelik uygulaması için sorabiliriz, Kuranda cariye kelimesini karşılamak amacıyla ellerinizin altındakiler, halayıklarınız gibi tuhaf ve aşağılayıcı ifadeler yer alıyor. Nisa Suresi 24 ; Savaşta tutsak olarak ellerinize geçen cariyeler dışında, evli kadınlarla evlenmeniz haramdır.[Ayrıca bkn : Mearic 29-30] Cariyelerin arapların cinsel ihtiyaclarını karşılamak üzere bir hak olarak tasvir edildiği açıkca görülmekte, fazla söze gerek yok. Gelelim eşitlik ilkesinine en önemli vurgusuna, kadın erkek eşitliği. Kuranda yukarda verdiğim yasa konjonktürkeri ile uyuşmayan kadın-erkek ayrımına ,erkeklerin üstünlüğü söylemine sıkça raslanmaktadır. İnsanlığa seslenişler sürekli erkek üzerinden, yaptırımlar erkeğe dayalı. Kurana göre şahitlikte 2 erkek veya 1 erkek 2 kadın olması gerekir. Miras dağıtımlarında ise kardeşlerde erkeğe 2 pay düşerken kadına 1 pay düşmektedir. Örneğin, Bakara Suresi, 282 ; Şahitliklerine güvendiğiniz iki erkeği; eğer iki erkek olmazsa, bir erkek ve iki kadını şahit tutun. Bu, onlardan biri unutacak olursa, diğerinin ona hatırlatması içindir. Nisa Suresi, 34; Erkekler, kadınlardan üstündür, çünkü Allah onları bir çok şeylerde kadınlardan üstün etmiştir. İslamcılar tarafından sürekli aşağılanan, cahiliye diye tanımlanan devirde kadınlar daha yüksek haklara sahipti, kadınlar erkekler gibi eşini boşama hakkına sahipti, sadece erkeğin kadına yaptırımların bahsedilmiyordu. İslam ise kadını boşama hakkından yoksun kılıp bu hakkı erkeğin tekeline bırakmakla, erkeklerin kadınlar üzerindeki saltanatını kolaylaştırmıştır. (Bkn ;Bakara 226-233, Nisa 220 ). Bakara Suresi ,230 ; Eğer erkek kadını üçüncü defa boşarsa, ondan sonra kadın bir başka erkekle evlenmedikçe onu alması kendisine helal olmaz. Kuranda belirtilen bu uygulamaya talak-ı selase denilmektedir, bu uygulama ile erkeğin hanımına üç kez boş ol demesi onunla boşanması için yeterlidir. Muhammed kendine bu konuda da ayrıcalık tanımıştır,kendisini bu konuda istisna tutmuştur. Bakara 230′ da belirtildiği gibi boşanan erkeğin hanımını tekrar alabilmesi için, kadının yabancı bir erkekle evlenmesi, onunla cinsi münasebette bulunması ve sonra o adamının kendisini boşamasını beklemesi gerekir. Ve ancak bu takdirdedir ki, koca boşamış olduğu kadınla yeniden evlenme olasılığına kavuşur Görüldüğü üzere böylesine acayip bir sistemin akla ve vicdana yatkın bir yönü olmadıktan gayrı, gerek kadın ve gerek erkek bakımından azap verici yönleri ortadadır. İslam ve İnsan Haklarını Karşılaştıralım İslam, İnsan Haklarıyla uyuşmaz! Önce İnsan Hakları Beyannamesinden ilgili maddeleri yazıp sonra islamcı anlayışla karşılaştıralım ve olayı iyice netleştirelim; MADDE 1: Tüm insanlar özgür, değer ve hak bakımından eşit olarak doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler. Birbirlerine karşı kardeşlik düşünceleriyle davranmalıdırlar. İslamda kadın ve erkeğin hakkı birbiriyle eşit değildir. Kadının şahitliği erkeğinkinin yarısı kadardır ve mirastan yarı pay alır. Yine islamda insanlar özgür olarak değil, allahın kulu olarak değerlendirilir ve allaha secde etmek/boyun eğmek zorunda bırakılırlar. Yine islamda tüm insanların kardeşliği düşüncesi değil, sadece müminlerin kardeşliği düşüncesi vardır. Hatta ''Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyin'' diye ayet vardır. Görüldüğü gibi islam, İnsan Hakları Bildirgesinin ilk maddesiyle çelişki halindedir. MADDE 2: Herkes; ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka inançlarına bakılmaksızın eşit haklara sahiptir. İnsanlar ulusal ve toplumsal kökenleri, zenginlikleri, doğuş farklılıkları ya da herhangi başka bir ayrım gozetılmeksizin bu bildirgede belirtilen tüm haklardan ve özgürlüklerden yararlanabilirler. Görüldüğü gibi bu maddede de insanların cinsiyet ve inançlarına bakılmaksızın eşit hakları olması gerektiğine değinilmektedir. Oysaki islamın kadınlara ve gayrı-müslimlere tanıdığı haklar eşitlikten çok uzaktır. İslam bu eşitliğin arasına kara bir çarşaf ve kanlı bir kılıç çekmiştir. Dolayısıyla islam, İnsan Hakları Bildirisinin ikinci maddesiyle de uyuşmamaktadır. MADDE 3: Yaşamak, özgürlük ve kışı güvenliği herkesin hakkıdır. İslamda ne yaşama, ne özgürlük ne de kişi güvenliği hakkına saygı gösterilmektedir. Kadınlar saçlarını rüzgarda özgürce savurma hakkından bile alı konmakta, ''allaha