Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

kartacha

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    41
  • Katılım

  • Son Ziyaret

kartacha tarafından postalanan herşey

  1. Eksik, İkinci Dünya Savaşı yıllarında, Ülkemizde hala bunca TV kanalı, bunca yorumcu olmasına rağmen Bir türlü enine boyuna tartışılıp, açığa çıkartılamayan bir "Sovyet Tehdidi" nedeniyle, Milli Şefimizle beraber Türkiye Batı Dünyasına meyletmeye başlamıştır. Hem de Atatürk'ün ısrarla Batılı Devletlerle ikili anlaşmalar yapılmaması anlayışın rağmen Hem de bizzat İsmet Paşa'nın Büyük Devletlerle münasebet Yırtıcı hayvanlarla aynı çuvala girmek gibidir benzetmesine rağmen...
  2. 1940 lı yıllardan beri Amerikanın ve Avrupanın kıskacından Çıkmışmıdır ki?
  3. kartacha

    DARWİNİZM VE KOMÜNİZM

    Türkiye'deki ABD üsleri hakkında düşüncenizi alsak, Türkiye'nin Kore'de öldürülen insanları hakkındaki düşüncelerinizi alsak Komünist işidir deyip bir kenara itilen demiryolu taşımacılığı ile, İnsanlarımızı, hayvanlarımızı, eşyalarımızı aynı karayolları üzerinde taşımamızın ve her yıl binlercesini telef etmemizin, kimlerin menfaatine olduğu konusundaki görüşlerinizi alsak. Annelerimiz, teyzelerimiz akşam hava karardıktan sonra pazar artıklarını toplayıp yemek yapmaya çalışıyor, bu konu hakkındaki görüşlerinizi alsak Hastahaneler, mezbelelik gibi, SSK ve Devlet hastahanelerine sağlam giren kolu bacağı eksik çıkıyor, bu konu hakkındaki düşüncelerinizi alsak Asgari ücret 350.- YTL nüfusun yaklaşık % 20 si işsiz bu konu hakkındaki düşünceleriniz. Türkiye üniversite çağındaki 1 milyonun üzerinde gencine eğitim imkanı veremiyor, eğittiklerine ise iş veremiyor bu konuyla ilgili ne düşünüyorsunuz. Yıllardır, önce gümrük duvarlarının arkasında korunup kollanan Türk Sermayesinin, Gümrük birliği ile (ancak) Yabancıların distribütörü olmalarını, Devlet hazinesini (yani sizin benim emeklerimizi alınterlerimizi), Krediler, Teşvikler vs.adıyla yağmalamalarına rağmen, neden hala dünya çapında bir marka geliştiremedikleri hakkında ne düşünüyorsunuz. Türkiye'ye gelen ABD denizcileri için genelevler boyanır, (Allahı olan) esnaf para kazanmak için ellerini ovuşturken, bir avuç onurlu genç "Yankee go home" deyip bu çapulcuları denize dökmüştü, Ne dediniz? Sizin o son derece renki, pırıltılı caddeleriniz ve yaşantınız milyonlarca insanın sefaleti, acısı, yok edilen geleceği pahasına. En acısı da; Varsıllık ve yoksulluk arasındaki tüm bu çelişkiler İnsanın gözünün içine adeta sokulurcasına yaşanırken, Sizin gibilerin kendini "Allahsız Komünizm" ile avutması, Avunun arkadaşlar avunun... Evet komünizm son derece renksizdir Allahsız da olabilir, Renkli ve İnançlı dünyamızda olanlar ortada,
