ihgg tarafından postalanan herşey
-
ŞERİATIN KESTİĞİ YÜREK... (Ayşe Hanım ile Kübra’nın yaşadıkları gerçek olaylar... "İnanılmaz bir Şeriat uygulaması.." Hak ve hukukun bulunmadığı yer.)
akinci kardes sonunadek haklisin (:
-
Cebriye Firkasi
Himyata kardesim ben orada Kursatin Küfre saplandigi acikca belli etmek için sordum o surlari ki Allah in sifatlarini inkar ediyor ki Allah zulmu sever diyor ki Allah Konusamaz diyor ki Allah merhametsizdir diyor simdi acikca söyle bu kisi Küfüre saplanmismi yoksa küfre saplanan benmiyim? ve unutmamak lazim ki ALLAH kisiyi sevdigi için yaratti ve karsisina alip O'na ELES TU Bİ RABBİKUM? (araf 172) diye sual sorup sözünü aldiktan sonra dünyaya yolladi ama cogu kisi verdigi sözü unuttu küfre bulasti ve bulasmayada devam ediyor. ve Allah gene diyor ki: Merhametim Gazabimin Önüne Gecti. Aslinda küfre bulasanlari YOK ETMEK gerekiyordu ki unutmamak lazim kisis hasta olmayi göze alir ama ölmeyi asla. ALLAH öteki tarafta Cehenneme atiklari Kullarini bile seviyor ve yok etmiyor iken gelip Allah zulmu sever demek ne kadar mantikli? ya kimdir ki bu kursat gelip ileri geri konusyor Yaratan hakinda...kendini ne saniyor? ben Naks-i Bendi tarikatindanim ve bana Rabitayi Bizzat El-Naksi Bendi hazaretleri verdi ve beni bir memlekte yönlendirdi 2-3 kere gitttigim o yerde bu konular hakkinda konusurken o ALLAH in veli kullari korka korka çekine çekine konusuyor belki hata ederizde Gunaha gireriz diye simdi Nefsi LEVVAME de bile olmayan Emmare De ve Simsiki dunyaya baglanmis olan Kursat Gelmis o Velilere laf atiyor Onlari küfre saplanmakla sucluyor nedir ki o yav? Emmarede olan Nefs nedir onu ögrensin basta... İLAHİ ENTE MAKSUDİ VE RİZAKE MATLUBİ
-
Cebriye Firkasi
(: Net yanit budur: Allah Kulun İstedigi Herseyi Yaratir. anlayana sivrisinek saz anlamayana davul zurna az. sen simdi yukarda yazilanlari okudunmu acik ve net cevap ver
-
BERAAT KANDİLİNİZ MUBAREK OLSUN
Kücük Tohuma Saklanmissa Agac Haksiz mi ENEL HAK demekte Mansur el-Hallac Tüm İslam Aleminin Kandili Mübarek Olsun
-
Cebriye Firkasi
Dedi Allah in sifatlari yok oysaki Kur'an da olsun Hadislerde olsun Allah i ancak sifatlariyla taniyabilirsiniz anlaya bilirsiniz deniliyor örnek:"Ben Gizli Bir Hazine İdim,Bilinmeyi ve Taninmayi Sevdim. Bilinmem Ve Taninmam İçin de, Mahlûkati Yarattim. Beni Tanisinlar Ve Bilsinler diye, Kendimi Onlara Sevdirdim." Kutsal kelimeleriyle kendisini bildirmek için,yüksek iradeleri mahlûkatin halk ve icadi ile ilgili olup,Zâti-akadesinin GIZLİ HAZINE olmasi sırrını; insana,insan kaderinin gerektirdigi veçhile bildirmeyi murad eyledi. Zirâ,zâtinin aslini ve cevherini bilmek, yine zâtina mahsustur. Allah Birseyleri Bosuna Yaratirmiya demis ANLAMADİM kendini zorla belki anlama kabiliyetin gelirisee çakarsin birseyler ona sonra cevap veririm Allah Yalan Atar mi? Konusuna Demissin ki Allah Konusmaz Mirac ta Allah ile Peygamber El Kol Hareketi yaparak mi Anlasti (hasa) eger öyle olsaydi Tahhiyat a anlatilmak istenen neydi? Allah Zulm Edermi? demis Evet Demek Kur'an da Allah yalan atti bize? (hasa) cünkü orada her zaman diyor Allah kimseye zulm etmez zulm eden insanin kendisidir Allah Zulmü Sever mi? Demis Allah sevmek nedir bilmez Hâşâ sümme Hâşâ Sevmeyi Bilmeyen Merhameti Bilmez Merhameti Bilmeyen Yaratmaz ve Affetmez bak Allah diyor Tevbe edin affedeyim demmeki Kullarini seviyor bak Kitap yolluyor bak Peygamber yolluyor ki dogru yola gelsin insanlar eger sevmeseydi merhameteisz olurdu ve bunlari yapmazdi bizi kendi basimiza birakirdi senin bu söylediklerinin Küfür Olduguna resmen Tefva verilir küfre girdigine dair sen Akaid ilmini bosverde Kelam ilmini biraz anlamaya calis tabi kapasiten varsa Çok merhametli, merhamet olunan; "rahmet, merhâmet ve ruhm" mastarından ism-i fail ve ism-i mef'ûl anlamlı bir sıfat. Kök anlamı, acımak, merhamet etmek ve bağışlamak demektir. Rahîm'in çoğulu "ruhamâ"dır. Merhamet, iyilik ve nimet anlamına da gelir. Aynı kökten "rahman" sözcüğü de merhameti bol olan demektir. "Rahîm" ve "Rahman" isimleri Cenab-ı Hakk'ın esmâ-i husnâsındandır. Esmâ-i husnâ; en güzel isimler anlamına gelir ki, Yüce Allah kendisini bu nitelikteki isimlerle isimlendirdiğini Kur'an'da