Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

kaan_bebeto

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    2.221
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    6

kaan_bebeto tarafından postalanan herşey

  1. demek öle hee yaff küstüm sana fıkracıcısın bu forumun
  2. 5- Seni yeterince tanımıyorum. (Tipin falan tamam ama ya diğer özelliklerin? Araba senin üzerine mi? Evin-yazlığın var mı? Kaç para kazanıyorsun? Bankada paran var mı, vs...) dikkat abi böylesine....!
  3. - Eger dünya delikanli olsaydi yuvarlak olmazdi ..... - Gençligim aci veriyordu ameliyatla aldirdim .......
  4. hayat bir sınavsa ,o sınav en zor olanı ...
  5. sakın elini bırakmayın sevdiğinizin..
  6. AHMET YESEVİ KİMDİR? Sevmiyorlar bilginler, sizin Türkçe dilini, Bilgelerden dinlesen , açar gönül ilini, Ayet Hadis anlamı Türkçe olsa duyarlar, Anlamına erenler, başı eğip uyarlar, Miskin zayıf Hoca Ahmet yedi atana rahmet Fars dilini bilir de sevip söyler Türkçeyi MİLLİYETİMİZİ BORÇLU OLDUĞUMUZ İNSAN Türk Milliyetinin, hamurkârı olan Ahmet Yesevi, Türkiye dışındaki Türk Dünyası'nda çok iyi tanınır ve bilinir. Bununla birlikte ülkemizde de Ahmet Yesevi'yi bilen ve tanıyan az değildir. Büyük şairimiz Yahya Kemal Beyatlı; "Şu Ahmet Yesevi kim? Bir araştırın göreceksiniz. Bizim milliyetimizi asıl O'nda bulacaksınız?" diyor... Ahmet Yesevi, ilk Türk-İslâm mutasavvıfıdır. Türk aydınlarının Arapça ve Farsça yazdığı bir dönemde ilk defa Türkçe şiirler söyleyen insandır. Ahmet Yesevi'nin öğrencileri ve takipçileri, O'nun "Hikmet" denilen şiirlerini yüzlerce yıldan beri tekrarlayarak Türk dilinin gelişmesini sağlamışlardır. Ahmet Yesevi, ilk Türk-İslam mutasavvıfı olarak, Türklere İslamı ve tasavvufu anlatmak için "Farsça'yı çok iyi bilmesine rağmen" hikmetlerini Türkçe yazdı, söyledi. Hikmetler, Türk Dünyasının her yerine yayıldı. Türkçe canlandı... Yesevi'nin yolundan gidenler, Türkçe söylediler. Bu manada Ahmet Yesevi olmasaydı, güzel Türkçemiz bu kadar yaygın bir şekilde varlığını sürdüremeyecekti. Yunus Emre bir Ahmet Yesevi öğrencisi ve Yesevi izleyicisidir. Yolun en büyük şairidir. Şiirlerinin ilham kaynağı Ahmet Yesevi'dir ve hatta bazı şiirleri Yesevi Hikmetlerinin tekrarlanmış şeklidir. Sözgelimi Ahmet Yesevi, Divan-ı Hikmetinde; “Işkıng kıldı şeyda mini Cümle alem bildi mini Kaygum sinsin tüni küni Minge sinok kirek sin...” Yunus Emre Divanında; "Aşkın aldı benden beni Bana seni gerek seni Ben yanarın tünü günü " İki şiirin tamamını karşılaştırdığımız zaman temanın ve bazı mısraların birbirinin aynısı olduğunu görürüz. Ahmet Yesevi ve dervişleri, henüz büyük kısmı Müslüman olmamış, olanları da yeteri kadar dini bilmeyen Türklere İslamiyeti anlatmak gayreti içinde, Türkçe söylemişler ve Türkçe'nin devamına ve gelişmesine en büyük hizmeti yapmışlardır. Gayretlerinin asıl maksadı elbette İslam'ı yaymaktı. Bunda da büyük başarı kazanmışlardır. Daha Hazret'in sağlığında, binlerce öğrenci-mürid, Ahmet Yesevi dergahından aldıkları inanç, bilgi ve bilinci Horasan'a, Deşti Kıpçak diye adlandırılan Kuzey Türklük bölgelerine, Diyar-ı Rum (Roma Diyarı) diye adlandırılan Anadolu'ya ve Avrupa Türklüğüne ulaştırmışlardır. Anadolu'da ve Rumeli'de Türk varlığının kökleşmesinde en büyük hisse yine Yesevi dervişlerinindir. Osmanlı Devleti'nin manevi kurucuları olan Şeyh Edebaliler, Hacı Bektaş Veliler, Geyikli Babalar, Ahmet Yesevi'nin takipçileridir. Prof. Dr. Ömer Lütfi Barkan'ın "Kolonizatör Türk Dervişleri" adlı eseri, bu konuda ayrıntılı bilgilerle doludur. Ahmet Yesevi'nin Anadolu'ya gönderdiği Hacı Bektaş Veli, Osmanlı ordusunun belkemiği olan Yeniçeriliğin manevi öğretmeni (piri) idi. Yine, Ahmet Yesevi'nin Hacı Bektaş'a yardımcı olarak gönderdiği Sarı Saltuk, Balkanlarda Müslümanlığı kökleştiren kişidir. Bursa'nın fethini hazırlayan Geyikli Baba, bir başka Yesevi dervişidir. Yesevi dervişleri, Anadolu'nun Türkleşmesi yıllarında, 12'nci, 13'üncü ve 14'üncü yüzyıllarda, gerektiği zaman savaşçı dervişler olmuşlar "Alperen" adını almışlar, savaşmışlar ve savaşın ruhu olmuşlardır. Gerektiği zaman ticarete ahlak ve disiplin getiren ahlak savaşçıları olmuşlar "Ahi" adını almışlardır. Kadınların aydınlanması yolunda uğraşmışlar "Bacıyan" olmuşlardır. Boş arazileri canlandırmak ve yeşertmek işini üstlenmişler, yolların güvenliğini sağlamışlardır. Gönüllerde inanç, zihinlere bilgi ışığını saçan aydınlatıcılar olmuşlardır. Osmanlı'nın temeli Gaziler, Ahiler, Bacılar ve Abdal'lardır. Bunun için de insanlık tarihinin en büyük başarısı ortaya konulmuş, dünya yüzünde asırlar süren "Osmanlı sulhü" gerçekleşmiştir. Osmanlının gerilemesinin bir sebebi de bu ruhtan uzaklaşmak olmuştur. Ahmet Yesevi, binlerce yıllık Türk Töresi'nin verdiği doğru ölçülerle de donanmış bir kişi olarak; İslamı doğru anlamış ve dosdoğru anlatmıştır. Milliyetin temeli "dil" ve "din" ise, biz dilimizin edebi hayatiyetini ve Müslüman oluşumuzu ve hatta Müslümanlık anlayışımızı geniş ölçüde Ahmet Yesevi'ye borçluyuz. Ahmet Yesevi anlayışında kadın ve erkek işte, üretimde birlikte olduğu gibi, mescitte, mecliste ve dergahta da birlikte olmuşlardır. Kadın, hayatın dışına itilmemiştir. Ahmet Yesevi anlayışında dinin on temelinden biri de bilimdir. Ahmet Yesevi'nin anlayışında İslam'a içtenlikle sarılmak, onu yaşatmak; ancak başka din mensuplarına ve bütün insanlara da şefkat ve hoşgörüyle bakmak vardır; "Sünnet imiş, kafir olsa da insanı incitme Gönlü katı, kalp incitenden Allah şikayetçidir..." İnsana bu bakış açısı, bizim tarihimizdeki hakim anlayıştır. Ve elbetteki İslam'ı doğru anlayanların anlayışıdır. Beşyüz yıl önce Avrupa'da, dinlerinden ötürü işkenceye ve yok edilme tehdidine maruz bırakılan ispanya Musevilerini gemiler göndererek İstanbul'a getiren Osmanlı Hükümdarı II. Beyazıt, bu anlayışın takipçisi ve uygulayıcısıydı. Ve II. Bayezit bir Yesevi dervişiydi. Bu anlayışa bugün de bütün insanlığın ihtiyacı vardır. Ahmet Yesevi'nin yaşamış olduğu Türkistan şehri, Uluğ Türkistan'ın kalbidir. Türkistan şehri aynı zamanda, Oğuz Han'ın da başşehridir. Hepsinden önemlisi, ilk adı "Yesi" olan Türkistan şehri, Dünya Türklüğü'nün ortak manevi atası olan Ahmet Yesevi'nin şehridir. Bu şehir, önce kendi adını O'na vermiş, daha sonra da Ahmet Yesevi'nin unvanını ad olarak almıştır. İslam Dünyasında, Ahmet Yesevi için "Türkistan'ın Piri" ve "Türkistan'ın Hazreti" denilirdi. "Türkistan'ın Hazreti'nin Şehri" ifadesi zamanla kısalarak "Türkistan" olmuştur. Türkistan'da Ahmet Yesevi'nin türbesi ve Yesevi Dergâhı vardır. Ahmet Yesevi'nin türbesi bugün de Türk Dünyasının her yerinden gelen ziyaretçilerle dolup taşmaktadır. Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi de kutlu Türkistan şehrindedir. Türkiye ve Kazakistan Cumhuriyetleri hükümetlerinin ortaklaşa kurdukları bu üniversite, bütün Türk Dünyası'na hizmet vermek için kurulmuştur ve şu anda üniversitede, binlerce öğrenci öğrenim görmektedir. Ahmet Yesevi, bizim ruh hamurkârımızdır. Milliyetimizin temel insanıdır. Bugün, Türk Dünyası birbirine yeniden kavuşurken, buluşma ve birleşme noktası, Ahmet Yesevi'nin adı, fikirleri ve hizmetleri olacaktır... .........alıntıdır........ http://www.yesevi.edu.tr/index.php?menu_id=10
  7. Dünya Markası Bir Isim: Prof. Dr. Mehmet Öz ABD dogumlu dunyaca unlu Turk Doktoru Mehmet Oz`un dunyanin en saygin ve en ciddi bilimsel yayinlarini gerceklestiren Discovery Channel`daki programi Amerikalilar tarafindan ilgiyle izleniyor. Kameralar esliginde gerceklestirdigi "bypass" ameliyatlarinin, basinda cikan tanitimlarinda "Dr .Oz gectigimiz yil yuzlerce hayat kurtardi " ibaresi bulunuyor.Ihtas sahibi oldugu "kalp sagligi"nda dunyanin en iyi doktorlari arasinda gosterilen Mehmet Oz, gecen yil da benzer program yapmisti. Ne zaman ve nerede doğdunuz? MÖ: 1960 yılında New York, Delaware’de doğdum. Aileden ya da çevrenizden kendinize örnek aldığınız, size model olan biri var mı? MÖ: Evet, babam Dr. Mustafa Öz. Anne ve babanızın mesleklerini öğrenebilir miyiz? MÖ: Babam Dr. Mustafa Öz, Göğüs, Kalp ve Damar Cerrahı’dır. Annem Suna hanım ise, Atabay ilaç fabrikasının kurucusunun kızıdır. Ev hanımıdır annem, hayatını çocuklarının eğitimine adamıştır. Size 21.nci yüzyılın Dr. Bernard’ı desem abartmış olmam, ne dersiniz? MÖ: Bunu söylemeniz çok doğru olmaz sanıyorum. Ileride böylesine anılabilmek çok onur verici olurdu herhalde ve daha çok çalışmak gerekiyor. Sizi genç yaşta bu kadar başarılı kılmaya motive eden şeylerin neler? MÖ: Tutku diyebilirsiniz. Insanlara ve mesleğime duyduğum tutku. Sizi diğer kalp cerrahlarından birkaç adım öne çıkaran başarılarınız nelerdir? MÖ: Takım çalışmasının önemini çok iyi biliyorum. Bir takım kurarken, doğru kişileri bulmak gerekir. Bu kişilerin emeğinin karşışığını vermek ve onları motive etmek çok emek gerektirir; ancak doğru yapıldığında karşılığını fazlasıyla verir. Sporla da çok ilgili bir kişi olarak, tüm yönleriyle iyi bir takıma sahip olmanın işleri ne kadar kolaylaştırdığını çok iyi biliyorum. Amerika’nın yemek kültürü “fast food”a dayalı, sebze ve meyve tüketimi çok az. Siz bu konuda bir devinim yaratabilir misiniz? MÖ: Zaten amacım da bu. Eğer Amerikan halkı geleneksel Türk yemeklerini yeseler, hem damak zevkleri hem de sağlıkları düzelir. Bu Türk yemek kültürünün yaygınlaşması için hiç de fena olmaz. Türkiye’deki tıbbi gelişmeleri ve Türk doktorlarını nasıl değerlendirebilirsiniz? MÖ: Türkiye’de muhteşem doktor ve cerrahlara sahibiz, ancak Türk meslektaşlarımın yüksek verimle hizmet vermesini sağlayacak altyapı desteğinin yetersiz olduğunu düşünmekteyim. Türkiye’ye yönelik tıp alanında projeleriniz var mı? MÖ: Şimdilik hayır. Şu anda, Türk tıbbına hizmetimi, akademik kurumumda Türk öğrenci ya da doktorlarına çalışma imkanı sağlayarak vermeye çalışıyorum. Türk tıp öğrencilerine yardım ettiğinizi duyuyoruz. MÖ: Evet ve onları elimden geldiğince desteklemeye çalışıyorum. Her yıl 400’ün üzerinde hasta tedavi ediyorsunuz. Bunun yanı sıra 350’den fazla makaleniz ve birçok ödüllü kitaplarınız var. Yoğun yaşam temponuzu nasıl ayarlıyorsunuz? MÖ: Öncelikle vücuduma çok iyi bakıyorum, sürekli egzersiz yaparım. Her zaman daha verimli olmaya çabalarım, zaman kaybetmemeye çabalarım. Bir iş yaparken, hiçbir şeyin sürencemede kalmamasına dikkat ederim. “Healing from the Heart” adlı kitabınızda, yoga yapılmasını üstüne basa basa öneriyorsunuz: Peki siz yoga yapıyor musunuz? MÖ: Hergün yoga yaparım. Hafta içi on dakika, hafta sonları ise 45 dakika. Tıp alanında yazdığınız kitaplar, her kesimi okuyucuya hitap eden eserler mi yoksa tıp doktorlarına ve öğrencilerine referans olacak nitelikte mi? MÖ: Tıp konusunda yazdığım kitaplar temel olarak doktorlar için yazılmıştır. Ancak, tıp dışından olmasına karşın, eğitimli ve ilgili kişiler de bu kitaplardan faydalanabilir. Kitaplarınızı edinmek isteyen okurlarımıza önerebileceğiniz bir adres var mı? MÖ: Bu kitapları elde etmenin pekçok yolu var. Pekçok kitapçıda kitaplarımı bulabilirsiniz. Internet üzerinden de kitapları sipariş edebilirsiniz. Amazon.com ve barnesandnoble.com bunlar içinde ençok kullanılan ve bilineni. Oprah Winfrey’in “Angel Network”ünde New Orleans’ta gönüllü doktor olarak görev aldınız. Bu doğa felaketi hakkında ki yorumunuz nedir? Kaç gün orada kaldınız? MÖ: Üç gün New Orleans’da kaldım. Orada ağırbaşlılık ve asaletin hayat için ne kadar önemli olduğunu fark ettim. . Prof. Dr. Mehmet C. Oz (MD, FACS) Kimdir? Harvard Universitesi’nden mezun olan Mehmet Öz, 1960 New York, Delaware doğumlu. Kliniksel Uzmanlık Alanları; Minimally invasive heart surgery, Cardiothoracic surgery, Mitral and aortic valve surgery, Adult cardiac transplantation, Mechanical heart assistance ve Coronary by bass and aneurysm surgery şeklinde tanımlanan Mehmet Öz, Minimally invasive cardiac surgery, Complementary Medicine, Healthcare outcomes analysis ve Heart replacement araştırma alanlarında araştırmalarda bulundu. Aldığı Şeref ve Ödüllerin listesi ise şöyle; Hippocrates Magazin Dergisi tarafından “ Yılın Doktoru, Halthy Living Magazin Dergisi tarafından “Milenyum’un Iyileştiricisi”, New York Magazin Dergisi tarafından “Yılın En Iyi Doktoru”, World Economic Forum tarafından“Yarının Küresel Lideri” seçildi. Aynı zamanda 1996 yılında “Yılın Türk-Amerikalısı” şerefine layık görüldü. Adı “Castle Connolly Almanağı”na da geçen Mehmet Öz, birçok ödülün de sahibi. “For Healing from the Heart” kitabı ile “Books for a Better America Award”’a değer görüldü. Robert E. Gross Araştırma Bursuna hak kazandı.( AATS, 1994-96) “ American Society of Laser Medicine and Surgery” Araştırma Ödülü’nün de sahibi olan Mehmet Öz, Columbia Universite Doktorlar ve Cerrahlar Fakültesi’nin “ Blake more Research” Ödülü’nü de aldı.Birçok profesyonel dernek ve kuruluşa üye olan Dr. Mehmet Öz, American Board of Thoracic Surgery,(2004) ve American Board of Surgery (1992)’nin Yönetim Kurulu’ndadır. Kendisi gibi doktor olan Lisa Öz ile evli olan Mehmet Öz, dört çocuk babasıdır. Dr. Mehmet Öz, halen Columbia Universitesi Tıp Merkezi Kardiyoloji Direktörlüğü’nün yanı sıra Columbia Üniversitesi Doktorlar ve Cerrahlar Fakültesi’nde, cerrah olarak mesleğine devam ettirmektedir Dünyaca ünlü kalp cerrahı Prof. Dr. Mehmet Öz, yeni bir buluşa imza attı. Keşfettiği kliple kalp kapağı tedavilerini ameliyatsız, kasıktan girerek yapıyor. Hastalara bir müjdesi daha var; kalbi durdurmadan köprücük kemiğinin alt tarafından girerek yerleştirilecek yeni yapay kalp üzerinde çalışıyor Geliştirdiği tedavi yöntemleriyle adını tüm dünyada duyuran ABD'deki Columbia Üniversitesi New York Presbyterian Hastanesi Kalp Enstitüsü Direktörü Prof. Dr. Mehmet Öz, yeni bir tedavi yöntemine daha imza attı. AKŞAM Gazetesi ile ALEM ve PLATiN dergilerinin düzenlediği konferans için Türkiye'ye gelen Prof. Dr. Mehmet Öz, kalp kapağı tedavisinde kullandığı ameliyata gerek kalmadan hastaların iyileşmesini sağlayan buluşunu anlattı. Öz, yeni keşfi ile ilgili merak edilen soruları yanıtladı. GÖĞÜS AÇILMAYACAK Yeni tedavi yöntemini bulurken nereden esinlendiniz? Mitral kalp kapağının bir ön kısmı bir de alt kısmı var. Kadınların yüzde15'inde bu kapağı yerinde tutan lifler biraz gevşek. Bu kapakları tedavi etmek için yaptığımız ameliyatlarda gevşek olanı sağlam olana yapıştırıyoruz. Bu ameliyatı yapmak için göğsü açmak gerekiyor. Bunu yaparken bile canımız sıkılıyor. Çünkü yaptığımız ameliyat basit bir ameliyat. Ancak bunu yapmak için kalbi durdurmak şart. 1995 yılında İtalya'da meslektaşımla bir araya gelmiştim. Kapakta yırtık olan kısmın tek bir dikişle tedavi edilebileceğini söyledi. Normalde yırtık olan kısmı çıkartıyorduk. Uçakta Amerika'ya geri dönerken 'Aslında tek bir dikişi atmak için göğsü açmak da şart değil. Bir klip yapsam olur mu' diye düşündüm. YEDİ YILDIR ARAŞTIRIYORUM Çalışmalara ne zaman başladınız? 1997'de bu klibi yapacak teknik ekibi bir araya getirdim. Bunu yapmak iki yılı aldı. Tekniği önce hayvanlarda ispatladım. Bu klibin uzun bir katedrali var. Kasıktan kalbin içine giriyorsunuz. Hastanın kalbi bu sırada çalışıyor. Her şey normal devam ediyor. Mitral kapağın yaprakları arasına yaklaşıyorum sorunlu yaprağı yakaladıktan sonra bu kliple yavaş yavaş sıkıştırıyorum. Gevşek olan yaprağı sağlam olana bağlıyoruz. Bağlandıktan sonra fermuar gibi kapanıyor. Klibi kalbin içinde bırakıyoruz. Hasta ertesi sabah taburcu oluyor. Hastalarda ne kadar süredir uyguluyorsunuz? FDA'e (Amerikan İlaç ve Gıda Dairesi) başvurduk. 20 hastaya uygulamamıza izin verildi. Ameliyat gerekli insanlarda araştırmaya başladık. Son 1 yıldır 19 hastaya uyguladık. 19'uncu hastaya Türkiye'ye gelmeden önce uyguladım. 20'nci hastaya uyguladıktan sonra FDA'e tekrar başvuracağız. Hastaların tamamının 6 ay izlenmesi istendi. Bu süre geçtikten sonra tekrar başvuracağız. Önümüzdeki sene yüzlerce hastaya uygulayacağız. Bu yeni yöntemin ameliyata oranla faydaları neler? Açık kalp ameliyatları böyle kapak ameliyatlarını yapmak için keşfedildi. 50 sene aynı şekilde takip ettik.Bunu daha kolay şekilde yapmak için robotlar kullanmaya başladık. Ama biz bunu da atlattık. Robotla ameliyat yapıyorum ama bu bizim için kolay değil. Hasta 3-4 gün hastanede kalıyor. Daha az ağrı hissediyor, daha çabuk işe dönüyor ama daha kolayını yapabiliriz diye düşünmenin sonucu bu yeni yöntem ortaya çıktı. Eğer bunun daha kolay yolu varsa kliple bunu yapmak mümkünse bunu atlatırız. Daha önce ameliyat geçirmiş , 80 yaşına gelmiş hastalarda da uygulayabiliriz. Sıfır ameliyatla yapılıyor. Yani ameliyatsız tedavi gerçekleşiyor. Ortalama 3-4 saat sürüyor. Bu klibin bir adı var mı? Nasıl bir malzemeden yapıldı? Adı, E-Valve.clip (E: Endoskopik, Valve: Kapak, Clip: Klip) Üzeri polyester bir madde ile kaplı. İç kısmı metal. Ben keşfettiğim için tıp dünyasında kendi keşfettiğini konuşmak normal değil. Çünkü ben keşfettiğim şeyler hakkında daha sert konuşuyorum. Bu uyguladığımız 19 hastadan 15'inde başarılı olduk. Ben bunu daha sert dille sadece 15'inde başarılı olduk derim. Bir başka meslektaşım bu durumu; 19 hastada uyguladık hepsinin sağlık durumları şu an iyi diyebilir. Bu keşif kalp kapağı ameliyatlarını basit hale getirdi. Başarı olunmadığında hastanın pek bir kaybı olmuyor. Ameliyatla tedavi edilebiliyor. Bu yöntem hastaların üçte birinde uygulanabilecek gibi görünüyor. YENİ YAPAY KALP MÜJDESİ Rutin tedavi yöntemi olarak ne zaman uygulanmaya başlayacak? Şu anda 3 merkezde uygulanıyor. Türkiye için şu anda daha erken. Tahmin ediyorum 18 ay içinde her yerde kullanılabilecek. Şu anda tedavide önemli bir adım olacak yeni çalışmanız nedir? En büyük hedef kalbi durdurmadan takılacak yardımcı kalp. Bunun için şu anda teknik ekibi bir araya getirmeye çalışıyorum. Öncelikle cihazı yapmak gerekiyor. Bu cihazı, kalbin ıslak havlu sıkıldığında nasıl su çıkıyorsa kalbin kanı böyle sıktığı dikkate alınarak yapılması gerekiyor. En güzel geçici kalp göğsü açmadan yerleştirilecek kalptir. Bu gösterdiğim geçici kalbin biraz daha ufağını yapacağım. Bu geçici kalbi, köprücük kemiğinin altından girip oradaki arterden devam ederek kalbi durdurmadan yerleştirmeyi hedefliyorum. Şu anki hayalim bunu yapabilmek. Kullanılan yapay kalplerle ilgili gelişmeler neler? Eski jenerasyon pompalar, çok daha dayanıklı. Yeniler bozulabiliyor. Önümüzdeki senelerde eski jenerasyon pompalar kalkacak, yenileri kullanılacak. Yeni jenerasyon 250 hastaya kullandık. Bugüne dek eski pompaların ömürleri 1.5 yıl arasında yeni pompaların ömürlerini 3-4 yıl olacağını tahmin ediyoruz. Pompaların ömrünün 7-8 yıla uzayacağını tahmin ediyoruz. Şu anda yapay pompaların maliyeti 100 bin dolar civarında. Amerikan hükümeti yaşlı hastalar için bu tedavi masrafını ödüyor. Yaşlanmayı geciktirmekle ile ilgili kitap yazan Mehmet Öz, beslenmesine çok özen gösteriyor. Amerika'dayken çok özlediği Maraş Dondurması'ndan babası Prof. Dr. Mustafa Öz'ün ısrarına rağmen sadece bir kaşık yemekle yetindi. Yılda 200 kez seks yapın Prof. Dr. Mehmet Öz, kalp sağlığını korumak için reçete gibi etkili önerilerini sıraladı: l Hareketsizlik en büyük düşman. Şişmanlık tahmin ettiğiniz kadar kötü değil. Şişman ve sporcu olanlar, zayıf ve spor yapmayan insanlardan daha sağlıklıdır. l Günde yarım saat spor yapmalı. Merdiven çıkma, yürüme, seks olabilir. Kalbinizin atışlarını artıracak kadar hareket yapılmalı. l Yatağınızın başucunda 5-10 kg ağırlığında halter olsun. Hem kemik hem de kalp sağlığı için etkili. Yatmadan önce bunları kaldırın. l Yaşamı paylaşın. Yalnız insanlarda ölüm riski daha yüksek. l Yaşama isteği ve sevincini yakalayın. (Bu hissi dini inançta, yogada, meditasyonda bulabilirsiniz) l Kalp krizi geçirmiş stent takılacak 750 kişi üzerinde araştırma yaptık. Dua edenler daha hızlı iyileşiyor. l Genetik bir hastalık varsa, yakın bir akrabası 60 yaşından genç kalpten ölmüşse erkekler 35 kadınlar ise 45 yaşından sonra kontrol yaptırmalı Kolesterol, kan testleri yapılmalı, erkekler madde kalbin resmini çeken EFOR testini, kadınlar ise hareket sırasında kalbin resmini çeken EKO çektirmeli. l Yılda 200 kere seks yapılmalı. Seks yapanlar fizyolojik olarak daha genç kalıyor. Yaşlanmayı geciktiriyor. Seksi spor olarak düşünebilirsiniz. l Her gün şekerli içecekler yerine 8 bardak su içiniz. Bu sizi şişmanlatan ve doğal hormon sistemlerinizi bozan gereksiz şekerlerin vücudunuza girmesini önlediği gibi kabızlığı da engeller. l Meyve yemenin ölçüsünü günde bir avuç olarak hesaplayın, kavun karpuzu da ince birer dilim. Üzüm ve muzda çok yüksek dozda şeker var, uzak duralım. Kayısı ve incir ise çok yararlı. l Sarmısak: Vücudun koruyucu hücrelerini destekliyor ve tansiyonu düşürüyor. Kalp sağlığı için günde bin adım atılması gerektiğine dikkat çeken Prof. Dr. Mehmet Öz, 'podometer' adlı cihazın kemere