  4. Hoşbulduk arkadaşım, Bu noktada bir açıklamaya ihtiyaç var; Benim yazım bir bütündü, o bütünün içinde bölgeye yıllardır götürülemeyen/götürülmeyen iş imkanlarının aş imkanlarının aynı bölgeye uçak yakıtı, top mermisi, asker botu, cephane vb.olarak gittiği noktası vardı. Yıllardır orada yaşayan insanlar için asfaltlanmayan yolların, (Dikkat edin orada yaşayan insanlar) PKK nın mayın eylemlerini engelenmek için asfaltlanacak olması çelişki değil mi? Ülkemin diğer yörelerindeki yoksulluğu, teröre karşı övünülecek bir şey gibi ortaya sürmek yerine, asıl neden bu yoksulluk, niçin ne pahasına diye sorgulamak gerekmezmi? Ve ben şunu soruyorum; 20 yıl önce bu ülkede Kürt lafı dahi edilemezken, Bu ülkenin en tepesindeki insanlar Kürt reaitesini tanıyoruz, Kürt sorunu bizim sorunumuzdur noktasına geldi. Dün yasak olan dil Bugün televizyonlarda yayınlanıyor Biz hala bir arada yaşıyoruz Kürtlerle 1984 de ilk silah patladığında silah altında olanlar Bugün 41 yaşında, Bugün memleketlerine tabutlar içinde giden gençler Çatışmaların en yoğun olduğu 1990 ların başında 5-10 yaş aralığındaydı. Şimdi soruyorum; Sarsılmadan dinleyin ve cevap verin, Kendimize karşı dürüst olalım. Madem bu ülkede Kürt vardı Bu kadar genç neden öldü Nereye kadar daha ölmeye devam edecek. Bugün Kürtlere yönelik bu adımların 20 yıl önce atılmasına engel ne idi, AB baskısı ile, silahlı çatışmaları önleme endişesi ile bugün siyasetçilerin kabul etiiği şeylerin bedelini Batı Anadolu'nun binlerce yoksul ailesi ödedi. Anadolu Türkleri bu ülkede 1000 yıldır yaşamanın bedelini çok ağır biçimde ödediler. Burayı herşeyleri ile vatan yaptılar.Yokluklar yoksulluklar içinde yaşam mücadelesi verdiler. Sırf bu yüzden saygının ve övgünün en büyüğünü hakediyorlar. Ancak şu gerçeği de kabul edelim. Kürtler de en az bizim kadar eski bir kavim ve En az bizim kadar bu ülkeye emek verdiler. Bu iki halkın birarada yaşama azmi zaten 1000 yıldır sınanmış ve bu sınavdan başarı ile çıkmıştır. İnsanlar kendilerine Kürt diyorsa, bırakalım desinler Bunu değiştirmeye çalışmak anlamsızdır.
  5. Çok merak ediyorsanız, Sizi daha fazla merakta bırakmayalım, Kartacha, Tarihte Roma emperyalizmine karşı Kuzey Afrika'da varlığını korumaya çalışan bir devlettir, Hatta Anibal, ordusuyla Alpleri aşıp Roma üzerine dahi yürümüştür. Benim için sembolik bir anlamı vardır, Şüphesiz istense benzer madana Türkçe isimlerde bulunabilirdi, Ancak ben bunu tercih ettim. Ve bu rumuzu kullanıyor olmam, Türkçe yazmama da engel değildir. Ayrıca Türkçe konusundaki sizin deyiminizle; "İdrakli olmayı" evet kabul ederim "Aşmış olmak" konusunda ise hayır ne yazık ki o mertebeye ulaşamadım henüz. Kullandığım rumuz Kişiseldir, bana aittir Kullandığımız dil ise ortaktır, Hepimize aittir. Umarım aradaki farkı anlatabildim. Sevgiler benden...
  6. kartacha

    en büyük yalan budur

    Adına hayat dediğimiz şey İçinde Aşkı Sevgiyi İnsanı Dostluğu Yokluğu İhaneti Acıyı Hüznü Mutluluğu Mutsuzluğu İhtirası Haksızlığı "Yalanı" ve daha pek çok şeyi barındıran Koca bir aşure kazanı gibidir. Yukarda saydıklarımın herbirinin Kendince değişik tadı vardır Ve bu tadların hepsinin bir kazanda birleşmesinde ise Aşure tadı vardır. Yani hayatın tadı. Bütün bunlar koca bir yalan olabilirmi? Kimbilir belki, Bu kadar karamsar olmaya gerek yok, Ne diyor Ahmet Kaya "Yalanda olsa mutluyuz ya bu bize yetiyor"...