çeşitli yerlerde açıklamıştır (bk. el-A'râf, 7/180; el-İsrâ, 17/110; Tahâ, 20/7; el-Haşr, 59/24). Bu isimlerin sayısı 99 olup, başta "Allah" lafzı gelir. Allah'a bu güzel isimlerle dua edilmesi, duanın kabulüne sebep olur. Allah'ın güzel isimleri vardır. O halde Allah'a o güzel isimlerle dua edin” (el-A'râf, 7/180). Kur'an-ı Kerim'in 115 ayetinde büyük çoğunluğu çok bağışlayıcı anlamına gelen "gafur" sıfatı ile birlikte olmak üzere "rahîm" sıfatı kullanılmıştır. Bu da Cenab-ı Hakk'ın ne kadar bağışlayıcı ve merhametli olduğunu gösterir. Dört ayette de "erhamü'r-râhimîn (merhametlilerin en merhametlisi)" tamlaması kullanılmıştır. Allahu Teâlâ'nın rahmân ve rahîm sıfatları her ikisi de "rahmet" mastarından türemiş olmakla birlikte, aralarında anlam farkları vardır. Rahman sıfatı Kur'an'da 57 ayette geçmektedir. Bunlardan beş ayette rahman ve rahîm birlikte zikredilmiştir (bk. M. Fuad Abdülbâkî, el-Mu'cemul-Müfehres Li Elfazıl- Kur'anil-Kerim, "Rahman" ve "Rahim" maddeleri). Bir ayet olan, Tevbe suresi dışında bütün süre başlarında tekrarlanan ve her meşrû işe başlarken söylenmesi İslam'ın esaslarından olan "Besmele" de her iki sıfat zikredilmiştir. Bismillahirrahmânirrahîm'in anlamı; "Rahmân ve rahîm olan Allah'ın adı ile başlarım" demektir. Kur'an-ı Kerim'de Sebe' hükümdarı Belkîs'e, Süleyman peygamberin gönderdiği hak dine çağrı mektubundan söz edilirken şöyle buyurulur: "O mektup şüphe yokki Süleyman'dandır ve Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adı ile (başlamaktadır)" (en-Neml, 27/30). Bu iki sıfat arasındaki farkları şöylece belirtebiliriz. Rahmân sıfatı ezelle, rahîm sıfatı ise daha çok ebedle ilgilidir. Bu yüzden Yüce Allah için dünyanın rahmanı, fakat ahiretin rahîmidir, denilmiştir. Bunun anlamı şudur: Cenab-ı Hakk'ın varlıkları yaratması, onları yaşatması, insanlar arasında mümin-kâfir, âdil-zalim, çalışkan-tembel ayırımı yapmaksızın hepsine rızıklarını vermesi, çalışma ve gayretlerinin semerelerini ihsan etmesi, Rahman sıfatının tecellisidir. Küfre, zulme, şerre ve kötülüklere müdahale etmeksizin akıl ve irade-i cüz'iyyenin kullanılmasına fırsat verilmesi, ehl-i küfrün çalışmalarının karşılığını dünyada tam olarak görmesi hep bu sıfatın bir sonucudur. Rahîm sıfatının tecellileri ise daha çok ahirette görülecek, Cenab-ı Hakk'ın oradaki ikram ve ihsanları müminler için olacaktır. Pek çok ayette Rahîm sıfatı zikredilerek, Cenab-ı Hakk'ın müminleri bu sıfatla bağışlayacağı belirtilmiştir. Bazı ayetler şunlardır: "Fuhuş yapıp, sonra bu fuhuşlarından vazgeçen erkek ve kadınlar için şöyle buyurulur: "Şüphesiz Allah tevbeleri en çok kabul eden ve en çok merhamet edendir" (en-Nisâ, 4/ 16). Şu ayetlerde günahkâr müminlere yönelik genel rahmeti görmek mümkündür: "Onlar, Allah ile birlikte başka bir ilâha tapmazlar. Haksız yere, Allah'ın haram kıldığı cana kıymazlar, zina etmezler. Kim bunlardan birini yaparsa cezaya çarpar. Kıyamet günü de azabı kat kat arttırılır ve orada hor ve hakîr sürekli bırakılır. Ancak pişmanlık duyup imanını yenileyen ve iyi işler işleyenler müstesnadır. Allah bunların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcı ve çok merhamet edicidir. Yine kim tövbe edip, güzel amel yaparsa, tövbesi kabul edilmiş olarak Allah'a döner" (el-Furkân, 25/68-71); "Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Kimi dilerse bağışlar kimi dilerse azaplandırır. Allah çok bağışlayan ve çok merhamet edendir" (el-Feth, 48/14). Şu ayette rahîm sıfatıyla müminlere merhamet açıkça görülür: "O, sizi karanlıklardan nura çıkarmak için üzerinize melekleriyle birlikte rahmetini gönderir. Allah mü'minlere çok merhamet eden (rahîm) dir" (el-Ahzâb, 33/43). Hz. Peygamber'in hadislerinde de Cenab-ı Hakk'ın rahmet sıfatı açıklanmış, O'nun kullarına ve bütün yaratıklara olan merhametine yer verilmiştir. İnsanlarda ve bütün canlılarda bulunan acıma, merhamet duygusunun Allah'ın rahmân sıfatından bir cüz olduğunu Allah elçisi şöyle ifade buyurmuştur: "Şüphesiz acıma, merhamet duygusu Rahmân'dan bir cüzdür" (Buhârî, Edeb,13; Tirmizî, Birr, 16; Ahmed b. Hanbel, I,190, 321, II, 295). Başka bir hadiste rahmetin bütün yaratıkları kapsamak üzere Arş'ta asılı bulunduğu