-
İçerik Sayısı
83 -
Katılım
-
Son Ziyaret
İçerik Tipi
Profil
Forumlar
Bloglar
Fotoğraf Galeresi
- Fotoğraflar
- Fotoğraf Yorumları
- Fotoğraf İncelemeleri
- Fotoğraf Albümleri
- Albüm Yorumları
- Albüm İncelemeleri
Etkinlik Takvimi
Güncel Videolar
swim tarafından postalanan herşey
-
Allahım, zulmetmekten, zulme uğramaktan, birinin hukukunu çiğnemekten, biri tarafından hukukumun çiğnenmesinden Sana sığınırım. Ey Rabbimiz, bize dünyada da iyilik, güzellik ver, ahirette de iyilik, güzellik ver. Bizi ateş azabından koru, Amin
-
vurgulanan Kaçınılması gereken dünya hayatı değil . Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya çalış. Yarın ölecekmiş gibi ahirete çalış (hadis). Dünyayı unutmamak ve ahiretide.. İnsanın ekonomik hayatta menfaat duygusuyla hareket etmesi yanında bir de toplumun üyesi olması onu dengeli bir hayat anlayışına götürecektir. Hz. Peygamber(s.a.v) bu konuda: “Allah verdiği nimetini kulunun üzerinde görmekten hoşlanır.” buyurmuştur. İnsan, zenginliğinin kendisini şımartmasına, lüks ve israfa sürüklenmesine asla fırsat vermemelidir. Lüks ile çağın gelişmiş teknolojisinden faydalanmayı birbiriyle karıştırmamak gerekir. Çağın mevcut gelişmelerine ayak uydurmalı, hayatı kolaylaştıran, pratikleştiren, zaman kazanmaya vesile olan her türlü yeniliğe açık olunmalıdır. Lüks ise, kişinin olduğundan fazla görünmeye çalışması, aşırı derecede tüketim tutkusu olması şeklinde anlaşılmalıdır. Bir manada lüks, sade ve gösterişsiz bir yaşamın zıddıdır. İslam, israf yasağı ile özel mülkiyet hakkına bir sınırlama getirirken, temel olarak, servet kimin olursa olsun, onda toplumun hakkı bulunduğu ilkesini benimseyerek, israfla bu hakkın yok edilmesine engel olmak istemiştir Bu dünya ahiretin tarlasıdır.(hadis) Dünya ahiretin tarlası" olduğuna göre bu tarladan payımızı almaya çalışacağız. Hepimizin bildiği bir hadis vardır. "Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya çalış. Yarın ölecekmiş gibi ahirete çalış." Biz hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya yarın ölecekmiş gibide ahirete çalışanlarız. Toplanan vergilerin çoğu yatırıma değil faize gidiyor.. Ülkede faizdeki artan her puan yeni kriz demektir.Yeni fakir adayları demektir. Sosyalizmde faiz var mı.?! Sosyalizmde kapitalizm gibi İslamdan yıllar sonra ortaya çıkmış,Kapitalizm karşısında İslamın savunduğu bazı değerlere (faiz gibi) hak vermiştir.
-
Şeriati esas alan yaşamda neler değişecek?
swim şurada cevap verdi: BrainSlapper başlık Dini Konular - Din - Dinler
Peygamberliğin gelişinden on yıl sonra, 50 yaşındayken eşi Hz. Hatice’yi kaybeden peygamberimiz (asm.) kendisine hem ev işleri ve çocuklarının bakımında yardımcı olacak, hem de İslâm’a davet faaliyetlerinde destek olacak eşlere ihtiyacı vardı. Bunun için bir yandan yaşlı ve dul bir kadın olan Sevde’yi, öte yandan da en yakın arkadaşı olan Hz. Ebubekir’ in kızı Hz.Ayşe’yi istetti. Hz. Peygamberin bu isteği, vahyin başlangıcından 10 yıl sonradır. Hz. Ayşe vahiy başlangıcından beş altı yıl önce doğmuştur. Dolayısıyla Hz. Ayşe’nin peygamberimizle evlendiği yaşın 17-18 olduğu ortaya çıkar. Bu konu, daha detaylı bir şekilde Mevlana Şibli’ nin “Asr-ı saadet” kitabında geçer. (İst. 1928. 2/ 997) Hz. Ayşe’nin evlendiği zaman yaşının büyük olduğunu, ablası Esma’nın biyografisinden kesin olarak anlıyoruz. Eski biyografi kitapları Esma’dan bahsederken diyorlar ki: “Esma 100 yaşındayken, hicretin 73. Yılında vefat etmiştir. Hicret vaktinde 27 yaşındaydı. Hz. Ayşe ablasından 10 yaş küçük olduğuna göre, onun da hicrette tam 17 yaşında olması icap eder. Ayrıca Hz. Ayşe, Hz. Peygamber’den önce Cübeyr’le nişanlanmıştı. Demek evlenecek çağda bir kızdı.” (Hatemü’l enbiya Hz. Muhammed ve hayatı, Ali Himmet Berki, Osman Keskioğlu, s. 210) Aksine, çocuk po*nosuyla yakalananların yapısına baktığımızda bu yök sisteminin eğittiği eğitimli kişler olduğu ortadadır. -
Ülkeleri sömüren Kapitalizme hizmet eden bir başlık... İslamdaki İsraf anlayışı kapitalizme bir firendir. Balık tutanların oltaları 6 yıl önce anayasa kitapçığı fırlatılarak kırıldı millet iflas etti.Balık tutan bazı zenginler de fakirleşti. İslamdaki Faizin neden yasak olduğunu anlamak için Türkiyede kredi kartı faizi yüzünden yuvası bozulan intihar edenleri görmek yeterli bence. Sanki İslam buna karşı... Kaçınılması gereken dünya hayatı değil ,dünya hayatına aldanıp, ahiret hayatını unutmak ve orası için hazırlık yapmamaktır. Müslüman elbette dünyasını kazanmak için çalışacaktır. Çoluk çocuğunun rızkını temin etmek,insanlara faydalı olmak, dinine ve vatanına hizmet etmek için çalışmak zaten dinimizin bizlere emridir. Müslüman insan daima veren el olmalı, alan el olmamalıdır. Başkasına yük olmak yerine, başka insanlara faydalı olmalı, onların dert ve sıkıntılarını gidermek için çalışmalıdır. Bütün bunları yapabilmek için dünya hayatı için çalışması ve bu sayede âhiret kazancını elde etmesi ne güzel bir davranış tarzıdır. Bu hakikat Kur'ân-ı Kerim'de şöyle beyan edilir: Allah'ın sana verdiğinden (O'nun yolunda harcayarak) âhiret yurdunu iste; ama dünyadan da nasibini unutma. Allah sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez .(Kasas Suresi 77) Bu dünya ahiretin tarlasıdır.(hadis) Dünya ahiretin tarlası" olduğuna göre bu tarladan payımızı almaya çalışacağız. Hepimizin bildiği bir hadis vardır. "Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya çalış. Yarın ölecekmiş gibi ahirete çalış."