  7. Forumda daha önce gündeme geldimi bilmiyorum, 13 Mayıs 1277 tarihinde Konya'yı zapteden Karamanoğlu Mehmet Bey Bundan böyle kendi egemenlik sınırları içerisinde resmi dilin halkın konuştuğu ve halkın anlayabileceği dil olan Türk Dili olduğunu ilan etmiştir. Ülkemizde her yıl 13 Mayıs tarihi "Dil Bayramı" olarak kutlanır, Sadece bu forumda değil, pek çok forumda Ve özellikle kendini Türkçü, Osmanlıcı vb. gören arkadaşlarda Türkçe yazımı konusunda dikkat edilmediğine tanık oldum. Dil önemli bir konudur, Bir kültür aracıdır, Geçmişte Arapça ve Farsçaya karşı koruyamadığımız dilimizi Bugün hiç olmazsa İngilizce'ye karşı koruyalım. Bu nedenle ben yazılarımızda (eğer teknik bir zorunluluk yoksa) özellikle dilimizde yeri olmayan w harfinin kullanılmamasını öneriyorum. Türkçe'de "war" , "walla" gibi kelimeler olduğunu sanmıyorum. Benimki sadece bir öneri...
  8. Sarıkamış, Altınbulak Soğanlıyı biz ne bilek Bizim uşak göğcek gezer Ağca zıbın, kara yelek Musa Eroğlu'nun seslendirdiği, dramatik bir türkü, Yöresi ihtilaflıdır, Kayseri'ya ait olabileceği gibi, İçel yöresi, Toroslara ait olduğu da söylenir, Sarıkamış'a ak gömlekleri, kara yelekleri ile gidip de Geri dönemeyenler için yakılan bir ağıttır...
  9. Erzurum çarşı pazar İçinde bir kız gezer Elinde divit kalem Dertlere merhem yazar.. Erzurumda bir kuş var Kanadında gümüş var Yarim gitti gelmedi Elbet bunda bir iş var... "Sarı Gelin olarak bilinen güzel bir Erzurum türküsü, Yavuz Bingöl'den dinlemeniz tavsiye olunur"
  10. Anadolu kültüründe Örtünmek sözkonusu olduğunda, "Türban" "Sıkmabaş" vb. türden Örtünme araçları geçmişte kullanılmışmıydı acaba?? Türk Halk Dansları topluluklarının Geçmişte kullanılan geleneksel kıyafetlerinde "Sıkmabaş" var mı örneğin? Üniversite yıllarımda tesettürlü bayanlar hiçbir sıkıntı çekmeden Okula gidip gelebiliyordu, Sonra garip bir şekilde, Hem tesettür sayısında artış Hem de renklerde, desenlerde Tek tip ortaya çıkmaya başladı, Sanki gizli bir ordunun neferleri, İnsanların inanç özgürlüğüne evet, İnancı gereği örtünmek istiyorsa evet, Ama sadece "inancı gereği" Türkiye'de acaba ortaya konan mağduriyet "İnancın gereği" mi? Yoksa "siyasetin" gereği mi? Yani birileri İnançlı mütedeyyin genç kızlarımızı Kendi zihinlerinin gerisindeki siyasi düşler İkballer için Giydirip kuşatıp Cumhuriyetin üstüne mi salıyor acaba, Bu gencecik kızların saf inançlarından yararlanıp "Siyasi ikbal" peşinde koşan tabansızlar, kaltabanlar, reziller şimdi nerde??? Nerede bu insanlardan "siyasi bir sınıf" yaratıp Onları Cumhuriyet'le başbaşa bırakanlar, Kendi dünyalarında demokrasiye insan halkarına Farklı düşüncelere müsamahası olmayanların Mağduriyetleri sözkonusu olunca Demokrasiye, AİHM ne sığınmaları son derece ironik...