belirtilir (Müslim, Birr,17 ; Ahmed b. Hanbel, II,163, 190). Bir hadis-i kudside; "Şüphesiz rahmetim gazabımdan öne geçmiştir" (Buhârî, Tevhîd, 15, 22, 28, 55, Bedül-Halk,I; Müslim, Tevbe,1416; Tirmizî, Daavât, 99). Diğer yandan insanların merhametli davranışının Cenab-ı Hakk'ın da merhametine sebep olduğu şöyle ifade buyurulur: "Güçsüzlere merhamet edenlere Rahman olan Allah da merhamet eder" (Ebû Davûd, Edeb, 58; Tirmizi, Birr, 16); "Allah insanlardan ancak merhametli olanları başışlar" (Buhârî, Cenâiz, 32, Eymân, 9, Tevhîd, 25; Müslim, Cenâiz, 9, 11; Ebû Dâvud, Cenâiz, 24); "Merhamet etmeyen kimseye merhamet olunmaz" (Buhârî, Edeb, 18,27; Müslim, Fazâil, 65; Ebû Dâvud, Edeb, 145). oku bakalim Allah zulmu severmiymis Allah merhameylimiymis? severmiymis anla
-
Cebriye Firkasi
simdi ben sana soruyorum: Allah'in Sifatlari Var mi? Allah Bosuna Birseyler Yaratir mi? Allah Yalan Atar mi? ( saptirir maptirir deyip kurtulmaya calisma) Allah ZUlm Eder mi? Zulmü Sever Mi? sorularima sadece evet veya hayır diye cevp ver
-
Cebriye Firkasi
(: acikca söylemek gerekirse ben senin ALLAH a bile inandigini düsünmüyorum. ha soruna gelince sözde inaniyormus havasi veriyorsun ve senin savundugunu dogru söyleyen bir tek Alim ile karsilasmadim İmam-i Eş'ari diyeceksin oysaki İmam-i Eş'ari de Cebriyeci degil di. Diyeceksin ki Gazzali Gazzali Eş'ari idi Cebriyeci degil. sana söyle diyeyim denizde bir girdaba yakalanmissin ve cikmaya calistikca içine batiyorsun.. ve sana uzatilan elleride görmemezlikten geliyosun... buda yetmez gibi bundan zevk aliyorsun ve orada yüzmeye gelen kisileride kandirip kendine taraf cekmeye calisiyorsun.. ve bazilarinda basarili oluyorsun bazialrinda olmuyorsun basarili olmayincada sinirinden catliyorsun..
-
Cebriye Firkasi
CEBRİYYE Hicrî birinci asırda ortaya çıkmış sapık bir fırka. Kader ve irade konusunda Kaderiyye fırkasının tam aksine görüşler ileri sürmüştür. İslâm âleminde kader konusunu tartışma gündemine getiren ilk şahsın Ma'bed b. Hâlid el-Cühenî (öl. 85/704) olduğu nakledilir. Onu Geylân ed-Dımaşkî takip etmiş ve kaderle ilgili görüşlerini daha da geliştirmiştir. Ma'bed, Allah tarafından önceden tayin edilmiş bir kaderin bulunmadığını, insanın fiil ve tavırlarında tamamen serbest olduğunu savunmuştur. Muhtemelen o, Emevîlerin zulüm ve haksızlıklarına karşı kaderci bir tevekküle saplanmış kimselere bakarak, Emevî zulmünün bir kader olmadığını söylemekle işe başlamış ve nihayet kaderi inkâr etmeye kadar varmıştır. Nitekim Emevî iktidarına muhalefeti sebebiyle Haccac tarafından öldürülmüştür. Ne var ki ifrat tefriti doğnrur. Onun kaderi nefyetmesine karşı, bir reaksiyon olarak Cehm b. Safvan (öl. 128/745) da cebr akidesini, yani insanın yaptığı işlerde bir ihtiyarının olmadığı; yaptığı işleri zorunlu olarak yaptığı görüşünü ileri sürmüştür. Cehm'in ileri sürdüğü bu akîdeye göre insan mecburdur; ihtiyarı ve kudreti yoktur. Yaptığından başkasını yapmaya asla gücü olmaz. Kul, rüzgârın önünde sürüklenen yaprak gibidir. Yaprağın yönünü kendisi değil, rüzgâr belirler. Onun için insanın yaptığı işleri Allah takdir etmiştir. Allah geleceği bildiğinden, meydana gelecek olayları da tamamen ve önceden kendi iradesine göre tespit etmiştir. Allah, cansız bitkinin hareketlerini yarattığı gibi, insanın fiillerini de yaratır. Yukarıya fırlatılan bir taş nasıl düşmeğe mahkûmsa, insan da yaptığını yapmağa mahkûmdur. Kul ibadeti de günahı da, elinde olmaksızın işler. Bu görüşte olan Cebriyye'ye cebriye-i hâlisa denir ve zümrenin mümessili Cehm b. Safvân olduğundan Cehmiyye' diye de isimlendirilir. Cebriye-i mutavassıta diye adlandırılan ikinci zümreye gelince, bunlar, kulda bir kudretin olduğunu kabul etmekle birlikte, bu kudretin insanın fiilleri üzerinde bir etkisinin bulunmadığını kabul ederler. (Şehristânî, el-Milel ve'n-Nihal, Beyrut 1975, I, 85). Cebriyye'nin görüşleri şöyle özetlenebilir: 1) İnsan bir şey yapmaya kadir değildir; Allah tarafından yazılmış ve yaratılmış fiilleri yapmaya mecburdur. İnsanın iradesi de hürriyeti de yoktur. 2) Allah, yaratıkların vasıflandığı sıfatlarla vasıflanmaz. (Bu sebeple Allah'ın sıfatlarını reddederler.) 3) Allah'ın ilmi ve kelâmı hâdistir. 