Zıplanacak içerik
  • Üye Ol

abdil han

Φ Üyeler
  • İçerik Sayısı

    23
  • Katılım

  • Son Ziyaret

Diğer Bilgiler

Profil Bilgileri

  • İlgi Alanları
    tarih,İslam

abdil han - Başarıları

Çırak

Çırak (3/14)

  • İlk İleti
  • Ortak Nadir
  • İçerik Başlatan
  • Birinci Hafta Tamamlandı
  • Bir Ay Sonra

Son Rozetler

0

İçerik İtibarınız

  1. bekar erkek ile bekar kadın dost olmaz...olamaz,,,,,eee ozaman evliysek olabilir diye bir anlam çıkıyor,,,evli insanın karşı cinsten dostu olmasınada eşi sıcak bakmaz,,bakamaz...eee ozaman bu iş olmaz...olamaz:D şimdi benim için sorun yok diyen varsa ,,ki vardır muhakkak,,ozaman bi yerlerde bi sorun vardır...eşini kıskanmıyorsa insan,sevgide bir eksiklik vardır diye düşünüyorum... dozunda kıskançlık tatlıdır,olmalıdır da... kıskanmak güvensizlik alametiyse,kıskanmamak da sevmemenin alametidir. biz de böyle,, okadar... şimdi bu kültürsüzlük,gericilik se,,ben gericiyim arkadaş,ben kıskanırım... herkese iyi akşamlar
  2. bu sovyetler meselesi okadar değil ama; biz durduk yerde batıya veya abd ye yaklaşmadık,rusya nın karadeniz kıyılarımıza yönelik tehditvari söylemleri ve askeri hazırlıkları sonucu bunlar yaşandı,bunun bedeli olarakta koreye asker gönderdik... ben kesinlikle batı yanlısı değilim,yanlış anlaşılmasın ..ama rusya hiçbir zaman türkiye (geçmişte de osmanlı) çıkarlarına zararsız bir ülke olmamıştır,hatta karadenizde rumların hamiliğini yapmak yasal ve tarihsel vazifeleridir onlara göre...
  3. iyi de olaylara tek taraflı bakmayalım; israil devleti ilan edildikten sonra hemen hemen bütün arap devletleri israile savaş açmışlar ancak amerika ve batınında desteklediği israili yenememişlerdir,daha sonraki dönemlerde de teker teker çoğu arap devletinin devlet başkanları değiştirilmiş ve amerika yanlısı kişiler başa geçirilmiştir,(tıpkı bizde olduğu gibi).. hem israili tanıyan tek müslüman devlet türkiyedir,bunuda unutmayalım,, osmanlı ya ihanet edip ingilizlerle savaşan tek arap lider mekke emiri şerif hüseyindir(bugün ürdün devletinin başındaki kral abdullahın büyük büyük babasıdır)... ayrıca osmanlı sulatnı ve halifesi mehmed reşad'ın 1915 te ilan ettiği cihadın tam tesirli olamamasının alman güdümlü olması ve halifenin yeterli derecede yetkin kabul edilmeyişidir(mehmed reşad'ın devlet işlerinde ipleri tamamen başkalarının eline bıraktığı,bir imza makinesine dönüştüğünü kitapların çoğu yazmaktadır),bu cihad ilanını alman kanalları ve ajanları vasıtasıyla yayan osmanlı istediği tepkiyi alamasa da çoğu yerde ayaklanmalar,çete savaşları gerçekleşmiştir... vesselam