takıldığını, atılan adamları saydığını söyledi. Öz, sekreterlerine bu cihazdan dağıttığını, her gün attıkları adımları kontrol ettiğini anlattı. New York'ta ünlü bir restoranda şeflik deneyimi olan Mehmet Öz'ü mutfağa soktuk. Kalbin dostu domates l B vitamini ve balıkyağı kalp hastalıklarından korunmada çok etkili. Balıkyağı depresyon riskini de azaltıyor. Kan sulandırıcı ilaçlar alanların dışında herkes balıkyağı kullanabilir. l Kızartılmış yemeklerden uzak durun. l Domates: Çok yararlı. Etin yanında çiğ domates yenildiği zaman, domatesin içindeki Lycopin adlı antioksidan etteki zararlı Omega 6'lıları zararsız hale dönüştürüyor l Semizotu faydalı sebzelerden biri. Ben sarımsaklı yoğurtla yiyorum. l Ben ofisimde badem, ceviz ve fındık bulunduruyorum. Fındıkta bulunan yağlar çok faydalı. Buzdolabında saklanabilir. Güneşten uzak dursun ki kızartılmış yağ gibi okside olmasın. l Pirinçe dikkat! Beyaz pirinç ve un her ikisi de anında şekere dönüşüyor. ................................................................................................................................................... Ünlü kalp uzmanı Prof. Dr Mehmet Öz, Türk insanında genetik olarak iyi kolesterol düşüklüğü olduğunu söyledi. Mehmet Öz, olduğunuzdan daha genç yaşamanın yollarını anlattı.. Olduğunuzdan daha genç yaşamanın yolları 1. Adım: Kalbinizi pompalayın; bol hareket edip kalori yakın Aslında vücudunuz doğal bir yağ yakıcısıdır. Her zaman kalori yakarsınız... Bahçenizle ilgilenirken, kitap okurken ya da banyo yaparken bile kalori yakarsınız. Fakat sağlıklı olmak için fiziksel egzersiz yapmanız şarttır. Haftada 3500-6500 kalori arasında yakmanız gerekir. Kalorilerin çoğu günlük aktivitelerimizi gerçekleştirirken yakılır. Fakat araştırmalar gösteriyor ki, günlük aktivitelerle yakılan kaloriler sağlıklı olabilmek için yeterli değildir. Haftada en az 60 dakika kalp ritminizi yüzde 80 artıran kardiyovasküler egzersizleri yapmanız gerekir. Sadece düzenli yürüyüş yapmak bile, LDL (iyi huylu) kolesterol seviyenizi düşürür, sağlıklı HDL (kötü huylu) kolesterol seviyenizi artırır, vücuttaki iltihabı azaltır. Egzersiz aynı zamanda kan damarlarınızı da güçlendirir. Günde sadece 20 dakika egzersiz yapmak bile kalbinizde, arterlerinizde, eklemlerinizde, davranışlarınızda ve sağlığınızda olumlu değişikliklere neden olacaktır. 2. Adım: Gerekli ölçümleri düzenli olarak yaptırın Ölçüm yaptırdığınızda çıkacak sonuçlardan korkuyorsanız bile, yine de gerekli testleri yaptırmayı ihmal etmeyin. Bu testlerin sizin sağlığınızın değişmez bir parçası olduğunu kabul edin. * Kan basıncı (tansiyon) testi: Kan basıncı testi sizin arterlerinizin duvarlarından geçen kanın kullandığı gücün miktarıdır. Eğer kan basıncınız yüksek ise, bu arterlerde küçük deliklerin oluşmasına neden olur. Fakat yüksek kan basıncının hiçbir belirtisi yoktur. Bu da bu rahatsızlığı görmezden gelmemizi kolaylaştırır. Fakat tansiyon bazı ilaçlarla ve düzgün yaşam koşullarıyla kontrol altına alınabilir. 55 yaşındaki birinin tansiyonu ideal değerlerde ise, beden yaşı takvim yaşından ortalama olarak dokuz yıl daha genç olur. * Kan testi: Yaptıracağınız kan testi ile genel sağlığınız hakkında verilere ulaşırsınız. İşte kan testinde baktırmanız gereken değerler: * Kolesterol: İyi huylu ve kötü huylu kolesterol değerlerinize dikkat edin. Kötü huylu kolesterol seviyenizi kontrol altında tutmaya çalışırken, iyi huylu kolesterol seviyenizi yükseltmeye çalışın. İyi huylu kolesterol seviyenizi yükseltmek için; günde birkaç kaşık zeytinyağı için veya 100 gram balık ya da bir avuç fındık, fıstık ya da ceviz yiyin. Günde ortalama en az 30 dakika yürüyüş yapın. Niasin (nikotinik asit) alın. Her gece bir kadeh içki içebilirsiniz ama bir gecede içmeniz gereken sınırı sakın aşmayın. Homosistein: Alınan proteinlerin sindirilmesini sağlayan bu maddenin fazlası damar duvarlarında tahribata neden olabilir. Kan testinizde bu değerin 9 mg/dl veya daha az olmasına dikkat edin. C reaktif protein: Kan testlerinde bu değerin yüksek olması, kalp hastalıkları riskinin de yüksek olması anlamına gelir. Bu değeri günde bir tane Aspirin içerek ya da düzenli egzersiz yaparak kontrol altına alabilirsiniz. Kan şekeri: Her zaman 100 mg/dl'nin altında olmasına dikkat edin. Şeker hastası olmasanız bile, çok şekerli yiyeceklerden ve doymuş yağdan uzak durun. * Fiziksel testler: * Maksimum kalp hızı: Üç dakika vücudunuzu zorlayacak bir egzersiz yaptıktan sonra, kalp ritminizin hızını ölçün. Yaşınız için öngörülen maksimum değere, yüzde 80 - 90 oranında ulaşabiliyor musunuz? Maksimum kalp hızı değerini, yaşınızı 220'den çıkararak bulabilirsiniz. * Toparlanma süresi: En ağır egzersizi yaptıktan sonra kalp hızınızı not edin. Sonra vücudunuzun soğumasına izin vermeden egzersizi bırakın. İki dakika sonra kalp hızınızı tekrar ölçün. Yaşınıza göre maksimum değerin en az yüzde 80'ine ulaşıyorsa ya da iki dakika içinde 66 veya daha fazla değer düşüş göstermeye başladıysa, takvim yaşınızdan en az beş yıl daha gençsiniz demektir. 3.Adım: Çevrenizde iyi ve güvenilir dostlarınız olsun Strese ve depresyona karşı kendinizi koruyun, olumsuz düşüncelerden uzak durun, kronik stres kalbin en önemli düşmanıdır. 4. Adım: Kalbinizi doğru besleyin; haftada bir kez balık yiyin Günde en az bir avuç fındık, fıstık ya da ceviz yiyin. Zeytinyağı ve balık yağı damarlarınızı temizlemek ve iyi huylu kolesterolü yükseltmek için bire birdir. Haftada en az bir kere balık yiyin. Günde 32 mg flavonoid alın. Kanın temizlenmesine yardımcı olan bu madde çay, üzüm, kızılcık, soğan, domates ve portakalda bolca bulunur. Düşmanlarınızı tanıyın, yağlı etten, fındık yağından, tam yağlı süt ürünlerinden ve fast food türü gıdalardan uzak durun. 5. Adım: Akrabalarınızla görüşmeyi ihmal etmeyin Böylelikle, hem akrabalarınızla vakit geçirir hem de onların da şikayetçi olduğu genetik rahatsızlıkları öğrenebilirsiniz. 6. Adım: Ecza dolabınıza özen gösterin Erkekler 35, kadınlarsa 40 yaşından itibaren kalp rahatsızlarından korunmak için her gün bir tane Aspirin alabilir. Bedeninizin ihtiyacına uygun bir multivitamin de takvim yaşınızdan altı yıl daha genç kalmanızı sağlar. Magnezyum, kalsiyum, C, E vitaminleri ve potasyum açısından zengin multivitaminleri tercih edin. 7. Adım: Düzenli olarak ihtiyacınız kadar uyuyun Düzenli uyumaya özen gösterin. Araştırmalar kadınların günde yedi - sekiz, erkeklerin sekiz - dokuz saat uykuya ihtiyaç duyduklarını ortaya koyuyor ..........tüm yazılar alıntıdır..............
  8. kaan_bebeto

    Mevlana

    Mevlâna 30 Eylül 1207 yılında bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan Horasan Ülkesi'nin Belh şehrinde doğmuştur. Mevlâna'nın babası Belh Şehrinin ileri gelenlerinden olup, sağlığında "Bilginlerin Sultânı" ünvanını almış olan Hüseyin Hatibî oğlu Bahâeddin Veled'tir. Annesi ise Belh Emiri Rükneddin'in kızı Mümine Hatun'dur. Sultânü'I-Ulemâ Bahaeddin Veled, bazı siyasi olaylar ve yaklaşmakta olan Moğol istilası nedeniyle Belh'den ayrılmak zorunda kalmıştır. Sultânü'I-Ulemâ 1212 veya 1213 yılllarında aile fertleri ve yakın dostları ile birlikte Belh'den ayrıldı. Sultânü'I-Ulemâ'nın ilk durağı Nişâbur olmuştur. Nişâbur şehrinde tanınmış mutasavvıf Ferîdüddin Attar ile de karşılaştılar. Mevlâna burada küçük yaşına rağmen Ferîdüddin Attar'ın ilgisini çekmiş ve takdirlerini kazanmıştır. Sultânü'I Ulemâ Nişabur'dan Bağdat'a ve daha sonra Kûfe yolu ile Kâ'be'ye hareket etti. Hac farîzasını yerine getirdikten sonra, dönüşte Şam'a uğradı. Şam'dan sonra Malatya, Erzincan, Sivas, Kayseri, Niğde yolu ile Lârende'ye (Karaman) geldiler. Karaman'da Subaşı Emir Mûsâ'nın yaptırdıkları medreseye yerleştiler. 1222 yılında Karaman'a gelen Sultânü'/-Ulemâ ve ailesi burada 7 yıl kaldılar. Mevlâna 1225 yılında Şerefeddin Lala'nın kızı Gevher Hatun ile Karaman'da evlendi. Bu evlilikten Mevlâna'nın Sultan Veled ve Alâeddin Çelebi adlı iki oğlu oldu. Yıllar sonra Gevher Hatun'u kaybeden Mevlâna bir çocuklu dul olan Kerrâ Hatun ile ikinci evliliğini yaptı. Mevlâna'nın bu evlilikten de Muzaffereddin ve Emir Âlim Çelebi adlı iki oğlu ile Melike Hatun adlı bir kızı dünyaya geldi. Bu yıllarda Anadolunun büyük bir kısmı Selçuklu Devleti'nin egemenliği altında idi. Konya'da bu devletin baş şehri idi. Konya sanat eserleri ile donatılmış, ilim adamları ve sanatkarlarla dolup taşmıştı. Kısaca Selçuklu Devleti en parlak devrini yaşıyordu ve Devletin hükümdarı Alâeddin Keykubâd idi. Alâeddin Keykubâd Sultânü'I-Ulemâ Bahaeddin Veled'i Karaman'dan Konya'ya davet etti ve Konya'ya yerleşmesini istedi. Bahaeddin Veled Sultanın davetini kabul etti ve Konya'ya 3 Mayıs 1228 yılında ailesi ve dostları ile geldiler. Sultan Alâeddin kendilerini muhteşem bir törenle karşıladı ve Altunapa (İplikçi) Medresesi'ni ikametlerine tahsis ettiler. Sultânü'l-Ulemâ 12 Ocak 1231 yılında Konya'da vefat etti. Mezar yeri olarak, Selçuklu SarayınınGül Bahçesi seçildi. Halen müze olarak kullanılan Mevlâna Dergâhı'ndaki bugünkü yerine defnolundu. Sultânü'I-Ulemâ ölünce, talebeleri ve müridleri bu defa Mevlâna'nın çevresinde toplandılar. Mevlâna'yı babasının tek varisi olarak gördüler. Gerçekten de Mevlâna büyük bir ilim ve din bilgini olmuş, İplikçi Medresesi'nde vaazlar veriyordu. Vaazları kendisini dinlemeye gelenlerle dolup taşıyordu. Mevlâna 15 Kasım 1244 yılında Şems-i Tebrizî ile karşılaştı. Mevlâna Şems'de "mutlak kemâlin varlığını" cemalinde de "Tanrı nurlarını" görmüştü. Ancak beraberlikleri uzun sürmedi. Şems aniden öldü. Mevlâna Şems'in ölümünden sonra uzun yıllar inzivaya çekildi. Daha sonraki yıllarda Selâhaddin Zerkûbî ve Hüsameddin Çelebi, Şems-i Tebrizî'nin yerini doldurmaya çalıştılar. Yaşamını "Hamdım, piştim, yandım" sözleri ile özetleyen Mevlâna 17 Aralık 1273 Pazar günü Hakk' ın rahmetine kavuştu. Mevlâna'nın cenaze namazını Mevlâna'nın vasiyeti üzerine Sadreddin Konevî kıldıracaktı. Ancak Sadreddin Konevî çok sevdiği Mevlâna'yı kaybetmeye dayanamayıp cenazede bayıldı. Bunun üzerine, Mevlâna'nın cenaze namazını Kadı Sıraceddin kıldırdı. Mevlâna ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu. O öldüğü zaman sevdiğine yani Allah'ına kavuşacaktı. Onun için Mevlâna ölüm gününe düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen "Şeb-i Arûs" diyordu ve dostlarına ölümünün ardından ah-ah, vah-vah edip ağlamayın diyerek vasiyet ediyordu.
