imtihaninsirri tarafından postalanan herşey
-
BİR İSRAİL ASKERİ VAHŞETİ ANLATIYOR
BİR İSRAİL ASKERİ VAHŞETİ ANLATIYOR ; Lübnan'a ilk kez 19 yaşında, askere henüz yeni alındığımda gittim. Ve dahil olduğum birlik şu anda ismini vermek istemediğim kasabaya gönderildi. Bir evin kapısını kırıp içeri girdik, aileye bir kenara çekilmesini söyleyip, orta yaşlı bir adamı dışarı çıkardık. Gözlerini bağladıktan sonra ellerini arkaya bağladık ve ıssız bir yere götürdük. Dizlerinin üstüne çökmeye zorladık ve başının arkasına silah dayadık, eğer konuşmazsa onu öldüreceğimizi söylüyorduk. Tam o sırada BM görevlileri geldi ve adamı bıraktık. Eğer gelmeselerdi, olay daha da ileri gidebilirdi. Ertesi gün 10 yaşında bir Lübnanlı çocuğu sırf alay etmek için aldık. Ailesini zorla mutfağa kapadık ve çocuğu yakındaki bahçeye sürükledik. Komutanım çocuğun yüzünü yerlere sürerken, ben silahı kafasına doğrultmuştum. Komutan çocuğu kafasını uçurmakla tehdit ediyor olmasına rağmen, çocuktan hiç ses çıkmıyordu. Daha sonra yeni bir bölüğe atandım. Yeni mesai arkadaşlarım ...... daha alışıktılar... Yaşlılar, kadınlar ve çocuklar ilan edilen sokağa çıkma yasağı nedeniyle 24 saat boyunca evlerinde tutsak kaldılar. Erkekler ise meydana toplanmışlardı, hepsinin gözleri bağlıydı ve sorgulama için sıralarını bekliyorlardı. Acımasızlıklar bununla da sınırlı değildi. Bir istihbarat subayının oğlu olan Omri'nin en büyük zevki, kasabalıların üzerine ateş açmaktı... İsrail'in Lübnan'ı işgalinin ilk aylarında 12.000 - 15.000 insan hayatını kaybetti, ölen İsrail askerlerinin sayısı ise sadece 360'dı. İsrail'in kayıplarının hemen hepsi askerken, kurbanlarının çoğu sivil halktı. Bu satırların yazarı olan James Ron şu anda John Hopkins Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nde öğretim görevlisi olarak görev yapmaktadır.1 -------------------------------------------------------------------------------- 1- Boston Globe, 25 Mayıs 2000 >>>>>>>>>> http://www.filistinzulmu.com <<<<<
-
"""EVRİMCİLERİN İTİRAFLARI!"""
Yazdıklarının kaynakları nerde??? Biz kaynaklı olarak gösterdiğimiz halde kabul etmiyorsunuz..Yazdığın safsataları herzaman yaptığın gibi kafandan uydurmadığın ne malum??? Nerde kaynak??? Ayrıca evrim hikayesini halen anlatıyorsunuz , benim üzüldüğüm noktada körü körüne bu teoriye bağlanmanız....Zeki insanlarsınız nasıl oluyorda bu çizgifilme kendinizi böyle inandırıyorsunuz aklım almıyor...Kur'an da hangi ayette balığın kanatlanıp uçtuğu , sürüngenin ayağa kalkıp koştuğundan bahsediyor yüce Rabbimiz?? İnsanların aklını karıştırmaya çalışıyorsun...Darwin dedenizin mirasınıda az kaldı sabret tarihin derinliklerine yollayacağız!!! Birde bana "göz'ün" evrimini anblatırsan sevinirim...saygılarla...
-
Osmanlı'yı Materyalizm ve Darwinizm Yıkmıştır !
Şirincik açtığım hiçbir konuya cevap alamıyorum , aksine hep ya ben konuyu açtım diye yada konunun kaynağıyla uğraşıyorlar...İlginç olan insanlar konulara cevap veremediğinizi düşünecekler!!! Evet evet galiba doğrusuda bu..Neden konuya cevap vermek yerine konuyu saptırıyorsun?? Bence yazdığın 1 sayfalık yorum çamur at izi kalsın cinsinden üstad...Ama sen daha iyi bilirsin....Sabırsızlıkla konuya vereceğin cevabı bekliyorum....
-
Osmanlı'yı Materyalizm ve Darwinizm Yıkmıştır !
Cryano ilginç birisin , ben henüz senin yaşını bile çözmüş değilim arkadaş..İlginç yazıların var ama hiçbiri birbirini tutmuyor...Kendine dikkat et baba kandırmasınlar sonra seni Üstelik bak gerçekten bunları seni küçümsemek için değil inanki bir tavsiye olarak söylüyorum...Selam ve Saygılar...
-
"""EVRİMCİLERİN İTİRAFLARI!"""
Yazık neyi açıklamaya çalışıyorsunuz?? Allah'ın olmadığınımı?? Üzülüyorum üstad size gerçekten üzülüyorum... Evrimi kabul etmek demek Allah yoktur , tabiat ana , tesadüfler vs. gibi mantık örgülerine sığmayan şeyleri ilah edinmek demektir..Yazık...Cehenneme doğru yol alıyorsunuz...
-
Osmanlı'yı Materyalizm ve Darwinizm Yıkmıştır !
Garip...
-
Osmanlı'yı Materyalizm ve Darwinizm Yıkmıştır !
Ey düşmanım Sen benim ifadem ve Hızımsın!!! Gündüz geceye muhtaç..Banada Sen lazımsın
-
"""EVRİMCİLERİN İTİRAFLARI!"""
Arkadaşlar kime ne anlatmaya çalışıyorsunuz??? Bence bizim doğruyu bilmemiz ve doğruya hizmet etmemiz yeterli!!! Dileyen kendi kurtuluşu için çalışır...Dileyende ebedi azaba..Bırakın kendini düşünmeyeni bizmi düşüneceğiz??? Biz sadece uyarırız... Şüphesiz, inkâr edenleri uyarsan da, uyarmasan da, onlar için farketmez; inanmazlar. (BAKARA SURESİ / 6) Selam ve Sevgilerle...
-
"""EVRİMCİLERİN İTİRAFLARI!"""
Selamlar arkadaşlar
-
Osmanlı'yı Materyalizm ve Darwinizm Yıkmıştır !
Cryano sana tarihi yanlış öğretmişler kardeş!!! islam herzaman bilimi geliştirir... Görmek istiyorsan kaynak aşağıda!!! >>>>>> Reklam YAPMA
-
"""EVRİMCİLERİN İTİRAFLARI!"""
Evrimciler halen hocalarınızın bile bıraktığı evrimi savunmaya çalışacakmısınız???
-
Osmanlı'yı Materyalizm ve Darwinizm Yıkmıştır !
Bu gerçeklere neden cevap verilmiyor???
-
Osmanlı'yı Materyalizm ve Darwinizm Yıkmıştır !
Gerçek apaçık Bellidir...Zalimler kabul etmese bile .... Ve Rabbimiz şüphesiz nurunu yayacaktır.... Onlar, Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa Allah, kendi nurunu tamamlayıcıdır; kafirler hoş görmese bile. (SAFF SURESİ / 8)
-
Osmanlı'yı Materyalizm ve Darwinizm Yıkmıştır !
sen bildiğin gibi devam et...selamlar..
-
Osmanlı'yı Materyalizm ve Darwinizm Yıkmıştır !
gerçekler işinize gelmiyomu üstad?
-
Osmanlı'yı Materyalizm ve Darwinizm Yıkmıştır !
