Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

DİDEM

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    60
  • Katılım

  • Son Ziyaret

DİDEM tarafından postalanan herşey

  1. "..ve o zaman.. ..sevgili didem.. ..sana karşıtım..hadi bakalım " Sanırım imzamı kastediyorsunuz... Şiirleriniz güzel, ama tabi bende kendime göre anlıyorum...Üslubunuz oldukça değişik... Sevgiler...
  2. Sen hiç merak etme...Ben önceden hafif bir vuruşla kontrol ediyorum dolu mu, boş mu diye...
  3. DİDEM

    Eklem Bacaklılar

    ÖRÜMCEKLER (Araneae takımından - Arachnida sınıfı ) Örümcek, eklembacaklıların örümceğimsiler (Arachnida) sınıfının örümcekler (Araneae) takımından türlerine verilen genel ad. Hemen hemen dünyanın her tarafında yaşarlar. 30.000 kadar türü vardır. Baş ve göğüs kaynaşmıştır. Karın, göğüse ince bir bel ile bağlanmıştır. Aynı büyüklükte başka bir canlının beli bu kadar ince değildir. İçinden sindirim borusu, kan damarları nefes boruları ve sinir sistemi geçer. Örümceklerin boyları, birkaç cm'den 20 cm'ye kadar değişir. Ağızlarının önünde iki zehir çengeli (keliser) ve iki his ayağı (pedipalp) yer alır. Göğüslerinde ise, gelişmiş dört çift yürüme bacağı vardır. Uçları, tarak gibi dişli iki çengelle sonlanır. Örümcek bunların sayesinde ağ üzerinde rahatça dolaşır. Bir kısmı ileriye, geriye ve yanlara doğru yürüyebilirler. Çoğunun başında 8 adet osel (basit) göz bulunur. Gözlerin dizilişi, sınıflandırmada önemli bir özelliktir. Yuvarlak olan karın kısmı yumuşak ve esnek olup, alt kısmında solunum delikleri, ipek bezleri, anüs ve cinsiyet organları yer alır. Örümcekler yırtıcı ve aç gözlü hayvanlardır. Birbirlerine saldırmaktan çekinmezler. Avları çok çeşitlidir. Çoğu, böceklerle beslendiklerinden faydalı sayılırlar. Bazı tropikal türler amfibyum, sürüngen, küçük kuş ve memeli gibi omurgalıları avlarlar. Örümceklerin hepsi avlarını yakalamak için tuzak ağları kurmaz. Bir kısmı avlarını kovalayarak veya üzerlerine sıçrayarak yakalar. Suda böcek, kurbağa ve balık avlayanlar da vardır. Yakaladığı avını, kıskaçlarına açılan zehir salgısı ile felce uğratır. Sonra ısırarak avının iç organlarına, eritici enzimler ihtiva eden tükrük salgısını akıtır. Kısa bir zaman zarfında, avın iç organları eriyerek sıvı haline gelir. Örümcek, emici midesini bir pompa gibi kullanarak bu sıvıyı emer. Av, kısa bir sürede içi boş kabuğa döner. Örümcek, bu boş kabuğu ya olduğu yere bırakır veya başka bir yere atar. Böcekler, küçük kuşlar bu avlar arasındadırlar. Ağ yapacak olan bir örümcek, önce yüksekçe bir yere tırmanarak, ağın ucunu bulunduğu kısma yapıştırarak ipek iplik yardımıyla aşağı süzülür. Gözüne kestirdiği bir dala ulaşarak bağlantı kurar. Sonra o iplik üzerinde gidip gelerek ağı kalınlaştırır. Daha sonra vücudundan çıkmakta olan ipliğin bir ucunu ilk ipliğe tutturarak kendisini boşluğa bırakır. Ağa bağlı halde bir yere varınca, o ucu