  11. Kürt yoktur, Dağda yürürken karda, Kart kurt diye ses çıkaran Dağ Türkleridir onlar Anlayışından, Kürt realitesini tanıyoruz, Kürt sorunu bizim sorunumuzdur Noktasına gelene kadar Kaç insanımızı toprağa verdik, Eğer Kürt yok ise Bu kadar insan neden öldü, Eğer Kürt var idiyse Yok olduğu neden iddia edildi Ve yok olduğu iddiası uğruna bu kadar insan neden öldü. Eğer sorun terör sorunu ise Neden devletin en yetkili ağızları Bir yandan gençleri ölüme yollarken Diğer yandan Kürt realitesi, Kürt sorunu lafları etti. Olaylara geleneksel yaklaşımımız ne ise Bu konuya da öyle yaklaştık. İnkar ettik sorunu, Önemsemedik, Umursamadık, Sorun büyüdü, Çözüm için birşeyler yapmaktansa Sessizce tabutları seyretmek işimize geldi. İşimize geldi Oradaki insanların yurttaş birey olmasındansa Ağanın şeyhin şıhın marabası, kulu olması Seçimlerde düşünen beyinler yerine, Ağaların şeyhlerin şıhların topluca oyları ile seçilmek... Yıllardır, yol su iş aş götüremediğimiz topraklara Uçaklar, Tanklar, Toplar gönderdik Sefer halindeki yüzonbin kişi, bunların kumanyası Giysisi, matarası, uçakların, tankların akaryakıtı... Bugün mayın eylemlerine karşı 4000 km.yolun asfaltlanmasından bahsediliyor, Orada yaşayan insanlar için asfaltlanmayan yollar Orada yaşamayan insanlar ölmesin diye asfaltlanacak. Yıllardır bu insanların varlığını inkar ederek Onları PKK nın kucağına bizzat biz ittik. Bugün Kürtler bu ülkeden ne istiyor sorusunun cevabını Sağlıklı bir şekilde alamayız. Çünkü PKK dan bağımsız, özgür biçimde kendini ifade edecek ve politika üretecek mekanizmaları yoktur. Bir an için tersinden düşünelim; Kürdiye Cumhuriyetinde, Türk asıllı bir Kürt vatandaşı olmayı hatta, dağda yürürken çıkan sesler yüzünden adınızın Türk olduğunu kaçınız kabul ederdiniz... Demokrasi belki terörü önlemez, Ama üzerine bastığı, Kendine meşru bir zemin olarak gördüğü Halkı ayağının altından çekebilir,
  12. Hepinize bir koca Teşekkür, Tekrar hoşbulduk...
  13. Aşağı yukarı aynı saatlerde geldik foruma, Benden de bir hoşgeldin olsun...
  14. kartacha

    VAHİDEDDİN HAN

    Osmanlı-Türk ilişkileri ile ilgili olarak bir kaynağı sizinle paylaşmak istedim. hüsnü merdanoğlu'nun, 1999 yılında ikinci baskısı yapılan atatürkçü düşüncenin evrenselliği adlı çok önemli eserinin 102-106. sayfalarında yazılanların tam metnini, yazarından aldığımız izinle aşağıya aynen alıyoruz: bütün tarihi kaynaklar, osmanlı devleti'nin türk ulusu tarafından kurulduğunu kanıtlamaktadır. ancak, kuruluş aşamasını tamamlayan ilk kuruculardan sonra, osmanlı padişahlarının ne denli türk oldukları kuşkuludur. çünkü, kuruluş dönemindeki koşullarda geçerli olan; komşu ülkelere saldırma ve onlardan savaş tazminatı ve ganimeti alma siyasasına dayalı olarak güçlenip zenginleştikten sonra, yatak odalarını, "harem'ler kurarak zenginleştiren padişah-halifelerin birçoğu sayesinde, ırk ve kan birliği bozulmuş olduğu görülmektedir. "...bütün kadın sultanlar, bütün padişah anaları, hep yabancı ırklardan alınan köle kadınlardan geldiler. hanedanda bu kan yabancılığı, osmanlı imparatorluğu'nun son padişahına kadar devam etti"(1) belki bu özelliklerinden dolayı, "halife" sanlı padişahlar, bu sanın yarattığı olanaklardan yararlanarak, yönetimi altında bulunan ve özellikle "türk" kimliği taşıyan yönetilenleri tıpkı bir sürü gibi yönetmeyi yeğlemişlerdir. henüz kuruluş dönemi olan 1466 yılında yapılan bir derlemede, "türk iti şehre gelince farisice ürer" denilmektedir.