  4. selamün aleyküm bakın kim ayasofyayı kime ve neye satmış; Ayasofya Balkan Paktına mı Satıldı? Bir donem Cumhurbaşkanlığı da yapan Celal Bayar’ın anılarından Ayasofya’nın niçin müze olduğunu oğrenelim; -Balkan Paktına üyelik hususunda Atina’da Yunan Başbakanı ile Gorüştüğüm sırada kendisi Ayasofya konusunu açtı ve anadolu macerasının unutulmadığını üzgün bir şekilde ifade etti.Daha sonra ‘’kamuoyunu memnun edecek bir ortam doğsa,belki bundan yararlanıp bir şeyler yapılabilir’’ dedi. Yunan Başbakanının bu sozlerini Atatürke aktardığımda şoyle cevap verdi; ‘’Az once vakıflar umum müdürü buradaydı.Ayasofya Camii’ni tamir edecek para bulamıyorlar.Bugünki hali ile de harap ve bakımsız!Hatta mezbelelik.Ayasofya’yı müze yapsak,hem harabiyetten kurtarsak ,hem Yunanlılara bir jest yapsak, Balkan Paktını kurtarabilirmiyiz? Oyleyse yapalım.’’ Demiş ve Ayasofya Camii boylece müze haline donüştürülmüştür. Bayar daha sonra Cumhurbaşkanı olduğunda burayı tekrar camiye çevirmeyi düşündüğünü ancak Ticani ve Ahmet Emin Yalman olaylarının ve dünyada devam eden olayların buna engel olduğunu soylemiştir. Kaynak;İsmet Bozdağ,’Camiden müzeye Ayasofya’,Vakit Gazetesi,28-29 mayıs 1994 Cağıdır ağlamanın ,ey ulu mabed ağla!.. İntikam aldı frenkler,seni ağlatmakla!.. Dostun ağlarken;obir yanda da düşman gülsün. Kanamıştır yeniden kalbi,hazin Endülüsün!.. Bu elim facia billahi yürekler acısı, Müslüman Türkün evet şimdi bu en kanlı yası!.. Ey derin facia,manzumeye sen sığmazsın, Tutuşup yanmada kalbim,seni tarih yazsın!.. Ali Ulvi Kurucu ne acı bir karar,ceddin mirası koca Ayasofya'nın değeri ekonomik bir anlaşma kadarmış, şimdide AB için kilise yaparız olur biter,hepten kurtuluruz Ayasofyadan! vesselam
  5. selam aleyküm, tartışmaların başlama noktasında bir problem var, çanakkalede 250 000 asker değil,57bin küsür asker şehid olmuştur(genelkurmay başkanlığı resmi rakamıdır),daha sonra hastalıktan vefat eden,kaybolan,yaralı dönenleride hesab edersek 90 000 gibi bir rakama ulaşırız...250 000 çok abartılı bir rakam...ama yerleşmiş çoğu kitaba.. ayrıca kurtuluş savaşında sadece 9000 asker kaybedilmeside fazla iyimser bir rakam bence..savaş sırasında çıkan isyanları bastırmak için binlerce kişi öldü sadece.... iyi günler
  6. selamlar, Enver Paşanın yaptıklarının çoğu bu millete zarar getirmiştir ancak kendisine vatan haini denmesi bence doğru değil,, kendisi yeterince askeri bilgi ve tecrübeye vasıl olmadan yüksek makamlara gelmiş ve orduyu büyük zaiyatlara uğratmıştır... Sarıkamış bunun en önemli örneğidir..aralık ayında doğu anadoluda,yemen ve arabistandan gelmiş askerlerle,yazlık elbise ve yetersiz yiyecek ve ekipmanla,3500 mt rakımlı Allahu Ekber ve Soğanlı dağlarına asker yürütmek hiçbir akla mantığa sığmaz.zira o mevsimde ,o rakımda ortalama sıcaklık -45 in üzerindedir... Ama kendisinin vatanını seven ve milliyetçi bir kişi olduğunu da çoğu kaynak belirtmektedir.Zaten İttihat ve Terakkicilerin bence tek olumlu vasıfları vatansever olmalarıdır.yaptıkları nice yanlışlarla devlet büyük zarar görmüştür.. Çanakkale cephesindeki durumuna gelince ,bu savaş onun vakti zamanında olsada zaferin ona mal edilmeside fazla iyimser ve taraflı bir yaklaşım bence...bu savaştan 30 sene evvel Hamidiye tabyalarını kuran,Mecidiye tabyasını , boğazdaki hisarları tamir ve tahkim ettiren 2.Abdulhamid'in ismi dahi anılmazken Enver Paşaya zaferi mal etmek haksızlıktır diye düşünüyorum.. iyi akşamlar
