Zıplanacak içerik

lena

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

lena tarafından postalanan herşey

  1. Mehmet: ya sen ya da ben bir seyleri anlamak istemiyor ama hangimiz, bu konuyu acmaktaki sebeb bilgili arkadaslardan biraz daha birseyler öyrenmekti burda bu budur diye iddag konusu yokki. Sonuc olarak benim anladigim allah sectiyi peygamberleri daga cagriyor sonrada vahi yoluyla konusuyor, anliyan anliycagini anlamistir artik.
  2. Demekki bosuna kürek cekiyoruz sömürülüyoruz korkutuluyoruz geri kaliyoruz vijdanimizi sömürüyorlar yardim diye alin terimizle kazandigimiz paralari aliyorlar senelercede verdik makbuz almadan. 400-500 Seneden beri türkleri ne hale getirdiler, birde destekliyen arkadaslara bakin hayret, ne cabuk unutuldu türkün dini, ne peygamberi var ne de tanrisi iste asil türk sahmanizim ATES SU HAVA: Arap yarim adasinda ne kadar din ve peygamber siktiysa da benim icin hava.
  3. Bir imlag icin neler yazildi aleyhimde sizde dagli anlami cikariyorsunuz, Konu gayet acik anlam tasimakta harf yanlisi su bu deyil bunlari her insan bilirki bir cok peygamberler daglardan indikten sonra peygamberliyini ilan etmistir, bu gercek nedir daglara kimler iniyorda insanlarin birini peygamber seciyor allahmi melekmi bu kadar kardesim bu anlami saga sola cekmekte neden. Resmen ben peygamberler daga ciktiklarinda vahi aliyorlar demekteyim, baskasida ciksin hayir efendim evinde vahi almistirlar desin, neden uzatilir net anliyan direk cevap vericek yokmu, her mevzunun inciyini cikariyoruz direk olarak peygamber secilen yerler burasi densin.
  4. Imla icin okey, daglarda olusan peygamberler dogru, dogumda cocukken ekmek parasi icin calisirken peygamber olan varmi. Isa bile 6 yasinda yok oldu 30 yasinda gelip peygamber oldu 33 yasinda da carmia gerildi veya göye uctu.
  5. Seneler evvel peyganberler tarihi diye büyük boyutlarda bir kitap vardi hatirladinmi simdi varmi bilmem, senin bu kitap okuduysan kafana yatiyormu. Ben senin kadar dinler hakkinda bilgili deyilim ama sence kac peyganber dagda deyilde baska yerlerde peyganberlik gelmistir, yukarda BrainSlapper daglarda olan peyganberleri siralamis birde hz. hazikel var. Hazikeli biliyorsun allahin huzuruna giderken meleklerle iki bin kisilik ummeti bizide götür diye yalvarmisti sonunda hareket etdiyinde ikibin kisi helak olmustu, neyle hareket edip uctuysa bunlarda kayitlarda.
  6. kiral basitleme kelimesi yok konuda neden dagda oluyor bu peyganberlik, sende bizi basit görme.
  7. Burda inancla oynandigi yok genelde bu güne kadar gelen peyganberler genelde daglarda bilgilenip insanlara önderlik yapmislardir neden daglarda.
  8. lena şunu cevapladı bir başlıkta ileti içinde Bilim Dünyası
    120 Milyonluk haritanin ikinci görüs alani, bakalim yam_yam ne der ALINTI -http://www.index.gen.tr/120-Milyon-Yillik-Harita.php-
  9. lena şurada bir başlık gönderdi: Dini Konular - Din - Dinler
    Peyganberler bu güne kadar anlatimlarda hep daglarda olmustur neden, baska yerlerde evde carsida olmus peyganber varmidir sizce.
  10. lena şurada cevap verdi: lena başlık Bilim Dünyası
    Ural ünüversetesi prof. larin makalesiyle 120 milyonluk haritanin dokumenini buraya getiricem. Simdilik hindistandaki mahabataya bir göz atalim uzaylilar konusundan bahsediyor. Dünyanın en eski destanı; Onbin Yıllık Nükleer Savaş "Bu günümüz, dünün düşünceleridir; şimdiki düşüncelerimiz yarınımızı inşa edecektir; yaşamımızı düşüncelerimiz yaratır." "Dhammapada "Mahabharata çok büyük ve karmaşıktır ama 18 Yüzyıl öncesini çok net olarak açıklamaktadır." Reader´s Digest "Mysteries of the Unexplained" "Bu öyküyü kuru bir çubuğa anlatsaydın, yapraklanır ve köklenirdi." Henri Michaux Hindistan´ın ulusal destanı Mahabharata, aslında bir şiirdir ama çok büyük ve karmaşık bir şiir külliyatı olarak düşünülebilir. Sözcük sayısı "Mesnevi"den çok daha ötededir ama büyük olasılıkla tek bir kişi tarafından yazılmamıştır. Sankritçe yazılmış olan Mahabharata şimdiye kadar yazılan en uzun şiirdir, "stanza" denen yüzbin kıtadan oluşur yani İncil´in 16 misli, Ansiklopedi Britannica´nın tamamı kadardır. Bazılarına göre MÖ 3.