Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

kaan_bebeto

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    2.221
  • Katılım

  • Son Ziyaret

  • Lider Olduğu Günler

    6

kaan_bebeto tarafından postalanan herşey

  1. Tasi delen suyun kuvveti degil, damlalarin surekligidir.
  2. ayy ayy mersi saol tşk ederim......birde asıl önemli olan beni kabul etmenizdi .... sende güzel ruhlu arkidişimsin ,arkadaş kabul edensin
  3. yaff onlar nazik o yüzden yüce adelet desek
  4. seni anlayan vardır helpett .. en çok sevdiğin renk bide neden ?
  5. tipini beyenmedin yanii.. Allah allah yaff başkaları onuda bulamıyor kaçırma derim ben....
  6. hergün bir oy kullanılabiliniyor..... ve saydıgım memo .hido . ersan .zaza 4 oyuncuya birden kullanabilirsiniz ..çünkü bu oyuncuların oyun pozisyonları açısından değişik mevkilerde oynuyorlar ...
  7. http://www.memo13.com/index.asp?id=1440 evet arkadaşlar NBA de türk oyuncularını destek olalım ..... ALL STAR maçına bir türk oyuncu girmesi Türk Basketbolu için çok süper olcak .....
  8. kara kaşlı kara gözlüsüsün ..
  9. . İZMİR Günümüzde İzmir olarak kullandığımız isim, Smyrna kelimesinin dönüşmüş biçimidir. Smyrna kelimesinin daha erken biçimlerinin Smira, Lesmira, Zmirra, İsmira, Samorna veya Smurna olduğu da iddia edilmektedir. Smyrna kelimesinin kullanılmasında, kentin kurulduğu yerin yakınında bir kutsal alanın bulunmasının etkili olduğu sanılmaktadır. Bu kutsal alanın, Halkapınar kaynağı ve bu kaynağın oluşturduğu gölcük olduğu iddia edilmektedir. Smyrna / İzmir adının, Ana Tanrıça Kaynağı / Gölcüğü veya en azından Ana Tanrıça / Kutsal Ana anlamlarıyla ilgili olduğu düşünülmektedir. Sözcük büyük olasılıkla Hitit kökenlidir. İzmir'in kuruluş tarihi ve yeri konusunda bilgiler tartışmalı olmakla birlikte, bugün Bayraklı semtinde yer alan ve Tepekule olarak tanınan ören yerinin, eski İzmir'in kuruluş yeri olduğu kabul görmektedir. Eski İzmir'in kuruluş tarihi ve kurucularının kim olduğu hakkındaki bilgilerimiz bir kaç kategoride toplanabilir. Bu söylencelerden birisi, İzmir'in ilk kurucularının Amazonlar olduğuna ilişkindir. Bir diğeri ise, efsanevi Frigya kralı Tantalos'un ismi etrafında gelişir. Söylencelerdeki bir başka anlatıda ise, kentin kurucularının Lelegler olduğu dile getirilmektedir. Bayraklı'da yapılan kazılarda elde edilen buluntular, İzmir'in kuruluşunun İ.Ö. 3000 yıllarına kadar indiğini açıklamakta; yapılan araştırmalar, İzmir'in bir Aiol kenti olduğunu göstermektedir. Bir dönem Hitit İmparatorluğu'nun nüfuz alanı içine girse de (İ.Ö. 2000-1200), Aiol kenti olma özelliğinin İonialıların kenti ele geçirmelerine kadar sürdürdüğü bilinmektedir. İ.Ö. 800 dolaylarında ticari faaliyetlerini İzmir Körfezi'nin son noktasına kadar yaymak isteyen İonialılar sınırlarındaki bu Aiol kentini ele geçirdiler. Deniz ötesi kolonileri aracılığıyla iyi işleyen bir ticaret ağına sahip olan İonialıların İzmir'i ele geçirmeleri, kentin tarihinde hızlı bir dönüşüme neden oldu. Kent, ticaret aracılığıyla kısa sürede zenginleşti ve gelişti. Kentin zenginliği komşu Lydialıları harekete geçirdi ve İzmirlilerle savaşa girdiler. İÖ. 610-600 yıllarında Lydia orduları, kenti ele geçirmeyi başardı. Lydialılar daha sonra kenti yıkıp tahrip ettiler. Ancak İzmirliler kentlerini yeniden kurmayı başardılar. Eski İzmir'in çöküşü, Anadolu'da Pers istilasının sonuçlarındandır. Pers ordularının saldırısı sonucu, İ.