zeyynepp tarafından postalanan herşey
- Çağrışım
-
SARDUNYAM.... (Günlük... kendisini fark ettirebilen çok az şey vardır günlük yaşamımızda... )
malikanemizin tavan arasını karıştırırken şöyle eski kara kaplı bi defter elime geçti içimden bir ses gisli cadılık sihirlerinin olduğu bir defter olmalı diyoduki yanılmışım daha önemli birşey yani bir resim buldum sen,annem,leylam,diloş,radya,spices,gece,mine ve sedoş küçüklüklerinizi buldum eeee resim tabi çok eskiydi böyle sararmıştı ama ben değişik yöntemlerle onu yeni çekilmiş gibi bir hale getirdim
-
.....::Radya::.....
ablacım hiç artık bana pasta yapmıyosun sen ama sen hastaydın unutmuşum bende sana bol vitaminli bi meyve sepeti bırakayım afiyet olsun
-
diloş...
Sadece kimsesiz gemilerle miskin kedileri barındıran ıssız bir sahil kasabasında çakırkeyif bir yılbaşı ertesi... kış güneşi, yanlış zamanda açmış bir bahar çiçeği gibi sıcak gülümseyip ısıtıyor tenimizi... Kimsesiz gemiler, burunlarını açık denizlere dikmiş yalpalıyorlar sahil boyunca... Miskin kediler toprakla güneş arasında mahmur... Dostlarla paylaşılan salaş bir meyhanenin ahşap masasında, 25 yılını denize vermiş Hasan Kaptan, kocaman kırmızı yanaklar ve ışıltılı gözlerle hayatı özetliyor: "Deniz, balık, güzel kadın, sağlıklı çocuklar...Hepsi bu...!" Zamanın sakin ve telaşsız aktığı bu dalga boyunda saat sorulursa bozuluyor kaptan: "O yok işte burada" diyor kızgın, "Burada gündoğumu var, günbatımı var, balık vakti var, ama saat yok..." Metropol telaşlarından hayli uzakta bir başka hayat, midye kabuğunun arasından ışıldayan bir inci tanesi gibi gülümsüyor. Neredeyse unutmaya yüz tuttuğumuz bir huzur, bizi yeni bir yılın ilk adımlarında güneşle toprak arasında yakalayıp kollarına alıyor. Tabanlarımızda topraktan yayılan ısı, kulaklarımızda denizin tuzlu sesi ve göz kapaklarımızda kış güneşinin busesi... Bir koca yılı henüz eskitmişken ve yeni bir yılı, içinde ne olduğunu kestiremediğimiz, el değmemiş bir yılbaşı hediyesi gibi paketinden çıkarmaya hazırlanırken bütün bir yaşamıyla hesaplaşmak istiyor insan... Yüzyıllık bir savaşın, sadece yılbaşlarında mola veren yorgun askerleri gibi, akrep ve yelkovanın durduğu bir su başında bilançoya oturmak istiyorsunuz. Acaba ne kadar yara aldık savaşta? Ne kadarını gösteriyor, ne kadarını gizliyoruz? Ne kadarı açık yaralarımız, ne kadarı iç kanamalarımız? Zaferler çıkarabildik mi mağlubiyetlerimizden..? Süresini ve yörüngesini bilmeden çıktığımız bu yolculuğun neresindeyiz acaba... ve daha kaç gemi var içinde olmak isterken ardından el sallayacağımız? Merak etmiyor musunuz; ne kadarı gözyaşı kalan yaşamınızın, ne kadarı kahkaha..? Geride kalan yılların ne kadarından gururlu, ne kadarından pişmansınız? Ne kadarını kurumuş sonbahar yaprakları gibi süpürüp atmak isterdiniz belleğinizden, ne kadarım saklardınız kutsal bir emanet gibi...? Yaşam terazinizde "Keşke hiç yaşamasaydım" dedikleriniz mi, hep tekrarlansın istedikleriniz mi ağır basardı? İnsana gecikmiş bir baharı çağrıştıran ılık kış güneşi altında kısa bir mola verince insan, sahile demirlemiş mahmur gemiler gibi kendini suların yalpalayışına bırakıp maziyi tartıya vurmak istiyor. Ne kaldı geriye bunca telaştan..? Avucunuzun içinden kayıveren sular gibi yitip giden yıllar geride ne tortu bırakıyor? Kendinizi bütün kazılmış siperlerinizin dışına koyup, bütün kalkanlarınızı indirdiğinizde, çırılçıplak karşısına geçtiğiniz yaşam aynasında ne görüyorsunuz? Tüketmek için bunca acele ettiğiniz takvim yapraklarına, onca hızla çevirdiğiniz akreplere, yelkovanlara, içine gönüllü daldığınız o insafsız rutin çarkına şöyle bir uzaktan baktığınızda ne hissediyorsunuz? "Ne kadarı benim hayatım..." diye soruyor musunuz; "...ne kadarını başkaları yaşamış benim yerim.ya da ben başkalarının...?" "Aynadakinin ne kadarı ben'im, ne kadarı oynadıklarım...?" Yamaçlarında gölgelerin