-5. Yüzyıl aralarında yazılmıştır, bazılarına göre MS. 4. Yüzyıl´da derlenmiş, bazılarına göre ise çok daha eskilerde 19-20.000 yıl evvel yazılmıştır. Hintliler´e göre Mahabharata´da olmayan bir şey hiçbir yerde yoktur. Batı dünyası bu inanılmaz dev destanı ancak, 18. Yüzyıl´dan sonra tanımıştır; o da destanın sadece küçük bir bölümü olan 1785´de Londra´da Charles Wilkins çevirisiyle yayınlanan "Bhagavad-Gita"dır. 19. Yüzyıl´da doğubilimci Hippolyte Fauche, 200 kişilik bir ekiple tüm destanı Fransızca´ya çevirmeye başladı ama ömrü vefa etmedi. Sonuçta eksiksiz İngilizce çeviri ancak 20. Yüzyıl´ın başında yine Hintliler tarafından Bombay´da gerçekleştirildi. Günümüzdeki en ilginç ve inanılmaz Mahabharata olayı; Jean Claude Carriere, Marie H. Estienne, Peter Brook ve arkadaşlarının 16 yıl çabaladıktan sonra 1985´de ilk kez Avignon´da sahneye koydukları "Mahabharata" adlı oyundur, oyun 9 saat sürüyor, bazen üç gecede, bazen bütün bir gün veya bütün bir gecede oynanıp bitiriliyor, 16 ulusa mensup 25 oyuncu sahneye çıkıyordu. Carrier, üç yıl süren sahnelemenin sonucunda, farklı bir etkinin oluştuğunu vurguluyordu; "...bu etki dünyanın üzerine çöken bir tehdit miydi? Yoksa doğru eylemin gerçek anlamının inatçı araştırması mıydı? Alın yazısıyla oynanan ince ve kimi zaman acımasız bir oyun mu?... (Can Yayınları/Mahabharata-1991)" Aynı ekip, yorulmaksızın çalışarak, inanılmaz bir performans sonucunda oyunu, bir film ve bir de tv dizisi haline getirmeyi başardı. Ama biz Türkiye´de bunları göremedik; aklı evvel film ithalatcılarımızla, tv yöneticilerimiz hayatlarında duymadıkları evrensel bir kültürü elbette ki algılayamadılar. Onların düzeyini "Yalan Rüzgarı" ile "Şaban" belirlemekte; yani bilinçsiz servetle, bilinçli cehaletin buluştuğu nokta... Dünyalılarla uzaylılar mı savaştı? Sanskritçe´de "maha" büyük ve herşeyin toplamı anlamına gelir; "bharata" ise komünyel bir isimdir veya bir bilgeliğin tanımıdır. Daha öte metafizik yorumlarda sözcüğün "insan" anlamında olduğu da söylenir; bu bağlamda "İnsanlığın Öyküsü" yazılmıştır. Destanda anlatılan dev savaş öncelikle klanlar arası bir çatışma gibi görünse de, aslında tüm gezegenin egemenliği yolunda bir kavgadır ama sonunda öyle bir savaş başlar ki, tüm evren yokolma tehlikesiyle karşı karşıya kalır. Savaşta kullanılan silahlar hem dünyasal (ok, balta, kılıç, mızrak gibi) hem de tanrısaldır (ışınlar, atomik silahlar, uçan araçlar gibi) Bir bakışa göre, Mahabharata en eski bilim kurgu örneğidir ve zeki canlılar arasındaki bir anlaşmazlığı, bir savaşı ve günümüz teknolojisinin çok ötesinde silahların kullanıldığını anlatır. Örneğin bir bölümde içinde destanın kahramanlarından Krisnha´nın da bulunduğu Vrishni´ler, Salva adlı lideri bir güçle kuşatırlar. Bunun üzerine zalim Salva, heryere gidebildiği Saubha adlı arabasına binerek "yükselir" ve sayısız cesur Vrishni genciyle beraber tüm bir kenti harabeye çevirir. Saubha adlı araç daha önceki bölümlerde anlatıldığına göre savaşın yönetildiği bayrak gemisidir ve Salva´nın kentinde bulunmaktadır yani oradan kalkıp, savaş alanına getirilmiştir. Buna karşın Vrishni savaşçılarının da benzer silahları vardır; Pradyumna adlı kahraman özel bir silah kullanır, bu silah en yüksekteki tanrıları dahi durdurmaktadır; silah için "savaş alanındaki hiçbir insan onun oklarından kurtulamaz" tanımı yapılır ve Salva Krisnha´ya doğru düşer, Krisnha gökte Salva´yı izlemeye başlar fakat Saubha adlı araç göklere özgün tanımla adeta yapışmıştır. Krisnha tüm silahlarını durmaksızın fırlatır; roketler, misiller, mızraklar, çiviler, savaş baltaları, üç yüzlü oklar, alev püskürtücüler vb... Gökte yüzlerce güneş ve ay belirir, yüzlerce yıldız doğar. Ne gece ne de gündüz vardır, zaman anlaşılamaz. Radyoaktif ölümün reddedilmez tarifi; Krishna´nın Salva´nın saldırılarını savuşturmak için kullandığı silahların seslerinin anlatımı, aynen günümüzdeki anti-balistik roketlere benzemektedir; "Onları savuşturdum, bir hayal gibiydiler. Hızla vuran sütünları yolladığımda, gökler parladı ve parçalara ayrıldılar. gökte büyük gürültüler oldu." Ve sonra Saubha´nın görünmez olduğu anlatılır sanki Krisnha hedefi hiç şaşırmayan akıllı bombalar kullanmaktadır. Bu arada atılan bir okun "roketin" sesiyle savaşçılar ölürler, Salva´nın askerleri "Danavalar" acı çığlıklar atarak yerlere düşerler, onları güneşe benzer parlaklığı olan okların sesi öldürür. Sauba kaçmak için saldırıya kalkışır, o zaman Krisnha "özel ateş silahı"nı kullanır bu silah güneş şeklinde halesi olan bir disk şeklindedir. Ve disk Saubha´yı ikiye böler, "kent" gökten yere düşer ve Salva ölür. Bu olay, Mahabharata´nın sonudur. En garip silahlardan birisi Pradyumna´nın kullandığı özel oktur, bu okun öldürücü gücünden hiç kimse tanrılar dahi kurtulamaz. Agneya´nın kullandığı silah ise, alevli ama dumansız ateş okudur "Yoksa artık ok yerine , ışın mı demeliyiz." Derken savaş alanına birden bir karanlık yayılır, kimse çevreyi göremez ama gece olmamıştır, vahşi bir rüzgar başlar, bulutlar kükrer, toz ve çakıl taşları yağmaktadır, doğa dengesini yitirir, güneş gökte sallanmakta, dünya titremekte, korkunç silahtan yayılan kavurucu sıcaklık, herşeyi yakmaktadır. Filler alevler içinde, çılgın gibi oradan oraya koşuştururken, diğer canlılar buruşarak yere düşmektedir, vahşi ışınlar gökten yağmur gibi yağmaktadır. Ve ateş fırtınasının yanısıra Gurkha´nın silahının sesini duyanlar da ölürler. Bütün bunlar sanki nükleer bir