Ö. 545 yılında İzmir tahrip edildi. Bu tahribattan sonra, Bayraklı'daki yerleşim alanında bir daha kent düzeninde bir yerleşim oluşamadı. İzmir'in bu ilk döneminden geriye kalan en önemli miras, kentin kendisidir. Bayraklı'da bulunan ören yeri, yapılan kazılarla her geçen gün biraz daha açığa çıkartılmaktadır. Bugüne kadar yapılan çalışmalarda kentin ızgara planlı, (birbirini dik kesen sokaklarla örülü bir yapıda) olduğu anlaşılmıştır. İzmir'in yeniden kurulması, Büyük İskender olarak anılan Makedonyalı Alexandros'a bağlanır. Büyük İskender İran seferinin başlarında, İ.Ö. 334 yılında Pers İmparatorluğu'nun Anadolu'daki ordusunu yendikten sonra, ordularıyla Efes üzerine ilerlemişti. Bu harekat sırasında İzmir yöresine geldiğinde, söylenceye göre şimdiki Kadifekale (Pagos Dağı) civarında gördüğü bir rüya üzerine yeni İzmir'in Pagos Dağı'nda kurulmasını ister. Yeni kent, Kadifekale yamaçlarından, denize doğru uzanıyordu. Kentin varlığı yine deniz ticaretiyle yakından ilgiliydi. Çünkü kentin konumlandığı alan, Kadifekale'nin bulunduğu yer ile küçük bir koydan oluşan doğal liman arasında bulunuyordu. Kent esas olarak bu doğal limanın var ettiği bir yerleşim olacak ve geleceği bu limanın canlılığına göre şekillenecektir. İzmir, İ.Ö. III. yüzyıl başlarında Efeslilerin tavsiyesi üzerine on üçüncü üye olarak Ion kentleri arasındaki birliğe kabul edildi. Daha sonra Bergama Krallığına bağlanan İzmir, İ.Ö. 133'de Bergama kralı III. Attalos'un vasiyeti gereğince, Roma İmparatorluğu'na katılınca, diğer Ion kentleriyle birlikte Roma topraklarının bir parçası oldu. İzmir'in Roma döneminde giderek önem kazandığı ve ticaret kenti olma özelliğini geliştirmeye başladığı görülmektedir. Roma İmparatorluğu İ.S. 395 yılında ikiye ayrıldı. Bu bölünmede Anadolu, dolayısıyla İzmir, Doğu Roma toprakları içinde yer aldı. İ.S.476 yılında Batı Roma'nın yıkılmasıyla birlikte Doğu Roma, bölgenin hakimi oldu. İzmir, önemli bir ticaret kenti olarak varlığını sürdürdü. 608 yılındaki Sasaniler'in saldırılarını, 637 yılından başlayarak bir süre devam edecek olan Arap akınları izledi. 665 yılındaki Emevi seferinde, İzmir Arapların eline geçti. İzmir, XI. yüzyılın ikinci yarısından itibaren tarihinde yaşadığı önemli dönüşüm evrelerinden birisine daha girdi. Kentteki Doğu Roma egemenliği tartışmalı hale geldi. Bu dönemde Doğu Roma İmparatorluğu ile bölgeye ulaşan Türkler arasında İzmir'in birkaç kez el değiştirdiği bilinmektedir. 1071 yılında Büyük Selçuklu Ordusu'nun Doğu Roma Ordusu karşısında kazandığı zafer, Anadolu tarihi açısından bir dönüm noktası olmuştur. Nitekim 1071'den kısa bir süre sonra 1076 yılında, İzmir önlerinde Türk kuvvetleri görülmeye başlamıştır. Aynı yıl, İzmir kısa bir zaman sürecek olan Türk egemenliğini de tanıyacaktır. Bu dönemi, büyük Türk denizcisi Çaka Bey'in 1095 yılına kadar devam edecek olan egemenlik yılları izler. İzmir'deki bu ilk dönem Türk egemenliği, yaklaşık yirmi yıl sürer. Bu olaydan sonra ilk haçlı seferini (1096) izleyen günlerde, Doğu Roma kuvvetleri kenti ele geçirirler. Türklerin kısa bir dönem yönettikleri İzmir, yeniden bir Doğu Roma kenti haline gelir ve 1317 yılına kadar kentin bu konumu değişmeden kalır. XIV. yüzyılda İzmir, Doğu Roma yönetiminde olmakla birlikte, 1261 Nif antlaşmasıyla İzmir'de yerleşim hakkını elde eden Cenevizliler ve Venedikliler, kentte ticari açıdan etkin bir konuma yükselmişlerdir. İzmir, 1317 yılında bir Türkmen Bey'i olan Aydınoğlu Umur Bey'in denetimi altına girer. 