  9. İBN-i SİNA İbn-i Sina; Felsefe, matematik, astronomi, fizik, kimya, tıp ve müzik gibi bilgi ve becerinin muhtelif alanlarında seçkinleşmiş İslam filozofu (980-1037). Aristotelesçi felsefe anlayışını İslâm düşüncesine göre yorumlayarak, yaymaya çalışmış, görgücü-usçu bir yöntemin gelişmesine katkıda bulunmuştur.İbn-i Sina From ansiklopedi.gen.tr (İbni Sina sayfasından yönlendirildi) İbn-i sinaİbn-i Sina; Felsefe, matematik, astronomi, fizik, kimya, tıp ve müzik gibi bilgi ve becerinin muhtelif alanlarında seçkinleşmiş İslam filozofu (980-1037). Aristotelesçi felsefe anlayışını İslâm düşüncesine göre yorumlayarak, yaymaya çalışmış, görgücü-usçu bir yöntemin gelişmesine katkıda bulunmuştur. [değiştir]Hayatı Buhara yakınlarında Hormisen'de doğdu, 21 Haziran 1037'de Hemedan'da öldü. Gerçek adı Ebu'l-Ali el-Hüseyin b. Abdullah İbn Sina'dır. Babası, Belh'ten göçerek Buhara'ya yerleşmiş, Samanoğulları hükümdarlarından II. Nuh döneminde sarayla ilişki kurmuş, yüksek görevler almış olan Abdullah adlı birisidir. İbn-i Sina, önce babasından, sonra çağın önde gelen bilginlerinden Natilî ve İsmail Zahid'den mantık, matematik, gökbilim öğrenimi gördü. Bir süre tıpla ilgilendi, özellikle, hastalıkların ortaya çıkış ve yayılış nedenlerini araştırdı, sağıltımla uğraştı. Bu alandaki başarısı nedeniyle, II. Nuh'un özel hekimi olarak görevlendirildi, onu sağlığa kavuşturunca, dönemin önde gelen tıp bilginlerinden biri olarak önem kazandı. Batı dünyasında Avicenna adıyla tanınmaktadır.] umlayan ve eleştiren İbn-i Sina'nın ele aldığı sorunlar genellikle, Aristoteles ve Farabi'nin düşünceleriyle bağımlıdır. Bunlar da, bilgi, mantık, evren (fizik), ruhbilim, metafizik, ahlâk, tanrıbilim ve bilimlerin sınıflandırılmasıdır. Belli bir düşünce dizgesine göre yapılan bu düzenlemede her sorun bağımsız olarak ele alınıp çözümüne çalışılır. Bilgi, sezgi ile kazanılan kesin ilkelere göre, sonuçlama yoluyla sağlanır. Bu nedenle, bilginin gerçek kaynağı sezgidir. Bilginin oluşmasında deneyin de etkisi vardır, ancak bu etki usun genel geçerlik taşıyan kurallarına uygundur. Ona göre "bütün bilgi türleri usa uygun biçimlerden oluşur." Bilginin kesinliği ve doğruluğu usun genel kurallarıyla olan uygunluğuna bağlıdır. Us kuralları, insanın anlığında doğuştan bulunan, değişmez ve genel geçerlik taşıyan ilkelerdir. Sonradan, duyularla kazanılan bilgi için de bu kurallara uygunluk geçerlidir. Deney verileri us ilkelerine göre, yeni bir işlemden geçirilerek biçimlenir, onların bundan öte bir önem ve anlamı yoktur. Çelişmezlik, özdeşlik ve öteki varlık ilkeleri, usta bulunur, deneyden gelmez. İbn-i Sina'ya göre varlık, tasarlamakla bağlantılıdır. Bütün düşünülenler vardır ve var olanlar tasarlanabilen düşünülür biçimlerdir (makuller). Bu nedenle, düşünmekle var olmak özdeştir. Atomcu görüşün ileri sürdüğü nitelikte bir boşluk yoktur. Uzay ise, bir nesnenin kapladığı yerin iç yüzüdür. Varlık kavramı altında toplanan bütün nesnelerin değişmeyen, sınır ve niteliklerini koruyan belli bir yeri vardır. Devinme, bir nesnenin uzayda eyleme geçişidir. Mantık insanı gerçeklere ulaştırmaz, yalnız birtakım yanılmalardan korur. Düşünme yetisi gerçeği kavramak için mantıktan geçici bir araç olarak yararlanır. Düşünme eyleminin sağlıklı olması için mantık, ilkeler ve kurallar koyabilir, anlıkta bulunan ve bilinen bilgilerden yola çıkarak, bilinmeyenleri saptama olanağı sağlar. Bu özelliği nedeniyle, mantık, düşünmenin genel kurallarını bulan, düzenleyen, bu kurallar arasındaki gerekli bağlantıyı ve birliği kuran bir bilimdir. Mantık kuralları, genel geçerlik taşıyan ve değişmeyen kesin kurallardır. Mantığın kavramlar ve yargılar olmak üzere iki alanı vardır. Her bilimsel bilgi ya kavram ya da yargılara dayanır. Kavram, ilk bilgidir ve terim ya da terim yerine geçen bir nesneyle kazanılır. Yargı ise, tasımla kazanılır. Mantığın konusu incelenirken, tanım temel alınmalıdır. Tanımlar birbirlerine bağlandıklarında, kanıt ve çıkarıma varılır. Kavram, önce tekil bir algıdır (sezgi). Yargı ise, iki tekil terim arasındaki ilişkidir. Kavramlar, açık ve kapalı belirleme olarak ikiye ayrılır. Varlığın, töz, nicelik, nitelik, ilişki, yer, zaman, durum, iyelik, etki, edilgi gibi on kategorisi vardır. İbn-i Sina mantığında en önemli yeri tanım tutar. Bir kavramı tanımlamak için, bu kavramın bireylerinden biri göz önüne alınmalıdır. Tikelin belirlenmesi tümelden kolaydır. Eksiksiz bir tanım yakın cins ile yapılmalıdır. En yetkin tanımsa, kavramın yakın cinsi ile türsel ayrımdan oluşur. Tanım ikiye ayrılır; Gerçek tanım ve sözcük tanımları. Önermeler, yüklemli ve koşullu olabilirler. Yüklemli önerme, bir düşünce ötekine yüklendiği zaman ya onaylanır ya da yadsınır. Koşullu önermeler, bir ötekinin koşulu ya da sonucu olarak bağlanan terimlerde görülür. Önermeler varsayımlı, nitelik ve nicelikleri bakımından, tekil, belirsiz ve belirli olur. Tasım, bitişik ve ayrık olmak üzere ikiye ayrılır. Bitişik tasımların öncüleri anlam bakımından, sonuç önermesini içerir. Ayrık tasımlarda ise sonuç önermesi öncüllerde bulunabilir. Tümeller, bütün varlık türlerinin oluşumundan önce, Tanrı düşüncesinde, birer tanrısal kavram olarak vardır. Varlıkların oluş nedeni ve onlara biçim kazandıran tümellerdir. Tümeller Tanrı'da ussal olarak bulunan, nesnelerde ve bireylerde içkin olan, öteki de nesnelerin dışında ve anlıkla birlikte olan mantıksal tümel diye üçe ayrılır. Birinci türe giren tümel, metafiziği ilgilendirir. İbn-i Sina fiziği, metafiziğe giriş olarak düşünür. Fiziğin konusu madde ve biçimden oluşan nesnelerdir. Biçim, maddeden önce yaratılmıştır. Maddeye bir töz özelliği kazandıran biçimdir. Maddeden sonra ilinek gelir. Biçimler maddeye, ilinekler ise, töze katılır. Doğal nesneler kendi öz ve nitelikleriyle bilinir. Bütün nitelikler de birinci nitelikler ve ikinci nitelikler olmak üzere ikiye ayrılır. Birinci nitelikler nesnelere bağlıdır, ikinciler ise, nesnelerden ayrı olarak varlığını sürdürür. İbn-i Sina'ya göre, nesnel evrende bulunan güç ve devinimin temelini ikinci nitelikler oluşturur. Nesneler, kendilerinde bulunan gizli güçle devinime geçerler. Bu güç ise, doğal güç, öznel güç, tinsel güç olmak üzere üç türlüdür. Doğal güç, nesnede doğal biçim ve yerlerle ilgili nitelikleri taşır. Çekim ve ağırlık bu türdendir. Öznel güç, nesneyi devingen ya da durağan duruma getirir. Bunda da, bilinçli ya da bilinçsiz olma özelliği bulunur. Tinsel güç, herhangi bir organın, aracın yardımı olmaksızın doğrudan doğruya bir istençle eylemde bulunmaktadır. Buna, gökkatlarının özleri adı da verilir. İbn-i Sina'nın geliştirdiği bu güç kuramının kaynağı Aristoteles ve Yeni-Platonculuk'tur. Ancak, o bu güçlerin sonsuz olduğu kanısında değildir. Ona göre, zaman ve devinim kavramları da birbirine bağlıdır, çünkü, devinimin bulunmadığı, algılanmadığı bir yerde zaman da yoktur. İbn-i Sina'nın felsefesinde, Aristoteles'in geliştirdiği düşünce dizgesine uygun olarak, ruh kavramının önemli bir yer tuttuğu görülür. Ona göre, biri bitkisel, öteki insanla ilgili olmak üzere, iki türlü ruh vardır. İnsan ruhu, gövdeye gereksinme duymadan, doğrudan doğruya kendini bilir, bu nedenle, tinsel bir tözdür. Gövdeyi devindiren, ona dirilik kazandıran bu tözün başka bir özelliği de, yetkin düşünme yeteneği anlık olmasıdır. Düşünme eylemi yaratan ruhtur, o gövdeyi gerektirmez, ancak gövde var olabilmek için tini gereksinir. İnsan ruhu gövde biçiminde değildir, usa uygun biçimleri kavramaya elverişli bir töz olduğundan, gövdesel yapıda yer alamaz. Gövde, bölünebilen öğelerden oluşmuş bir bütündür, oysa tin, bir birliktir, bölünmeye elverişli değildir, sürekli olarak özünü ve birliğini korur. Tin, bütün izlenimleri gövde aracılığıyla alır, anlık yoluyla kavramları, kavramlara dayanarak usa vurmayı oluşturur. Bu yüzden, gövdeyle dolaylı bir bağlantısı vardır. Ancak, bu bağlantı tin için bir oluş koşulu değildir. Canlı sorununa, gözleme dayalı bir ruhbilim anlayışıyla çözüm arayan İbn Sina'ya göre dirilik bir bileşimdir. Doğal organların, göksel güçler yardımıyla bileşmesinden canlılar ortaya çıkar. Bu olay da, belli aşamalara uygun olarak gerçekleşir. İlk ortaya çıkan canlı bitkidir. Bitkide tohumla üreme, beslenme ve büyüme güçleri vardır. İkinci aşamada ortaya çıkan hayvanda ise, kendi kendine devinme ve algı güçleri bulunur. Devinme gücünden isteme ve öfke doğar. Algı gücü de, iç ve dış algı olmak üzere ikiye ayrılır. İnsan özü doğal evrim sürecinde en üst düzeyde gerçekleşmiş bir oluşumdur, bu nedenle, öteki varlıklardan ayrılır. İnsanda dış algı duyumlarla, iç algı da , beynin ön boşluğunda bulunan ortak duyu ile sağlanır. Duyularla alınan izlenimler bu ortak duyu ile beyne gider. Beynin, ön boşluğunda sonunda, tasarlama yetisi bulunur. Bu yeti duyu izlenimlerini sağlamaya yarar. İnsan için en önemli olan düşünen öz yapıcı ve bilici güçlerle donatılmıştır. Yapıcı güç (us) gerekli ve özel eylemler için gövdeyi uyarır. Bilici güç ise, yapıcı gücü yönlendirir. Özdekten ayrılan tümel biçimlerin izlerini alır. Bu biçimler soyutsa onları kavrar, değilse soyutlayarak kavrar. İnsanda iyiyi kötüden, yararlıyı yararsızdan ayıran yapıcı güçtür, bu nedenle bir istenç niteliğindedir. Us konusunda İbn-i Sina ayrı bir düşünce ortaya atmıştır. Ona göre us beş türlüdür. Özdeksel us, bütün insanlarda ortak olup, kavramayı, bilmeyi sağlayan bir yetenektir. Bir yeti olarak işlek us, yalın, açık ve seçik olanı bilir, eyleme yöneliktir, durağan bir güç niteliğinde değildir. Eylemsel us, kazanılmış verileri kavrar ve ikinci aşamada bulunan ustan daha üstündür. Kazanılmış us, kendisine verilen ve düşünebilen nesneleri bilir. Aşama bakımından usun olgunluk basamağında bulunur. Bu aşamada usun kavrayabileceği konular kendi özünde de vardır. Kutsal us, usun en yüksek aşamasıdır. Bütün varlık türlerinin özünü, kaynağını, onları oluşturan gücü, başka bir aracıya gereksinme duymadan, bir bütünlük içinde kavrar. İnsan, ayrıntıları duyularla algılar, tümelleri usla kavrar. Tümelleri kavrayan yetkin us, nesneleri anlama yeteneği olan etkin usa olanak sağlar. İnsan usunun algıladığı ayrıntılar, kendi varlıkları dolayısıyla değil, nedenleri yüzünden vardır. Us, bu kavranabilir nesneleri kazanabilmek için ilkin duyu verilerinden yararlanır. Sonra duyu verilerini usun genel kurallarına göre işlemden geçirir, yargıları ortaya koymada onları aşar. Yaratılış konusunda İbn-i Sina, varlığın sıralı düzeninde, "bir'den bir çıkar" ilkesine dayanır. İlk "bir", zorunlu varlık, Tanrı'dır. O'nun varlığı yalnız kendisini gerektirir. Var olma, Tanrı'nın özünden gelen gerekimdir. İlk neden ilk gerçekliktir. Tanrı'dan ilk us ortaya çıkar. Çokluk bu usla başlar. Bundan da felek ve nefsin usları türer. Her ustan da, o usun özü ve cismi oluşur. Us cismi aracısız olarak devindiremeyeceği için, uslar sırasının sonunda etkin us, akıl bulunur. Ondan da dünya ile ilgili nesnelerin maddesi, cisimlerin biçimleri ve insan özleri doğar. Etkin us, tümünün yöneticisidir. Yaratılış önsüzdür ve yeri de maddedir. Madde, soyut ve tüm varlığın öncesiz olanı, nefsin eylem alanı, sınırı ve tüm parçaların kaynağıdır. İlk us, kendisini ve zorunlu varlığı bilir. Buradan ikilik doğar. İlk us kendinde olanaklı, ilk varlık için ise zorunludur. Her tikel feleğin ilk kımıldatıcısı vardır. İlk kımıldatıcıları eyleme sokan tinsel varlıklardır. Her feleğin de iyiliğini düşünen kımıldatıcı bir nefsi vardır. Nefsin eylemi, etkin usa ulaşır. Evrenin varlığı, zorunlu olan, Tanrı'yı gerektirir. Başka bir varlığın etkisiyle var olan evren sonsuz olamaz. Devinme, nesnenin özünde saklı güçten doğar. Her nesnenin özünde devindirici bir güç vardır. Nesne kendini kendinin etkin öznesi değildir. Bu güç, nesneye biçim de kazandırır. İbn-i Sina metafiziği genelde Aristoteles metafiziği ile Yeni-Platonculuk ve Kelam'ın bireşimidir. Konusu, ilkler ilki, tüm oluşların, yaratışların, varlık bütününün kaynağı olan Tanrı'dır. Tanrı, bütünlüğü nedeniyle nesnelerde, olay ve eylemlerde görünüş alanına çıkar. Varlık vardır, yok olamaz. Varlık üç bölüme ayrılır: 1- Olanaklı varlık, nesnelerle ilgili değişimin, oluş ve bozulmanın egemen olduğu varlıktır. Bu varlık ortamında görülen ne varsa belli bir süre içinde başlar ve biter. 2- Kendiliğinden olanaklı varlık. Olanaklı olmasına karşın, ilk nedenle ilişkilerinden dolayı zorunluluk kazanır. Tümellerin, yasaların bulunduğu evren. Gökkürelerin usları böyledir. 3- Kendiliğinden zorunlu varlık, ilk neden ya da Tanrı'dır. Değişmez ve çoğalmaz. Çokluklar ondadır. Tanrısal zorunluluk illkesi tüm yaratılanların da temel ilkesidir. İbn-i Sina'nın benimsediği tanrıbilim dört ana konuyu içerir; Evren, ötedünya, ahiret, peygamberlik, Tanrı. Evren yaratılmıştır. Yaratıcı ve var edici Tanrı'dır. O Kelamcılar'ın dediği gibi özgün yapıcı değildir, zorunludur. İlk neden önsüz ve sonsuzdur. Evrenin yaratılması, Tanrı'nın daha önceden varoluşunu gerektirir. Evrenin bütününde yer alan gök katları tanrısal evrenin varlıklarıdır, bunların özleri meleklerdir. Madde dünyasında oluş ve bozulma vardır. Onların tanrısal niteliği yoktur. Bu yaratma olayı da bir fışkırmadır. Ölüm, tinin gövdeden ayrılmasıdır. Gövdelerden ayrılan tinlerin geldikleri kaynakta toplanmaları insanda ötedünya kavramını oluşturur. Ruh, tinsel bir tözdür, ölümsüzdür. Gövdeye egemendir. Ruh gövdeye girmeden önce etkin usta vardı. İnsana bireyselliğini kazandıran odur. Gövdenin yok olması, ruhun varlığını etkilemez. Dirilme tinseldir. İnsanları yaratan Tanrı, onlara verdiği özgür istençle iyi ile kötüyü seçme olanağı sağladı. İstenç özgürlüğü, usla utku arasındaki çatışmadan ve ilkinin üstünlüğünden doğar. İnsan elinden çıkan bütün bağımsız eylemler tanrısal kayra ile gerçekleşir. Özgür istenç tüm insanlarda vardır. Peygamberler de bu bakımdan birer insandır. Ancak, onlarda insanların en yüceleri olan bilginlerde, bilgilerde olduğu gibi bir seziş vardır. Bu üstün seziş gücü, kavrayış yeteneği peygamberlerin etkin us ile buluşmalarını, gerçekleri kavramalarını sağlar. Bu üstün güç ve kavrayış vahy adını alır. Üstün anlayış gücü taşıyan melekler, vahyi peygamberlere ulaştırırlar. Tanrı, özü gereği bilicidir. Kendi özünü bilmesi yaratmayı gerekli kılar. İbn-i Sina İslâm dinine ve Kuran'a dayanarak bilmeyi yaratma olarak niteler. Yaratma eylemi Tanrı'nın kendi özüne karşı duyduğu sevgiden dolayıdır. Tanrı tümelleri bilir. Tikellerle ilgili bilgisi de, tümel nedensellikleri bilmesindendir. 1- Madde ve biçimin ilişkileri üzerinde bilimleri iç bölümde ele alırlar: 2- Maddeden ayrılmamış biçimlerin bilimi: Doğa bilimleri ya da aşağı bilimler. 3- Maddesinden iyice ayrı biçimlerin bilimi: Metafizik, mantık gibi yüksek bilimler. Maddesinden ancak zihinde ayrılabilen, kimi yerde ayrı kimi yerde bir olan biçimlerin bilimi: Matematik, geometri, orta bilimler. Zihin bu biçimleri doğru olarak maddesinden soyutlar. Felsefe ise, kuramsal ve pratik diye ikiye ayrılır. Kuramsal olan, bilmek yeteneğiyle elde edilen bilgileri kapsar. Doğa felsefesi, matematik felsefesi ve metafizik gibi pratik felsefe, bilmek ve eylemde bulunmak üzere elde edilen bilgilere dayanır. İbn-i Sina, gerek Doğu gerekse Batı filozoflarını etkiledi. Gazali, özellikle, ruh anlayışında ondan etkilendi. İbn Sina'nın deneyci yanı, Gazali'yi kuşkuculuk'a götürdü. Yapıtları 12.yy'da Latince'ye çevrildi, ünü yayıldı. Tanrıbilimci filozof Albertus Magnus, tin ve us ile güçleri konusunda İbn-i Sina'dan yararlandı.
