Zıplanacak içerik

Yayamaz Kayımca

Φ Üyeler
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Yayamaz Kayımca tarafından postalanan herşey

  1. 5 üye bugün doğum gününü kutluyor! Zengeni(31), G*RHAN(25), yazaneden(46), ѕєcwσσ™(18), kanarya4545(45) Nice nice yıllara diyorum....
  2. Bu nekadar sıcak bir ifade sevgili ELİFLE......Teşekkürler........Bende burda olmaktan senin o güsel şiir paylaşımlarını zevkle okumaktan çok hoşnutum...Tam saglıklı demesekte iyi oldugumu düşündügüm müdetçe burada olmaya çalışacagım...sevgilerle
  3. Bi Hevre, Xwazdî ez tu hevre bin Bi hevreherin xorînê Wer dî bihêrin kotra bin Bang dîn bi hevre narînê Dwînî kotra hêra bûm Awaz ji cîr dixwînê Fîrabîl û beyaban Hawar ji dest evînê Ez tu watu yek dil wîn Hêzan cwadi wînê Vêra pêkra hıfne wîn Bircînê ya binvînê Birlikte ... Birlikte geçen günleri özlüyorum Hele sabah çıkıp gidişimizi Seninle dağlara çıkar dolaşırdık Birlikte söylerdik şarkılarımız Ben o dağların ruhundan öğrenmiştim Ta yürekten candan söylemeyi Hem dağlarda hem kırlarda hem sahralarda Ey aman medet aşkın elinden yani İkimiz tek bir gönül olmuşken Sonbahar gelip böyle ayırdı bizi Ancak birlikte olunca küflenmez aşk Ya bağır bir ses ver ya da uyu hadi. Boraboz (Süryani Papaz) isimli şaiirin M.Ö. 3-4 yüzyıldan kalma bir şiiri.Bilinen en eski yazılı Kürt şiiri olarak gösteriliyor.İran Kürdistan'ında 19.yüzyılda İngiliz arkeologlar tarafından bulunan bu şiir,bir mezar taşının üzerine kazılıymış .
  4. BÜYÜK SIR Sana büyük bir sır söyleyeceğim Zaman sensin Zaman kadındır ister ki hep okşansın Diz çökülsün hep Dökülmesi gereken bir giysi gibi ayaklarına. Bir taranmış Bir upuzun saç gibi zaman Soluğun buğulandırıp sildiğin ayna gibi. Zaman sensin, uyuyan sen Şafakta ben uykusuz seni beklerken Sensin gırtlağıma dalan, bir bıçak gibi... Ah bu söyleyemediğim işkencesi hiç geçmeyen zamanın Bu mavi çanaklarda kan gibi Durdurulmuş zamanın işkencesi Ah bu daha beter işkence hiç mi hiç giderilmemiş istekten Bu göz susuzluğundan sen yürürken odada Bense bilirim büyüyü bozmamak gerektiğini Daha beter seni kaçak Seni yabancı bilmekten Aklın ayrı bir yerde gönlün ayrı bir yüzyılda kalmaktan Tanrım ne ağırdır sözcükler Asıl demek istediğim bu. Hazzın ötesinde sevgim Hiç bir zararın erişemeyeceği yerde bugün Sevgim Sen ki benim saat-şakağımda vurursun Boğulurum soluk alıp vermesen Tenimde bir duraksar ve yerleşir adımın. ...... Sana büyük bir sır söyleyeceğim Korkuyorum senden Korkuyorum yanın sıra gidenden pencerelere doğru akşam üzeri El kol oynatışından söylenmeyen sözlerden Korkuyorum hızlı ve yavaş zamandan Korkuyorum senden. Sana büyük bir sır söyleyeceğim Kapat kapıları Ölmek daha kolaydır sevmekten Bundandır işte benim yaşamaya katlanmam Sevgilim. Louis Aragon
  5. Muzaffer halk Yüreğim bu kavganın içinde Kazanacak halkım Bütün halklar kazanacak bir bir. Bu acılar ıslak bir mendil gibi Kumlar arasından Şehit duraklarından. Çıkaracak her şeyi, Şanlı günler yakındır çünkü Kinler kusacak bir an Ceza veren elle Kızıl Bayrak/11 Temmuz 2004
  6. Hepsi buradalar Yanıbaşımdaymış gibi Toplanın bir bir Kavgamız sürüp gidecektir Fabrikada, tarlada yani Sokakta ve güherçile madeninde Kırmızı ve yeşil bakırın ağzında, Korkunç dehlizinde kömürün Kavgamız her yerde sürecektir, kardeşler! Ve ölülerimize adadığımız, Kanımızla ıslanmış bu bayraklar Yüreğimizde sonsuz bir ilkbahar yaprağı gibi Serpilip gelişecektir!
  7. Bu sırada Madensel bir zaferi beklesin diye Derin kök ve çelenk sessizce yükseliyor Her alet her kırmızı tekerlek Her bıçkı kolu her saban demiri Her topraktan çekip çıkarılan Her kanın titremesi Senin adımlarını izliyor Ey halkın ordusu.