(2) osmanlı şairlerinden baki'nin, "muhteşem süleyman" olarak bilinen padişaha sunduğu bir şiirinin türkçeleştirilmiş dizeleri şöyle: "her taç yoksulluk ve yokluk ehline baş tacı olamaz. ey hoca türk toplumundan olanın başı kabadır. türk, sultan olma yeteneğinden yoksundur." yine bir osmanlı şairi olan nef'i ise; "tanrı, türke irfan çeşmesini yasaklamıştır" demiştir. divan-ı hümayun yazmanlarından hafız hamdi çelebi 1499 yılında yazdığı şiirinde, "baban da olsa türkü öldür" nakaratını kullanmakta, üstelik bu sözün islam peygamberi hz. hz.HZ.MUHAMMET'e ait olduğunu vurgulamaktadır. sadece bir kıtasını yineleyelim: "sakın türkü insan sanma. bir an bile olsa türkle birlikte olma. türk eline şeker olsa o şeker zehir olur. türkün başını keserken sakın gam yeme. baban da olsa türkü öldür."(3) osmanlı tarihinde çok saygın bir konumu olan fatih bile, otlukbeli savaşından dönerken, elinde bıçak olan birisine ne yaptığını sorduğunda; öldürülen türkmenlerin kulaklarını keserek küpelerini topladığını öğrenmiş ve "işine devam et" demiştir. hırvat kökenli, sadrazam kuyucu murat döneminde (1606-1611), 155.0000 insan doğranmış ya da diri diri kuyulara doldurulmuşlardır. aman dileyen insanlara kuyucu'nun yanıtı "vurun şu pis türkün başını" olmuştur. cellatların bile öldürmeye kıyamadığı çocuğu atından inerek öldüren kuyucu murat, osmanlı'nın yetkilisi, öldürülen çocuk da anadolu'nun evladı türktür. (olayı ayrıntıları ile osmanlı tarihçisi naima'dan öğrenmek olasıdır.) yavuz sultan selim'in, halifeliği zorla da olsa aldıktan sonra, yönetim ile türk ulusu arasındaki anlayış ve ideoloji ayrılığı açık şekilde çelişmiştir. yönetime dayalı şeriatçı anlayış üst yönetime egemen olur iken, anadolu'da yaygın olan alevilik sayesinde türk dili kendini koruma olanağı bulmuştur. yönetimin anadolu'yu dil unsuru aracılığıyla araplaştırmasına ve acemleştirmesine karşı olan bu halk, yok edilmek istenmiştir. bu nedenle anadolu'da öldürülen türk sayısı, yavuz sultan selim zamanında 40.000 kadardır. bu gerçek osmanlı imparatorluğu'nun türk halkından koptuğunun açık bir kanıtıdır.(4) osmanlı tarihçisi naima aynı bilinç içinde şöyle yazmaktadır: "türkmen çözülüp gitmesi yamandır, cem-ü iltiyamına derman yok." yani, türk ulusu ve unsuru öylesine eriyip çözülecektir ki, bir daha birleşmesinin ve bütünleşmesinin ilacı ve dermanı olmayacaktır. osmanlı tarihçisi naima "tarihi"nde türkler için; nadan (kaba) türk, idraksiz türk, hilekâr türk ifadelerini kullanmaktadır.(5) aslında türkler hakkındaki kötü yargılar selçuklulardan beri yaygındır. örneğin, selçuklu yazar aksaraylı kerimeddin mahmud, şunları yazmıştır: "hunhar türkler, köpek ve kurt gibidirler, ellerine fırsat geçerse yağmayı ganimet bilirler, fakat düşman kuvvetleri gelirse kaçarlar."(6) osmanlı düşüncesinde, "kavmi necip" olarak görülen araplar karşısında türk ulusu aşağılanmıştır. 1912 yılında sebilürreşt dergisinde çıkan bir yazıda; "türk" deyiminin kullanılması, dinsizlik, kâfirlik sayılıyordu. "türk hükümeti", "türk ordusu", "türk ülkesi" deyimlerinin osmanlı halkı üzerinde rahatsızlık yarattığı biliniyordu. 