vardığı yere yapıştırır. Bu yolla birkaç gidiş gelişte ağın kaba iskeleti meydana gelir. Bundan sonra iskeletin merkezi çevresinde dairevi halkalar yaparak ağı tamamlar. Ağ örümü çoğunlukla gece olur. Örülmesi en fazla 60 dakika alır. Ağın ortasında spiral ve yapışkan bir yer vardır. Diğer iplikçikler kurudur. Bir sinek ağa konsa hemen yapışır. Kurtulmak için çırpındıkça daha da yapışır. İkaz iplikçiği ile avın yakalandığını anlayan örümcek gelerek avını zehirler. İkaz iplikçiğinin bir ucu ağa bağlı, diğer ucu ise daima kendisindedir. Ağlar, genellikle yere dik vaziyettedir. Maksat, uçan arı ve sinekleri yakalamaktır. Her örümcek türünün, kendisine has ağ örme stili vardır. Ancak dikkati çeken nokta, ağlarda geometrik inceliklerin her zaman varlığıdır. Ağ örme işi örümceklerin, doğuştan kazandıkları bir sanattır. Küçük bir örümcek, daha önce hiç ağı görmemiş ve örmemiş olmasına rağmen büyüklere benzer ağlar örer. Örümceklerin çiftleşmesinde erkek örümcek, daima ölümle karşı karşıyadır. Çiftleşme zamanında erkek örümcekler dişilerin karşısında çeşitli hareketlerle, dişilere açlığını unutturmaya çalışırlar. Sıçramalarla yaptığı bu hareketlere örümceğin sevgi dansı denir. Dişi örümceğe açlığını unutturmak için dans yaparken ondan uzak durmaya da dikkat eder. Zira bir anda yakalanmak tehlikesi vardır. Bazıları, çiftleşme öncesi dişi örümceğe bir böcek ikram ederek açlığını giderir. Bir tehlike kalmadığını anlayınca dişiye yaklaşır. Açlığını hatırlayan dişi, erkeği yemeyi düşündüğü için, erkekler çiftleşmeden sonra hemen kaçarlar. Birçok örümcek kaçmaya fırsat bulamadan dişi örümceğe yem olmaktadır. Fakat her çiftleşmeden sonra dişinin mutlaka erkek örümceği yediği söylenemez. Dişi örümcekler yumurtalarını, ağ ipiyle yaptıkları kozalara (torbalara) bırakırlar. Bir kozada bazan yüzlerce yumurta olabilir. Genellikle yazın sonlarında döllenen yumurtalar, ilkbaharda yavru verir. Yaz başlarında döllenen yumurtalardan 20-60 gün içinde yavru çıkar. Örümcek, sonbaharda sarı bir ipek kozası içine bıraktığı yumurtalarına karşı çok şefkatlidir. Yumuşak ve çok küçük olan bu yumurtalarla dolu kozayı bir dala, taş altına duvar yarığına, ağaç kovuğuna veya çalılıklar arasına emin bir yere yapıştırır. İlkbaharda doğan yavrular ana-babalarına benzerler. Doğduktan birkaç gün sonra iyi bir ağ kurup kendi kendilerine beslenirler. Çoğu türlerde, yavrular dünyaya geldikleri zaman anneleri çoktan ölmüş olacaktır. Zira örümcekler 1-2 yıl yaşarlar.
  4. yolda yürürken boş teneke kutuları tekmelemekten hoşlanırım
  5. **************** Yoruldun ağırlığımı taşımaktan Ellerimden yoruldun Gözlerimden, gölgemden Sözlerim yangınlardı Kuyulardı sözlerim Birgün gelecek, ansızın gelecek bir gün Ayak izlerimin ağırlığını duyacaksın içinde Uzaklaşan ayak izlerimin Ve hepsinden dayanılmazı bu ağırlık olacak.... Nazım HİKMET Sevgili DİPNOT... O kadar güzel bir sayfa olmuş ki.... Sevgiler..