1344 yılında Papa VI. Clement'in örgütlediği, Venedik, Kıbrıs ve Rodos şövalyelerinin katıldığı bir Haçlı seferinde Liman Kalesi Latinlerin eline geçer ve Pagos Dağı'nın zirvesindeki Kadifekale ise Türklerin egemenliğinde kalır. Böylece kent, uzun bir süre devam edecek olan bu yapısına kavuşmuş olur, yukarıda "Türk İzmir" ve aşağıda "Hıristiyan İzmir" olmak üzere ikiye bölünür. XV. yüzyılın başında Timur İzmir'e bir sefer düzenleyerek, Rodos şövalyelerinin egemen olduğu Liman Kale'yi ele geçirir ve onu yıktırarak, Türkmen Aydınoğlu Beyliği'nin canlanmasını sağlar ve İzmir'i Umur Bey'in torunu Aydınoğlu Cüneyt Bey'e verir. 1426'da Osmanlılar, Aydınoğlu Beyliği'ne son vererek, Batı Anadolu ve İzmir'i egemenlikleri altına aldılar. Böylece, Osmanlı egemenliğine dek süren İzmir'in yönetsel belirsizliği de sona ermiştir. Osmanlı egemenliğine girdiği dönemde küçük bir kasaba konumunda olan İzmir, Osmanlı Barışıyla birlikte nüfusu artmaya başlayınca, 1528-1529 yıllarında Türkler, tepedeki yerleşim yerlerinden limana doğru yönelerek, Yukarı Kale ile Liman Kalesi arasında kesintisiz bir Türk yerleşim kuşağı oluşturmuşlardır. İzmir'in ticaret merkezi olarak yükselişinin ardında, Doğu Akdeniz ticaretinde egemen olan Fransa ve Venedik ile rekabete girişen İngilizlerin Yakın Doğu'da yayılma çabalarının etkisi büyüktür. 1610 ile 1630 yılları arasında İngilizler ve Fransızlardan sonra Hollandalılar da İzmir'e gelerek, Batı Anadolu'daki ticareti yeniden biçimlendirmeye başladılar. Böylece İzmir Doğu Akdeniz'in en önemi liman kentlerinden biri haline geldi. XIX. yüzyıla girilmesiyle, İzmir ve Batı Anadolu'nun tarihsel serüveninde çok önemli dönüşümler yaşanmaya başlamıştır. 1838 yılında Osmanlı Devleti ile İngiltere arasında imzalanan serbest ticaret antlaşmasıyla, İmparatorlukta yabancılara ticaret yapma hakkının tanınmasıyla, Sakız Adası'nda ticaretle uğraşanlar İzmir'e gelip, yerleşmeye başladılar. Böylece İzmir, Batılı devletlerle olan ticari hacmine paralel olarak büyük bir gelişim ve dönüşüm içine girdi. 1850'li yıllardan itibaren hız kazanan bu değişim, I. Dünya Savaşı'nın başladığı 1914 yılına kadar aralıksız devam etmiştir. I. Dünya Savaşı'nın yitirilmesi, İzmir ve Ege için bir sonun başlangıcı oluyordu. 15 Mayıs 1919'da başta İzmir olmak üzere, tüm Ege Bölgesi Yunan işgali altına giriyor ve bölgede yeni bir yapılanma başlıyordu. I. Dünya Savaşı'nın galip devletleri, işgalle, Osmanlı Devleti'ne Sevr Antlaşması'nı imzalatmayı hedefliyorlardı. Sevr Antlaşması, başta İzmir olmak üzere, Ege Bölgesi'nin Yunanistan'a bağlanmasını öngörüyordu. İzmir'in işgaliyle birlikte, Ege'de işgalci Yunanlılara karşı Türk ulusal direniş hareketi başlar. İzmir'de Gazeteci Hasan Tahsin tarafından atılan ilk kurşun Ulusal Kurtuluş Savaşımızın başlangıcını simgeler. İzmir'in işgali ve bu işgalden kurtuluşun Türkiye'nin siyasi tarihi açısından çok önemli sonuçları olmuştur. İzmir'in kurtuluşuyla birlikte; monarşik, teokratik ve çokuluslu bir imparatorluktan, ulusal, laik ve çağdaş bir Cumhuriyet'e geçişin kapıları ardına kadar açılmıştır. 