Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

kartacha

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    41
  • Katılım

  • Son Ziyaret

kartacha tarafından postalanan herşey

  1. kartacha

    bugün aklinizdan hangi sarki gecio

    Artık seninle duramam Bu akşam çıkar giderim Hesabım kalsın mahşere Elimi yıkar giderim Sen zahmet etme yerinden Gürültü yapmam derinden Parmaklarımın üzerinden Su gibi akar giderim Artık sürersin bir sefa Ne cismim kaldı ne cefa Şikayet etmem bu defa Dişimi sıkar giderim Bozar mı sandın acılar Belaya atlar giderim Kurşun gibi mavzer gibi Dağ gibi patlar giderim Kaybetsem bile herşeyi Bu aşkı yırtar giderim Sinsice olmaz gidişim Kapıyı çarpar giderim Sana yazdığım şarkıyı Sazımdan söker giderim Ben ağlayamam bilirsin Yüzümü döker giderim Köpeklerimden kuşumdan Yavrumdan cayar giderim Senden aldığım ne varsa Yerine koyar giderim Ezdirmem sana kendimi Gövdemi yakar giderim Beddua etmem üzülme Kafama sıkar giderim xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx Bugün aklımdan bu şarkı geçiyor Bugün aklımdan Foruma veda etmek geçiyor. Bunun için ayrı bir başlık açıp Orada veda etmek istemedim. Geldiğimde merhaba dedim Sessizce gitmek istemedim o yüzden Şu kısacık zamanda Gönül kırıp sürçi lisan ettiysek affola, Gitmek sözkonusu olduğunda Bu şarkı en güzel veda şarkısı bence. Hoşçakalın...
  2. Tüm bunları bir düşünce, bir fikir olarak ortaya koyarken çok da sıkıntı çekmediğinizi düşünüyorum. Çünkü itici güç olan "kendinizi mutlak surette gösterme" dürtüsü, sizi duvarlarda gördüğünüz yazılara bile cevap verme, ne olursa olsun bir şeyler yazma ve varlığınızı başta forum olmak üzere tüm kainata ispatlama endişesine sevkediyor. Bu endişe de bir şeyler yazarken, en gerekli olan şeyleri ihmal etmenize, gözden kaçırmanıza neden oluyor olsa gerek. En gerekli olan şeyler; -Öncelikle iyi bir okuyucu olmak -Okuduğu şeyi anlamak, özümsemek, ana fikri yakalamak -Bir düşünceyi ifade etmeden önce enine boyuna incelemek tartmak -Ölçülü olmak. (Bu genel anlamda insani bir gerekliliktir kanımca) Niyetim sizi kırmak üzmek falan değil. Hele bitmek bilmeyen bir kördöğüşüne başlayıp karşılıklı uzun ve anlamsız yazışmalara girişmek hiç değil. Bir başka yazıma da kendinizce bir cevap yazmış, gene kendi cevabınızı da kendinizce yanıtlamışsınız. Tüm bunlardan sonra; Ben Türk dilinin kullanımına dikkat edilmeli derken Sizin ifade ettiğiniz "televizyon-seyretgeç" tanımlamasının bu konuyla ne ilgisi olduğunu sormayacağım örneğin. Ya da, Israrla Türkçü, Müslüman olduğumuzu her fırsatta vurgularken Bir halkın en önemli "milli" varlıklarından biri olan dilin kullanımına dikkat etmek zorunda olmayışımız fikrinin ne derece tutarlı olduğunu da sormayacağım. Bilinciniz ve yolunuz açık olsun...
  3. “...Sarışın bir kurda benziyordu. Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı. Yürüdü uçurumun başına kadar, eğildi, durdu. Bıraksalar İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak Ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak Kocetepe’den Afyon ovasına atlayacaktı....” Nazım Hikmet (Kurtuluş Savaşı Destanı)
  4. kartacha

    En sevdigniz ask sarkisi hangisi...?

    Koyverdun gittun beni Allahundan bulasun Kimse almasun seni Yine bana kalasun Sevduğum senun aşkın Ciğerlerumi dağlar Hiç mi düşünmedun sen Sevduğun boyle ağlar Gelevera dersi İki dağın arasi Yüzunden silinmesin Piçağumin yarasi (Kazım Koyuncu-Şevval Sam) Güzel bir memleket türküsüdür aşkı anlatan Dinlemeyenlere tavsiye dedrim Şevval Sam'ın yorumu mükemmel.
  5. kartacha

    Sevgi emektir ....

    üçüncü şahsın şiiri gözlerin gözlerime değince felâketim olurdu ağlardım beni sevmiyordun bilirdim bir sevdiğin vardı duyardım çöp gibi bir oğlan ipince hayırsızın biriydi fikrimce ne vakit karşımda görsem öldüreceğimden korkardım felâketim olurdu ağlardım ne vakit maçka'dan geçsem limanda hep gemiler olurdu ağaçlar kuş gibi gülerdi bir rüzgâr aklımı alırdı sessizce bir cigara yakardın parmaklarımın ucunu yakardın kirpiklerini eğerdin bakardın üşürdüm içim ürperirdi felâketim olurdu ağlardım akşamlar bir roman gibi biterdi jezabel kan içinde yatardı limandan bir gemi giderdi sen kalkıp ona giderdin benzin mum gibi giderdin sabaha kadar kalırdın hayırsızın biriydi fikrimce güldü mü cenazeye benzerdi hele seni kollarına aldı mı felâketim olurdu ağlardım Attilâ ilhan Karşılıksız aşk böyle bir şey olsa gerek...
  6. kartacha

    Sevgi emektir ....