  6. Bu benim için çok hassas bir konu bu...Çünkü benim hayatta en değer verdiğim iki insandır annem ve babam...Onlardan çok şey öğrendim..Özellikle de babamdan.. Ben tek çocuğum..O yüzden daima çok fazla ilgi gördüm..Ama bunun bir olumsuz sayılabilecek tarafı oldu..Onlara fazlasıyla düşkünüm..Herkes annesine babasına düşkündür ama benim ki bazen biraz fazlaya kaçıyor, bunu biliyorum.. Örneğin, ben onlara danışmadan hiçbir karar vermem..Onlara anlatmadığım hiçbirşeyim yok diyebilirim..Benim için ailem, aynı zamanda en yakın arkadaşlarım kısacası.... O yüzden kişiliğime de hayatıma da etkileri çok fazla.. Dediğim gibi özellikle de babamın..Ve ben ona çok fazla benzediğimi düşünüyorum.. (aslında bunu sırf ben değil herkse düşünüyor) O yüzden onlarsız bir hayat düşünemiyorum ve bilemiyorum bu çok mu olumsuz bir durum... sevgiler...
  7. Bende sizlere teşekkür ediyorum..Umarım bu konuları okuyan herkes kendine göre faydalanıyordur..Bir tek insana bile bir şekilde faydamız dokunuyorsa ne mutlu bize... Ben bu noktada yine Albert Camus'dan bir alıntı yapmak istiyorum.. " Düpedüz ahlaki denebilecek apaçık bir olgu vardır ki, o da bir insanın her zaman kendi doğrularının kurbanı oluşudur...... (Burada da "ahlak" yine karşımıza çıkıyor işte.. ) Kendini öldürmek, bir anlamda itiraf etmektir. Yaşamın bizi aştığını ya da onu anlayamadığımızı itiraf etmek..." Bugün yapılan istatistikler sevgili la_bohéme ve Tengeriin boşig..sizlerin sözlerini doğrular nitelikte.. İntihar edenlerin büyük çoğunluğu toplumsal ilişkileri zayıf, hayata uyum sağlayamamış ve genelde eğitimsiz insanlar... Bu yüzden herhangi bir problemi ve hayatın getirdiği bir zorluğu aşabilecek kültürel ve sosyal donanımdan da yoksunlar..Ve tek çareyi bir kaçış yolu olan intiharda bulmaktadırlar.. Sevgiler
  8. Sevgili la_bohéme, öncelikle fikirlerini paylaştığın için çok teşekkürler..Sözünü ettiğin kitabı bir arkadaşım vermişti bana okumam için, ama nedense okumak istemedim..Belki başlığının karamsarlığından dolayı..Açıkçası şimdi pişman oldum..O kitabı en kısa zamanda alıp okumak isterim.. Bana sorarsan intihara bende karşıyım diyeceğim ama bu boyuta gelmiş bir insan da artık bunu düşünecek durumda olmuyor haliyle..Yoksa kim hayatına son vermek ister ki? Korkunç bir ruh hali olmalı..Gerçekten çok ürkütücü...Hangi sebep bir insanı bu ruh haline sokar? Arkadaşına verdiğin cevapla ilgili fikrim ise şu.. Bu sözü çok fazla söylüyorsa eğer, ben ciddi olduğuna inanmıyorum.. Çünkü dediğim gibi bence bu anlık bir ruh hali..Ben kimsenin intiharını uzun bir süreçte planlayacağını sanmıyorum..Ama, bu sadece benim düşüncem..Senin verdiğin cevap belki de bu konu hakkında biraz daha ciddi düşünmesine sebep olur ve bu söylediğinin o kadar basit olmadığını anlar..Ne de olsa "dost acı söyler"...muhakkak ki sende onun iyiliğini istersin..Bunu o da anlayacaktır.. sevgiler
  9. DİDEM