4) Sevap ve cezanın vukûu zorunludur. 5) Cennet ve Cehennemin'in sonu vardır. 6) İman, Allah'ı bilmektir. 7) Allah görülmez. Ehl-i Sünnet ise, kulların ihtiyarî ve gayr-i ihtiyârî bütün fiillerinin, Allalı tarafından yaratıldığını kabul etmekle birlikte; Allah'ın insana verdiği irade-i cüz'iyyeyi herhangi bir yöne yönlendirebileceğini söyleyerek Kaderiyye ile Cebriyye arasında orta bir yol izlemiştir. Eğer gerçekten insan, yaptığı şeylerde bir irade ve kudrete sahip bulunmasaydı, yaptığı şeylerden dolayı Allah'ın kendisini cezalandırması bir zulüm olurdu. Kur'an'ın müteaddid yerlerinde "Yaptığınıza karşılık olarak.. " buyurulmakta fiil insana nisbet edilmektedir. İnsanın ne yapacağının önceden Allalı tarafından bilinmesi ve onu kaderine yazması, insanın mecbur olduğu anlamina gelmez. Aksine, insan kendi ihtiyarı ite o işi yapmaktadır. Fakat Allah, onun ihtiyar ve iradesini hangi tarafa yönlendireceğini ve ne yapacağını önceden bildiği için, o işi yapacağını kaderine yazmıştır. Dikkatimizi çeken bir husus, kaderi nefyeden Ma'bed gibi, cebri ileri süren Cehm'in de Emevî muhalifi bir siyaset izlediğidir. Hatta kendisi de Ma'bed gibi Emevîler tarafından öldürülmüştür. Emevîler'in, idarelerini zulüm ve baskıya dayadıkları bilinen bir gerçektir. Toplumun bir çok kesimi Emevîler'den memnun değildi. Baskıcı idareler, kaderi reddetmeye de, kadere teslim olmaya da zemin hazırlarlar. Onlara karşı olanlar, toplumun içinde bulunduğu durumun Allah'ın bir takdiri olmadığını; bundan kurtulmanın, toplumun elinde olduğunu söyleyerek toplumu idarecilere karşı kışkırtmağa çalışırlar. Bazen bu düşünceyi o kadar ileri götürürler ki, kural tanımaz bir tavır içerisine girerler. Bu mücadelede yorgun düşen ya da karşı gelme cesaretini kendilerin de bulamayanlar ise, bunun önceden tayin edilmiş bir kader olduğunu söyleyerek kaderci bir teslimiyet zihniyetine kapılırlar. Bu psikolojik durum, zamanla onları her hususta Cebriyeci bir görüşe sürükler. Cebriyeci düşünce, insanın sorumluluğunun dayanağı; yaptıkları karşısında mükâfat ya da ceza görmesinin nedeni konusuna cevap vermekte güçlük çeker. Bu nedenle bir fırka olarak uzun müddet devam etmeyip tarihe karışmıştır. En azından bilgin ve düşünürler arasında yok olup gitmiştir.
- Ahde Vefa
-
BU SEFER BİZ MİSYONERLERE SORUYORUZ..
saol kardes güzel paylasim
-
EĞER MESELE KURSATOTCU GİBİ DÜŞÜNÜLÜRSE
yav kursat konusmamak için kendimi ne kadar zorlasamda senin sacmaliklarin karsisinda kendimi tutamiyorum.. Allah neden birseyi degistirmesin yauf? sen Kur'an da sadece Levhf-i Mahfuz ayetlerine bakip gerisini boslayanlardansin hani Al-i İmranda seni anlatan bir ayet var.. "Vay onlarin haline ki kitabin yarisini alir yarisini almazlar" diye... Allah in iradesi yok demissin? madem iradesi yok seni beni evrenleri kendi istegiylemi yaratti? yoksa zorladilar mi zorlami yapmak zorunda kaldi? dersin ki levf-i mahfuz degismes yalan edersin.. cünkü Erzurumlu Ibrahim Hakkı mağrifetnamesinde derki: Allah hergün kitapa bakar ve her baktiginda birini siler baskasini yazar (Kaza olarak)...saadeti ebediyede ise derleki: Allah ecel gelince bir saniye bile atlamaz ama hemen ilave ediyorlar bir cok kisinin ömrünü kendi istegiyle uzatmistir ... bir örnekte vermisler ve demisler ki Hz. Davutun yanina iki kisi gelmis tartisiyorlarmis tam o sirada azrail gelmis ve demiski bunlarin 2 hafta ömrü kaldi aslinda 2 yil önce ölmeleri lazimdi. Hz.Davut sasirarak ömrü uzatilirmi? demis Azrail :Evet o kisi kac yildir konusmadigi kirgin oldugu akrabasini ziyaret ettigi için Allah Tealada ömrünü uzatti.. ve senin güvendigin levf-i mahfuz konusda senin gibileri tuzaga düsürmek için kullanilmis ha bunu ben degil bizzat Kur'an da Allah diyor.. bir kisim ayet var gercek ayetlerdir onlari anlayan herseyi anlar. bir kismida var inanmayanlar onlara dalip dinden imandan olur. diye tefsir edilmistir tabii ben kisacasini aldim buraya... üstelik bak Allah Levf-i Mahfuza da güvenmeyin esasinda diyor ki: Gercek kitap Allah katindadir. yani Allah levf-i mahfuza yada baska biseye bagli degil.. hersey O'na bagli Allah rizasi için kaç kere İhlas Suresini okudun merak ediyorum valaha? sen kilise köselerinde sarki