9 Eylül 1922'de Türk Ordusu'nun İzmir'e girmesi ile Yunan işgali sona erer. Ancak, İzmir 13 Eylül sabahı tarihinin en büyük felaketlerinden birini yaşamaktan kurtulamaz. Basmane semtinde başlayan yangın, 2.600.000 metrekarelik bir alanda 20.000'den fazla ev ve işyerini yok eder. İzmir, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu sonrası "Zümrüdü Anka" kuşu gibi kendi külleri içinden adeta yeniden doğar. CUMHURİYET' TEN SONRA KENTSEL GELİŞİM 1923-1933 yılları arasında İzmir, Türk özelliklerini yansıtan yapılarla donatılmış, çağdaş bir kent yaratılmaya çalışılmıştır. Bu süreçte, Milli Kütüphane ve Milli Sinema (Elhamra Sineması) binalarının inşaatlarına başlanmış, Konak Meydanında bulunan Yalı Cami onarılarak kullanıma açılmış, Basmane ile Gümrük arasındaki Bulvar tamamlanmış, Bahribaba Parkı'nın düzenlenmesi çalışmalarına başlanılmıştır. Bu dönemin bir başka mimarlık ürünü, 1925 yılında inşa edilen ve günümüzde İzmir Devlet Tiyatrosu olarak kullanılan "Türk Ocağı Binası"dır. 1932 yılında Cumhuriyet Meydanı düzenlenmiş; 27 Temmuz 1932 tarihinde Başbakan İsmet İnönü'nün de katıldığı coşkulu bir törenle, Meydan'a, Gazi Heykeli konulmuştur. Gazi Heykeli, o zamana kadar yapılan Atatürk heykellerinin en güzelidir; İzmir ile özdeşleşmiş ve Cumhuriyet döneminin simgesi haline gelmiştir. 1940'lı yıllara kadar, İzmir'e çağdaş bir görünüm vermek için yapılan temel uygulamalar; düzenli yollar, bulvarlar açmak, meydanlar, geniş yeşil alanlar oluşturmak, kentin aydınlatılmasını sağlamak, düzenli bir ulaşım sistemi geliştirmek çalışmaları olmuştur. Bu dönemde; Mimar Kemalettin Caddesi, Şükrü Saraçoğlu Bulvarı, Kazım Paşa Bulvarı, Plevne Bulvarı, Vasıf Çınar Caddesi, Fevzi Paşa Bulvarı gibi birçok bulvar açılmıştır. Karşıyaka kentin gelişmiş, canlı bir semti haline dönüşmüştür. Kente, yeşil alanların, parkların kazandırılmasına çok önem verilmiş, bataklıklar kurutularak ya da eski mezarlıklar kaldırılarak bu hedefe ulaşılmıştır. 1936 yılında tamamlanan Kültürpark, bu döneme kadar ülkemizde gerçekleştirilen en önemli yeşil alan çalışması olmuştur. Kültürpark, içinde bulunan Hayvanat Bahçesi, Paraşüt Kulesi, Lunapark, Açıkhava Tiyatrosu, Resim Heykel Müzesi ve kültür sanat merkezleriyle kentin en önemli rekreasyon alanlarından biridir. 1940 ve 1950 yılları arasında gerçekleştirilen iki önemli yapı, günümüzde Polis Karakolu olarak kullanım gören, Alsancak Belediye Dairesi ve Merkez Bankası Şubesidir. 1950'lerin kentin genel görüntüsüne kattığı en önemli unsurlardan biri, hiç kuşkusuz Varyantyol'dur. 1951-1952 yıllarında iki aşamada tamamlanan ve betonarme üzerine asfalt olarak inşa edilen yol, Bahribaba Parkı'nın bir kısmını yok ederek Konak'ı Eşrefpaşa'ya bağlıyordu. Varyantyol'un bir benzeri Ballıkuyu üzerinden Kadifekale'nin merkeze bağlanması için de düşünülmüş, ancak gerçekleştirilememiştir. Bunun yanı sıra, artık ihtiyaca yetmediği düşünülen İkiçeşmelik, Gaziler (Kemer) ve Mısırlı (Hatay) yollarının genişletilmesi amacıyla kamulaştırma hareketine girişilmiş; bu yollar, 1952-1955 yıllarında yürütülen çalışmalarla alt yapıları da yenilenerek genişletilmiştir 1960'lı yıllardan itibaren, tarımda makineleşmenin etkisi, kırsal alandan hızla kopan nüfusun büyük kentlere göçü olarak kendini gösterdi. Çok kısa sürede kentsel nüfus dengesi büyük değişime uğradı ve gecekondulaşma olgusu ortaya çıktı. 1960'lı yıllarda başlayan, 1970'lerde doruk noktasına ulaşan, mevcut yapıların yıkılıp yerlerine yüksek katlı yapıların yapılması uygulaması, kentsel kamusal alanların azalması sonucunu doğurdu. 