Zıplanacak içerik

ERXAN

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

ERXAN tarafından postalanan herşey

  1. Basbakan da oğlunu böyle şaşalı bir düğünle evlendirmişti. Benim anlayamadığım, bizim çocukluğumuzdan beri öğrendiğimiz bir şey vardı, iyi bir müslüman sade, kanaatkar olur ve ahiret için yaşar diye...Bizimkiler ağızlarından müslümanlığı düşürmezler ama hepsi mal, mülk, para, tantana peşinde...Üstelik sorsanız bunlar "halk adamı" (!)...
  2. ERXAN şurada bir başlık gönderdi: Bilim Tarihi
    A. Çin'de Bilim Çin Uygarlığında bilimsel faaliyetin başlangıcı M.Ö. 2500'lere kadar götürülebilir. Zaman zaman sınırları Hindiçini de içine alan, zaman zaman ise sadece Sarı Irmak civarında ufak bir devlet şeklinde görülen Çin, ilk insan kalıntılarının (Sinantropus Pekinensis) bulunduğu yerlerden biridir. Çin uygarlığı, genellikle, kapalı bir uygarlık olarak nitelendirilmiştir. Ancak Türklerle ve Hintlilerle yakın ilişki içinde oldukları bilinmektedir. Bu etkileşim sonucunda Türklerin kullandıkları On İki Hayvanlı Türk Takvimi'ni benimsemişlerdir. Hint uygarlığından ise, özellikle matematik konusunda etkilendikleri bilinmektedir. On ikinci yüzyıldan itibaren yapılan seyahatler sonucunda, matbaa ve barut gibi teknik buluşlar, Avrupa'ya Çin'den götürülmüştür. Çin'de kullanılan sayı sistemi on tabanlıdır. Ayrıca, işlem yapmalarını kolaylaştıran, abaküs ve çarpım cetveli gibi bazı basit aletler de kullanmışlardır. Diğer uygarlıklardan farklı olarak Çin'de daha çok aritmetik ve cebir bilimleri gelişme göstermiş ve hatta geometri problemleri bile bu iki disiplinden yararlanılarak çözülmeye çalışılmıştır. Çin astronomisi, diğer uygarlıklardan bazı temel farklılıklar gösterir; takvim hesaplamalarında, diğer uygarlıkların Güneş veya Ay'ı esas almalarına karşın, Çin uygarlığında yıldızlar esas alınmıştır ve diğer sistemlerde yıllık hesaplamalar kullanılırken, burada günlük hesaplamalar kullanılmıştır. Ayrıca Çinlilerin, temel koordinat düzlemi olarak ekliptik düzlemi yerine ekvator düzlemini benimsedikleri görülmektedir. Çin astronomisi, bu açıklamalardan da anlaşılacağı gibi, bir yıldız astronomisidir ve gözle görülebilen yıldızların yanında, kuyruklu yıldızlar ve kutup yıldızı hakkında ayrıntılı bilgiler içermektedir. Teknik açıdan da devrine nispetle oldukça gelişmiş bir düzeyde bulunan Çin astronomisinde, Galilei'den önce Güneş lekeleri konusunda bilgi verildiği görülmektedir (M.Ö. I. yüzyıl). Ayrıca astronomi metinlerinde, meteor ve meteoritler ile nova ve süpernovalar hakkında kayıtlara da rastlanmaktadır. Çin tıbbı, evren, doğa ve insan arasında sıkı bir ilişkinin bulunduğu anlayışına dayanır. Çinli düşünürler, evrenin sürekli bir oluşum içinde olduğuna inanırlar; onlara göre, bu sürekli devinim daima bir başlangıca dönüşü içerir. Evrensel sistemin bir parçası olan insan, ikilem gösteren yin ve yang ilkesinin (iyilik ve kötülük, hastalık ve sağlık gibi) etkisi altındadır. Geleneksel Çin tıbbının tedavi şekillerinden olan masaj ve akupunktur yöntemleri günümüzde de kullanılmaktadır. B. Hindistan'da Bilim Hindistan'daki bilimsel etkinliklerin başlangıcını M.Ö. 5000'lere kadar geriye götürmek mümkündür; ancak bilim gibi düzenli bir bilgi topluluğunun oluşumu için yaklaşık M.