1913 tarihli "mecmuai ebuzziya" dergisinin 94. sayısında; "bizim türklüğümüz sembolizmden başka bir şey değildir. bizler yani türkler müslümanlık içinde erimişizdir. türk falan değil, sadece müslümanız. buharalı hanlar bile kendilerini türk saymazlar. zira onların cetleri de vaktiyle türkistan'ı zaptetmiş olan araplardan başka bir şey değildir," demekle, kendisini ve anadolu'da yaşayan bütün insanların kimliğini inkâr ediyordu. üniversite profesörlüğü de yapmış olan ahmet naim, 1913 yılında yazdığı "islam'da davai kavmiye" adlı kitabında, türke karşı savaş açmış ve "türkün geçmişini bilmesine ve öğrenmesine lüzum ve ihtiyaç yok... gerekli olan şeriatı öğrenmektir," demiştir. 1919-1920 yıllarında şeyhülislamlık görevine getirilmiş ve padişahla birlikte ülkeden kaçmak zorunda kalmış olan mustafa sabri efendi ise, türke türklük benliği vermek isteyenlere "soysuzlar" yakıştırmasında bulunmuştur.(7) bu tutum ve koşullar içerisinde "türk" kimliği, yönetimin merkezi olan istanbul'dan uzak, savaştan savaşa asker toplamak için anımsanan, anadolu köylerinde kapalı bir kültür içinde dili ve töreleri ile yaşamıştır. zaman içinde "türk" yöneticisine o denli yabancılaştırılmış ki, kimi kez "osmanlı efendisine türk' demek hakaret sayılmış", "türk" sözcüğü, anadolu köylüleri için kullanılır olmuştur.( istanbul alındıktan sonra, osmanlı yönetiminde, devletin en yüksek yürütme organları türke kapalı tutulmuş, devlet adamlarının yetiştirildiği enderun okullarına türkler alınmamışlardır.(9) istanbul'un alınmasından 4. murat'ın ölümüne dek geçen 187 yıl içinde, devşirmelerden 66, türk kökenlilerden de 10 kişinin sadrazamlığa atandığını, aynı dönemde devşirmelerin toplam 167 yıl, türk kökenli sadrazamların da 17 yıl görev yaptığı(10) gerçeği, türklere yaklaşımı gösteren ayrı bir kanıttır. padişahlar, yakın korumalarını da hep devşirme (kul-köle) olanlardan seçmişlerdir. osmanlı yönetiminin bu tutumuna karşın halk da kendi arasında birlik ve beraberlik içinde değildi. 12. yüzyıl ortalarında ahmet yesevi'nin kurduğu; türk geleneğini, dilini ve kültürünü şamanlık ile bütünleştiren (bektaşilik gibi) tarikatlar anadolu'da yayılmaya başladı. bir taraftan yesevi yanlısı ve türk kimliğini taşıyan tarikatlar yayılır iken, öte yandan da, sünni iran kültürünü benimseyen nakşibendi tarikatı, yeniliklere karşı koyma alışkanlığını güden zeyni tarikatları ve fars diline önem verdiği için daha çok aydınlar (!) arasında yayılan mevlevilik, yaygınlık gösteriyordu. bu tarikatlar içinde, türk kökenli olanları, doğal olarak arap kültürü görmüş olan medreselilerce aşağılanmaya çalışıldı. bu koşullar altında türk halkı kendi yurdunda aşağılanmış oldu. "kaba türk", "anlayışsız türkler", "pis türkler" gibi önyargılar dönemin özelliklerinden oldu.(11) osmanlı yönetiminde türke yaklaşım o denli aşağılayıcıdır ki, o günlerden kalan aşağıdaki şiir bu yaklaşımı özetlemektedir: "türk değil mi, merzifon'un eşeği, eşek değil, köpekten de aşağı." osmanlı'nın bu yaklaşımına türkün verdiği yanıt, bir şiirin dizelerinde şu şekilde yer almıştır: "şalvarı şaltak osmanlı eğeri kaltak osmanlı ekmede yok biçmede yok yemede ortak osmanlı"(12) kendi yöneticilerinin bu tutumu karşısında, yabancılardan da olumlu yorum beklenemezdi. yabancılar, türkleri "yaklaşık 1000 yılına kadar arapların esiri olan türkler dağ insanı niteliğinde bir kavimdir"(13) şeklinde yorumluyorlardı. ulusçuluğun etkisi ile etnik kökenlilerin, osmanlı yönetiminden birer birer ayrılmaya başladığı 19. yüzyılın ilk yarısında hatta sonlarında bile, osmanlı yönetiminin türke olan yaklaşımı değişmemişti. 