1990'lı yıllardan itibaren kentsel tarih bilinci yeniden kazanılmaya başlanmış, bazı alanların yeniden düzenlenerek tarihsel geçmişine geri döndürülmesi çabaları ön plana çıkmıştır. Bu bağlamda, kentin omurgasını oluşturan Körfez, altyapısının büyük oranda tamamlanmasıyla canlanmaya başlamıştır. Alsancak (Kordon), Bayraklı, Karşıyaka ve Güzelyalı sahillerinin düzenlenip, birer rekreasyon alanı olarak kente kazandırılması bu alanda atılan önemli adımlardır. 1990'lı yıllara kadar kentin boşaltılmış mekanlarından birisi olarak kent merkezinde yer alan cadde düzenlenerek Mimar Kemalettin Moda Merkezi olarak işlevlendirilip, kentte tarihin korunarak değerlendirildiği yeni bir kamusal alan oluşturulmuştur. Konak ve Cumhuriyet Meydanları'nda, kentin geçmişine gönderme yapan düzenlemelerin gerçekleştirilmesi, canlı kent alanlarının ortaya çıkmasına olanak sağlamıştır. Kent, 1960'ların yıkımlarında kaybettiği tarihi ile yeniden buluşmaktadır. Bu bağlamda da tarihsel süreç boyunca kent siluetine katkıda bulunan tarihi yapılar gerek çevreleri ile bir bütün olarak, gerekse tek yapı ölçeğinde restore edilip, yeniden işlevlendirilerek kullanıma kazandırılmaktadırlar. Konak'ta yer alan Sayaç Atölyesi Binası, Sahne Sanatları Merkezi olarak kent yaşamı ile bütünleştirilmiştir. Forbes Köşkü, Murat Köşkü, Peterson Köşkü ve Yahya Paşa Köşkü gibi kent kimliğinde önemli yer tutan yapıların, korunarak yaşatılabilmeleri adına, çalışmalar yapılmaktadır. Erken Cumhuriyet Dönemi'ne ait kamusal yapıların ilk örneklerinden olan, Eski İtfaiye Binası, İzmir Kent Müzesi ve Arşivi olarak kente kazandırılmaktadır. İzmir'in kent siluetinde çok önemli bir yer tutan, 19. yüzyıl sonunda demir malzeme ile yapılan ve Pasaport'ta gümrük depoları olarak kullanılan, Cumhuriyet'in ilanından sonra değişik işlevlerde kullanılan ve en son olarak da balık hali olarak hizmet gören yapı, restore edilerek, modern bir alışveriş merkezine dönüştürülmüştür. ATATÜRK'ÜN HAYATINDA İZMİR Dr. Eren Akçiçek'in "Atatürk'ün Hayatında İzmir" isimli çalışmasından alınmıştır. Milli Mücadeleden Önce Mustafa Kemal'in İzmir'i Ziyaretleri Mustafa Kemal ilk olarak 1905 Şubatında İzmir'i görmüştür. Ali Fuat Cebesoy şunları söylemektedir; "Mustafa Kemal, ben, Müfit Kırşehir ve diğer bazı mümtaz yüzbaşılar İstanbul Limanı'ndan kalkan bir Nemse Vapuruyla Beyrut'a hareket ettik.Ertesi gün öğle üzeri İzmir'e geldik. İzmir'i ilk defa görüyordum üç arkadaş bir araba tutarak Kordonboyu'nda dolaştık. Şehir fevkalade güzeldi. Şehirdeki gazinolarda orkestralar çalıyordu. Birine girmek istedik fakat; sonra vapuru kaçırmaktan korkarak bundan vazgeçtik,." 11 Ekim 1925 günü İzmir Belediye Balkonu'ndan halka hitaben yaptığı konuşmada: "Ben İzmir'i ilk gördüğüm gün mektebi terk ederek menfâma (sürgüne) gittiğim gündür. Bu güzel memlekette, menfâma giderken birkaç saat geçirmiştim. O zaman bu güzel rıhtımı baştan başa bize hasmîâi can olan yabancı bir ırkın mensuplarıyla memlû görmüştüm. O zaman hükmetmiştim ki; İzmir hakiki, asil ve necip Türk İzmirlilerden gitmişti.." Mustafa Kemal Eylül 1907 de Selanik'e geçerken İzmir'e uğramıştır ki bu onun şehre ikinci gelişidir. Üçüncüsü Trablusgarb'a giderken, İzmir'e uğramıştır. 