-
Yeryüzünden en çok aleyhinde iftira atılan din İslamdır buna rağmen yeryüzünde en hızlı yayılan din yine İslamdır.Hiç bir dinin aleyhinde bu kadar çalışılmamıştır.Meyveli ağaç taşlanır değilmi ? Avrupada ve dünyanın çeşitli yerlerinde Müslüman olanların hemen hemen hepsi kendi dillerinde Kur’anın mealini okuyarak Müslüman olmuşlardır.Çoğuda kültürlüdür bir googlede araştırın bakalım Rusyadaki Fransadaki vs.İslam dininin yayılışını ,tüm aleyhdeki iftiralara rağmen... Bunlardan bunu teyit edenlerin başında Yusuf İslam ,Michael Jacksonun müslüman olan şarkıcı kardeşi Jermain Jackson ,Roger Garodi , Nicolas Anelka, Franck Ribéry, Viaçeslav Polosin gibi ünlü isimleri verebilirim bunların hepsi Kur’anı kendi dillerinde okuyarak Müslüman olmuşlardır.
-
O zaman bir insanın maymundan geldiğine nasıl inanıyorsunuz..
-
Avrupada ve dünyanın çeşitli yerlerinde Müslüman olanların büyük bir bölümü Kur’anı okuyarak Müslüman olmuşlardır. Bunlardan bunu teyit edenlerin başında Yusuf İslam ,Michael Jacksonun müslüman olan şarkıcı kardeşi Jermain Jackson ,Roger Garodi , Nicolas Anelka, Franck Ribéry, Viaçeslav Polosin gibi ünlü isimleri verebilirim bunların hepsi Kur’anı okuyarak Müslüman olmuşlardır. 1999 yılında, Rusya Ortodoks Patrikliğinin Kamu Dernekleri ve Dini Örgütleri İlişkiler Komitesi Başkanı ve Yüksek Sovyet Vicdan Özgürlüğü Komitesi Başkanı ve Rus Federasyonu Temsilciler Meclisi DUMA’da milletvekili de olan Başpiskopos Viaçeslav Polosin’in (bizim Diyanet İşleri Başkanlığı’na tekabül ediyor) Müslüman olması nedense ! Türkiye’de hiç kimse tarafından duyulmadı.Ama bizim Diyanet İşleri Başkanı din değiştirseydi dünyada duymayan kalmazdı.
-
HAKKIN YANINDA YER ALALIM Nisa suresinin 135nci ayetinde adil olmamız , adaletle şahitlik yapmamız olayları doğru gözlemleyip doğru hükümler vermemiz emredilir. 135. Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendini, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun. (Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha yakındır. Hislerinize uyup adaletten sapmayın, (şahitliği) eğer, büker (doğru şahitlik etmez), yahut şâhidlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan haberdardır. Bu doğruluk kendi aleyhimize olsa bile adaletten ayrılmamamız istenmekte. Adam arabasıyla geri vitesle giderken arkadan gelenle çarpışıyorlar . Adam özür dileyerek suçun kendisinde olduğunu hasarı ödeyeceğini söylüyor. Uyanığın biri akıl veriyor : “öyle deme senin arabanın arkasında hasar var öbürünün önünde hasar var . Trafik polisi gelince sen sus yeter. Polis suçu arkadan gelene yükler” diyor. Ama mümin adam daha uyanık olmalı . Bu dünyanın cezasından kurtulacağım diye ahiretini berbat etmemeli . Kendi aleyhinede olsa doğruyu söylemekten kaçınmamalı. Ayette bu adil davranış anne ve babanızın aleyhine veya akrabalarınızdan birinin aleyhine olsa bile adaletle davranın buyuruyor. Toplumun en ahlaksız diye bildiği bir adamla babanız mahkemelik olsalar, babanızda bu davada haksız olsa siz haklının yanında yer alacaksınız . “Bu ahlaksız adam haklı ama ahlaksızın yanında yer alamam.” demeyin. Siz o ahlaksızın yanında değil hakkın yanında oluyorsunuz. Biz kendimizi şahıslara göre değil Hakka ve hakikate göre ayarlamalıyız. Ayette haklı olanın zengin veya fakir olması bizim adil olmamızı engellemesini yasaklıyor. En zengin bildiğiniz bir adamla fakir biri mahkemelik olsalar , zenginin haklı olduğunu biliyorsanız siz yine hakkın yanında olacaksınız . Fakire acıyacağız diyerek hakkın ve adaletin zedelenmesine yardım etmeyeceğiz. Fakir haklı ise zenginin hatırı için hakikati gizleme tarafına gitmeyeceğiz . Siz yine hayat yoluna Kur’an-ı Kerimi doğruca okuyarak devam ediniz.
-
İnananların manevi atmosferini inkarcılarda keşke yaşasa... çok şey kaybediyorlar/kaybedecekler... teşekkürler katre_a
-
Bilim ilerledikçe işlevi tespit edilememiş organ (İşlevsiz organ değil) lar listesi de giderek küçüldü ve bu gelişme paralelinde de bütün organların işlevleri tesbit ediliyor.... Memeler erojen bölgedir.Faydası vardır.Hikmetini bilim bulmuştur.
-
Millet seçsin cumhurbaşkanını ve adaylar arasında komutanlarda olsun bakalım %1 oy alabilecekler mi? Başbakan kendisine bağlı bu memuru görevden almalı..
-
Demokrasiye korkunç bir şekilde vurulan darbedir bu açıklamalar ve darbeci zihniyetler tarafından ne yazıkki alkış almaktadır.20 yıl önce darbeye kızanlar şimdi darbe çığırtkanlığına alkış tutmaktalar...Ülkeyi asker yönetsin mutlu olun... darbeler bizi ilerletti en müreffeh ülke olduk...