küfretti'' gerekçesiyle insanlar öldürülebilmekte, ''gerekli görülen durumlarda'' ölüm cezasına onay verilmektedir. İslam, İnsan Haklarının üçüncü maddesiyle de uyumsuzdur. MADDE 4: Hiç kimse kölelik ya da kulluk altında bulundurulamaz; kölelik ve köle ticareti her türlü biçimiyle yasaktır. İşte islamın en uyumsuz olduğu madde! İslam tüm insanları allah adlı bir hayaletin kulu olmaya zorlamakta ve kuran denen kitapda kölelik kurumundan bahsedilmektedir. Hatta, ''kölelerinize iyi davranın'' türü öğütlerle köle sahipleri sevimlileştirilerek köleliğin devamı sağlanmaya çalışılmaktadır. MADDE 5: Hiç kimseye işkence yapılamaz; kıyıcı, insanlık dışı, onur kırıcı ceza ve davranışlar uygulanamaz. Bir yandan bu maddeyi okuyup diğer yandan şeriatla yönetilen ülkelerdeki ceza pratiklerini düşününce insanın yüzünde acı bir gülümseme beliriyor değil mi? El kesme, kafa kesme, herkesin içinde kırbaçlama gibi insanlık onurunu kırıcı işkenceler, islamın çarpık ve ilkel adalet anlayışının özünü oluşturmakta. İslamın bu maddeyle de uyumsuz olduğu çok açıktır. MADDE 7: Herkes yasalar karsısında eşittir ve ayrımsız olarak yasaların koruyuculuğundan eşit olarak yararlanma hakkına sahiptir. Herkesin, bu bildirgeyle belirtilen haklarına ters düşen ayırt edici davranışlar için yapılacak kıstırtmalara karşı eşit korunma hakkı vardır. Çok açıktır ki, kadınların şahitliğini bile erkeklerin yarı değerinde gören islam, kadınları ve erkekleri yasalar önünde eşit görmemekte ve İnsan Hakları Bildirisinin bu maddesiyle de çelişmektedir. MADDE 8: Herkesin, kendisine anayasa ya da yasalalarla tanınan temel haklarının yok edilmesi ya da zedelenmesi girişimine karsı ulusal mahkemelere başvuru hakkı vardır. Şeriat ülkelerinde yaşayan insanların böyle bir hakkı var mıdır? Hiç sanmıyorum. Ulema ne derse o! O halde bu madde de islamın anlayışıyla çelişmektedir. MADDE 10: Herkes, haklarının, görevlerinin ya da kendisine cezai sorumluluk yükleyecek herhangi bir suçlamanın belirlenmesinde tam bir eşitlikle, davasının bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından adilane ve acık olarak gorulmesi hakkına sahiptir. İslamda kadınların erkeklerle ''hak'' ve ''görev'' açısından ''tam bir eşitlik'' talep etmeye hakları var mıdır? Elbette yoktur. İslam, erkeği kadın üzerinde ''yönetici ve hakim'' kılmıştır. İslama göre bu iki cins eşit olamaz. İslamın, bu maddeyle de çelişki halinde olduğu açıktır. MADDE 12: Hiç kimsenin özel yaşamına, ailesıne, konut dokunulmazlığına ya da yazışma özgürlüğüne keyfi olarak karışılamaz; kimsenin onur ve ününe karşı kötü davranışlarda bulunulamaz. Herkesin bu karışma ve kötü davranışlara karşı yasalarla korunma hakkı vardır. İşte islamın çuvalladığı bir madde daha! İslam ve kuran herkesin aile ilişkilerine de ev yaşamına da dokunur, hatta cinsel hayatın nasıl yaşanacağına kadar karışır ve sözünün dinlenmediğini tespit ettiğinde de cezalandırır. İslam, müslüman olmayan herkesin ''onur ve ününe karşı kötü davranışlarda'' bulunur. ''Kafir'' der, ''beyinsiz'' der, ''dilini sarkıtmış deve'' der(tümü kuranda geçmektedir). İslam insanların yazışma özgürlüğüne de dokunur, kendisini eleştiren yazıların yazımına tahammül edemez. Arabistan'da ''allah yoktur'' yazarsanız, ''allaha küfretmek'' suçundan kafanızı keserler. MADDE 13:a) Herkesin, herhangi bir devletin toprakları uzerınde serbestçe yolculuk yapma ve yasama hakkı vardır. İslam anlayışında kadınlar sokakta serbestçe dolaşamaz, istedikleri gibi(mesela dekolte giyinerek) yaşayamaz, erkeğinin izni olmadan seyahat edemez. Yani islam bu maddeden de sınıfta kalmaktadır. MADDE 16: a) Evlilik cağına varan her erkek ve kadın, ırk, vatandaşlık ya da din bakımlarından hiçbir sınırlamaya bağlı olmaksızın evlenmek ve aile kurmak hakkına sahiptir. Evlilik bakımından, kadın ve erkek evliliğin sürdürülmesinde, bozulmasında eşit haklara sahiptir. İslamın bu maddeyle de tezat içinde olduğu çok açıktır. İslamda, kadın ve erkeği, evliliğin sürdürülmesi ve bozulmasında eşit gören bir anlayışın a'sı bile yoktur. İslamda koca karısı üzerinde mutlak bir efendidir ve kadının boşanma hakkı bile yoktur. Hatta kadının tek eş olmak ve kocasını başka kadınlarla paylaşmamak hakkı bile yoktur. MADDE 18: Herkes düşünce, vicdan ve din özgürlüğü hakkına sahiptir. Buna göre, herkes din ya da inanç