17 Ekim 1911 tarihinde Urla karantinasında içinde bulunduğu Rus vapurundan Selanik'te bulunan Fuat Bulca'ya yazdığı mektuptan anlıyoruz. Bu mektupta " .Vatanı Kurtarmak için şimdiye kadar olduğundan ziyade gayret ve fedakarlık zorunludur" demektedir. Anadolu gazetesinin 9 Eylül 1913 tarihli sayısında, "Mustafa Kemal Bey" başlıklı yazıda şöyle denilmektedir: "Bingazi muharebatı esnasında Derne ve Tobruk kumandanlığı vazifesini kemal-i muvaffakiyet ve celadetle ifa edip bilahare Bolayır Ordusu Erkân-ı Harbiye riyasetine tayin buyrulup harekât-ı ahirede (Edirne'nin geri alınması) fevkalade ibraz-î faaliyet eyleyen erkan-ı harb binbaşısı Mustafa Kemal Bey'in bera-yı tedbil'i hava şehrimizi teşrif eyledikleri istihbar olunmuştur. Gazetemiz bu muhterem askere beyanı hoşamedi eylemeği vicdanı bir vazife, telakki eyleriz." Anadolu Gazetesinde ki bu haber Mustafa Kemal'in Milli Mücadeleden önce dördüncü kez İzmir'e geldiğini göstermektedir. Ancak bununla ilgili olarak hiçbir kaynakta bilgi bulunmadığı gibi Atatürk'ün kendisi de bundan söz etmemektedir. İzmir'in Kurtuluşu ve Gazi Mustafa Kemal'in İzmir'e Gelişi 30 Ağustos 1922'de Dumlupınar (Başkomutan) Meydan Muharebesi'nin kazanılması ile Yunan ordusu imha edilmiştir. 1 Eylül 1922'de "Ordular ilk hedefiniz Akdeniz'dir" emrini verir. 9 Eylül 1922'de ordumuz İzmir'i alır. Atatürk İcra Vekilleri Heyeti Başkanı Rauf (Orbay) Bey'e telgrafta: "Birliklerimiz İzmir doğu sırtlarında düşmanın son direnişini kırdıktan sonra bugün mağlup düşmanla beraber İzmir'imize zaferle girdik. Ben yarın öğleden itibaren İzmir'de bulunacağım"der. Aynı gün Yunan'ın ateşe verdiği Kasaba'ya (Turgutlu) varıp burayı ve yanan köyleri geçer. Armutlu'ya gelinir. Burada mola verilir Mustafa Kemal koyu bir güneş gözlüğü taktığı için tanınmaz. Orada bulunan bir ihtiyar, koynundan bir resim çıkarır, bir kaç kere önce resme, sonra Mustafa Kemal'e bakar. Mustafa Kemal gözlüğünü alnına doğru kaldırınca ihtiyar daha yakına yanaşır ve daha dikkatli bakar. Birdenbire yüzünün rengi değişir, her yanı titreyerek, "Bu sensin, bu!"diye bağırır. Sonra orada bulunanlara dönerek, haykıra haykıra "Ey ahali koşun, koşun! Bu odur, Kemalimiz geldi!"der demez bütün halk otomobile koşar. Kadın, erkek, çocuk, yaşlı kimi toprağı, kimi tekerlekleri öpüyor, kimi Mustafa Kemal'in boynuna, eline sarılıyor kimi otomobili omuzlarında taşımaya çalışıyordu. Mustafa Kemal 9 Eylül 1922 Cumartesi günü karargahı ile Belkahve'ye varır. Bir incir ağacının altında Kadifekale'de şanlı bayrağımızın dalgalandığı İzmir'i uzun uzun seyreder. Düşman devletlerin karma donanması körfezdedir. Hava kararıncaya kadar burada kalır. Geceyi geçirmek için Nif (Kemalpaşa)'ya gelinir. Rüşen Eşref Ünaydın anlatır: "Seni, bir iki basamak merdivenle ilk katına çıkılan, zaten sanırım o ev sadece bir katlı idi, o evin kapısından içeri girişte, başları beyaz örtülerle sımsıkı sarılı köy kadınları karşıladılar. ....Yedi sekiz kadın... Gölgeler gibi çekingendirler. Seni o dar girişte görünce, yerlere doğru eğildiler; sarılıp dizlerinden öptüler; baş örtülerinin ucu ile ayaklarından tozlar aldılar, bir ikisi o tozları gözlerine sürdüler! Ve onların gözlerinden senin ayakkabılarına yaşlar damladı. Sen onları ağır başla selamladın. Onlar senin önünde el bağladılar, yaşlı gözlerle sana uzun uzun baktılar. Bu el bağlayışlar, bu susuşlar sana bir sonsuz minneti ve hayranlığı bin sözden ne kadar daha iyi anlatıyordu." Atatürk yanında Mareşal Fevzi (Çakmak) Garp Cephesi Komutanı İsmet (İnönü) Paşa Garp Cephesi Kurmay Başkanı Asım (Gündüz) Paşa ve karargahı ile 10 Eylül 1922 günü İzmir'e girmiş burada Fahrettin (Altay) Paşa İle buluşarak doğruca Hükümet Konağına gitmiştir. İzmirliler kurtarıcılarını büyük bir törenle, sevinç ve coşkunlukla karşılamışlardır. İzmir Hükümet