Osmanlı'yı Materyalizm ve Darwinizm Yıkmıştır !!! Üç kıtaya yayılan geniş topraklarında uzun yıllar boyunca güçlü bir hakimiyet kuran Osmanlı İmparatorluğu, yönettiği topraklarda daima huzur ve güven dolu bir ortam yaşanmasına vesile olmuştur. Kuşkusuz bunun başlıca nedeni, Osmanlı sultanları ve yöneticileri tarafından Türk- İslam ahlakının rehber edinilmesidir. Ancak her ırktan ve dinden insanın refah ve huzur içinde yaşadığı bu ortam, 19. yüzyıldan itibaren Türk-İslam ahlakından uzaklaşılması nedeniyle bozulmaya başlamıştır. Bu uzaklaşmanın temelinde ise iki sapkın ideoloji yatmaktadır: Materyalizm ve Darwinizm Günümüzde siyasi istikrarsızlıklar, çıkar kavgaları, terörist saldırılar ve silahlı çatışmalar nedeniyle bir türlü rahata ve huzura kavuşamayan Balkanlar, Kafkaslar, Ortadoğu ve Kuzey Afrika halkları Osmanlı İmparatorluğu zamanında refah ve adalet içinde yaşamışlardır. Osmanlıların Türk-İslam ahlakından kaynaklanan adil ve merhametli uygulamaları vesilesiyle ülke sınırları dahilinde huzur ve saadet dolu bir yaşama ortamı tesis edilmiştir. Osmanlı sultanları ve yöneticileri, devletin henüz küçük bir uç beyliği olduğu dönemlerden itibaren, idare altına alınan her bölgede Türk-İslam ahlakının hakim olması için büyük çaba harcamışlardır. Toprakların hızla genişlemesine karşın ülke içindeki ahenk hiç bozulmamış, yeni fethedilen yerlerdeki insanların birçoğu kendi hür iradeleriyle Müslüman olmuşlardır. Gayrimüslümler ise diğer devletlerin egemenliği altında yaşadıkları kasvetli, bunaltıcı hayattan kurtarılmış olmaktan ötürü duydukları gönül borcu sebebiyle devlete daima bağlı ve sadık kalmışlardır. Ancak ne yazık ki bu güzel tablo, özellikle 19. yy’dan itibaren hızlı bir şekilde bozulmaya başlamıştır. Yıllarca aynı topraklarda bir arada kardeşçe yaşayan insanlar, birtakım dış güçlerin oyunları ve Avrupa ülkelerinden ithal edilen bazı çarpık ideolojilerin yıkıcı etkisiyle birbirlerine düşmüşlerdir. Birçok Osmanlı vilayetinde ayaklanmalar başgöstermiş, Türk-İslam ahlakında asla yeri olmayan anarşist, bölücü hareketler ve şiddet içeren eylemler ülkenin dört bir yanına yayılmıştır. Alınan asayiş tedbirleri fayda etmemiş, ahlaki erozyon günden güne daha büyük boyutlara varmıştır. 600 yıllık cihan imparatorluğunun yıkılmasındaki temel faktör de işte bu ahlaki dejenerasyon olmuştur. Ahlaki Bozulmaya Giden Yol Hem yönetici kadroların hem de halkın bir kısmının zaman içinde Türk-İslam ahlakından kopmaya başlamasıyla, üç kıtaya yayılan geniş topraklarda sosyal sorunlar ortaya çıkmıştır. Toplumda öncü rol oynayan kimi kişiler, dini ve manevi değerlerden uzaklaşarak milletin mayasında bulunmayan birtakım sapkın görüşlere meyletmişlerdir. İşte eğilim gösterilen bu sapkın inanışların en başında da Allah’ın varlığını inkar eden materyalizm ve Darwinizm gelmektedir. 18. ve 19. yy’lardaki savaşlarda alınan yenilgiler sonucunda hızla toprak kaybedilmesinin ve devlet hazinesinin fakirleşmesinin önüne geçilebilmesi amacıyla, Osmanlı idarecileri tarafından pek çok farklı çözüm reçetesi ortaya atılmıştır. Ancak ordu yapısının, yönetim teşkilatının ve eğitim sisteminin derhal Avrupa ülkelerindekine benzer hale getirilmesi gerektiği fikri, ileri sürülen çözüm önerilerinin hemen hepsinin ortak noktasıdır. Hakim olan bu görüş neticesinde pek çok genç, Batı tarzı bir eğitim almaları maksadıyla Avrupa ülkelerine gönderilmiştir. Ayrıca Fransa, Almanya gibi ülkelerden eğitici personel ve askeri uzman getirtilmiştir. Hem askeri hem de diğer devlet okullarındaki eğitim müfredatı Avrupa devletlerindekine uygun olarak yeniden düzenlenmiş, pek çok yabancı kitap Osmanlıcaya çevrilmiştir. Elbetteki bu gelişmeler toplum üzerinde olumlu etkiler meydana getirmiştir. Ne var ki milletin birlik ve beraberliğini bozmaya kadar varan oldukça vahim sonuçlar da doğmuştur. Söz konusu gelişmeler neticesinde Osmanlı milleti Allah’ın varlığını inkar eden ideolojilerle ciddi anlamda ilk kez tanışmıştır. 3 Kasım 1839 tarihinde ilan edilen tanzimatla beraber kapıların Batı’ya açılmasıyla, ‘tarihi materyalizm, evolüsyonizm (evrimcilik), diyalektik materyalizm, ateist pan naturalizm (ateist tabiatçılık)’ gibi çarpık fikir akımları Osmanlı İmparatorluğu hudutlarından içeri girmiştir. Darwinizme Aldanan Aydınlar Avrupa’daki aydınlanma felsefesinin etkisinde kalan bazı Osmanlı aydınları, ilk kez Charles Darwin tarafından kapsamlı olarak bilim dünyasının gündemine taşınan ve canlılığın yeryüzünde nasıl ortaya çıktığını ateist bir mantıkla açıklamaya yeltenen evrim teorisini benimsemişlerdir. Baha Tevfik, Memduh Süleyman, Suphi Ethem, Asaf Nef’i, Ahmet Nebil, Beşir Fuat, Rıza Tevfik gibi yazar ve düşünürler Nietzsche, Baron d’Holbach, Diderot, Büchner, Haeckel ve diğer Avrupalı evrimci-materyalist felsefecilere büyük hayranlık duymuşlardır. Adı geçen Osmanlı felsefecileri, gerek bu ateist filozofların kitaplarını tercüme ederek gerekse kendileri bu konularda yazılar yazarak materyalizmin ve Darwinizmin çarpık izahlarını insanlara aktarmışlardır. Osmanlı’nın bilhassa son yıllarında evrimcilik, fikir dünyasında oldukça kabul gören bir akım haline gelmiştir. Şehbenderzâde Ahmet’in, felsefî görüşlerini dile getirdiği "Üniversiteli Gençlerle Bir Konuşma" adlı risâlesinde bu gerçek açıkça görülmektedir. Yazar söz konusu eserinde, "hangi felsefî doktrini seçelim?" şeklinde bir soruyu şöyle cevaplandırmaktadır: ‘Çağımızda üç büyük felsefî meslek vardır. Bunlar: Kritisizm (Her şeye eleştirel gözle bakmak gerektiği inancına dayalı fikir akımı), Pozitivizm (sadece maddi dünyayla ilgilenilmesi gerektiği öngörülen felsefi akım) ve Evolüsyonizm (Evrimcilik)dir. Filozoflar arasında ise materyalizm yaygındır…’ (www.felsefe.info/osmanlida_felsefe.php) Osmanlı’da evrime inanan düşünürlerin büyük çoğunluğu, dünya genelinde olduğu gibi materyalistlerdir. Ancak ne yazık ki, Erzurumlu İbrahim Hakkı gibi bazı din alimleri de bu yanlış akımın etkisi altında kalmışlardır. İbrahim Hakkı, Allah inancı ile evrim teorisinin ters düşmediğini savunmuş ve Yüce Allah’ın canlıları güya evrim mekanizması vesilesiyle yarattığını ileri sürmüştür. Oysa ki, Kuran-ı Kerim’de Allah (cc)’ın dilediği bir şeyi, ‘OL’ emri ile bir anda yarattığı açıkça bildirilmişken bir İslam aliminin evrimci izahları savunmuş olması gerçekten de şaşırtıcı bir durumdur. Ayrıca, evrim teorisinin çarpık mantık örgüsü, canlılığın tesadüfen ortaya çıktığı iddiası ile başlamaktadır. Yani bu teori daha en başından itibaren ateist bir yaklaşıma dayanmaktadır. Böyle bir yanlışlığa düşülmesinin muhtemel nedeni, o dönemdeki teknolojik şartların yetersizliği sebebiyle evrim teorisinin bilimsel bir gerçek zannedilmesi ve ateist bir dünya görüşüne sözde fikri bir temel oluşturması maksadıyla ortaya atıldığının iyi anlaşılmamış olması olabilir. Osmanlı’nın Sonu: Ateist Akımlara Karşı Fikri Mücadele Eksikliği