-
Tevbe Suresindeki bir ayetin bütün ateistlerin dilinde olması objektiflikten uzaktır. aşağıdaki ayetleri gizlemenize her platformda rastlamak mümkün. Kur'anı objektifce okuyunuz. Tevbe -4. Ancak kendileriyle antlaşma yaptığınız müşriklerden (antlaşma şartlarına uyan) hiçbir şeyi size eksik bırakmayan ve sizin aleyhinize herhangi bir kimseye arka çıkmayanlar (bu hükmün) dışındadır. Onların antlaşmalarını, süreleri bitinceye kadar tamamlayınız. Allah (haksızlıktan) sakınanları sever. Tevbe-7 ..Onlar size karşı dürüst davrandıkları müddetçe siz de onlara dürüst davranın. Çünkü Allah (ahdi bozmaktan) sakınanları sever. 4-90. Ancak kendileriyle aranızda antlaşma bulunan bir topluma sığınanlar yahut ne sizinle ne de kendi toplumlarıyla savaşmak (istemediklerin) den yürekleri sıkılarak size gelenler müstesna. Allah dileseydi onları başınıza belâ ederdi de sizinle savaşırlardı. Artık onlar sizi bırakıp bir tarafa çekilir de sizinle savaşmazlar ve size barış teklif ederlerse bu durumda Allah size, onların aleyhinde bir yola girme hakkı vermemiştir. Kendilerine savaş açılanlara, zulmedilmelerinden dolayı (savaşa) izin verildi. Şüphesiz Allah, onlara yardıma kadirdir." (Hacc suresi, 39) "Müşrikler sizinle toptan savaştıkları gibi, siz de onlarla toptan savaşın." (Tevbe suresi, 36)
-
İslama inanmayanlar, Kur’anı yorumlamada hataya düşüyorsunuz. Yukarda Tevbe suresinde de anlattığım gibi önceki sonraki ayet neyin ne olduğunu göstermektedir. Evet İslamdan Stalin , Hitler çıkmadı. Mevlanaları, Yunus Emreleri çıkardı kabul ediyorsanız tebrikler Mevlana Celaleddin'i Rumi'nin "Her ne isen gel. İster Yahudi, ister Hıristiyan, ister Mecusi, ister putperest ol yine de gel. Bu kapı ümitsizlik kapısı değildir. "Bu kapı"dan kasdı, türbesinin kapısı değildir. O kapı ağaçdan yapılmıştır. "Bu kapı"dan kasdı İslâm'dır. İslâm'a giren kişi hangi dinden olursa olsun ırkı, rengi, dili İslâm'ın boyasıyla boyanınca o cennete gidecektir. Mevlanalar, Yunus Emreler Allahı,Kur’anı, İslamı peygamberi anlatmıştı. Siz niye mevlanaya uyarak bunları kabul etmiyorsunuz. Mevlanalar, Yunus Emreler şimdi yaşasa tarikatçi diyerek hapse atarsınız.. Bin yılanın hissiyyatı bir araya gelse yalçın kayalardan kalkarak yücelerde kanat çırparak süzülen bir kartalın hissiyyatını anlamaları mümkün değil. Bu inkarcılar müminlere niçin düşman olur sorusunun cevabını verirken Kur’an : “içlerindeki hased nedeniyle” diyor. (Bakara 109) Mevlâna: “Ben kul oldum, ben kul oldum, ben kul oldum. Köle hür olunca sevinir, bense sana kul olunca sevinirim” der. -İnkarcının zararı önce kendisine dokunur. “O inkarcılar, kendilerine düşmandı. Onlar bilgisizliklerinden kendi canlarının düşmanı oldular.” (Mesnevi,Amil Çelebioğlu tercemesi 2/796) -Mevlâna,inkarında ısrar edenlere: “Allah’ın huzuruna çıkıp onun misafiri olacağına eşekliğinden inanmıyorsan, onun mutfağından (Cehenneminden) toprak ve kül yemeye mecbur kalırsın” (Mesnevi,Tahir-ül-Mevlevi tercemesi 3173) diyor. böyle diyorsunuz ve iş Kur’an’a gelince cımbızlama ve sonraki ayetleri görmeme taktiği uygulayarak milleti kandırmaya çalışıyorsunuz..Biraz objektif olun. Kur’an-ı yorumlama metodunuz yanlış…ve bunu bilerek yapıyorsunuz.. 5-51 --- Buradaki "dost edinmeyiniz" den kasıt dükkan veya ev komşunuz yahudiyle konuşmayın, çay içip, ikramda bulunmayın anlamında değildir. Peygamber efendimiz "Yahudilerin en hayırlısı Muhaynkdir" buyurmuş. Onları devlet başkanı, vali, hakim, komutan yapmayın anlamındadır. Kim onları bu makamlara getirirse onlardan sayılır. "Kişi sevdiği ile beraberdir" buyurur Efendimiz Burada, "dost edinmeyiniz" deyince, mahallenizde bir tane hıristiyan var. Bir tane yahudi var. Komşunuz ev komşunuz. (Bu insanla insani münasebetlerinizi kesin) anlamında değil bu. Komşumuz, hani eskiden köylerde birbirlerinden çay biter çay alırlar, tuz isterler, ateş isterler. Yani karşılıklı komşular birbirlerine olan ihtiyaçları vardır. Bu ihtiyaçlar devam ettirilir. Sabahleyin karşılaşılınca güler yüz gösterilir. o (veli) kelimesinden, "yöneticide edinmeyiniz" manâsına da gelir bu. (Veli-Vali) o işi yöneten manâsına geliyor. "Onları kendinize dost edinip, yönetici de kılmayınız" diyor. Gelincik,Yazdığım Tevbe suresinin 4 ,7 ve 36. ayetlerini iyi okumanı tavsiye ediyorum.Bu ayetler gözünüzden kaçmış. Ayetin sonrasını gözünden kaçıranlar için yazıyorum. 4-90. Ancak kendileriyle aranızda antlaşma bulunan bir topluma sığınanlar yahut ne sizinle ne de kendi toplumlarıyla savaşmak (istemediklerin) den yürekleri sıkılarak size gelenler müstesna. Allah dileseydi onları başınıza belâ ederdi de sizinle savaşırlardı. Artık onlar sizi bırakıp bir tarafa çekilir de sizinle savaşmazlar ve size barış teklif ederlerse bu durumda Allah size, onların aleyhinde bir yola girme hakkı vermemiştir. Müslüman eline kilınç alıp kâfir kesen insan değildir. Peygamber efendimizin yirmi üç senelik peygamberliği döneminde iki buçuk milyon kilometre kare toprak fethedildi. Bu süre içinde harp meydanında öldürülen kâfir sayısı 150 kişidir. Biz öldürmek için gelmedik. Haksız yere bir kişi öldürenin bütün insanları öldürmüş gibi olacağını, Kur'an'dan okuyor ve iman ediyoruz. Bu ayet kâfir olduğu halde müslümanlara karşı harp açmayan, harp açanların yanında yer almayan, tarafsız kalan, müslümanlarla andlaşma yapanlara dokunulmaması gerektiğini bildirir Maide (5-32)… Kim, bir cana veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın (haksız yere) bir cana kıyarsa bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her kim bir canı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur. Aslında bu ayeti "Birleşmiş Milletler" binasının kapısının üzerine yazıp her dile terceme etmeli.