Ö. 2500'leri beklemek gerekmiştir. Erken dönemlere ilişkin bilgileri Vedik metinlerden ve nispeten daha geç tarihli olan Siddhantalardan edinmek olanaklıdır. Hindistan'da kullanılan sayı sistemi, on tabanlı (yani desimal) olup, erken tarihlerden itibaren konumsal rakamlandırma yönteminin benimsendiği görülmektedir. Sıfırı ilk defa Hintli matematikçiler kullanmıştır. Sayı sistemindeki bu erken tarihli gelişme, aritmetiğin gelişim hızını büyük ölçüde etkilemiştir. Daha sonra Pythagorasçılara mal edilecek olan Pythagoras Teoremi'nin çözümü ile ilgili erken çözüm örneklerine Hintlilerin geometrik metinlerinde rastlamak mümkündür. Cebir alanında birinci ve ikinci derece denklem çözümleriyle ilgilenmişler ve trigonometri alanında ise, sinüs ve kosinüs fonksiyonlarını kullanmışlardır. Daha sonra Hintlilerin aritmetik, cebir ve trigonometri konusundaki bilgileri Sanskrit dilinden Arapça'ya yapılan çeviriler yoluyla İslâm Dünyası'na aktarılacak ve buradaki bilimsel uyanışta önemli bir rol oynayacaktır; on ikinci yüzyıldan itibaren Arapça'dan Latince'ye yapılan çeviriler sonucunda ise, Hıristiyan Dünyası bu bilgilerle tanışacaktır. Hintlilerin evreni Yer merkezlidir ve astronomiden söz eden metinlerde Ay ve Güneş'in hareketleri ve tutulmaları, Yer, Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter ve Satürn'ün hareketleri, Yer ve Güneş'in birbirlerine uzaklıkları hakkında ayrıntılı bilgiler verilmiştir. M. S. beşinci ve on ikinci yüzyıllar arasında konuyla ilgili yapmış oldukları çalışmalarda ise, trigonometrik oranları da dikkate almak suretiyle, Güneş-Yer, Ay-Yer uzaklıklarını, Güneş, Ay ve diğer gezegenlerin konumlarını ve dolanım periyotlarını hesaplamaya çalışmışlar ve bunlarla ilgili sayısal değerleri içeren eserler bırakmışlardır. Bunlardan Aryabhata adındaki bir astronom ilk defa Yer'in kendi etrafındaki hareketinden söz etmiştir. Hint tıbbı, başlangıcından itibaren Hint felsefesi ve kozmolojisiyle iç içe gelişmiştir. Onlara göre, canlı varlıklar evrenin küçük bir modelidir ve doğadaki diğer varlıklar gibi, toprak, su, hava, ateş ve eterden meydana gelmiştir. M.Ö. üçüncü yüzyıldan itibaren gelişen tıpla ilgili sistemler konuya yeni bakış açıları getirmiştir. Bunlardan Yoga Okulu, sağlıklı olabilmek için beden disiplinin yanı sıra, zihin disiplinini de şart koşarken, yine aynı dönemlerde ortaya atılan bir başka görüş, beden yapısının temelde kimyasal esaslara dayandığını, dolayısıyla tedavinin de aynı esaslara dayanması gerektiği tezini savunmuştur. Hint uygarlığındaki bilimsel uğraşlar, bilimin gelişimi üzerinde oldukça etkili olmuştur. Bu etki ilk dönemlerde tacirlerin, seyyahların ve askerlerin yardımlarıyla gerçekleşirken, daha sonraki dönemlerde, doğrudan doğruya bilginler ve çevirmenler yoluyla gerçekleşmiştir. C. Orta Asya'da Bilim Orta Asya bilim tarihi M.