oynaştığı kederli anılar ve ışıltılı yaş günlerinden kaçını "keşke yeniden yaşanabilseler" diyerek anımsıyorsunuz? Karlı bir dağ zirvesine ya da bir şömine alevine bakarken dalıp gittiğinizde "Neden zirvede değilim"! mi düşünüyorsunuz, "iyi ki uçuruma düşmedim"i mi...? Sadece kimsesiz gemilerle miskin kedileri barındıran ıssız bir sahil kasabasında yakaladığınız bir geniş zamanda, geçmiş zaman, şimdiki zaman ve gelecek zaman arasında gidip gelirken en çok ne gelirdi aklınıza...? Sizi bilmem ama ben akıbeti meçhul bir yeni yılın eşiğinde sürpriz bir kış güneşi göz kapaklarımı yalarken sadece sevgiyi düşündüm. Sevgiyi koydum kum saatinin dolu dizgin akıp giden kumlarının her bir zerresine... kışın açık denizlere bakarak bekleşen kimsesiz gemilerin güvertesine; geçmiş zamanın, şimdiki zamanın ve gelecek zamanın öznesine hep sevgiyi koydum... Çünkü bir tek sevgi var elimizde; bunca yıldan damıtılıp gelen... Ve metropol haragülesinden uzakta, kocaman kırmızı yanaklarla gülümseyerek bir başka hayattan haberler veren Hasan Kaptan'ın yalancısıyım ki; ...yine bir tek o kalacak, yaşanacak yıllardan da geriye... Bir tek sevgi olacak bunca telaştan artakalan... ...öteki yalan... Can Dündar diloşcumm ablacım seni seviyorumm
- Çağrışım
-
İçindeki nakaratı yaz...
dün yine yapayalnız dolaştım yollarda yağmurlarda ıslanan bomboş sokaklarda....
- Çağrışım
-
hangi şarkıyı dinliyorsun?
hande yener__kırmızı
-
SEN BU FORUMUN......
yeni yüzüsün
-
Üstteki üyeyi görünce aklınıza ne gelio ?
pokeman pikachu
-
Üstteki üyeyi görünce aklınıza ne gelio ?
kuru kafa
-
hangi şarkıyı dinliyorsun?
murat boz__püff
-
Üstteki üyeyi görünce aklınıza ne gelio ?
hımmm mışşş
-
Asit yağmurları nedir nasıl oluşur?
Asit yağmurları, fosil yakıt atıklarının doğal su döngüsüne karışmasıyla oluşur. Kömür ve petrol gibi fosil yakıtların yakılması sonucu atmosferde kükürt ve azot içeren gazlar birikir. Bu gazlar havadaki su buharıyla birleşince bir kimyasal tepkime meydana gelir. Bu tepkime sonucunda sülfürik asit ve nitrik asit damlaları oluşur. Güneş ışığı bu tepkimelerin hızını artırır. Yeryüzündeki sular Güneş’in etkisiyle ısınınca, bunların bir kısmı buharlaşarak yükselir ve atmosfere karışır. Böylece yükselen nemli havadaki su buharı yoğunlaşarak yeniden sıvı durumuna geçer. Bunlar da bulutları oluşturur. Sonuçta oluşan, çok miktarda kükürt ve azot içeren bu tip yağmurlara “asit yağmurları”denir. Atmosferdeki asit, yalnızca yağmurlarla değil, kar, sis, havadaki gazlar ve tanecikler yoluyla da yeryüzüne iner. Hava Kirliliği ve Asit Yağmurları İnsanların faaliyetleri sonucu meydana gelen üretim ve tüketim faaliyetleri sırasında ortaya çıkan atıklarla hava tabakası kirlenerek, yeryüzündeki canlı hayatını tehdit eder bir konuma gelir. Yeryüzündeki canlı hayatın sürmesi için vazgeçilmez bir yere ve öneme sahip olan hava tüm hayatı etkileyecek biçimde endüstriyel artıklarla değişik yollardan kirlenmektedir. Bu kirlenme ilk kez 1940-1950’li yıllarda gelişen sanayileşmenin bir sonucu olarak dünyanın çeşitli şehirlerinde havanın aşırı kirlenmesiyle görülmeye başlandı. İşte bundan dolayı “insanlar tarafından atmosfere karıştırılan yabancı maddelerle hava bileşiminin bozulmasına” hava kirliliği denildi. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre: “Hava kirliliği, canlıların sağlığını olumsuz yönden etkileyen veya maddî zararlar meydana getiren havadaki yabancı maddelerin, normalin üzerindeki yoğunluğudur.” Hava kirliliğine yol açan unsurlar ya doğrudan fabrika bacalarından, egzoz gazlarından havaya karışıyor yada havadaki diğer gazlarla birleşerek, havanın kirlenmesine yol açıyor. Ayrıca sanayi işletmelerinin çıkardığı baca gazları havadaki oksijen ve su buharı ile birleşerek, bir dizi kimyasal reaksiyonlar sonucu asit yağmurlarına dönüşür. Asit yağmurları toprağın yavaş yavaş asitlenmesine yol açarak, ağaçların ve