patlamanın yanısıra radyoaktif çöküntünün birebir tarifi gibidirler. Gurkha´nın çok hızlı ve güçlü bir Vimana´sı vardır; Vrishni´lerin ve Andhaka´ların üç kentine uçar ve saldırır, evrenin tüm gücünü taşımaktadır. Duman ve ateş sütunları fışkırtır, on binlerce güneş parlaklığında ışınlar yayarak yükselir. Vimana´nın "demir şimşek" diye tanımlanan süper bir silahı vardır, her iki aşiretten sayısız insanı ve kentlerini küle dönüştürür. Cesetler tanınmayacak kadar yanarlar, ölmeyenlerin saçları ve tırnakları dökülür, çanaklar, çömlekler kendi kendilerine kırılırlar, yiyecekler zehirlenir. Kaçmaya çalışan savaşçılar ve eşyaları küllerle yıkanmaktadırlar. Nedir bu silahlar? Başka hiçbir mitolojide böyle bir tanım yoktur, yıldırımlar, şimşekler vardır ama ötesi yoktur. Bunu anlamak şu anda mümkün değil; umudumuz zamanla öğrenmek. Destan´da anlatılan olaylar gerçek midir yani fiziksel midir? Yoksa metafizikçilerin yaklaşımıyla simgesel midir? 1944 yılında Paris Üniversitesi Hint Uygarlığı Enstitüsü´den Emil Senart´ın özgün çevirisi olan "La Bhagavad-Gita" böyledir (Ruh ve Madde Yayınları-1995). Türkçe çevirinin önsözünde Ergün Arıkdal şöyle der; "... o halde insan kendisiyle, maddenin hakimiyeti ile savaşa hep devam etmelidir." Galiba ikisi de doğrudur yani Mahabharata hem çok uzak geçmişte kaybolmuş bir uygarlığı ve belki de yaşanmış en büyük savaşı anlatmakta, hem de dev bir ruhsal öğretiyi içermektedir; bu öğreti Senart´ın tanımıyla "Rabb´in Ezgisi"dir. Bilim ve Vimanalar * "Asya ve Güney Asya kaynaklı çeşitli metinlerde uçan araçların veya göksel cihazlardan söz edilir. Hint ve Çin halk öykülerinde ve sanatçıların çizimlerinde göklerde seyahat etmek için yapılmış araçlar yer almaktadır. Kaynaklardaki farklılıklar dikkat çekecek kadar büyüktür, anlaşılmaz aygıtlar olduğu gibi, temel uçuş prensiplerine göre yapılmış ahşap araçlar da vardır. Taoist masallar sık sık göklerde uçan ölümsüzleri anlatırlar. Xian adlı bu araçlar yöneten ölümsüzlerin özgün ilahi güçleri vardır. Onlar tüylüydüler, Tao rahipleri onlara ´Tüylü Rahipler-Yu Ke" diyorlardı; "fei tian" yani uçan ölümsüzler Çin mitolojisinin sayısız yerinde raslanır. Uçan araçlar belki de bir tür teknolojik araçlardırlar ama yönetenler acaba insan mıdırlar? İkinci Yüzyıl´da yazılmış, bir şiirde uçan dragonların yönettiği gök arabalarından açıkça söz edilmektedir. Elimizde uçan araçların yapımlarını ve gelişimini anlatan sayısız öykü vardır. Bunlardan yola çıkarak olası kaynaklara giden ilginç ipuçlarına ulaşabiliriz. İşte bir araştırma sonucu; 11. Yüzyıl´da Brihat Kath Alokasamgraha adlı bir marangozun uçan bir araç yapmaya çalıştığını biliyoruz. Benzer bir öykü Eski Yunan´da vardır; 7. Yüzyıl´dan kalma bir Yunan metninde, mahkumları toplayan ve konuşabilen uçan bir araçtan söz edilir, bu araç mekaniktir ve havada durabilmektedir. Bu bilgileri Clive Hart´ın 1985´de Berkeley Üniversitesi´nde yayınlanan ´The Prehistory of Flight´ adlı kitabının ´çeşitli batı kaynaklarına göre uçan makinelerin kronolojik listesi´ bölümünde buluyoruz. Uçmakla ilgili bilimsel onaylı en eski kaynaklar oluşturulurken, insan yapısı kanatların gelişimi temel disiplin olarak izlenmiştir ama bu doğru değildir; Vimanalar bir yana antik Çin, Kore ve Hint kaynaklarında insan taşıyan çok daha karmaşık gök araçlarından söz edilmektedir." - Dr. Benjamin B. Olshin, "Mechanical Mythology: Private Descriptions of Flying Machines as Found in Early Chinese, Korean, Indian, and Other Texts" * "Rama İmparatorluğu olarak tanımlanan devletin, Kuzey Hindistan ve Pakistan´daki geçmişi en azından 15.000 yıllıktır. Bu uygarlık çok büyük bir nüfusa sahipti, kültür düzeyi yüksekti, kalıntılarına Pakistan´daki, Kuzey ve Batı Hindistan´ın çöllerinde raslanmaktadır. Rama, "Aydınlanmış Rahip Kral" bu kentleri yönetiyordu. Rama´nın 7 büyük kenti, klasik Hindu metinlerinde "7 Rishi Kenti" olarak geçer, antik Hint metinlerinde uçan araçlara "Vimanalar" denmektedir. Destanlara göre, Vimanalar iki katlıdır, daire biçimindedirler, kubbelerinde bir giriş tüneli vardır yani tam anlamıyla bir uçan daireye benzerler. Rüzgar hızıyla uçarlar ve melodik bir ses çıkarırlar, Vimanalar´ın dört türü vardır, inanılmaz ama bazıları tabak şeklinde, bazıları ise uzun silindir şeklindedirler yani sigar gibidirler... Vedalar, antik Hindu şiirlerdir; bilinen en eski Hindu metinler olarak tanımlanırlar. Vimanalar çeşitli şekil ve boyutlarda iki tür olarak anlatılır; ´Ahnihotra-vimana´nın iki motoru veya sistemi vardır, ´Elephant-vimana" ise daha gelişmiş bir araçtır. Ayrıca, "Kral balıkçı", "İbis" adlı ve başka hayvan adlarının da verildiği Vimana türleri de anlatılır. Göründüğü kadarıyla Mahabharata, bir atom savaşını bize anlatıyor! Kaynaklarda bir izolasyon veya tahrifat yoktur; savaşlarda fantastik