Elbetteki ateist felsefelerin Osmanlı topraklarına giriş yapmış olmasından huzursuzluk duyan samimi alimler de olmuştur. Bu kişiler halkı bilinçlendirmek için, maddenin ezeli ve ebedi olmadığını, her şeyi muhakkak Allah’ın yaratmış olduğunu eserlerinde dile getirmişlerdir. Bu konuya en duyarlı yaklaşanların başında, önceleri bir materyalistken daha sonra İslam ahlakına yönelip ateizme karşı fikri bir mücadele vermiş olan Ahmet Mithat gelmektedir. Ancak bu gibi alimlerin sayısı gittikçe azalmış ve ülke genelinde hızla yayılan materyalizme ve Darwinizme karşı bilhassa yeni yetişen yönetici zümre tarafından oldukça duyarsız kalınmıştır. Böyle bir tehlikeye karşı kayıtsız kalınmış olmasının en önemli nedeni, kuşkusuz, söz konusu idarecilerin önemli bir kısmının da yetişirken bu çarpık fikri akımların tesirinde kalmış olmalarıdır. Halbuki hem aydınlar hem de Osmanlı idarecileri tarafından toplumun manevi değerlerine taban tabana zıt olan ateist akımlara karşı daha en başından fikri bir mücadele verilseydi, Allah’ın izniyle koskoca bir cihan imparatorluğu parçalanıp dağılmazdı. Çünkü böylelikle, Osmanlı’nın her zaman için gerçek gücünü teşkil eden ve milleti birbirine bağlayan Allah’a iman, Hz. Peygamber (sav) sevgisi, din kardeşliği, merhamet, adalet ve sadakat temelleri üzerinde yükselen Türk-İslam ahlakı korunmuş olacaktı. Osmanlı İmparatorluğu'nu sona götüren sürecin hızlanmasında en önemli etken, materyalizm ve Darwinizm gibi ateist akımlara karşı fikri mücadelede yetersiz kalınması olmuştur. Bu kayıtsız yaklaşım neticesinde Türk-İslam ahlakıyla ve toplumun manevi değerleriyle hiçbir şekilde bağdaşmayan ateist akımlar yaşam sahası bulmuş ve bir cihan imparatorluğu olan Osmanlı dağılmıştır. Materyalizm ve Darwinizm İlerleme Değil Yıkım Getirir Osmanlı İmparatorluğu’nun son zamanlarında artan Batı hayranlığı neticesinde toplumsal öz değerler önemli ölçüde yitirilmiştir. Aydınlandığını düşünen belirli kesimler, Batı’yı gelişmiş, modern ve ideal model olarak görmüş, her ne pahasına olursa olsun Avrupa toplum yapısının Osmanlı milletine uyarlanması gerektiğine inanmışlardır. Bu görüş doğrultusunda, toplumu güya ilerleteceği düşünülürek, Avrupa’daki etkinliğini sürekli olarak arttıran materyalizm ve Darwinizm felsefeleri ne yazık ki ithal edilmiştir. Allah’ın varlığını inkar ederek bireylerin davranışlarında vicdansızlıktan kaynaklanan bir sorumsuzluğa sebebiyet veren materyalizm ile insanı çatışan bir hayvan olarak nitelendiren Darwinizmin, bir ülkeyi kalkındırmaları ya da bir toplumu ilerletmeleri, açıktır ki imkansızdır. Aksine bu fikir akımlarının asılsız mantıkları, hangi toplumda yaygınlaştırılmaya çalışıldıysa sonuç her zaman için çatışma, savaş, bölünme ve çöküş olmuştur. Nitekim SSCB’de Lenin’in ve Stalin’in, Çin’de Mao Tse Tung’un, Almanya’da Hitler’in, İtalya’da Mussolini’nin, Kamboçya’da Pol Pot’un neden oldukları vahşi uygulamaların ardındaki felsefi dayanaklar materyalizm ve Darwinizm’dir. Bu zalim diktatörler yaptıkları açıklamalarda yahut yazdıkları eserlerde birer materyalist ve Darwinist olduklarını beyan etmişlerdir. Yakın tarihte de, bu çarpık felsefi akımları devletin resmi politikasının önemli bir parçası haline getirmiş olan ve SSCB’nin başını çektiği eski demir perde ülkeleri de bir bir yıkılmıştır. Osmanlı’nın Sonu Günümüze Bir Derstir Materyalizm ve Darwinizm Osmanlı’yı yıkmıştır, bugün de Türk İslam alemi için büyük bir tehlikedir. Manevi olarak bütünleşme çabası içinde olan Türk-İslam dünyasının dağılıp ayrılmaması için, söz konusu zararlı fikri akımlara karşı güçlü bir fikri mücadelenin kesin bir başarı elde edilinceye kadar yürütülmesi gerekmektedir. Türk-İslam aleminin öncülüğünü üstlenmeye namzet olan Ülkemiz, devleti ve milletiyle bir bütün olarak bu çarpık felsefelerin izlerinin toplumsal hayatımızdan silinmesi için yoğun gayret göstermelidir. Çünkü materyalistler ve Darwinistler Osmanlı İmparatorluğu’nun uğradığı sonun bir benzerinin, Allah esirgesin Türkiyemiz’in de başına gelmesini arzu etmektedirler. Bunun içinde halkımızı milli ve manevi konularımızla ve tarihimizle ilgili yanlış bilgilendirme ve yönlendirme yolunu izlemektedirler. Örneğin insanlarımızı, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasının gerekçesi olarak, Osmanlı halkının sözde evrim sürecine ayak uyduramamış olduğu hurafesine inandırmaya çalışmaktadırlar. Alman Focus Dergisi’nde 2005 yılının Ocak ayında yayınlanan ‘Türlerin Kökenine Yolculuk’ başlıklı bir makalede bu evrimci hezeyan şöyle dile getirilmiştir: ‘Darwinizm’e karşı olmak, gericilik, tutuculuk, Osmanlı Devleti örneğindeki gibi tarihte elenmiş bir sürü toplumun başına gelen yok oluşun, sizin de başınıza gelmesi anlamındadır.’ (www.focusdergisi.com.tr/bilim/00134/) Materyalist-Darwinistler Ülkemiz’i bölmek için, kendi sapkın öğretilerini insanlarımızın zihnine bir şekilde empoze etme çabasındadırlar. Bu sayede toplum içinde bir şiddet eğilimi oluşmasını, bireylerin asi, bencil, uzlaşmaz bir karaktere bürünerek birbirlerine karşı saldırgan bir tutum sergilemesini sağlamayı arzu etmektedirler. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde faaliyet gösteren ve toprak bütünlüğümüze karşı bir tehdit olan Marksist-Leninist terör örgütü ve uzantıları da materyalist-Darwinistlerin bu amaçları doğrultusunda kullandıkları bir maşadır. Çözüm Kuran Ahlakıdır Ülkemiz’in üzerinde oynanan Darwinist oyunlara karşı milletçe dikkatli olmalı, bilhassa çocuklarımızı Darwinist propagandalara maruz kalmaktan korumalıyız. Ülke genelinde materyalizme karşı bilinçli bir eğitim politikası izlemek, Türk-İslam ahlakımızı en güzel şekilde yaşamak, öz değerlerimize sahip çıkmak ateizmin korkunç sonuçlarından korunabilmenin tek yoludur. Unutmamalıyız ki Osmanlı’nın uğradığı son, günümüz için çok önemli bir derstir. İdeal toplum modelini oluşturmak ancak, Yüce Allah’ın Kuran-ı Kerim’de bildirdiği güzel ahlakın yaşanması ile mümkün olabilir. Bunun dışında bir çare aramak, insan uydurması fikir akımlarından medet ummak insanlarımıza sadece zarar ve ziyan getirir. Bir Kuran ayetinde Yüce Rabbimiz bu konuda bizleri şu şekilde uyarmıştır: …De ki: "Şüphesiz doğru yol, Allah'ın (gösterdiği) yoludur." Eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların heva (arzu ve tutku)larına uyacak olursan, senin için Allah'tan ne bir dost vardır, ne de bir yardımcı. (Bakara Suresi, 120) Tarih göstermektedir ki, dini, milli ve manevi değerlerimize toplum olarak ne zaman sahip çıktıysak, devlet olarak her zaman güçlü ve sağlam, millet olarak huzurlu ve mutlu olmuşuzdur. Milletçe yine böyle bir şuur içinde olur ve gerekli azmi gösterirsek, Osmanlı İmparatorluğu zamanında yaşanmış o güzel günlerin daha ihtişamlısı çok kısa zaman içinde Allah’ın izniyle bugün de yaşanacak, Ülkemiz’e bolluk, bereket ve refah gelecektir. www.harunyahya.net <<< detaylı bilgi...
