Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

deren

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    24
  • Katılım

  • Son Ziyaret

1 Takip eden

deren Hakkında

  • Doğum Günü 13-01-1977

Diğer Bilgiler

  • Website URL
    http://deren-fm.net.tc/

Profil Bilgileri

  • Cinsiyet
    Kadın
  • Yer
    izmir
  • İlgi Alanları
    radyo müzik-kitaplar

deren - Başarıları

Araştırmacı

Araştırmacı (4/14)

  • İlk İleti
  • Ortak Nadir
  • Birinci Hafta Tamamlandı
  • Bir Ay Sonra
  • Bir Yıl İçinde

Son Rozetler

0

İçerik İtibarınız

  1. deren doğum gününüz kutlu olsun!

  2. deren doğum gününüz kutlu olsun!

  3. deren doğum gününüz kutlu olsun!

  4. deren

    hosgeldiin

    dORa yorumun icin tesekkür ederim hosgeldin )))
  5. deren

    DOGRU ERKEK DOGRU KADIN!

    DOĞRU ERKEK DOĞRU KADIN.... Birkaç yıl önce bir uçak yolculuğu sırasında yanımdaki koltukta oturan bir adamın alyansını sağ elinin işaret parmağına taktığını fark ettim. O anda yorum yapmaktan kendimi alamadım. 'Bayım alyansınızı yanlış elinize takmışsınız dedim ' Adam bunun üzerine bana dönerek ; 'yanlış kadınla evlendim de ondan' diye karşılık verdi. Ziglar bu anıyı okuyuculara aktardıktan sonra aklımıza gelmeyen soruyu soruyor; ·'Peki ya bu adam doğru adam mıydı? Yani adamın yanlış kadını doğru adamla mı evliydi. Yazar her şeye rağmen 'doğru adam' ve 'doğru kadın' olmanın bir yolu olduğunu haber veriyor. 'Yanlış seçilmiş bir insana doğru insanmış gibi davranırsanız sonuçta doğru insanla evlenmiş olursunuz.... Doğru seçilmiş bir insanla evlendiğiniz halde yanlış davranıyorsanız kesinlikle yanlış bir evlilik yapmışsınızdır. Doğru insan olmak doğru insanla evlenmekten çok daha önemlidir. Kısacası evlenmek için doğrumu yoksa yanlış eş mi seçtiğiniz asıl olarak size bağlıdır. Zig Ziglar kitabın ilerleyen sayfalarında 'on ineklik bir kadın aranıyor' başlıklı bir öyküyle destekler tezini. Çok yıllar önce Hawai adaları ndan ohao da insanlar alışık olmadıkları bir olaya tanıklık ederler. Ohao da müstakbel bir koca bir aileye kızlarıyla evlenebilmek için belli sayıda inek vermek zorundadır. Ama kız bir eşte bulunabilecek bütün özellikleri ve güzelliğiyle alışılmadık bir örnekse dört inek verildiği de olmuştur. Yıllar önce adanın en ücra köşelerinden birinde doğruluğu kanıtlanmamış da olsa çok çekici ve iyi huylu bir kadının astronomik fiyat sayılan beş inek karşılığında gelin gittiği doğrultusunda belli belirsiz bir rivayet de dolaşmaktadır. Ada da iki kızı olan bir adam yaşamaktadır. Büyük olanı bizim toplumumuzdaki deyişle 'kabul görmeyen' tipte baştan şansı olmayan bir tiptir. Neredeyse bir cüce kadar kısadır. Babası ona üç inek fiyat biçmiştir. İki inekli bir teklife de severek kabul edecektir. Hatta iyi pazarlık yapan biri çıkarsa tek ineğe 'fit' olmaya razıdır. Aslında pazarlık çok ağırlaşırsa yaşlı baba ömür boyu kızını besleme yükünden kurtulacağını düşünerek hiç inek almadan bile verecektir. Küçük kız kardeşte ise durum farklıdır. Baba muhteşem bir güzellik ve cazibenin iyi huyla birleşmesinin örneği olan küçük kızdan çok kolay kurtulacağını bilmekte ve geleceğinden hiçbir endişe duymamaktadır. Adanın en zengini olan Johny Lingo bu evin kapısına geldiğinde herkes onu küçük kızı isteyeceğini düşünür. Oysa o herkesin tahmininin dışında bir şey yapar. Yaşlı adamı sevince boğarak büyük kıza talip olur. İhtiyar sevincinden neredeyse havaya uçmaktadır. Hem çok zengin hem de eli açık insan olarak tanındığı için en azından standart fiyatın karşılığı olarak üç ineği ödeyeceğini düşünür. Sonra biraz hayal kurarak cömertliği ve zenginliğiyle belki dört inek vereceği de aklına gelir. Derken adam hayal sınırlarını zorlar. Ve belki de beş inek bile verebileceğini düşünür. Johny kızı istemeye gelince yanında 12 tane inekle gelince babanın nasıl duygular beslediğini anlayamazsınız. Yaşlı baba neredeyse kalpten gitmek üzeredir. Johny fikrini değiştirmeden ölmeden veya kendini toparlamadan kabile reisine hazırlıklar yapması için haber vermeye koşar. O günlerde normal balayı bir yıl sürerdi ama 12 ineklik gelin aldıysanız herhalde üç ineklik balayı ile yetinmezsiniz. Böylece gelin ve damat iki yıllık balayı niyetiyle bilinmeyen yerlere gitmek üzere yola çıkarlar. Damatla gelinin dönmesinin beklendiği gün onları görür görmez haber vermek üzere köyün dışına bir gözcü gönderilir. Gün doğduktan az sonra gözcünün sesi duyulur. Doğal olarak gelenler gelinle damat mı diye merak ederler. Gözcü öyle tahmin ettiğini ama emin olamadığını söyler. Adam Johny'i hemen tanımış fakat kızdan emin olamamıştır. Kız aşina gelmiştir. Ama yaklaşan kadın çok güzel zarif ve kendinden emin birisidir. Çift iyice yaklaştığında hiç kimsenin tereddüt'ü kalmaz. Kızın güzelliği cazibesi ve çekiciliği en eleştiric i gözlerde bile reddedilmeyecek ölçüdedir. Yakından bakanlar. Johnny'nin 12 inek karşılığında iyi alışveriş yaptığını düşünürler. İşi n püf noktasını şöyle özetler Zig Zaglar : 'Johnny 12 inek ödedi, kız 12 ineklik bir kadın haline geldi.' Bu hep böyle olmaktadır. Eşinize-sevgilinize verdiğiniz değer, ona kazandırdığınız değerdir. Aslında 'doğru adam' doğru kadını inşa eder. Doğru kadında doğru adamı...
  6. deren