silahlar, uçan araçlar kullanılmıştır. Bunlara epik Hint destanlarında çok sık raslanır. Hatta Ay´daki bir savaşta yer alan "vimana-Vailix"den söz edilir. Kısacası atomik bir patlamanın tüm etkileri ve özellikle de insanları öldüren radyoaktif etki Mahabharata´da çok belirgindir; Mohenjo-Daro´daki Rishi kentini geçen yaz kazan arkeologlar, caddelerde yatan iskeletler buldular, bazılarının yumrukları sıkılıydı sanki bir anda ölmüşlerdi, en azından bir kıyametin yaşandığı kesindi. Ve iskeletlerde tesbit edilen radyoaktivite, en azından Hiroshima ve Nagasaki düzeyindeydi. Daha ötede Mohenjo-Daro, ızgara biçiminde planlanmış mükemmel bir kenttir; su sistemi bugün Hindistan ve Pakistan´da kullanılan düzeydedir. Antik kentin caddelerinde kalıntı olarak siyah cam kümeler bulunmuştur. Bunların cam küreler olduğu sanılmaktadır ve bulunan kil çömleklerin çok yüksek ısıyla eritildiği keşfedilmiştir. Mahabarata´nın bir bölümü olan Dronaparva´da ve Ramayana´da özelikle belirtilen küre şeklinde bir Vimana vardır. İnanılmaz bir hıza ulaşmakta ve ardında büyük bir hava akımı bırakmaktadır. Hareketleri bir UFO gibidir, her yöne gidebilir, yön değiştirmesi ani çok hızlıdır, son hızla giderken aniden durup, yine aynı hızla ters yöne gidebilir. ´Samar´ adlı başka bir Hint destanında Vimanalar; demir makineler olarak tanımlanırlar ama yumuşaktırlar ve örgü gibi yüzeyleri vardır; cıva ile şarj olurlar ve arkalarından kükreyen bir alev püskürür. Daha da ilginci ´Samaranganasutradhara´ adlı antik metinde Vimanalar´ın nasıl yapıldığı anlatılır ama uygulanması için yeterli çözümleme henüz yapılamamıştır; Cıva ile itici güç sağlanması olasıdır ve denenmektedir, günümüzde Sovyet döneminin bilim adamları tarafından Türkistan´da ve Gobi Çölü´nde kozmik yön-bulucu araçların keşfedildiği söylenmiştir. Küresel olan bu araçlar, cam ve porselenden yapılmıştır, konik uçlarının içinde bir damla cıvanın bulunduğu belirlenmiştir." - D. Hatcher Childress, "Ancient Indian Aircraft Technology-Anti-Gravity Handbook" Ufoloji ve Vimanalar * "Hindistan´ın Vedik edebiyatında Vimana olarak tanımlanan uçan araçlarla ilgili tanımlamalar vardır. Bunlar ikiye ayrılırlar; 1)İnsan yapısı olan ve kuş benzeri kanatlarla uçan araçlar 2) Alışılmadık şekilleri olan ve insanlar tarafından yapılmamış olan araçlar. İlk gruba giren araçlar orta çağ tarzında, Sanskrit dünyanın mimarisine uygun otomatif askeri kuşatma araçları ve diğer mekanik aygıtlarla eş düzeydedirler. İkinci gruba giren araçlar ise, Rig Veda, Mahabharata, Ramayana ve Purana´larda tanımlanan UFO´ları anımsatan araçlardırlar. Vedik Evren Maya´nın ürünü veya bir hayaldir ya da evrensel bir sanal gerçeklik olarak düşünülebilir. Ana bilgisayarın görevi, "pradhana" adlı geleneksel enerjiyi sağlamaktır. Bu enerji Maha-Vişnu olarak bilinen ve sürekli genişleyip yayılan İlahi Güç tarafından harekete geçirilir yani Maha-Vişnu bir evrensel programcıdır. Aktif pradhana, enerjinin özel bir formu olarak oluşur ve kaba maddeye dönüştürülür. Şiva´nın eşi Uma (aynı zamanda Maya Devi olarak da bilinir), sanal enerjinin tanrıçası veya "yükleyici"sidir. Uma, Ana Tanrıça olarak da bilinir, kocası Şiva ise Hayallerin ve Teknoloji´nin Efendisi´dir, Şiva ile Mahabharata´da adı geçen Salva arasında doğal bir ilişki vardır, bu ilişkinin kökeninde Salva´nın bir Vimana´ya sahip olma gayreti ve Maya Danava´ya sahip olma arzusu vardır. O zaman, Hayallerin Efendisi olacak ve enerjiyi o üretecektir." - Richard L. Thompson, "Alien Identities" * "Vimanalar´ın yapısı akla UFO´ların sürekli değişen günlük doğasını getirmektedir, yetenekleri geleneksel fizik yasalarının ötesindedir. Carl Jung´un yorumunda UFO´ların niteliği bir rüya alanındadır; bir yerde, parlak ışıkları gözlemlemenin tam ortasında ve zaman kavramı yitirildiğinde objektif ve sübjektif bilinç arasında suçluluk başlar ve bozulma görülür. Araştırmalarım UFO ilişkileriyle, dinler, metafizik mistizm, folklör, şamanik trans, migren ve hatta yaratıcı imajinasyonlar arasında yakın bir ilişkinin ve benzerliğin bulunduğunu gösteriyor. Benzerliğin içinde, sabit imajlar, olayların ardıllığındaki tutarlılık ve genelde görülen alışılmadık "zirve deneyimi" niteliği bulunur. Kaçırılma raporlarında da, bu fenomenin paralelinde yer alan olaylara raslanır. Örneğin, nahoş ama inanılmaz "bedensel parçalanma" olayında olduğu gibi; bazen raporlarda kaçırılanların anlattıkları, şamanların "ölüm-yeniden doğum" trans deneylerine çok benzemektedir." - Alvin H. Lawson * "Birkaç on yıl evvel batılılar tarafından Güney Hindistan´daki bir tapınakta bulunan antik Sanskrit metinlere göre, Vimanalar uçan tüm araçların en üst noktasıydılar. İtalyan bilimci Dr. Roberto Pinotti 12 Ekim 1988´de Bangalore´da yapılan Dünya Uzay Konferansı´nda yaptığı konuşmada, Hindu antik