-
***************************** *************************** "Kendilerine savaş açılanlara, zulmedilmelerinden dolayı (savaşa) izin verildi. Şüphesiz Allah, onlara yardıma kadirdir." (Hacc suresi, 39) "Müşrikler sizinle toptan savaştıkları gibi, siz de onlarla toptan savaşın." (Tevbe suresi, 36) Sizinle savaşanlarla, siz de Allah yolunda savaşın. Haddi aşmayın. Allah haddi aşanları sevmez." (Bakara suresi, 190) Tevbe -4. Ancak kendileriyle antlaşma yaptığınız müşriklerden (antlaşma şartlarına uyan) hiçbir şeyi size eksik bırakmayan ve sizin aleyhinize herhangi bir kimseye arka çıkmayanlar (bu hükmün) dışındadır. Onların antlaşmalarını, süreleri bitinceye kadar tamamlayınız. Allah (haksızlıktan) sakınanları sever. Tevbe-7 â¦.Onlar size karşı dürüst davrandıkları müddetçe siz de onlara dürüst davranın. Çünkü Allah (ahdi bozmaktan) sakınanları sever. Tarihte de sabit olan budur ki, müslümanlar savaş haricinde gayr-i müslimleri öldürmemişlerdir.1000 yıldır beraber yaşadığımız , komşu olduğumuz Ermeniler Rumlar vs buna en somut öreklerdir. Şayet öldüren olmuşsa, bu dinden değil, o şahsın İslamı bilmeyişinden kaynaklanmıştır. Günümüz hukuk sistemlerinin de kabul ettiği üzere, suçun şahsiliği esastır. Birisinin yüzünden başkalarını da cezalandırmak adalete aykırıdır. Kurâan bunu şöyle anlatır: âHiçbir günahkar başkasının yükünü yüklenmez.â (Necm Sûresi,, 38) Bir örnekte şöyle vereyim Ankaradan top seslerini duyduğumuz Yunan askerlerine kuçak açacak hoş geldiniz diyecek salak varmıydı?Tabi orda bulduğumuz bizimle anlaşmayı bozan ve savaşan Yunanlıları bulduğumuz yerde öldürdük.Şimdi gidip yunanlıları öldürmeye hakkımız var mı? Tabiki yok.
-
HZ. PEYGAMBER VE ÇALIŞMAK Bazı sosyologlar dinlerin insanları tembelliğe ittiğini, geri bıraktığını, uyuşturduğunu iddia ederler. Bizim toplumumuzda da bu görüşlerin etkisinde kalan ve fırsat buldukça bu iddialarını ikidebir gündeme getiren aydın (!) kişiler bulunabilmektedir. Bu iddialar, bugün yeryüzünde var olan bazı dinler için geçerli olabilir. Ama bunu İslâmiyet için söylemek mümkün değildir. İslâmiyet'in insanları tembelliğe, geriliğe itmediğini, bilakis onları daima çalışmaya ve ilerlemeye teşvik ettiğini söylerken, elbette bu konudaki prensip ve emirleri tesbit edebilmek için onun iki kaynağı olan Kur'an-ı Kerîm ve Hz. Peygamber'in çeşitli konulardaki uygulama ve hadislerine bakmak gerekir. Çalışmak, çalışıp kazanmak, yürümek, koşmak, uğraşmak gibi anlamlara gelen "sa'y" kelimesi Kur'an-ı Kerîm'de tam otuz yerde geçer. Bunlardan bir kısmı doğrudan çalışmak; insanın ancak kendi çalışmasının karşılığını göreceği (1), Allah'ın her kuluna kabiliyet ve çalışmasına göre bir takım nimet ve imkânlar vereceği, başkalarının ellerindekine göz dikerek onların hasretini çekerek ömür geçirmek yerine, elleriyle kazandıklarının değerini bilmeleri (2), ahiret hayatı için çalışırken dünyadan da nasibin unutulmaması (3) çalışmanın daima İslâm Dini'nin istediği meşru yolda olması gerektiği (4) vurgulanmış, belirtilmiştir. (5) Şimdi Resûlüllah'ın bu konudaki sözlerine ve uygulamalarına şöyle bir göz atalım: Hz. Peygamber öncelikle her konuda olduğu gibi bu konuda da dolu dolu bir hayat sürmüştür. Daima çalışmış ve zamanını en iyi ve verimli şekilde planlamıştır. Aralarında yaşadığı, eğitim-öğretim ve gelişmeleri ile yakından ilgilendiği sahâbîlere : "İki günü birbirine eşit olan ziyandadır, aldanmıştır." (6) buyururken O, her türlü başarı, gelişme ve ilerlemenin zamanı en iyi, en plânlı bir şekilde kullanmanın gereğini ifade etmiştir. Hangi işte olursa olsun zamanı iyi kullanmayanın başarı elde etmesi, hedefine ulaşması imkânsızdır. Elbette başarının elde edilmesinde birçok faktörler vardır. Ancak bunların en önemlisi zamandır. Zaman süreklidir, bölünmez. Hz. Peygamber: "Zamana sövmeyiniz, çünkü Allah zamanın ta kendisidir." (7) sözüyle buna işaret buyurmuştur. Her olay iki ortamda cereyan eder; mekan ve zaman. Birincisi ceset, diğeri ise ruh makamındadır. Zaman ve mekândan münezzeh olan sadece Allah Teâlâ'dır. "Bütün oluşlar ve dirilişler zaman tezgâhında dokunur ve kesilir. Herkesin hamuru bu tezgâhta yoğrulur." Hem dünya hem de ahiretimizi kazandırması bakımından zaman çok değerlidir. Dünya işlerinin zamanlamasını iyi yapamayan, madde plânında çok şey kaybedecektir ki, bunların telafisi mümkün değildir. Kur'an-ı Kerîm'in ve Hz. Peygamber'in öngördüğü şekilde, kendisine emânet olarak verilen ömür sermayesini gerektiği gibi harcamayan insan ise, süreklilik bakımından bir yerde dünyanın devamı olan ahiret hayatını da kaybetmiş olacaktır ki, bu gerçekten büyük bir kayıptır, ebedî hüsrandır. Hatta bu hususta "vakit nakittir" atasözü vaktin önemini belirtme konusunda yetersiz kalmaktadır. Çünkü vakit nakit kazandırır ama nakit vakit kazandırmaz. Bilhassa eğitim ve öğretimlerini sürdüren gençler, gerektiğinde bütün sıkıntılara, fedakârlıklara göğüs gererek zamanlarını çalışarak değerlendirme hususunda katiyen taviz vermemelidirler. Ve ileride verim elde etmek isteyen herkes şunu iyi bilmelidir: "Sen bugün zamanını nerede ve nasıl kullanırsan, zaman da seni yarın orada ve aynı şekilde kullanacaktır." Bir İngiliz şairi olan Milton: "Saatler