Zıplanacak içerik

misafirceylan

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

misafirceylan tarafından postalanan herşey

  1. evet bunları sen soyluyorsun Allah değil.Allah böyle söylemedi. bu ayetin indiği dönemde müşrikler inananlara akıl almaz işkenceler yapıyorlardı. düşünün bir kere elleriniz ve kollarınız direklere bağlanıyor. vucudunuza da ayrı bir ip bağlanıp bir ucu bir deveye diğer ucu başka bir deveye bağlanıyor ve develer aksi yönlerde yürütülüyor.derileriniz sıyrılıyor yaşanan acıyı sahsen benim aklım almamakta böle bir avıya ne yaşayan ne gören dayanamaz ve en sonunda kalbinize bir mızrak batırılarak sehit oluyorsunuz.işte hz sümeyye müşrikler tarafından böyle sehit edildi.ve ammar bin yasir annesinin bu iskencesine tanıklık ettirildi.müşrikler yaptı bunu hemde neden inanıyorlar die. hasırlara sarılıp ateş dumanına tutuldu inanlardan biri,kabede iman ettiğini açıklayınca bir diğer inanan öldürülünceye kadar dövüldü,hz bilal habeşi kızgın çöl kumlarına yatırıp vucudu kanlar içinde kalıncaya kadar kırbaçlandı ve üzerine koca koca kayalar konuldu müşrikler tarafından.ve yine o müşrikler başka bir iman etmişe demirden bir gömlek giydirip o kızgın güneşin altına yatırdı.güneş demire vurdu demir yandı yandıkça içerisindeki vucududa yaktı...bu akıl almaz işkenceler neden yapıldı inandıkları için.neden Allah bir dedikleri için. o zaman ki müşrikler için putları o kadar önemliydiki iman eden putları inkar eden oğlu kızı anası babası bile olsa işkencelerinden geri kalmadılar. işte o ayetler de kastedilen müşrikler bunlar.bunları yapanlar.yüreğinde merhamet zerrecikleri dahi kalmamış olan insanlar. merhamet etmeyene merhamet edilmez. sanmayın ki bu ayetler onlar öldürdü sizde öldürün demek için indirildi hayır. zorunlu olmadıkça hiç bir müslüman cihad yapamaz kimse kafasına göre keyfi insan canına kıyamaz bu en azılı müşrik olsa bile. bunun bir çok örneği peygamber efendimizin hayatında yaşanmıştır..i çok sevdiği amcası Hz. Hamzayı öldüren vahsiyi ve hatta onu azmettiren hindi bile affetmiştir peygamber efendimiz. taife taif halkını islama davet için gittiğinde hz peygamber taşlanmıştı.yüzü gözü kanlar içinde kalmıştı o iki dünya serverinin. yüzündeki kanları temizlerken o kendisini taşlayan insanlar için şu duayı etmişti Rabbi Rahimine "Allah'ım bilmiyorlar bilselerdi yapmazlardı sen onları affet" işte böyle bir dini böyle bir inancı insan öldürmeye meraklı cani bir din olarak göstermeye çalışıyosunuz.halbuki bir bilseniz nasıl yanılıyorsunuz. bilmiyorsunuz bilseydiniz yapmazdınız.
  2. rica ediyorum Allah sözünü ayetlerini yazarken tam olarak yazın ve sure adını ayet numarasını yani kaynağını belirtin.böle yazarsanız kuru bir iddadan başka hiç birsey değildir benim için. sizin yaşadığınız devlet nasıl yönetiliyor??? yaşadığımız kanunlara göre uyulması gerekenler belli.Adam öldürmek erdem dışı bir davranış ve suçtur örneğin. peki bunlara uymayanlar, yani adam öldüren biri için hazırlanan hapishaneleri cehennem tabirinin dünya için tasarlanmış bir şekli olarak düşünmemiz abes kaçmaz herhalde. o zaman siz hukuk devleti kavramınada inanmıyorsunuz. diğer bir bakışla hapishaneler devletin insandan öç alması içinmi yoksa insanın yaptığının cezasını cekmesi içinmi vardır.heralde sizin erdemli bakış açınız kanunlara göre büyük bir suç işleyen insanın cezasız kalmasını öngörmüyordur.. bakınız Allah'ın sözlerini böle gelişigüzel kendi ifadelerinizle yazarsanız kendinizide buna inanan diğer insanlarıda büyük bir yanılgıya sürüklersiniz. Allahu teala kuranı kerimde kendisine neden inanılması ve neden ibadet edilmesi gerektiğini çok net bir şekilde açıklamış ve doğru yolu insanlara göstermiştir. evet her insan yaptıklarından sorumludur.Allah insanlara doğru yolu göstermiş ancak inanıp inanmayı insanlara bırakmıştır.bu noktada insan ne yaparsa ondan sorumludur. yaşamda kalmak karanlıkta bir ateşi canlı tutmak Allahın varlığını ve birliğini idrak etmek ve son dini islama inanmaktır benim için.karanlığı aydınlatmak için yakılmış bir ateşi ormana dağıtıp ona zarar vermek elbetteki utanç vericidir.ancak o ateşi karanlıkta yaymak ise onur verici bir davranıştır. doğanın muhteşemliğini rastlantılar zincirine indirgemek haksızlık değilmidir. Allahın varlığını ve birliğini idrak etmek için sadece kuran ayetlerine bakmaya gerek yok. gören bir gözle duyan bir kalple algılayabilen bir beyinle cevresine bakan bir insan Allahın varlığını ve birliğini çok net anlayabilir. zira eşsiz kainatın yaratılması ve varlığı Allah'ın varlığına ,kainattaki aksamayan düzen ise onun birliğine en somut delildir. doğru soylemiş vesselam doğru olan seyde islamdır.büyük ve üstün olan insan islamı izler(yaşar).