    Sevgili milkyway, Bir cevap da sana yetiştirelim... Aşk ve emek arasındaki ilişki şöyledir bence Aşk, kendi başına bir olgu değildir sadece. İçinde paylaşım vardır, İki kalbin hayatı paylaşması Bu paylaşım beraberinde emek de gerektirir. Yani aşk ve emek ayrılmaz bir ikilidir aynı zamanda.
  7. kartacha

    Sevgi emektir ....

    Kızdırdım mı yoksa seni? Ben de ağladım tabii Naaparsın erkekler de ağlar ara sıra Ya da yaşlanıyoruz artık
  8. kartacha

    Sevgi emektir ....

    Sen ağlamışsındır da şimdi...
  9. kartacha

    Sevgi emektir ....

    Arkadaşlar, Böyle güzel filmleri, programları Önceden haber verelim birbirimize Ben kaçırmışım Her ne kadar daha önce seyretsem de İnsanın bir daha seyretmekten sıkılmayacağı bir film
  10. kartacha

    OSMANLILAR TÜRK DÜŞMANIMIYDI?

    Türban konusundaki görüşlerimi ilgili konu başlığı altında yazmıştım. Burada tekrar etmeyi gerekli görmüyorum. Benim için esas olan, Ülkemin insanlarının insanca yaşamasıdır. Bu konudaki olumsuzluklara karşı çıkarım. İster Osmanlı döneminde olsun İster Cumhuriyet döneminde. Osmanlı devri ile ilgili yorumlarım Cumhuriyet dönemindeki benzer uygulamaları eleştirmeme engel değildir. Cumhuriyet hükümetleri içerisinde hangi anlayışın Halktan koptuğu, noktasında ise referansımız türban değil İnsanımızın yaşam standardı olmalıdır. İnsanımızın emeği üzerinden yaratılan kaynakların İnsanlarımızın, vatanseverlik ve din duyguları istismar edilerek Nasıl ve nerelere aktarıldığı noktası Daha anlamlıdır.
  11. Sevgili milkyway, Eline yüreğine sağlık, Varidat'tan yaptığın alıntı son derece yerindeydi. Bu eserin ardından ancak böylesi şık ve hoş bir cevap yazılabilirdi. Sevgili markus Yorumun için sana da teşekkür ederim.
  12. 10 Karanlikta durdular. Sozu O aldi, dedi : "- Ayaslug sehrinde pazar kurdular. Yine kimin dostlar yine kimin boynun vurdular?" Yagmur yagiyordu boyuna. Sozu onlar alip dediler ona : "- Daha pazar kurulmadi kurulacak. Esen ruzgar durulmadi durulacak. Boynu daha vurulmadi vurulacak!" Karanlik islanirken perde perde belirdim onlarin oldugu yerde sozu ben aldim, dedim: "- Ayaslug sehrinin kapisi nerde? Goster geceyim! Kalesi var mi? Soyle yikayim. Bac alirlar mi? De ki vermeyim!" Sozu O aldi, dedi: "- Ayaslug sehrinin kapisi dardir. Girip cikilmaz. Kalesi vardir, kolay yikilmaz. Var git al atli yigit var git isine!.." Dedim : "- Girip cikarim!" Dedim : "- Yakip yikarim!" Dedi : "- Yagis kesildi gun agariyor. Cellat Ali, Mustafayi cagiriyor! Var git al atli yigit var git isine!.." Dedim : "- Dostlar birakin beni birakin beni. Dostlar goreyim onu goreyim onu! Sanmayiniz dayanamam. Sanmayiniz yandigimi el aleme belli etmeden yanamam! Dostlar "Olmaz!" demeyin, "Olmaz!" demeyişn bosuna. Sapindan kopacak armut degil bu armut degil bu, yarali olsa da dusmez dalindan; bu yurek bu yurek benzemez serce kusuna serce kusuna! Dostlar biliyorum! Dostlar biliyorum nerde ne haldedir O! Biliyorum gitti gelmez bir daha! Biliyorum bir deve horgucunde kanayan bir carmiha cirilciplak bedeni mihlidir kollarindan. Dostlar birakin beni. birakin beni. Dostlar bir varayim goreyim goreyim Bedreddin kullarindan Borkluce Mustafayi Mustafayi. * Boynu vurulacak iki bin adam, Mustafa ve carmihi cellat, kutuk ve satir har sey hazir her sey tamam. Kizil sirma islemeli bir hasa altin uzengiler kir bir at. Atin ustunde kalin kasli bir cocuk Amasya padisahi sehzade sultan Murat, Ve yaninda onun bilmem kacinci tuguna ettigim Bayezid pasa! Satiri caldi cellat. Caiplak boyunlar yarildi nar gibi, yesil bir daldan dusen almalar gibi birbiri ardinca dustu baslar. Ve her bas duserken yere carmihindan Mustafa bakti son defa. Ve her yere dusen basin kili depremedi : - Iris dede sultanim iris! dedi bir, baska bir soz demedi.. 11 Bayezid pasa Manisaya gelmis, Torlak Kemali anda bulup ani dahi anda asmis, on vilayet reftis edilerek giderilecekler giderilmis ve on vilayet betekrar bey kullarina timar verilmisti. Rehberimle ben bu on vilayetten gectik. Tepemizde akbabalar dolasiyor ve zaman zaman acaip cigliklar atarak karanlik derelerin icine suzuluyorlar, henuz kanlari kurumamis korpe kadin ve cocuk olulerinin ustune iniyorlardi. Yollarda gunesin altinda, genc, ihtiyar erkek cesetleri serili oldugu halde, kuslarin yalniz kadin ve cocuk etini tercih etmeleri karinlarinin ne kadar tok oldugunu gosteriyordu. Yollarda hunkar beylerinin alaylarina rastliyorduk. Hunkar bey kullari; curumus bir bag havasi gibi agir ve buyuk bir guclukle kimildanabilen ruzgarlarin icinden ve parcalanmis topragin