Ö. 8000'lere ve hattâ çok daha eskilere kadar götürülmektedir. Arkeologlar tarafından bugün de sürdürülmekte olan kazılarda, taş devrinden kalma çanak ve çömleklere, çakmak taşından ve taştan yapılmış topuz veya kargı biçimindeki silahlara, buğday ve arpa yetiştirildiğine ilişkin izlere rastlanmıştır. Daha sonra, demir kullanılıncaya kadar geçen süre içinde hayvanlar evcilleştirilmiş, bakır ve kurşundan çeşitli eşyalar yapılmıştır. İlk defa alaşım olarak bronzu kullanan Türklerdir Demir devrinden sonra, iklim koşullarının bozulması nedeniyle, Türklerin güneye doğru göç ettikleri görülmektedir. Orta Asya'da atı evcilleştirmişler ve M.Ö. 2800 yılı sıralarında arabayı icat etmişlerdir. Türkler, evrenin bir kubbe biçiminde olduğunu düşünüyorlardı. Bu kubbe, altın veya demirden bir kazık, yani Kutup Yıldızı çevresinde, muntazam bir hızla dönüyordu. Burçları taşıdığı düşünülen ekliptik çarkı ise buna dik olarak yerleştirilmişti. Gökteki bu düzen, Yeryüzü'ne de yansımıştı. Kutup Yıldızı'nın tam altında, Yeryüzü'nün yöneticisi olan hakanın oturduğu kent bulunuyor ve Ordug adı verilen bu kentin plânı da göksel düzeni yansıtıyordu. Merkezde kesişen iki ana yol vardır. Nasıl gök, kutup yıldızının çevresinde dönüyorsa, toplumdaki işler de hükümdarın çevresinde döner. Bilinen ilk Türk yazılı anıtı Göktürk devleti (552-745) döneminden kalma Orhun Yazıtları'dır. Göktürkler On İki Hayvanlı Türk Takvimi'ni kullanmışlardır. Takvimde her yıla bir hayvanın adı verilmiştir. Bunlar sıçan, öküz, kaplan, tavşan, ejder, yılan, at, koyun, maymun, tavuk, köpek ve domuzdur. On iki yıl süren her devreden sonra aynı adları taşıyan ikinci bir devre başlar. Devreyi teşkil eden hayvanlar devrederken ait oldukları yılların özelliklerini de belirliyordu. Bir gün on iki eşit kısma ayrılır ve her birine "çağ" denirdi. Yani bir çağ iki saate karşılık geliyordu. Bu çağlara da yine on iki hayvanın adı veriliyordu. Gün gece yarısı, yıl da ilkbahar başlangıcı ile başlardı. Dört mevsim vardı. Yıl, altmış günlük altı haftaya ayrılmıştı. Bu on iki hayvanlı takvim daha sonra, on üçüncü yüzyılda da kullanılmıştır. D. Mısır'da Bilim Nil nehri civarında gelişen Mısır uygarlığı M.Ö. 2700 yıllarından itibaren matematik, astronomi ve tıp konularındaki etkinliklerle parlamıştır. Mısırlılar matematiklerinde, kullandıkları on tabanlı hiyeroglif rakamlarıyla, sayıları sembollerle ifade etme safhasına ulaşmışlardır. Bu rakamlarla çeşitli matematik işlemlerini yapabilmişler ve cebir işlemlerine çok benzeyen ve diğer uygarlıklarda da görülen "aha hesabı" adlı bir hesaplama yöntemi geliştirmişlerdir. Bu hesaplamada "yanlış yoluyla çözüm" tekniği kullanılmıştır. Geometrilerinde ise alan ve hacim hesapları yapıyorlardı. Mimari alanında Mısırlılardan kalan eserler arasında en önemli yeri piramitler tutar; onlar birer mimari harikasıdır. Mısırlılar gökyüzü olaylarını dinî açıdan yorumlamışlardı. Gök cisimlerini tanrı olarak kabul etmişler ve gök yüzündeki olayların da tanrıların faaliyetleri olduğuna inanmışlardı; yani astronomileri dinî öğelerle iç içe idi. Takvimleri Güneş takvimi idi ve yıl uzunluğu 365 gün olarak kabul ediliyordu. Günümüzde kullanılan takvimin temelinde Mısır takvimi yer alır. Günün 24 saate bölünme geleneğini de Mısırlılara borçluyuz. E. Mezopotamya'da Bilim Dicle ve Fırat deltası, Asya, Afrika ve Avrupa arasında köprü vazifesi gören bir kavşak bölge olarak büyük bir uygarlığın gelişmesine çok elverişli bir yerdi. Burada gelişen Mezopotamya uygarlığının başlangıcı M.