Konağı balkonundan, Konak alanını hınca hınç dolduran İzmirlileri, selamlayarak kısa bir konuşma yapar. "Bu başarı milletindir" der. Daha sonraları da yapılan her türlü hamleyi ve başarıyı hiç bir zaman kendine değil, canından çok sevdiği milletine mal etti. Konak Meydanı'na İzmirli Türklerin büyük kurtarıcılarına armağanı olan bir açık otomobil getirirler. Otomobilin her yanı kırmızı beyaz kurdelelerle küçük beyaz güllerle süslenmiştir. Gül bahçesi gibi arabayı beğenerek seyreder. İzmirlilerin inceliğinden duygulanır. Fakat; çiçeklerin arasındaki kuzuyu fark edince, Ruşen Eşref (Ünaydın) Bey'e dönerek: "Aman! Çabuk gidin söyleyin; şu kuzuyu kesmesinler..." Ruşen Eşref Bey anlatır: "Aşağıya çok hızla koştum. Fakat; kapını önüne varınca gördüm ki beyaz mermere al kanlar yayılmış, vaktinde yetişemediğimi arz için başımı ve ellerimi kaldırıp yukarı sana doğru baktım. Gördüm ki balkondan çekilmişsin şimdi o anı bir daha hatırladıkça, saldırgan ordusunu yok etmiş bir Muzaffer Başkomutanın bir kuzu kanı dökülmesine bakamayacak derecede bir insan yüreği taşır olduğunu hasretle bir daha anıyorum." İzmir'de Düşman Bayrağına Saygı Aynı gün öğleden sonra bir atın kuyruğuna bağlanmış yerde sürüyen Yunan bayrağını görünce "Bayrağı ters taşıyabilirler fakat; yerde süründürmesinler, bu bizim adetlerimize yakışmaz" diye haber gönderir ve bayrak atın kuyruğundan kaldırılır. Daha sonra Mustafa Kemal yanına yazar Ruşen Eşref'i ve yaverlerini alarak otomobiline biner, biri otomobilinin önünde diğeri arkasında yer alan iki kısraklı süvari bölüğünün arasında, Konak Meydanı'ndan Karşıyaka'da onu konuk etmek için hazırlanmış eve gitmek üzere ayrılır. Karşıyaka'daki kalacağı eve geldiğinde evin mermer taraçasına çıktıktan sonra kapının önüne ipek bir Yunan bayrağı serilmiştir. Üzerine basılacak bir yol halısı gibi yayılmıştır. Kadın ve erkek orada bulunan İzmirliler: "Buyurunuz geçiniz.... Bizim öcümüzü yerine getiriniz. Yabancı kral bu evden içeri, bizim bayrağımıza basarak girmişti. Siz lütfedin, bu karşılıkla o lekeyi silin! Burası sizin şehrinizdir. Bu ev sizin evinizdir. Bu hak sizindir"diye yalvarıyorlardı. Mustafa Kemal yerde serili bayrağın önünde durur, ağlayarak yalvaran kadın ve erkeklere tatlılıkla bakarak; "O geçmişte kötü etmiş. Bir milletin istiklalini temsil eden bayrak çiğnenmez. Ben onun hatasını tekrar edemem"der. Bayrağı kaldırtır ve bembeyaz mermerlere basarak içeri girer. Ruşen Eşref Ünaydın "İşte sen İzmir'e ilk gün zaferinle böyle girdin"der. İzmir Hemşehriliği İzmirliler Atatürk'e 14 Eylül 1922 tarihinde hemşehrilik teklif ederler ve Atatürk tarafından kabul edilir. Atatürk, 24 Eylül 1922 tarihinde İzmir Muhterem Hamiyetli Ahalisine hitabı ile yazdığı mektupta: "İzmir Belediye ve Yönetim Meclisleri aracılığı ile bana İzmir Hemşehriliği sanı verildiğini öğrendim. Ülkemizin Akdeniz'e karşı ışığı olan, düşman işgalinden kurtulması için bütün ülkeyi seve seve yıllarca sıkıntılara sürüklemiş bulunan İzmir'imizin hemşehrileri arasında sayılmak bana sonsuz bir sevinç ve övünç olmuştur. Bundan yaklaşık üç yıl önce İzmir felaketi ile yüreği en büyük üzüntü ve aynı zamanda en güçlü bir inanç kararlılığı ile çarpmış; başladığımız bağımsızlık savaşında bana en güçlü umutları vermiş olan yiğit Erzurum halkı da beni hemşehrileri arasına almakla ödüllendirmiş oluyordu. Bana ulusal savaşımızın, önemli bir girişiminin başlangıcını anımsatmakta bulunan Erzurum