metinlerinde tanrılarla, kahramanlar arasında yapılan bir savaşın anlatıldığını belirtti. Pinotti, metinlere bir destan olarak bakılmamasını istiyor ve göklerde pilotların kullandığı silahlı uçan araçlarla yapılmış bir savaşın açıkça anlatıldığına dikkat çekiyordu. Kullanılan silahlar, savunma ve saldırı amaçlıydılar; yedi ayrı tipte mercek ve aynı sistemlerini içermekteydiler. Örneğin pilotları ´kötü ışınlar´dan koruyan ´Pinjula Mirror´ bir ´Görsel Ayna´ idi; ´Marika´ adlı silahla düşman araçları vuruluyordu. Sonuçta Dr. Pinotti bu antik silahların bugün kullandığımız laser teknolojisinden çok farklı olmadıklarını iddia ediyor ve; "Araçlarda ´Somaka, Soundalike and Mourthwika´ adları verilen özel ısı emici metaller kullanılmış olmalı." diyordu. Pinotti´ye göre, tanımlanan itici güç prensibi, elektriksel ve kimyasal olmalıydı ama güneş enerjisinin kullanımı da çok ileri düzeydeydi. Diğer bilimciler Pinotti´nin kuramını daha ileriye götürerek, araçların bir tür ´cıva iyonlu itici güç sistemi´ ile çalıştığını varsaydılar. Pinotti, Vimanalar´ın binlerce yıl önce varolduklarını belirtirken, modern UFO´larla olan benzerliğe de dikkat çekiyordu ama Hindistan´da unutulmuş bir uygarlık vardı. Bu araştırmanın ve tartışmaların ışığında Hindu kökenli Sankritçe metinler daha iyi gözden geçirilmeli ve tanımlanan Vimana modelleri daha bilimsel bir incelemeye tabi tutulmalıdırlar." - Nick Humphries, "UFO Guide" * "Hindistan, Mysore´da bulunan Uluslararası Sanskrit Araştırma Akademisi´nin direktörü olan G.R. Josyer, 25 Eylül 1952´de yaptığı bir açıklamada, 7.000 yıllık yazmalarda çeşitli tiplerde uçan araçların yapımlarının anlatıldığını söylemişti. Bu özel yazma üç tip Vimana vardı; ´Rukma, Sundara ve Shakuna´; yaklaşık 500 stanzada (dörtlük), karışık detaylar veriliyor, metallerin seçimi ve hazırlanması anlatılıyordu. Ayrıca yazmada, çeşitli Vimana türlerinin parçaları tanımlanıyordu. Yazma 8 bölümdü ve bir hava aracının yapım planlarının yanısıra su altında da gidebilen veya bir duba gibi su yüzeyinde durabilen Vimana planlarını da içeriyordu, bazı stanzalarda ise pilotların nitelikleri ve eğitimleri anlatılıyordu." - Brad Steiger, "Worlds Before Our Own" Mahabharata ve Vimanalar * "Puspaku adlı araç güneşe benziyordu ve kardeşime aitti, onu güçlü Ravan´dan almıştı, uçuyordu ve mükemmeldi, istenilen her yere gidiyordu, Lanka kentinin göklerinde uçarken parlak bir buluta benziyordu." - Ramayana Destanı * "Salva´nın uçan aracı çok gizemliydi, gökte bazen görünüyor, bazen de kayboluyordu. Yani görünmeme yeteneği vardı; Yadu Hanedanı´nın savaşçıları bu garip aracı bir türlü tam olarak algılayamadılar; bazen yerde, bazen gökte beliriyor sonra birden bir tepeye veya bir ırmağın kıyısına konmuş olarak ortaya çıkıyordu. Bu uçan harikulade araç, gökte bir ateş fırıldağı gibi dönüyor ve bir an bile yerinde durmuyordu." - Bhaktivedanta, Swami Prabhupada, Krsna * "Kralım; uçan araç mükemmeldi, şeytan Maya tarafından yapılmış ve bir savaş için gereken tüm silahlarla donatılmıştı. Hayal edilemesi ve anlatılması imkansız bir araçtı; görünmezlik özelliğine sahipti. Oturulan yerde koruyucu bir şemsiye ve serinletici güç vardı. Mihrace Bai´nin çevresinde kaptanları ve kumandanları bulunuyordu; geceleyin gökte yükselen bir ay gibi görünüyor, her yönü aydınlatıyordu." - Swami Prabhupada Bhaktivedanta, Srimad Bhagavatam * "Pushpaka bir gök arabasıydı, insanları Ayodhya kentine taşıyordu. Gök bu harika uçan araçlarla doluydu, gece karanlığında yaydıkları sarımtırak göz kamaştırıcı ışık göğü aydınlatıyordu." - Mahavira of Bhavabhuti (8. Yüzyıl´dan kalma bir Jain yazması) * "Vata´nın arabası ne görkemli; gök gürültüsü gibi ses çıkarıyor, göklere dokunuyor; parlak bir ışığı var; kırmızı göz kamaştırıcı ve alev gibi; bir girdap gibi dönerken, dünyanın tozunu kaldırıyor." - Rig-Veda (Vata bir Aryan rüzgar tanrısıdır.) * "Bir zamanlar Kral Citaketu, kendisine Tanrı Vişnu tarafından verilen parlak ve ihtişamlı bir uçan araçla dış uzaya yolculuk yapar ve Tanrı Şiva´yı görür... Oklar "ışınlar" Şiva tarafından yollanır. Işınlar güneş benzeri bir küreden fışkırır ve içinde yaşanan üç gök aracını kaplar ve o araçlar bir daha görülmezler." - Srimad Bhagasvatam, VI. Canto, Bölüm 3 İndus Uygarlığı İndus uygarlığı dünyanın en eski ve en büyük uygarlığı kabul edilmektedir; Güney Asya´nın en uzun nehri olan İndus Irmağı çevresinde MÖ 3000-2500 arasında varolduğu belirlenmiştir ama bu tarih sadece uygarlığın varolduğu bir dönemin göstergesidir, İndus uygarlığının başlangıc dönemi bilinmemektedir. Yaklaşık 100 kent, kasaba ve köy kalıntısı bulunmuştur, kentlerin planlaması olağanüstüdür, hatta günümüz kent planlamacılığından daha düzgün olduğu söylenebilir. Ana binalar kentin ortasında bulunmakta, kanalizasyon sistemleri, büyük