Ö. 3000 yıllarından öncesine gider. Bu uygarlığı Sümerliler, Akadlılar ve Babilliler ortaya koymuştur. Bilimsel faaliyetler olarak daha çok zaman ölçme, alan hesaplama, sulama kanallarını organize etme, değiş-tokuş gibi günlük yaşamın gereklerine uygulanan astronomi ve matematik bilgileri ile karşılaşılır. Modern astronominin temelinde Mezopotamya astronomisi bulunur. Onlar mitolojiye ve dinî inançlara dayanan astronomiden laik ve matematiksel astronomiye geçmeyi başarabilmişlerdir. Evrenin, Yer, gök ve ikisi arasında bulunan okyanustan oluştuğuna inanıyorlardı. Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter ve Satürn gezegenlerini ve on iki takım yıldızını tanıyorlardı. Söz konusu beş gezegenin tutulma düzlemi yakınında dolaştığını saptamışlardı. Ay yılına dayanan takvimleri daha sonraki dinî takvimlere ve İslâm Dünyası'ndaki hicrî takvime temel oluşturmuştur. Günü 12 saate, saati 60 dakikaya, dakikayı da 60 saniyeye bölmüşlerdi. Güneş, Ay ve beş gezegene bağlı olarak bir hafta 7 gün olarak kabul edilmiş, ve bu 7 günlük hafta Romalılar vasıtasıyla Avrupa'ya geçmiş ve oradan da bütün dünyaya yayılmıştır. Ay ve Güneş tutulması tahminlerini yapabilecek düzeyde astronomi bilgisine sahiptiler. Mezopotamyalılar cebirin kurucusudurlar. Gelişmiş bir rakam sistemine sahip olmaları cebir konusunu da ilerletmelerine yol açmıştır. Birinci ve ikinci derece denklemlerini belirli gruplar halinde sınıflamışlar ve her grup için ayrı çözüm formülleri vermişlerdir. Geometrileri analitik idi. Yani, geometri problemlerinin çözümü genellikle cebir yoluyla ele alınmaktaydı. Thales Teoremi'ni dik üçgenler için bulmuş, ve kullanmışlardır. Pythagoras Teoremi'ni de biliyor ve kullanıyorlardı. Daireyi 360 dereceye bölen de Mezopotamyalılardır. F. Anadolu'da Bilim Coğrafi konumu çeşitli bölgelerle bir köprü niteliğinde olan Anadolu yarımadasından ilk uygarlıkların tarihi M.Ö. 8000'lere kadar götürülmekte olup, bu uygarlığın bugünkü Aksaray ili civarında olduğu belirlenmektedir. Daha geç tarihli olanlar arasında ise Hitit, Urartu, Firig ve Lidya uygarlıkları sayılabilir. Hititlerin Mezopotamya kökenli "şekel" ve "mina" adlı ağırlık birimlerini kullandıkları, en çok bakır ve tunçtan eşyalar yaptıkları, çivi yazısı ve hiyeroglif yazı olmak üzere iki çeşit yazıları oldukları bilinmektedir. Van gölü civarında gelişen Urartu uygarlığında ise çivi yazısı ve resim yazısı kullanılmış, yapmış oldukları kapların üzerine, onların hacimlerini yazmışlardır. En önemli merkezleri Gordion ve Midas olan Firigya uygarlığının Fenike alfabesinin Batı'ya yayılmasında önemli rolü olmuştur. Ayrıca, Kybele adı verilen ana tanrıça kültü de bu uygarlıktan Yunanlılara geçmiştir. Bakır-kalay alaşımı olan tunçtan eşyalar yapmışlar, bazı müzik aletlerini icat etmişler (simbal, flüt gibi), kilim dokumuşlardır. Kilim için kullandıkları "tapetes" adı bugün Fransızcada "tapis" biçimini almıştır. Batı Anadolu'daki Lidya uygarlığının en büyük başarısı ise parayı icat etmiş olmasıdır. Böylece o dönemin ekonomik hayatında büyük gelişme sağlanmış, modern ekonominin temelleri atılmıştır.
  3. ERXAN şurada cevap verdi: berceste başlık Aslan Burcu
    Ya ben Aslan değilim ya da burçlar *******!...