  7. PADISAHLAR NEDEN YABANCI KADINLARLA EVLENDI? Osmanlı'nın en fazla eleştirildiği konulardan biri olan yabancı kadınlarla evlilik hususunda bişeyler yazmak istiyorum,zira bu mesele dışardan bakıldığında yanlış anlaşılıyor, Yabancı kadınlarla evlenmedeki en önemli neden padişahların eşinin ailesiyle uğraşmak istememesidir.Türklerle evlenen birkaç padişah bu konuda çok fazla sorun yaşamıştır,evlendiği kadının ailesi Sultan'dan iş,rütbe, kısaca torpil istemiştir.Bu sebeple evlenilecek kadının yabancı olmasına özen gösterilmiştir. Bir diğer hususta yabancı kadınlarla evlilik müslüman olmayan tebanın devlete olan bağlılığını artırmış ve devletin nüfuzunu halk içerisinde yükseltmiştir. Osmanlı Devleti ulusal bir devlet değildi,zaten ulusalcılık yaparak bu büyüklükte bir devleti ayakta tutamazsınız,şu an dünyada Osmanlıdan ayrılmış 36(kıbrısı,filistini ve karadağıda sayarsanız 39) bağımsız devlet vardır.Böyle onlarca milleti barındıran bir cihan devletinde üstkimlik olarak türklüğü savunursanız yıkılmanız birkaç yıl içinde gerçekleşir.Osmanlı'da üst kimlik islam idi ve insanlar kesinlikle milliyetlerine göre ayrılmadı. Bugün milliyet esasına dayanan ulus devletimiz içinde bulunan kimlik çatışmaları bu konuda bize güzel bir örnektir. Ancak bu Osmanlı'nın bir Türk devleti olma gerçeğini asla değiştirmez.Türk olmayan bir devlette nasıl Türk dili konuşulur? Türk olmayan bir devlette nasıl Türk adetleri yaşatılır?Türk olmayan bir devlette yeni fethedilen topraklara niçin Türkler yerleştirilir? bunları düşünmek lazım hüküm vermeden önce... iyi akşamlar
  8. mrb, ben saray yapısını sadece bir örnek olarak vermiştim Osmanlı'nın türk kültürünü herşeyiyle yaşamasına dair,,görüyorum ki anlaşılmamış.. Hasekilerin türk olmamasının sebebini daha önce de yazmıştım,''PADİŞAHLAR NEDEN YABANCILARLA EVLENDİ başlığında ,tekrarlamaya lüzum görmüyorum, osmanlıların TÜRK adını kullanmadığını nereden çıkardığınızı anlamadım, eski ingiliz,fransız haritalarında bile ''osmanlı 'yazmaz,TÜRKİYE yazar.. bu meseleleri tartışmak elbette osmanlı düşmanlığı değildir ancak fikirlerimize önyargılarımızı karıştırmamak kaydıyla, ayrıca Osmanlı dan bir utanç asla olmadı hasıl,olsada razıyız,,her yaptıkları büyük bir devlete yakışandı,BAĞIMSIZ bir devlettiler,yaşadılar,yaşlandılar,,,sonunda tamama erdiler,, yanlız yaptıkları herşey kötüymüş,türk düşmanlarıymış gibi algılamak tamamen ulusalcı bir yaklaşım,sığ bir yaklaşım.. Osmanlı büyüktü,o yüzden onları anlamak için büyük düşünmek lazım,çok yönlü düşünmek lazım,sığ düşünmemek lazım demiştim.. milli olmayan devleti milliyetçi düşüncelerle anlamak mümkün değildir..mantıksız gelir. bu arada birileri Osmanlıyı kötü anlatıyorsa birilerininde bunlara cevap vermesi kadar normal ne olabilirki kimse''osmanlı savunuculuğu yapmamalı dediniz anlamadım,,,,ozaman tek taraflı konuşup duralım.. bu sefer anlaşılmak dileğiyle,
  9. abdil han