hamamlar ve su depoları en küçük köyde dahi görülmektedir. Kent merkezlerinden eş sayıda düzenli bir dağılımla yayılan evler ve cadde kenarlarındaki dükkanlar, blok taşlarla döşeli çok düzgün caddelerle eşit olarak bölünmüştür. Tüm İndus kentlerindeki evlerin yapımında kullanılan tuğlaların eşit olarak üretilmiş olması bir diğer inanılması güç inşaat kültürünün göstergesidir. Harappa ve Mohenjo-Daro uygarlığın bilinen ana kentleridirler; Mohenjo-daro ırmağın batı kıyısında, Harappa ise Mohenjo-Daro´nun 640 km. kuzeydoğusundadır. Daha doğuda ise bir diğer önemli kent olan Kalibangan vardır. Ve tüm bölgede yüzün üstünde, ticaret merkezi, küçük limanlar ve balıkçı köyleri yer alır. Tüm yerleşim merkezlerinde aynı standart planın uygulanmış olduğunu görmek bir diğer şaşırtıcı olaydır; araştırmalar sonucunda İndus insanlarının pirinç, buğday ve yulaf ektikleri ve kümes hayvanları, buffalo, domuz, at, deve, fil kambur öküz ve köpek yetiştirdikleri belirlenmiştir. Bulunan resimli plakalarda, ayrıca gergedan, boğa, fil ve bilinmeyen üç başlı bir hayvan figürleri dikkat çeker, bu buluntuların üzerlerinde görülen diğer simgelerin anlamları şu ana kadar çözülememiştir. Ana tanrı büyük olasılıkla tüm vahşi hayvanların tanrısı olan Şiva (Pasupati)´dir. Araştırmalar, İndus inançlarının erken-Hinduizm şeklinde olduğunu göstermektedir. Bu büyük uygarlığın MÖ 2. Yüzyıl´da çöktüğü sanılmaktadır ama nedenler belirsizdir; büyük savaşların olduğunu, doğal afetlerin yaşandığını gösteren bazı ipuçları bulunmuşsa da yeterli değildir ama en ilginci bölgede ve hatta Kuzey Hindistan´ın İndus dışındaki bazı başka yerlerinde kent kalıntılarının çok yüksek bir ısı altında erimiş gibi göründüğüdür. Fotoğraflarda gördüğünüz insan iskeletlerinin durumu (biri kadın, diğeri erkek), ölümün çok ani geldiğini kanıtlamaktadır; kadın elindeki eşyayı dahi hala tutmaktadır. Acaba binlerce yıl evvel ne olmuştu? Bu cevap şu anda yok, belki gelecekte öğreneceğiz...
  11. lena şurada cevap verdi: lena başlık Bilim Dünyası
    kitaplar istanbulda daha evvelde yazdigim sitelerde raslarsam buraya aktaririm. Hindistan üneversete prof. larin dan kumar isimli biri hindistandaki dörtbin besyüz senelik yazitlari toplayip derledi ve ingilizce olarak vimana india isminde yayinladi, bu anlatilanlar internetdede bulunuyor zaten. Günes icin hazirladiginiz dökümenler gibi dünya tarihi icinde bir girisimde bulunsaniz zevkle okuruz, 120 milyonluk ural daglarinda bulunan tas harita ve yazilarla baslayip nuhdan bu güne kadar olan tarihi pek agla derliyebilirsiniz dini konularda da expertsiniz yazi kabiliyetinizde mükkemmel bir düsünün.
  12. lena şurada cevap verdi: lena başlık Bilim Dünyası
    İnsanoğlunun başka gezegenlere taşınması konusu ise şimdilik yalnızca hayal. Vimana india isimli kitaba bir göz at istersen.
  13. lena şurada cevap verdi: godzilla başlık Güncel Konular
    Benim haberx den aldigim söyle. MARMARA DENİZİ'NDE 4.2 BÜYÜKLÜĞÜNDE DEPREM Marmara Denizi'nde 4.2 büyüklüğünde bir deprem oldu. Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsünden alınan bilgiye göre, saat 21.15'de Balıkesir ili sınırları içindeki Marmara Denizi'nin Bayramdere açıklarında bir deprem meydana geldi. Depremde can ya da mal kaybı olduğuna dair bir açıklama yapılmadı.
  14. lena şurada cevap verdi: lena başlık Bilim Dünyası
    Karadelikden evvelki korkumuzda günesimizin konumu, biliyormusun yam_yam ben entersan bir adamim 66 likim sarisin hagla yakisikli yesil aksamlari mavi olusan gözlerim var merakim orta mektep caglarinda gökyüzüne asik olmustum dürbünle basladim simdi iki teleskopum var ayni zamandada sahte kadin peyganberin kuzeniyim benden cok seyler öyrendi ama simdi *****ti. kendi icin ufolok dediler kanalin birinde güldüm tabi ben ise 50 senedir ufolar hakinda bilmedigim hic bir konu yok bu kadar kendimi tanitmam yeterli. Pazar günü alman visinsaf astoronemi bölumu yayini yapan VOW kanali cok enterasan kesifleri dile getirdi galeksi olusumundaki bulutsal görünümün birden meydana cikisi dönüs hizi olusumunu teloskoplarin yillarca takibi sonunda günes olusumunuda gösterdi ama bunlar daha olusucaklar bulutumsu hareketlerin tahminini yaptilar 30-40 bin sene gibi bu meyanda gene tokyon enerjisi konu oldu bu konudan bahsedenler alman bilim adamlaindan biri idi, günesimizin üstündeki delikleri yakin mesafeden peyk den cekilen vidyolardan aciklamalar yaparak anlatildi, korku vermemek icin özen gösteriyorlardi ama tahminim iki milyar sene olmiycak, astironomi fizikcinin sözleri galeksimizin son sarmal kolundaki taze güneslere göc etmemiz icin elimizi cabuk tutmamizin gerektiyini belirti. Bizim günesimiz galeksimizin ücüncü kolunun sonlarindayiz halbuki dokuzuncu son sarmal kolda sonlarda taze bir günesimiz olsaydi ne güzel olurdu.