  3. bizde size diyoruz ki kölelik islamla ilişkilendirilemez. çünkü kölelik islamla ortaya çıkan birsey değildir islamdan öncede vardı sonrada. evet dinler evrensel değildir.sadece islam dini evrenseldir.diğer dinler belirli bir bölgeye veya topluma gönderildiği halde islam dini ve peygamber efendimiz bütün insanlığa gönderilmiştir.kıyamete kadar da hükümleri sürecektir.
  4. kaynakların bile yalanlandığı bir durumla karşı karşıyayız bahsettiğiniz kaynağı arkadaşınızdan alıntı yapmadan önce bir araştırıp inceleseydiniz yararınıza olacaktı.. bahsettiğiniz kaynakta: peygamber efendimize ilk vahiy gelmesi hz haticenin onun bu konudaki korkularını yatıştırması olayı mânasız değildi ve bir şeyler ifade ediyorlardı. Sorup soruşturup, öğrenmek ise, Hz. Hatice'ye düşüyordu. Kime gidebilirdi? Bu işlerden kim anlayabilirdi ve kime itimad edebilirdi? Hazret-i Hatice, uzun uzadıya düşündü ve sonunda danışacağı adamı tesbit etti: Amcası oğlu Varaka bin Nevfel. Varaka bin Nevfel, oldukça yaşlanmış saf bir Hıristiyandı. Gözleri görmez olmuştu, ama gönlü aydınlıktı. Tevrat ve İncil'i okumuş, onlardan pekçok şeyler öğrenmişti. Hazret-i Hatice vakit kaybetmeden Peygamber Efendimizle amcası oğluna gitti. Varaka, önce Resûl-i Ekrem Efendimizi dinledi. O, başından geçenleri anlattıkça Varaka, renkten renge giriyordu. Efendimiz sözlerine son verince, Varaka haykırdı: "Kuddûs! Kuddûs! Bu gördüğün melek, yüce Allah'ın Mûsa Peygambere gönderdiği Rûhu'l-Kudüs'tür, Nâmûs-u Ekber'dir. Sen ise bu ümmetin peygamberisin. Ah! Ne olurdu, yeni dine halkı çağırdığın günlerde ben de genç olaydım. Kavmin seni yurdundan çıkaracakları zaman, sağ olsaydım." İbni Hişam, Sîre: 1/254; İbni Kesîr, Sîre: 1/404 olayından bahsetmektedir. putperestliğin hakim olduğu bir toplumda herkest putperest olacak gibi bi kanunmu varki o dinlerden değilse muhakkak putperesttir die bi idda atıyorsunuz ortaya. hz ibrahimin hayatını incelerseniz putperest bi toplumda kendisini yaratanın bu aciz putlar olamayacağı aklı ile idrak etmiş ve Allah'ın varlığını uzun arayışlar sonucunda keşfetmiştir.ve herkesi bu keşfe davet etmiştir..tevhid kökenli olan bu inanış putperest bir toplumda kendi ihiyaçlarını bile karşılayamayan putların ilah olamayacağını idrak eden her insanda kendini göstermiştir. peygamber efendimizin annesi ve babasıda Allah ın varlığını ve birliğini kabul eden tevhid kökenli bu inanca mensuplardı.onlar hiç bir zaman bir puta taparak Allah a ortak koşmamış ve bütün hayatlarını birer hanif olarak sürdürmüşlerdir... islamiyet en son din olduğuna bütün dinlerden sonra indirildiğine göre hristiyanlık ve mysevilik tabiki o dönemdede vardı.kim kaynakları yalanlayarak yok diyebilir.
  5. kuran ve islamiyet yahutta hak olan diğer dinler akıl sahibi insanların kendi istekleri ile bu dünya ve ahirette huzura ve mutluluğa erişmesi için gönderilmiş ilahi esaslar bütünüdür. kim ne yaparsa kendine yapar. Allah'ın senin yaptığın hiç bir seye ihtiyacı yoktur. insanların Allah'a inanmasının Allah'a ne gibi bir faydası olabilir. inananın faydası kendisine.. inanmayanda her ne yapıyorsa Allah'A değil yalnızca kendisine yapar. insan yaratıcının gönderdiğinden daha faydalı ne üretmiştir söylermisiniz .. hadi insan bi yaprak üretsin de görelim.. bir bilim adamı yaprak üretmek söyle dursun bir yaprağın görevlerinin bir kısmını açıkladığı için nobel ödülü aldı.bu kadar küçük bir seye insanlık bu kadar büyük bir ödül verdi.. İnsan, henüz bir yıldız yapamadı; ancak bütün ülkeler güçlerini birleştirerek Uluslararası Uzay İstasyonu adını verdikleri bir “minyatür gezegen” yapmaya çalışıyor. O halde, yıldızların ve gezegenlerin nasıl var olduklarını, insan yapımı minyatür gezegene bakarak bir derece anlayabiliriz. Minyatür demekle, insanoğlunun en muhteşem eserlerinden birini küçümsediğimi sanmayın. Doğrusu, bir ömür harcasam dahi nasıl yaptıklarını anlamaktan mahrum kalacağım bu şaheserden dolayı, insanlık adına onur duyuyorum. Dünya ve diğer gezegenlerle kıyaslandığında “minyatür” olduğunu söylemek istiyorum. Buradaki insanlar ikinci bir uzay istasyonu yapmaya kalkışsa, hiç kuşkusuz muvaffak olamayacaklar; çünkü bunun için gerekli olan yüzlerce, binlerce bilim adamı ve mühendisimiz yok. Gerekli aletleri üretecek fabrikalarımız yok. Demek ki, minyatür gezegeni yapmak için fizik, mühendislik, biyoloji, matematik gibi birçok bilim alanında ileri derecede bilgi sahibi olmak gerekir. Aynı zamanda, bu bilgiyi uygulamak için kas ve makine gücüne ihtiyaç var. Kısacası, minyatür gezegenimiz yüksek bir ilim ve büyük bir gücün eseridir. O halde, Uluslararası Uzay İstasyonu’ndan çok daha büyük ve çok daha muhteşem olan trilyonlarca yıldız ve gezegen, sonsuz ilim ve sonsuz kudret sahibinin eseridir. Gökyüzüne dikkatle bakan biri, Arapça “Lailaheillallah” yazısından daha parlak birşekilde Allah’ı bildirdiğini görür. şimdi tekrar soruyorum insan Allah ın yarattıklarından daha faydalı nasıl bir şey üretebilmiştir...