-
EVRİMCİLER CEVAP VERİN!
hocam okuyp kaçıyolar emin olun bi tane evrimci cevap veremiyo
-
ÖLECEĞİNİZİN FARKINDAMISINIZ?
Evet hocam sen doğru söylüyorsun ama farkındaysan biliriz diyoruz ama konuyu okuyan 14 kişi belkide 1000 kişi arasından
-
ÖLECEĞİNİZİN FARKINDAMISINIZ?
Her nefis ölümü tadıcıdır; sonra bize döndürüleceksiniz. (ANKEBUT SURESİ / 57) Arkadaşlar samimi bir şekilde düşünün!!! Niçin DÜNYADAYIZ?? Nerden geldik ? ve nereye gidiyoruz? HAYATIMIZIN AMACI NE ? Ey iman edenler, kendinizi ve yakınlarınızı ateşten koruyun ki onun yakıtı insanlar ve taşlardır; üzerinde oldukça sert, güçlü melekler vardır. Allah kendilerine neyi emretmişse ona isyan etmezler ve emredildiklerini yerine getirirler. (TAHRİM SURESİ / 6) Dünya hayatı yalnızca bir oyun ve bir oyalanmadan başkası değildir. Korkup-sakınmakta olanlar için ahiret yurdu gerçekten daha hayırlıdır. Yine de akıl erdirmeyecek misiniz? (EN'AM SURESİ / 32) BOŞA GEÇEN ZAMANDAN KAÇININ!!! Onlar, 'tümüyle boş' şeylerden yüz çevirenlerdir; (MÜ'MİNUN SURESİ / 3) ÖNEMLİ ;;; BU YAZIYI OKUYAN KİMSE UYARILMADIM DİYEMEZ!!! İçinde onlar (şöyle) çığlık atarlar: "Rabbimiz, bizi çıkar, yaptığımızdan başka salih bir amelde bulunalım." Size orda (dünyada), öğüt alabilecek olanın öğüt alabileceği kadar ömür vermedik mi? Size uyaran da gelmişti. Öyleyse (azabı) tadın; artık zalimler için bir yardımcı yoktur. (FATIR SURESİ / 37) www.harunyahya.org
-
forumda en beğendiğiniz nick ya da nickler?
SİZİ ALLAH'IN YARATTIĞININ , BU DÜNYADA GEÇİCİ BİR SÜRE KALACAĞINIZIN , VE BİRGÜN ÖLÜP ONA DÖNDÜRÜLECEĞİNİZİN FARKINDAMISINIZ!!! Arkadaşlar bence ahiretiniz için çalışın , boş şeylerle ilgileniyorsunuz , burda geçirdiğiniz zamanı ahiret için geçirmelisiniz...Yemyeşil bir cenneti hepimiz isteriz öyle değil mi?? AKLINIZI BAŞINIZA ALIN....Selam ve sevgilerle...
-
EVRİMCİLER CEVAP VERİN!
KENDİLERİ BİLE SAVUNAMIYORLAR Kİ ; ÖĞRENCİLERİ SAVUNSUN!!! Kaynaklarıda belirtilmiştir , kafanıza iyice yerleştirin... Charles Darwin'in Teorisi Hakkındaki İTİRAFLARI ; Charles Darwin, evrim teorisini 1859 yılında yayınladığı The Origin Of Species By Means Of Natural Selection Or The Preservation Of Favored Races In The Struggle For Life (Türlerin Kökeni, Doğal Seleksiyon veya Yaşam Mücadelesinde Kayırılmış Irkların Korunması Yoluyla) isimli kitabı ile öne sürdü. Darwin "uzun bir argüman" olarak tanımladığı kitabında, canlılığın kökenini evrimsel gelişme ile açıklamaya çalışmıştı. Kitabın tamamında, konuların ele alınışı son derece acemice ve bilimsel deneylerden veya gözlemlerden uzak, daha çok tahmin ve varsayımlar üzerine kuruludur. Darwin, Descent of Man (İnsanın Türeyişi) isimli kitabında da yine aynı bilimsel seviyede, insanın evrimi ile ilgili teorilerini açıklamıştır. Her iki kitapta da Darwin, teorisinin zayıflıklarını, tutarsızlıklarını itiraf etmiş, böyle bir varsayımın doğruluğu ile ilgili ciddi şüpheleri olduğunu sık sık tekrarlamıştır. Amerikalı fizikçi Lipson, Darwin'in bu korkuları hakkında şu yorumu yapar: Türlerin Kökeni'ni ilk okuduğumda Darwin'in genelde sunulan tablonun aksine, kendisinden pek de emin olmadığını fark etmiştim. Örneğin "Teorinin Zorlukları" başlıklı bölüm, çok belirgin bir güvensizlik yansıtmaktadır. Bir fizikçi olarak, gözün nasıl ortaya çıkmış olabileceği yönündeki yorumları karşısında şaşkınlığa düştüm.5 Ayrıca, Charles Darwin'in oğlu Francis Darwin'in editörlüğünü yaptığı ve Darwin'in mektuplarının derlemesinden oluşan Life and Letters of Charles Darwin (Charles Darwin'in Hayatı ve Mektupları) adlı kitapta yer alan mektuplarda da Darwin birçok benzeri itirafta bulunmuştur. Bu kitapta, Darwin'in pek çok yakın arkadaşına veya dönemindeki bazı bilim adamlarına yazdığı mektuplar derlenmiştir. Bu mektupların birçoğu Darwin'in evrim teorisi ile ilgili itirafları ile doludur. Hatta Darwin, iddia ettiği konulardaki bilgi yetersizliğini sık sık dile getirmekten de çekinmemiştir. Ne var ki, evrim teorisinin sahibinin bu teorinin doğruluğu ve kendi bilimsel seviyesi ile ilgili şüphelerinin bulunmasına ve büyük bir açık sözlülükle bunları itiraf etmesine rağmen, günümüz evrimcilerinin hem Darwin'den hem de evrim teorisinden bu kadar emin olmaları elbette düşündürücüdür. Bu bölümde Darwin'in sadece genel olarak evrim teorisi ve kendisi ile ilgili itiraflarına yer verilecektir. Bunların yanı sıra Darwin'in bu iddiayı ortaya atarken içinde bulunduğu ruh hali de itiraflarında yer alacaktır. İşte Darwin'in kendi teorisinin çelişkili, tutarsız ve gerçek dışı bir iddia olduğu yönündeki kuşkuları: Okur yapıtımın (Türlerin Kökeni) bu bölümüne varmadan önce bir yığın güçlükle karşılaşmış olacaktır. Bunların bazıları bugüne dek üzerlerinde belirli bir ölçüde duraksamadan düşünemediğim kadar çetindir.6 Teoriye karşı haklı olarak yöneltilmiş itirazların ve teorinin karşılaştığı güçlüklerin ağırlığı altında yıllarca ve onların ağırlığından kuşkulanamayacak kadar çok ezildim.7 Bu çalışmaların (Türlerin Kökeni için kullandığı çalışmaları), bunları yaparken harcadığım zamana değip değmediğinden şüphe ediyorum.8 Görüşlerimin, sayısız miktarda zorluklarla dolu olduğunu göremeyecek kadar kör olduğumu sanma...9 Harvard'da biyoloji profesörü ve yakın dostu olan Asa Gray'a yazdığı bir mektubundan: Oldukça iyi biliyorum ki, spekülasyonlarım meşru bilimin sınırlarının oldukça ilerisine uzanmıştır.10 E. Haeckel'e yazdığı mektubundan: Evrim doktrinini yayarak çok müthiş bir iş yapmış olacaksın. Yararsız yapıların ileriki aşamalarda ortadan kalkmasıyla ilgili problem senin de kafanı karıştırdı mı? Bu problem son zamanlarda benim aklımı oldukça karıştırdı.11 Fox'a yazdığı mektubundan: Doğanın tamamı gerçekten inatçı ve benim istediklerimi yapmıyor ve şu an sadece eski midyelerimden başka yeni hiçbir şey üzerinde çalışmak istemiyorum.12 Bazen tamamıyla çöküntüye uğrayacağımdan korkuyorum...13 J. D. Hooker'a yazdığı mektubundan : Bazen, yakında tamamen yenilgiye uğrayacağımdan şüpheleniyorum.14 Görüşlerime ters düşen bazı büyük zorlukları ortadan kaldırdığımı düşünüyorum, fakat bunların hepsi bir halüsinasyon olabilir. 