    Osmanlı'da HAREM

    selamlar, birçok türkün bile yanlış bildiği hassas bir konu olduğunu düşünüyorum,buyrun; OSMANLI'DA HAREM Osmanlı devlet teşkilâtında harem-i hümâyûn tabiri hem haremi hem de enderunu içine alır. Enderun padişah, saray ve devlet hizmetinde bulunacak erkeklerin, harem ise ikametgâh görevinin yanında kadınların yetiştirilmesi için bir eğitim müessesesidir. Bu bakımdan hareme yüksek dereceli kadınlar akademisi de denilebilir. Burada en alt kademe olan cariyelikten ustalığa kadar bir terfi sistemi bulunmaktadır. Haremin bu son derece çarpıcı ve ilgi çekici yönü ne yazık ki, hep geri plana itilmiş ve yeterince değerlendirilmemiştir. Buna karşılık harem hayatının gizliliği ve mahremiyeti herkese malum olduğu halde özellikle batılı yazarlar tarafından hiç bilinmeyeni en bilinen kısmıymış gibi harem hakkında anlatılanlar basit ilişkiler üzerine kurulmuştur. Buradaki bilgilerle senaryolanan çeşitli film, roman ve tiyatrolarda da maalesef çok geniş bir teşkilata sahip bulunan haremin asıl fonksiyonu göz ardı edilmiş veya maksatlı olarak unutturulmaya çalışılmıştır. Oysa son yıllarda harem üzerine yapılan yerli ve yabancı bilim adamlarının yaptıkları çalışmalar Osmanlı sarayının harem bölümünün padişahın evi ikametgâhı olmasının yanısıra dünyada eşi benzeri görülmeyen bir mektep hüviyetinde olduğunu gözler önüne sermektedir. Harem-i Hümayun hakkında on yıllık yorucu bir mesai sonunda arşiv belgelerine dayalı bir doktora tezi hazırlayan Amerikalı uzman Leslie Peirce "Biz batılılar İslam toplumunda cinselliği saplantı haline getirmek gibi eski ama güçlü bir geleneğin mirasçılarıyız. Harem, müslüman cinsel duyarlılığı üzerine kurulu Batı efsanelerinin kuşkusuz en yaygın simgesidir" dedikten sonra haremin amaç ve teşkilatı hakkında verdiği bilgiler aleyhteki iddialara en güzel cevaptır. "Hanedan ailesi üyeleri için harem bir ikametgâhtı. Sultan ailesinin hizmetkârları için ise bir eğitim kurumu diye tarif olunabilir. Genç kadınlar sadece padişaha uygun cariyeler ve annesiyle diğer ileri gelen harem kadınlarına nedimler sağlamak amacıyla değil, aynı zamanda askerî/idarî hiyerarşinin tepesine yakın erkekler için uygun eş sağlama amacıyla eğitilirlerdi. Enderun, saray içinde padişaha kişisel hizmet yoluyla erkekleri nasıl saray dışında hanedana hizmet hazırlıyorsa, harem de kadınları padişah ve annesine kişisel hizmet yoluyla dış dünyadaki rollerini almaya hazırlıyordu. Azat edilerek enderun mezunları veya diğer görevlilerle evlendirilen bu kadınların payına da kocalarının oluşturduğu erkek hanelerini (selamlık) tamamlayan haremler oluşturmak düşerdi. Sultan hanesinin kurduğu teşkilat ve eğitim kalıbı bu köle evlilikleri vasıtasıyla çoğaltılarak Osmanlı yönetici sınıfının sosyal ve politik temelini oluşturuyordu. Saray eğitim sisteminin -hem erkek hem de kadınlar için- ana hedeflerinden biri hükümran hanedana sadakatin aşılanmasıydı. İmparatorluk elitini sarmalayan bağları erkekler kadar kadınlar da sürdüğü için elitin sadakatinin odağında sadece padişahın kendisi değil, aynı zamanda sultan hanesinin kadınları, yani bir bütün olarak haneden ailesi vardı." Yine 17. yüzyıl bazı batılı yazarlardan haremin gizliliğinin yaznısıra harem hakkında konuşamların da fanteziler üretmekten başka bir şey yapmadıklarını gözlemlemek mümkündür. "Sarayın, ikinci avluya girmelerine izin verilen yabancıların