değiştirmekte özgürdür. Ayrıca dinini ya da inancını tek başına ya da toplulukla birlikte açık olarak ya da özel olarak öğretim, uygulama, ibadet ve ayinlerle açıklama özgürlüğüne sahiptir. Bu madde de islamla zıtlık içerisindedir, çünkü islamda -özellikle de savaş durumunda- din değiştirenler öldürülüyor. Dolayısıyla islamın din değiştirenlere yönelik özgürlükçü bir tutumu tam olarak yoktur. Din değiştiren herkesi ''karşı tarafa geçmiş'' sayarak cezalandıran, yani dinden çıkan insanları ''düşmanla işbirliği yapmak'' türü bir davranıştan ötürü değil de sadece düşüncesinden ötürü cezalandıran bir zihniyet vardır. İslam, insanları sırf düşünce ve inançlarından ötürü yaftalar ve yargılar. MADDE 19: Herkesin düsünme ve anlatma özgürlüğü vardır. Buna göre, hiç kimse düşüncelerinden dolayı rahatsız edilemez. Ayrıca ülke sınırları söz konusu olmaksızın bilgi ve düşünceleri her türlü araçla aramak, sağlamak ve yaymak hakkına sahiptir. İslam karşıtı düşünceler, -sadece düşünce düzeyinde olsalar ve eyleme dökülmeseler bile- müslümanlar tarafından küfür olarak algılanır ve şiddetle cezalandırılır. İslamı eleştiren her ses, ''islama küfür etti'' bahanesiyle kısılır. İslam, İnsan Hakları Bildirisinin bu maddesiyle de uyuşmamaktadır. MADDE 20: a) Herkes barışçıl yollarla toplantı yapmak, dernek kurmak ve derneğe katılmak hakkına ve özgürlüğüne sahiptir. Şeriatla yönetilen islam cumhuriyetlerinde komünist dernekler kurulamamakta ve bu tür dernekler şiddet uygulanarak kapatılmaktadır. Bu tür derneklerin üyeleri de cezalandırılmaktadır. Dolayısıyla islam, bu maddeyle de uyuşmamaktadır. MADDE 21: (...........) c) Hükümet yetkisinin temeli halkın iradesidir; halk bu iradesini gizli ya da açık bir şekilde özgürce oy vermelerinin sağlandığı devreli ve dürüst seçimlerle belirtir. İslam devletlerinde hükümetlerin yetkisi halkın iradesine değil, allaha dayandırılmaktadır. Yani islam, egemenliği halktan alarak dine havale etmiştir. Dolayısıyla bu maddeyle de uyuşmamaktadır. MADDE 25: (...........) B-) Analık ve çocukluk, özel koruma ve yardım görme hakkına sahiptir. Bütün çocuklar, evlilik içinde ya da dışında doğsunlar aynı sosyal korunmadan yararlanırlar. İslama göre, evlilik dışı doğan çocuklar çok kötü bir kelimeyle yaftalanır ve gerek annesine gerekse çocuğa kötü gözle bakılır. Ayrıca evlilik dışı çocuk doğuran bir kadın recmedilerek öldürülür. Dolayısıyla islam, bu maddeyle de karşıttır. MADDE 26: (......) B-) Eğitimin amacı, insan kişiliğinin tam ve özgürce gelişmesi, insan hak ve özgürlüklerine saygının güçlenmesi olmalıdır. Bütün milletler, ırk ve din grupları arasındaki anlayış, hoşgörü ve dostluğu özendirmeli ve Birleşmiş Milletlerin barışın sürdürülmesi yolundaki çalışmalarını geliştirmelidir. İslamda eğitimin amacı, insan kişiliğinin özgür gelişimi değil, insanın kişiliğini ve çeşitli doğal arzularını ''allah yolunda'' baskılamak, yasaklamak ve törpülemektir. İslam, kul olarak gördüğü insanların kişiliklerinin özgür gelişimini şeytan işi olarak değerlendirir ve bundan ürker. Dolayısıyla islam, İnsan Hakları Bildirisinin bu maddesiyle de uyumsuzdur. MADDE 29: (..........) B-) Herkes, haklarını kullanmak ve ozgurluklerinden yararlanmak konusunda; ancak yasalarla sırf başkalarının hak ve özgürlüklerinin tanınmasını ve bunlara saygı gösterilmesini sağlamak amacıyla ve toplumun ahlak, düzen ve genel gönencinin gereklerini karşılamak için belirlenmiş kurallara bağlıdır. İslamda başkalarının(özellikle de inançsızların) hak ve özgürlüklerine saygı söz konusu değildir. Müslümanlar, tüm insanların allahın kanunlarınca yönetilmesi ve islama boyun eğmesi gerektiğine inanmaktadırlar. Dolayısıyla islam, bu maddeyle de çelişmektedir. Görüldüğü gibi islam dini, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinde yer alan pek çok maddeyle tezat halindedir. Bu yüzden islam, insan haklarına aykırı bir dindir. Hiç kimse, insan haklarına aykırı bir dine hoşgörü göstermek veya tahammul etmek zorunda değildir. Çünkü insan haklarını tanımayan bir inanç gayrı-meşrudur. İslam, gayrı-meşru bir inançtır. Bu yüzden ona karşı mücadele etmek her aklı başında ve duyarlı insanın meşru görevidir. İslama karşı insan haklarını savunmak gerekir. Hiçbir din, kendi sözde kutsallığını bahane ederek, insan haklarına ters düşen görüşleri savunmaya kalkamaz.