15 Tamamen yanlış bir inancın içinde olduğumu düşünmeye başladım. Bana bu konunun on sene içinde tamamen unutulacağını söylediğinde haklıydı.16 Bana kitabımı soruyorsun, sana söyleyebileceğim tek şey intihar etmeye hazır olduğum; kitabın çok makul bir şekilde kaleme alındığını düşünüyordum, fakat şimdi tekrar yazılması gerektiğini anladım.17 Türlerin Kökeni'nin yayınlanmasının ardından o kadar çok şey yayınlandı ki, bu bilgileri değerlendirip bir bütün haline dönüştürme gücüne ve akıl yeteneğine sahip olduğumdan şüphe ediyorum.18 Lyell'e yazdığı mektubundan: Çeşitli konularla ilgilenen pek çok insanın yıllardır bir illüzyon içinde olduğunu düşünerek oldukça seviniyorum. Sık sık üzerime soğuk bir ürperti geliyor ve kendi kendime bütün hayatımı bir fantaziye adayıp adamadığımı soruyorum.19 Robert Downs anlatıyor: Darwin'in yaşı ilerledikçe din konusundaki görüşleri de değişti. Gençliğinde özel yaratılış fikrini hiç tartışmasız kabul ediyordu. Life and Letters adlı kitabında ise "insan uzak gelecekte şimdikinden çok daha mükemmel bir varlık olacaktır" diyordu. Sonra şu fikirleri de ilave ediyordu: "Allah'ın varlığı hakkında hislere değil de akla bağlı bir başka nokta da, çok önemli bir konu olarak beni etkiliyor. Bu muazzam ve harikulade evreni, çok geriye ve çok ileriye bakabilme kabiliyeti bulunan insan da dahil olmak üzere, kör tesadüf veya zaruretin eseri olarak görmek çok güç, hatta imkansızdır. Böyle düşününce bir dereceye kadar insanınkine benzeyen zihin sahibi bir "İlk Sebep" aramak zorunda kalıyorum; bu bakımdan teist sayılabilecek bir insanım. Hatırladığıma göre, Türlerin Kökeni'ni yazdığım zaman bu inanç bende çok kuvvetliydi. O tarihten beri yavaş yavaş ve birçok dalgalanmalarla zayıfladı. Ama o zaman da şu şüphe ortaya çıkıyor: Benim inandığıma göre en aşağı hayvanlarınki kadar basit bir zihinden çıkmış olan bir akla, böyle büyük bir sonuç çıkardığı zaman güvenilir mi?" 20 Darwin bu noktada çaresizlik içinde ellerini açıyor ve şunları söyleyerek sözünü bitiriyor: "Böyle karmaşık meselelere en ufak bir ışık dahi tuttuğumu iddia edemem. Herşeyin başlangıcındaki sır bizim için çözülemez bir halde duruyor; şahsen ben bir agnostik (bilinemezci) olarak kalmaktan memnunum." 21 5. H. S. Lipson, "A Physicist's View of Darwin's Theory", Evolution Trends in Plants, Cilt 2, No.1, 1988, s. 6 6. Charles Darwin, Türlerin Kökeni, Onur Yayınları, Beşinci Baskı, Ankara 1996, s. 185 7. Charles Darwin, Türlerin Kökeni, s. 528 8. Francis Darwin, The Life and Letters of Charles Darwin, Cilt.I, New York:D. Appleton and Company, 1888, s.315 9. Francis Darwin, The Life and Letters of Charles Darwin, Cilt.I, s. 395 10. N.C. Gillespie, Charles Darwin and the Problem of Creation, 1979, s. 2 (Chicago üniversitesi kitabı) 11. Francis Darwin, The Life and Letters of Charles Darwin, Cilt.II, New York:D. Appleton and Company, 1888, s.358 12. Francis Darwin, The Life and Letters of Charles Darwin, Cilt.I, s.413 13. Francis Darwin, The Life and Letters of Charles Darwin, Cilt.I, s.430 14. Francis Darwin, The Life and Letters of Charles Darwin, Cilt.II, s.152 15. Francis Darwin, The Life and Letters of Charles Darwin, Cilt.I, s. 439 16. Francis Darwin, The Life and Letters of Charles Darwin, Cilt.II, s.117 17. Francis Darwin, The Life and Letters of Charles Darwin, Cilt.II, s.501 18. Francis Darwin, The Life and Letters of Charles Darwin, Cilt.II, s. 388 19. Francis Darwin, The Life and Letters of Charles Darwin, Cilt.II, s. 25 20. Robert B. Downs, Dünyayı Değiştiren Kitaplar, Tur Yayınları, İstanbul 1980, s. 289 21. Robert B. Downs, Dünyayı Değiştiren Kitaplar, s.290 """EVRİMCİLERİN DARWİN İLE İLGİLİ İTİRAFLARI""" Charles Darwin'in eğitiminin ve bilimsel seviyesinin -özellikle de günümüz imkanları ile karşılaştırıldığında pek yüksek olduğu söylenemez. Darwin, Edinburgh'da başladığı tıp öğrenimi başarısızlıkla sonuçlandırmış ve okulu yarıda bırakmıştı. Dolayısıyla evrim teorisini ortaya koyarken teoriyle yakından ilgili bilim dalları hakkında bilgi sahibi değildi. Thomas Huxley (En yakın arkadaşı ve evrim teorisi konusunda en büyük destekçisi. Hatta evrim teorisini Darwin'in adına yüksek sesle savunduğu için "Darwin'in buldog köpeği" olarak anılır.): Aynen diğerlerimiz gibi onun da biyoloji bilimi üzerinde doğru düzgün bir eğitimi yoktu.22 """En yakın dostu A. Sedgwick'in Darwin'e yazdığı mektuptan: Bazı bölümlerine hayranlık duydum. Bazı bölümlerine ise karnım ağrıyana kadar güldüm. Okuduğum diğer bölümler bana büyük bir acı verdi. Çünkü bunların tamamen yanlış ve zarar verici olduklarını düşünüyorum… Çıkardığın sonuçların büyük bir bölümü, bazı tahminlere dayanıyor… Doğal seleksiyonu, seçici bir organ tarafından bilinçli olarak yapılmış birşey gibi yazmışsın.23 22. Francis Darwin, The Life and Letters of Charles Darwin, Cilt.I, s. 315 23. Francis Darwin, The Life and Letters of Charles Darwin, Cilt.II, s.42-43 """EVRİM TEORİSİNİN GEÇERSİZLİĞİ İLE İLGİLİ İTİRAFLARI""" İlk bölümlerde de de belirtildiği gibi, evrimci bilim adamları, aslında evrim teorisinin bilimin hiçbir ilgili dalı tarafından ispatlanamadığının ve tutarsız bir iddia olduğunun farkındadırlar. Ancak inandıkları ideoloji uğruna bu teoriyi savunmaktadırlar. Bu bölümde evrimcilerin evrim teorisinin genel olarak geçersizliği ile ilgili itiraflarına yer verilecektir. Pierre Paul Grassé (Fransız Bilimler Akademisi Eski Başkanı, Evolution of Living Organisms (Canlı Organizmaların Evrimi) isimli kitabın yazarı): Bugün, bizim görevimiz, bizden daha önce baş gösteren ve basit, anlaşılır ve açıklanmış bir olgu olarak kabul edilen evrim mitolojisini yıkmaktır. Hile (aldatma) bazen bilinçsiz olur, ama her zaman değil, çünkü bazı insanlar, tarafgirlikleri nedeniyle, amaçlı olarak gerçeği görmezden gelirler ve inançlarının yetersizliğini ve yanlışlığını