    hosgeldiin

    elif cim yorumun icin cok tskler hos yazmissin seni bu guzel sitede tanidigim icin cok mutluyum harika dostlugun icin cok tesekkur ederim.ıyıkı senı tanıdım
  7. deren

    hosgeldiin

    Hoş geldin denizler durulmadı ,dalgalar hırçındı sen olmayınca Hoş geldin umutlar yeşermedi sevgin olmayınca Hoş geldin doğmadı güneş, parlamadı yıldız, açmadı çiçek Hoş geldin Hayaldi bence sensiz bir hayatı düşünmek Hoş geldin sensiz geçti günler, aylar seneler olmadı sen izin vermedin Hoş geldin göçmen kuşlar döner olmuştu bu şehirden sen olmayınca Hoş geldin mutluluk azalmıştı çoğalır oldu sen gelince Varlığın apaçık belli etti kendini Ve o güzelim gözlerin aydınlattı karanlıkta kalmış bu şehri Bir kez daha Hoş geldin.. DEREN EFEMMMMMMMMMM
  8. deren

    Kahve Çekirdekleri Benzeri EVLİLİKLER

    birce harika sin ama dostluklar bole olusuyor yazsınlar ki yorumlarini ben kahvelerini ikram edeyim belki hayatin telasindan biraz gec dönerim ama muhakkak dönerim )))))
  9. deren

    HASTANE ÖNÜNDE İNCİR AĞACI

    sevgili arkadasim sen şiiri de unutsan cok güzel yorumlamissin tebrik ederim. basarilarinin devamini dilerim.
  10. deren

    ZAMAN ALISMAYI ÖGRETTİR,AMA UNUTMAYI ASLA!