  10. paylaşımda bulununa herkesi sevdim....isim isim saymaklan bitmez...
  11. Habersiz Gidişin Umutlarım vardı Katar katar Hayallerim vardı yarınlarda Dağlar kadar Her umut yokluğunda kayboldu. Her hayal sen yokken hayalet Güneşle beraber gelen günler Kapattı kapısını yüzüme Bu günde zindan oldu yarınım Ekvator'da verimli toprak Bir o kadar imkansız kar oldu sanki Umutlarım, Çöllerde kaynak su Yemyeşil yaprak üstünde gül gibi Olanaksız kıldı yarını habersiz gidişin.
  12. denizcisisin
  13. Tarifsiz Bir Aşk Seni öylesine çok seviyorum ki anlatılmaz bir şey benimkisi Sana öylesine tapıyorum ki Kölelik misali benimkisi bu ne yüce bir sevgidir ki Leyla ve Mecnunu bile kıskandırır bizimkisi bu öylesine büyük bir tutkudur ki Ölüm bile ayıramaz bizi!!!
  14. Vedalaşmadan Git Hani gitmekten bahsediyosun ya , Benim tek muradım buymuş gibi düşünüp, Yargısız infaz edip te beni, Kritiğini yapmadan, Sorgulamadan, Doğrulamadan, Eğer istiyorsan, Hadi git bari,git, Beni, "Mahzun duruşum" la baş başa bırak ta git... Haklısın,haklısın canım, Bana hiç bir vefa borcun da yok , Hatta,asıl borçlu benim sana, Ve hep borçlu da kalacağım, biliyorum,hele hele ki o gözlerine, Artık gidiyorsun , Alacaklı gidiyorsun ya... Düşünme sakın, Ben ne günler görmüşüm, bilir misin gülüm, Bilir misin ? Ve neler çekmemişim ki, Manda gönünden de sağlammış ya, bu yürek, Ben de şaşarım, Meğer granit taşından da sertmiş, Şaştığım ki, hala nasıl yaşarım, İnan ki bende şaşarım, Nasıl da katlanmış yıllar yılı her acısına aşkın, Ve bütün işkenceleine ihanetlerin... Hiç düşünme ; dayanırım, hiç düşünme, Artık yaz akşamlarında bu soğuk adam yüzünden, Noolur,yürekten isterim, Sakın üşüme, sakın üşüme... Eee hadi git artık, Söylediğin gibi, İlk defa ve sessizce, Akmasın gözyaşların, Ağlaşmadan, ve bakmadan ardına, Vedalaşmadan, Ne bir telefon, Ne de adres bırakmadan , git... Büsbütün, Her şeyinle , git, Ama bir yokla,var mı buna yüreğinin gücü, Bilemem ya... Git, hiç bir şey bırakma geride, İstemem, Kalmasın; ne kokun , Ne izin, Ne anıların, Ne bakışların, Ne yüzün kalsın isterim, İstemem, istemem... Bir vefa borcumu bırak ama, Borçlu kalmak istemem, Vefasızlıklarımın borcu bitirince, Vefa olarak, er geç öderim sana... Sil, hadi, sil, Aklımın sana ait olan her anını, her yanını, her yerini, Sil... Sana programlanmıştır o, Kusura bakma, Bu benim değil senin işin, Çünkü bu program da, Ve bende ki her şey artık senin eserin... Silip git belleğimi, Bende seni hiç tanımamış , bir ben bırak, Sessizce, Farkettirmeden, Tıpkı gelişin gibi git... Gelişini sindirmiştim içime, alışmıştım ya sana canım, Elimden ne gelir, İlle de gideceksen, Gidişini nasıl sindiririm içime, Bir bunu bilmiyorum, Belki bir çaresini bulurum,düşünme sen, Kalma yolundan hadi, Hadi neyse, git, git artık , git...
  15. kadran yeni fark ettim 489 gösteriyor o kulladıgın uçak mı sen kardeş gibi kardeşsin işte
  16. Vazgeç Gönül Ey deli gönlüm,nedir bu halin? Neden sevemezsin hiç kimseyi? Nedir bu çileli ahvalin? Ne beklersin bu çıkmaz yol kenarında? Sevdin de sevme mi dedim sana? Neden kaldırıp atarsın beni yaslara? Ya vazgeç yelkenler açmayı yalnızlıklara Yada boş ver tüm acımasız sevdalara Doğar diye beklersen sevda güneşini Kışlardan çıkmayı dene donmadan Bilirsin artık bakışlardaki perdenin arkasını Hatırla güneşli günde taş gibi yağan doluları Ya sev,ya terk et bu sahte sevdaları, Dayanmaz oldu ne akıl ne de beden. Gerçek sevda hiç olmadı,bırak sanmaları Yok ki seni anlayan yar,ne de anlar o yar.
  17. efendisin
  18. kaan_bebeto

    '''EN SON DEPREM '''

    ............................TÜRKİYE'DEKİ SON DEPREMLER............................ ...................ULUSAL DEPREM İZLEME MERKEZİ HIZLI ÇÖZÜMLERİ................... ..(BU ÇÖZÜMLER YAPAY SARSINTILARI DA İÇERMEKTEDİR) Son 200 deprem listelenmiştir.. Büyüklük Tarih Saat Enlem(N) Boylam(E) Derinlik(km) MD ML MS Yer ---------- -------- -------- ------- ---------- ------------ ----------- 2006.11.12 13:05:57 38.7393 40.9913 29.4 2.9 -.- -.- YENİBAŞAK-SOLHAN (BİNGÖL) 2006.11.12 12:12:14 40.5548 29.2532 7.5 2.8 -.- -.- ORHANGAZİ (BURSA) 2006.11.12 09:44:22 40.2298 27.9857 8.9 3.0 -.- -.- KUŞ GÖLÜ 2006.11.12 08:12:40 40.0897 32.6888 3.0 2.8 -.- -.- KAZAN (ANKARA) 2006.11.12 04:57:52 40.0767 32.6695 5.0 2.7 -.- -.- KAZAN (ANKARA) 2006.11.12 04:36:32 40.1382 32.7003 4.8 -.- 4.4 -.- KAZAN (ANKARA) 2006.11.12 01:08:31 40.6602 33.0028 7.8 2.9 -.- -.- ORTA (ÇANKIRI) 2006.11.11 21:45:13 39.0878 40.2403 5.4 3.0 -.- -.- ÇAN-KARAKOÇAN (ELAZIĞ) 2006.11.11 15:06:07 38.8370 25.6350 30.0 3.2 -.- -.- EGE DENİZİ 2006.11.11 11:05:34 37.2362 38.4903 19.4 2.9 -.- -.- BOZOVA (ŞANLIURFA) 2006.11.11 08:25:15 37.3325 38.4578 2.8 3.1 -.- -.- BOZOVA (ŞANLIURFA) 2006.11.10 22:55:41 39.9780 38.7040 19.8 2.8 -.- -.- AKARSU-REFAHİYE (ERZİNCAN) 2006.11.10 19:10:10 36.9538 35.8293 26.6 2.8 -.- -.- CEYHAN (ADANA) 2006.11.10 13:39:50 38.7423 31.0525 28.0 3.0 -.- -.- BOLVADİN (AFYON) 2006.11.10 13:14:35 39.4445 33.1863 20.6 2.8 -.- -.- BALA (ANKARA) 2006.11.10 03:21:52 37.4105 38.8067 5.0 2.9 -.- -.- AKZİYARET- (ŞANLIURFA) 2006.11.10 01:49:14 38.5917 30.3833 24.9 2.9 -.- -.- ŞUHUT (AFYON) 2006.11.09 23:29:26 37.0925 27.6053 17.9 2.5 -.- -.- KARAOVA-BODRUM (MUĞLA) 2006.11.09 04:02:12 35.0195 27.5522 31.4 3.4 -.- -.- AKDENİZ 2006.11.09 03:59:10 39.4857 36.5523 5.0 3.4 -.- -.- BEDİRLİ- (SİVAS) 2006.11.09 03:16:05 38.4338 27.7855 9.1 2.9 -.- -.- TURGUTLU (MANİSA) 2006.11.09 01:56:14 36.2273 27.5452 23.5 2.8 -.- -.- DATÇA AÇIKLARI-MUĞLA (AKDENİZ) 2006.11.09 01:26:56 37.4280 26.7343 39.2 2.9 -.- -.- ONİKİ ADALAR (AKDENİZ) 2006.11.08 20:41:27 37.0437 28.1138 21.6 2.6 -.- -.- GÖKOVA KÖRFEZİ (AKDENİZ) 2006.11.08 17:49:48 37.4598 38.4337 3.1 2.8 -.- -.- YAYLAK-BOZOVA (ŞANLIURFA) 2006.11.08 14:09:13 38.5522 30.7993 5.0 3.1 -.- -.- ÇOBANLAR (AFYON) 2006.11.08 10:24:47 38.8940 39.4782 22.8 2.7 -.- -.- PINARLAR-PERTEK (TUNCELİ) 2006.11.08 09:52:00 39.0367 41.0713 28.7 2.8 -.- -.- SOLHAN (BİNGÖL) 2006.11.07 16:23:17 36.5673 34.4540 27.0 3.0 -.- -.- MERSİN AÇIKLARI-MERSİN (AKDENİZ) 2006.11.07 12:16:25 38.6055 43.3375 23.9 3.0 -.- -.- VAN 2006.11.07 04:49:06 36.5352 29.2227 72.9 2.8 -.- -.- EŞEN-FETHİYE (MUĞLA) 2006.11.07 04:29:22 38.5228 30.7010 31.2 2.9 -.- -.- ŞUHUT (AFYON) 2006.11.06 22:49:47 40.6088 36.7925 7.6 3.0 -.- -.- GÖKÇELİ-NİKSAR (TOKAT) 2006.11.06 15:18:48 37.0412 28.3663 16.0 2.7 -.- -.- ULA (MUĞLA) 2006.11.06 15:08:24 36.9193 27.6840 18.8 2.7 -.- -.- GÖKOVA KÖRFEZİ (AKDENİZ) 2006.11.06 14:53:09 40.8603 30.3920 18.3 2.7 -.- -.- SÖĞÜTLÜ (SAKARYA) 2006.11.06 11:54:40 39.0160 41.2117 20.4 2.9 -.- -.- SOLHAN (BİNGÖL) 2006.11.05 16:29:40 40.7327 32.9608 23.0 2.9 -.- -.- ÇERKEŞ (ÇANKIRI) 2006.11.05 15:50:51 36.4825 28.5205 41.1 2.9 -.- -.- AKDENİZ 2006.11.05 00:22:07 38.1173 42.7968 5.0 3.4 -.- -.- BAHÇESARAY (VAN) 2006.11.04 20:57:06 38.4445 39.1770 4.9 3.0 -.- -.- GÖZELİ-SİVRİCE (ELAZIĞ) 2006.11.04 14:23:29 41.7370 32.2763 16.0 3.3 -.- -.- AMASRA (BARTIN) 2006.11.04 04:56:35 40.2828 28.0403 12.1 2.7 2.9 -.- BANDIRMA (BALIKESİR) 2006.11.04 04:21:29 38.4342 38.7710 47.7 3.0 3.1 -.- KALE (MALATYA) 2006.11.03 22:55:14 40.6528 29.0443 30.3 2.3 -.- -.- ÇINARCIK (YALOVA) 2006.11.03 20:39:42 38.7223 39.8677 3.4 3.1 3.1 -.- KOVANCILAR (ELAZIĞ) 2006.11.03 13:34:36 40.2065 28.0150 16.5 3.0 -.- -.- KUŞ GÖLÜ 2006.11.03 11:37:33 39.3743 40.7287 30.0 2.7 -.- -.- YEDİSU (BİNGÖL) 2006.11.03 11:06:30 38.4242 31.4777 10.3 2.7 -.- -.- AKŞEHİR (KONYA) 2006.11.03 02:20:49 40.4305 29.0020 9.5 3.0 -.- -.- GEMLİK KÖRFEZİ (MARMARA DENİZİ) 2006.11.03 02:14:19 37.6160 43.7723 12.4 2.9 -.- -.- HAKKARİ 2006.11.02 18:07:23 39.9240 39.5498 20.6 3.0 -.- -.- BAŞKÖY-ÇAYIRLI (ERZİNCAN) 2006.11.02 14:50:49 39.4173 40.6382 13.8 2.8 -.- -.- YEDİSU (BİNGÖL) 2006.11.02 07:47:58 38.4910 40.5477 5.3 2.9 -.- -.- LİCE (DİYARBAKIR) 2006.11.02 03:32:04 38.6045 43.3635 14.3 2.7 -.- -.- VAN 2006.11.02 00:41:50 39.4168 40.7197 25.0 2.9 -.- -.- YEDİSU (BİNGÖL) 2006.11.01 23:19:45 39.4318 40.6537 5.0 -.- 4.8 -.- YEDİSU (BİNGÖL) 2006.11.01 10:00:57 38.4790 25.7532 28.8 3.3 -.- -.- EGE DENİZİ 2006.10.31 21:18:37 40.7648 34.3615 23.2 2.8 -.- -.- İSKİLİP (ÇORUM) 2006.10.31 11:36:58 37.2955 28.8067 83.2 2.9 -.- -.- BEYAĞAÇ (DENİZLİ) 2006.10.31 10:21:21 37.2117 36.2445 6.8 3.2 -.- -.- TECİRLİ- (OSMANİYE) 2006.10.30 19:34:39 37.3202 26.7267 31.9 -.- 3.8 -.- ONİKİ ADALAR (AKDENİZ) 2006.10.30 18:08:45 37.1290 28.6388 16.9 3.4 3.3 -.- KÖYCEĞİZ (MUĞLA) 2006.10.30 15:27:23 39.6222 39.6555 13.2 3.3 -.- -.- ÇAĞLAYAN- (ERZİNCAN) 2006.10.30 11:58:55 39.7232 39.7707 29.3 2.8 -.- -.- ÜZÜMLÜ (ERZİNCAN) 2006.10.30 11:55:13 39.6028 39.6922 10.5 3.1 -.- -.- ÇAĞLAYAN- (ERZİNCAN) 2006.10.30 11:27:10 39.6148 39.6862 5.0 -.- 3.9 -.- ÇAĞLAYAN- (ERZİNCAN) 2006.10.30 06:50:45 37.0260 28.0363 13.8 2.8 -.- -.- GÖKOVA KÖRFEZİ (AKDENİZ) 2006.10.30 04:17:30 40.4407 27.9815 16.4 2.9 -.- -.- BANDIRMA KÖRFEZİ (MARMARA DENİZİ) 2006.10.30 02:09:10 39.5952 39.1440 7.6 3.0 -.- -.- ALPKÖY-KEMAH (ERZİNCAN) 2006.10.29 08:20:48 40.6742 35.4182 31.1 3.0 -.- -.- SARIBUĞDAY-MERZİFON (AMASYA) 2006.10.29 05:49:54 37.5608 36.1933 5.6 3.3 -.- -.- ANDIRIN (KAHRAMANMARAŞ) 2006.10.29 04:59:08 41.2170 34.3773 17.5 2.8 -.- -.- KARGI (ÇORUM) 2006.10.29 04:15:06 39.3480 31.0940 12.1 3.3 3.3 -.