  4. Saygı ve sevgiyle anıyoruz..
  5. Türkiye'de 10-15 yıl önce ilk kez billboardlarda bir yazarın, Orhan Pamuk'un reklamı yapılıyordu..Bununla kalmıyor daha sonra medyada bir Orhan Pamuk rüzgarı estiriliyordu...O zamanlar hep kafama takılmıştı. "Türkiye'de onca değerli yazar, iyi romancılar varken niçin Orhan Pamuk adı öne sürülüyor, diğer yazarlara haksızlık edilmiyor mu?", diye kendime soruyordum...Bu arada Beyaz Kale ve adı çokça söz edilen Kara Kitap'ı alıp okudum...Şunu rahatlıkla söyeleyebilirim ki Kara Kitap bence, Türk roman tarihinin kara kitabıdır... Hayatımda bu kadar kötü, okuruna işkence çektiren bir kitap daha okumadım..Neyse, aradan geçen zaman zarfında medyanın Orhan Pamuk'a ilgisi hiç kesilmedi ve artarak sürdü..Sanki ortada bir mizansen kurgulanıyordu...Ve bu kurgu amacına adım adım ulaşıyordu... Bu arada Orhan Pamuk son yıllarında Türkiye Cumhuriyeti hakkında, Atatürk devrimleri hakkında ileri geri laflar etmeye başladı, bir 'demokrasi havarisi' kesildi. Oysa sözlerinin ne demokratlıkla ne de solculukla ilgisi vardı...Türkiye demokratik kitle hareketlerinde Orhan Pamuk yoktu...Sendikalı işçiler işten atılırken yoktu....Madımakta insanlar yakılırken..İnsanlar üç kuruş için alınterlerini satarken yoktu...Doğuda kadınlarımız töre cinayetlerine kurban giderken..Alevilere ikinci sınıf insan muamelesi yapılırken yoktu...Emparyalizm yurdumuzu yağmalarken...Nerede vardı Orhan Pamuk?...AB lobilerinde ermeni soykırımı sözcülüğü yaparken vardı....Kürtçülük oynayanların lobilerinde vardı...Hiç unutmam, TV de izledim: Sanıyorum yurtdışında bir konferansda "Türkler 1 milyon ermeniyi katletti" dedi..Daha sonra gazetecilere verdiği demeçte sözlerini inkar etti..Bu kadar kişiliksiz bir "sözde aydın"...Nobel için vatanını satan bir insan...Attila İlhan "Türk aydını Batı'nın manevi ajanıdır" derken ne kadar haklıymış...Bu arada şunu belirtmek isterim. Orhan Pamuk'a linç uygulamaya kalkanladan, kitaplarını okumam diyenlerden değilim. Yine de kitabını alır okurum. Bu konuda bir önyargım yok. Benim asıl karşı olduğum karakteri ve misyonu...
  6. ERXAN şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Sinema ve Tiyatro
    Adını bilmediğim eski bir Yeşilçam filminde, sanıyorum Kadir İnanır'ın meşhur yakarışı: "SEVİYORUM ULENN!..."
  7. Suç ve Ceza - Dostoyevski Daha lise birinci sınıftayken harçlığımdan biriktirdiğim parayla aldığım ve okuduğum ilk klasik romandı. Raskolnikov'u hayatım boyunca unutmayacağım ve herzaman benim baş roman kahramanım olarak kalacak..
  8. ERXAN şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Güncel Konular
    Zaten bu ülke 50 yıldır ne çektiyse 'dostumuz' ve 'stratejik ortağımız' ABD den çekti...Bence ABD nin Türkiye'ye resmen düşman olması Türkiye'nin önünü açacaktır. Türkiye'nin kurtuluşu Orta Asya ülkeleriyle ve Çin'le iş birliğinden geçer. Çünkü Batı emparyalisttir. Onlarla ittfifak olmaz. Elinizi verseniz kolunuzu alamazsınız...Bu nedenle Atatürk döneminin bağımsızlıkçı, bölge ülkeleriyle işbirliği içeren politika anlayışına geçmemiz şart.
  9. Hükümetin tezkere kararı bence halkın tepkisini yatıştırma gayretinden öte bir anlam taşımıyor...Eğer samimi olsalardı bayram sonrasına bırakmazlardı, isteseler bir günde meclisten geçirirlerdi. Bir nevi oyalama taktiği uyguluyorlar ve mümkün olduğu kadar da bu işi uzatacaklar.. Teskereyi meclisten geçirseler bile TSK ya operasyon için izin vermeyecekler. Nasrettin Hoca gibi ipe un serecekler. Önümüzdeki hafta göreceğiz neler olacağını..
  10. ana

    ERXAN şurada cevap verdi: jeune başlık Roman Forumu
    Bir oturuşta, bir solukta 100 sayfa birden okuduğum ilk ve son kitap...Uzun yıllar önce, henüz bir lise öğrencisiydim. Türkiye'de en çok baskı yapan ilk 10 kitaptan biri sanırım.