  8. Yürekte İspanya'dan (seçme) Kardeşler ileri İleri sürülmüş topraklardan Bağlar arasından ileri Çiğneyin soğuk taşları Kuru gecede ileri Düşşüz ve sayıklayan ve yivli gecede Selam selam izleyin kışın sesinden daha keskin Gözkapağından daha duyarlı Şimşekten daha duyarlı Hızlı elmas gibi tam Merkez topraklarının acılı suyu gibi savaşçı Şaraba ve çiçeğe göre Bütün yaprakların köklerine göre Selam askerler, kızıl nadaslar, sert yoncalar Selam şimşeğin alevine yakalanmış halklar Selam selam selam İleri ileri ileri Madenlerde mezarlarda ölümün korkunç iştahası Hainlerin dinelen teröründen önce Etkili halk yürek ve tüfek Tüfek ve yürek ileri Fotoğrafçılar, madenciler, memurlar, demiryolcular Kömürün kardeşleri ve taşın Çekicin ataları Orman sevinci yitmiş bayramlar, ileri Savaşçılar, binbaşılar, çavuşlar, siyasal komiserler Halkın pilotları ve gece savaşanlar Denizde savaşanlar ileri Önümüzde ölü bir zincirden başka bir şey yok Çürümüş bir balık çukurundan başka bir şey yok daha Burda can veren ölülerden başka bir şey yok daha Müthiş kanlı irinli bir batak var Düşman yok, ileri İspanya İleri halkın çanları Meyveler ülkesi İleri buğdaylar sancağı İleri ateşin harfleri Dağda ve acı biber yüklenmiş şafakta Dalga üstündeki savaşta ve çayırda Parçalanmaz bir zincir taşıyorsunuz Ve sürekli bir doğumu
  9. Neruda: Kavganın militan ozanı! Pablo Neruda, toplumsal ve siyasal şiirleriyle Latin Amerika’nın şiirsel sesi oldu. Neftali Ricardo Reyes Basoalto adıyla 12 Temmuz 1904’de Güney Şili’de doğdu. Babası lokomotifçi, doğumundan hemen sonra ölen annesi ise öğretmendi. Neruda henüz 15 yaşındayken yerel bir gazetede görev aldı. Çekoslovakyalı şair Jan Neruda’ya olan hayranlığından dolayı Pablo Neruda takma adını aldı. 20 yaşında ilk şiirleriyle bir yarışmaya katıldı. Daha sonra gazeteci olarak çalışmaya başladı. Neruda’nın ilk şiir derlemesi 1923’de çıktı. Bir yıl sonra yayınlanan Yirmi Aşk Şiiri ve Umutsuz Bir Şarkı Latin Amerika’nın en çok satış yapan şiir kitabı oldu. Neruda 6 yıl boyunca Güneydoğu Asya’da konsolosluk yaptı. Bu bölgedeki toplumsal sorunlar yüzünden ömrünü “en çok acı veren dönemi” olarak nitelendirdiği bu süreçte Yeryüzünde Konaklama adlı iki ciltlik yapıtını verdi. Neruda, katı mısra ve şiir biçimlerine yer vermeyip, her şiiri kendine özgü bir ritimle yazmıştı. 1934’de İspanya’ya giden Neruda, burada sembolizm, sürrealizm ve fütürizmin etkisinde kalan 1927 Nesli adlı şiir topluluğuna katıldı. Şili Konsolosluğu görevi için Arjantin’de bulunduğu dönem devrimci şair Federico Garcia Lorca’yı tanıdı ve ondan etkilendi. “Şiirimi değiştiren bu İspanya İç Savaşı, benim için bir şairin ölümü ile başlar ” der Pablo Neruda ve Lorca için şu dizeleri yazar. “Lorca’da İspanya’nın bir çağını yaşamak mümkündü. Halkçı gelişme çağını. Gelip geçmiş o İspanya’yı aydınlatan biri.” Neruda 1949’da Şili Komünist Partisi’ne girerek senatör oldu. Başkan Gonzalez Videla’yı eleştirmesi üzerine hükümet tarafından devlet düşmanlığıyla suçlandı ve tutuklama emriyle arandı. Arjantin’e kaçmayı başardı. Daha sonra Sovyetler Birliği’nde ve Çin’de yaşamını sürdürdü. Şiirlerinde, Latin Amerika’yı tarihiyle, doğasıyla ve politik–sosyal durumuyla ele alarak yansıtmaya çalıştı. 1969 yılında Komünist Parti tarafından başkan adayı gösterilen Neruda, Salvador Allende’nin ulusal cephesine katılmak üzere 1970’te adaylığını geri aldı. Arkasından Allende tarafından Fransa’ya Büyükelçi olarak atandı. Bir yıl sonra Neruda’ya Nobel Edebiyat Ödülü verildi. Kansere yakalanan Neruda, Allende’ye karşı düzenlenen askeri darbeden birkaç gün sonra, 24 Eylül 1973’de, 69 yaşında hayata gözlerini kapadı. Anıları Yaşadığımı İtiraf Ediyorum adı altında ölümünden sonra yayınlandı.
  10. Şiir ve sanat üzerine konuşma ve yazılardan... En iyi şair günlük ekmeğimizi veren adamdır...... “Şair ‘Küçük Tanrı’ değildir. Hayır, "küçük tanrı" değildir. Farklı görev ve işler yapan insanlardan daha bir gizemli iş için seçilmemiştir. Sıkça söylediğim gibi, en iyi şair günlük ekmeğimizi veren adamdır: Tanrı olduğunu düşünmeyen mahalle fırıncısı. Görkemli ama alçak gönüllü görevini, hamuru yoğurma, fırına sürme, kızartma ve bize ulaştırma işini gerçek bir toplumsal bilinçle yerine getirir. Şair böyle basit bir bilinçle hareket edebilseydi, o basit bilinç ona görkemli bir sanat eserinin parçası olma fırsatını verecekti. Bu eser, bir toplumu kurmak, insanın koşullarını dönüştürmek, onun isteklerini -ekmek, gerçek, şarap, düşler- sağlamak olan basit ya da karmaşık yapıdır. Eğer şair sonsuz mücadelenin parçası olursa, eğer herbirimiz tüm insanların her gün paylaştığı çalışmaya kendi katkısını armağan eder ve şefkatini diğerleri için sunarsa, o zaman şair tüm insanlığın terinin, ekmeğinin, şarabının, düşünün bir parçası olacaktır. Alçakgönüllü partili bir ozanım Şairin görevlerini mantıki sonuçlarına ulaştırarak doğru ya da yanlış, bu karara vardım: Toplumda ve hayatta yükümlülüğüm alçak gönüllü bir partilininki olmalıdır. Bu