- ÇİFTELER (ESKİŞEHİR) 2006.10.29 03:18:37 40.6393 29.2410 9.0 2.5 -.- -.- YALOVA 2006.10.28 23:35:59 40.6475 29.2255 5.5 3.1 -.- -.- YALOVA 2006.10.28 19:53:07 40.6338 29.2457 19.0 3.0 -.- -.- YALOVA 2006.10.28 19:21:59 37.9207 27.0588 28.8 2.8 -.- -.- KUŞADASI KÖRFEZİ (EGE DENİZİ) 2006.10.28 18:35:08 38.4342 39.0997 7.9 3.3 -.- -.- GÖZELİ-SİVRİCE (ELAZIĞ) 2006.10.28 18:28:26 40.6423 29.2332 5.6 3.3 3.3 -.- YALOVA 2006.10.28 18:26:36 40.1073 27.6532 11.4 2.8 -.- -.- GÖNEN (BALIKESİR) 2006.10.28 16:55:56 39.9293 40.8610 24.6 3.1 -.- -.- KANDİLLİ-AŞKALE (ERZURUM) 2006.10.28 15:06:18 40.6187 29.1955 24.5 2.6 -.- -.- TERMAL (YALOVA) 2006.10.28 15:01:53 40.6347 29.2118 16.4 2.8 2.7 -.- YALOVA 2006.10.28 14:36:19 40.6475 29.2207 5.4 2.9 -.- -.- YALOVA 2006.10.28 14:19:55 37.8090 27.0098 27.7 -.- 3.6 -.- KUŞADASI KÖRFEZİ (EGE DENİZİ) 2006.10.28 14:14:49 37.4482 38.6740 23.4 3.0 -.- -.- OVACIK-HİLVAN (ŞANLIURFA) 2006.10.28 05:53:05 37.6092 38.7332 5.3 3.3 -.- -.- OVACIK-HİLVAN (ŞANLIURFA) 2006.10.28 04:21:44 39.7862 29.5675 23.2 3.1 -.- -.- DOMANİÇ (KÜTAHYA) 2006.10.28 04:07:50 40.5927 27.6380 14.4 2.8 -.- -.- MARMARA DENİZİ 2006.10.27 21:29:56 40.2992 28.0173 13.7 2.8 -.- -.- BANDIRMA (BALIKESİR) 2006.10.27 17:28:43 39.5960 42.7857 5.0 3.4 -.- -.- TUTAK (AĞRI) 2006.10.27 04:35:43 39.0082 41.1835 6.1 2.9 -.- -.- SOLHAN (BİNGÖL) 2006.10.27 03:40:13 37.1693 27.7780 16.7 2.9 -.- -.- KARAOVA-BODRUM (MUĞLA) 2006.10.27 03:23:56 37.2280 36.9238 9.4 3.0 -.- -.- SAKÇAGÖZ-NURDAĞI (GAZİANTEP) 2006.10.27 03:13:32 40.6627 32.9765 10.6 2.8 -.- -.- ORTA (ÇANKIRI) 2006.10.27 01:55:45 36.9827 27.6362 22.3 3.0 -.- -.- GÖKOVA KÖRFEZİ (AKDENİZ) 2006.10.26 23:43:19 35.9687 36.1375 17.3 3.0 -.- -.- KIŞLAK-YAYLADAĞI (HATAY) 2006.10.26 23:25:50 38.6368 40.8983 5.0 2.9 -.- -.- YENİSU-GENÇ (BİNGÖL) 2006.10.26 23:08:45 35.9630 36.2803 18.0 3.1 -.- -.- YİĞİTYOLU-ALTINÖZÜ (HATAY) 2006.10.26 12:59:07 39.0135 41.2100 14.3 3.2 3.3 -.- SOLHAN (BİNGÖL) 2006.10.26 12:49:30 38.5797 26.8712 22.9 3.1 -.- -.- İZMİR KÖRFEZİ (EGE DENİZİ) 2006.10.26 06:54:07 39.6300 26.3038 11.8 2.8 -.- -.- AYVACIK (ÇANAKKALE) 2006.10.26 05:47:56 38.3510 27.3443 16.5 2.7 -.- -.- DAĞKIZILCA-TORBALI (İZMİR) 2006.10.26 03:25:15 39.0088 41.1590 5.5 3.1 -.- -.- SOLHAN (BİNGÖL) 2006.10.26 02:32:54 39.0452 41.2118 21.5 2.7 -.- -.- SOLHAN (BİNGÖL) 2006.10.26 01:40:11 39.0185 41.1970 18.8 2.7 -.- -.- SOLHAN (BİNGÖL) 2006.10.26 01:00:14 39.0222 41.1438 5.0 -.- 3.8 -.- SOLHAN (BİNGÖL) 2006.10.25 23:17:21 40.4792 29.0200 7.0 2.9 -.- -.- GEMLİK KÖRFEZİ (MARMARA DENİZİ) 2006.10.25 20:35:28 39.0522 40.4537 2.7 3.0 -.- -.- SANCAK- (BİNGÖL) 2006.10.25 14:56:03 40.4405 29.0193 14.4 -.- 3.8 -.- GEMLİK KÖRFEZİ (MARMARA DENİZİ) 2006.10.25 14:12:07 40.4677 29.0643 15.8 -.- 2.9 -.- GEMLİK KÖRFEZİ (MARMARA DENİZİ) 2006.10.25 06:41:55 40.4393 29.0363 12.7 2.9 -.- -.- GEMLİK KÖRFEZİ (MARMARA DENİZİ) 2006.10.25 06:36:59 40.4477 29.0198 24.6 2.7 -.- -.- GEMLİK KÖRFEZİ (MARMARA DENİZİ) 2006.10.25 04:01:14 40.4192 29.0140 9.0 2.9 -.- -.- GEMLİK KÖRFEZİ (MARMARA DENİZİ) 2006.10.25 03:56:55 40.4083 29.0043 10.3 -.- 3.6 -.- GEMLİK KÖRFEZİ (MARMARA DENİZİ) 2006.10.25 01:10:45 40.4518 29.0450 22.4 2.8 -.- -.- GEMLİK KÖRFEZİ (MARMARA DENİZİ) 2006.10.24 21:00:04 40.4303 29.0350 7.1 3.0 -.- -.- GEMLİK KÖRFEZİ (MARMARA DENİZİ) 2006.10.24 20:14:52 40.5333 32.4020 10.3 3.3 -.- -.- ÇAMLIDERE (ANKARA) 2006.10.24 19:06:37 40.7992 27.7445 17.6 2.9 -.- -.- MARMARA DENİZİ 2006.10.24 17:52:01 40.4450 29.0307 14.6 3.0 -.- -.- GEMLİK KÖRFEZİ (MARMARA DENİZİ) 2006.10.24 17:00:21 40.4240 28.9947 14.3 -.- 5.2 -.- GEMLİK KÖRFEZİ (MARMARA DENİZİ) 2006.10.24 14:47:20 38.1520 26.8112 14.0 3.0 -.- -.- SEFERİHİSAR (İZMİR) 2006.10.24 12:22:29 40.7888 27.5025 21.2 2.9 -.- -.- YENİKÖY AÇIKLARI-TEKİRDAĞ (MARMARA DENİZİ) 2006.10.24 11:55:28 40.2653 28.0025 15.1 3.0 -.- -.- KUŞ GÖLÜ 2006.10.24 09:30:34 40.1462 25.4387 27.5 3.4 -.- -.- EGE DENİZİ 2006.10.24 04:36:52 39.2782 40.4765 5.9 2.8 -.- -.- ADAKLI (BİNGÖL) 2006.10.24 00:55:46 37.9280 29.2197 5.0 3.1 -.- -.- AKKÖY (DENİZLİ) 2006.10.24 00:00:34 35.6735 29.7418 27.2 3.5 -.- -.- AKDENİZ 2006.10.23 22:06:03 38.8930 27.8782 9.5 3.3 -.- -.- AKHİSAR (MANİSA) 2006.10.23 20:59:23 40.1058 25.3295 23.7 3.2 -.- -.- EGE DENİZİ 2006.10.23 19:51:18 38.8657 27.7235 13.4 2.8 -.- -.- AKHİSAR (MANİSA) 2006.10.23 17:16:23 38.8568 27.7578 23.5 -.- 3.6 -.- AKHİSAR (MANİSA) 2006.10.23 12:57:22 37.7340 43.7233 2.9 2.6 -.- -.- HAKKARİ 2006.10.23 12:17:44 40.4128 28.9203 17.4 2.7 -.- -.- GEMLİK KÖRFEZİ (MARMARA DENİZİ) 2006.10.23 09:49:00 40.2613 27.9980 15.7 3.1 -.- -.- KUŞ GÖLÜ 2006.10.23 09:42:49 40.2860 28.0283 15.4 3.0 -.- -.- BANDIRMA (BALIKESİR) 2006.10.23 03:54:48 36.9572 27.8203 13.6 2.6 -.- -.- GÖKOVA KÖRFEZİ (AKDENİZ) 2006.10.23 03:53:31 40.2420 28.0117 12.9 2.8 -.- -.- KUŞ GÖLÜ 2006.10.23 02:00:19 40.5358 35.8458 12.6 2.8 -.- -.- AMASYA 2006.10.23 01:25:38 37.8637 27.2605 27.6 2.7 -.- -.- KUŞADASI (AYDIN) 2006.10.23 00:58:24 40.2772 27.9822 17.9 2.6 -.- -.- BANDIRMA (BALIKESİR) 2006.10.22 21:47:29 38.9307 44.5157 2.6 3.0 -.- -.- TÜRKİYE-İRAN SINIR BÖLGESİ 2006.10.22 21:19:31 38.9170 44.4903 5.0 3.0 -.- -.- TÜRKİYE-İRAN SINIR BÖLGESİ 2006.10.22 20:38:01 38.8978 44.5280 5.1 3.2 -.- -.- TÜRKİYE-İRAN SINIR BÖLGESİ 2006.10.22 20:26:23 38.9217 44.5683 6.9 3.5 -.- -.- TÜRKİYE-İRAN SINIR BÖLGESİ 2006.10.22 20:16:43 38.8997 44.6147 5.0 -.- 4.5 -.- TÜRKİYE-İRAN SINIR BÖLGESİ 2006.10.22 16:53:19 39.6490 27.5240 18.7 2.9 -.- -.- İVRİNDİ (BALIKESİR) 2006.10.22 15:18:45 36.9242 38.5945 18.8 3.5 -.- -.- TÜRKİYE-SURİYE SINIR BÖLGESİ 2006.10.22 06:52:11 38.9387 35.5985 10.3 3.0 -.- -.- GÜNEŞLİ-KOCASİNAN (KAYSERİ) 2006.10.22 02:40:57 39.5917 42.8107 5.0 3.6 -.- -.- TUTAK (AĞRI) 2006.10.21 21:50:13 38.6572 26.6033 19.0 3.1 -.- -.- İZMİR KÖRFEZİ (EGE DENİZİ) 2006.10.21 20:36:49 37.5213 26.6302 46.8 3.0 -.- -.- ONİKİ ADALAR (AKDENİZ) 2006.10.21 17:46:31 40.1888 27.9568 14.1 2.8 -.- -.- KUŞ GÖLÜ 2006.10.21 15:35:07 38.5208 39.1893 5.3 2.8 -.- -.- HANKENDİ- (ELAZIĞ) 2006.10.21 14:18:35 40.2443 27.9780 15.7 3.2 -.- -.- KUŞ GÖLÜ 2006.10.21 13:07:32 40.2542 28.0078 12.8 2.8 -.- -.- KUŞ GÖLÜ 2006.10.21 10:30:36 40.2878 28.0007 8.4 -.- 3.4 -.- BANDIRMA (BALIKESİR) 2006.10.21 08:03:03 37.1277 30.3578 5.0 3.2 -.- -.- BOZOVA-KORKUTELİ (ANTALYA) 2006.10.21 06:52:05 36.8838 27.8152 22.6 2.4 -.- -.- GÖKOVA KÖRFEZİ (AKDENİZ) 2006.10.21 05:17:44 39.4015 40.2037 17.1 3.2 -.- -.- BALPAYAM-PÜLÜMÜR (TUNCELİ) 2006.10.21 04:40:53 40.2663 27.9743 19.9 2.9 -.- -.- KUŞ GÖLÜ 2006.10.21 03:57:47 40.5807 29.0253 21.8 2.6 -.- -.- ÇINARCIK (YALOVA) 2006.10.21 02:49:52 40.2723 28.0228 10.6 3.0 -.- -.- BANDIRMA (BALIKESİR) 2006.10.21 02:29:54 40.3088 27.9753 17.7 3.1 -.- -.- BANDIRMA (BALIKESİR) 2006.10.21 01:57:15 40.2873 27.9410 17.9 2.6 -.- -.- BANDIRMA (BALIKESİR) 2006.10.21 01:11:21 40.2713 27.9935 14.9 3.0 -.- -.- KUŞ GÖLÜ 2006.10.20 23:25:34 40.3157 28.0230 15.5 2.6 -.- -.- BANDIRMA (BALIKESİR) 2006.10.20 23:09:48 40.2745 25.6618 32.4 3.1 -.- -.- EGE DENİZİ 2006.10.20 22:43:14 40.3125 28.0425 16.3 2.6 -.- -.- BANDIRMA (BALIKESİR) 2006.10.20 21:55:58 40.2688 28.0173 9.5 2.9 -.- -.- KUŞ GÖLÜ 2006.10.20 21:24:04 40.2888 27.9328 16.9 2.6 -.- -.- BANDIRMA (BALIKESİR) 2006.10.20 21:15:24 40.2635 27.9843 12.9 -.- 5.2 -.- KUŞ GÖLÜ 2006.10.20 13:36:18 36.9713 28.0627 14.5 3.1 -.- -.- GÖKOVA KÖRFEZİ (AKDENİZ) 2006.10.20 12:53:26 39.8712 40.8978 15.8 2.9 -.- -.- KANDİLLİ-AŞKALE (ERZURUM) 2006.10.20 12:15:25 39.0750 35.3510 9.2 2.9 -.- -.- BOĞAZLIYAN (YOZGAT) 2006.10.20 12:13:35 38.6537 35.7985 6.5 3.0 -.- -.- ELBAŞI-BÜNYAN (KAYSERİ) 2006.10.20 06:59:53 39.9373 40.7718 15.7 2.8 -.- -.- KANDİLLİ-AŞKALE (ERZURUM) 2006.10.20 05:47:23 39.8675 40.8128 16.0 2.8 -.- -.- KANDİLLİ-AŞKALE (ERZURUM) 2006.10.20 04:58:12 39.9907 40.7945 21.8 2.8 -.- -.- KANDİLLİ-AŞKALE (ERZURUM) 2006.10.20 04:48:17 40.0480 40.8482 28.3 2.7 -.- -.- KANDİLLİ-AŞKALE (ERZURUM) 2006.10.20 01:19:28 39.9432 40.7830 4.3 -.- 3.8 -.- KANDİLLİ-AŞKALE (ERZURUM) 2006.10.20 01:05:20 39.8888 40.8125 12.9 2.8 -.- -.- KANDİLLİ-AŞKALE (ERZURUM) 2006.10.20 00:22:14 39.8818 40.8053 16.1 2.8 -.- -.- KANDİLLİ-AŞKALE (ERZURUM) 2006.10.20 00:00:45 39.9268 40.7677 5.0 -.- 4.3 -.- KANDİLLİ-AŞKALE (ERZURUM) 2006.10.19 23:54:40 38.5990 43.2092 14.1 2.5 -.- -.- VAN 2006.10.19 14:02:02 38.7245 40.0637 19.6 3.0 -.- -.- GÖKDERE-PALU (ELAZIĞ) 2006.10.19 13:55:49 35.9708 31.6845 88.8 -.- 3.2 -.- AKDENİZ 2006.10.19 11:38:34 40.2255 38.0895 28.7 3.2 -.- -.- GÖKÇEKENT-SUŞEHRİ (SİVAS) 2006.10.19 07:36:28 39.8127 32.7375 2.3 3.1 -.- -.- GÖLBAŞI (ANKARA) 2006.10.19 03:05:24 39.4095 40.4692 7.9 2.9 -.- -.- YEDİSU (BİNGÖL) 2006.10.19 02:43:31 38.5290 43.4987 4.8 3.7 3.7 -.- VAN 2006.10.18 20:04:23 37.9963 35.4690 20.5 3.0 -.- -.- YAHYALI (KAYSERİ) 2006.10.18 18:44:16 39.5070 34.6225 6.5 3.3 -.- -.- ŞEFAATLI (YOZGAT) 2006.10.18 16:33:23 41.6238 34.8678 21.9 2.7 -.- -.- BOYABAT (SİNOP) 2006.10.18 10:49:32 38.4867 43.4890 7.5 2.7 -.- -.- VAN 2006.10.18 10:48:19 38.4897 43.4518 8.1 2.7 -.- -.- VAN 2006.10.18 08:27:43 39.8048 36.6603 5.0 3.3 -.- -.- YILDIZELİ (SİVAS) 2006.10.17 22:40:35 40.8792 31.0462 5.4 3.3 3.4 -.- ÇİLİMLİ (DÜZCE) 2006.10.17 20:03:28 36.7635 27.6800 9.1 2.4 -.- -.- DATÇA (MUĞLA) http://www.koeri.bou...cripts/lst1.asp .........alıntıdır...........