    İNTİHAR

    Bir insanın kendi eliyle canına kıyabilmesi mutlaka "sıradışı" birşeydir. Bunu haberleştirirken "sıradanlaştırmak" ise vahim bir durum... Gerçi intihar, cinayet vs. türü genel haberlerin kaçınılmaz bir yazgısı vardır. Eldeki verilere göre bir an önce üzerlerinde bir yargıya varılır, sınıflandırılır, etiketlenir ve bir tarafa kaldırılırlar. Ancak, bir intihar olayında, bir cinayette olabildiği kadar -ki onda bile kolay değildir- kolayca yargıya varmak mümkün mü? Albert Camus intiharla ilgili şunları demiştir " Böylesi bir eylem, yüreğin sessizliği içinde, tıpkı büyük bir yapıt olouştururcasına hazırlanır. İnsanın kendisi de bilemez. Birgün tetiği çeker, ya da kendini atar." İnsan yaşantısında düşünülebilecek en bireysel ve en tek başına eylem intihar... Ve en başta da söylediğim gibi yüzeysel genellemelere ve saçma sapan yargılara konu olamayacak kadar "sıradışı" Ama son yıllarda bu derece sıradanlaştırılmış olmasının sebebi belki de yaşanılan ortamda, toplumda işlerin pek fazla da iyiye gitmiyor olması.. Eğer sayıları hızla çoğalan intihar olaylarını toplumsal yönden inceleyecek olursak, sizce bir insanı intihara sürükleyecek sebepler nelerdir? Bir insanı, yaşamına kendi elleriyle son verdirecek kadar umutsuzluğa düşüren şey ne olabilir?? Bu konudaki görüşlerinizi merak ediyorum.. sevgiler..
  10. hoş geldin foruma

  11. DİDEM

    GÜNÜN ŞİİRİ

    Yavaş Yavaş Ölürler Yavaş yavaş ölürler Seyahat etmeyenler. Yavaş yavaş ölürler Okumayanlar, müzik dinlemeyenler, Vicdanlarında hoşgörüyü barındıramayanlar. Yavaş yavaş ölürler Alışkanlıklarına esir olanlar, Her gün aynı yolları yürüyenler, Ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler, Elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile girmeyenler, Bir yabancı ile konuşmayanlar. Yavaş yavaş ölürler Heyecanlardan kaçınanlar, Tamir edilen kırık kalplerin gözlerindeki pırıltıyı görmek istemekten kaçınanlar. Yavaş yavaş ölürler Aşkta veya işte bedbaht olup yön değiştirmeyenler, Rüyalarını gerçekleştirmek için risk almayanlar, Hayatlarında bir kez dahi mantıklı tavsiyelerin dışına çıkmamış olanlar Pablo Neruda
  12. DİDEM