  18. Hinduizm ve Budizm İkisi de Hint kökenli olmasına rağmen bu dinlerin arasında çok ciddi farklar bulunmaktadır. Hinduizm tek tanrılı bir dinken, Budizm'de tanrıya yer yoktur. Yaklaşık bir buçuk milyar (yani dünyadaki Müslümanların sayısı kadar) insanın inandığı bu dinleri ne kadar iyi tanıyorsunuz? Benzerlikler 1) İki din de Hint kökenlidir. 2) İki dinde de kişinin hareketleri, düşünceleri ve geliştirdiği bilinç halleri ile kendi kaderini kendi yaratması inancı vardır. Yani iki dinde de Karma anlayışı vardır. 3) İki dinde de kişinin evrimini tamamlayıncaya kadar dünyaya gelmesi inancı yani yeniden doğum anlayışı vardır. (ancak işleyişi farklıdır) Hinduizm’de ruh inancı vardır (Atman ya da Palice Atta) bu ruh Bhagavad Gita’nın deyişiyle: “eskiyen elbiselerimizi değiştirmemiz gibi eskiyen bedeni değiştiren” bir ruhtur yani “ruh göçü” anlayışı vardır (transmigration of soul) ve buna rahatlıkla reenkarnasyon denilebilir Budizm'de ise yeniden doğumu tanımlamak için "Reenkarnasyon" ifadesi çoğunlukla kullanılmamaktadır; çünkü bu ifade sabit her şeyden apayrı bir varlığı olan ruhu çağrıştırır, “ruh göçü” (transmigration of soul) anlamına gelir bu nedenle eğer ifade kelimenin tam manasıyla alınacaksa, “Budizmde reenkarnasyon yoktur “denilebilir. "Reenkarnasyon" ifadesini Jainistler ve Hindular kullanır, Budizm'de ise insanın kendinden tamamen ayrı bir varlığı olan, değişmeyen bir ruh inancı yoktur. Budistler "reenkarnasyon" yerine basitçe "Rebirth" yani yeniden doğum demeyi tercih ederler. Bir bilardo topu kendinin aynı olan başka bir bilardo topuna çarpar ve durur… Ancak ikinci top ilk toptan aktarılan enerjiyle harekete geçer ve devinim devam eder. Buna benzer şekilde öldükten sonra kammic (karmik) nitelikler yeniden doğan kişiye aktarılır. Bu yeniden doğan kişi eskisiyle ne tamamen aynıdır ne de farklıdır. Budizm’de yeniden doğum konusunda biraz daha derine inilirse aslında ortada "Ben", "Sen", "O" yoktur. Budizm'e göre en başta “ben” düşüncesi yanlış bir düşüncedir, bir yanılsamadır. "Ben" hiçbir zaman doğmadı ki "ben" hiçbir zaman var olmadı ki ölsün veya öldükten sonra yeniden doğsun. Gerçekte yeniden doğacak bir "ben" yoktur. Yeniden doğan özde "Ben" değildir karmik birikimler, yeni bir vücutta meydana gelecek olan çeşitli eğilimler, karmik niteliklerdir. Dolayısıyla an itibariyle kişinin sahip olduğu "benlik","ben" düşüncesi yerini başka "ben"lerle değiştirecek ama asla şu anki "ben" olmayacaktır aynı kişinin geçmişteki veya "bir önceki hayatındaki" "ben" olmaması gibi. Kişinin 6 yaşındaki "ben" bilinciyle 70 yaşındaki "ben" bilinci dahi farklıdır bu benlikler dahi aynı "ben" değildirler. 4) İki dinde de Nirvana anlayışı vardır. (Ancak kavramın anlamları biraz farklıdır) Hinduizm'de Nirvana kavramı MOKŞA kavramıyla özdeşleşmiştir, bu kavram da 2 anlama gelir a) Okyanustan çıkmış bir su damlasının tekrar okyanusa dönüp okyanus ile yani özüyle bir olması gibi Tanrı ruhundan çıkmış ondan bir damla olan insan ruhunun tekrar özüyle bir olmasıdır Mokşa.. Mokşa ayrıca ölümden sonra spiritüel mekandaki sonsuz mutluluğu kurtuluşu ifade eder. Budizm'de ise Nirvana (Palice Nibbana) kavramı kelimelerle çok zor anlatılan, deneyimlemeden anlaşılması çok zor olan bir kavram olarak kabul edilir Nirvana her şeyden önce dünyadayken ulaşılan ve ölümden sonra tekrar doğuma neden olmayıp çok farklı bir boyutta ve bilinç halinde devam eden bir olgudur.Buddha nibbanayı ayrıca "sonsuz mutluluk" olarak tanımlamıştır. 5) İki dinde de, bütün hayatın ve canlıların kutsal olduğu; saygıyı, sevgiyi hak ettikleri, zararsızlık(ahimsa) ilkesi geçerlidir. 6) İki dinde de, meditasyon vardır. 