ustunden gecerek, rengarenk tuglari, davullariyla ve cengu cigane ile timarlarina donup yerlesirlerken biz on vilayeti biraktik. Gelibolu karsidan gorundu. Rehberime: - Takatim kalmadi gayri, dedim, denizi yuzerek gecmem mumkun degil. Bir kayik bulduk. Deniz dalgaliydi. Kayikciya baktim. Bir almanca kitabin ic kapagindan koparip kogusta bas ucuma astigim resme benziyor. Kaln biyigi abanoz gibi siyah, sakali genis ve bembeyaz. Omrumde boyle acik, boyle konusan bir alin gormemisimdir. Bogazin orta yerine gelmistik, deniz durmamacasina akiyor, kursun boyali havanin icinde sular kopuklenerek kayigimizin altindan kayiyordu ki kogustaki resme benzeyen kayikcimiz: - Serbest insan ve esir, patrici ve plep, derebeyi ve toprak kolesi, usta ve cirak, bir kelime ile ezenler ve ezilenler, nihayet bulmaz bir ziddiyetle birbirine karsi gogus gererek bazen al altindan bazen aciktan aciga fasilasiz bir mucadeleyi devam ettirdiler; dedi. 12 Rumeline ayak bastigimizda Celebi Sultan Mehemmedin Selanik kalesindeki muhasarayi kaldirarak Sereze geldigini duyduk. Bir an once Deliormana ulasmak icin gece gunduz yol almaya basladik. Bir gece yol kenarinda oturmus dinleniyorduk ki, karsidan Deliorman taraflarindan gelip Serez sehrine dogru giden uc atli, dolu dizgin onumuzden gecti. Atlilardan birinin terkisinde insana benzer bir karalti gormustum. Tuylerim diken diken oldu. Rehberime dedim ki: Ben tanirim bu nal seslerini. Bu kopukleri kanli simsiyah atlar karanlik yolun ustunden dortnala gecip hep boyle terkilerinde bagli esirler goturduler. Ben tanirim bu nal seslerini. Onlar bir sabah cadirlarimiza bir dost turkusu gibi gelmislerdir. Bolusmusuzdur ekmegimizi onlarla. Hava oyle guzeldir, yurek oyle umutlu, goz cocuklasmis ve hakim dostumuz SUPHE uykuda... Ben tanirim bu nal seslerini. Onlar bir gece cadirlarimizdan dolu dizgin uzaklasirlar. Nobetciyi sirtindan bicaklamislardir ve terkilerinde en degerlimizin arkadan baglanmis kollari vardir. Ben tanirim bu nal seslerini onlari Deliorman da tanir.. Filhakika bu nal seslerini Deliormanin da tanidigini cok gecmeddn ogrendik. Cunku ormanimizin eteklerine ilk adimimizi atmistik ki, Beyezid pasanin diger tedbirati saibe ile ormana adamlar biraktigini, bunlarin karargaha kadar sokulup Bedreddinin murudligine dahil olduklarini ve bir gece seyhimizi cadirinda uykuda bastirip kacirdiklarini duyduk. Yani yol kenarinda rastladigimiz uc atli Osmanli tarihindeki provokatorlerin agababasi idiler ve terkilerinde goturdukleri esir de Bedreddindi. 13 Rumeli, Serez ve bir eski terkibi izafi: HUZURU HUMAYUN. Ortada yere sapli bir kilic gibi dimdik bizim ihtiyar. Karsida hunkar. Bakistilar. Hunkar istedi ki: bu musahhas kufru yere sermeden once, son sozu ipe vermeden once, biraz da seriat eylesin abrazi huner adabu erkaniyle halledilsin is. Hazir bilmeclis Mevlana Hayder derler mulku acemden henuz gelmis bir ulu danismend kisi kinali sakalini ilhami ilahiye egip, "Mali haramdir amma bunun kani helaldir" deyip halletti isi... Donuldu Bedreddine Denildi : "Sen de konus." Denildi : "Ver hesabini ilhadinin." Bedreddin bakti kemerlerden disari. Disarda gunes var. Yesermis avluda bir agacin dallari, ve bir akar suyla oyulmaktadir taslar. Bedreddin gulumsedi. Aydinlandi ici gozlerinin, dedi: - Madem ki bu kerre maglubuz netsek, neylesek zaid. Gayri uzatman sozu. Mademki fetva bize aid verin ki basak bagrina muhrumuzu.. 14 Yagmur ciseliyor, korkarak yavas sesle bir ihanet konusmasi gibi. Yagmur ciseliyor, beyaz ve ciplak murted ayaklarinin islak ve karanlik topragin ustunde kosmasi gibi. Yagmur ciseliyor. Serezin esnaf carsisinda, bir bakirci dukkaninin karsisinda Bedreddinim bir agaca asili. Yagmur ciseliyor. Gecenin gec ve yildizsiz bir saatidir. Ve yagmurda islanan yapraksiz bir dalda sallanan seyhimin cirilciplak etidir. Yagmur ciseliyor. Serez carsisi dilsiz, Serez carsisi kor. Havada konusmamanin, gormemenin kahrolasi huznu Ve Serez carsisi kapatmis elleriyle yuzunu. Yagmur ciseliyor. Nazım Hikmet...