    V For Vendetta

    V For Vendetta'yı izleyeli oldukça uzun bir zaman oldu..Ama filmin her sahnesi hala aynı canlılığıyla aklımda..Filmin konusu ve vermek istediği mesajın dışında, anlatımdaki o güzellik gerçekten de çok etkileyiciydi.. Totaliter rejimle yönetilen ülkede, iktidarın uyguladığı şiddet ve teröre bireysel şekilde verilen karşılık..Ülkenin başındaki lider Sutter, filmin bir yerinde adamlarına şöyle sesleniyor: "herkesin bize neden ihtiyaçları olduğunu hatırlamasını istiyorum" Burada V'nin verdiği mesaj aslında yöneten ve yönetilenlerin olmadığıdır..Halk kendini yönetir ve bunu seçtiği kişiye devleti emanet ederek yapar... Filmin sonunda ise daha öteye gidiyor ve şunu söylüyor V : "Eğer iktidar yozlaşmışsa ve onu yargılayabilecek bir mahkeme kalmamışsa, şiddet meşrudur. Gerekirse parlamentoyu da havaya uçururum!" Felsefi sözleri, özgürlük için verilen savaştaki etkileyiciliği ve o ortamda yaşadığı aşkı... FREEDOM FOREVER... V artık ölümsüz...
  13. Sevgili Tengeriin Boşig, siz beni görmezden geldiniz ama ben "töre"m gereği düşündüğümü söylemek durumundayım... Konunun başlangıç noktası "Ahlak'ın kaynağı nedir?" sorusuydu..Zaten ahlak kavramı kaynağı göstermektedir. Töre ise bireyin ahlaktan kendi seviyesine göre anlayıp uyguladığı anlayış ve düşünce sistemidir. Ben bundan önce ahlak kavramının türk dil kurumunca çıkarılan türkçe sözlükten bakarak anlamını yazmıştım.. Şimdi ahlak kavramından kendi anladığımı söyleyeceğim.. Eğer kişi olmazsa ahlak ortaya çıkmaz, sebebi ise kişi dünya üzerinden kalkarsa ahlak sistemi diye birşey kalmaz.. Bireysel olarak aynı inançta ve fikirde olanlar ( yaklaşık) bir araya gelirler ve anlaşabilecekleri ve rahat yaşayabilecekleri, iletişim kurabilecekleri bir ortam yaratırlar..ve bu da benim anlayışıma göre töredir. Ortaya çıkan sonuç, bireylerin kendilerine göre yaptıkları kabullerdir.. bu durumda ahlakın çıkış kaynağı, insanın temel kabulleridir.. sevgiler NOT: sevgili Tengeriin boşig, bu cevabı siz bana karşılık verin diye yazmadım.. Ve bakın, güzel de bir örnek oldu.. Siz beni görmediniz ama ben törem gereği sizin açtığınız başlığa bildiğimi yazdım.. Buradan da anlaşılıyor ki, kavramlara birbirine yakın değerler verilmedikçe ortak töre de buluşmak mümkün olmuyor.. " KOYUN KURT İLE GEZERDİ, FİKİR BAŞKA BAŞKA OLMASA"
  14. Sevgili Tengeriin boşig, demek ki ben biraz zor anlıyorum...Olamaz mı?? lütfen sizde bu kadar kızmayın bana..Benim niyetim ne sizinle atışmak ne de açmış olduğunuz konuyu başka yerlere çekmek.. Ben sanırım bugün biraz fazla alınganım ama olsun, olur böyle günler..sonra geçerler... Herneyse.. Size ahlakın kaynağıyla ilgili çok sevdiğim bir filozof olan Schopenhauer'un Ahlak Felsefesi kitabi hakkinda cahit tanyol'un yorumunu buraya aynen alıyorum... -------------------------------------------------------------------------- Her devrin bir lider değeri vardır. Bu değer bütün değerleri etkisi altına alır. Ortaçağda lider değer dindi. Sosyal, politik, ekonomik ve kültürel değerler onun etkisi altında idi. Ahlak doğal olarak dinin etki alanında ve onun bir niteliği gibi kabul ediliyordu. Yeniçağ'la beraber öncü değer bilim ve teknik oldu. Günümüzde bilgi kavramı çağa damgasını vurdu. Bilim ve teknik özü itibariyle laik bir niteliğe sahiptir. Ahlakın da dinin tekelinden çıkarak laik bir nitelik kazanması zorunludur. Gerçekten dinle ahlak arasındaki bağlantı zorunlu mudur? Bunu anlamak için ahlaktaki otoritenin kaynağına bakmak gerek. Dinsel ahlakta otorite Tanrı'dır ve dinler ahlak için gelmiştir. Gerçekten ise, ahlakın arkasında toplumun yaygın otoritesi