kanatlıdır ve zamanın sahibine uçarlar" der. Zamanın sahibi Allah'tır. Bütün organlar da olduğu gibi o da Allah katında bizim kendimizi nerede ve ne şekilde geçireceğimizi haber vererek, bu konuda şehadet edecektir. Yaşanan ve giden zamanı geri getirmek imkânsızdır. Öyleyse Resûlüllah'ın bu hadisini göz önünde bulundurarak, bize emanet olarak verilen zamanı en iyi ve dengeli şekilde kullanarak, en verimli çalışmalarla değerlendirerek, geçirmek ve en güzel haberlerle uğurlamak her Müslümanın görevi olmalıdır. Bir hadîs-i şerifte buyurulduğuna göre Allah, ihlâs ve samimiyetle yapılan işlerin, çalışmaların ve iyilik yapılarak geçirilen zamanın ürünlerini, biriktirme ve üretme konusunda, bir seyisin pek narin ve nazik olan tayları koruma ve büyütmede gösterdiği ihtimamı gösterecektir. Hz. Peygamber zamanı meşru kazançla geçirmeyi nafile ibadet kabul etmiştir. Ama bu gerçeği sahâbe arasında yerleştirmesi de kolay olmamıştır. Bir gün sahâbîlerle oturmuş sohbet ediyorlardı. Bu sırada bir genç erkenden kalkmış biraz ileride elinde kazma kürek çalışıyordu. Ashabdan bazıları: "Yâ Resûlallah! Ne olurdu şu genç burada sohbette bulunsa da Allah yolunda mesai sarfetmiş olsa" dediler. Resûlüllah bunun üzerine şöyle buyurdu: "Böyle söylemeyin, eğer o genç insanlara el açmamak, onlardan müstağni olmak, çoluk çocuğunun nafakasını kazanmak için çalışıyorsa Allah yolundadır. Yaşlı ve zayıf düşmüş anne-babasına yardımcı olmak, onların ihtiyaçlarını gidermek için çalışıyorsa Allah yolundadır. Ancak o, din kardeşlerine karşı mal çoğaltmak ve övünmek için çalışıyorsa şeytan yolundadır." (8) Allah'ın bize yüklemiş olduğu her türlü dünya ve ahiret işinin, O'nun emri olduğu için yine O'nun rızasına uygun olarak yapılmasının daima nafile birer ibadet olduğu bilinen bir husustur. Yine bir hadis meali şöyledir: "İnsanlara yüz suyu dökmemek ve izzet-i nefsini korumak için çalışan ve helâl rızık kazanan bir kimse kıyamet gününde yüzü ayın ondördü, yani dolunay gibi gelecektir. Ama başkalarına karşı övünmek, gösteriş yapmak için çalışan ve dünya malı elde eden ise gazab-ı ilâhiye uğramış olarak Allah'a kavuşacaktır." Bu ve önceki hadislerin vermek istediği mesaj, daima çalışmak ve kazanmak. Ama samimiyetle, ihlâsla... Hz. Peygamber her fırsatta çalışma ve kazanmayı teşvik etmiştir: "Helâlinden kazanan kimse Allah'ın sevgili kuludur." "Korkak ve çekingen tacir mahrum, cesur tacir ise merzuktur." (10) "Doğru ve kendine güvenilir tüccar, yarın kıyamet günü peygamberler, sıddîkler ve şehitlerle haşronulacaktır." (11) "Helâl kazanç temin etmek için çalışmak cihattır." (12) "Kazancın en temizi ve güzeli kişinin kendi eliyle elde ettiği kazanç iş ve hileden, hainlikten uzak meşru alış-veriştir." (13) "Dünya işlerinizi ıslah edip yoluna koyunuz, ahiretinizi de ihmal etmeyip onun için çalışınız." (14) Hz. Peygamber bu hadisleri ile de dünya-ahiret dengesinin kurulmasını temine çalışmaktadır. Resûlüllah, durmadan çalışmaya, kazanmaya, ilerlemeye teşvik etmekle kalmamış, bilakis Ôhelâl kazanç elde etmek için çalışmak her Müslümana farzdır." buyurarak kendisine inananları ve bağlananları daima çalışmakla yükümlü kılmış ve çalışmayı ibadet kabul etmiştir. Hayatta öyle kimseler görülüyor ki, bunlar meslek edindikleri işlerden ziyade, edinmedikleri konularla ilgilenmekte ve bu hususta ilerlemektedirler. Böylece branş veya meslek seçiminde yapılan geçmiş hataların cezasını ömürleri boyunca çekmektedirler. Onun için ilk ve taze yetenekler üzerinde inceden inceye tetkikler yapmadan ve bu hususta uzmanların görüşlerini almadan meslek belirlemesine gidilmemelidir. Hz. Peygamber tarafından buyurulan: "Kim herhangi meşru bir şeyde rızıklandıysa onu yapsın, mesleğini sevsin ve bu konuda ilerlesin" (15) hadisi titizlikle kabiliyete göre seçilmiş meslekte sebata işaret etmektedir. Bu vesile ile Allah Resûlü'nün hadis literatüründe yer alan şu iki sözlerine de işaret edelim: "Ekiniz, biçiniz, ziraatla meşgul olunuz. Çünkü ziraat bereketli ve güzel bir meşgaledir." (16) "Kim bir ağaç dikerse, o ağaçtan insanlar ve Allah'ın yarattığı diğer canlılar faydalandığı sürece, bu ağaç, sahibi için sadaka-i cariyedir." (17) Şu son hadis ve benzerleri ağaç yetiştirmek için çalışmanın, ağaç diken, onları titizlikle koruyanların ne büyük sevap kazanacaklarını açıkça ortaya koyuyor. Ya ormanlarımızı acımasızca, cahilce tahrip ederek hem bu devamlı ecirlere engel olanlara, hem ülkenin tabiî servetine, tabiî ve sıhhî varlığına suikastta bulunanlara ne diyelim! Onlar bilerek veya bilmeyerek vatana düşmanlık ve Allah ile sevgili Peygamberine isyan eden insanlardır. Ağaç, yeşillik sevgisini gönüllerde bir insan gibi yerleştirmek en kutsal görevlerimizden olmalıdır ve bu elbette büyük bir ibadettir. Şimdi konumuzla ilgili birçok hadis içerisinden bazılarını aldığımız İslâm prensiplerinden hangisi tembelliği, geriliği emretmekte; hangisi çalışmaya ve kazanmaya, ilerlemeye engeldir! Biraz da çalışma ve çalışkanlığın ta zıddı olan tembellik hastalığı üzerinde duralım. Resûlüllah'ın en başta gelen görevlerinden birisi de mü'minleri tembellik denilen hastalıktan kurtarmaya çalışmak olmuştur. Tembellik, fertler için olduğu kadar toplum ve millet