kabul etmeyi reddederler.24 Rastgele mutasyonların, tüm canlılık aleminin ihtiyaçlarını karşılamış olmasının imkansızlığını anlattıktan sonra Grassé şöyle diyor: Hayal kurmaya karşı bir yasa yok, ama bilim buna dahil edilmemelidir.25 Prof. Derek Ager: Öğrenci iken öğrendiğim bütün evrim hikayelerinin bugün doğru olmadıklarının anlaşılması oldukça önemli.26 Dr. Robert Milikan (Nobel ödüllü, ünlü bir evrimci): Şu çok acıklı: Biz bilim adamları şu ana kadar hiçbir bilim adamının kanıtlayamadığı evrimi kanıtlamaya çalışıyoruz.27 Dr. Lewis Thomas: Biyolojinin, evrimde yönlendirici güç için "hata" sözcüğünden başka bir sözcüğe ihtiyacı var. Tesadüf doktrini ile uzlaşmam mümkün değil. Doğadaki amaçsızlık ve kör tesadüfler kavramına tahammül edemiyorum. Ve bununla beraber zihnimi sakinleştirmek için bunun yerine ne koyabileceğimi hala bilmiyorum.28 Jerry Coyne (Chicago Üniversitesi Evrim ve Ekoloji Bölümü'nden): Neo-Darwinist görüş için çok az delil olduğunu söylemeliyiz: Bu görüşün teorik temelleri ve deneysel delilleri oldukça zayıftır.29 H. S. Lipson: Eğer canlılık atomların, doğa güçlerinin ve radyasyonun karşılıklı etkileşimleri sonucunda oluşmamışsa nasıl oluşmuştur?.. Sanırım tek kabul edilebilir açıklamanın yaratılış olduğunu kabul etmeliyiz. Bundan ne kendim ne de fizikçiler hoşlanmamaktadır. Ancak eğer bir teoriyi bilimsel deliller destekliyorsa, o teoriyi sırf hoşlanmadığımız için reddedemeyiz. Aslında evrim bir anlamda bilimsel bir din haline geldi; hemen hemen bütün bilim adamları bunu kabul etti ve birçoğu onunla uyumlu olması için gözlemlerini eğip bükmeye hazırlandılar. Evrim teorisinin yaşayan canlıların tüm özelliklerini sayabilme yeteneği beni daima teoriden kuşkulanmaya itmiştir (Örneğin zürafanın uzun boynu). Bu nedenle son 30 yıllık biyolojik araştırmaların Darwin'in teorisine uygun olup olmadığına baktım. Uygun olduğunu düşünmüyorum. Bana göre teori ayakta bile duramamaktadır.30 Gregory Alan Pesely: Ayrıca bilim adamlarının temel prensibi "gereksiz söz tekrarı" olan bir kanundan memnun kalmaları utanılacak bir şeydir. Bu problem ile ilgili başarılı bir çözüme kavuşulmadıkça doğal seleksiyon teorisi asla ciddi bir bilim olamaz.31 Dr. Colin Patterson (İngiltere Doğa Tarihi Müzesi yöneticilerinden, evrimci paleontolog. Doğa Tarihi Müzesi Gazetesi'nin editörü, Evolution kitabının yazarı): Bu anti-evrimci bakış açısını almaya başlamamın nedenlerinden birisi, bu şey üzerinde 20 yıl çalışıp bu konuda tek bir şey bilmemenin yaptığı etkiydi. Bir kişinin bu kadar uzun bir süre yanlış yönlendirildiğini öğrenmesi onun için oldukça büyük bir şok. Bu yüzden geçen birkaç hafta, çeşitli insanlara ve insan gruplarına basit bir soru sormaya çalıştım. Soru şu: Bana evrim hakkında bildiğiniz bir şeyi, doğru olan bir şeyi anlatabilir misiniz? Bu soruyu Doğa Tarihi Müzesi'ndeki jeoloji grubuna sordum ve aldığım tek cevap sessizlikti. Chicago Üniversitesi'ndeki Evrim Morfoloji Semineri'ndeki (Evolutionary Morphology Seminar) prestij sahibi evrimci üyelerde denedim ve aldığım tek cevap uzun süren bir sessizlikti ve sonunda bir kişi şöyle dedi: "Tek bir şey biliyorum, evrim teorisi liselerde okutulmamalıdır."32 Dr. Albert Fleischman (Zoolog): Çöküşte olan Darwin'in teorisi doğa aleminde ispatlanması gereken tek gerçek değildir. Bilimsel araştırmaların bir sonucu değildir, ama kesin olarak hayal gücünün bir ürünüdür.33 W. R. Thompson (Commonwealth Institute of Biological Control - Ottowa'nın başkanı): Bilim adamı olmayan kişilerin dikkatini, evrimle ilgili anlaşmazlıkların üzerine çekmek uygun ve doğru olacaktır. Fakat bazı evrimcilerin son görüşleri bunu makul bulmadıklarını gösteriyor. Bilimsel olarak tanımlayamayacakları bir doktrini savunmak için biraraya gelen bilim adamlarının zorlukları elimine ederek ve eleştirileri gizleyerek inançlarını halkın gözünde devam ettirme girişimi bilimsel açıdan anormal ve istenmeyen bir durumdur.34 E. O. Wiley (CUNY, Balık Bilimi (Ichthyology) Bölümü ve Amerikan Doğa Tarihi Müzesi), Norman Macbeth tarafından yazılan Darwin Retried (Yeniden Darwin) adlı kitap hakkındaki düşünceleri: Macbeth, evrime yeni bir göz ile bakmamızı, halka ve gerekirse kendimize Darwinizm'in yanlış verilere sahip yapay bir teori olduğunu itiraf etmemizi öneriyor. Sanırım bunlar mükemmel öneriler.35 Roger Lewin (Ünlü evrimci bilim yazarı, New Scientist dergisi eski editörlerinden): Zekamızı gösteren anlayışımız, son derece geniş teknolojik imkanlarımız, son derece kompleks olan dilimiz, ahlaki değerlerimiz tüm bunlar galiba doğayla insanları birbirinden ayırmaya yeterli olacaktır… Evrimciler için bu durum açıklanması gereken bir utançtır.36 Herribert Nillson: Evrimi bir deney ile ispat etme girişimlerim 40 seneden fazla sürdü ve başarısızlıkla sonuçlandı. Hiç olmazsa deneyime ön yargılı anti-evrimsel bir başlama noktasından başlamakla suçlanmayacaktım.37 P. Lemoine: Evrim teorileri ile araştırma yapmayı seven gençlerimiz kandırıldı. Bütün dünyanın öğrenmeye devam ettiği bir dogma oluşturuldu. Zoologlar ya da botanikçiler yapılan hiçbir açıklamanın yeterli olmadığını saptamıştır… Bu özetten şu sonuç çıkmaktadır ki, evrimin gerçekleşmiş olması imkansızdır. 