gidebildiği kadarını gördüm... İçeriyi görmedim. Ama hükümdarlarına karşı huşu duyduklarını gösteren şahane bir sessizlik ve saygı içindeki sonsuz bir görevliler ve hizmetkârlar kalabalığı ile karşılaştım." (Henry Blunt, A Voyage into the Levant, 1638). "Kadınlar dairesine ilişkin bir bölümü buraya, okuyucuya bu daireyi iyi bilmenin imkânsızlığını anlatabilmek için dahil ediyorum... Buraya erkeklerin girmesi yasaktır ve bu yasak Hristiyan manastırındakinden çok daha büyük bir dikkatle uygulanır... '' Sultanın aşk hayatının niteliği gizli tutulur. Bunun üzerine konuşmayacağım ve bu konu hakkında hiç bir bilgi edinemedim. Bu konuda fantezi kurmak kolay ama doğru bir şeyler söylemek alabildiğine güçtür." (Jean-Baptiste Tavernier Nottvelle Relation de l'interieur du serrail de Grand Seigneur, 1675). "Kardeşim, Osmanlı imparatorlarının sarayı konusundaki merakını herkesten kolay giderebilirim. Çünkü yirmi yıldan fazla bir süredir bu sarayın içine kapalı kalmış biri olarak güzelliklerini, yaşam tarzını, disiplinini gözlemleme zamanım oldu. Çeşitli yabancı gezginlerin bir kısmı dilimize de çevrilmiş olan bir çok fantastik tasvirine inanılacak olursa b sarayın büyülü bir yer olmadığını hayal etmemek güçtür... Fakat sarayın asıl güzelliği içinde gözlenen düzende ve burada yaşayan güçlü kişilerin hizmetine bakacak olanların eğitiminde yatar." (François Petis de la Croix, Ett General de l'Empire Ottoman, 1695). Kaynak:Prof.Dr.Ahmed Şimşirgil selametle
  10. selamlar Osmanlıya düşman olan veya olumsuz gözle bakan hemen herkesin geçmişe ait bir yarası olduğunu anladım zamanla,elbette istisnalar olabilir, ancak birkaç veri ile bukadar kesin hükümler verilmemeli bence,herşey inceden inceye araştırılmalı. Türk dilini,Türk törelerini,Türk kültürünü vs. herşeyiyle yaşayan ve yaşatmaya çalışan bir devlete ''türk düşmanı'' demek hiç hoş değil.. Bunu anlamak için biraz farklı bir gözle ve önyargısız yaklaşmak yeterli, örneğin; Topkapı sarayının mimarisi bile Türk kültürüyle yoğrulmuştur,binaların hepsi alçak , sade ve etrafa serpiştirilmiş şekildedir,bu Türk göçebe/çadır hayatının yerleşik Osmanlı daki yansımasıdır. Fatih sonrası döneme gelince; icraatların Türk düşmalığından öte sebeplere dayandığı aşikardır. mesela Fatih bütün Osmanlı Devletinin topraklarını içine alan bir yeni düzen getirmiştir. Bu düzende toprak sahibi Türk Beylerinin bazıları topraklarının birkısmını kaybetmiştir. Fatih'in ölümünün Karamani Mehmet Paşa gibi bir yerlinin zamanında olması, bu işi toprağını kaybeden beylerin yaptırdığını düşündürmektedir. Yerli Bey-paşaların Bayezid'i tutuşu, Fatih'in ölümünün şehzade Cem'e geç haber verilişi de tesadüfi değildir. Nitekim Bayezid bir müddet sonra "mezkurun mali imiş, Sultan Mehmet Han zamanında tımara verilmiş. Mülkiyeti muharrer tutup.." diyerek beylere topraklarının intifa hakkını iade etmiştir. kısaca olaylara geniş bir pencereden bakalım,buna göre yargılayalım geçmişi,zira onlar gitti ve kendilerini savunamaz haldeler.. iyi akşamlar herkese