için de büyük bir hastalıktır. Hem de bulaşıcı bir hastalıktır. Allah korusun bir kimse tembelliğin kıskacına bir yakalanırsa, onun tarafından bir morfinlenirse, bu kimsenin kendisini kurtarması için büyük bir çaba ve irade gücüne ihtiyacı olacaktır. Çünkü "tembellik baldan daha tatlıdır." denmiştir. İnsan için tembellik, sürekli olarak yanından ayrılmayan düşmanıdır. Kaynağı nefistir. Nefsin, sadece tembellik değil, insan için her konuda hazırladığı tuzaklarına düşmemek için, onunla sürekli olarak mücadele etmek şarttır. Onu azmin, imanın ve iradenin kıskacında tutmalıdır. "Nefisle mücadele ederek, ona yenilmemek en büyük cihat" (18) kabul edilmiştir. Tembellik, önce insanın çalışma ruhunu öldürür, azmini kırar. Onu ümitsizliğe iter. Esas felâket ömür sermayesinin yitirilmesi, çalışma saatlerinin heder edilmesidir. Bütün tembellerin yol açtığı zaman israfının, kaybettikleri iş saatlerinin kendilerine, ailelerine ve ülkeye neye mal olduğunu hesap etmek herhalde zor olmayacaktır. Çalışan ve kazanan ise mutludur, huzurludur, vicdanen müsterihtir. Allah'ın kendisine lutfettiği sağlık, zaman, akıl, düşünce ve bilgiyi yerli yerinde kullanarak bunlardan faydalanmasını bildiği için, Yaradana karşı şükrünü ifade etmiştir. Tembel, güçsüzdür, moralsizdir, tatminsizdir ve yoksuldur. Fakirliği meslek haline getirmiştir. Resûlüllah bu miskin ruha ve bu ruhun sahibine karşıdır. O'nun yoksullara yakın olması, onlara yardımı her vesile ile teşvik etmesi, onları himaye etmesi, korumaya çalışmasındandır; yoksa fakirliği teşvik etmesinden değildir. Nice insan çalışmak istediği halde iş bulamayabiliyor. Yaşlılık, hastalık, sakatlık ve bunlara benzer sebeplerle çalışamayabiliyor. Bunların zekâtla, sadaka ve yardımlarla kollanması gerekir. Ancak halkın, başkalarının sırtından asalak olarak geçinmeye çalışanlara, tembellere yardım etmesi, dengeyi bozmak, suçlarına ortak olmak demektir. Resûlüllah tarafından söylendiği iddia edilen ve bazı eserlerde yer alan "el-fakru fahrî" (19) sözüne hadis ana kaynaklarında rastlamak veya onu Hz. Peygamber'e ulaştıracak senedi tespit etmek mümkün değildir. Bu sözü delil olarak fakirliği övmek, bunun efendimizin yolu olduğunu sanmak kesinlikle yanlışlıktır. Bu, dinin ve sünnetin ruhuna aykırıdır. Bütün insanlar Allah'a göre fakirdir, "el-fukarâ ilallah"dır. O'na muhtaçtır. (20) Ama yoksulluğu prensip haline getirerek mecbur kalmadıkça başkalarına muhtaç olmamalıdırlar, olmamaya çalışmalıdırlar. Hz. Peygamber: "Seyahat edin, ticaret yapın, hem sağlıklı hem de zengin olursunuz, maddi kazanç elde edersiniz." (21) buyurmuştur. Yine Ahmed İbn Hanbel'in Müsned'indeki bir hadisten öğrendiğimize göre de "Allah Resûlü'nün arkadaşları kara, deniz demeden seyahat ediyorlar, ticaret yapıyorlar, bağ ve bahçelerde çalışıyorlardı." İslâm'ın ilk dönemlerinde de Müslümanlar, inançları, çalışmaları ve azimleri sayesinde Roma'nın 800 senede yaptığını 80 senede yapmışlardır. Hz. Ömer, "Sakın ola ki sizden hiçbiriniz Allah'ım bana rızık ver, yiyecek bir şeyler gönder diye dua ederek rızık temini için çalışmaktan geri durmasın. Siz pekâlâ bilirsiniz ki gökten ne altın yağar ne de gümüş. " "Ailemin, çoluk çocuğumun rızkını temin etmek için alışveriş yaparken ölümün bana geldiği yer, en sevdiğim mahaldir" sözü yine büyük halife, adâleti, hakkaniyeti ile dünyaya ün salmış olan Hz. Ömer'e aittir. "Cuma günü iş yapılmaz" şeklinde yanlış inanç yıllarca halkımız üzerinde menfi tesir yapmıştır. Halbuki bu konudaki ayet-i kerime gayet açıktır: "Ey inananlar! Cuma günü namaz için ezan okunduğu zaman Allah'ı anmaya koşun, alışverişi bırakın. Bilesiniz bu sizin için daha hayırlıdır. Namaz bitince yeryüzüne dağılın, (çalışarak) Allah'ın lütfundan rızık isteyin." (22) Hz. Peygamber kendisine bir şeyler istemek için gelen bir sahâbîye: "Çarşıda-pazarda hamallık yaparak, çalışarak birşeyler kazanmasının dilencilik yapmasından çok daha iyi olduğunu" (23) söylemiştir. "Yine eğer dilencilikteki günahın mahiyetini bilmiş olsaydınız, hiçbiriniz diğerine birşey istemek için gitmezdi, yürüyemezdi" (24), "Mecbur kalmadıkça insanlardan dilenen kimse, kıyamet günü yüzünde hiçbir et parçası kalmamış olarak gelecektir." (Terğîb, I,573) buyurmuşlardır. Görüldüğü üzere Resûlüllah bu hadisleri ile Müslümanların daima çalışarak, ellerinin emeklerini yemeleri gerektiğini ifade buyurmuş, tembelliği ve dilenciliği kötülemiştir. İslâm Dini kadar insanlara benliğini, izzet-i nefsini ve şerefini koruma yollarını öğreten hiçbir din, hiçbir sosyal kurum yoktur. İslâm'a göre bir milletin bağımsızlığı, toplumun şeref ve namusu ne kadar kutsal ise, bir insan da o derece saygı ve şerefe lâyık yüce bir varlıktır. Herkes bu ilâhî emaneti korumakla görevlidir. Bunun içindir ki, bütün insanlara, bütün fazilet yolları gösterilmiştir. Her kötülük insanın benliğinden, şerefinden bir parçasını giderir... Fakat yine de diğer faziletlerini değerlerini koruyabilir. Meselâ bir sarhoşun sarhoşluğu dışında yine de şerefli ve sevimli bir varlığı vardır. Fakat insanın dinî haram ve yasaklar arasında bütün şerefini, izzet-i nefsini silip süpüren yegâne bir haram varsa o da gereksiz ve ihtiyaçsız olduğu halde dilencilik