söylerken Kelam ilimcileri Allah in sifatlarini ve Allah i tanimaya calisiyorlari.. iki tane kitap okuyup karsima cikmis lakluk ediyorsun yav sen kimsin ki? bu kıt ve kisir aklinla Allah'i sorgulamaya kalkisiyorsun. Msn de sesli konusmadada hatirlarsan senin hatali oldugunu kanitlamistim ve hemen Msn den cikmistin.. uyan uyan Cehm Cebriyye firkasini kurarken Emmevi devletine karsi kurmustu.. gerceklik payi olmadigini kendide biliuyordu. birde Gazzali ye cebriyeci deyip durma acikca Cebriyyeci olmadigini kanitladim ama sen anlayamadigin için daha dogrusu kafan almadigi için anlayamadin... ama sana Gazzali konusunda bir örnek daha vereyim.. Gazzali İmam-i Safii ye hayrandi cok ama cok severdi bütün kitaplarinida hemen hemen ezbere bilirdi.. ve imam-i safii nin Ayetlerin yarisini alip yarisini almanayn ve hadisleri carpitan benden degildir mezhebimden degildir ve öteki tarafta hakkimi helal etmem. sözünüde biliyordu ve Gazzali sevdigine asla ihanet etmezdi. İhyasinida iyice bir oku istersen Orjinal dilinde oku yada gidip birilerine tercüme ettir cünkü ben öyle yaptim se snin yalan attigini anladim...
-
allahın varlığının başlangıcına delil
bulmaya calisirim en yakin zamanda bu konudada konusurum eger bulursam tabii
-
allahın varlığının başlangıcına delil
Gazali Cebriyei degildir Raziyi tanimam etmem ama unutma eger Safii ise Cebriyeci olamaz Cebriyeci ise Safii olamaz ben ehl-i sünnetin bir sürü kitabini okudum ve maliki hanbeli safii hanefii hepside cebriyeyi savunmayan mezhepler olarak geciyor... Raziyide arastiracam bir ktabini söylersen bulmaya ve okumaya calisirim o zaman onun hakindada konusrum bilmedigim seyler hakinda konusmak edebimin disindadir ben bazilari gibi istesemde olamiyorum
-
allahın varlığının başlangıcına delil
yav kardesim Allah askina dalga gecmeyi birak hele bir nette Gazaliyi arat bakam Cebriyecimi degil mi? ben sana olmadigini acikca kanitladim sen hala diretiyorsun .... Safii Mezhebinin Tarhini bir tekrar oku İmam Safii tüm İslam dunyasinin firikirlerini bir araya topalamistir. İmam-i Malik bile diyor ki Allah in sözünde ve Peyagmberin sünnetinde Safii en yisidir...sana diyorum İmam Safii nin kitaplarinda Es'arilik diye bir sey yok Cebriye ise kökten yok. Safii ilmihalerinde de durum böyle ve Gazzaliye gelince Gazzali Mu'tezille firkasini küfre saplanmakla sucluyor inanmazsan Bkz.İhya-u Ulud-din 3. Cilt Helak edici Seyler : Dilin Afetleri 20. Afet Allah in sifatlariyla ilgili konusmak
-
allahın varlığının başlangıcına delil
Kusat Komiksin Komik gülecem ve hatta güldüm HAHAHA HEHHE Safiiler Cebriyeciymis puhahah Yav Allah askina yaninda dinden ve hatta mezhepler tarihinden anlayan yokmu ? bende safii yim ve Cebrriyeyi savudugmuzu bilmiyordum nedendir bilinmez İmam-i Safii kitaplarindada söylememis ve Safii ansiklopedilerindede öle bise yok... saka maka sen Talk Show yap Beyaz yada Okan Bayülgen gibi simdi sana tekrar bir soru Safii Mezhbinden birisi Cebriyeyi savunur mu? ( yazdiklarimida gözden gecir unutma bende saffiyim )
-
allahın varlığının başlangıcına delil
Kursat yav güldürme admami yaninda dinden ve mezhepler tarihinden anlayan yokmu Safii yide Cebriyeci etti bende safii yim ama Safii Mezhebinin Es'ari mezhebi olmadigini her yerde okudum en basta Büyük Safii ilmihallerinde sana sunu sölim Safii ler Cebriyeyi savunmaz Es'ariligide istersen Imam Safii nin hayatinida oku bak adam nasil tüm Islam ülkelerinin din konularini bir araya toplamis ama es'ari olmamis ve Cebriye firkasini nasil elestirmis unutmadan ikinci bir sorum Safii Mezhebinden olan kisi Cebriyeyi savunur mu? savunmaz mi? ( Yukarda yazdiklarimida iyice okuduktan sonra cevapla bende Safii yim ona göre )
-
BENCE İSLAM DİNİ ARTIK SORGULANMALI
Islam kadar hiç bir ıdeoloji veya din ilime önem vermemistir.. Ilim Çindede Olsa Gidip Alin Ilım Ilım Bilmketir Ilim Kendin Bilmektir Sen Kendini Bilmezsen Ya Nice Okumaktir? iste görüldügü gibi Peygamberimizde ilim demis alimlerimizde büyüklerimizde ama biz Allah i unutmusuz O'nun emirlerini mi unutmuyacagiz? diye sorarim size
-
allahın varlığının başlangıcına delil
ben de sana tek soru soracam imam-i şafii cebriyecimiy di? ve şafii mezhebide cebriyecimi?