kararı parlak başarısızlıklara, kimsesiz zaferlere, sersemletici yenilgilere tanık olduğum halde verdim. Kendimi Amerika'nın mücadeleleri içinde bir aktör bularak, anladım ki, insan olarak görevim; yeteneklerimi, birleşen halkların kabaran gücüne katmaktan, onlara maddi ve manevi olarak, tutku ve umutla katılmaktan başka bir şey değildir. Çünkü yalnızca o kabaran selden, yazarlar ve halklar için gerekli ilerlemeler doğabilir. Durumum sert ya da nazik itirazlara yol açtıysa, ya da açsa da, gerçek şu ki, geniş ve acımasız topraklarımızda eğer karanlığın çiçek açmasını istiyorsak, henüz okumayı öğrenmemiş hatta okumayı hiç öğrenmemiş, henüz yazamayan- ya da bize yazamayan, milyonlarca insanın bir onur ortamında yaşamasını istiyorsak ki bu olmadan, tam bir adam olmak mümkün değildir- bundan başka bir yolu kabul edemem. Halkların sefaletini miras aldık Yüzyıllardır bedbahtlıkla damgalanan halkların sefaletini miras aldık en cennetlik, en temiz halkların; taştan ve metalden harikulade kuleleri, göz kamaştıran, parlak hazineleri yaratan hakların; bugüne süregelen korkunç sömürgecilik çağında hayatları ansızın yıkılıp susturulan hakların Bize yol gösteren yıldızlarımız: Mücadele ve umut! Bize yol gösteren yıldızlarımız, mücadele ve umuttur. Ama tek başına mücadele ve umut diye bir şey yoktur. Her insanda, tüm geçmiş çağlarla, zamanımızın adaleti, yanlışlıkları, tutkuları, ivedilikleri, tarihin hızlı akışı birleşmiştir. Tüm insanlara ışık, adalet ve onur saçacak mükemmel şehri kazanacağız! Şiir boşuna yazılmış olmayacak! "Karanlık bir yerden, diğerlerinden sert bir ülkeden geliyorum. Şairerin en terkedilmişiydim ve şiirim yöreseldi, acılıydı ve yağmurlar içine işlemişti. Ama insana daima inadım. Umudu asla yitirmedim. Belki bunun için şiirim ve bayrağımla buradayım. Son olarak, iyi niyetli tüm insanlara, işçilere, şairlere, insanın geleceğinin Rimbaud'un deyişinde ifade bulduğunu söyleyeceğim: Yalnızca ateşli bir sabırla, tüm insanlara ışık, adalet ve onur saçacak mükemmel şehri kazanacağız. Böylece şiir boşuna yazılmış olmayacak! (1971'de Nobel Edebiyat Ödülü aldığında yaptığı konuşmadan bazı pasajlar. Ara başlıklar tarafımızdan konulmuştur. Şiir Boşuna Yazılmış Olmayacak, Çev: Nesrin Arman, de yay. s129-138) Halkın Şairleri* Güney Amerika hep bir çömlekçi diyarı olmuştur. Çamur testilerinden bir kıta. Bu şarkı söyleyen testiler hep halktan geldi. O yaptı onları, taşla ve elleriyle. O yaptı onları, gümüşle ve elleriyle. İnsanların ellerini şiirimde göstermeyi hep istedim. Hep parmak izlerinin yer aldığı bir şiiri yeğledim. Suyun şarkılar söyleyebildiği yerdeki güçlü toprağın şiiri. Herkesin yiyebileceği ekmeğin şiiri. Yalnızca halkın şiiri ellerin anısını koruyabilir. Şairler kendilerini laboratuvarlarına kapatırlarken, halk, çamuruyla toprağıyla, akarsuyuyla, maden cevheriyle, şarkılarını söylemeyi sürdürdü. Olağanüstü çiçekler, gözalıcı destanlar üretti, serüven öyküleri ve felaket masalları anlattı. Kahramanlarını kutladı, haklarını savundu, azizlerini taçlandırdı, ölülerine ağladı. Ve tüm bunları yalnızca elleriyle yaptı. Bu eller, hantaldı ama akıllıydı. Onlar körelmişti ama taşı kırdı. Onlar küçüktü ama denizden balık topladı. Onlar kararmıştı ama ışığı aradı. Bir şair doğal olarak yaratılan her şeyin sihrine sahiptir. Doğaya, yağmura, güneşe, kara ve rüzgara açık her şeyin izini taşır bu halkın şiiri. Elden ele geçirilmelidir şiir. Göklerde bayrak gibi dalgalanmalıdır şiir. Ağır darbeler yemiş, kusursuz yüzlerdeki Grek simetrisine sahip olamayan şiir. Onun mutlu, acılı yüzünde yara izleri vardır. Ben, bu halk şairlerine defneden bir çelenk sunmuyorum. Tüm şiiri canlandırması gereken ışığı ve gücü buna armağan edenler onlardır. Onların içinden geçerek dokunuyorum şiirin soyluluğuna, deriden, yeşil yapraklardan, sevinçten oluşmuş yüzeyine. Onlardır, halkın şairleridir, gösterişsiz şairler, bana ışığı gösteren. *6 Mart 1966'da Santiago'da yayınlanan La lira popular (Halkın Şiiri) için önsöz (age s 87-88) Şiir isyandır!* Belki de şairin yükümlülükleri tarihin her döneminde aynıdır. Şiir sokaklara taşmak, çarpışma üstüne çarpışmada yerini almak için saygı gördü. İsyancı diye anıldığında, şairin gözü korkutulamadı. Evet, şiir isyandır. Şair yıkıcı diye çağrılsa bile alınmaz. Yaşam toplumsal yapılardan (yasalardan) daha önemlidir, ve ruh için yeni düzenlemeler vardır. Tohumlar her yana saçılır, tüm fikirler egzotiktir, her gün önemli değişiklikler bekleriz, insana özgü düzendeki bir değişimin heyecanını yaşıyoruz: bahar isyankardır. Biz şairler nefretten nefret ederiz ve savaşa karşı savaşırız. *1868'de Concepcion Üniversitesinde yaptığı konuşmadan... (age. s. 99) Şiir insanlığın acılarına uzanan gizli bir köprüdür! "Şiir ölenin yanı başındaydı, ağrılarını keserek; zaferlerin öncüsüydü, yalnızlığa arkadaşlık etti, ateş gibi yandı, kar gibi serin ve aydınlıktı; elleri, parmakları ve yumrukları vardı; bahar gibi tomurcukları vardı; Granada kentine benzeyen gözleri