38 Norman Macbeth: Maalesef evrim alanındaki açıklamaların çoğu iyi değil. Doğrusu bunların açıklama olarak değerlendirilmeleri bile çok zordur. Öneri, önsezi ve boş hayallerdir, hipotez olarak adlandırılmaları bile yanlış olur. 39 Prof. Cemal Yıldırım (Yerli evrim savunucularından, felsefe profesörü): Hiçbir bilim adamı (Darwinist ya da neo-Darwinist olsun) evrim kuramının ispat edildiği düşüncesini ileri süremez.40 Doğrudur, evrim kuramı ispat edilememiştir.41 Darwin'in evrim kuramı bugün geçerliliğini koruyorsa, bunun başlıca nedeni yerine geçecek daha doyurucu, alternatif bir kuramın yokluğundandır. Yetersiz de olsa Darwin'in kuramını, başka bir kuram ortaya çıkıncaya kadar korumak zorundayız.42 François Jacob (Hücre Genetiği Profesörü - 1965 Nobel Tıp Ödülü): Ama yine de, özellikle evrimin mekanizmalarına ilişkin nihai açıklamaya sahip olmanın uzağındayız... Ayrıca, örneğin kromozomların yapısıyla ilgili şu yakınlarda gerçekleştirilen bazı gözlemlerin de ortaya koyduğu gibi, evrimin temelinde yer alan bütün mekanizmaları bilebilmenin de çok uzağındayız.43 C. D. Darlington: Bize insanoğlunun sanatı kademe kademe geliştirdiği ve sonunda tarihin ışığında ortaya çıktığı anlatıldı. Bu "yavaş yavaş" ve "adım adım" gibi insanın beynini uyuşturmak için kullanılan kelimeler sürekli olarak tekrarlandılar. Amaç büyük bir bilgisizliği örtmekti. Biri şu soruyu sormalıydı: Hangi kademeler? Ancak bu soruyu soran kişi de verilen yavan cevaplarla uyuşturuldu ve vazgeçti. Çünkü hiç kimse medeniyetin bir anda oluştuğunu düşünmek bile istemiyordu.44 Christopher Wills (San Diego California Üniversitesi'nde biyolog ve evrim dersleri veriyor.) Darwin ve Alfred Russel Wallace'tan söz ederek şöyle diyor: Evrim kuramının iki büyük kurucusundan birinin (Wallace) sonunda bu kuramın çoğunu reddetmesi şaşırtıcı.45 24. Pierre Paul Grassé, Evolution of Living Organisms, Academic Press, New York, 1977, s.8 25. Pierre Paul Grassé, Evolution of Living Organisms, s.103 26. Derek Ager, "The Nature of the Fossil Record." Proceedings of the Geological Association, Vol. 87, No:2, 1976, s. 132 27. SBS Vital Topics, David B. Loughran, Nisan 1996, Stewarton Bible School, Stewarton, Scotland, URL:http://www.rmplc.co.uk/eduweb/ sites/sbs777/vital/evolutio.html 28. Lewis Thomas, "On the Uncertainty of Science", Key Reporter, vol.46 (Sonbahar 1980), s.2 29. H.A. Orr ve Jerry Coyne (1992), "The Genetics of Adaptation: A Reassessment", American Naturalist, 140, 726 30. H. S. Lipson, "A Physicist Look at Evolution", Physics Bulletin, 31 (1980), s. 138 31. Gregory Alan Pesely, "The Epistomological Status of Natural Selection", Laval Theologique et Philosophique, vol. 38 (Şubat 1982), s. 74 32. Dr. Colin Patterson, "Evolution and Creationism", American Museum of Natural History'deki konuşmasından, New York City, 5 Kasım 1981 33. SBS Vital Topics, David B. Loughran, Nisan 1996, Stewarton Bible School, Stewarton, Scotland, (URL:http://www.rmplc.co.uk/eduweb/ sites/sbs777/vital/evolutio.html) (http://www.pathlights.com/ ce_encyclopedia/01-evol1.htm, Scientists Speak About Evolution -1) 34. Charles Darwin, Origin Of The Species (Türlerin Kökeni) kitabının "Everyman's Library" baskısının Önsöz'ü, 1965 35. E.O.Wiley, "Review of Darwin Retried by MacBeth" Systematic Zoology, cilt 24 (Haz.1975), s. 270 36. Roger Lewin, In the Age of Mankind, Washington D.C.: Smithsonian Books, 1988. s.22 37. Herribert Nillson, Synthetische Artbildung (lund, İsveç: Verlag CWK Gleerup, 1953), s. 31 38. Introduction: De (Evolution), Encyclopedie Française, Vol.5 (1937) s.6 39. Norman Macbeth, Darwin Retried: An Appeal to Reason, Boston: Gambit, 1971, s. 147 40. Cemal Yıldırım, Evrim Kuramı ve Bağnazlık, Bilgi Yayınevi, Ocak 1989, s.56-57 41. Cemal Yıldırım, Evrim Kuramı ve Bağnazlık, s.134 42. Cemal Yıldırım, Evrim Kuramı ve Bağnazlık, s.108 43. François Jacob, Mümkünlerin Oyunu, Kesit Yayıncılık, İstanbul 1996, s. 50-51 44. C.D. Darlington, "Origin of Darwinism", Scientific American, Mayıs 1959, s.68 45. Christopher Wills, Genlerin Bilgeliği, Sarmal Yayınevi, Mart 1997, İstanbul, s.86 Konuyla ilgili detaylı bilgi >>>>>> http://www.evrimcilerinitiraflari.com SİZE SADECE GÜLÜYORUM ARKADAŞLAR!!! Bunca DELİLDEN SONRA HALEN BU TEORİLERİ KÖRÜ KÖRÜNE SAVUNUCAKSANIZ SİZ KRAL İNSANLARSINIZ ) YAZI BOYUNCA BÜTÜN VERİLER KAYNAKLIDIR VE KAYNAKLARI BÖLÜMLERDEN SONRA VERİLMİŞTİR...ÜSTELİK BUNLAR KENDİ SÖYLEDİKLERİ İTİRAFLARDIR VE REDDEDİLEMEZ!!! EVRİM TEORİSİ ÇÖKMÜŞTÜR....BUNU ARTIK KABUL EDİN BEYNİNİZE SOKUN!!!
-
“İncillerdeki Çelişkili Çarmıh İzahları”
“İncillerdeki Çelişkili Çarmıh İzahları” Günümüz Hıristiyanları, "Yeni Ahit" olarak bilinen Kutsal Kitaba inanırlar. Bu kitapta Allah'a samimi bir biçimde iman ve ibadet etmeye çağıran, çok güzel ahlaki prensipler öğütleyen pek çok kısım vardır. Bu açıdan Yeni Ahit'in büyük bir bölümü, Kuran-ı Kerim'e mutabıktır. Bu nedenle Müslümanlar ve Hıristiyanlar pek çok ortak inancı paylaşmakta ve aynı ahlaki değerlere inanmaktadırlar. Bu, Müslümanlık ve Hıristiyanlık arasında diyalog ve işbirliği kurulmasına zemin oluşturan çok önemli bir gerçektir. Ancak Yeni Ahit'e yer alan iki temel öğretinin yanlış olduğunu, Allah bize Kuran'da bildirmektedir. Bunlardan birincisi, Hz. İsa'nın çarmıha gerildiği ve bunun tüm insanlar için bir tür "kurban verme" anlamına geldiği inancıdır. İkincisi ise, Hz. İsa'nın "Allah'ın oğlu"olduğu iddiasıdır. (Allah'ı tenzih ederiz. Gerçekte Allah, çocuk sahibi olmaktan münezzehtir.) İlginç olan bir nokta ise, bu iki inanç konusunda İncillerde yer alan açıklamaların da birbirleriyle son derece çelişkili olmasıdır. Dört İncil Yeni Ahit'te Hz. İsa'nın yaşamını ve tebliğini anlatan dört ayrı "incil" yer alır. Bu Dört İncil'in ilk üçü-yani Matta, Markos ve Luka-birbirlerine büyük ölçüde paraleldir. Bu nedenle Hıristiyan geleneğinde "Snoptik İnciller" olarak tanımlanırlar. (Snoptik, "aynı gözden" demektir ve üç İncil'in ortak bakış açısını ifade eder). Bunların arasında tarihsel olarak en erken yazılanı, Yeni Ahit'te ikinci sıraya konmuş olmasına rağmen, Markos'un İncilidir. Matta ve Luka'nın kendi İncilleri'ni yazarken Markos'u kaynak olarak kullandıkları ancak bazı eklemeler yaptıkları kabul edilmektedir. Dördüncü İncil olan Yuhanna ise, Snoptiklerden çok kesin bazı çizgilerle ayrılır. Yuhanna'da anlatılan bazı olaylar Snoptiklerde yer almaz ya da bunun tersi sözkonusudur. Dahası, Yuhanna'nın anlattığı bir olay, Snoptiklerde tamamen farklı bir biçimde anlatılabilmektedir. Çarmıh Konusu İle İlgili Çelişkili İzahlar Daha önce de açıkladığımız gibi, Kuran'ı Kerim'de çarmıha gerilen kişinin aslında Hz. İsa olmadığı, Allah'ın mucizesiyle onun bir benzerinin çarmıha