7) İki dinde de, imajlar heykeller ve yüksek sembolizm vardır. Farklılıklar 1) Hinduizm’de Tanrı inancı varken Budizm’de yoktur Budizm’de Tanrı anlayışı: Budizm, Tanrı inancına dayalı sistemlere tepki olarak doğduğundan dinlerdeki Tanrı ve ruh anlayışına karşı çıkar. Buddha'ya göre evreni Tanrı veya bir güç yaratmamıştır onun yerine maddesel kanunlar ve devamlılık (Anicca kavramıyla karıştırılmamalı), bütün evreni oluşturur. Doğrusunu söylemek gerekirse Budizm'de bir "yaratılış miti" bulunmaz, Budizm evrenin nasıl oluştuğu ile çok da ilgilenmez, Sutta'larda ve mahayana Sutralarında kozmogonik spekülasyonlar bulunmaz, Budistler yaratılış ve evrenin ortaya çıkması ile pek de ilgilenmezler bunu bilime bırakırlar. Ancak Budizm'in söylediği ve yöntemi şudur: A varsa B, A'ya bağımlı olarak ortaya çıkar C'de B'ye bağımlıdır ama asla A olmadan oluşamaz başka bir deyişle kendi başına kalıcı ve diğer şeylerden bağımsız HİÇBİR ŞEY yoktur, bütün fenomen ve her şey zincirin halkalarının birbirine bağlı olması gibi birbirine bağlıdır birbiri dolayısıyla birbirine bağlı olarak OLUŞUR. Buna Dependent origination da denir en başa doğru gidersek de Buddha Samantabhadra da denilen kaynağa ulaşırız. Bu, bütün fenomenin, her şeyin çözülmemiş, ayrışmamış olduğu boş olduğu bir "oluş biçimi"dir aslında "boşluk ve hiçlik" de denebilir. Asla Tanrı değildir. Buddha'nın amacı, evrenin nasıl oluştuğu ile ilgili spekülasyonlar yapmak değildi, zaten yaratıcı Tanrı inancı da yoktu, bunun yerine zihnin doğasını açıkladı Buddha'ya göre içinde yaşadığımız evren bir nevi ZİHNİMİZDEDİR, evren ve materyal zaten zihnin bir yanılsamasıdır. Yanılsama da ego zihninden, "ben" düşüncesinden, duyu organlarından ve cehaletten ortaya çıkar. Özet olarak Budizm’de Tanrı inancı yoktur çünkü Tanrı anlayışı Anicca ve Anatta kavramlarına terstir. Hinduizm’de Tanrı anlayışı: Hindular aşkın ve içkin olan her yerde var olan, hem yaratıcı hem de yaratılışın kendisi olan ve pek çok şekilde tezahür edebilen, farklı şekillerde adlandırılan, her şeyi, bütün canlıları ve evreni kapsayan, bütün canlıların kalbinde "üst ruh" olarak var olan tek Tanrı'ya inanır. Hinduizm'de Tanrı yani yaratıcı vardır her yerde ve her şeydedir, insan ruhu da Tanrı'nın bilincinin çok ufak bir parçasıdır yani Tanrı okyanus ise bir insan ruhu okyanustan bir damladır. Sanatana Dharma inancında özde kesinlikle birlik vardır (Rig-Veda'da ve Upanişadlarda söylenmiştir) ancak bu birlik tamamen farklı şekillerde tezahür eder, yani bu, ışığın prizmadan geçerek 7 farklı renge ayrılması gibi de düşünebilir, ışık aslında özde 1'dir ama prizmadan geçirilince bu birlik 7 farklı şekilde (renk) görünür/tezahür eder. Hinduizm'de de Brahman 1'dir (bunu Hindu metinleri söyler) ama Brahman kendini Şiva, Vişnu, Brahma şeklinde gösterebilir, bu şekilde tezahür eder. Üçü de birdir Trimurti'yi oluşturur, veya Ganesha'da özde birliğin direkt tezahür olmuş hali olarak görünebilir. "Yarı tanrı" denilen Devalar ise üstün melekler gibidirler, bu nedenle bunlar da Brahman'a eş güçte veya ona rakip olan Tanrılar değiller bunlar ancak Brahman'ın sınırlı bir yönünün tezahürüdürler. (Bu anlattıklarım Hinduizmin genel görüşü bir de daha sonraları islamdan sonra kurulun Madhva'nın Dvaita okulu var oradaki görüşler Hinduizm'in görüşlerinden biraz daha farklıdır.) Yani birlik basit sayısal bir birlik olarak algılanmamalı, birlik öz'dür.Misal: denizdeki dalgalar gibi, bir mekanda bulunan aynı su(öz) çok fazla dalgaya dönüşür, yani bir çok dalga vardır ama hepsi de AYNI sudur, aynı suyun şekil değiştirmiş halidir. Denebilir ki aynı olan su pek çok dalga olarak tezahür etmiştir, Hinduizm'de de bu şekilde... ÖZ olan su Brahman'dır, "Tanrılar" denen varlıklar da sudaki dalgalar gibidir hepsi de BİR olan sudur aslında (Brahman) Sonuç olarak Hinduizm’de tanrı inancı vardır ama Hinduizm "Tek tanrılı" bir din değildir, çok tanrılı bir din de değildir, panenteist bir dindir. 2) Hinduizm’de ruh (atman/atta) inancı varken Budizm’de “ruh yok” (anatta / anatman) anlayışı vardır. 3) Hinduizm daha çok mistik bir dinken ve mistik bir anlayışa sahipken Budizm felsefi bir dindir ve felsefi bir anlayışa sahiptir. 4) Hinduizm’de Varna (kast, doğuştan gelen sosyal gruplar) sistemi vardır Budizm’de yoktur. 5) Hinduizm eternalisttir, Budizm ise ne eternalist ne de annihilationisttir. 