  19. verdiğin selam Allahın selamı alırız tabii üzerime o yüzden alındım
  20. CENNET Ağaçlı bahçe; yeşillikleri bol bostan; sık dal ve yaprakları ile yeri gölgelendiren hurmalık ve bağlık. Peygamberlerin davetine uyarak iman edip, dünya ve ahirete ait işleri, kulluk vazifelerini elden geldiği kadar güzel bir şekilde yapan temiz ve müttakî kişiler için hazırlanmış bir huzur ve saadet yurdudur. Kısaca ahiretteki nimetler yurdunun adıdır. Çoğulu Cinân ve Cennât'tır. Kur'an-ı Kerîm ve hadis-i şeriflerde Cennet, çeşitli şekillerde tasvir edilmiştir. Bilhassa Kur'an-ı Kerîm'de ağaçları altından ırmaklar akan Cennetler şeklinde anlatılmaktadır: "Cennet takva sahiplerine, uzak olmayarak yaklaştırılmıştır. İşte size va'dolunan, gördüğünüz şu Cennet'tir ki, O, Allah'ın taatına dönen onun (hudud ve ahkâmına) riayet eden çok esirgeyici Allah'a bütün samimiyetiyle gıyâben saygı gösteren, hakkın taatına yönelmiş bir kalble gelen kimselere aittir. " (Kâf, 50/31-33). "Tövbe edenler, iyi amel ve harekette bulunanlar öyle değil. Çünkü bunlar hiç bir şeyle haksızlığa uğratılmayarak Cennet'e, çok esirgeyici Allah'ın kullarına gıyâben va'd buyurduğu Adn Cennet'lerine gireceklerdir. Onun vadi şüphesiz yerini bulacaktır. Orada selâmdan başka boş bir söz işitmeyeceklerdir. Orada sabah, akşam rızıkları da ayaklarına gelecektir. O, öyle Cennet'tir ki biz ona kullarımızdan gerçekten müttakî olanları vâris kılacağız. " (Meryem, 18/60-63). Cennet, bu dünyada yapılan iyiliklerin ahirette Allah tarafından verilen karşılığıdır. Kur'an'da Cenâb-ı Allah şöyle buyurmaktadır: "Adn Cennetleri vardır ki altlarından ırmaklar akar. Onlar orada ebedî kalıcıdırlar. İşte günahlardan temizlenenlerin mükâfatı." (Tâhâ, 20/76). Kur'an'da Cennet'in niteliklerinden bazılarına şu şekilde değinilir: 1- Altlarından ırmaklar akan, birbiri üzerine bina edilmiş yüksek köşkler (ez-Zümer, 39/20), güzel meskenler (et-Tevbe, 9/72) 2- Türlü ağaç ve meyvalara, akar kaynaklara, görünüş ve kokusu güzel, isteyenlerin yanına kadar sarktığından koparılması kolay, türlü bol meyvelere sahip (er-Rahmân, 55/58-54) 3- Gönlün çekeceği her türlü yemek ve etler, türlü kokulu içecekler, temiz şaraplar ve çeşit çeşit tükenmez nimetleri içeren bir mekân. "Onlara Cennet'te bir meyve, içlerinin çekeceği bir et verdik (vereceğiz)" (et-Tûr, 52/21). "Canların isteyeceği ve gözlerin hoşlanacağı ne varsa, hepsi oradadır. Siz de orada devamlı olarak kalacaksınız. İşte bu, sizin çalıştığınız ameller sebebiyle mirasçı kılındığınız Cennet'tir. Sizin için orada çok meyveler vardır, onlardan yiyeceksiniz." (ez-Zuhruf 43/71-73). "Cennet şarabından (dünya Şarabı gibi) mide ızdırabı yoktur" (Saffât, 37/47). 4- Cennet'te hayat sonsuzdur, kin yoktur, boş lâf ve günah'a sokacak söz işitilmiş. "Biz o Cennetliklerin kalblerindeki kinleri çıkarır atarız. Hepsi kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıya otururlar. Orada kendilerine hiç bir zahmet dokunmaz ve onlar oradan çıkarılacak da değillerdir" (el-Hicr, 15/47-48). "Onlar Cennet'te ne bir boş laf işitirler ne de bir hezeyan. Ancak bir söz işitirler: Selâm.. (birbirleriyle selâmlaşır dururlar)." (el-Vâkıa, 56/25-26). 5- Cennet nimetleri insan hayalinin erişemeyeceği güzelliktedir. Cennet'i aslında dünya ölçüleriyle tarif etmek mümkün değildir. Bununla beraber Cennet'teki eşsiz nimet ve saltanatı anlayabilmemiz için Allah Teâlâ onu bize şu şekilde tasvir etmiştir: "İşte bu yüzden Allah onları o günün fenâlığından esirger. (Yüzlerine) parlaklık, (gönüllerine) sevinç verir. Sabretmelerine karşılık onlara Cennet'i ve oradaki ipekleri lütfeder. Orada koltuklara kurulmuş olarak bulunurlar. Ne yakıcı sıcak görürler orada, ne de dondurucu soğuk. Ağaçlarının gölgeleri üzerlerine sarkar; kolayca koparılabilen meyveleri istifadelerine sunulur. Yanlarında gümüş kaplar ve billür kaselerle, gümüşî beyazlıkta (billûr gibi) şeffâf kupalarla dolaşılır ki (Cennet sakinleri bunlara dolduracakları Cennet şarabını Cennet'teki insanların iştahları) ölçüsünde tavin ve takdir ederler. Onlara orada bir kâseden içirilir ki karışımında zencefil vardır. (Bu şarap) orada bir pınardandır ki adına Selsebil denir. Cennettekilerin etrafında öyle ölümsüz genç nedenler dolaşır ki, onları gördüğünde kendilerini etrafa saçılıp dağılmış inciler sanırsın. Ne yana bakarsan bak, (yığınla) nimet ve ulu bir saltanat görürsün. Üzerlerinde ince yeşil ipekli, parlak atlastan elbiseler vardır. Gümüş bilezikler takınmışlardır. Rableri onlara tertemiz içecekler içirir. Onlara: "İşte bu sizin işlediklerinizin karşılığıdır, çalışmalarınız şükre değer" denir. " (el-İnsan, 76/11-22). Cennet'in tasviri konusunda söylenecek son söz şu kudsî hadis*in ifade ettiği durumdur: Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: Cenâb-ı Hak buyuruyor ki: "Salih kullanım için ben, Cennet'te hiç bir gözün görmediği hiç bir kulağın işitmediği ve hiç bir insan gönlünün hatırlamadığı bir takım nimetler hazırladım." (et-Tâc, el-Câmiu li'l-Usül, fî ahâdisi'r-Rasul, V, 402). Başka bir hadislerinde de, Rasûlullah (s.a.s.) Cennet'in gümüş ve âltın ker**çten yapıldığını, harcının misk, taşlarının inci ve yakut olduğunu, oraya girenlerin bolluk ve refâh içinde, üzüntüsüz ve kedersiz yaşayacağını ebedî kalacaklarını, ölmeyeceklerini, elbiselerinin eskimeyeceğini ve gençliklerinin yok olmayacağını ifade eder (et-Tâc, aynı yer). Ehl-i Sünnet inancına göre mü'minler Cennet'te Allah'ı görecekler, bu onlar için en büyük nimet olacaktır. Buna "Rü'yetullah*" denir. Bu hususta Kur'ân-ı Kerîm'de: "O gün Rablerine bakan ter-ü tâze (ışık saçan) yüzler vardır. " (el-Kryame, 75/22-23) buyrulur. Rasûlullah da bir hadislerinde şöyle buyurur: "Siz gerçekten tıpkı şu ayı gördüğünüz gibi, Rabbinizi gözle (açıkça) göreceksiniz. Onu görmekte haksızlığa uğramıyacak, izdihâma düşmeyeceksiniz. " (Buhârî, Mevâkıt 16, 26). Suheyb (r.a.)'ın rivayetine göre Peygamber (s.a.s.): "iyi iş ve güzel amel işleyenlere daha güzel karşılık ve bir de ziyâde (Allah'ı görmek) vardır. " (Yunus, 10/26), ayetini okuduktan sonra şöyle buyurdu: "Cennetlikler Cennet'e girdiği zaman Allah (c. c.) şöyle buyuracak: " Size daha da vermemi istediğiniz bir şey var mı?" Cennetlikler de Şöyle derler: "Yüzlerimizi ak çıkarmadın mı, bizi Cennet'e koymadın mı, bizi Cehennem'den kurtarmadın mı? (o yeter)." Rasûlullah sözlerine devam buyurarak: "Cenâb-ı Hak perdeyi kaldırır, Cennetliklere artık Rablerine bakmaktan daha sevimli gelecek hiç bir şey verilmiş olmaz. " (Müslim'in rivayeti, et-Tâc, V, 423). Müminlerin Allah'ü Teâlâ'yı Cennet'te görmeleri, herhangi bir yön, yer ve şekilden uzak olarak vukû bulacaktır. Bunun keyfiyeti bizce meçhuldür. "Allah bilir" deriz. Kur'an ve Sünnet'te bildirildiği için kesinlikle böyle inanırız. Ehl-i Sünnet inancına göre, Cennet halen vardır, yaratılmıştır, hazırlanmıştır. Nitekim şu ayet bunu açıkça ifade eder: "Rabbinizin mağfiretine ve eni göklerle yer kadar olan Cennet'e koşun. O Cennet takva sâhipleri için hazırlanmıştır. " (Âli İmrân, 3/133). Enes b. Mâlik (r.a.)'den rivayet olunan bir hadiste de Peygamber Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuşlardır: "Demincek Cennet ile Cehennem şu duvarın yüzünde bana arz olundu. " (Tecrid-i Sarih Terceme ve Şerhi, II, 483). Başka bir hadislerinde şöyle buyururlar: "Cennet bana yaklaştı, (yaklaştı), o kadar ki, eğer cür'et edeydim salkımlarından bir tânesini (alıp) size getirebilecektim. " (Aynı eser, II, 713). Bu hadislerden de anlaşılacağı gibi, Cennet yaratılmış olup hâlen mevcuttur. Cennetlikler: Kur'an ve Sünnet'te ifade buyrulduğuna göre, peygamberlerin davetine uyup iman eden ve amel-i sâlih işleyen kimseler Cennet'e gireceklerdir. Bu kimseler Cennetliktir. Esasen Allah'a ve insanlara karşı görevlerini yerine getirmekle insan daha dünyada iken manevî bir huzura kavuşur, maddî refah sağlanır ama tam manasıyla huzur ve kardeşlik Cennet'te gerçekleşir: "Takva sahipleri, elbette Cennet'lerde ve pınarlardadırlar. Girin oraya selâmetle, emin olarak. Biz, O Cennetliklerin kalblerindeki kinleri çıkarır atarız. Hepsi kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıya otururlar. Orada kendilerine hiç bir zahmet dokunmaz ve onlar oradan çıkarılacak da değiller. " (el-Hicr, 15/45-48). Kur'an-ı Kerîm namazını eksiksiz kılanların, malından bir kısmını yoksullara ayıranların, ceza-hüküm gününe inananların, Allah'ın gazabından korkanların, ırzlarına sahip olanların, sözlerine ve emânete sadık kalanların, doğru şahitlikte bulunanların Cennete gireceklerini bildirmektedir. (el-Meâric, 70/23, 24, 25, 26, 27, 29, 33). Ayrıca Cenâb-ı Hakk'ın rızasını dileyerek sabredenlere (er-Ra'd, 13/20, 21, 22, 23); şükredenlere (el-Ahkâf, 35/15-16) yürekten tövbe edenlere (et-Tahrim, 66/8); Allah yolunda canını feda eden şehitler (el-Bakara, 2/154) ve Allah'a yönelmiş bir kalble idealize olmuş müslümanlara "Allah'ın ölçüsünde Allah'a yönelenlere" (Kaf, 50/31-34) içinde ebedî kalınacak Cennet'e girecekleri yüce Rabbimiz tarafından müjdelenmiştir. Cennetliklerin hallerini dile getiren Kur'an ayetlerinden bazılarında şöyle buyrulur: "İman edip sâlih amel işleyen kimseleri, Rableri, imanları sebebiyle, ağaçları altından ırmaklar akan, nimeti bol Cennetler'e hidâyet buyurur. Bunların, Cennet'te duâları: Allah'ım, seni tesbih ve tenzih ederiz. sözüdür ve aralarındaki dilekleri de hep selâmdır. Duâlarının sonu ise; "Bütün hamdler, âlemlerin Rabbine