vardı, hedefe atılan mermilerden daha hızlıydı; kalelerden daha sağlamdı. Köklerini insanoğlunun yüreğine daldırdı. Yeni yüzyılın başlangıcında şairlerin, şiiri duyuracak bir devrime öncülük etmeleri olası görünmüyor. Şiir yalnızca insanın ilerlemesinin ve insan soyunun gelişiminin, kitaplara ve kültürlere erişebilirliğin sonucu olarak yaygınlaşacaktır. Şiir insanın acılarına uzanan bir köprüdür. Şaire kulak verilmelidir. Bu tarihten alınan bir derstir. (1968-70 Age, s.111) Şiir şarkı ve berekettir! Şiir tarlaları sulayacak ve açlara ekmek verecektir. O, olgun başaklar boyunca dolanacaktır. Seyyahlar susuzluklarını onda gidereceklerdir. Ve o insanlar ne zaman çalışsalar ve ne zaman dinlenseler şarkısını söyleyecektir. Onları birleştirecek, halklar arasında akacaktır. O, yaşamın üremesini köklere taşı*********** vadiler açacaktır. Şiir, şarkı ve berekettir. (...) Verilen mücadeleye, söylenen şarkılara değer, yaşamış olmaya değer, çünkü onu sevdim.' Şiir her zaman için barışın bir parçası olmuştur. Şair, barıştan doğar. Tıpkı ekmeğin undan doğduğu gibi. Kundakçılar, savaşçılar ve kurtlar, onu yakmak, öldürmek ve parçalamak için şairi arar. Hüzünlü bir parkın ağaçları arasında bir bıçak ustası Puşkin'i yaralayarak ölümüne sebep olmuştu. Çılgın atlılar Petöfi'nin cesedini çiğneyerek geçmişti. İspanya'da faşistler, ülkedeki savaşlarına en ünlü şairlerini öldürerek başlamışlardı. Rafael Alberti, her şeye rağmen yaşamakta olan bir şairdir. Onun için binlerce ölüm planlanmıştı. Fakat kim öldürebilir ki şiiri! Şiir, kedi gibi yedi canlıdır. İşkence ederler, sokaklarda sürüklerler, üstüne tükürürler, alay ederler, etrafını dört duvarla çevirirler, sürgüne yollarlar, fakat o bütün bunları yaşar, sonunda tertemiz bir yüzle ve gülümseyerek yeniden ortaya çıkar. (Yaşadığımı İtiraf Ediyorum, Çev: A.Arpad, Alan yay., s129)
  11. Sadeliğin öğretisi: Alçak gönüllü fakat başeğmez! "Biz bugünün şairleri, seçmek zorundayız. Seçeceğimiz şey gül tarhlarında değil. Korkunç ve haksız savaşların, paranın gittikçe artan baskısını, ilerleyişini ve bütün haksızlıkları avucumun içinde gittikçe daha apaçık görüyorum. Koşullu ‘özgürlük’, seks konuları, zorbalık, aylık taksitlerde kolayca ödenebilecek sevinçler, eskimiş sistemin çekici tuzaklarıdır. Günümüzün şairleri bu çıkmazdan kurtulmak için bir yol aradı. Kimi şairlerimiz mistisizme, ya da sağduyu rüyasına sığındılar. Başkaları gençliğin o kendiliğinden ve yıkıcı gücüyle büyülendiler, onlarla yaşayan insanlar oldular. Günümüzün savaşçı dünyasında böyle bir denemenin hep önleyici ve korkunç acılara götüreceğini bilmeden. Ben partimde, başbuğluktan, maddi çıkarlardan çok uzaklarda kalabilmiş bir grup sıradan insan buldum. Ortaklaşa saygı duygusunun, yani, haktanırlık uğruna savaşan namuslu insanlar tanımış olmaktan pek mutluyum. Şili halkıyla, benim halkım için büyük zaferler kazanmış olan partimle bir çekişmem, bir sorunum olmadı hiçbir zaman. Daha ne söyleyebilirim? O arkadaşlarım kadar sıradan, onlar kadar dirençli ve alt edilmez olayım isterim sadece. Alçakgönüllü olmayı öğrenmenin sınırı yoktur. İnsan acılarını paylaşmamak için kuşkuculuğun arkasına gizlenmiş olan gurur duygusu bana bir şey öğretmiş değildir." (age.s. 298) Gericilerle, gericilikle savaşmaya hazırız! "Önce cehaleti silip yok etmeliyiz! Okuyamayan bir halk için yazmayı sürdürmek istemiyoruz. Durağan ve adileştirilmiş bir geçmişin rezilliğini ve utancını hissetmek istemiyoruz. Daha çok okul, daha çok eğitici, daha çok gazete, daha çok kitap, daha çok dergi, daha çok kültür istiyoruz. Uşaklar ve ukalalarla kuşatılmış bu efendiler rejimi ve yoksulluk devam edemez. Bunalımlar tepemizde; bu yaşam tarzının modası geçmiştir artık dünyada. Eskiyi korumak isteyen partiler olduğunu biliyoruz; onlara alaylı biçimde, muhafazakarlar, ya da aldatıcı biçimde liberaller deniyor. Ama biz geçmişle savaşmaya hazırız temsil etmeyi sürdürdüğümüz aydınlık geçmiş değil, hayır, biz geçmişin en güzel bölümünü koruyacağız, ama geçmişin yozlaştırıcı kalıntılarını yok edeceğiz, ve bunlar da, cehalet, geriye dönüş ve ilgisizliktir. Biz inanıyoruz, biz diye konuştuğum zaman bu, bir umudu destekleyen tüm güçler anlamına geliyor- Şili halkının yaratıcı gücüne büyük bir heyecanla inanıyoruz. Halkın zekasına, yeteneğine, doğruluğuna, cesaretine inanıyoruz. Şili halkı, hız vermemiz gereken bir çiçeklenme ve verimliliğin sınırsız alanını temsil ediyor. (Salvador Allende'nin başkanlık kampanyası için yazdığı yazılardan... Şiir Boşuna Yazılmış Olmayacak, s.126-127) Eserlerimiz yarım kalmayacak! Dökülen kan boşa gitmeyecek! "Anılarım için bu satırları çabuk çabuk yazıyorum. Büyük yol arkadaşım başkan Allende'nin ölümüyle sonuçlanan o çileden çıkarıcı olaylardan üç gün sonra öldürülmesinin nedenini gizlediler. Ölüsünü gizlice gömdüler. O ölümsüz ölünün mezarına kadar yalnızca dul eşine izin verdiler birlikte gitsinler diye. Saldırganların yazdığına göre ölü olarak bulunduğunda, kendi canına kıydığının apaçık belirtileri varmış! Fakat yabancı ülkelerde yazılanlar bambaşkaydı. Hava bombardımanından hemen sonra tanklar saldırıya geçmişti. Tek bir adama karşı savaşabilmek için korkularından pek çok tank kullandılar. Şili Cumhurbaşkanı Allende, onları çalışma odasında bekliyordu. Yüce yüreğinden başka kimse yoktu o anda. Dumanlar ve alevler her yanı sarmıştı. Saldırganlar böylesi bir olanaktan yararlanmalıydı. Saldırganların onu makineli tüfekle biçmesi gerekti. Zira o görevini bırakmamıştı!" (Yaşadığımı İtiraf Ediyorum, s.323)