  6. Allah hiç bir kulunu can alıcı olarak görevlendirmemiştir.islamda insan öldürmek en ağır suçlardan biridir ve müminlerin azılı zehirli bir yılandan kaçar gibi kaçması gereken haramlar başlığı altında sayılmıştır.gerçek bir mümin elinden ve dilinden kimseye zarar dokunmayandır dinimize göre... bu gerçekleri göre göre hala bunları söyleyebiliyorsanız bu nasıl bir düşünce bu nasıl bir anlamsızlık... fikrinize göre sizin inancınıza da inanmayanların olduğunu düşünürsek aynı şey sizin inancınız için de geçerli değilmidir. ayrıca islama göre insanda özgür irade vardır ve insan neye yönelirse Allah onu yaratır. yani insanın inanıp inanmaması kendi tercihidr.Allah inanmayan herkese zorla varlığını kabul ettirebilecek güçte ve kudrettedir. ancak bunu yapmıyor kendi akıl ve iradenizle kendi isteğinizle onun varlığını bilmenizi ve kabul etmenizi istiyor... ve son olarak benim yaratıcım gelmemiştir evet O zaten hep vardı ve hep var olacak.varlığının başlangıcı ve sonu yoktur O na sonradan gelmiş sıfatını kimse yükleyemez.
  7. benden yanıt beklediğinize göre yazdıklarınızı soru niteliğinde yazmışsınız... varsayımlar üzerine konuşmayın.ben benim dinimin varlığını ve gerçekliğini akıllı ve mantıklı bir insana ıspat edebilirim.dinimin kaynakları buna müsait elhamdülillah. budizm de bir ilahın varlığını kabul etmekte ancak bunu Allah' a şirk koşarak yapmaktadır..Budizm, inanç esasları, felsefesi ve uygulamaları ile putperest bir dindir. Budizm'de insanlar Buda'ya karşı coşkulu bir sevgi, derin bir saygı ve bir korku duyarlar ve onu adeta bir ilah olarak kabul ederler. islamı onlara kabul ettirmek hiç inanmayana kabul ettirmekten daha kolaydır biiznillah..
  8. o zaman islamiyet kurallarının ihlal ediliyor olması neden onu değiştirip tabirinizle tukaka bi din olarak göstermektedir bunu bana bi açıklarmısınız .. pekin sizin kardeşlik iddanız sadece dinler arası bir kardeşlikmi.eger islam dinler arası kardeşliği reddediyorsa dinler arası diyalog hareketlerinde neden islam dinide var.. nüzül sebebleri o ayetin neden bakın yineliyorum neden indirildiğini bildirir.a olayı için inmiş bi ayeti nasıl b olayına uydurmaya çalışırmanıza gerçekten anlam veremiyorum...bu hırsızlık için oluşturulan bir kanunu adam öldürmeye uydurmak gibi anlamsız bir sey. Kuran`ın bir çok ayeti sevgiyi,dostluğu,saygıyı,affetmeyi üstün tutuyor hatta kısasla ilgili olarak Maide 45 te"...Cana can,göze göz,kulağa kulak,dişe diş,yaralamalar karşılığında da kısas.Kim kısası bağışlarsa,bu bağışlaması kendisiiçin günahlarına bir perde olur..." İşte bizim dinimiz böyle;öldürülmeyi bile bağışlayacak kadar büyük ve yüce ama anlayana ... ?...Kendilerine sizden önce kitap verilenlerden yine hür ve iffetli kadınlar dahi, siz onların mehirlerini verip nikah edince (size helaldir.)? (Maide, 5/5) ayrıca bu diğer dinlerdede söz konusudur neden sadece islama silah doğrultuyorsunuz... birini sevmek nedir. ancak dış görünüşüyle birini severseniz burada düşüncelerin önemi olmazki bu da gerçek sevgi kategorisine girmez.bi insanı düşünceleriytle sevmek ve benimsemek lazım gelir bir evliliğin uzun ömürlü olabilmesi için. farklı düşüncedeki iki insanın yan yana oturup konuşmasının bile ne kadar kısa ömürlü oldunu biliyoruz.bu durumdaki iki insanın evliliğinden nasıl bahsedebilirsiniz. yada bahsederseniz size iman etmiş bütün varlığını iman yoluna adamış Allah'tan başka ilah tanımamış hz. Muhammedi peygamber kuranı kerimi kitap olarak kabul etmiş ve kabul ettiklerini bütün bir hayatına yansıtmış Allahın kulu peygamberin ümmeti kitabın öğrencisi olmuş biriyle evlenmek fikri ne kadar yakın ondan da bahsedin... hepsi Kur?an-ı kerimde manası açık olan âyetlere Muhkem âyetler, manası açık olmayan, tefsire, izaha muhtaç olanlara Müteşabih âyetler adı verilir. bir çok defa dedikki ayetleri yargılamadan önce nüzül sebeblerine ve tefsirlerine bakınız...hataya düşmeyiniz...