  13. 7 Bu orman ki deliormandir gelip durmusuz demen Agacdenizinde cadir kurmusuz. "Malum nicin geldik, malum derdi derunumuz" diye her daldan her koye bir sahin ucurmusuz. Her sahin pesine yuz aslan takip gelmis. Koylu, bey ekinini, cirak carsiyi yakip reaya zinciri birakip gelmis. Yani Rumelinde bizden ne varsa tekmil kol kol Agac denizine akip gelmis... Bir kizilca kiyamet! Karismis birbirine at, insan, mizrak, demir, yaprak, deri, gurgenlerin dallari, meselerin kokleri. Ne boyle bir alem gormuslugu vardir, ne boyle bir ugultu duymuslugu var Deliormak deli olali beri... 8 Anastasi Deliormanda Bedreddinin ordugahina birakip ben ve rehberim geliboluya indik. Bizden once buradan denizi yuzerek gecen olmus. Galiba bir dildade yuzunden. Biz de denizi yuzerek karsi kiyiya vardik. Lakin bizi bir balik gibi cevik yapan sey bir kadin yuzunu ay isiginda seyretmek ihtirasi degil, Izmir yoluyla Karaburuna, bu sefer seyhinden Mustafaya haber ulastirmak isiydi. Izmire yakin bir kervansaraya vardigimizda, padisahin on iki yasindaki oglunun elinden tutan Bayezit Pasanin Anadolu askerlerini topladigini duyduk. Izmirde cok oyalanmadik. Sehirden cikip Aydin yolunu tutmustuk ki bir bag icinde bir ceviz agaci altinda, bir kuyuya serinlesin diye karpuz salmis dinlenen ve sohbet eden dort celebiye rastladik. Her birinin ustunde baska cesit libas vardi. Ucu kavukluydu, birisi fesli. Selam verdiler. Selam aldik. Kavuklulardan birisi Nesri imis. Dedi ki: - Halki ibahet mezhebine davet eden Borklucenin uzerine Sultan Mehemmed Bayezit Pasayi gonderir. Kavuklulardan ikincisi Sekerullah bin Sehabeddin imis. Dedi ki: - Bu sofinin basina pek cok kimseler toplandi. Ve bunlarin dahi ser'i Muhammediye muhalif nice isleri asikar oldu. Kavuklulardan ucuncusu Asikpasazade imis. Dedi ki: - Sual: Ahir Borkluce paralanirsa imanla mi gidecek imansiz mi? - Cevap : Allah bilir anincunkim biz anin mevti halini bilmezuz.. Fesli olan celebi Ilahiyat Fakultesi Tarih-i Kelam muderrisiydi. Yuzume bakti. Gozlerini kirpistirarak kurnaz kurnaz gulumsedi. Bir sey demedi. Biz hemen atlarimizi mahmuzladik. Ve bir bag icinde bir ceviz agaci altinda, bir kuyuya saldiklari karpuzlari serinletip sohbet edenleri nallarimizin tozlari arkasinda birakarak Aydina, Karaburuna Borklucenin yanina vardik. 9 Sicakti. Sicak. Sapi kanli, demiri kor bir bicakti sicak. Sicakti. Bulutlar doluydular, Bulutlar bosanacak bosanacakti. O, kimildamadan bakti, kayalardan iki gozu iki kartal gibi indi ovaya. Orda en yumusak, en sert, en tutumlu, en comert, en seven, en buyuk, en guzel kadin: TOPRAK nerdeyse doguracak doguracakti. Sicakti. Bakti Karaburun daglarindan O bakti bu topragin sonundaki ufka catarak kaslarini: Kirlarda cocuk baslarini Kanli gelincikler gibi koparip cirilciplak cigliklari surukleyip pesinde bes tuglu bir yangin geliyordu karsidan ufku sarip. Bu gelen Sehzade Muratti. Hukmu humayun sadir olmustu ki Sehzade Muradin ismine Aydin eline varip Bedreddin halifesi mulhid Mustafanin basina ine. Sicakti. Bedreddin halifesi mulhid mustafa bakti, bakti koylu Mustafa. Bakti korkmadan kizmadan gulmeden. Bakti dimdik dosdogru. Bakti O. En tumusak , en sert, en tutumlu, en comert, en seven, en buyuk, en guzel kadin: TOPRAK neredeyse doguracak doguracakti. Bakti. Bedreddin yigitleri kayalardan ufka baktilar. Git gide yaklasiyordu bu topragin sonu fermanli bir olum kusunun kanatlariyla. Oysaki onlar bu topragi, bu kayalardan bakanlar, onu, uzumu, inciri, nari, tuyleri baldan sari, sutleri baldan koyu davarlari, ince belli aslan yeleli atlariyla duvarsiz ve sinirsiz bir kardes sofrasi gibi acmistilar. Sicakti. Bakti. Bedreddin yigitleri baktilar ufka.. * En tumusak , en sert, en tutumlu, en comert, en seven, en buyuk, en guzel kadin: TOPRAK neredeyse doguracak doguracakti. Sicakti, Bulutlar doluydular. Neredeyse tatli bir soz gibi ilk damla dusecekti yere- Birden- -bire kayalardan dokulur gokten yagar yerden biter gibi, bu topragin verdigi en son eser gibi Bedreddin yigitleri sehzade ordusunun karsisina ciktilar. Dikissiz ak libasli bas acik yalnayak ve yalin kilictilar. Mubalaga cenk olundu. Aydinin turk koyluleri, Sakizli Rum gemiciler, Yahudi esnaflari, on bin mulhid yoldasi Borkluce Mustafanin dusman ormanina on bin balta gibi daldi. Bayraklari al, yesil, kalkanlari kakma, tulgasi tunc saflar pare pare edildi ama, bosanan yagmur icinde gun inerken aksama on binler iki bin kaldi. Hep bir agizdan turku soyleyip hep beraber sulardan cekmek agi, demiri oya gibi isleyip hep beraber, hep beraber surebilmek topragi, balli incirleri hep beraber yiyebilmek, yarin yanagindan gayri her seyde her yerde hep beraber! diyebilmek icin on binler verdi sekiz binini.. Yenildiler. Yenenler, yenilenlerin dikissiz ak gomlegine sildiler kiliclarinin kanini. Ve hep beraber soylenen bir turku gibi hep beraber kardes elleriyle islenen toprak Edirne sarayinda damizlanmis atlarin esildi nallariyla. Tarihsel, sosyal, ekonomik sartlarin zaruri neticesi bu! deme, bilirim! O dedigin nesnenin onunde kafamla egilirim. Ama bu yurek o, bu dilden anlamaz pek. O, "hey gidi kambur felek, hey gidi ***** devran hey", der. Ve teker teker, bir an icinde, omuzlarinda dilim dilim kirbac izleri, yuzleri kan icinde gecer ciplak ayaklariyla yuregime basarak gecer Aydin ellerinden Karaburun magluplari..