6) Hinduizm ile Budizm'in kutsal kitapları tamamen farklıdır. 7) Budizm'in bir kurucusu vardır (Buddha) Hinduizm'in ise herhangi bir kurucusu olmayıp, evren yaratılmaya başlarken ortaya çıktığına inanılır. 8 ) Hinduizm'de iman ve ibadet olgusu varken Budizm (Pure Land Budizmi dışında) tamamen pratiğe yönelik bir dindir. 9) Hinduizm'de Tanrı'dan bir şey isteme manasında dua olgusu varken Budizm'de bu olgu yoktur çünkü duaları duyacak bir tanrı yoktur, Budizm'de dua "meditasyon" amaçlı kullanılır. Budizme göre kişiyi kendinden başka kimse kurtaramaz, kişi kendi kendine ışık olmalıdır. 10) Hinduizm'de karma kanununu Tanrı var etmiştir, Budizm'de ise bu fizik kanunu misali, evren misali herhangi bir güç tarafından var edilmemiştir doğa kanunu gibi fizik yasaları gibi bir "kanun"dur. 11) Hinduizm'de Tanrı Karma kanununa sadece iyi yönde olmak üzere müdahale edebilir ama Budizm'de Karma'ya müdahale edebilecek hiçbir güç yoktur Karma kişinin tamamen kendisinin elindedir. 12) Hinduizm'de "dünya illüzyondur" ifadesi, "dünya hiç yoktur" anlamına gelmez, "oralarda bir yerde" bizim algılarımızın ötesinde bambaşka çok çok daha farklı bir maddesel gerçeklik vardır ama biz illüzyon sayesinde dünyanın ve evrenin şu anki halini görmekteyiz, mesela karanlıkta sıradan bir ip bize yılan gibi görünebilir yılan bu illüzyonunu ipin varlığına borçludur yani bir kaynak vardır ama biz onu illüzyon sayesinde bambaşka bir şekilde görmekteyiz, Budizm'de ise özellikle yogacahara (sadece zihin) okulunda zihnin maddeyi tamamen yoktan var ettiği inanışı vardır yani algılarımızın ötesinde bir maddesel gerçeklik de yoktur hepsi tamamen zihnin yaratısıdır. Kaynak BUDDHİZM İLE HİNDUİZM ARASINDAKİ BENZERLİKLER VE FARKLILIKLAR - 5/11/2007
  19. Bilimsel Ramazan sahtekarlıkları Şu Ramazan da ne enteresan bir aydır. 11 ay boyunca "sık sık ama azar azar yiyeceksiniz, durmadan su içeceksiniz" deyip duranlar ramazan gelince bir bakarsın "oruç çok iyi bir detokstur" demeye başlar. Dini vecibeleri övmek veya yermek için sözde bilimsel bir takım gerekçeler sunmak kadar dine aykırı da başka bir şey var mı bilmiyorum. “Namaz kılmak bir nevi jimnastiktir”, “oruç detokstur”, “sünneti zaten bütün Avrupalı doktorlar tavsiye ediyor”lar veya “aaa ama olur muymuş canım hangi günlere kaldık, saçla tahrik mi olunuyormuş, Allah onu arasına rüzgar girsin diye yarattı”lar vs.. Hepsi saçmalık. Bütün bunlar din mantığının temelini anlamıyor ve bilmiyor olmaktan kaynaklanıyor. Bu tip şeyleri dindarlar deyince hele hepten komik oluyor. Din oranı kesecek, başını da örteceksin diyorsa bunun hiçbir bilimsel nedeni olmak zorunda değil. Einstein istediği kadar “dinsiz bilim kör, bilimsiz din topaldır” desin dinin bilime ihtiyacı yoktur. Dindarın ve bilim adamının olabilir ama dinin değil. Dünya üzerinde yüzlerce din var. Kimi oranı aç buranı kapa diyor, kimi onu yeme bunu ye diyor, kimi bunu yap, şunu yapma diyor. Baktığın zaman temel olarak hepsi iyi ve ahlaklı insanı yaratmaya çalışıyor. Yalan söylemeyeceksin, adam öldürmeyeceksin, zina yapmayacaksın, çalmayacaksın, kibirli olmayacaksın, başkalarına yardım edeceksin, açgözlü olmayacaksın... On on beş ahlak kuralından söz ediyoruz. Hırsızlığı, zinayı, yalanı, cinayeti teşvik eden bir din var mı? Sorduğun zaman hepsinde günah ve sevap benzer şekilde işlenip kazanılıyor. Hepsinde de öldükten sonra ödül veya ceza var. Başka dinlere mensup olanlar diğer dinlere nasıl bakarlar çok ayrı bir konu. Hıristiyanlar Yahudilere *****, Müslümanlar Hindulara ***** diyor diye o dinlerin ahlak şartları değişmiyor. Ben o dine mensupların davranışlarından veya başka dinlere bakış açılarından değil dinlerin kendilerinden söz ediyorum. Temel aynı iken (insanları ahlaklı kılmak) niye bu kadar farklı kural ve ibadet şekli var peki? Çünkü “ahlak” ayırt edici bir şey değil. Hırsızlık yapmayan bir Yahudi ile Müslüman arasında görünür olarak bir fark yok. O vakit bir farklılık yaratmak lazım. Her kitap başka kurallarla iniyor çünkü