  9. tartıştığımız konu 1400 asır önceki bir topluluk...bu toluluğu kısaca bir incelerseniz her konuda din eksenli olduklarını görüceksiniz.ticarette siyesette her anlamda .. yeni doğmuş ve bir kısmın kabul etmemekte direndiği bi dinin başına gerçirilmesi gereken kişilerden bahsediyoruz.ayrıca ifadelerimin hiç birinde din eksenli bi devlet kurun demedim ben hem fikirleriniz dedim...bu her hangi bir siyasi görüşde olabilir... dervişin fikri neyse zikride o olurmuş... herneyse demokratik laik ve cumhuriyetçi bir ülkenin başına bu kavramlara karşı olan düşünceye sahip kişileri getirin bakalım ne kadar akıl işi olur..demek istediğim tam anlamıyla buydu ... beni bi kenara bırakın ayetin demek istediği de tam anlamıyla budur sevgili arkadaşım.. düşüncelerinize karşı olan kimseleri başınıza geçirmeyin...o zaman din eksenli bi devlet anlayışı vardı bu yüzden başka din mensupları muhattap alınmışş. kuran kendinden önce indirilmiş olan butun dinleri ve peygamberleri tasdık eder...ancak bu dinlerin yol göstericileri olan kitaplar insanlar tarafından dejenere edildiği için biz bu kitapların ve dinlerin ilk indirildiği haline iman ederiz şimdiki haline değil...diğer bahsettiğiniz dinler ise neye dayanarak din kategorisine alınmıştır...bunlar muharref dinlerdir kardeşim...kurandada islamdada yerleri yoktur.. islam ahlak kurallarına bir bakarsanız farklı inanıştaki insanların kutsal değerlerine ,kişi hak ve özgürlüklerine saygılı olunması,canlarına ve mallarına el uzatılmaması öğütlenmektetir.müşrik kışkırtmalarının eseri olan savaslarda toprak kazanan müslümanların islamında emrettiği gibi o toprakların insanlarına gösterdikleri hak ve özgürlükler onları islamiyete ısındırmış ve müslüman olmalarına vesile olmuştur... müslümanlık akıl ve kalp işidir. imanı kalpte yaşamadıkça her müslüman bilirki kimse silah ve can korkusuyla müslümanlığa zorlanamaz.. öyle olmasaydı bu gün hristiyan ,yahudi ve diğer din mensuplarının varlığından söz edilemezdi... cizye ye gelince. müslümalrın yanında yaşayan ve tehdit unsuru oluşturan topluluklardan alınan vergidir ki bu onların para karşılığı dinlerini ve hayatalarını yaşamaları için değil bu devlete tabi olduklarını göstermek içindir... çünkü bir devlete vergi vermek onun egmenliği altında yaşadığının göstergesidir... bunu din ile neden ilişkilendiriyosunuz. bu tarih boyunca bütün devletler arasında olan bi unsurdur... mesela asya hun imparatoru atilla çin gübü büyük bir ülkeyi vergiye bağlayarak egemenliği altına almıştır...tarihte böle seyler hep suregelmiştir.büyümek isteyen devletler belirli sebeblerden dolayı savaş yapamadıkları zaman o ülkeyi vergiye bağlamak suretiyle kendilerine tabi tutmuşlardır...cizye de bu durumdan ibarettir... yoksa cizye vermedikleri takdirde o insanların yaşama haklarının olmaması gibi bir sey söz konusu değil... eğer öle olsaydı peygamber efendimiz medine ye hicret ettiğinde insanların huzurla yaşamaları için yahudilerle insanlık sözleşmesi yapmazdı... bütün tarihçilerin ortak noktası sudur ki tarihi bu günün değer yargılarıyla yargılayamazsın.. lütfen biraz okuyun.. bişeyleri okumadan kulaktan dolma ve ********* iddalarla soru sormayın... bir soru cevabının öğrenilmesi için sorulur.. ama sizin öle bi amacınız yok...gerçekleri öğrenmek gibi bi amaç güdüyorsanız gerekli kaynakları okumanız yeterlidir...
  10. hiç bir mantıklı açıklamayı kabul etmemeniz mi tartışmaya açık olduğunuzu gösterir... gerisini okumaya bile gerek duymuyorum demek ne demektir..benim anladığım bana yeter bundan gerisine inanmam demektir..bu nasıl tartışmaya açıklık... ayetin sonunu dikkatli okursanız müşriklerin mescidi harama girmemesi konusunda bir uyarı var..mescidi harama ibadet için girilir...islamiyette namaz kılmak oruç tutmak kuran okumak gibi ibadetlerde isterseniz tabiri caizse bal dök yala olsanız bile abdest almanız gerekmektedir... abdest insanı hem ibadete hazırlar hem feyz verir hemde maddi manevi bütün pisliklerden temizler....kuranda islam dininin kitabı olduğuna bu ayeti kerimede kuranı kerimin bir parcası olduğuna göre islamiyette temizlik özellikle manevi temizlik en başta gusl ve abdestle olur..
  11. avrupa insan hakları beyannamesi söylermisiniz bu avrupa insan hakları beyannamesinin muhattap aldığı ülkeler kişiler neden bu şartların hiç birini yerine getirmemekte.... hayır bütün dünya sanki bu kurallara uyuyorda bi kuran uymuyor öylemi... kaldiki kuran her daim kardeşliği öğütler.. sizin yaptığınız kurandan müteşabih bir ayet bulmak ve defalarca mantıklı açıklamaları yapılmasına rağmen durup durup bunu gündmeme getirmek kendini tekrar etmekten başka hiç birsey değildir... ayetleri incelerken nüzül sebebini de incelemek bir savunma mekanızması değildir kardeşim ...bu bir zorunluluktur...yok ben illa incelemem diğer doğrular gibi bunu da inkar ederim diyorsanız elbetteki sizin biliceniz iş..ancak bu kurana ve islama gözü kapalı körü körüne bir karsıtlık beslemekten başka birsey değildir...hani sorguluyodunuz ya herşeyi.... benim kardeşlik duygularım hamd olsun yerinde.. insan haklarının da ne olduğu gayet net biliyorum...ve hiç bir zaman sizin ki gibi mütesabih ayetlerle ve bu ayetlere verdiğiniz yanlış yorumlarala insan hakları beyannamesini karşılaştırmayacak kadar bilinçliyim... ben size yinede karşısında olduğunuz fikride araştırmayı tavsiye ediyorum....
