ŞARK RAPORU
04:15 29 Ağustos 2005
Cumhuriyet’ in ilanını takip eden yıllarda ülkenin doğusunda çok sayıda Kürt isyanı yaşanır. 1925 Şeyh Sait, 1930 Ağrı en önemli isyanlardır. Dünyada yaşanan büyük ekonomik bunalımın etkileri, Türkiye’de de ziyadesiyle hissedilmektedir. Celal Bayar, 1932 yılında İktisat Bakanlığı'na böyle bir ortamda getirilir. Sürekli meydana gelen isyanlar nedeniyle, 1935’de ‘Tunceli Vilayetinin İdaresine İlişkin Kanun’ çıkarılır. Kanuna göre bölgeye, Dördüncü Umum Müfettişi sıfatıyla, olağanüstü yetkilere sahip askeri bir vali atanır. Valinin bölgede yaşayanları ‘göç ettirme yetkisi’ bile bulunmaktadır.
Bakanlığının 4. yılında, Bakanlık personelinin ve bizzat Celal Bayar’ın, bölgede yaptıkları incelemeler sonucunda bir Şark Raporu hazırlanır. Raporun, Cumhurbaşkanı Atatürk ve Başbakan İsmet İnönü isteği üzerine hazırlandığı tahmin edilmektedir. Bayar, Şark Raporu'nu Birincikanun (Aralık) 1936’da, ‘gayet mahrem ve zata mahsus’ ibaresiyle makama takdim eder. Sn. Nurşen Mazıcı’nın Bayar’ın Başbakanlık dönemini araştırırken gün ışığına çıkarttığı, bölgenin iktisadi ve siyasi vaziyetini ortaya koyan rapor şöyle başlıyor:
“Doğu illeri, bizim rejimimize gelinceye kadar kati bir tarzda hakimiyetimiz altına girmemiştir. Şarkta, bugün için dahi tamamen yerleştiğ imiz iddia olunamaz. Dayanacağımız en mühim kuvvet ordumuz ve jandarmamızdır” !
Raporda ; devlet cihazının tam olarak kurulamadığının, düzgün bir şekilde yürüyemediğinin de altı çiziliyor. Bölgede çalışan bürokratların yetersizliğinden söz ediliyor. Hükümet binalarının perişanlığına, memurlar için ikametgah inşasının çok mühim bir mesele olduğuna değiniliyor. ''Devlet otoritesinin tesisi için ikametgahların yapılması zarurettir'' deniliyor. Lojman şart!
Önemli bir tespitte şu: ''Bölgede yaşayanlara, yabancı bir unsur oldukları, resmi ağızdan ifade edildiği takdirde, elde edilecek sonuç bir tepkiden ibaret olabilir”. Yani, bölgede yaşayanlara “Kürt dememek lazım” diyor!
Kürt oldukları için bazı vatandaşların okutturulmadıkları, devlet işlerine karıştırılmadıkları belirtiliyor, bu vatandaşları anavatana bağlamak için nasıl bir sistem takip edileceğini, görevli memurların da bilmedikleri ifade ediliyor! Rapor; “Bölgede yaşayan vatandaşları sisteme bağlamanın yollarını bulmalıyız ” diyor. Görevli memurların, kişisel görüşlerine ve keyfiyetine göre bölgeyi yönetmelerinin önüne, bu şekilde geçilebileceğine dikkat çekiliyor! Toprak dağıtımının bölgede yaşayanları devlete ve anavatana bağlayabilmenin en temel yolu olduğu ehemmiyetle vurgulanıyor. Ancak toprak dağıtımının, sorunun çözümü için tek başına yeterli olmadığı belirtilmekte ve kredi vererek üretim imkanlarını arttırmak için mekanizmalar geliştirmesi gerektiği, ayrı ca yetiştirilen ürünlerin satışını sağlayacak bir sistemin kurulması da önerilmektedir. Devletle, bölge halkının kaynaşmasının, bu yolla gerçekleşebileceği düşünülmektedir. Bölge halkını devlete bağlayabilmenin bir diğer yolu olarak da, muhitteki nüfuz sahibi zorba takımı ve derebeylerin aileleri ile birlikte iç vatana nakledilmesi önerilmektedir. Nakil mutlaka şarttır diyor!
Şark Raporu; isyanlardan sonra bölgede Türklük ve Kürtlük ihtirasının şahlandığından söz ediyor. İsyan edenleri cezalandırmak için kullanılan şiddetin manasını anlaşılır ve yerinde buluyor ancak isyandan sonra bölgede fark gözetmeksizin idareyi sürdürmek için bir ilerleme kaydedilmediğini de vurguluyor. Rapor, bölge halkına farklı muamele yapıldığını, ayrımcılık yapıldığını tespit ediyor!
Bölgeye ilişkin en eski rapor olduğunu tahmin ettiğimiz bu belgeyi, köşe yazısında özetlemek mümkün değil. Ancak, 70 yıldır dile getirilen pek çok sorunun, yaklaşımın günümüze kadar intikal ettiği anlaşılmaktadır. Cumhuriyet tarihi boyunca, DoğuKürt sorunu, hep ekonomik geri kalmışlıkla açıklanmaya çalışıldı. Ancak, sorun hep askeri önlemlerle çözülmek istendi. 82 yıllık Cumhuriyetin yarısına yakın bir sürenin, bölgeyi anavatana bağlamak, için yapılan düşük yoğunluklu savaşlarla geçtiği, bir türlü itiraf edilememektedir. Askeri çözüm yerine, sivil inisiyatifin geliştirilmesini, siyasi ve iktisadi çözümlerin devreye sokulmasını, AKP hükümeti sağlayabilecek midir? Yanıtlanması gereken esas soru budur.(BİRGÜN)