  11. ERXAN şurada bir başlık gönderdi: Roman Forumu
    Şu sıralar okuduğum kitap : Derin Devlet... Yazarı Cüneyt Arcayürek..Tuğla gibi kitabı bitirmek üzereyim. Kitapta daha çok, CIA-MIT ilişkisi ve Türkiye'deki faaliyetleri anlatılıyor.
  12. Vallahi görmedim....Çok sağol.
  13. ERXAN şurada bir başlık gönderdi: Öneri ve Eleştirileriniz
    Bu siteye yeni üye oldum. İnternette pek çok forum/site dolaştım; kapsam ve düzey bakımından burası diğerlerinden daha iyi gibi geldi. Yalnız sizden mümkünse kitap bölümü açmanızı rica edeceğim. Piyasaya yeni çıkan ve okuduğumuz her tür kitaplar hakkında yorum yapabileceğimiz, tartışabileceğimiz bir bölüm olursa güzel olur diye düşünüyorum. Saygılarımla
  14. ERXAN şurada cevap verdi: wyattearp başlık Ateizm
    Ben orta yaşı çoktan devirmiş bir insanım ve nereden baksanız 20 yıldır ateistim diyebilirim. Ama bu bir süreçtir. Zamanla oluşan, inişli çıkışlı bir süreçtir. Hiç kimse bir günde ateist olamaz. Çünkü kolay değildir. Çok okumak, sorgulamak ve mantık yürütme yeteneği gerekir. Tabi ki, bu niteliklere sahip olan her insan ateist değildir...Çok dindar bir insan da bu niteliklere sahip olabilir. Ama sağlam bir ateist olmak için bu şarttır. İkinci olarak tanrının varlığı yada yokluğu ispat edilebilir bir olgu değildir. Benim ateist olmamdaki en büyük etkenlerden biri, yaratıcı ve ödüllendirici/cezalandırıcı bir tanrı imgeleminin bana saçma gelmesi...Eğer evren bir yaratıcı olmadan var olamıyor ve tanrısal bir güç gerekiyorsa, tanrı nasıl kendi kendine var olabiliyor?. Tanrının saltık varlığını evrenin kendisine atfetmemize engel olan nedir? Hiçbir şey!...X bilinmeyeni Y bilinmeyenle açıklamak bir çözüm müdür?...Ben evrenin sonsuz bir devinim olduğuna, evrendeki her şeyin neden-sonuç ilişkisine dayalı olduğuna inanırım..Aslında tanrı inancı objektif gerekçelerden çok subjektif gerekçelere dayanıyor. Bugün bilim dünyası, bilimsel olarak mümkün olmasa da, diyelim ki, tanrının yokluğunu 2x2=4 misali bir matemetiksel gerçeklikle ispatlamış olsun...Yine de inanan insanlar yine inanmaya, hatta daha çok inanmaya devam edeceklerdir. Çünkü inanmaya ihtiyaçları vardır. Ben ateist olmakla birlikte , bugünün dünyasında ve koşullarında, ateist insanlardan oluşan bir toplum düşünmek istemem..Çünkü bu kadar adaletsizliğin, yoksulluğun, eşitsizliğin olduğu bir dünyada insanların elinden sığınacakları tek sığınak olan tanrıyı da alırsanız, sonuç felaket olur..Bu yorumu tartışmak için yazmadım, yalnızca bir fikir vermek için yazdım..Başka bir yorum yapmayacağım. Aslında konu çok derin, tartışacak çok şey var ama anlamsız. Son olarak şunu ifade etmek isterim. Sanmayın ki, ateistler Allah adını ağızlarına almazlar. Benim ağzımdan çok sık Allah adını duyabilirisiniz. Bu daha çok toplumsal bir alişkanlık ve topluma uyum gösterme durumudur...Son sözüm düşüncemiz/inancımız ne olursa olsun asıl mesele iyi vatandaş, iyi insan olmakta...Selamlar.
  15. Ne zamandır Tesla hakkında bilgi edinmek istiyordum.. Adam gerçekten bir dahiymiş, sağolun..
  16. ERXAN şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Ateizm
    Ateistler niçin sizi bu kadar rahatsız ediyor, niçin bu kadar tahammülsüzsünüz?...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.