zilletine düşmesidir. El açmak, boyun eğmek, bir insan için üstünde taşıdığı şeref ve itibarın zevalini ilan etmekten başka birşey değildir. Bunun için yoksullara, acizlere yardımı şiddetle tavsiye ve emreden dinimiz aynı zamanda ihtiyacı olmaksızın istemeyi ve dilenmeyi de kesinlikle yasak etmiştir. Dilenmek gibi çirkin hareketten ümmetini korumaya ve bundan uzaklaştırmaya çalışan Resûlüllah onları daima çalışmaya teşvik etmiş ve tembellik denilen yüz karasından kurtarma çabası içinde bulunmuş ve şöyle buyurmuştur... "Allah Teâlâ'ya yemin ederim ki, sizden birinizin urganını alıp, arkasında dağdan odun yüklenerek getirmesi ve onu satıp geçinmesi, bir zengine gelerek sadaka istemesinden çok daha hayırlıdır. Kimbilir o da eğer verirse minneti altına girersin, vermezse zillet ve mahrumiyet içinde kalırsın." (25) Görüldüğü üzere Resûlüllah, insana, Müslümanlara, çalışmamanın, tembelliğin maruz bırakacağı bu onur kırıcı durumundan kurtulmanın yollarını göstermiştir. O'nun (s.a.s.) tarafından konuyla ilgili olarak dikkate sunulan bir diğer ikazı da şöyledir: "Benim hakkınızda korktuğum şu dört şeyden siz de sakının: 1- Şişmanlık, 2- Çok uyumak, 3- Tembellik, 4- İman zayıflığı." (26) Dikkat edilirse, bu rahatsızlıkların her biri peşinden gelenin sebebi durumundadır. Yazımızı Sevgili Peygamberimiz'in şu duasıyla bitirelim: "Allah'ım, fakirlikten, açlıktan, zelil ve hakir olmaktan, zulmetmekten ve zulme uğramaktan sana sığınırım." (27) Dipnotlar: 1- Necm, (53), 39-40. 2- Nisâ, (4), 32. 3- Kasas, (28), 77. 4- Bakara, (2), 114. 5- İsra, 18-19; Enbiya, 94; Dehr, 22. 6- el-'Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ, II, 323. 7- Müslim, Sahîh, IV, 1764 nr. 2246; Ahmed İbn Hanbel, Müsned, V, 299. 8- Beyhakî, Sünen, VII, 479; Taberânî, Kebîr, XIX, 129; Sağîr, I, 60. 9- İbn Ebî Şeybe, Musannef, VII, 6; Mişkât, nr. 5207; KenzüI-'Ummâl nr. 9245;Hılyetü'l-Evliyâ, III, 110; VIII, 215. 10- es-Suyûtî, Cem'u'l-Cemâvi', nr. 10344; Kenzü'l-Ummâl, nr. 9293; el-'Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ, I, 349. 11- Tirmizî, Sünen, nr. 1209; Dârimî, Sünen, II,247; Darekutnî, Sünen, III, 7; el, Beğavi Şerhu's-Sünne, III, 7; Mişkât, nr. 2796,2797. 12- Kudâî, Müsnedu'ş-Şihâb, I,83 nr. 56. 13- İbn Ebî Şeybe, Musannef, XIV, 196; Ahmed İbn Hanbel, Müsned, VI, 31, 42,127, 193, 220. 14- İbn Mâce, nr. 2142; Beyhâki, Sünen, V, 264; Müstedrek, II, 3. 15- Kenzü'l-'Ummâl, nr. 9286. 16- Kenzü'l-'Ummâl, nr. 9348. 17- Buhårî Sahîh, Edeb 27; Hars 1; Müslim, Sahîh, Müsâkat 2, Zer'7; Tirmizî, Sünen, Ahkâm 40; Dârimî, Sünen, Büyû' 67; Ahmed İbn Hanbel, Müsned, III, 147, 192, 229, 243; krş. S. Ateş, Tefsir, I, 465-466. 18- Tirmizî, Sünen, Fedâilü'l-Cihâd, 2; Ahmed İbn Hanbel, Müsned, VI,20, 22. 19- el-Aclûnî, Keşfu'l-Hafa, II, 87. 20- Fatır, 15; Muhammed, 38. 21- Kudâî, Müsnedü'ş-Şihâb, I, 364 nr. 403; el-Aclûnî, Keşfu'l-Hafâ, I, 539 nr. 1455. 22- Cum'a, 9-10. 23- Buhârî, Sahîh, Zekât, 50; Müslim, Sâhih, Zekât 35 nr. 106; Mâlik b. Enes, Muvatta, II, 998-999. 24- Nesâî, Sünen, V, 95-96 nr. 2586. 25- Tecrîd Terc. VI, 95. 26- es-Suyûtî, Cem'u'l-Cemâvi', 832. 27- Nesâî, Sünen, VIII, nr. 5460, 5462; Ahmed İbn Hanbel, Müsned, II, 305, 325, 254; Beyhakî, Sünen, VII, 12; Mişkât, nr. 2467.
-
Okullarda evrim teorisi anlatıldı da ne oldu millet eline kazma kürek aldı dağ taş ara geçiş fosili araya araya fosil olacak zavallılar fosiller, çok açık olarak evrim teorisini reddetmekte, canlılığın yeryüzünde aniden, hiçbir evrim yaşanmadan ortaya çıktığını, yani yaratıldığını göstermektedir.
-
anne karnındaki embriyonun ilk aşama olarak kıkırdak dokusu kemikleşir. Ve daha sonra bu kemikler kas hücreleri tarafından sarılmaya başlanır. Allah bu gelişimi Kuran'da, "... daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik..." ifadesiyle en açık şekilde tarif etmiştir.
-
elimize makas alalım kulaklarımızı da keselim ne o ya ağac gibi budamaya kalktın.. meme erojen bölge dedik hala ordasın ilerle lütfen faydası var..süt bezleri de bu erojen bölgeye katsının bir parçasıdır. Bilim ilerledikçe körelmiş organlar listesi de giderek küçüldü gerceği ortada yani gördüğümüz gibi işlevi tespit edilememiş organlar bilim ilerledikçe bu paralelde azaldı ve buda bütün işlevi tesbit edilemeyenlerin bilim geliştikçe işlevi anlaşılacağı anlamına geliyor.
-
Brain, Sosyalizme adanmış bir yaşamın önünde saygıyla eğiliyoruz diyerek stalini metheden az sosyalist mi var? Gördüğün gibi en faşist bir adamı bile islah etmişiz...
-
Burda bilimi katlettiğinin farkındasın değil mi? Tarafsız yukardaki yazınla çelişiyorsun.... ************************************** Biyolojideki bilgi arttıkça,bilim ilerledikçe daha çok çürükler çıkacak gerçi şimdiki çürükleri gördükleri halde hala savunurlarya neyese... Bilim ilerledikçe körelmiş organlar listesi de giderek küçüldü gerceği ortada... bir iki tane işlevi tespit edilememiş organ (İşlevsiz organ değil) kaldı merak etmeyinâ¦bak erkekteki memelerin kullanıldığını isbat ettim ve ordaki çürüğünü ayıkladım..işlevi tespit edilememiş organlarında işlevleri ortaya çıkacaktır bilim gerilemiyor... apandisit, gerçekte vücuda giren mikroplara karşı mücadele eden lenf sisteminin bir parçasıdır.