bulunmaktadır. Schopenhauer ise, bu yapıtında, dinle ahlak arasında ilişki şöyle dursun, dinin ahlaksızlığa yataklık ettiğini ileri sürmektedir. Ona göre insan, yaratıkların en ahlaksısı ve en bencilidir. Her şeyi kendisi için isteyen bu bencil canavarı dizginleyerek ve onda ahlaki duyguları uyandıracak tek güdü/motif "acıma" ve "merhamet"tir. Türkiye gündeminde "Din" ve "Ahlak" bir ve aynı şeymiş gibi öğretim ve eğitim programlarında ve anayasamızda yer almaktadır. Bu açıdan Schopenhauer'ın ahlak felsefesi okuyucuları derin derin düşündürecektir. ---------------------- Bu yazıyı buraya almamın sebebi hem sizin sorunuza " umarım" cevap olması ve de kendi görüşümü yansıtması adınadır.. Bugün toplumdaki ahlak değerlerinin kaynağı hala daha dindir..Ve evet günümüzde okullarda din ve ahlak bilgisi dersi okutularak çocukluk çağından itibaren din ve ahlakın parallelliği işleniyor beyinlere...Ne kadar dininize bağlısınız o kadar da ahlaklısınız.. Günümüzde bize ters gelen tarafları da bir takım bahanelerle bertaraf ediyoruz toplumca.. Örneğin bir erkek birden fazla eş alabilir..Günümüzde bu şehir hayatında yok..Ama bahanemiz hazır nasıl olsa, o zamanlar ki arabistanın sosyal durumu...değil mi?? Bu kitap evrenselse ve her zamanın kitabıysa eğer, birincisi arabistandan bize ne?? bu kitap hepimize inmedi mi?? İkincisi ise her zamanın kitabıysa bu kitap yıldan yıla değişemez herhalde....Ne yazılmışsa odur.. Bakın, ben burda dini tartışacak değilim, o ayrı bir konu... Benim demek istediğim bugün toplumumuzun( türk toplumu tabiki, japonyayla ne ilgimiz var, değil mi??) ahlaka bakış açısı böyledir, benim gördüğüm...Ne kadar din var, o kadar da ahlak var.. Bu arada ben bir cevap yazmıştım ama yolluyorum diye sildim yanlışlıkla...O yüzden sevgili la_bohéme'in cevabını da okudum.. "Ve nasil din degistirme yada karsi gelme hakkimiz varsa Toplumsal Ahlagi benimsemek gibi bir zorunlulugumuzda yokdur.." demiş.. aynen katılıyorum... sevgiler.. NOT: umarım bu sefer olmuştur...
  15. Sevgili Tengeriin boşig , Ben iletimin başında "ahlak" kavramının tanımını yazmıştım zaten.. Tekrar yazıyorum.. AHLAK : 1) Bir toplumun içinde kişilerin benimsedikleri, uymak zorunda bulundukları davranış biçimleri ve kuralları. Açıkçası, ahlak ve ahlak kurallarını nasıl birbirinden ayırıyorsunuz anlamadım doğrusu..Zaten ahlakı oluşturan davranış biçimleri ve kurallar... Gelelim sonraki sözlerinize... "İddia ediyorum ki tek bir insan bile (ki Tarzan hariç) Toplumdan bağımsız Bireysel bir Ahlaki yapı oluşturamaz... Tek bir kimse ile bile iletişime geçtiğinzde otomatik olarak bir takım Ahlaki kabullere yöneleceksinizdir." demişsiniz.. Peki sevgili Tengeriin boşig, " toplumun ahlak yapısı" dediğiniz kavram nedir? Bu ahlak yapısı gökten mi indi?? Konuya dini anlamda yaklaşıyorsanız o ayrı tabiki... Herneyse, sonuç olarak bu ahlaki yapı da toplumu oluşturan bireyler tarafında meydana getirildi.. evet, bir birey ile iletişime geçtiğimde ahlaki kabullere yöneliyorum ama onunkilere yöneliyorum, yaşadığı toplumunkilere değil... Bir toplumda yaşıyorsak eğer kayıtsız şartsız bize dayatılan ahlaka göre mi yaşıyoruz biz?? Sizin ahlak anlayışınız sizin yaşadığınız toplumda size öğretilenlerden mi oluştu?? Siz ahlak anlayışınızı sorgulamadınız mı?? Siz yaşadığınız toplumda hiç mi ahlaki çarpıklıklar görmüyorsunuz?? "Ahlak, bireyin içindeki sürü içgüdüsüdür." der Nietzsche... Bu söz hakkında bir yorum yapmayacağım, sadece aklıma geldiği için yazdım.. Umarım bu sefer sizi anlayabilmişimdir...Eğer yine anlamamışsam ve konu dışına taşmışsam da kusuruma bakmazsınız artık... sevgiler..
  16. DİDEM