-
ARTIK KORKULAR BİTTİ
Harika bir hikayeydi valaha cok ama cok sevdim
-
4 Hak mezhep
ya bise soracam bu Sii ler degil mi? sadece Hz. Ali yi halife olarak kabul edip digerlerine beddua edenler? yada birnini begenince ben seni bir ay bir gun veya bir hafta nikahima aliyorum deyip ondan sonra biraktigi... yada bu konu hakinda peygamberimizin hadislerini gördünüz mü hiç?
-
ARTIK KORKULAR BİTTİ
yam yam eminim ki ufak bir depremde veya bir gök gürütlsü kasirga vs.. de ALlah im ALlah im demediginden
-
ŞERİATIN KESTİĞİ YÜREK... (Ayşe Hanım ile Kübra’nın yaşadıkları gerçek olaylar... "İnanılmaz bir Şeriat uygulaması.." Hak ve hukukun bulunmadığı yer.)
ŞERÎAT İnsanı bir ırmağa, su içilecek bir kaynağa ulaştıran yol. İlâhî emir ve yasaklar toplamı. Âyet, hadis ve icmâa dayanan ilâhî kanun. Din, dinin amele ilişkin hükümlerinin bütünü. Dinin dışa yansıyan görüntüsü ve dünya ile ilgili hükümlerinin tamamı. Şerîatla eş anlamlı olan "şer” kelimesi yalnız "İslâm şerîatı" anlamında kullanılırken, şerîat kelimesi diğer kanunlar için de kullanılabilir. "Musa'nın şerîatı", "Zerdüşt şerîatı" gibi. Şer' kelimesinin çoğulu kullanılmaz. Şerîat'ın çoğulu "şerâyi” dir. Şerîat'ın eş anlamlısı olan "Şir'a" da sözlükte; yol, mezhep, metot, âdet, benzer, tek, suya giden yol, anlamlarına gelir. Ancak şerîat sözcüğü diğerlerine göre daha çok şöhret kazanmış, bütün emir ve yasakları ve diğer hükümleriyle "İslâm dini" karşılığında kullanılmıştır. Buna göre, İslâm şerîatı denildiği zaman daima, Allah'ın Hz. Muhammed (s.a.s) aracılığı ile insanlara gönderdiği İslâm dini ve onun özellikle amele ilişkin hükümleri anlaşılır. Şâri'; Şeriât koyan, teşrî' ise; Şerîat koymak, kanun çıkarmak demektir. Kelimenin terim anlamı Mekke'de inen şu âyette görülür: "Sonra seni bu işte apaçık bir şeriat sahibi kıldık. Sen ona uy. Hakkı bilmeyenlerin heva ve heveslerine uyma" (el-Câsiye, 45/18). Yine Mekke'de inen şu âyette İslâm'ın önceki şerîatların devamı olduğu belirtilir. "Allah dini doğru tutmanız ve onda ayrılığa düşmemeniz hususunda Nuh'a tavsiye ettiği, sana vahyettiğimiz, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya tavsiyede bulunduğumuz dinle ilgili hususları size şerîat olarak koydu” (eş-Şûrâ, 42/13). Aynı sûrenin 21. âyetinde de inançtan yoksun olanlara hitaben; "Yoksa onların, Allah'ın izin vermediği hususlarda kendileri için dinden şerîat koyan ortakları mı var?" buyurulmuştur. Bu âyetlerden anlaşıldığı gibi şerîat ve eş anlamlısı olan kelimeler Allah'ın insanlar için koyduğu bütün hükümleri kapsamaktadır. Bu hükümleri vazedenin bizzat Allah olması itibarıyla O'na "Şâri-i Hâkim" veya "Şâri-i Mübîn" denildiği gibi, aynı isimler Hz. Peygamber için de kullanılır. Çünkü o da bir peygamber olarak, yeni hükümler koymuş veya Kur'an'ın hükümlerini tamamlayıcı esaslar getirmiştir. Bu yüzden Hz. Muhammed de "Şâri” dir. Ancak O'nun koyduğu hükümler vahyin kontrolü altındadır. O'ndan vahye aykırı bir söz, fiil veya takrir zuhur ederse, Allah bunu düzeltir. Yanlış olan veya değişmesi gereken hükmün yerini vahiy alır. Kur'an'da şöyle buyurulur: "O, kendi arzu ve hevasından konuşmaz. Onun her konuştuğu, Allah tarafından vahyedilen bir vahiyden başka bir şey değildir" (en-Necm, 53/3,4) İslâm Şerîatı temelde Kitap, Sünnet, İcmâ ve Kıyas delillerine dayanır. Bir hükmün İslâmî nitelik taşıması bu kaynaklardan birisine dayanmasına bağlıdır. Kur'an, Hz. Peygamber'in 12 yıl Mekke, 10 yıl da Medine dönemi olmak üzere toplam 22 yıl ve birkaç aylık peygamberlik süresinde tamamlanmıştır. "Bugün size dininizi tamamladım. Size olan nimetimi de tamamladım ve sizin için İslâm'ı din olarak seçtim” (el-Mâide, 5/3). Bu dinin tamamlanması iki devrede olmuştur. Mekke'de Müslümanların sayısı az ve henüz kendilerini savunacak düzenli bir güce sahip olmadıkları için, bu devrede şerîatın dünyaya ve devlet düzenine ait hükümlerini uygulama imkânı yoktu. Bu yüzden Mekke'de inen sûrelerde daha çok inanç, ibadet, ahlâk ve fazîlet konuları yer almış ve geçmiş milletlere ait ibret verici kıssalar anlatılmıştır. Medine döneminde ise artık