  12. sizin Allah'a inanmanız emin olun benim için çok değerli.... ayrıca ben zaten size Allah'a inanıyormusunuz gibi bir soruda yöneltmedim... Allah'ın dili aciz değildir .. o konuşanların en güzelidir... sizin aciz olarak nitelendirdiğiniz şey ayetle ilgili kendi düşüncelerinizdir.. ayeti nasıl anladığınız dır aciz olan.... dualarımdasın sevgili dipnot
  13. bizde laikliğe karşı değiliz ancak laiklik dini insanlık gündeminden kaldırmaz.. sadece devletin yürütülmesindeki etkisini ortadan kaldırır.. bu ayırımı bi yapalım... biz bir ayetin bütün bir manasını tek bir kelimeye indirgemeyecek kadar bilinçliyiz hamd olsun... ve bizim iddamız burada dost olmamak düşman olmayı gerektirmez değildir... ayetteki evliya kelimesinin yerine meal edilirken dost kelimesinin kullanılması ve anlamının tamamen yanlış boyutlara çekilmesidir...bu ayetle ilgili o kadar çok cevap yazdım ki bu foruma maalesef hiç birini okumamışsınız.... ayetin aslında onları başlarınıza evliya vekil yapmayın uyarısı vardır...çünkü hristiyan ve yahudilerden biri sizin başınıza gececek olsa o sizi kendi inancı doğrultusunda yönetecek..böyle bir yönetim şeklini kim ister söylermisiniz.. örneğin siz ve hem fikirleriniz bi devlet kuruyorsunuz. başınızada sizi yönetmesi için karşı fikirden birini yerleştiriyorsunuz ... akıl işimi şimdi bu...
  14. benim amacım da zaten bunları duyabilmekti konunun açıklığa kavuştuğunu ayetlerin hiçde sizin lanse ettiğiniz anlamlarda olmadığı kabul etmenizdi teşekkür ederim saygılar...
  15. Kuranı kerim bir tarih kitabı değildir ve onda rivayetler yoktur... yazdıklarınıza istiinaden sizze bir kaç soru yöneltmek isterim.. haşa eğer hz. Muhammed yukarda bahsettiğiniz özelliklerde ise HASA kuranı o yazmış sizin fikrinize göre...peki kuranı kerimde bugün ki biliminde çok net olarak açıkladığı evrenin yaratılışı,yıldızların sıralanışı,bulutların ağırlıkları,yağmurun yer yüzüne düşme ölçüsü ve bunun gibi binlerce bilimsel gerçek nasıl bildirildi dersiniz.... insan embriyosunun özellikleri kuranda tek tek sıralanmakta 12-Andolsun, biz insanı, süzme bir çamurdan yarattık. 13-Sonra onu bir su damlası olarak, savunması sağlam bir karar yerine yerleştirdik. 14-Sonra o su damlasını bir alak (embriyo) olarak yarattık; ardından o alak'ı (hücre topluluğu) bir çiğnem et parçası olarak yarattık; daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik; sonra bir başka yaratışla onu inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne yücedir. sizce bunu 14 asır önceki bilimde keşfetmek mümkünmü.. bilim bunları kuranda aynen anlatıldığı gibi inasanın bir damla su (meni) iken rahme yerleştiğini (ayete göre sağlam bir yere) daha sonra diğer uzuvlarının meydana getirildiğini (ayete göre bir çiğnem et parcası olarak yarattık) açıkladı hemde gelişen teknolojide ve 1400 yıl sonra... peygember efendimiz ise bunları teknoloji ve bilimin gelişmediği bir çağda insanlığa bildirdi.... buna ne diceksiniz peki...
  16. tevbe suresi 28. ayet hicret döneminde doğup buyudukları toprakları, mallarını evlatlarını arkasında bırakarak hicret eden topluluğa hitaben inmiş bir ayeti kerimedir...bunu bilmiyorum daha kaçıncı kez söylücemmm..lütfen okuyalımmmmm isterseniz hicretten sonra müslümanların kazandıkları zaferleri ganimetleri bir hatırlayalım...Allahu tealanın fazlu keremi işte budur... bedir savası...350 kişilik müslüman ordusuna karşılık 1000 kişilik müşrük ordusu...sonuç Allah'ın vaadettiği yardımm geldi ve sayıca az olan müslüman ordusu müşrikleri yendi.. uhud savası...700 kişilik bir müslüman ordusu (başlangıçta 1000 kişiydi ancak yolda 300 kadar münafık ordudan ayrılıp geri döndü)ve karşılarında 3000 kişilik müşrik ordusu...savaş çok ayrıntılı gidişat itibariyle müslümanlar kazansada kesin bir zafer elde edilemedi ancak müşrikler parasal anlamda bütün ganimetlerini bırakarak kaçtılar.... hendek savası...10.000 kişilik bi müşrik ordusu medine sınırlarına geldiğğinde karşılarında zekice hazırlanmış bir savunma tekniği olan hendeği gördüler ve beklemeye başldılar.. kuşatmanın 27. gününde peygamber efendimizin duası ile AllahU teala'nın ayette vaadettiği yardım geldi ve müşriklerin üzerine yagmur kasırga gibi doğal afetleri saldı ve müşrkler korkudan arkalarına bile bakmadan kaçtılar. yanlarında getirdikleri bütün ganimetler müslümanlara kaldı.. bu ve bunun gibi bir sürü başarı hikayesi...
  17. size su sözlerinizi hatırlatmak istiyorum sevgili arkadaşım dipnot.... "inandım diyen bir kişiyle tartışmaya girmak kadar hatalı bir davranış olamaz.. çünkü o inandım diyerek bütün tartışmaların önünü kapatmıştır..." bende size sormuştum ki aynı durum inanmadım diyen için de söz konusu değilmidir... ancak soruma cevap alamamıştım... buraya kısmetmiş... gerisini okumaya bile gerek duymuyorsunuz çünkü doğrulara kapatmışsınız kendinizi bence doğrulardan korkuyorsunuz... müşriklere pis denilmesinin nedeni abdest ve gusl almadıkları ve almaya uygun temizlikte olmadıkları için kurana göre necis ve hades sayılmaları dır...bu şekilde pisken mescidi harama girilmesi dinimizce yasaklanmıştır... bu Allah'ın dili olamaz derkende Allah'a olan inncınızı belirtiyorsunuz .. Allah var ama Allahın sizin anladığınız kötü anlamda konuşmayacağına inanmıyorsunuz.. Allah çünkü güzel konuşur.bunu sizde biliyorsunuz....tebrik ederim katılıyorummm... saygılarımla okuyucu araştırmacı kimliğimizi bi kenara atmayalım...