hemşehriliğine, savaşımızın zaferini müjdeleyen İzmir hemşehriliğini ekleyerek, değerli bir ödül vermiş oluyorsunuz. İzmirli hemşehrilerime sevgi ve bağlılıkla teşekkürlerimi sunarım. İzmir'in acılarını gidermek için genel görevlerimizin verdiği zorunluluktan başka özel ve içten bir ilgi ile çalışmak, benim için bir ülkü olacaktır. Hepinize selam ve sevgi hemşehrilerim"der. İzmir'in Kurtuluşundan Sonra Atatürk'ün İzmir'e Gelişleri Gazi Mustafa Kemal 10 Eylül 1922'de İzmir'e geldikten sonra 29 Eylül 1922'de İzmir'den ayrılmıştır. Bu tarihten sonra: 27 Ocak ------ 4 Şubat 1923 10 Şubat ------ 18 Şubat 1923 27 Temmuz ------ 2 Ağustos 1923 2 Ocak ------ 22 Şubat 1924 11 Ekim ------ 16 Ekim 1925 16 Haziran ------ 9 Temmuz 1926 27 Şubat ------ 5 Mart 1930 27 Ocak ------ 3 Şubat 1931 5 Şubat ------ 6 Şubat 1931 ------ 8 Şubat 1931 31 Ocak ------ 4 Şubat 1933 9 Nisan ------ 13 Nisan 1934 22 Haziran ------ 24 Haziran 1934 Tarihlerinde İzmir'i ziyaret etmiştir. alıntıdır....izmir valiliği sitesi...
  10. yaaa iki kelimecigi şu kardeşine çok mu gördün yaşım 23 25 değil
  11. . Rüyamda bin yıllık bir Hasret yaşatıyorum Rüyamda bin yıllık bir Hasret’e tutuklu kalıyorum Rüyamda bin yıllık bir Hasret’e ağlıyorum Rüyamda bin yıllık bir Hasret arıyorum…
  12. geçmiş olsun ablacım ...inşallah kısa zaman içerisinde iyileşir ...Allah sabır ve güç versin sizlere..
  13. bence elini çabuk tut birilerinden hoşlanmaya bak derim..ama işte sorun eğer birisinden hoşlanınca ona açılmakta sorun başlıyor yahuuu
  14. hasret Hasret’çe sevdim seni Hasret’çe kokladım saçlarını Hasret’çe düşündüm seni Hasret sevdim seni… halende sevecegim seni ... Seni Hasret gibi seviyorum Seni Hasret gibi özlüyorum Seni Hasret gibi kokluyorum Seni Hasret gibi kucaklıyorum…
  15. Gönül buğday tenesine benziyor ;Bizse değirmene.
  16. Hasret . Ellerine hasret ellerim, Yapayalnız... Yüreğine hasret yüreğim, Çaresiz... Gözlerine hasret gözlerim, Üzgün... Sesine hasret günlerim, Bomboş... Sevgine hasret benliğim, Sana hasret...
  17. övünmek gibi olmasın bebek gibiyimde ondan yakışıklı derler namıma walla sen sordun ben söyledim sonra kendini beyenmiş deme ııı en çok sevdiğin sanatçı sarkıcı kim neddddeen
  18. bebecik anlamadı sennnn
  19. hani varsa dedim varsa ilaki bir nedeni de vardır ... en sıkıcı gün hangisi ?
  20. yaa walla onlarında kim bilir ne derdi vardır .....kolay değil öğretmenlik ..
  21. hocalar sizleri çok sevdiginden yapıyordur öle beee
  22. suzan suzi en çok sevdiğin gün hangisi bide niye ?
  23. . Sana Ne Yaptılar o sabah mı çıkmıştın bir gün önce mi bir bıçağın ağzında yürür gibiydin demirlerin soğukluğu soluk dudaklarında gözlerinde karanlığı dar hücrelerin seni görür görmez özgürlüğümden utandım söyle ne içersin çay mı kahve mi çok değişmişsin birden tanıyamadım saçların uzundu omuzlarına akardı gönlümüz şenlenirdi sarışınlığından onlar mı kestiler sen mi kısalttın gülerdin içimize aylar doğardı görünmez dağların arkasından eski gülümsemeni beyhude aradım o sabah mı çıkmıştın bir gün önce mi çok değimisin birden tanıyamadım bir çay içer misin yoksa kahve mi kibritim yok demek cıgaraya başladın ellerin de titriyor bir şeyin mi var böyle bir kız değildin sen eskiden sana ne yaptılar sana ne yaptılar kirpiklerin ıslanıyor durup dururken o sabah mı çıkmıştın bir gün önce mi çok değimisin birden tanıyamadım Atilla İlhan
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.