evlilik, boşanma, nafaka, miras, ticaret, tarım, cihad, ceza hukuku müeyyideleri gibi devlet düzeni içinde yaşayan bir toplum için gerekli olacak bütün şer'î hükümler gelmiştir. Bunların bir bölümü Kur'an'da, daha geniş bölümü de hadislerde yer almıştır. Artık Müslümanların Şer'i hükümlerin uygulanmasını gerektiğinde zor kullanarak sağlayabilecek bir güce kavuştukları, Bedir, Uhud, Hendek gazveleri gibi düşmanla yapılan savaşlarda kendilerini savunabildikleri, ya da düşmanı yenilgiye uğrattıkları görülür. Böylece şer'î hükümler ekonomik, sosyal, kültürel, siyasal bir sistem olarak bir bütünlük içinde uygulanmaya başlanmıştır. Bu arada ekonomik alanda faiz, karaborsacılık, aldatmaya dayalı fâhiş kâr yasaklanırken mufâvaza, inan, mudârabe, vücuh ve sanâyi şirketi gibi "kâr ortaklıkları" yoluyla sermaye piyasası düzenlemeleri getirilmiştir. Altın, gümüş gibi ölçü ya da tartı ile satılan standart malların kendi cinsleriyle eşit ve peşin, farklı cinsle peşin olarak mübadele edilmesi prensibinin getirilmesi, özellikle altın ve gümüş paranın enflasyona karşı satın alma gücünü korumasını sağlamıştır. Çünkü faiz yasağı altın ve gümüş çeşidini kendi içinde ağırlık olarak (veznen) birbirine eşitlemiştir. Yani 10 gr.22 ayar altın bilezik ile 100 gr. 22 ayar altın para satın alma gücü bakımından eş değer sayılmıştır. Bütün altın ve gümüş stoklarını eşitleyen bu prensip sağlam bir para anlayışını ortaya çıkarmıştır . İslâm'ın amele yönelik esaslarını kapsayan şerîat hükümlerini klâsik fıkıh kaynakları üç ana bölüm içinde incelemiştir. İbadetler, muâmeleler ve ceza hukuku. 1- İbadetler: İbadet genel anlamda Allah'ın hoşnut ve razı olduğu her çeşit ameli kapsamına alır. Özel anlamda ise, âyet ve hadislerde özel şekil ve şartları belirlenen ibadetler kastedilir. Namaz, oruç, hac, zekât, cihat ve kurban ibadete örnek verilebilir. İbadetler Müslüman'ın ruh ve mana zenginliği kazanarak olgunlaşmasını sağlar. Namaz mü'minin miracı, gönüllerin sevinci, rükû ve secdeleriyle kulluğun görüntüsüdür. Oruç, bedeni ve ruhu açlıkta eğitme, nefsi sabra alıştırma, yoksulun halini anlama, yasaklara uyma melekesi kazanma eğitimidir. Hac, varlıklı mü'minlerin yeryüzünden her yıl tek kutsal bölgede toplanarak ırk, renk, dil, soy, devlet, ülke, belde farklarını kaldırarak bütün mü'minleri tek safta ve aynı çizgide birleştiren kökenleri ilk peygambere kadar uzanan Hz. İbrahim ve oğlu İsmail'le sembolleşen büyük bir ibadettir. Zekât da zenginle yoksul arasında köprü vazifesi gören önemli bir sosyal güvenlik müessesesidir. Bir İslâm ülkesinde zenginlik sınırları içinde bulunan Müslümanların altın, gümüş, nakit para, döviz ve ticaret mallarının % 2,5'u hayvancılık sektörünün zekâtı, tarım ürünlerinden alınacak onda bir veya sulama yapılan yerden yirmide bir, madenlerden beşte bir oranında alınacak zekât yoksul kesimin mesken problemi dahil bütün ekonomik sıkıntılarını çözecek güçtedir. 2- Muâmeleler: İnsanlar arasında medenî, ticarî, ekonomik ve sosyal bütün ilişkileri, insanların devletle ve devletlerin de birbirleriyle münasebetleri bu bölümde yer alır. İslâm doğumdan ölüme kadar evlenme, boşanma, nafaka, velâyet, vekâlet, vesâyet, miras, nafaka, alış-veriş gibi toplum hayatının gereği olan tüm medenî muâmelelere ait hükümler getirmiştir. Hatta sofra âdâbından tuvalet âdâbına, komşuluk âdâbından, komşu ülkelerle yapılacak savaş ve barış hükümlerine kadar her alanla ilgili düzenlemeler yapmıştır. Avrupa ülkelerinin devletler hukuku alanında çok gerilerde olduğu bir dönemde âyet ve hadislerde bu konuda yer alan önemli savaş-barış ve ikili ilişkilerle ilgili hükümler burada zikredilebilir. 