  18. sadece almak istediğiniz yeri alıyor gerisini boşveriyorsanız bu tavırla hiç bir yyere varamazsınız ... bu ayeti kerime müslümanların hicret ettiği sırada nazıl olmuş tur...hicret bütün müslümanlar için hafife alınmayacak kadar imanı tartan olaylardan biridir...çünkü topraklarını mallarını herşeylerini dinleri ve inançları uğrunda terketmektir hicret... ancak o dönemde çıkarları uğrunda veya bazı planlar doğrultusunda müslüman oldum diyen insanlar vardı..bu kişiler gerçekten inanmadıkları bi vahy doğrultusunda anne ve babalrını bırakamayacak dolayısıyla kuran ayetlerine iman edip etmedikleri ortaya çıkacak...ayeti kerimenin asıl amacı budur...kısaca diyebiliriz ki bir imtihan dır bu ayeti kerime bizler ve o dönemdeki müslümanlar içinde imtihan hayatın olmazsa olmaz kuralıdır.. açıklamanın hepsini okumanızı tavsiye ederim kuranda başka ayetlerde ne olursa olsun anne ve babaya ihsan edilmesini öğütlemektedir.. kuranı kerim anne ve baba kelimesini zikrettiği ayetlerin çoğunda ihsan kelimesini kullanmıştır.. ihsan ne demektir. karşılık beklemeden bol bol ikram etmek...ikram derken saygı sevgi anlayış hoşgörü de içermektedir.... neden anlamını bilmediğiniz fakat sizler gibilerin kötü olarak yorumladığı bu ayetleri görüyor gözleriniz.. neden hakikate açmıyorsunuz gözlerinizi.. neden...
  19. Allah'ın izni ile hiç birsey zor değildir.... sorularınızın cevabı o kadar basitki bunlara cevap verme konusunda zorlanabileceğimi düşünmeniz sanırım sizin soruları zorlukla seçmenizden kaynaklanıo... bahsedilen zalimlik insanlara karsı kötü olmak değil insanın kendisine karşı yaptığı zalimliktir...inanmayarak verilen bitin nimete nankörlük etmesidir... kısaca açıklayalım...düşünün ki siz ihtiyaç sahiplerine yardım ettiniz.elinizde avucunuzda ne varsa verdiniz zor günlerinde yanında oldunuz kendinizden önce onu düşündünüz... ancak gün geliyor sizin ona karşı yağtığınız bütün yardımları reddediyor yetmiyor dipnot die birinin bize yardım etmesi onda merhamet duygusunun varlığı söz konusu olamaz diyor.yetmiyor sizin kötülüğünüzü merhametsiz olduğunuzu insanlara yaymaya başlıyor ve onları etkiliyor. ..acaba sizin bu insana karsı tepkiniz ne olurdu... ki ben bunu haşa ALLAH la kıyaslamıyorum çünkü ALLAH'U tealanın bize yaptığı yardımları verdiği nimetleri saymakla bitiremeyiz...sadece bi empati kurun istedim düşünsenize siz kaç yaşındasınız diyelim ki 20 .. 20 sene önce hiç bir insan sizin varlığınızdan haberdar değildi. bu gün sizi en çok seven heralde anneniz ve babanızdır... annen ve baban bile senden haberdar değildi eğer ALLAH seni yaratmasaydı hiçde olamayacaktı ve aranızdaki bu muhteşem sevgi var olmayacaktı...siz yoktunuz ve eger ALLAH sizi yaratmasaydı bu gün arkadaş toplantılarında adınız anılmayacak o sizi çok seven kişiler dipnota karşı bi sevgi besleyemeyecekti...biraz kalbinizle düşünün. sadece bi an düşünün.. ya olmasaydınız bu gün rahatca yaşamayı savunduğunuz bu dünya hayatı sizden haberdar olamayacaktı... ama var oldunuz Allah varlık sahasına sizide koydu.. neden neden bi düşünsenize bi futbol maçı düşünün teknik drektör en güvendiği 11 kişiyi koyar sahaya en iyi oynayanları koyar.. peki siz madem güvenilmediniz siz madem en iyi değilsiniz neden var edildiniz. *********.