    SANAT NEDİR?

    Sanat, insanların duygu ve düşüncelerini ifade ediş biçimidir.. Bunun için ses, söz, renk, biçim gibi unsurlardan faydalanırlar ve bunları kişisel ve etkileyici bir biçimde ortaya koyarlar... Sanatın bir diğer anlamı da " Bir şey yapmada gösterilen ustalık" tır.. İşte bu bağlamda sanat nedir ve sanatçı kime denir soruları değişik manalar kazanabilir.. "işini ustalıkla yapan her insan sanatçı mıdır?" Buna verilecek en doğru cevap nedir, bilemiyorum..ama bence sanat bir varoluş biçimidir, kalıcılıktır ve ölümsüzlüktür...
  17. DİDEM

    300 Spartalı..

    300 Spartalı filmini büyük bir hevesle izlemeye başladım fakat daha filmin ortalarında sıkılmaya başladım maalesef...Hatta sonuna doğru uyuklama moduna da girdim ama inatla da bitirdim filmi.. Herkesin de kabul ettiği üzere, görsel olarak film gerçekten çok iyi..Anlatımın oldukça şiirsel olmasından dolayı film sanki bir masal havasında.. Bende duygusal anlamda hiçbir etki yaratmadı.. Bunun dışında çok fazla abartılı sahne vardı...Tamam, kabul ediyorum..film zaten bir çizgi romandan alınma..Ama o zaman filmi bir tarih filmi olarak değil, batman veya superman tarzında fantastik bir film olarak lanse etmeleri gerekirdi.. Kısacası sadece görsellik arıyorsanız izleyin tabi...Ama bunun dışında asla tarihi bir film olarak görülemeyecek, abartılı, duygudan yoksun ve taraf tutmak adına bir tarafı ucube gibi, diğer tarafı insan üstü özellikleri olan kahramanlar gibi gösteren bir film... tabi bunlar benim kendi görüşüm... sevgiler...
  18. Konbaranızdan hattınıza 50 kontör aktarılmıştır..Güle güle kullanın..
  19. DİDEM