  11. İyi Akşamlar Osmanlı yeniçeri teşkilatı Bektaşi midir? Önce şunu belirtelim ki, bu konuda dillerde dolaşan, Sultan Orhan veya Sultan Murad'ın Hacı Bektâş-ı Velî ile bir araya geldiği, Hıristiyan asıllı gençlerden yeni teşkil olunan askere onun eliyle börk giydirildiği, hayır dua edildiği ve hattâ yeniçeri adının da Hacı Bektaş tarafından verildiği tarzındaki açıklamalar tamamen asılsızdır. Elimizde Hacı Bektaş-ı Veli ile yeniçeri teşkilatının münasebetlerini aydınlatan gayet açık kaynaklar, yani Yeniçeri Kanunnâmesi vardır. Zaten başta Âşıkpaşa-zâde olmak üzere, ilk dönem Osmanlı kaynakları da, Kanunnâmedeki bilgileri doğrular mahiyettedir. Kanunnâmedeki hükümlerden anladığımıza göre, Hıristiyan gençlerinin dinç olanlarından yeni ve muvazzaf bir ordu teşkili fikri, Bolayır Fatihi Süleyman Paşa'nın fermanıyla başlamış ve Bilecik Kadısı olan Kara Halil ile meşveret neticesi buna karar verilmiştir. Daha sonra Kara Halil'in (Çandarlı Halil Hayreddin Paşa) ilgili devlet erkânı ile görüşüp yeniçeri teşkilâtını düzene soktuğu bilinmektedir. BU erkân arasında Hacı Bektaş Paşa isimli bir devlet adamı da vardır. Bunun, isim benzerliği dışında Hacı Bektaş-ı Veli ile alâkası yoktur. Yeniçerilerin elbisesi ise, o zamanda keşif ve kerametleri bilinen Hacı Bektaş-ı Veli evladından Timurtaş Dede ve Mevlânâ evladından Emir Şah Efendi'ye danışılarak dualar ile giydirilmiştir. Mevlânâ'nın torunlarından olan zat, Mevlânâ elbisesini giydirmeyince, kepenek denilen Hacı Bektaş-ı Veli elbisesi giydirildi. O halde yeniçerilerin giydiği kisveyi Hacı Bektaş-ı Veli giymiş olabilir; ancak, Hacı Bektaş-ı Veli, yeniçeri kurulmadan vefat ettiğinden, o giydirmemiştir. Bu muvazzaf yeni ordu, kul olduğundan dolayı yeniçeri adı verilmiştir; yoksa Hacı Bektaş-ı Veli'nin isimlendirmesi değildir. Nitekim, Âşıkpaşa-zâde meseleyi şöyle açıklamaktadır: "Bu Bektaşiler ederler kim, 'Yeniçerilerin başındaki tac, Hacı Bektaş'ındır' derler. Cevab: Yalandır ve bu börk, hod Bilecik'de Orhan zamanında zâhir oldu; yukaru bâbda beyân edüb dururun ve illâ Bektaşiler giymeğe sebeb, Abdal Musa, Orhan zamanında gazâya geldi ve bu yeniçerinin arasında bile yürüdü ve bir yeniçeriden bir eski börk diledi. Yeniçeri ana verdi. Yeniçeri üsküfini çıkardı; bunun başına giydirdi. Abdal Musa, Vilâyetine geldi, ol börk bile başında, sordular kim, 'Bu başındaki nedir?' Ol etdi: 'Buna elf derler' dedi. Vallahi bunların taclarının hakikati budur." Sonuç olarak, mesele yukarıda özetlendiği gibidir. Hacı Bektaş-ı Veli, Osmanlı Devleti'nin kuruluşunda emeği geçen maneviyat erlerinden ve Horasan erenlerinden biridir. Kisve olarak da onun elbisesi tercih olunmuş bulunabilir. Bu tercihte onun evladından birinin duası bulununca ve yeniçeriler de ocaklarını onun manevi himayesinde görünce, yeniçerilere Tâife-i Bektaşiyân ve ağalarına da Ağayân-ı Bektaşiyân denmiştir. Sonradan bu Horasan erenlerinden olması halini kötüye kullananlar ve meseleyi saptırılan Bektaşilik mecrasına çevirmek isteyenler elbette olmuştur. Zaman zaman, aldatılan yeniçeri bölükleri de ortaya çıkmıştır. Celâlî isyanlarında bu anlayışın büyük etkisi vardır. Hattâ sonradan yeniçerilerin ahlâken bozulmalarında da bu anlayışın etkisi vardır. Bu olumsuz etkilerin izlerini, Yeniçeri Kanunnâmesinde görmek mümkündür. İşte bu olumsuz yansımalarından dolayı, 1826 yılında II. Mahmud, yeniçeri teşkilatı ile beraber, Bektaşi dergâhlarını da kapatmıştır. Hedef, bu suiistimalleri önlemektir. Osmanlı yeniçeri teşkilatı, hele hele halkın anladığı olumsuz anlamda, amelsiz bir Bektaşi grubu asla olmamıştır. Gerçek manada Hacı Bektaş'ın eserleri ve asıl tuttuğu yol ise, İslâmdan başka bir şey değildir. Prof. Dr. Ahmed Akgündüz selametle,
  12. abdil han