her din, bir önceki dinden farklı olmak istiyor. Mensupları, giyinişleriyle, ibadetleriyle, evlenme ve cenaze kurallarıyla farklılaşmak istiyor. Başka dinden olanlarla karıştırılmak istemiyor. Kitap yetmeyince ilave kurallar koyuyor. Baktığın zaman amaç hep ayrışmak. Bilim falan değil. Hal böyle iken kalkıp bu kurallar ve ibadet şekillerine lehte veya aleyhte bilimsel gerekçeler sunmaya çalışmak kafa karışıklığından başka bir şey değil. Bilimsel olacağım diye yırtınan batı zihniyetiyle “böyle denmişse böyledir” diyen doğu zihniyetinin keşkek gibi karışması. Namaz namazdır. Oruç da oruç. Oruç tutan herkes bilir ki 16 saat su içmeyen bir beden serseme döner, hele beyin iyice biter. Akşama doğru mantıklı düşünmek imkansız hale gelir. Yani daha sonrasında oruç tuttuğumuz için zihnimiz mutlu olabilir ama bedenimiz oruçla mutlu olmuyor. (Bu eğer detoks ise o zaman detoks zararlı bir şey) Ama zaten maksat da bu değil mi? Kimin umurunda bedene verdiğin zarar? Sıkıntı yaşamak için oruç tutmuyor muyuz? Çektiğimiz sıkıntı kadar sevap kazanmayacak mıyız? Önemi de buradan gelmiyor mu? O yüzden yıl boyu Müslümanlıkla pek de alakası olmayan insanlar zamanı gelince oruç tutmaz mı? Daha kolay ibadetler olduğu halde gider en zorunu, en eziyetlisini seçer. (Ziplenmiş Müslümanlık diyorum ben) Susuzluktan beyninde kaç tane hücre ölmüş kimin umuru? Ölsün, başkası gelir. Özetle: Lütfen tıp bilimine ihanet edip durmayın. Oruç oruçtur. Ve eziyetli bir ibadettir. Kaynak Vatan - 22.08.2009 Mutlu Tönbekici
  20. muhammet2272 Demekki kuran tek başına bir işe yaramıyor diyorsunuz, illa kurana destek lazım....
  21. Bu aşagıdaki habere ne diyorsunuz arkadaşlar ne kadar gerçekligi vardır. Jeoloji ve İslam Hukuku konusunda uzman Müslüman ilim adamları, önceki gün Katar’ın başkenti Doha’da düzenlenen “Dünyanın Merkezi Mekke” adlı konferansta bir araya geldi. İlim adamları, dünya saat ayarlamasında ölçü alınan ve Greenwich olarak bilinen saat dilimi yerine Mekke saat diliminin ölçü olarak alınmasını talep etti. Bilindiği gibi Mekke-i Mükerreme’nin dünyanın merkezi olduğunu savunan teori yakın zamanda yapılan bilimsel araştırmalarla kanıtlanmıştı. Katılımcılar, Greenwich saati (GMT = Greenwich Mean Time) yerine Mekke saatinin esas alınarak ortak İslami bir saat diliminin oluşturulması çağrısında bulundu. Çünkü Mekke saati dünyanın her yerinden kıble yönünü belirliyor, akrepleri klasik saatlerin aksine Kâbe-i Şerif etrafında yapılan tavaf hareketleri gibi soldan sağa doğru dönmektedir. Bir gün süren konferansa Prof. Dr. Yusuf el-Karadavi’nin yanı sıra Kur’an ve Sünnetin bilimsel mucizeliği üzerine yaptığı araştırmalarıyla tanınan, İngiltere Galler Üniversitesi’nde jeoloji dersleri veren Mısırlı bilim adamı Prof. Dr. Zağlul en-Naccar, Mekke saatinin mucidi Mühendis Yasin eş-Şuk gibi konusunda uzman birçok ilim adamı katıldı. Yusuf el-Karadavi El Karadavi, İslam Hukuku, geometri, astronomi ve hukuk alanında uzman kişilerin Mekke’nin neden dünyanın merkezi seçildiği ve Allah’ü Teala’nın Beytü’l Haramı neden Müslümanlara kıble olarak tayin ettiğine dair yürüttükleri çaba ve araştırmalara ilişkin takdirlerini ifade etti. Aynı zamanda Dünya Müslüman Âlimler Birliği Başkanlığını da yürüten Yusuf el-Karadavi “ Müslümanların kıblesinin muazzamlığını pekiştirmek için yapılan bilimsel araştırma ve ulaşılan neticeleri takdirle karşılıyoruz” dedi. El Karadavi “Mekke’nin Dünyanın merkezini oluşturduğu teorisinin ispatlanması İslami kimliğin pekiştirilmesi ve tespit edilmesidir, ayrıca Müslümanın diniyle, ümmetiyle ve medeniyetiyle gurur duygusunu pekiştirecektir” diye konuştu. “Diğer din ve medeniyetlerin aksine İslam’da din ile bilim arasında bir çatışma yoktur” diyen el-Karadavi bununla ilgili Kur’an-ı Kerim’den Yüce Allah’ın (cc) şu buyruklarını kanıt olarak gösterdi: “De ki; Eğer doğru söylüyorsanız kesin delilinizi getirin”, “Eğer doğru söylüyorsanız bana ilme dayalı bir biçimde haber verin”, “Yanınızda bize çıkaracağınız bir ilminiz var mı?”