    Sibelce

    Sevgili HaYaT, Yazdıkların gerçekten çok hoş... Son yazdığını okuduktan sonra aklıma birden Aşkın Nur Yengi'nin "İmkansızım" şarkısı geldi ve buraya eklemek istedim...Umarım bütünlüğü bozmamış olurum... sevgiler -------------------------------- biliyordum imkansızdı sana yetmek mümkün değil denedim şansımı sınırların yoktu senin eline değdiğim, dokunup sevdiğim sadece resmindi sen değildin sana yetmek mümkün değil ben şansımı denedim sınırların yoktu senin, kanatlarım yoktu benim imkansızım sana emanet ümitlerim sen ne olur üzülme benim için ben dururum ayakta yine biraz keder biraz pişmanlık biraz da sen içimde...
  20. sevgili la_bohéme, ilk iletisinde ahlak kavramının tanımını yazmıştı. Fakat ben bir de Türk Dil Kurumu'nun çıkardığı Türkçe Sözlükten ahlak kelimesine baktım ve buraya aktarıyorum.. AHLAK : 1) Bir toplumun içinde kişilerin benimsedikleri, uymak zorunda bulundukları davranış biçimleri ve kuralları. Sevgili Tengeriin boşig, gerçek anlamda toplumsal ahlakın ne olduğunu bana söyleyebilir misiniz?? Örneğin bazen bir toplumda oldukça normal karşılanan birşey başka bir toplumda kabul edilemez olabiliyor...Şimdi doğru ne, yanlış ne?? Bir insan zinanın yaşadığı toplumda ahlaksızlık olarak görüldüğünü biliyor, ama bu ona engel olmuyor..Gizli yapıyor bunu... Gizli yaptığı için haliyle kimse bilmiyor.. Toplumun ahlakı gizlice taciz ediliyor.. Kimse bilmediği için problem yok mu diyelim? Bakın sevgili Tengeriin boşig, Bireysel ahlaka karşısınız ama unutmayın ki toplumu da yaratan bireylerdir...Bireyde ahlak yoksa toplumdan ahlak beklemek ne kadar doğru olur?? İçinde gizli sapıkları, hırsızları, yalancıları barındıran bir topluluktan nasıl bir ahlak bekliyorsunuz?? Yoksa bunlar bir araya geldikleri zaman birden iyileşiveriyorlar da benim mi haberim yok?? Zorlamayla yapılan veya yaptırılan hiç birşeyin bir faydası yok...Bence bu sadece kendimizi kandırmak olur...
  21. Mutluluğun anahtarı gülümsemek The Sun gazetesi, Psikolog Dr David Lewis'in 109 denek üzerinde yaptığı araştırmaya geniş yer verdi. Buna göre gülümsemek 16 bin sterlin (40 bin YTL) ya da 2 bin çikolataya eşit değerde. Çünkü gülümseyen bir yüz fotoğrafı gösterilen denekler, kendilerine para ve çikolata verildiğinde aynı oranda mutlu oldu. Daha da önemlisi bu sevinç, cinsel ilişki sırasında salgılanan mutluluk hormonundan bile daha fazla çıktı. --------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------- Gülümse, hadi gülümse, bulutlar gitsin... Yoksa ben nasıl yenilenirim.... hadi gülümse....
  22. Ben ahlak konusuna felsefi açıdan yaklaşmak istiyorum.. Felsefede ahlak konusu genel anlamda insanın hayat amacıyla alakalıdır..İnsan amacına doğru ilerlerken hangi yolu seçmelidir, davranış tarzı ne olmalıdır ve düşünce sistemi hangi değerler üzerine oturtulmalıdır..işte ahlak felsefesinin amacı bu değerlerin ne olduğu veya ne olması gerektiğini araştırmaktır.. Birçok filozof bir çok görüş belirtmiştir ahlakla alakalı.. Ben burada Nietzsche'nin görüşünü örnek olarak belirtmek istiyorum.. Nietzsche, ahlak konusuna iyi ve kötünün dışında bakar. Bu bakış geleneksel ahlak anlayışının dışındadır.. O'na göre "iyi" insana güç katan, "kötü" ise güçsüz kılan şeydir..Yani nietzsche'nin ahlak anlayışının temeli güce dayanmaktadır.. Benim şahsi görüşüm ise la_bohéme'le neredeyse aynı diyebilirim...Zorlama ve dayatmayla ahlak olmaz..İçten gelmeyerek, zorla ve bilinçsizce yapılan hareketler ve oluşturulan inançlar, temelsiz ve gönülsüz elde edilmiş olmalarından dolayı bir yerde yok olmaya mahkumdurlar...
  23. Tabi ki değildi..Ki aslında ilk iletimde yanlış anlama olmasın diye ikinci iletimi, notu yazdım..Ben hiçbir zaman " ben böyleyim, işinize gelirse veya en doğrusunu ben bilirim" diyecek bir insan değilim... Ve tabi ki insan başkalarına karşı anlayışlı olmak durumunda..Ama dediğim gibi bu forumda bu sadece tartışma ve fikir paylaşımı bazında olabilir benim için..Bana ters gelen bir fikri savunan insanı anlamaya ve onunla empati kurmaya çalışırım ama amaçsızca saygısızlık edenlere yapmam bunu..Benim demek istediğim bu... saygılar
  24. NOT : Bu arada yanlış anlamalara fırsat vermemek adına şunu belirtmek istiyorum..Bir foruma isteyen istediği amaçla girebilir, buna kimse karışamaz tabiki..Ama şu da var ki nasıl bir forum ortamında herkesin uyması gereken kurallar varsa ve bunların dışına çıkanlar nasıl atılıyor veya ceza alıyorlarsa, benimde kendime göre ölçülerim var ve bunları aşanlara karşı kendimi savunmak en doğal hakkım sanırım.. sevgiler
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.