    ÇANDARLI HALİL PAŞA VAKASI

    selamlar konuyu biraz genişletmek iktiza etmektedir,şöyleki; Osmanlı Devleti'nde Yıldırım döneminde sorun olmaya başlıyan YERLİ-DEVŞİRME sürtüşmesi, 2. Murad'ın tahtını bırakmasına sebep olmuş, Fatih te İstanbul'u fethettikten sonra bu meseleyi çözmek istemiştir. Fatih'e kadar Devlet bazı ailelere "ihale" edilmiş gibiydi. Sadrazamlık Çandarlı ailesinde, Çavuşbaşılık Samsama ailesinde, Beylerbeyilik Aykutalp ailesinde, Serhat Beylikleri Evrenos ailesinde ve Mihail oğullarında idi. Bunların çoğu yerli, diğerleri de kuruluş yıllarında müslüman olmuş eski ailelerdi. 2. Mehmed'in l3 yaşındaki padişahlığı kısa sürmüştür ama devşirmelerle yerlilerin arasındaki mücadeleyi de farketmiştir. Devşirmelerden Zağanos Paşa, küçük padişaha İstanbul'un zaptından söz etmiştir. Belli ki devşirmeler, güçlü olmalarının ancak Batı'ya yönelmekle ve İstanbul'un zaptıyla mümkün olacağını biliyorlardı. Nitekim 2 Mehmet padişah olur olmaz İstanbul'a yönelmiş; alır almaz da yerli sadrazam Çandarlı Halil'i idam ettirmiştir. (Babasının vefatını haber alır almaz atına atlayıp, "Beni seven arkamdan gelsin" demesinin sebebi de, babasının iki kere tahttan çekilmesine yol açan devlet ricalinin bir oyunundan korkması idi. Yoksa tahta oturacak bir rakibi yoktu.) Çandarlı ailesi, kuruluş yıllarından beri Devlet'e hizmet ediyordu. Bizanslılardan "balık karnında rüşvet alması" gibi tutarsız bir sebeple idam edilmesi anlamsız. Çandarlı'nın o tarihteki serveti, padişahınkinden fazladır. Ayrıca İstanbul ticaretini, Bizanslı aracılarla elinde tutuyordu. Fatih Çandarlı'yı idam ettirmekle kalmadı, bütün malını mülkünü de hazineye aktarmıştır. Böyle bir şey Osmanlı tarihinde ilk defa olmuştur.Fatih, sistemini kurabilmek için çeşitli tavizler vermek zorunda kalmıştır. Yerlileri memnun etmek için, Çandarlı'nın çocuklarına daha sonra malının bir kısmını iade etmiştir. "Rumlara yüz veriyor" iddiaları üzerine Bizans Başvekili Notaras'ı idam ettirmiştir. İkta sistemini kurunca geçmişte sadece askeri hizmeti olanlara tımar verilirken, kendini desteklesinler diye mollalara da toprak vermiştir. Fatih bütün Osmanlı Devletinin topraklarını içine alan bir yeni düzen getirmiştir. Ama bu reformun dayandığı emirnameler, kanunnameler ortada yoktur. Fatih Kanunnamesi'nin birinci bölümü TEŞRİFAT-GÖRGÜ hakkındadır. İkinci Bölümü toprak reformu üzerinedir ama, hiç bir yerde rastlanmaz. Fatih'in ölümünün Karamani Mehmet Paşa gibi bir yerlinin zamanında olması, bu işi toprağını kaybeden beylerin yaptırdığını düşündürmektedir. Yerli Bey-paşaların Bayezid'i tutuşu, Fatih'in ölümünün şehzade Cem'e geç haber verilişi de tesadüfi değildir. Nitekim Bayezid bir müddet sonra "mezkurun mali imiş, Sultan Mehmet Han zamanında tımara verilmiş. Mülkiyeti muharrer tutup.." diyerek beylere topraklarının intifa hakkı iade etmiştir. Kimse sudan sebeplerle idam edilmemiştir.Ama daha öncede dediğim gibi o devri yaşamadan 560 yıl öncesi hakkında %100 doğru bilgilere ulaşabilmek mümkün değildir. iyi akşamlar
  13. selamlar benim burda anlamadığım sömürgeciliğin (ki bence sadece diğerlerini idaresi altına almak değildir,kötü bir uygulamadır ve sömürmek kökünden gelir) ne olduğudur. Eğer Osmanlı imparatorluk olduğu için sömürgeci idiyse Osmanlı imparatorluk değildi,Sömürgecilikten ne anlamamız gerekiyor burda? Osmanlı diğer sömürgeci devletler gibi (başta ingiltere,fransa,italya,ispanya,portekiz vs) idaresi altındaki halklara zulüm ve sömürü politikası uygulamamıştır.Ozaman Osmanlı yı sömürgeci yapan nedir? Osmanlı bizansı alarak büyük devletler arasına katılmıştır,imparatorluk haline geldiğini neye dayanarak söyleyebilirizki?Bizans ozamana kadar Osmanlının fethettiği ilk gayri müslim/gayri türk milletmiydi? Elbette hayır. Burada anlamamız gereken Bizansın(yada istanbulun),dünyanın en önemli kentlerinden biri olması sebebiyle, Osmanlı ya kattığı itibar,güç,zenginliktir.Burada imparatorluk sıfatı büyüklük,yücelik manasında kullanılmıştır. Osmanlı idaresi altında kalan yerler her açıdan kalkınmış,zenginleşmiştir.Kültürel çeşitlilik,düşünsel ve dinsel özgürlük ve adaletin uygulanmasında önemli açılımlar yapılmıştır.Bu durum diğer hangi sömürgeci diye tabir ettiğimiz ülkelerin idaresi altındaki memleketlerde söz konusudur?Hiç birinde!Bu yerlerin çoğu açlıktan kırılıyor şu an. Sömürgeciliğin tanımını yapalım önce, Sömürgecilik bir yönetim şekli değil,bir uygulamadır .Bir ülke ya sömürendir,ya sömürülen diye bir tanım yapmak yanlıştır.Hele ki bunu devrinde dünyanın hoşgörü timsali bir devlet olan Osmanlı için söylemek hiç bir şekilde gerçekle bağdaşmamaktadır. Osmalıyı seversiniz,sevmezsiniz ,bu sizin bileceğiniz iş,ancak yiğidin hakkını yiğide teslim etmek gerektir. Ayrıca öğrenci değilim,5 sene tarih okudum ve 1 sene evvel mezun oldum.Söylediklerimin de akla mantığa vede tarihe ters olduğunu düşünmüyorum.Biz ne dersek diyelim,ne düşünürsek düşünelim tarih gerçekleriyle yaşandı ve gün gelecek herkesin hakkı bitamam kendisine teslim edilecektir,iyisiyle,kötüsüyle. iyi akşamlar
  14. abdil han