-
Kur’an’ın kadrini bilmek Dünyadaki bütün şehirleri, köyleri evleri, işyerlerini ve bütün yolları aydınlatan elektrik direkleri ve ampulleri gerçekten bize ışık tutan ve gözlerimizi de süsleyen parıltılardır. Bütün bu aydınlıklar, güneşin olmadığı zamanda çok değerlidir. Güneş çıkınca sokak lambalarının hiçbir anlamı kalmaz. Yanan lambaları kimse görmez. Ancak elektrik idaresi görür ve “Güneş karşısında senin aydınlık yarışına girmen olmaz” diyerek merkezden elektriği keser. Tarih boyunca gelen ilim adamları, şairler, filozoflar, beyinlerine beş duyularından akan bilgileri birbirine çarparak meydana getirdikleri fikir kıvılcımları da gece karanlığında yolları aydınlatan lambalar gibi iş görmüştür. Bazı fikir kıvılcımları da aydınlatmak yerine yangınlar çıkmasına sebep olmuştur. Sadi Şirazi anlatır: Ateş böceğine sormuşlar: “Geceleri seni görüyoruz. Gündüzleri nerelerdesin? Göremiyoruz” demişler. Ateş böceği: “Ben gündüzleri de buradayım ama güneşin ışığında benim ışık yok oluyor.” demiş. Mevlana da bu manayı mum’u dile getirerek anlatır. Mum’da Ateş böceği gibi “Ben gündüz de ışık veririm ama güneş doğunca var iken yok olurum” dermiş.(Tahir-ül Mevlevi terc 11328) Müslümanlar kimlikde değil özde müslüman olurlarsa İslam güneşi tekrar aydınlatmaya başlayacaktır.Bu fetret geceleri birgün bitecektir. İnsanlığın serveti ve kültürü arttıkça yiyecek ve giyeceklerin de tabii olanlarına rağbet arttı. Bundan kırk yıl önce naylon gömlekler çıktığında ülkenin zenginleri ile artistleri giyerdi. Bizim gibi fakirler de yünlü ve pamuklu elbiseler giyerdik. Zamanla batılı bilim adamları sentetik giyecek ve yiyeceklerin insan vücuduna zararlı olduğunu söyleyince tekrar tabiata dönüş başladı. İnsanların göz zevklerini tatmin etsin diye plastik çiçekler üretildi ama yine de maddi durumu iyi olanlar tabii çiçekleri almaya devam ettiler. En kaliteli fabrikada üretilen plastik çiçek hiçbir zaman kırçiçeğinin yerini tutmayacaktır. İnsanlık, dünyanın her metrekaresini elektrik ışığıyla aydınlatsa bile güneş ışığının yerini tutmayacaktır. Tarihin ilk devirlerinden bu yana gelen bütün ilim adamlarının buluşları Rabbimizin daha ilk yaratılışta meydana getirdiğini keşfetme işlemidir. İşte bütün düşünürlerin fikir parıltılarının toplamı da Rabbimizin Kur’an-ı Kerim’deki bir tek ayetine denk değildir. Onun içindir ki, Rabbimiz, Kadr süresinde “Kadr gecesi bin aydan hayırlıdır” buyurmuş. Kadir gecesinin kadrü kıymetini artıran, o gecede inmeye başlayan Kur’an’dır. Bin ay, seksen dört yıl eder. Şu anda dünyanın her tarafında yaşayan insanların tamamı insanlığın mutluluğu için kurallar, kanunlar koymaya çalışsalar, bütün lambaların, güneşe eş olamadığı gibi altı milyar insanın hepsinin bulduğu kurallar da Rabbimizin koyduğu kurallara eş olamayacaktır. Bugünlerde Kur’an-ı Kerimimizi çokça okuyalım, manasını anlayalım, sevgili peygamberimizi örnek alarak hayatımızı ona göre düzenleyelim. Bütün dünyada çok iyi niyetlerle insanlığın kurtuluşu için çıkış yoları arayanlara ışık tutabiliriz. Ömrünün büyük kısmını Komünizme hizmette geçiren ve dünyanın en gözde komünistleri arasına giren ve bir gün Kur’an-ı Kerimi okuyunca “İşte aradığım bu idi” diyerek Müslüman olan Roger Garodi gibi dönüş yapanlar olacaktır. Her gün namazınızda “İza câ enasrullahi…” diye okuduğunuz Nasr süresinde Allah’ın yardımı ve fethi geldiğinde insanları bölük bölük İslâm’a girdiğini göreceğimizi haber verir Rabbimiz. O günlerin gölgesi üzerimize düşmüş durumda, Öyle ise biz de görevimizi yapalım. Tefsirlerden Kur’an’ı okuyalım, anlayalım, yaşayalım ve anlatalım.
-
Ateistlerin sosyalistlerin kıvırdığı an ROGER GARODİ.... hayranı oldukları Fransa sosyalist lideri Müslüman oldu...Ne yapacağınızı şaşırdınız.E malum Türkiyede yaşıyoruz çamur atmayı iyi biliyorsunuz... Ünlü düşünür, Müslüman olunca. Batı basın-yayın organlarınca dışlanmaya başlanmıştır. Eskiden her hafta en az bir programa çıkan düşünür, müslüman olduktan sonra programlara çıkamaz olmuştur. Ömrünün büyük kısmını Komünizme hizmette geçiren ve dünyanın en gözde komünistleri arasına giren ve bir gün Kur’an-ı Kerimi okuyunca “İşte aradığım bu idi” diyerek Müslüman olan Roger Garodi. 1952 yılında sorbonne üniversitesi'nden edebiyat dalında,1954 yılında da sscb bilimler akademisi'nden bilim dalında doktor ünvanını aldı. fransa komünist partisi'nin zirvesine yükseldikten sonra bu kuruluştan ayrıldı. fransa parlementosu'nda milletvekili, meclis başkan yardımcılığı, milli eğitim komisyonu üyesi ve senatör olarak görev yaptı.daha sonra profesörlüğüne devam etti. emekliliğini, yeni yeni eserler yazarak değerli hale getirdi. Yani misalde hata olmazsa sizin, bizim Diyanet İşleri Başkanı düzeyindeki (Lider bazında) adamınız.Yoksa sizin son peygamberinizmiydi? Darısı burdaki ateist, sosyalist....vs..ist lerin başına.
-
yüzkarasıydı ha :D güldürdün beni be... Türkiyedeki taklitçi sosyalistler hayrandı bu sosyalist lidere adam müslüman olunca başladınız kötülemeye işte sizin profiliniz bu...
-
------------