  14. 4 Börklüce Mustafa ile Torlak Kemal, Bedreddinin elini öpüp atlarına binerek biri Aydın biri Manisa taraflarına gittikten sonra ben de rehberimle konya ellerine doğru yola çıktım ve bir gün Haymana ovasına ulaştığımızda Duyduk ki Mustafa huruç eylemiş Aydın elinde Karaburun'da. Bedreddinin kelamını söylemiş köylünün huzurunda. Duyduk ki; "cümle derdinden kurtulup piri pak olsun diye, on beş yaşında bir civan teni gibi toprağın eti, ağalar top yekun kılıçtan geçirilip verilmiş ortaya hünkar beylerinin timarı zeameti." Duyduk ki... Bu işler duyulur da durmak olur mu? Bir sabah erken Haymana ovasında bir garip kuş öterken, sıska bir söğüt altında zeytin danesi yedik. "Varalım, dedik. Görelim dedik. "Yapışıp sabanın sapına şol kardeş toprağını biz de bir yol sürelim, dedik." Düştük dağlara dağlara aştık dağları dağları... Dostlar, ben yolculuk etmem bir başıma. Bir ikindi vakti can yoldaşıma dedim ki: geldik. Dedim ki: bak başladı karşımızda bir çocuk gibi gülmeğe bir adım geride ağlayan toprak. Bak ki, incirler iri zümrüt gibidir, kütükler zor taşıyor kehribar salkımları. Saz sepetlerde oynayan balıkları gör : ıslak derileri pul pul, ışıl şışldır ve körpe kuzu eti gibi aktır yumuşaktır etleri. Dedim ki bak, burda insan toprak gibi, güneş gibi, deniz gibi bereketli. Burda insan gibi verimli deniz, güneş ve toprak.. 5 Arkamızda hünkarın ve hünkar beylerinin timar ve zeametli topraklarını bırakıp Börklücenin diyarına girdiğimizde bizi ilk karşılayan üç delikanlı oldu. Üçü de yanımdaki rehberim gibi yekpare ak libaslıydılar. Birisinin kıvırcık, abanoz gibi siyah bir sakalı ve aynı renkte ihtiraslı gözleri, kemerli büyük bir burnu vardı. Vaktiyle Musanın dinindenmiş. Şimdi Börklüce yiğitlerinden. İkincisinin çenesi kıvrık ve burnu dümdüzdü. Sakızlı Rum bir gemiciymiş. O da börklüce müritlerinden. Üçüncüsü orta boylu, geniş omuzlu, şimdi düşünüyorum da, onu, yolparacılar koğuşunda yatan ve o yayla türküsünü söyleyen Hüseyine benzetiyorum. Yalnız Hüseyin Erzurumluydu, bu Aydınlıymuş. İlk sözü söyleyen Aydınlı oldu: - Dost musunuz düşman mı? dedi. Dost iseniz hoşgeldiniz. Düşman iseniz boynunuz kıldan incedir. - Dostuz, dedik. Ve o zaman öğrendik ki, Sarohan valisi Sismanın ordusunu, yani toprakları tekrar hünkar beylerine vermek isteyenleri, bizimkiler Karaburunun dar, dağlık geçitlerinde tepelemişlerdir. Yine o yolparacılar koğuşunda yatan Hüseyine benzeyeni dedi ki: - Buradan ta Karaburunun dibindeki denize dek uzayan kardeş soframızda bu yıl incirler böyle ballı, başaklar böyle ağır ve zeytinler böyle yağlı iseler, biz onları sırma cepken giyen haramilerin kanıyla suladık da ondandır. Müjde büyüktü. Rehberim: - Öyleyse tez dönelim. Haberi Bedreddine iletelim, dedi. Yanımıza Sakızlı Rum gemici Anastası da alıp ve ancak eşiğine bastığımız kar deş toprağını bırakarak tekrar Al Osman oğullarının karanlığına daldık. Bedreddini İznikte, göl kıyısında bulduk. Vakit sabahtı. Hava ıslak ve kederliydi. Bedreddin: - Nöbet bizimdir. Rumeline geçek, dedi. Gece İznikten çıktık. Peşimizi atlılar kovalıyordu. Karanlık onlarla aramızda duvar gibiydi. Ve bu duvarın arkasından nal seslerini duyuyorduk. Rehberim önden gidiyor. Bedreddinin atı benim al atımla Anastasınki arasındaydı. Biz üç anaydık. Bedreddin çocuğumuz. Ona bir kötülük edecekler diye içimiz titriyordu. Biz üç çocuktuk. Bedreddin babamız. Karanlığın duvarı ardındaki nal sesleri yaklaşır gibi oldukça Bedreddine sokuluyorduk. 6 Bir gece bir denizde yalniz yildizlar ve bir yelkenli vardi. Bir gece bir denizde bir yelkenli yapyalnizdi yildizlarla. Yildizlar sayisizdi. Yildizlar sonuktu. Su karanlikti ve goz alabildigine dumduzdu. Sari Anastasla Adali Bekir hamladaydilar. Koc Salihle ben pruvada. Ve Bedreddin parmaklari sakalina gomulu dinliyordu kureklerin sipirtisini. Ben: - Ya! Bedreddin! dedim, uyuklayan yelkenlerin tepesinde yildizlardan baska bir sey goremiyoruz. Fisiltilar dolasmiyor havalarda. Ve denizin icinden gurultuler duymuyoruz. Sade bir dilsiz, karanlik su, sade onun uykusu. Ak sakali boyundan buyuk kucuk ihtiyar guldu, dedi: - Sen bakma havanin durgunluguna Derya dedigin uyur uyur uyanir. Bir gece bir denizde yanliz yildizlar ve bir yelkenli vardi. Bir gece bir yelkenli gecip Karadenizi gidiyordu Deliormana Agac denizine...
  15. kartacha