    Ögrendik ki... Kibar olmak, hakli olmaktan çok daha önemli. *** Ögrendik ki... Bir çocugun bize uzattigi hediyeyi geri çevirmemeliyiz. *** Ögrendik ki... Bir insana yardim etmemizin hic yolu yoksa, ona en azindan dualarimizi göndermeliyiz. *** Ögrendik ki... Hayat sartlari bizi ne kadar ciddi görünmeye zorlasa da, herkes çilginliklarini paylasacak birini ariyor. *** Ögrendik ki... Bazen bir insanin tek ihtiyaci olan tutunacak bir el ve kendisini anlayacak bir yürektir. *** Ögrendik ki... Parayla "klas insan" olunmuyor. *** Ögrendik ki... Kabuklarimizi kirdigimizda içeriden sevilmek ve önemsenmek isteyen biri çikiyor. *** Ögrendik ki... Her yarayi saran zaman degil, sevgidir *** Ögrendik ki... Olgunlasmanin en kisa yolu, bizden daha zeki insanlardan cevre edinmektir. *** Öğrendik ki... Karsilastigimiz herkes gülümsememizi hak eder. *** Ögrendik ki... Birine asik oldugumuz ana kadar, hiç kimse mükemmel degildir. *** Ögrendik ki... Firsatlar asla yok olmaz. Bizim kaçirdiklarimizi yakalayan biri daima olacaktir. *** Ögrendik ki... Yumusak kelimeler kullanmak, onlari yutmamiz gerektiginde isimizi kolaylastiracaktir *** Ögrendik ki... Bir gülümseme, daha güzel bir görüntüye kavusmanin bedava yöntemidir. *** ve.. Ögrendik ki... Zaman alismayi ögretir, ama unutmayi asla [/img]
  11. deren

    Kahve Çekirdekleri Benzeri EVLİLİKLER

    birce yorumun icin tesekkur ederim senden baska okuyan olmamis galiba )) ben de kahveyi cok severim.
  12. deren

    Kahve Çekirdekleri Benzeri EVLİLİKLER

    BİR BABANIN OĞLUNA EVLİLİK TAVSİYESİ: Bir baba evlenmek üzere olan oğluna tavsiyelerde bulunuyormuş. "Son tavsiyemi mutfakta anlatmak istiyorum" demiş. Mutfağı ve yemek yapmayı bilmeyen delikanlı "Olur" demiş çekine çekine. Baba, ocağa aynı büyüklükte üç kap koymuş, hepsini suyla doldurup üçünün de altını yakmış. "Şimdi, istediğim her şeyden iki tane vereceksin bana" demiş oğluna. Sırasıyla havuç, yumurta ve kavrulmamış kahve çekirdeği istemiş... Oğlu hepsinden ikişer tane vermiş babasına. Adam iki havucu birinci kaba, iki yumurtayı ikinci kaba ve iki kavrulmamış kahve çekirdeğini üçüncü kaba koymuş. Her üçünü de yirmi dakika süreyle kaynatmış. Daha sonra kapları indirip yemek masasına buyur etmiş oğlunu. Yemek masasında üç tabak duruyormuş. Kaplarda kaynayan havuçları, yumurtaları ve kahve çekirdeklerini büyük bir özenle tabaklara yerleştirmiş. Sonra oğluna dönüp sormuş: "Ne görüyorsun?" Oğlu düşünürken açıklamaya başlamış. "Havuçlar haşlandıkça aslını kaybedip yumuşamış. Yumurtalar görünüşte baştaki gibi sert duruyorlar ama içleri katılaşmış. Kahve taneleri ise olduğu gibi duruyor, başta neyseler sonunda da öyleler.. " Sonra asıl tavsiyesine sıra gelmiş: "Evlilikte aşk ve şefkat birlikte olmalıdır. Aşksız bir evlilikte her iki eş de şu gördüğün havuçlar gibi birbirlerini tüketirler, eskitirler, pörsütürler. Şefkatsiz bir evlilikte ise eşler birbirlerine ne kadar tahammül etseler de, şu gördüğün yumurtalar gibi içten içe katılaşırlar, birbirlerinden uzaklaşırlar. Aşkın da şefkatin de olduğu bir evlilikte ise, şartlar ne olursa olsun, eşler tıpkı şu kahve taneleri gibi, birbirlerinin yanında kalırlar, kendi kişiliklerini yitirmezler. Kahve tanelerinin tekrar kaynatılmaya hazır olmaları gibi, onlar da birbirleriyle baş başa uzun yıllar geçirmeye isteklidirler. Oğlu aldığı bu dersten tatmin olmuşa benziyordu. "Asıl ders bu değil!" dedi baba. Oğlunun elinden tuttu, ocağın üzerinde bıraktığı kapların içinde kalan suları gösterdi. Havuçlardan ve yumurtalardan arta kalan suya bak... İkisinde de bir tat yok " Kahve çekirdeklerini çıkardığı kaptaki suyu yavaşça bir fincana boşalttı. Mis gibi taze kahve kokuyordu. Fincanı oğluna uzattı. "İçmek istersin herhalde" dedi. Oğlu kahvesini yudumlarken konuşmasını sürdürdü. "Kahve çekirdekleri gibi birbirlerini tüketmeyen eşlerin paylaştığı yuva da işte böyle olur. Mis gibi, temiz ve huzur verici. Başka herkesin fincanına koyup yudumlayacağı taze kahve gibi... Çünkü onlar birbirlerini harcamayarak, birbirlerine aşkla ve şefkatle davranarak hayata kendi tatlarını, kokularını ve renklerini katmayı başarırlar." HERKESE KAHVE ÇEKİRDEKLERİ BENZERİ EVLİLİKLER DİLEĞİMLE........
  13. deren