1874 yılında "dünya tarihi" kitabının yazarı, askeri okullar bakanı süleyman paşa, "osmanlı devletin adıdır, milletimizin adı türktür" görüşünü savunmasına karşın, bu düşüncesini kendi kitabında bile kullanmaya cesaret edememişti.(14) koçu bey, 4. murat'a sunduğu risalesinde (küçük kitap) türkler hakkında şunları yazıyordu: "...mezhebi bilinmeyen şehir oğlanı, türk, çingene, tatar, kurt, ecnebi, laz, yörük, katırcı, deveci, hamal, ağdacı, yol kesen, yankesici ve diğer çeşitli kimseler..." "harem-i hümayuna kanuna aykırı olarak türk ve yörük, çingene, yahudi, dinsiz, mezhepsiz, nice kallaş ve ayyaş şehir oğlanları girer oldu." bu sözler yazılıp türk olduğu söylenen padişaha veriliyordu.(15) abdülhamit'in araplara ve islamiyete dayanan siyaseti, türkü, türkçüleri baş düşman olarak görmekteydi. onun zamanında "türküm demek, türkten söz etmek büyük suçtu".(16) devletin dayandığı kendi halkına bu denli yabancılaşmasından olsa gerek, osmanlı devletinde kamu ile ilgili belgelerde, türkçe sözcüğe 1876 anayasasına değin rastlanmadı.(17) zaten, dini ile dilini de değiştiren bir ulusa osmanlı devletinden başka yeryüzünde rastlanmamıştır. osmanlı yönetimi, kendilerini türk olarak görmedikleri için, türk kökenliler "azınlık" konumunda kaldı. 1897 tarihinde, bir ingiliz gezgini şunları söylüyordu: "türk adı nadiren kullanılır, onun iki yolda kullanıldığını işittim; ya bir ırkı ayırt eden deyim olarak, örneğin bir köyün 'türk' veya türkmen' olup olmadığını sorarsın, ya da bir hakaret deyimi olarak, örneğin ingilizce söyleyeceğin 'eşek kafalı' anlamında, 'türk kafa' diye homurdanırsın."(1 aynı yıllarda, türk-yunan savaşı ortamında şair mehmet emin'in yayımladığı kitapta, "ben bir türküm dinim cinsim uludur" dizeleri yer alıyordu. ancak, üstünlüğü kanıtlamak için şiirler yeterli değildi. kendi yöneticisi tarafından aşağılanan, üst üste gelen yenilgiler sonucunda benliğini, kişiliğini yitiren ve varlığını yitirmek üzere olan türk halkı tarihin en zor dönemini yaşıyordu. yabancıların türk imgesi ise osmanlı'nın, türke yaklaşımından farklı değildi. türkologlara göre türkler; insanlar arasında anlayış bakımından sonuncudur. inançtan ötesini kavrayamazlar; anlamaya da çalışmazlar... islam dininin türkler üzerindeki etkisi iyi sonuç vermemiştir. türkler, müslüman asya'nın avrupa'ya karşı savaşan askeri oldu. müslümanlık, türk dehasına ters düştü. islam, bu "yarı çinliler"den "acımasız iranlılar" yarattı.(19) türk aydınının durumuna gelince; çok az sayıda olsa da uyanma belirtileri başlamıştı. bunlar arasında en önemlisi ziya gökalp adını taşıyor. "sorma bana oymağımı boyumu, beş bin yıldır millet gibi yaşarım... deme bana oğuz, kayı, osmanlı, türküm, bu ad her unvandan üstündür," diye haykırıyordu. öte yandan, özgür düşüncenin olmadığı bir ortamda, kendi ulusal çıkarlarını savunma olanağından yoksun olan bir avuç kişi yurt dışında özgürlük arıyorlardı. bu aydınlar, yurt özlemi ile, ülkelerinden aldıkları yüz kızartıcı haberlerin