  15. Bence en büyük bulus budur. Bedenden Çıkış Çözüldü İsviçreli uzmanlara göre, “bedenden ayrılma” duygusu, aslında beyinde yeri bilinen karmaşık bir koordinasyon sürecindeki bozukluktan ileri geliyor. Bilimadamları, genellikle ölümden dönenlerin anlattığı “bedenden ayrılışın” sırrını çözdüğünü düşünüyor. Olaf Blanke ve Margitta Seeck adlı nöroloji uzmanları, sara hastalığıyla ilgili çalışmaları sırasında, beyin korteksinin sara nöbetlerine yol açan kısımlarını yok etmek amacıyla beynin bazı bölgelerini elektrikle uyardı. Cenevre üniversitesi tıp fakültesiyle Lozan politeknik okulunda görev yapan iki uzman, “pariyetal-temporal” bağlantısını elektrikle uyardıklarında beden hissinin bozulduğunu farketti. Bugün yazılı açıklama yapan iki araştırmacı, “o an, beynin bedenin görüntüsünü ürettiğini, ancak bu görüntünün yerinin değiştiğini” belirtti. Uzmanlara göre, görüntü bedenin altında, karşısında ya da arkasında olabiliyor. Görüntü bedenin altında veya karşısında hissediliyorsa, hasta kendi görüntüsünü hala tanıyabiliyor. Görüntü, bedenin arkasında ise hasta “tehditkar ve karanlık başka bir varlık” hissediyor.
  16. lena şurada cevap verdi: lena başlık Bilim Dünyası
    Senin dedigin gibi olsun yam_yam sen benden daha bilgilisin cünkü, mutlak sifirin altina 173 dereceye inilince neler oluyor bakariz, karbon 14 testinide isitip sogutarak nesnenin kac senelik oldugunu elde ediyoruz. Neyse gelelim günesimizin son durumuna samanyolu galeksimizin merkezindeki karadelige girene kadar insallah dayanir, gecen hahtaki bir haberde bize yakin güneslerden birinde büyük bir patlama oldu bilim adamlarina göre bu patlama bizim günesimizde olsaymis insanlarin dörtde ücü yok olurmus.
  17. lena şurada cevap verdi: lena başlık Bilim Dünyası
    Simdi köln deyim istanbula gidince bilimsel kitaplarin icinde bu tokyon konusunu bulucam, takip ettiyim bilimsel konular yerli ve yabanci mecmugalar kizlarim arkadaslarim beni ilgilendiren konulara rasladiginda beni haberdar ediyorlar. yamyam bakin belki mantigina yatar bu anlattiklarim bende okudugum icin biliyorum Her kürenin merkezinde olusan giris cikis yapan enerjileri ölcebilmek günümüzde olanaksiz, bu nedenle gecmisteki teknolojiden yararlanmak icin keops pramidinin icine bir sürü redektör yerlestirdiler kürelerin merkezlerinde olup bitenleri anlamak bir küreyi bes dilime ayirarak yapildigini gecmisdeki teknoloji bizden iyi bildiyi kacinilmaz gercek, 13 prof. pramidin icideki calismalari söyle acikladi, ister allah deyin ister seytan ister bilim deyin saniyede pramidin merkezine 2 milyardan fazla enerji giris yapiyor dediler. Tokyon safsata ise prof. larin calismalari topladiklari verilerde safsatadir Bunlarin icinde yakalanabilecek olanlari neden yakalamasinlar, güneslerin neden patladiklarini bu gün anliyamiyorlar ama yakinda buda cözülür cünkü bagzi fizik kurllari ve temel görüsler rafa kaldiriliyor bu arada senin görüslerinde.
  18. lena şurada bir başlık gönderdi: Bilim Dünyası
    Yaniliyorsun yamyam tokyon enerjisi yakalandi ve dosyalandi, bu sirada tokyondan daha hizli bir enerji daha tespit edildi bu enerjiyi yakalamak icinde cesitli aletlerle denemedeler, Tacion Işımasını biliyor musun, yani inceledin mi Bir çok sitede bu konuda kaynak dolu. Örneğin buradan işe başlayabilirsin http://www.biltek.tubitak.gov.tr/ Ingiltere günesin aynisini yapti 90 sm. capinda etrafi kursun duvarlarla kapli ne denli arastirmaya devam ediliyor bilmiyorum.
  19. lena şurada cevap verdi: yam_yam başlık Bilim Dünyası
    yam_yam; bakiyorum astironomiye yaklasma var, hatirlarsan bir ara beni tiye almak istemistin ben aynisini yapmiycam, sizin hazirladiginiz bu konu bir eksikle dogrudur, eksik olanda sudur, evrende her küresel cisimi besliyen bir enerji türü vardir o da isikdan bir milyar daha hizli seyreden tokyon enerjisidir bu enerji bizde dahil olmak üzere her cisimden gecer nerden geldigi bilinmiyen tokyon küresel cisimlerin merkezinde carpismadan dolayi fiziki enerji meydana getirir günes gibi yogun cekirdekli küreleride tokyon takviye eder tabiki maddi olusumuna bagli olarak. Dünyanin merkezindeki lav sisteminin olusumu bu durumdan hasil olur ama jeolojik uzmanlar bu konuya deyinmez.