3- Ceza hukuku: Bir İslâm ülkesinde İslâm emir ve yasaklara uymayan ve toplum düzenini bozmaya çalışanlara karşı bedenî, mâlî veya caydırıcı bir takım ceza hükümleri getirilmiştir. Kısas, recm, celde, kazf, hapis, diyet, erş, hükümetü'l-adl gibi cezalar bunlar arasında sayılabilir ("Ukûbât" "Kısas", "Kazf", "Diyet” maddeleri). İslâm Şeratının Kaynakları Şerîat hükümleri Kitap, Sünnet, İcma ve Kıyastan başka fer'î deliller adı verilen istihsan, maslahat, örf, önceki şeratlar, sahabe kavli, istishab gibi delillere dayanılarak müctehitlerce bir sistem halinde açıklanmıştır. Ebû Hanîfe (ö. 150/767), Şâfiî (ö. 204/819), Mâlik b. Enes (ö.179/795) ve Ahmed b. Hanbel (ö. 241/855)'in temsil ettiği fıkıh ekolleri şer'î hükümleri bir bütünlük içinde sistemleştirdiler. Ana prensipler ortak olmakla birlikte ayrıntılarda farklı yaklaşım, tefsir ve teviller İslâm hukukuna esneklik kazandırdı. Böylece çeşitli ülke, yöre ve kültür yapısı içinde yaşayan mü'minler bu esnekliklerden yararlanarak tercih ettikleri yönde İslâm'ı yaşama ve uygulama imkânı buldular. Ayrıntıdaki bu yorum zenginliği İslam'ın her asra intibakında da önemli rol oynadı. II. yüzyıldan itibaren bu mezhep oluşumları yaşanırken Ca'feriye-İmamiye ekolü de gerek akîde ve gerekse şer'î hükümlerin bazısını yorumlamada çoğunluktan ayrıldı. Ehl-i beyt dışındaki râviler aracılığı ile gelen tüm hadislere karşı itimatsızlığını ortaya koydu. Böylece "ehl-i sünnet" adı verilen çoğunluk tarafı ile "şîa" denilen bu ekol arasında hadis delili farklı kapsam kazandı. Bir imama inanıp bağlanmayı inanç esası haline getiren şîa, kendine özgü farklı bir İslâm toplumu oluşturdu. Ehl-i sünnet tarafıyla delillerin tartışılmasına, müzakere ve münakaşasına girmedikleri için de çoğu zaman gizli, kapalı devre ve tek yanlı kaynaklara dayalı akide ve fıkıh ekolü oluşturdular. Bu arada ehl-i sünnetin mensuh saydığı "mut'a nikâhı" gibi hükümleri meşrû sayarken, içlerinden "gulât-ı şîa" denilen aşırıları Hz. Ebû Bekir, Ömer ve Osman (r. anhüm) gibi en önde gelen sahabe büyüklerine sövecek derecede ehl-i sünnete karşı bir muhalefet içindedirler. Şeriat hükümlerinin dayandığı aslî ve tal delillerin bilimsel münakaşası yapılarak, İslâm dünyasındaki yorum farkından kaynaklanan görüş ayrılıkları giderilebilir. Çünkü Kur'an, İslâm toplumuna en sağlam yolu gösterir, yüce Allah âyet ve hadisleri ihlâsla ve iyi niyetle yorumlamaya çalışanların idrak, anlayış ve ufuklarını açar. Vahiy ve sünnete bozguncu ve kötü te'vl amacıyla yaklaşanları da saptırır, ufuklarını daraltır (bk. el-İsrâ', 17/9; el-Kasas, 28/56; Al İmrân, 3/7, 8; el-A'râf, 7/146).
-
Çınar Ağacının Evrimi
Evet Arkadaslar simdi size son bilimsel kesif olan Cinar Agacinin Evrimlesme sonucunu aciklayacagim dikkatle dinleyin cünkü bizi biz yapan bilimdir Evet arakadaslar karsinizda gördügünüz gibi bir maydanos tarlasi durmaktadir. bu maydanos tarlasi zamanlar varvasyona mutasyona vs.. ye ugramis sonra hayatta kalmayi basaranlar zaman sonucunda büyümeye baslamis tabi bu arada okyanuslardan sular cesitli evreler gecirip bulut haline gelmis ve kalan maydanoslarin üzerine gelip yağmur yağdirmaya baslamis... hemen ardindan cesitli kimyasal seyler birleserek gümberyi olusturmus ve onlarda cikan rüzgar sonucu tesadüfen maydanoslarin oldugu yere gelmis ve maydanoslar ondan yararlanarak Cinar Agaci olmus. simdi altta kisaca formulunu yayinliyacagim herkes orayla karislatirip hemen anlayacaktir Mekan + Zaman + Maydanos +Tasadüf +Rüzgar +Kimysal Maddeler +Tesadüf +Gübre + Tesadüf +Evrim =CİNAR AGACi evet arkadaslar anladiginiz gibi bu kadar basit iste
-
ŞERİATIN KESTİĞİ YÜREK... (Ayşe Hanım ile Kübra’nın yaşadıkları gerçek olaylar... "İnanılmaz bir Şeriat uygulaması.." Hak ve hukukun bulunmadığı yer.)
ben anlatmadan önce sen kaç yerde ve kaç kitapda şeriat konusunu okudun onu ögremeyi isterim kardesim bana okuduklarini getir de sonra ben kendi şeriat bilgilerimi sana söylüyeyim.. demokrasi dememk bas örtülü okula girememk mi? demokrasi demek Cammiye gidenin fislenmesi mi? öyle ise ben bu demokrasiye bas kaldiriyorum...
-
ARTIK KORKULAR BİTTİ
Kur'an da Allah her zaman Korku Ve Ümit içinde olammizi emretmistir bir taraftdan korkarken bir taraftdan da sevinip o merhametlidir dememiz gerektigini demis... peygamberimizde bunu bir cok hadisinde söylemis... ama genclik yaslarinda daha cok korku insani dine ve ibadete daha cok baglar ve gunah islemektende cekinir demis alimler ve bende bu kanaatteyim... ama unutmamak lazim korku ve umit bir arada olmadikça tam iman etmis olamazsiniz...