bitkilerin topraktan beslenmesine engel olur. Asit yağmurları ayrıca çeşitli yollardan sulara karışarak, sulardaki canlıların hayatını da etkiler. Havadaki karbon tozları, katı parçacıklar, karbonmonoksit, kükürt dioksit, doymamış hidrokarbonlar, aldehitler ve diğer kanserojen maddeler insanlarda solunum yolları hastalıkları, nefes darlığı ve akciğer kanseri gibi değişik hastalıklara yol açarlar. Sanayileşme ile büyük hız kazanan hava kirlenmesi özellikle büyük kentlerin çevresinde yoğunlaşmaktadır. Çünkü büyük kentler ve onların çevresinde yoğunlaşan üretim ve tüketim faaliyetleriyle artıklar hızla çoğalıyor. Ayrıca egzoz gazları, trafik tıkanıklıkları ve gürültü de hayatın kalitesini hızla düşürmektedir. Havanın gaz halinde ve sürekli hareket içinde olması rüzgarlarla kirlenmeyi yeryüzü ölçüsünde yaygınlaştırıyor. Bu bağlamda en çok zararı ise ormanlara veriyor. Büyük kentlerde alt yapı yatırımlarının hazır olması, deniz, hava ve kara yolu ulaşımının kolaylığı yatırımların büyük kentlerin çevresinde yoğunlaşmasına yol açıyor. İşgücü ve pazar açısından çok uygun olan büyük kentler, üretim ve tüketim faaliyetlerinin en yoğun olduğu yörelerdir. Bu yoğunluk, hava kirlenmesinin büyük kentlerde ileri boyutlara ulaşmasına neden olmaktadır. Bütün bunların en önemli sebeplerinden birisi sanayi ve teknolojilerimizin bir sonucu olan asit yağmurları. Uzmanların bildirdiklerine göre bunun kaynağı sanayi kuruluşlarıdır. Özellikle termik santrallerin bacalarından çıkan dumanların içinde bol miktarda kükürtdioksit ve azot oksit gibi gazlar bulunmaktadır. Bunlar atmosferdeki nem ile birleşince yakıcı asitlere (sülfirik asit, nitrik asit vb.) dönüşmekte kar, yağmur, sis yağışlarıyla da yeryüzüne ulaşmaktadır. İşte bunlara asit yağmuru deniliyor. Asit yağmurları, göller ve nehirler gibi sular dünyasına düştüğünde bunların asitlik derecesini arttırır. Balıklar sudaki asitlik değişimine çok duyarlı oldukları için böyle sularda yaşayamazlar. Gerçekten de, Baltık ülkelerindeki göller İngiltere’deki ağır sanayi bölgelerinden kaynaklanan asit yağmurları ile asitleşmiş ve bu göllerde birçok balık türü ortadan kalkmıştır. Asit yağmurları hayvanlar ve bitkiler gibi canlı varlıklara zarar vermekle kalmaz, taşınmaz kültür varlıklarını da olumsuz yönde etkiler. Örneğin, kent içi ya da kent dışındaki tarihî binalar, açık hava müzeleri, binlerce yıllık antik kentlere ait yapılar veya Nemrut dağında olduğu gibi taş anıtlar asit yağmurlarıyla yıpranmakta ve dağılmaktadır. Asit yağmurları bitki toplumlarının, örneğin geniş ormanların toprak üstü kısımlarında yakıcı zararlar oluşturduğu gibi, toprakların yapısını da bozmakta, toprak içindeki bitki köklerinin hastalanmasına ve toprağa can veren mikroorganizmaların ölmesine neden olmaktadırlar. alıntı
-
Üstteki üyeyi görünce aklınıza ne gelio ?
hımmm
-
olurda bu kadar olmaz yaaa
1. deki fotomontaj bence
-
Üstteki üyeyi görünce aklınıza ne gelio ?
halay başı kim
-
Erkek adam bilgisayarı nasıl kullanır?
benim böyle yapan bir arkadaşım var geri dönüşüm kutusunu kullanmaz hiç bilin bakalım cinsiyeti ne tabikide erkek
-
Üstteki üyeyi görünce aklınıza ne gelio ?
halo dayı da kim ben diziyi izlemiyorum ki duyduklarımı demiştim hadi diyimde halo dayı die kırılmasın halo dayı
-
SEN BU FORUMUN......
iyi bir dinleyicisi
-
Üstteki üyeyi görünce aklınıza ne gelio ?
egzo mu polat abdülhey güllü memati
-
hangi şarkıyı dinliyorsun?
Yeni bir aşkı kabul edemez Bir kalbi iki kişi paylaşamaz Unutmadı onu terkedeni Gönlünü gün edeni sevmez sevda İster hep onu üzeni Her ona kucak açan olmaz fayda Bekler hep onu sileni
-
Üstteki üyeyi görünce aklınıza ne gelio ?
şiir
-
Üstteki üyeyi görünce aklınıza ne gelio ?
org gibi mi ama onlar çirkin oluyo anladım seni milli piyango dunya turu hediyeler taşıma
-
Üstteki üyeyi görünce aklınıza ne gelio ?
goblin ne kötü bi şey mi sulak yer