  20. Her insanin bir inanci mevcut saygili olmak gerkli sonra kopi yapilsa ne olurki mantigna yatanlari benimsiyerek aktariyor, benimde mantigima yatan bu alinti mesala. Uzaylilardan Vahiyler İslam kitabını incelerseniz erkeklere daha çok önem verilmiştir. Kadın ikinci plana atılmıştır. Erkeğe daha çok imtiyaz tanınmasinin sebebi; Arap toplumunun erkek egemen bir topluma sahip olmasindandir. Kız çocuklarını diri diri toprağa gömen bir ulusu nasıl yola getirebilirsiniz? Eşitlik nedir bilmeyen bir halka, oturup eşitlikten söz edilemezdi. Nasıl olsa onlar zorla da olsa kadınlarını yola getireceklerdi. Hele bir gelmesinler, yapılan zorbalığı siz hayal edin! O zamanlar kadın için erkeğinin bir sözü kanundu. Gönderdikleri kitaplarda kendilerinden uyaricilar ve müjdeleyiciler olarak bahsettiler. Kendilerini gizlemek istemiyorlardi fakat insanlarin bilinci sebebiyle -bilinç istenen seviyeye gelene dek- (kiyamete kadar) direkt temas kurmuyorlardi. Çünkü öyle yapsalardi su durumlar meydana gelecekti: ''korkudan ölmez, şaşkınlıktan bayılmazlarsa, tapınma eğiliminde olacak ve ona/onlara kurbanlar keseceklerdi. Onlar kendilerini Tanrı olmadığını söyleseler bile, bunu anlatamayacaklardı. '' Bu sebeple sectikleri insanlar kanaliyla, kendi halklarina bilgiler vermeye ve böylece kiyam (uyanma-suurlanma) dönemine insanlarin girmelerine yardimci olmaya karar verdiler. Ögretilerini anlatmalari icin her toplumdan bir elci tayin ettiler. Bu ögretilerin amaci öncelikle Tanri bilincini ekmekti. ***** bir toplum ve zorba bir halktı Araplar. Bunlar nasıl yola getirilebilinirdi. Düşünüldü taşınıldı ve kutsal bir kitap indirilecek ve saf/temiz kapli biri aracıyla insanlara sunulacaktı. Amaç o toplumun bilinçlenmesiydi. Ayetler de amaca yönelik olarak indiriliyor ve insanlara öğretiliyordu. ilk gelen ayet ''OKU'' idi. Çünkü; bu toplumda okur-yazar orani cok düsüktü. Ve insanlar sadece bedensel ihtiyaclari gidermek için yasiyorlardi. Araplar, jeopolitik konum nedeniyle suya; sehvetlerine olan düskünlükleri sebebiyle de genç kadinlara ilgi ve ihtiyaç duyuyorlardi. Bu sebeple daha önce de kullanilan ödül-ceza sistemi devreye alindi. Ve insanlara Tanri'ya ibadet etmeleri durumunda cennette gidebilecekleri söylendi. Cennette neler mi vardi? Büyük vahalar, şaraptan ırmaklar, gögüsleri yeni tomurcuklanmış iri gözlü huriler... İnsanlara, nabza göre şerbet veriliyordu. Pekii İbadetleri yerine getirmezlerse ne olacaktı? Bu da düşünülmüştü; insanların en zayıf noktası olan ''KORKU'' dan yararlanıldı. İnsanlar ateşten korkuyordu. Ve hemen bir cehennem senaryosu hazırlandı. Eğer Tanri'ya ibadet etmez, onun gönlünü hoş etmezlerse ateşe atılıp cayır cayır yanacakları bildirildi. Bu seferde cezayla sonuca vardılar. Ödül-Ceza sistemi çok işe yaradı. Ve insanlar amaca yönelik çalışmaya başladılar. Bu varliklarin amaci; ''din'' dedikleri bu öğretiyle insanları, kıyamet dedikleri döneme kadar bilinçlendirmek, sonra da onlarla kucaklaşmaktı. Daha önce de bu ödül-ceza sistemini kullanmış ama zamanla insanlar, o yoldan çıkmışlardı. Bunun üzerine tekrar tekrar peygamberler gönderdiler. Ancak dünyanın hangi bölgesine peygamber gönderildiyse ya öldürüldü, ya işkenceye maruz kaldı ya da kendi türü tarafindan deli olarak gösterildi. Nihayetinde buna bir son vermeyi ve adına İslam dedikleri, koşullara göre biraz değiştirilmiş ancak amaca uygun olması için daha önceki dinlerde geçen Ödül/Ceza sistemi yine devreye alınarak, yeni din meydana getirildi. Herşey yine usule uygun devam ediyordu. Ne var ki insanlar yine *****maya devam ettiler. Fikir ayrılıklarına düştüler. Böylece meshepler doğdu. Artık insanlara vaat edilen güne kadar karışılmayacaktı: kıyamet gününe kadar... Bu varliklar kiyamet denilen döneme kadar, gözcüler olarak insanlarin gelisimini incelediler. Ve onlar simdi tekrar etkilesim halindeler. Çünkü; vaadedilen günler yaklasti ve içinde bulundugumuz dönem kiyamet dönemi yani bilinçlenme-suurlanma cagi, inançlarin bilime dönüstügü çag... Artik insanlar bilmeye basliyor, çünkü bilinçlendiler, derin uykularindan uyaniyorlar. Bu varliklar da bu dönemde bos durmuyor, medyumlar araciligiyla insanlari bilgilendiriyorlar. Yeni bir akim doguyor. Artik dönem, vaad edilen dönem oldugu için dinlerin de sonu gelmis bulunmakta! Sonuç: Bilinç ekini, dünya tarlasina ekildi, din ile sulandi, alimlerce beslendi. Ve dönem hasat dönemi! Bu dönemde dünya tarlasinda istenmeyen ayrik otlarida bitti. Bu otlar tarladan sökülüp atilacak, verimli ekinlerin tohumlari ise yeni tarlalara ekilecek. Saygilar
  21. Yeni bir sey daha öyrendim vahileri cebrail getiriyormus demekki, beni kandirmislar 66 seneden beri vahi allah tarafindan geliyor diye. Ikincisi devamli tutturulmus imtihan sinav dan geciyormusuz bu dünya allahin fakültesimi hayret vallahi beni istedigi gibi yaratmakdan acizmi demek istiyorsunuz sizleri anlamak ne kadar zormus meyerse.
  22. 1400 Seneden beri kimse kimseden hesap sormuyor birakin hesabi cebrailin bile sesi cikmiyor, evvelden gözle görülür bir helak olma kor kusu vardi simdi sanki bu islemi amerika yapiyormus gibi oluyor haasa ama böyle gözüküyor nedense.
  23. Kuran da bahsedilien yer cebeli tarik bogazi denizlerin birbirine karismadigi yer kaptan da burda aeastirma yapti beyler,
  24. Efendim son din islam icin gereken bilgileri deyerli arkadaslardan yeterince öyrendik simdi bir evvelki hiristiyan dinini ele alarak müzakere yapalim, isa etten kemikten olusan allahin oglumudur yoksa peyganbermidir. Dogumundan sonra 3-5 yasindan sonra nerde oldugu bilinmiyor, su gercek iyi bir eyitim aldigi ama nerde marangoz filan deyil pramitlerde eyitim aldigi söylenmekte biraz mantikli olabilir telekenezi bilgisi mevcut görülüyor, 30 yasinda meydana cikyor netice belli hepimiz icin, 4 incilin 2 si göye uctugunu belirtiyor diyer ikisi ise carmaga gerildiyini bildiriyor, daha sonrada incil yaziliyor, deyerli arkadaslarin bilgisinden gene cok olaylari öyreniceyiz.
  25. Shatin: Bencede durum ayni fakat ben bu yasta cok seyler öyrendim herkez anliyacagini anlamistir zaten inatci arkadaslar devam ederler

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.