  12. Mücadele, sanat, şiir, politika ve kendi hayatı üzerine... Kendi kaleminden Neruda! "Politik mücadele, şiirin ayrılmaz bir parçasıdır. İnsanoğlunun kurtuluşu sık sık kanla, ama hep şarkılarla dalgalanır. Ve insanlık şarkısı, büyük şehitlik ve bağımsızlık çağımızda her geçen gün biraz daha zenginleşiyor." (Şiir Boşuna Yazılmış Olmayacak, Çev: N. Arman, de yay.1984 s. 144) Şiirinde ve yaşamında iz bırakan olaylar ve anılar İlk acı deneyim! Temuko'dayken öğrenci birliğinin yayın organı olan Claridad dergisine yazılar yazmıştım. Bu dergiyi okuldaki arkadaşlarıma da satardım. 1920 yılında Temuko'ya gelen haberler benim kuşağım için üzücüydü. Oligarşi'nin çocukları sayılan "Altın Gençlik", öğrenci birliği binasını basmış ve tahrip etmişti. Koloniler zamanından günümüze kadar daima zengin sınıfın yanında görünen yasalar da suçluları değil suçsuzları yakalamıştı. Bunlardan genç Şili edebiyatının büyük umutlarından Gomez Rojas, yediği dayaktan çıldırdı ve öldü. Küçük ülkemde bu cinayet, Federico Garcia Lorca'nın Granada'da öldürülüşü kadar büyük tepkiler yarattı. (Yaşadığımı İtiraf Ediyorum, Çev: A. Arpad, Alan yay.,3. Baskı, 1996, s.38) Yolumu seçtim! "Kısacası, kendime bir yol seçecektim. İşte bu yolu, İspanya'nın yaşadığı kötü günlerde seçtim ve hiçbir zaman da pişman olmadım." (age. s129) "Tellerinden şarkılar yerine, kanlar akan İspanya gitarlarına ilk kurşunlar atıldığında, benim şiirim bir hayalet gibi sokaklarda dolaşıyordu. Sonra yavaş yavaş içine kökler sokuldu. Ve damarlarında kan akmaya başladı. İşte o günden sonra herkesin yolu benim de yolum oldu. Yalnızlığın güneyinden kuzeyine göç ettiğimi görüyorum. Orada yaşıyor insanlar, benim alçak gönüllü şiirimi kendilerine kılıç yaparak, büyük ıstırapları arasında terini silecek mendil diye açacak, ya da ekmek savaşında silah olarak kullanacak" (age, s. 140) Ayakkabısız ve okulsuz yoksul halkın, işçilerin şairiyim! "Yıllar sonra benimle röportaj yapmış olan Curzio Malaparte, yazısında çok doğru olarak şunları yazmıştı: "Eğer ben de Şilili bir şair olsaydım, Pablo Neruda gibi yapardım. Bu ülkede şair bir karara varmalıdır. Ya Cadillac'lar ya da ayakkabısız okulsuz insanlar!" İşte ayakkabısız ve okulsuz bu insanlar beni 4 Mart 1945 yılında ülkenin senatörlüğüne seçti. Şili'nin en geri bölgeleri sayılan büyük bakır ve güherçile ocaklarının binlerce insanı bana oy vermiş olduğu için her zaman gurur duyarım. * Şiirim bana onlarla ilişki kurma yollarını açtı: şiirim, halkım ve onların güç yaşantıları arasında dolaşabiliyor ve onlar tarafından ölümsüz bir kardeş olarak kabul ediliyordu"(age. s161) * "Ben ıstırap çektim ve savaştım, ben sevdim ve şarkılar söyledim. Dünya bölünürken ben yendim ve yenildim, ekmeğin ve kanın tadına vardım. Başka ne arzular bir şair? Ağlamaktan öpmeye, yalnızlıktan kalabalığa kadar bütün duygular şiirimde kanat çırpmış, onun içinde yaşamıştır. Ben şiirim için yaşadım, şiirimle savaşlar verdim. Eğer kelebeğin konduğu çiçekteki tozlar kadar armağanlar kazanmışsam, içlerinde biri vardır ki, birçok şair beni kıskanacaktır. Estetiğin güç öğretileri ve yazılı sözlerin labirentinde yaptığım araştırmalardan sonra halkımın şairi olmuştum. Benim kazandığım en büyük ödül işte buydu. Mısralarımla dolu kitaplarım değil. Lota'nın kömüründen, yerin yedi kat dibindeki ocaklardan, toprağın içine giren dimdik galerilerden, sanki cehennemden geliyormuş gibi, yaptığı berbat işten suratı bitkin, tozdan gözleri kıpkırmızı bir adamın yeryüzüne çıkıp da, yarıkları ve nasırları ile kuru bozkır topraklarını andıran o elini uzatarak, sana: "Seni çoktandır tanıyorum ben, kardeş!" dediği ve gülümsediği anda en büyük armağanı almış gibi olursun. Benim şiirimin aldığı defne dalından taçtır bu. O acımasız bozkırlarda, topraktaki delikten çıkan işçinin sözleri. Rüzgarlar, geceler ve Şili'nin yıldızları bu insanlara şöyle seslenmektedir: Sizler yalnız değilsiniz, bir şair acılarınızı biliyor!"