    ÇANDARLI HALİL PAŞA VAKASI

    Merhaba, ben yanlış anlamışım zehirlenme olayını,haklısın. Çandarlı meselesine gelince neden Fatih onu sebepsiz yere öldürsün ki?Birde bunu düşünmek lazım, Hanedana dayalı mutlak monarşilerde başka birinin başa geçmesi gibi bir durum hanedan erkeklerinden herhangi biri sağ ve sağlıklı oldukça söz konusu olamaz.Bu kural Osmanlı nın en zor,sıkıntılı dönemlerinde bile değişmeden uygulanmıştır. Çandarlının Bizans'tan bir çıkar sağlamayı amaçlayıp amaçlamadığı ise şu an hala muallakta,iftira etmek istemiyorum ama Bizans çöksede,çürüsede çok mühim derecede önemli konumuyla zengin bir devletti. Ve bu idamın arkasında haklı gerekçeler olmalı,biz bilemesekte. Ayrıca Çandarlı dan sonra gelen tüm vezir ve sadrazamlar müslümandırlar,çoğu devşirme olsada müslümanlaşmış ve islamı benimsemiş değerli devlet adamlarıdır.Kuyucu Paşa gibi hakkında kötü şeyler söylenen sadrazamları da yargısız infaz etmemek gerekir.Olayları her yönüyle araştırmalıyız bir hükme varmak için.Yanlı yazılarıda fazla dikkate almamak gerekir diye düşünüyorum.Osmanlı devletinde Padişahlar bile kendi başlarına buyruk hareket edemezlerdi,mühim meselelerde Divan'ın onayını almak,idamlarda Şeyhülislamdan fetva almak zorunda idiler. iyi akşamlar (konuyu araştırıyorum ,inşaAllah yakın zamanda kayda değer bulgular elde edicem)
  15. selam, Ahirzaman'' ve diğer arkadaşlara açıklamalarından dolayı teşekkürler, Allah razı olsun hepinizden, daha da bişey yazmaya gerek olduğunu düşünmüyorum, ama bir söz ekleyeyim; İnsan gerçeklere inanmayı istemezse,inandıklarını gerçek sayar,, o iddiaları,soruları soran kişilerin bunu gerçekten bir cevap almak için sorduklarını zannetmiyorum,maksatları inananlarıda kendi saflarına çekmek gibi geliyor bana. selamlar saygılar
×
×
  • Yeni Oluştur...

Önemli Bilgiler

Bu siteyi kullanmaya başladığınız anda kuralları kabul ediyorsunuz Kullanım Koşulu.