mahsustur." gerçeğidir" (Yunus, 10/9-10). "Kim de O'na bir mümin olarak sâlih ameller işlemiş olduğu halde varırsa, işte onlara en yüksek dereceler var. " " Adn Cennetleri vardır ki, (ağaçları) altından nehirler akar, orada ebedî kalacaklar. İşte böyle Cennetler' de ebedî kalış, küfür ve isyandan temizlenenlerin mükâfatıdır" (Tâhâ, 20/75-76). "İmran b. Husayn (r.a.)'dan rivayete göre Hz. Peygamber (s.a.s.) Cennet ehlinin çoğunun fakirler olduğunu ifade buyurmuşlardır (Tecrid-i Sarih Tercemesi, IX, 40). Hadis yorumcuları bunu şöyle açıklarlar. Bir çok kötülükleri insana mal işletir. Çoğu insan mal yüzünden azar. Onun için maldan mahrum fakirler çoğunluğu oluşturduğundan bunların Cennet ehlinin çoğunluğunu teşkil etmesi de olağandır. Cennet'e ilk giren bir cemâatin yüzleri ayın ondördüncü gecesindeki gibi berraktır. Onlardan sonra girenler de en keskin ışık yayan yıldızlar gibidir. Hz. Muhammed (s.a.s.)'in ümmetinden yetmiş bin, yahut yediyüz bin kişi hesap ve ikap görmeksizin ilk olarak Cennet'e girecektir. (Tecrid-i Sarih Tercemesi, IV, 41-43). Hadislerden öğrendiğimize göre (Tecrid-i Sarih Tercemesi, II, 845). Cennete en son girecek kimseye, bu dünya kadar, bu dünyanın on misli kadar Cennet verilecektir. Çeşitli rivayetlerle sabittir ki, son sözü Kelimei Tevhîd olan kimsenin mükâfatı Cennet'tir (Tecrid-i Sarih Tercemesi, IV, 264-275). Bu durumu hadisçiler şöyle yorumlarlar: Lâ ilâhe illallah, Cennet'in anahtarıdır, ancak bu anahtarın dişleri vardır, onlarda ilâhi emirlere bağlı olmak itaat ve ibadet etmektir. Bir de "Lâ ilâhe illallah" demekle, birinin müslümanlığına hükmedilmez, "Muhammedün Rasûlullah" (Muhammed Allah'ın peygamberidir) sözünü de eklemesi gerekir. Hatta İslâm dininden başka bütün dinlerden uzak olması icab eder. Bu inançta olan kimse, ehl-i kebâir (büyük günah işleyen) de olsa, günahı kadar Cehennem'de ceza gördükten sonra Cennet'e girecektir. Nitekim Muaz b. Cebel (r.a.)'ın Hz. Peygamber (s.a.s.)'den rivayet ettiği şu hadis meseleyi açıklığa kavuşturur: "-Hiç bir kimse yoktur ki, kalben tasdik ederek Allah'dan başka ilâh olmadığına ve Muhammed (s.a.s.)'in, Allah'ın kulu ve resûlü olduğuna Şehadet etsin de, Allah ona Cehennem'i haram etmiş olmasın (herhalde harâm eder)" (Tecrîd-i Sarîh Tercemesi, IV 271). Ehl-i Sünnet ve'l-Cemâat inancına göre, "Lâ ilâhe illallah, Muhammedün Rasûlullah" diyen ve bunun gereğince iman edip salih amel işleyen her kimse Allah'ın izniyle mutlaka Cennet'e girecektir. Cennetlikler, hastalık, sakatlık, ihtiyarlık, huysuzluk vs. hallerden uzak olarak yaşayacaklardır. Cennet Tabakaları: İbn Abbâs (r.a.)'dan gelen bir rivayette, Cennetin yedi tabakası olduğu haber verilmektedir. Bunlar, Firdevs, Adn Cennet'i, Nâim Cennet'i, Daru'l-Huld, Me'va Cennet'i, Daru's-Selâm ve İlliyyûn'dur. Bu tabakalardan her birinde, müminlerin yaptıkları iyi işler karşılığında girecekleri veya yükselecekleri derece veya mertebeler vardır (el-Beydâvî, Envâru't-Tenzîl, Beyrut (t.y.), I, 119). Bunlar: 1-Cennetü'n-Nâim: "Beni Cennetü'n-Nâim'in varislerinden kıl... " (Şuârâ, 26/85) Ayrıca (bk. el-Mâide, 5/65; et-Tevbe, 9/21; Yunus, 10/9). 2-Cennetü'l-Adn: "Şüphesiz ki, iman edenler ve güzel amel işleyenler yok mu, işte onlar mahlûkatın en hayırlısıdırlar. Onların mükâfâtı Rableri katında And Cennetleridir ki onların altlarından nehirler akar, orada onlar ebedî kalıcıdırlar, Allah onlardan razı olmuştur, onlar da ondan razı olmuşlardır. Bu Rabb'inden korkanlar içindir. " (Beyyine, 98/8, Ayrıca bk. et-Tevbe, 9/72; er-Ra'd, 13/23; en-Nahl, 16/31) 3-Cennetü'l-Firdevs: "Şüphesiz, iman edip güzel amel işleyenler için barınak olarak Firdevs Cennetleri. vardır " (el-Kehf,18/107 ve el-Mü'minun, 23/11). 4-Cennetü'l-Me'vâ: "İman edip güzel amel işleyenlere gelince, onlar için Me'vâ Cennetleri vardır. " (Secde, 32/19 ve En-Necm, 53/15). 5-Dârü's-Selâm: "Halbuki Allah Dârü's-Selâm'a çağırıyor ve O, dilediği kimseleri dosdoğru bir yola hidâyet buyurur. " (Yunus, 10/25 ve el-En'âm, 6/127). 6-Dârü'l-Huld: "O Rab ki, fazlından bizi durulacak yurda (Cennet'e) kondurdu." (Fâtır, 35/35). Her ne kadar İbn Abbâs Cennet'in tabakalarını yedi ile sınırlandırmışsa da, ayetlerden anlaşıldığına göre, Cennet'in bir çok tabakası vardır. Burada İbn Abbâs'ın haber verdiği ve ayetlerde adları geçen Cennet tabakaları, Cennet'in en yüksek tabakalarıdır. Çünkü bu tabakalarda da bir çok tabaka vardır. Nitekim Allah Teâlâ'nın Nâim Cennetleri veya "Firdevs Cennetleri" şeklindeki çoğul ifade eden ayetleri buna delildir. Ayrıca Ümmü Hârise Hadisinde bu gerçek Hz. Peygamberin dilinden ifade olunmuştur. Ümmü Harise Bedir'de şehit olan çocuğu hakkında Hz. Peygamber'den bilgi almak üzere gelmiş ve ona Rasûlullah bir çok Cennet olduğunu belirterek, çocuğunun da "Firdevs-i Â'lâ'da" olduğunu söylemek suretiyle teselli etmiştir (Mansur Ali Nâsıf, et-Tâcü' el-Câmi' li'l-Usul, fi Ahadisi'r-Rasûl, İstanbul (t.y.), V, 4033). Nitekim Müslim'in Ebû Sâid el-Hudrî'den rivayet ettiği hadiste de, Allah yolunda cihat edenlerin, cihatları sebebiyle Cennet'te yüz derece yükselecekleri, her derecenin arasının ise, yer ile gök arasındaki mesâfe kadar olduğu, Hz. Peygamber tarafından haber verilmektedir (Müslim, İmâre, 116). Hadiste sözü edilen dereceler konusunda ise şu ihtimaller öne sürülmüştür. Bu dereceleri zahiriyle anlamak mümkündür. Gerçekten söz konusu derecelerin, zahirinden anlaşıldığı üzere, birbirinden daha yüksek menziller (tabakalar) olması muhtemeldir. Buna karşılık, yükseklikten kasdın, Cennet'teki nimetlerin çokluğu, insanın veya bir başka yaratığın hiç aklına bile gelmemiş, gönlünden dahi geçmemiş iyiliklerin büyüklüğü veya çokluğu anlamında olması muhtemeldir. Zira Allah Teâlâ'nın mücâhide lutfettiği iyilik veya cömertlik türleri birbirinden çok farklıdır, birbirinden üstündür. Buna göre, nimetlerin fazilet (üstünlük) konusundaki farklılıkları uzaklık açısından yer ile gök arasındaki mesafe gibidir. Fakat el-Kadî Iyad (544/1149) birinci görüşü tercih etmiştir (en-Nevevi, Şerhu Müslim, Kahire (t.y.), XIII. 28). Yine Buhârî'nin bir rivayetinde Hz. Peygamber, Allah yolunda savaşan mücâhidler için Cennet'te yüz derece (tabaka) hazırlandığını ve iki derecenin arasının yerle gök arası gibi olduğunu haber vermekte ve sözlerine devamla "Allah'dan istediğiniz zaman Firdevs'i isteyin... Çünkü Firdevs, Cennet'in ortası ve Cennet'in en yükseğidir (...). Firdevs'ten Cennet nehirleri doğar" buyurmaktadır. (Buhârî, Cihad 4) Aynî, "Firdevs, Cennetin ortasıdır (vasatıdır)." cümlesini, Cennet'in en iyi yeri veya üstünü (efdali) olarak yorumlar ve bu görüşüne "Böylece sizi en hayırlı bir ümmet kıldık" (el-Bakara, 2/143) ayetinde geçen "vesetan" kelimesini delil getirir (el-Aynî, Umdetü'l-Kârî fî Şerhi Sahihi'l-Buhârî, İstanbul 1309, VI, 539). Çeşitli rivayetlerde Firdevs Cenneti'nin güzellikleri dile getirilmiştir. Diğer taraftan hadiste söz konusu edilen Cennet dereceleri arasındaki mesafelerin çeşitli rivayetlere göre "yüz senelik mesafe", "Beş yüz senelik mesafe" şeklinde değiştiğine işaret edelim (el-Aynî, aynı yer). Bütün bu ayet, hadis ve âlimlerin yorumlarından Cennet'in birçok tabakası olduğu anlaşılmaktadır. Bu tabakalardan bazılarının daha yüce ve nimetlerinin daha güzel veya daha efdal olması sebebiyle isimleri bize bildirilmiştir. Firdevs Cenneti mertebece en yüksek olan Cennet tabakasıdır. (Ayrıca bkz. et-Taberi, Tefsir, Mısır 1954, XVI. 37-8) .......Paylaşımda bulunmak istedim .......
  21. Nasıl Olsa Sen Yoksun Bıraksınlar rüzgar delice essin, Nasıl olsa sen yoksun peri kızı. Güneş ister erken ister geç batsın, Nasıl olsa sen yoksun peri kızı bundan böyle. Amaan boş ver ne param olsun ne de pulum, Kırılmış kanadım kolum, Dikenli de olsa çamurlu da olsa yolum, Nasıl olsa sen yoksun peri kızı bundan böyle Sen yoksun ya hayatımda şarkılardan bana ne! Her şey seninle güzeldi, şiirler de öyle, Zaten umut yoktu zorladım şansımı bile bile, Nasıl olsa sen yoksun peri kızı bundan böyle.
  22. Sarılsam Üşür Müsün Ben ki sevda yolunun, o en yürünmezinde, Ayaklarımla değil, kalbimle yürümüşüm. Yürümek de denmez ya, yorgun adımlarımı, Karşılıksız bir aşkın, ardınca sürmüşüm.. Yüzyıl yanarın eğer, yanmayı öğrendimse, Diyen o şair gibi, razıyım ben de ey yar! Gülmesini unutan, gözlerin gülecekse, Razıyım benim olsun, bütün yürünmez yollar. Bilsem ki bir ümidi, bin edip yürüdüğüm, O yol ki en sonunda, varacak mezarlığa, Bilsem ki senin için, mutluluktur öldüğüm, Derim ki al Azrail, gerek yok pazarlığa. Söyle canımdan öte, candan aziz tuttuğum, Sevgili söyle bir gün, beni düşünür müsün? Gelsem bir seher vakti, ansızın düşlerine, Bin yıllık hasretinle, sarılsam üşür müsün?
  23. tşk ederim saol forumda ilk tanıdığım leyla 24 arkidişim idi ....
  24. sen maço olsun diyorsun yani heeee.... ilk önce efendi olcak ilk önce sevgiye ve saygıya degecek kişi olcak fazla konuşmayacak kavgada etsek aşkım diyecek beş dakka sonra barışmak gerekir.evliliğin devamı açısından tartışmaktan korkmayacak ama ,anlamsız kelimelerden kaçınacak . ben onun hayatına karışacagım ,oda benim hayatıma karışacak .niyemi ; evliysek bu mecbur .. beni sevmeyenlen işim olmaz ... sevgiyi yitirmeyecek ... anneme laf sölemeyecek ,bende onun annesine ya kardeşim sizde yazdıkları öle gözlerinizi kırpmadan izliyorsunuz ben dünyada en tecrübesizlerdenim ne bakıyorsunuz bana ben biraz attım daha evlenmedim
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.