(age, s164-165) Gerçekçi olmayan şair ölür. Fakat yalnız gerçekçi olan şair de ölür. Sadece akla aykırı yazan şair, kendisince ve sevgilisince anlaşılır ancak. Bu da oldukça umut kırıcı. Sadece akılcı olan şairi eşekler bile anlar. Ama bu da epey hüzün verici. Bu gibi karşılaştırmalar için resim tahtasında yazılı sayılar yok. Tanrının, ya da şeytanın hazırladığı aletler de yok. Her ikisi de çok önemli bu kişilikler, şiirde durmamacasına bir savaşa götürür sadece, meydan savaşını kimi zaman biri, kimi zaman öteki kazanır ama, şiirin kendisi yenilgiye düşmemelidir. Şairlik mesleğinin kötüye kullanıldığı da olur elbette. Öylesine çok yeni şair ve yeni yetişen bayan şair ortaya çıkıyor ki, yakında hepimiz şair olacağız ve okur da kalmayacak. Okur aramak için yakında keşif gemileriyle evreni bir baştan bir başa dolaşmak gerekecek. İnsanın en eski eğilimi şiirdir. Din törenleri ve duaları şiirden doğdu. Dinlerin çekirdeğinde de şiir vardır. Şair bunu doğanın belirtileriyle kendini bildi. İlk çağlarda bu Tanrı görevini korunmak için rahip dediler kendilerine. Günümüzün şiiri ise, şiirini haklı göstermek için, sokağın ve insan yığınlarının kendisine uzattığı belgeyi benimsiyor. Günümüz halkçı şairi din adamlarının en eskisidir. Eski zamanlarda karanlıklarla anlaşma yapardı. Günümüzde ise ışığın yerini göstermek zorunda." (age. 249, 250)
  13. Şiir özgürleşmeye çağrıdır! Şiir dünyayı değiştirmenin bir aracıdır! Bu yüzdendir ki modern gelişmeler, ortaya çıkan yeni sanat dalları ve aradan geçen bin yıllar, insanın ve insanlığın şiire olan ihtiyacını, en çarpıcı ve yalın biçimde şiirde dile gelen arayışlarını ortadan kaldırmadı. Pek çok sanat dalı, kolayca paraya-kâra tahvil olma özelliklerinin de etkisiyle, sermayenin ve piyasanın sultası altında metalaşırken, şiir teslim olmadı. Şiir itirazını, reddiyesini ve kavgasını sürdürüyor: Kapitalizmin görsel şatafatına rağmen insanların algı, duygu ve düşüncelerindeki yoksullaşmaya-körelmeye karşı; muazzam ölçüde yaygınlaşan hızlı iletişim ve ulaşım olanaklarına rağmen, insanın itildiği yalnızlığa ve yabancılaşmaya karşı; artan olanaklara rağmen ve buna paralel olarak artan kitlesel cehalete karşı; bir avuç asalağın sebep olduğu yoksulluk ve sefalete karşı; kanlı kıyımlara, katliamlara, canice saldırılara, her türden haksız savaşa ve işgale karşı; doğanın ve insanlık değerlerinin insafsızca tahrip edilmesine karşı; insanın gerçeklikle olan ilişkisinin koparılmasına, sanal ortamlarda insanın böcekleştirilmesine karşı; her türlü köleliğe, her türden gericiliğe ve gerici ayrımcılığa karşı; insanların içinde debelendiği bataklığı, yozlaşmayı, çürümeyi, tatminsizliği, sapkınlıkları özgürlük olarak pazarlayan topyekun bu düzene karşı; şiir, şenlik ateşleri başında okunduğu günden bu yana insanlığa özgürleşme çağrısını yineliyor! Dayanışmaya, paylaşmaya, kardeşliğe, eşitliğe, insanca yaşamaya davet ediyor şiir. Bunları kazanmak için kavgaya, mücadeleye çağırıyor bizi. Bu kavgada şiir hep olacak! Devrimci sanat, kavgamızın bir mevzisidir Devrimci sanat ve devrimci şiir, ezilen ve sömürülenlerin kurtuluş mücadelesinde bir mevzidir. Devrimci ozanlar ise, ezilen ve sömürülenlerin öncü bir müfrezesi. Bu mevzide çarpışmış nice devrimci ozanın kattığı soluk, verdiği emek, yarattığı eserler ve ödediği bedellerle yükselttiği bayrak, yeni nesillerin elinde dalgalanmaya devam edecektir. Dünyanın dört bir yanında 100. doğum yılı kutlanmakta olan Şilili şair Pablo Neruda, bu ozanların önde gelen bir temsilcisidir. Her gerçek ozan gibi çağına tanıklık etmenin ötesinde, onu dönüştürme eyleminin içinde yeraldı Neruda. Yalnızca bize armağan ettiği ölümsüz şiirleriyle değil, yaşamıyla, kavgasıyla, özlemleri ve umutlarıyla 20. yüzyılın önde gelen bir simasıdır o. Söz ile eylem, yaşam ile sanat, sanatçı duyarlılığı ile gerçek hayat kavgası arasında insanal edimler ve toplumsal eylemlerle örülmüş bir serüvendir Neruda'nın hayatı ve şiirleri. Budur bizi onunla, onu çağıyla buluşturan. "Nasıl bir şiir? Saf olmayan bir şiir! Şöyle anlatıyor Neruda bu şiiri: Tere batmış, dumana gömülmüş, zambak ve *********** kokan, ticaretin ezmeye çalıştığı, yasaların içinde, yasaların ötesinde bir şiir; üstümüzdeki giysiler gibi sabun lekeleri taşıyan, gövdelerimiz gibi karışık bir şiir; utanç verici davranışlarımız gibi, gözlerimiz, bilgiçliğimiz gibi, kinimiz, aşkımız, antlarımız gibi, havyanlar gibi, kararlar, vergiler gibi karman çorman, saf olmayan bir şiir; üstünde buz izleri, diş izleri bulunan, terimizle, belki de alışkanlıklarımızla hafifçe ısırılmış, dokunmanın yüce isteğini taşıyan... Onun şiirini anlamak demek, geride bıraktığımız yüzyılın kanlı kıyımlarını ve direnişlerini; İspanya'yı, Alman faşizmine karşı direnişleri, Şili'yi, Küba'yı anlamak demektir. Halkların engin denizinde zorlu yolculuklara çıkan bir gemidir Neruda'nın şiiri. Bu denize yelken açılmadan anlaşılamaz onun şiiri. Aşağıda, bayrağı devralacak genç nesillere yol göstermesi bakımından yararlı olacağını düşündüğümüz bu büyük devrimci ozanın şiir, mücadele, şiirin ve şairin yeri ve bu dünyadaki rolü vb. konularda yazdığı yazılarından ve bazı makalelerinden bir derleme sunuyoruz. Neruda'yı ve Neruda gibi devrimci ozanları anlamak, bize bıraktıkları mirası en iyi biçimde değerlendirmek tüm devrimcilerin omuzlarındaki bir sorumluluktur. Ve bu sorumluluğun bir gereği de onları, eserlerini işçi ve emekçi kitlelere ulaştırmaktır. Bu vesileyle Neruda'yı bir kez daha saygıyla anıyoruz.