  20. 4. TEVBE SURESİ 28- Ey müminler! Müşrikler ***** başka birşey değiller. Müşrik olmaları bakımından onlar sırf ***** demektirler. Şirk manevî *** en fenasıdır. Ayrıca bunlar taharetlenmezler, gusül ve abdest nedir bilmezler, cenabet gezerler, maddi ****** sakınmazlar. Ne bedenleri, ne elbiseleri ****** arınmaz. Bu bakımdan da kendileri aynen ve bizzat *** değilse de öyle denecek kadar pisliğe bulanmış ve batmış olan kimselerdir. Bundan dolayı da temiz değillerdir. Bu mânâyı hakkıyla anlatabilmek için kasır suretiyle ve mübalağa sığasıyla "*****" buyurulmuştur ki, ayniyle necasetten başka bir şey değiller demektir. Hasan Basrî'den de abdesti engelleyecek ******* kastedildiğini anlatmak üzere "Bir müşrikle musafaha eden abdest alsın."buyurmuştur... Zira öylesine ayniyle necis olsalardı hiçbir şekilde temizlenmeleri mümkün olmazdı. Halbuki onlar da iman ve taharet ile temiz olabilirler. Sonra şer'an da aklen de açıktır ki, bu hüküm insan olarak yaratılmaları açısından değildir, şirk gibi kendi kespleri açısından arızî bir durumdur. Bu husus çok açık ve âşikâr olduğu içindir ki, mübalağa sığasiyle ayniyle ***** olarak gösterilmelerinde bir belağat vardır. Yani müşrikler de birer insan olmak bakımından aynen ve doğuştan değil, müşrik olmaları dolayısıyla itikat ve amel yönünden pisliğe batmışlardır. Sanki bir **** gibi iğrenilecek durumdadırlar. Dışarıdan **** görünmese bile şirkleri sebebiyle manen pistirler. İşte bundan dolayı: Bu seneden sonra Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar.(manevi ****** dolayı abdest ve gusl alamamaları hasebiyle..) in verilebilir, ancak dikkatli olmak ve ihtiyatı elden bırakmamak şartıyla. Denilebilir ki bu yasak, iktisadın kurallarına aykırı, halkın ticaret ve kazancına engel değil midir? Müşrikler Mescid-i Haram'a yaklaşmaktan menedilip hacdan kesilince onların bu çevreye sağlayageldikleri kâr ve faydalar da sona ermeyecek mi? Ve bu yüzden Hicaz bölgesi ve hatta bütün Arabistan halkı zarar görmez mi? Kâbe bu açıdan da "İnsanları ayakta tutan." bir âmil, bir etken değil midir? Özellikle başlıca gelir kaynakları haccın bereketine bağlı bulunan bu "ot bitmez, ekin yetişmez" (İbrahim, 14/37) vadinin halkı geçim sıkıntısı çekmez mi? gibi birtakım sualler ve endişeler haklı olarak akla gelebilir. İşte bütün bu çeşit sorulara cevaben buyuruluyor ki; Ve eğer fakir ve muhtac duruma düşmekten korkarsanız, Allah sizi ilerde kendi fazl u kereminden zengin edecektir. İnşaallah: Yani dilerse. Gerçekten de o seneden itibaren hayır ve bereket artmaya başlamış. Tebale ve Cüreş ahalisi gibi birçok bölge insanları müslüman olmuş. Mekke'ye eskisinden de fazla yiyecek sevkeylemişler. Sonra fütuhat devri başlayınca yeryüzünün her tarafından insanlar oraya akın akın gelmeye başlamışlar. Bütün bunlar Allahın emirlerinin icrasına bağlı olarak gerçekleşmiş bulunan ilâhî vaadlerdir. Bu vaadin inşallah ile takyid edilmiş olmasına gelince: Evvela bütün ümitlerin Allah'a yöneltilmesi hikmetine, sonra da her fert, her durum ve her zaman bu refahın değişmez birşey olmayacağına işarette bulunmak ve dikkat çekmek içindir. Şüphe yok ki, Allah alîmdir, ahvalinizi, içinizi dışınızı çok iyi bilir. Hakîmdir. Engellemesini de ihsanını da hikmetle yapar. Onun için siz ey müminler, ilâhî bilgiler ve ilâhî hikmetlerle verilmiş olan bu emirleri tutun, bu yasaklara uyun!
  21. 3.FURKAN SURESİ 44 Yoksa sen onların çoğunun gerçekten söz dinleyeceğini, yahut akıllanacağını mı sanıyorsun? Hayır ne getirilen bir delili tanır, söz dinlerler, ne de aklî delili tanır, akıl ile hareket ederler. Gerçekten onlar hayvanlar gibidir. Aklına ve işittiğine göre hareket etmez, soyut isteklerine uyarlar. Hatta gidişce daha sapkındırlar Çünkü,(hayvan ve daha sapkındırlar demesinin sebebii) evcil hayvanlar kendilerine bakanlara bağlanırlar, kendilerine iyilik edenlerle kötülük edenleri seçerler, faydalarına olan şeyleri arar, zarar veren şeylerden kaçarlar, yediği içtiği yeri tanır, öğrendiği yolu şaşırmazlar. Kendilerine verilen güçlerde tembellik etmez, yaratıldıkları yönde sarfederler. Hak ve hayır inancı olmayan da haksızlık ve kötülük inancı da yoktur. Bu kimseler Rabblarını tanımazlar. O'nun nimetlerine karşı nankördürler. Ebedî fayda olan sevabı istemez, en büyük zarar olan azabdan korunmazlar. Yurtlarına bile hainlik ederler. Yaratılışı bozmaya, fitneler çıkarmaya çalışır, haksızlık ve fitne ile yalan dolan ve aldatma ile dünyayı karıştırırlar. .