    Şeyh Bedrettin Destanı

    1 Sedirde al yeşil, dal dal bursa ipeklisi, duvarda mavi bir bahçe gibi Kütahyalı çiniler, gümüş ibriklerde şarap, bakır lengerlerde kızarmış kuzular nar idi. Öz kardeşi Musa'yı ok kirişiyle boğup yani bir altın leğende kardeş kanıyla abdest alarak Çelebi Sultan Mehmet tahta çıkmış hünkar idi. Çelebi hünkar idi amma Al Osman ülkesinde esen bir kısırlık çığlığı, bir ölüm türküsü rüzgar idi. Köylünün göz nuru zeamet alın teri timar idi. Kırık testiler susuz su başlarında bıyık buran sipahiler var idi. Yolcu yollarda topraksız insanın ve insansız toprağın feryadını duyar idi. Ve yolların sonu kale kapısında kılıç şakırdar köpüklü atlar kişner iken çarşıda her lonca kesmiş kendi pirinden ümidi tarümar idi Velhasıl hünkar idi, timar idi, rüzgar idi ahüzar idi. 2 Bu göl İznik gölüdür. Durgundur. Karanlıktır. Derindir. Bir kuyu suyu gibi içindedir dağların. Bizim burada göller dumanlıdırlar. Balıkların eti yavan olur, sazlıklardan ısıtma gelir, ve göl insanı sakalına ak düşmeden ölür. Bu göl İznik gölüdür. Yanında İznik kasabası. İznik kasabasında kırık bir yürek gibidir demircinin örsü. Çocuklar açtır. Kurutulmuş balığa benzer kadınların memesi. Ve delikanlılar türkü söylemez. Bu kasaba İznik kasabası. Bu ev esnaf mahallesinde bir ev. Bu evde bir ihtiyar vardır Bedreddin adında. Boyu küçük sakalı büyük sakalı ak. Çekik çocuk gözleri kurnaz ve sarı parmakları saz gibi. Bedreddin ak bir koyun postu üstüne oturmuş. Hatt-ı talik ile yazıyor "Teshil"i. Karşısında diz çökmüşler ve karşıdan bir dağa bakar gibi bakıyorlar ona. Bakıyor: Başı traşlı kalın kaşlı ince uzun boylu Börklüce Mustafa. Bakıyor: Kartal gagalı torlak Kemal.. Bakmaktan bıkıp usanmayıp bakmağa doymayarak İznik sürgünü Bedreddine bakıyorlar.. 3 Kıyıda çıplak ayaklı bir kadın ağlamaktadır. Ve gölde ipi kopmuş boş bir balıkçı kayığı bir kuş ölüsü gibi suyun üstünde yüzüyor. Gidiyor suyun götürdüğü yere, gidiyor parçalanmak için karşı dağlara. İznik gölünde akşam oldu. Dağ başlarının kalın sesli sipahileri güneşin boynunu vurup kanını göle akıttılar. Kıyıda çıplak ayaklı bir kadın ağlamaktadır. bir sazan balığı yüzünden kaleye zincirlenen balıkçının kadını. İznik gölünde akşam oldu. Bedreddin eğildi suya avuçlayıp doğruldu. Ve sular parmaklarından dökülüp tekrar göle dönerken dedi kendi kendine: "- O ateş ki kalbimin içindedir tutuşmuştur günden güne artıyor. Dövülmüş demir olsa dayanmaz buna eriyecek yüreğim. Ben gayri zuhur ve huruç edeceğim Toprak adamları toprağı fethe gideceğiz. Ve kuvvetli ilmi, sırrı tevhidi gerçeklendirip biz mülletlerin ve mezheplerin kanunlarını iptal edeceğiz... * Ertesi gün gölde kayık parçalanır kalede bir baş kesilir kıyıda bir kadın ağlar ve yazarken Simavnalı "Teshil"ini Torlak Kemalle Mustafa öptüler şeyhlerinin elini. Al atların kolanını sıktılar. Ve İznik kapısından dizlerinde çırıl çıplak bir kılıç heybelerinde al yazma bir kitapla çıktilar... Kitaplarının adı: "Varidat"dı.
  16. kartacha

    OSMANLILAR TÜRK DÜŞMANIMIYDI?