  14. Sosyalizmin büyük şairi Pablo Neruda'nın anısına... Neruda ve Nazım........... Gerçek şiir hem isyandır, hem isyankar! Gerçek ozansa militan bir sanatçı! (S. Aras) Toplumsal duyarlılığın yetkin bir ifadesi olarak şiir! Aragon bir yerde "gerçek ozan doğuştan partilidir" der ve ozanların örgütlü toplumsal kimliğine vurgu yapar. Çağlar boyunca farklı biçimlerde ortaya çıkan muhalif devrimci kimliğin en önde gelen temsilcilerinin ozanlar olması, uç sayılabilecek bu tespite bir haklılık temeli kazandırıyor hiç kuşkusuz. Ama bu tanımlama yine de eksiktir. Tamamlanması için, şairin bu muhalif kimliğe kattıklarının yanısıra, şiirin kendine özgü dinamizminden de bahsetmek gerekir. Nedir şiirin dinamizmi? Şair, neden diğer sanatçılara göre halkın temsilciliğine daha yatkındır? Bir halkın türkülerini yapan ozanları, yasaları yapanlardan daha güçlü kılan şey nedir? Yeniliğe olan açıklılığı, baskılara karşı gösterdiği direniş ve bizzat ortaya çıktığı andan itibaren taşıdığı ve halen de taşımakta olduğu kolektif kimlikle şiir, devrimci bir dinamizmi bağrında taşımasıyla diğer edebi sanatlardan ve hatta sanatların tümünden farklı bir yerde durmaktadır. Kestirmeden söylersek; şiir hem isyandır, hem de isyankardır. Şiir devrimcidir, çünkü toplumsal duyarlığın sesidir o. Ozanın muhalif kimliğinin doğuştan gelmesinin temel nedenlerinden biri de budur. Roman nasıl burjuva çağın ve burjuva bireyin bir ürünüyse, şiir de başından itibaren kolektif bilincin, kolektif üretimin ve kolektif paylaşımın bir ürünü olageldi. Ola ki kör yalnızlıkları, aşk acılarını da dile getiriyor olsun! Şiir, şarkı ve dansla beraber, üretimle yanyana ve iç içe oldu, toplumsal sorunlardan, toplumsal dertlerden ve insanlığın gelecek kaygılardan hiç kopmadı. Kavganın nabzını en başta şair tuttu, çünkü o nabız en hissedilir biçimde şiirde atıyordu. Çünkü şiir hep kavganın içinde oldu, çoğunlukla kavganın bayraktarlığını yaptı. Şiir hep kavgalı oldu; bütün egemen despotik düzenlerle, gericiliğin bütün biçimleriyle. Şiir hep yeniliğin, ilerleyen ve gelişen hayatın yanında saf tuttu. Yüzü hep ileriye dönük oldu şiirin, ama geçmişten de hiç kopmadı. Ayak bağlarını temizleyerek yürüyüşünü sürdürürken, en değerli mirasın sadık bir taşıyıcısı ve savunucusu olageldi. Şiir kimliğini ve itibarını ezilenlerin safında buldu Hiçbir mekanın ve hiçbir çağın ve hiçbir despotun tutsağı olmadı şiir. Bu yüzden tüm peygamberler şiire ve şaire düşman oldu, krallar, padişahlar, diktatörler halk ozanlarını, şairleri zorbaca yöntemlerle susturmaya çalıştılar. Hatta ezilenleri susturmak için önce onlardan başladılar kıyımlara. Ama şiir hiç mi hiç geri adım atmadı, teslim olmadı, susmadı. Şairlerin direnişi, şiirin gücüne ve etkisine ölümsüz bir güç ve güzellik kattı. Şiir ölümsüzlüğünü ve güzelliğini aynı zamanda kolektif yapısına da borçludur. Yüzlerce yıl ağızdan ağıza taşındı, taşınmakla kalmayıp yeniden ve yeniden üretildi. Binlerce insan dokudu kumaşını şiirin. Taş duvarlara da kazındı, ceylan derilerine, kağıtlara ve mermerlere de. Zırhları delen mızrak ucu sertliğinde sözcüklerle de yazıldı, kalbe işleyen tüyden hafif aşk sözcükleriyle de. Kanla da yazıldı, tebeşirle ve mürekkeple de. Ama nereye ve neyle yazılırsa yazılsın, hep bilinçlere kazındı. Toplumsal yaşamın her alanına ve her mekanına: Mağaralara, evlere, tarlalara, fabrikalara, sokaklara, zindanlara sualsiz girdi şiir. Sınırlar aşmak için pasaporta ihtiyacı olmadı hiç. Hiçbir yasak, hiçbir yasa, hiçbir duvar onu engelleyemedi. Doğanın o eşşiz güzelliğine aşkla bağlı kaldı hep. Barışta da oldu, savaşta da. Yalnızlıklardan, acılardan, hüzünlerden, yıkımlardan da geçti yolu, şenlik ateşlerinden, aşklardan, düğünlerden, bayramlardan ve zaferlerden de. Her yerde varolmasını bildi, ama hiçbir yeri kendine yurt edinmedi. Egemenlerin, tüccarların kayıt defterinde hiç yeri olmadı, devlet katında, saraylarda değil ezilen, sömürülen emekçi halklardan itibar gördü. Şiir de ona en çok ihtiyacı olanların hizmetine sundu kendini. Şiir yaşama hep bağlı kaldı. Hep hayatın önünden koştu. Hep arayış içinde oldu. Arayış içindeki insanın sesi, soluğu oldu. Savaşan militanların onsuz edemediği silahlardan biri oldu şiir. Mataralarındaki su, omuzlarındaki silahla beraber, sırt çantalarında hep bir şiir kitabı bulundurdu gerillalar.
  15. Hoşgeldiniz.... ama bence okudugunuz kadar olmasada paylaşımlardada bulunursanız bizde sizin yazılarınızı okuma mutluluguna erişiyiz
  16. Sevgili şiir dostu rahatsızlıgımdan dolayı neyazık ki sizinde dogum gününüzü rötaylı kutlamış oldum...ama geçte olsa önem verdigimiz aranma ihtiyacı duydugumuz,hatırlansaydım dedigimiz anları birilerinin anımsaması geçte olsa mutlu edecegini düşünenlerdenim....Şiir okuyabilmek,yazmak!!bana göre bakmakla görmek gibi yani herkese has birşey degil....Nice yıllara diyor yaşamak,yapmak istediginiz tüm şeyleri yaşamak istediginiz süre zarfında gerçekleştirmeniz dilegi ile...... DEKORLAR Ne kadar ufuk değişsekte Yürekte ahenksizlik kalan Kişiler kişiler kişiler Bütün bu saçmalıklar içinde Sadece dekoru bize kalan O alıp hep eve getirirdi Aptal ve yobaz olanları Okurdum tembelce uzaklaşmayı Mevsimden kaçan bir gün gibi Sadece dekoru bize kalan Ne kadar balık değişsekte Bütün sulardır tatlı olan Bütün gözyaşları buharlaşan Aylar geçip skor yazan Sadece dekoru bize kalan Ne kadar hapishane değişsekte Ruhumuz ve bedenimiz taşınan Aylar geçip skor yazan Bu kadar ********* ihanetteler Ateşler ve esinlikler Sadece dekoru bize kalan Kalp bu ekmek gibi kırdığımız Sığırcık kuşları onu gagalayan Gitmeliydim kalmak oldu hatamız Meşalenin son ışığından Sadece dekoru bize kalan Alıntı... Hoş bence......nice yıllar...............