  22. 2.ARAF SURESİ 179- Gerçekten de yemin olsun ki cinlerden ve insanlardan bir çoğunu da cehennem için yarattık, ki bunlar hüsranlarına haklarında ezeli hüküm verilmiş mahluklardır. Lâkin sırf cebir tarikiyle ve kendilerinin yaptıkları ve sebep oldukları şeyler hesaba katılmadan ve dikkate alınmadan cehennemlik olmuş değillerdir. Aslında başlangıçta "ahseni takvim", yani en güzel biçimde yaratılmış, şuur fıtratını taahhüt etmiş iken sonra "esfeli safiline" düşmüş ve cebren kurtarılmalarına ilâhî meşiyetin ilgisiz kalmış olması bakımındandır. Allah Teâlâ ezeli ilmiyle biliyordu ki, bunlar ileride irade ve hürriyet sahibi oldukları zaman taahhütlerini yerine getirmeyecekler ve görevlerini yapmayacaklar, fıtratlarındaki emaneti, şühudu ve marifeti ve diğer güçlerini hak yolunda kullanmayacaklardır, "Alçaklığa saplanıp kalacaklar ve heveslerine uyacaklardır." Allah Teâlâ'nın onları doğrudan doğruya cehenneme zorlaması değil, cennete zorlaması, sonu bir taraftan cennete, bir taraftan cehenneme giden, kârlı olabileceği gibi, zararı da olan bir hayata, kâr yolunu taahhüt ettirerek atması fakat taahhütlerinin yerine getirilmesini kendilerine bırakması ve onların üstlerine yüklemesidir. Burada mutlak zorunluluk (cebr-i mahz) olmadığına dikkat çekilerek buyuruluyor ki, onların kalbleri vardır. Kendilerine duyacak bir kalb verilmemiş ve fıtrattaki misaka bağlanmamış değillerdir. Lâkin bu kalblerle fıkıh etmezler, yani işi derinden derine anlamazlar. Kendi vicdanında duyulması ve farkına varılması gereken şeye dikkat etmezler, gereği gibi duyup anlamazlar, gözleri de vardır. Lâkin bunlarla görülecek şeyi görmezler, kulakları da vardır. Lâkin bunlarla işitmezler, işitilecek şeyi dinleyip duymazlar. Hasılı Allah'ın akıl ve duygu kuvvetlerini insan gibi ve gerektiği şekilde kullanmazlar. İşte bunlar en'âm (hayvan) gibidirler. Gönüllerinde, gözlerinde ve kulaklarında insanlığa mahsus olan mânâ ve şuur bulunmaz. Hayvan gibi sadece bir gövde ve ses ile insan olunur sanırlar ve yalnızca görünüş ile ilgilenirler. Veya bütün duyguları ve idrakleri münhasıran bu dünya hayatındaki geçim sebeplerine yöneliktir. Belki bunlar hayvandan da daha aşağı, daha şaşkındırlar. Çünkü en'âm denilen aşağı canlılar, yaratılıştan ve doğuştan gelen amaçlarından sapmazlar, seçebilecekleri kadar menfaat ve mazarratlarını seçerler, onları elde etmeye gücü yettiği kadar çaba gösterir, tehlikelerden korunmaya çalışır. Hiçbir uzvunu yaratılış gayesinin dışında kullanmaz, ileri gitmese de geri de kalmaz, yaratılışını değiştirmez. Onlar ise aksine gelişmeye ve ebedi mutluluğa aday olan yaratılışlarından gereği gibi yararlanmazlar, yararlanmak şöyle dursun onun bozulmasına sebep olurlar da ebedi azaba götüren bir yola girerler. Ve işte onlar o gafillerin ta kendileridir. Tam anlamıyla ****** diye işte bunlara denilir. Zira beyinleri ve kalbleri var, fakat şuurları yoktur. Nefislerine karşı şahit olmuşlardır da kendi özlerinden haberleri olmaz, fıtratlarındaki misak ve taahhüdü duymazlar, aldırmazlar. Kendi iç gözlemleriyle, fıkh-ı nefsî denilen kendi iç dikkatleriyle duymadıkları gibi, dışarıdan gözlerine sokulan âyetlerin, kitabın ve kulaklarına okunan hak kelâmının verdiği haberlerin şahitliğiyle de duymazlar. Vücud var, vicdan namına bir şeyleri yoktur. Dini, bir vehim; kitabı, bir eğlence; ilâhî kelâmı, bir musıki diye karşılarlar. ilâhî işlerle dünya işleri arasındaki inceliğin farkına varmaz, kimin kulu olduklarını, neye veya kime tapacaklarını bilmezler. Gönülleri boş heva, gözleri şekil ve resim, kulakları anlamsız sesler, müsemmasız isimler peşinde dolaşır durur. Kendilerine kalb, göz, kulak verip yaratan, yaratılıştan kendilerini rablık mîsakına taahhüt ettiren, Semî (işiten), Basîr (gören) ve eşi-benzeri olmayan Allah Teâlâ'ya türlü türlü şirkler koşarlar, gafletlerinden dolayı Allah'ı anmazlar, anarlarsa bile O'nun münezzeh şanına layık olmayan isim, sıfat ve özelliklerle anarlar.
  23. yukarıda meallerini verdiğiniz ayetlerde inançsüzların içine düştüğü durumlar tasvir edilmiştir. Ayrıca ayetlerde belli bir şahıs değil inanmayan insanın içinde bulunduğu durumun olumsuz neticeleri ve halleri teşbihlerle anlatılmıştır. 1. “Kafirlerin durumu, sadece çobanın bağırıp çağırmasını işiten hayvanların durumuna benzer. Çünkü onlar sağırlar, dilsizler ve körlerdir. Bu sebeple düşünmezler.” (Bakara 171) Kafirler Allah’ın indirdiklerini reddedince hep bağıran ve çağıran kimseler oldular. Yer ve gökleri bağırmakla ve çağırmakla doldururlar ki, böylece alim ve düşünür olarak bilinsin ve anılsınlar. Oysa, onlar gerçeği görmeyen kör, işitmeyen sağır ve konuşamayan dilsiz kimselerdir. Gerçek ve hak Allah’ın indirdiğidir. Fakat onlar bunu görmek, işitmek, tanımak istemezler. Daima kendileri daha üstün görürler. Bu gerçeği bağırış ve çağırışlarla da örtmeye çalışırlar. İşte, bu asırda bunu görüyoruz. Kafirler dünyayı boş laflarla ve kakırtılarla doldurdular. Fikirlerini yüksek ve görüşlerini parlak olarak göstermeye çalıştılar. Oysa fikirleri akla ve fıtrata uymayan, sadece boş gürültü dolu sözlerdir. Aynı anda, doğru fikirleri söyleyenlerin ağızlarını kapatırlar, hapse atarlar veya öldürürler. Ayrıca doğruyu söyleyenlere değişik ithamlar yapıştırırlar. Terörist, fundamentalist, radikal, muta’ssıb, gerici, ajan, fitneci v.s. gibi. Bununla beraber kendi fikirlerini süslerler ve diğerlerininkini kötülerler. Fakat karşıt fikirlere müsaade etmezler, sahiplerini ezerler, kötülerler ve itham ederler. Hz. Muhammed (sav)’e karşıda öyle yapıldı. Bu asırda aynı şeyi yapıyorlar. devamı gelicek tane tane idrak ederek ve rahat okumanız açısından ayet ayet eklicem
  24. 15/9- Şüphesiz o zikri (Kur’an’ı) biz indirdik biz! Onun koruyucusu da elbette biziz. fazla söze gerek yok sanırım ALLAH'In sözü her sözden üstündür selametle..

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.