    Hayır farklı değil, Sadece ikindi namazını gösteriş olsun diye 2-3 defa kılan siyasi liderlerle onların kuyruğunda koşturup duranların hayat tarzı ile farklı. Osmanlı-Türk ilişkileri hakkında ise Forumun başka bir yerinde uzunca bir kaynak aktarmıştım. İnsan tarihsel sürecin her döneminde insandır, Osmanlı Devleti'nin imparatorluk olmak endişesi ile yaptıkları günün koşullarına bağlanıp mazur gösterilemez. Çünkü insanlar o dönemde de insani birtakım değerlerin bilincinde idi. İngiltere'de toplumcu fikirlerin öncüsü sayılan Thomas Mann'dan yaklaşık 100 yıl önce Anadolu'da Şeyh Bedrettin'in her türlü despotizme, feodalizme, sömürüye karşı ortaya attığı ve kanlı bir şekilde bastırılan insani bir felsefesi vardır. Keza Pir Sultan Abdal'ın. Hatta bu konudaki bilinç daha eskilere Selçuklu döneminde Baba İlyas ve Baba İshak isyanlarına kadar gider. Tüm belgeler açıkça bazı gerçekleri ortaya koyuyorken Osmanlının Anadolu Türklüğü'ne dayandığını iddia etmek çok da doğru değildir. Osmanlı Anadolu'yu feodal beyler arasında bölüştürüp, halkı da bu beylerin kölesi yapan "tımar sistemine" dayanmaktadır ancak. Barış zamanı, tarlalarda terini, savaş zamanı meydanlarda kanını. İşte yitirmek istemediği kaynak bu olsa gerek.
  17. 1 BM: Nijer, görmezden geliniyor Birleşmiş Milletler, uluslararası toplumu, yaklaşık 3,5 milyon kişinin açlık, 150 bin çocuğun da ölümle karşı karşıya olduğu Nijer’deki krize duyarsız kalmakla suçladı. NTV Güncelleme: 11:48 22 Temmuz 2005 CumaWASHINGTON - Birleşmiş Milletler, yılda 10 milyar dolarlık dondurma tüketen Avrupalılarla, ev hayvanlarının maması için 35 milyar dolar harcayan ABD’lileri Nijer’e yardıma çağırdı. İnsani Yardımlar Koordinatörü Jan Egeland, dünyanın Nijer’deki krizi görmezden geldiğini ve uluslararası toplumun zamanında yardım yapmaması sonucu, durumun giderek kötüleştiğini söyledi. “Avrupalıların bir yılda 10 milyar dolarlık dondurma tükettiğini, ABD’lilerin ise her yıl ev hayvanlarının mamaları için 35 milyar dolar harcadıklarına dikkat çeken Egeland, Afrika ülkesi Nijer’de ihtiyaç duyulan 30 milyon dolarlık yardımın sadece üçte birinin yapıldığını belirtti. “Sizinle konuştuğum şu anda Nijerli çocuklar ölüyor” diyen Egeland, sağlık sorunları yaşayan 800 bin çocuktan 150 bininin ölüm tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu açıkladı. 1 MİLYON ÇOCUK RİSK ALTINDA Ülkenin güney bölgelerinde önümüzdeki 3 ayda hasat yapılamayacağını vurgulayan İngiliz yardım kuruluşu OXFAM ise, yaklaşık bir milyon çocuğun risk altında olduğunu ve acil önlem alınmaması halinde durumun daha da kötüleşeceği uyarısında bulundu. Açlık nedeniyle ağaçların yapraklarını yiyen Nijerlilerin gıda dağıtım merkezlerine bile varmaktan aciz oldukları kaydedildi. Nijer Devlet Başkanı Mamdou Tanja ise, hükümetinin kıtlıkla mücadele için elinden geleni yaptığını, ancak uluslararası yardım çağrılarına Kasım ayından bu yana yanıt alamadıklarını savundu. Kuraklık ve çekirge istilası nedeniyle her dört kişiden birinin açlıkla karşı karşıya kaldığı Nijer, dünyanın en yoksul ülkeleri arasında yer alıyor. 2 DİE göre 2004 yılı Hanehalkı Tüketim Harcamaları Anketinin sonuçları açıklandı: Buna göre: Türkiye'de tüketim harcamalarının dağılımına bakıldığında en fakir ile en zengin arasındaki harcama farklılığı 4,2 kat oldu... Dünyayı Yeni bir dünya anlayışı kurtaracak Tokat gibi suratımıza çarpan, hergün bizimle beraber yaşayan Bu amansız çelişkinin, Hertürlü milliyet ve din tartışmalarından çekişmelerinden Daha anlamlı olduğunu kabul edip buna göre yaşadığımız dünyayı yeniden şekillendirmek gerektiğini farkettiğimizde....
  18. kartacha