. DÜNYANIN MERKEZİ MEKKE Öte yandan Prof. Dr. Zağlul en-Neccar, “Mekke’nin dünyanın tam merkezinde yer aldığını artık bilimsel ispattan sonra şek götürmez bir gerçektir” dedi. Neccar, bunun delilinin de Prof. Dr. Hüseyin Kemaleddin’in dünyanın başlıca şehirlerinden kıble yönünü belirlemeye çalışırken Mekke-i Mükerreme’nin yerküreyi oluşturan yedi kıtanın hepsinin etrafından geçen bir dairenin tam ortasında yer aldığını ispatlamasını gösterdi. En Neccar Mekke-i Mükerreme’yle aynı meridyen çizgisi üzerinde yer alan yerler pusulada manyetik iğnenin belirlediği manyetik kuzeyle kutup yıldızının belirlediği gerçek kuzeyle uyumlu olduğunu söyledi. Ünlü jeolog “Mekke-i Mükkereme’nin meridyen çizgisinde her hangi manyetik bir sapma bulunmamakta. Hâlbuki aralarında Greenwich’in de bulunduğu diğer tüm meridyen çizgilerinde manyetik bir sapma var. Hatta Greenwich meridyeninde batı yönünde 5.8 derecelik manyetik bir sapma olduğu bilimsel olarak ispatlanmıştır” dedi. En Neccar İngilizlerin, gölgesi ve izleri halen sürmekte olan Britanya Sömürgeciliği döneminde Greenwich meridyenini bir saat ölçüsü olarak dünyaya zorla dayattığına işaret etti. RAKAMLARLA MERKEZİ İSPATLADI Bu arada, Kahire Üniversitesi’nde mimarlık dersleri veren, “Uluslararası Kur’an ve Sünnet’te Bilimsel Mucize Kurulu” üyesi Prof. Dr. Yahya Veziri konferansta sunduğu araştırmada bilgisayar yardımıyla dünyanın önde gelen şehirlerinden Mekke-i Mükerreme için çok hassas yön tayinleri yaparak farklı dünya kıtaları arasındaki mesafeye bakılırsa Mekke’nin tam ortada yer aldığı görüldüğünün rakamlarla ispatlandığını açıkladı. Mısır Hulvan’da bulunan Ulusal Astronomik ve Jeofizik Araştırmalar Enstitüsü Nükleer Patlamalar Merkezi Başkanı sismolog Prof. Dr. Ahmed Ali Bedevi ise deprem riski açısından Mekke’yle ilgili yaptığı araştırmada Mekke’nin kendine özgü jeolojik bir yapısı olduğunu ve ilahi bir koruma görevi gören sağlam sıradağlar içerisindeki eşsiz konumundan dolayı tarihte bu kutsal kentin depremlere maruz kaldığının çok nadir olduğunu söyledi. MEKKE SAATİNE RAĞBET ARTACAK Konferans esnasında Filistin asıllı Fransız vatandaşı Yasin eş-Şuk kendi icadı olan “Mekke saatini” katılımcılara tanıttı. Saat pratik olarak dünyanın merkezinin Mekke olduğunu ve Greenwich yerine Mekke’nin dünya saat ölçüsü olarak alınmasının daha doğru olacağını gösterdi. Araştırmacıya göre yeni saatin tasarımı Dünya Saat Merkezi olarak Mekke’nin dikkate alınmasına yardımcı oluyor. Eş Şuk “icat ettiği saatin dünyanın her yerinden kıbleyi tespit edebildiğini akreplerinin gezegenler ve diğer cisimlerin evrende güneş etrafında hareket ettiği ve insan vücudunda kan dolaşımının hareketi gibi solda sağa hareket ettiğini ifade etti. Eş Şuk dünyanın değişik yerlerinde ikamet eden ya da buralarda yolculuk eden Müslümanların bulundukları yerlerde kıbleyi tespit etmekte yaşadıkları zorlukları gördükten sonra söz konusu saati icat etmeye karar verdiğini belirtti. Bunun için dünyanın merkezinin Mekke olduğunu kabul eden eski âlimlerin görüşlerine başvurduğunu bu esnada en modern topografik haritalardan, fiziki haritalardan ve Mekke-i Mükerrem’in haritalarından yararlandığını söyledi. Öte yandan Suudi Arabistan Krallığı yeni saati Mekke-i Mükerreme’nin bir kulesine koymayı planladığını söyledi. Son bilimsel ispat ile birlikte Mekke Saati’nin dünya genelinde büyük rağbet göreceği belirtiliyor.
  22. Yaş 46 bir kaç yüz defa okudum sen bak işine gardaş, siz herkesi kendiniz gibi anlamaz sanmayın ben neyi nasıl anlayacagımı, neye nereden bakacagım çok iyi biliyorum.
  23. Ohohohoh bu çürüteli seneler oluyor be dayım.
  24. Balzac

    Inanamıyorum

    Bunların hiç birini Türkler yada müslümanlar yapmıyorki fason üretiriyorlar, Türkler önce çamaşır makinesi yapsınlar adam gibi.
  25. Güzel bir yazı, eger imtihan varsa baştan eşlit başlar zenginlerin (zengin olma ve bir yere gelmenin bir yolunu bulmuşların) uydurdugu din bu kadar olur.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.