  17. Beyaz adam, yeni kıtada karşılaştığı yerlilerin dilini çözdüğünde bir şey dikkatini çekmiş. Şarkıları, şiirleri, ağıtları hep su üzerineymiş. Merak edip sormuş beyaz adam: "Niye şiirleriniz hep sudan söz ediyor?" "Buralarda en çok suyun yokluğunu çekiyoruz da ondan" deyip gülmüş yerli: "Ya sizin şiirleriniz niye hep sevgiden söz ediyor?" *** Cep telefonuma "bip-bip" yağan bayram mesajlarında hep sevgi, aşk, barış dilendiğini gördükçe bu öyküyü anımsıyorum. Görülmedik bir nefret salgını memleketi kasıp kavurmuş ya da yüreklerimiz bir sevda kuraklığında çöl olmuş gibi... Bu felaketin ardından, amatör şairler arasında yarışma yapılmış da, onlar da en çok öfkeden yılmışlıklarının, aşka susamışlıklarının şiirini yazmış sanki... Türk mani sanatının, kitap çıkarma imkânı bulamamış gizli yetenekleri her bayram ortaya dökülüyor ve telefon ekranı boyutunda küçülttükleri hevesleriyle, illa sevdaya dair cep mesajları döktürüyor: "Kalplere merhamet, yuvalara muhabbet" diliyor. Merhametin, muhabbetin çokluğundan değil; yokluğundan... *** Sevdasızlık salgını şuradan da belli ki, bir karamela kâğıdından ya da tavşancı amcanın niyet pusulasından kopya çekip "herkese gönder"diğiniz bir cep manisi, kapsama alanında ulaştığı mutsuz alıcılarca behemehal kaydedilip bu kez onların rehberindeki "herkese gönder"iliyor; sanal sanal çoğalıp dön dolaş tekrar size geliyor. Geçen yüzyılda elinde curasıyla dere tepe gezinip yüreği yanıklara mani düzen halk âşıkları gibi... Çocukken okudukça aşklarına özendiğimiz cep fotoromanları gibi... Cep mesajları da cepten cebe dolaşıp bize yokluğunu hissettiğimiz, hasretini çektiğimiz sevda ve barış iklimini hatırlatıyor. *** Lakin çoğu zaman mesajın dilediği iklimle, ulaştığı iklimin farklılığı veya telefon sahibinin hoyratlığıyla telefondaki mesajın nahifliği çelişik manzaralar çıkarıyor ortaya: Düşünün, tam kurbanlık koyunu çukur üstüne yatırmışsınız, bıçağı besmeleyle boynuna saplayıp kanını, başucunuza topladığınız çoluk çocuğun üstüne fışkırtacaksınız, art arda bipleyen cep telefonunuzdan aşk dilekleri faş ediyor. Din adına, masum din adamlarının gırtlağının kesilmesine, güzelim şairlerin, sevdalı gençlerin ateşe verilmesine mâni olamıyorsunuz ama, dini bayramlarda cep mesajlarında barışa ve sevdaya dair bol bol mani okuyorsunuz. Susuzluk derdiyle ille suya ağıt yakan yerliler gibi, en çok yokluğunu çektiğiniz şeylerin, aşkın, barışın, huzurun şiirini yazıyor, elden ele, cepten cebe dağıtıyorsunuz. *** Madem laf, kurbandan, bayramdan, barıştan, şiirden açıldı; bırakayım "Bayram bir ömürdür, ben gibi bir deliye" diyen Can Yücel bağlasın yazımızı: "Koyunlar, keçiler ve koçlar için ne kadar bayramsa, Kurban Bayramı... Bu barış var ya, bu barış; cephedekiler için o kadar barış..." Alıntı...
  18. Ben rahatsızlıgımdan dolayı rötarlı kutlamak zorunda kaldım....ama bence önemli olan hatırlamak,unutmamak...... Evett sevgili TAURUSMUTİS öncelikle sağlıklı,huzurlu sevdiklerinle,sevenleyinle yüregindeki bir hayat seninle olsun diyorum........... BİR GÜL BÜYÜTMEK YOKMU Örsün üstünde ses Ve kıvılcım Hep gençlik çığlıkları hatırlarım Ayakları çıplak, göğüsleri yırtık Yaralarıma umut basmışlar Bir gülümseme gibi taşıyorlar Kamcı izlerini ve kederi Hatırlarım Daha dün gibi Yüzyıllar boyunca Ezilenlerin serüvenini Dallar suskun ve buruk Kar türküleri acılı Koğuşumdan ve tel örgülerden öte Diyarbakır şehri suskun Ova kıpırtısız, dağlar çok uzakta Ve ben akkor bir öfkedeyim Böyle her bahar yeşeriyorsam Kederi ve zehri yeniyorsam Bir gulu büyütmek yok mu Ebedei Kavgada Sevdada varsam Bir gülü büyütmek yok mu Geçti ezilenlerin resmi geçidi Yirminci yüzyılın kapısından Çığlıklarda, ağıtlarla, marşlarla Seslerinde kavga ve kin Özlem ve sevda Bir öfke gibi hatırlarım Keskin dişlerini efendilerin Gülüşleri, kamçıları, darağaçlarını Ben hıncımı bin yıllarca taşıdım Kavgamdan bir gül çıkar Bilirim Hoşuma gitti ve paylaşmak istedim...nice yıllara..............
  19. Ben merak etmiyorum siz kolaymı sanıyorsunuz minicik,kokusu hiçbişeye degişilmiyen,özlemle bedenizde büyütüp heycanla beklediginiz güseligi dünyaya getirdikten sonra hemen buralara dönüpte paylaşımlarına devam edecegini ama enazından tel ile ulaşabilen bir arkadaş varsa anne ve bızdıgın saglık durumlaynda haberdar etse bizde azçıkta olsa uzaktanda olsa sevincine katılırız......ben o minik yayaması öpmüyorum sevgiyle kokluyorum......
  20. Her nekadar sizi tanımıyorsamda arkadaşların yazdıgı ifadeler verdikleyi degeri gösterio ve hakediginize inadıgım için resimsiz bir kutlama ile katılmak istedim Sağlılklı,huzurlu mutluluk dolu gönlünüzce bir yaşam diliyorum...
  21. Hepinize nice yıllar diliyorum özelikle kaan_bebeto arkadaşımızın doğum gününde kutluyorum saglıkla kalın.......
  22. Burdayım geldimmm Efetttt hepinize nice nice saglıklı yıllar.....
  23. BECERİKSİZ... Bir seni seviyorum iki seni seviyorum Üç seni seviyorum Seni çokca seviyorum Bunu söyleyebilmek için varımı gücümü sarfediyorum Arzu edilen bir incelikle Dünyada bilemedim ben o en küçük şeyi Arzu uyandırmayı Uyandırmayı istediğim anda bile Buysa eğer sözü edilen duygu masum bir teşhirciliktir alt tarafı Fiziksel olduğu kadar ahlaksal da bir konu allahın belası şey tüm bunlar hiç de ferahlatıcı değil Çekim gücü olarak sıfır noktası Alıntı...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.