    ALLAH YOKTUR MU?

    Ben İstanbul'da O tarihi 300-500 yıllık camilere girdiğimde İçimi önce derin bir hayranlık duygusu kaplar, Duvarlarında mavi tonlu çinileri, Ahşap işlemeli rahleleri, Halıları, Kilimleri Gökyüzüne uzanan derin kubbeleri ve ordan aşağı sallanan Avizeleri ile Sonra İnsanlara bakarım, Yaşlı, genç Orta halli, temiz giyimli, Mütedeyyin, geleneksel Müslümanlar Benim insanlarım Ülkemin insanları Orada dışarıdaki hayattan apayrı Öyle bir hava vardır ki İnsanın içine bir dinginlik duygusu Bir huzur kaplayıverir. Siyaseten kendimi yakın hissettiğim düşünce "Din toplumların afyonudur" dese de Ben insanların böylesi bir huzura da ihtiyaçları olduğunu düşünüyorum. Tanrı'yı pozitif bilimlerle "Bilebilmek" bence çok da mümkün değil, Ama onu ancak gönüllerimizde, içimizde "duyabilir" "bulabiliriz". Ben Alaha inanmak ya da inanmamak konusunun Bir büyük çekişme, zıtlaşma konusu olmasına karşıyım. Bırakalım herkes gönlü ne diyorsa onu yapsın. Ve herkesin inancı ya da inaçsızlığı Kendi dünyası ile sınırlı kalsın.
  19. Bir katkıda benden olsun, Karacaoğlan'dan sevdiğim bir sevda türküsü, Karacoğlan derki kendim öğmeyim Coşkun sular gibi bendim döğmeyim Güzel sevme derler nasıl sevmeyim Sevsem öldürürler sevmesem öldüm.
  20. Bir şarkı vardı bir zamanlar "Bütün dünya buna inansa, hayat bayram olsa..." Evet Kürtler de Türk olduklarına bir inansa mesele kalmayacak. Türk olmayı kabul etmeyen insanlara şu veya bu yolla Hayır siz Türksünüz demek meseleyi çözüyorsa benim açımdan da sorun yoktur. Herkesi Türk yapmaktansa, herkesi Türkiye'de insanca, kardeşçe yaşatmaya çalışmak daha anlamlı geliyor bana.
  21. kartacha

    Pazar Akşamları

    Günün akşama kavuştuğu saatlerde Hüzün çöküveriyor üzerime Siz sağolun yine de İlginiz, katkınız için.
  22. kartacha

    Bir dosta cevap...

    Maalesef, Eyvallah dost Teşekkürler...
  23. Türkiye'nin Balkan Paktı ve Sadabat paktı ile geliştirdiği, bölgesel güç olma, bağımsız olma ve tarafsız olma anlayışındaki dış politikası 2.Dünya Savaşı'nda bize adeta masal gibi anlatılan doğru dürüst anlatılmayan, araştırılmayan bir nedenden ötürü Batı Dünyasına yakın bir dış politika yönünde değişikliğe uğramıştır. Ben Sovyet Tehdidi derken bunu tırnak içinde kullandım. Dün ve bugün Yaşamları altüst eden bu politika değişikliğinin boyutunun Ekonomik mi? Siyasi mi? Yoksa Askeri mi? olduğu çok da önemli olmasa gerek. Bu politika değişikliğindeki koşullar ve o dönemde yaşananlar hep karanlıkta kaldı gibi... Bir "Sovyet Tehdidi" ile herşey rayına oturtuldu...
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.