    oyun yazarının türküsü

    Ben bir oyun yazarıyım. Gördüğümü gösteririm. Nasıl alınıp satıldığını gördüm insan pazarlarında insanların Bunu gösteririm, ben, oyun yazarı. Birbirlerinin odalarına ne düzenlerle girdiklerini, nasıl coplarla ya da parayla, sokakta nasıl durduklarını ve beklediklerin, nasıl tuzaklar kurduklarını birbirlerine, sözleştiklerini umutla nasıl, nasıl astıklarını birbirlerini, nasıl seviştiklerini, çapulculukla kazandıkları parayı nasıl savunduklarını ve nasıl yediklerini. Bütün bunları gösteririm ben. Birbirlerine söyledikleri sözcükleri dökerim kağıda. Ananın oğluna neler söylediğini, işçiye neler buyurduğunu işverenin, nasıl yanıt verdiğini karının kocaya, tüm yalvaran sözcükleri, tüm buyuran sözcükleri, yaltaklanan sözcükleri, aldatan sözcükleri, yalan söyleyen, bilmeyen, güzel ya da yaralayan... Bunları kağıda dökerim ben. Yaklaşan kar fırtınalarını görürüm ve yaklaşan depremleri, yolu tıkayan dağları görürüm ve yataklarından taşan nehirleri. Ama şapkaları var kar fırtınalarının, depremlerin cüzdanlarında paraları, dağlar gelirler arabalarından inerek, şahlanan nehirler denetler polisi. Ben ışığa çıkartırım bunların hepsini. Gösterebilmek için gördüklerimi başka halkların, başka çağların oyunlarını okurum. Bir iki oyun yazdım, inceleyerek iyice o zamanın tekniğini ve kaparak işime yarayacak olanı. İngilizlerce nasıl sunulduklarını inceledim büyük feodal kişilerin inceledim zengin kişileri, ki onlar için dünya sadece özgelişimleri içindi. Ahlakçı İspanyolları inceledim, o harika duyguların ustaları olan Hinlileri ve aile kurumunu gösteren Çinlileri ve kentlerdeki çok renkli kaderleri. Kentlerin ve evlerin görünümü, benim zamanımda öylesine çabuk değişiyor ki, iki yıl ayrılıp geri geldin mi olursun bir başka kente yolculuk gibi. İnsanlar kalabalıklar halinde değiştirivermişler görünümlerini şu birkaç yıl içinde. Fabrika kapılarından içeri giren işçiler gördüm ve kapı yüksekti, ama dışarı çıktıklarında bükülmüştü belleri. O zaman şöyle dedim kendi kendime: Her şey değişmede ve her şey sadece kendi zamanına göre. Ve böylece ben, her sahneye kodum bir tanıtma işareti ve her fabrika avlusuna ve her odaya yıl sayısını işaretledim sığırlarını damgalayan çobanlar gibi. Ve orada kullanılan tümcelere de bir tanıtma işareti kodum, unutulmasınlar diye yazılan geçici insanların deyişleri gibi olsunlar diye onlar da. İşçi tulumu içindeki kadının o yıllarda bir bildiri önünde eğilip söylediklerini, ve şapkaları enselerinde borsacıların katipleriyle dün nasıl konuştuklarını, bu olayların geçtiği yılların geçiciliği ile damgalandım. Ama bütün bunlara bir şaşırtıcılık verdim, bunların en bilinenlerine bile hatta. Bir kimsenin inanmayacağı bir şey gibi döktüm kağıda. Hiç kimsenin görmemiş olduğu bir şey gibi sundum bir kapıcının kapıyı çarpmasını donan bir insan yüzüne. Çeviri : A. KADİR - Gülen AKTAŞ
  14. TEBRİKLER ARKADASLAR BASARILARINIZIN DEVAMINI DILERIM.
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.