ve kötü gelişmelerin ezikliği içindedirler. onlardan birisi, o günlerin koşullarını, şu duygusal satırlarla günümüze aktarmaktadır: "bir mayıs sonu ya da bir haziran başı idi. bağımsız fakat, bütün kalbiyle ittifak devletlerinin zaferini kutlayan bir avrupa şehrinde, başım eğik, gözlerim yaşlı dolaşıyorum. yüreğim bir derin uçurum, kafam bir cehennemdir. ...gün geçmiyor ki, bir mağazada bir lokantada türk olduğum anlaşılınca acı bir alay edilme veya ağır bir hakaretle karşılaşmayayım. ...lakabımız 'makak'tı. (bir çeşit şempanze maymun türü). ... gönül verdiğimiz genç kızlar türklüğümüzü sezince bizden iğrenip kaçıyordu. işte, o şehrin bu cehennem atmosferi içinde, bir gün yılgın ve çekingen dolaşırken, gözlerim, ansızın, bir gazete satıcısının sergisinde, bir sürü gazete adı ve başlıkları arasında, iri harflerle dizilmiş şu satırlara ilişiverdi: 'bir türk generali itilaf kuvvetlerine karşı yeniden harbe hazırlanıyor.' titreyerek gazeteyi aldım. yürürken okuyorum; 'mustafa kemal paşa isminde bir türk generali.' "(20) işte o mustafa kemal önce bölgesel sonra ulusal toplantılarla türke türklüğünü, dünyaya insanlığını anımsatacak uğraşısını başlatmadan önce geldiği istanbul'dadır. ancak biz başa dönerek, osmanlı yönetiminin birinci derecede yöneticisi konumunda olan padişahların kökenlerine bir kez göz atalım. böylece, 3. padişah olan 1. murat'tan başlayarak padişah analarının kökeni öğrenilecek, türk ulusunun kanı ve canı üzerine kurulan saltanata karşın, türke düşman oluş nedeni daha iyi anlaşılacak, "ecdat" özlemi çekenlerin "ecdatları" daha iyi tanınmış olunacaktır. dipnotlar: 1) şevket süreyya aydemir, makedonya'dan... c.2, s.440. 2) burhan oğuz'dan aktaran, şakir keçeli, a.g.y., s. 118. 3) aktaran, şakir keçeli, a.g.y., s. 121. 4) çetin yetkin, türk halkı... s.161. 5) naima mustafa efendi, tarih-i naima, türkçeleştiren: zuhuri danışman, istanbul, c.1, s.168, 238, c.2 s.536. c.3, s.1180, c.4 s.169. 6) aktaran, çetin yetkin, a.g.y., s.12. 7) mustafa coşturoğlu, a.g.y., s.278, 279. bozkurt güvenç, türk kimliği, s.22, 23, cahen'den aktaran, bernard lewis, modern türkiye'nin doğuşu, s.1. 9) hikmet bayur, a.g.y., s.15. 10) hikmet bayur, a.g.y., s.17. 11) özer ozankaya, türkiye'de laiklik, istanbul, 1990, s. 253. 12) özer ozankaya, a.g.y., s.121. 13) warshew'den aktaran, bozkurt güvenç, a.g.y., s. 311. 14) bozkurt güvenç, a.g.y., s.26. 15) aktaran, çetin yetkin, a.g.y., s.145. 16) esat kamil erkut, a.g.y., s.63. 17) m.rauf inan, atatürk'ün evrenselliği, önder kişiliği, eğitimci kişiliği ve amaçları, ankara, 1983, s.198. 1 ramsay'dan aktaran, bernard lewis, a.g.y., s.331. 19) türkoloji uzmanı cahun'dan aktaran, bozkurt güvenç, a.g.y., s.308. 20) yakup kadri karaosmanoğlu, atatürk, istanbul, 1971, s.24, 25
  15. "Aslında Şarjörümüze boş kovan Dolduran dost Kendinden utanmalıdır. Çünkü Birazdan çatışma çıkacak Ve benim emanet Patlamayacak. Vurulmam önemli değil, Beni vuran alçak Kendini kahraman sanacak." xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx Adına "hayat" denilen bu çatışmanın Tam da ortasında Şarjöründe boş kovanıyla Dolaşan biriyim. Kimbilir kaç kez vuruldum, Kaç alçak Sırf bu yüzden kendini kahraman Zannediyor... Merhaba dostlar...
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.