gerildiği, Hz. İsa'nın bu tuzaktan kurtuduğu bildirilmektedir. Yeni Ahit'in İncilleri ise çarmıha gerilen kişinin Hz. İsa olduğu konusunda ısrarcıdırlar. Ancak, Hz. İsa'nın çarmıha gerilmesi ile ilgili anlatımlarında, başka hiçbir konuda çelişmedikleri kadar birbirleriyle çelişirler. Bu konuda hem Snoptikler ile Yuhanna İncili arasında hem de Snoptiklerin kendi içlerinde büyük uzlaşmazlıklar vardır. Hz. İsa'nın havarileri ile birlikte yediği söylenen Son Yemekle başlayan, onun tutuklanması, yargılanması ile devam eden anlatım ile ilgili İnciller arasında büyük bir anlaşmazlık konusudur. Bu anlaşmazlıkların önemli noktalarını sırasıyla inceleyelim: • Snoptikler Hz. İsa ile öğrencilerinin son yemeğinde "ekmek-şarap ayini" yaşandığını ileri sürerler. Oysa Yuhanna'da bu olaya hiç değinilmez. Bunun yerine bu incilde Hz. İsa'nın son yemek sırasında bir saygı ve sevgi ifadesi olarak "öğrencilerinin ayaklarını yıkadığı" gibi apayrı bir iddia yer almaktadır. • Hz. İsa'nın Romalılar tarafından tutuklanması konusunda yine kesin bir anlaşmazlık vardır. Snoptikler'in iddiasına göre Yahuda İskaryot Hz. İsa'yı Romalılara göstererek ele vermiş, Yuhanna'ya göre ise Hz. İsa kendisini tanıtarak teslim olmuştur. Hz. İsa'nın Yahuda'ya verdiği cevaplar da çelişkili şekilde anlatılır: Matta'ya göre Hz. İsa "arkadaş, bunun için mi geldin?" demiş, Yuhanna'ya göre ise Yahuda ile Hz. İsa arasında hiçbir konuşma olmamıştır. • Hz. İsa'nın tutuklanmasının ardından öğrencilerinin ne yaptığı konusu da anlaşmazlık nedenidir. Matta'ya göre öğrencilerin hepsi kaçmış, bir tek Petrus uzaktan Hz. İsa'yı izlemiştir. Markos ise Hz. İsa'yı sadece "keten beze sarınmış bir gencin" izlediği, bu gencin de yakalandığı ama keten bezin içinden sıyrılıp kaçtığı gibi garip bir detay anlatır. Luka, Matta gibi Hz. İsa'yı sadece Petrus'un izlediğini yazar. Yuhanna ise "Simon Petrus'la başka bir öğrenci İsa'nın ardından gidiyorlardı" diye yazmaktadır. • Hz. İsa'nın kimin tarafından yargılandığı sorusunun cevabı da farklıdır. Snoptik İnciller Hz. İsa'nın Yahudi Yüksek Kurulu (Sanhedrin) tarafından yargılandığını anlatırlar. Yuhanna'ya göre ise Hz. İsa Sanhedrin tarafından değil, "o yıl başkahin olan Kayafa" ve onun kayınbabası Hanna tarafından yargılanmıştır. • Hz. İsa'nın Roma valisi Pilatus tarafından yargılanması da farklı farklı anlatılır. Snoptikler'e göre Hz. İsa Pilatus'un kendisine yönelttiği suçlamalara hiçbir cevap vermemiş, sadece onun sorduğu "sen Yahudilerin Kralı mısın?" sorusuna "söylediğin gibidir" şeklinde kısa bir karşılık vermiştir. Yuhanna ise Hz. İsa'nın Pilatus'a uzun bir cevap verdiği, "Krallığının" bu dünyada değil, öteki dünyada olduğu konusunda detaylı bir açıklama yaptığı gibi bir iddia içerir. • Çarmıhı kimin taşıdığı da tartışmalıdır. Snoptikler, çarmıhı Kireneli Simon adlı bir adamın taşıdığını yazarlar, Yuhanna ise Hz. İsa'nın çarmıhı kendisinin taşıdığını ileri sürer. • Hz. İsa'yla birlikte çarmıha gerildiği kabul edilen haydutların tepkileri yine farklı farklı anlatılır. Hz. İsa'nın son sözleri olarak aktarılan ifadeler de çelişkilidir. • İnciller çarmıh olayının zamanında da farklı bilgiler verirler. Snoptiklere göre olay Fısıh (Mayasız Ekmek) bayramının ikinci gününde, Yuhanna'ya göre ise Fısıh bayramından bir gün önce yaşanmıştır... Bu çelişkilerin ortaya oldukça garip bir tablo çıkardıkları ise açıktır. Çünkü Hz. İsa'nın yaşamının son gününü oluşturduğu söylenen ve Son Yemek'ten çarmıha kadar uzanan bu olaylar, Hıristiyanların kabulüne göre, yüzlerce görgü tanığının önünde gerçekleşmiş olaylardır. Sadece havarilerin katıldığı Son Yemek hariç, hepsi kalabalık önünde yaşanmış olmalıdırlar. İncillere göre Hz. İsa'nın tutuklanması, Yahudiler ve Romalılardan oluşan yüzlerce kişilik bir grubun gözleri önünde gerçekleşmiştir. Yine İncillere göre, çarmıh olayı da Kudüs'te, halkın gözleri önünde yaşanmış olmalıdır. Peki bu denli çok görgü tanığının önünde yaşandığı söylenen bu olayların anlatımlarında bu denli keskin çelişkiler nasıl olabilir?... Cevap açıktır: İnciller çarmıh anlatımlarında bu denli belirgin bir biçimde çelişmektedirler, çünkü anlattıkları hikaye, bir yanılgı üzerine kuruludur. Çarmıha gerilen kişi Hz. İsa değildir. Allah, bu mübarek peygamberi kurulan tuzaktan kurtarmıştır. Hz. İsa Ölmemiştir, Allah Katı'ndadır Kuran'da Hz. İsa'yı öldürmek amacıyla inkar edenlerin bir tuzak kurdukları haber verilir. Ancak bu tuzağın sonu şöyle bildirilmiştir: Onlar (inanmayanlar) bir düzen kurdular. Allah da (buna karşılık) bir düzen kurdu. Allah, düzen kurucuların en hayırlısıdır. (Al-i İmran Suresi, 54) Ayetlerde de bildirildiği gibi, inkarcılar Hz. İsa'yı öldürmek için harekete geçmiş, tuzak kurmuşlardır. Ancak bu kişiler Hz. İsa'yı öldürmeyi başaramamışlar, onun bir benzerini, Hz. İsa zannederek öldürmüşlerdir. Allah, Hz. İsa'yı kendi Katına yükselterek, hazırlanan tuzağı boşa çıkarmıştır: Ve: "Biz, Allah'ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa'yı gerçekten öldürdük" demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler. (Nisa Suresi, 157) Aynı ayetin devamında Hz. İsa'nın ölümü için şöyle buyrulmaktadır: Hayır; Allah onu kendine yükseltti (refea). Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Nisa Suresi, 158) Ayette bildirilen gerçek açıktır. Hz. İsa'yı öldürmeye kalkışanlar, bunda başarılı olamamışlardır. Ayette geçen "...Ama onlara (onun) benzeri gösterildi..." ifadesi bu durumu açıkça haber vermektedir. Allah insanlara Hz. İsa'nın bir benzerini göstermiş ve Hz. İsa'yı da Kendi Katına yükseltmiştir. Ayrıca Rabbimiz, bu iddiada bulunanların gerçeğe dair bir bilgileri olmadığını da bildirmektedir. Hz. İsa, öldürülmemiştir. Kuran'da işaret edilen ve Peygamberimizin (s.a.v.) hadislerinde açıkça haber verilen bir gerçek ise, Hz. İsa'nın hayatta olduğu ve ahir zamanda dünyaya geri döneceğidir. DETAYLI KONULAR >>>> www.harunyahya.net
-
İman Etmeyenlerin Kendini Kandırma Yöntemleri ;
Gugucuk , Hocam Sen bildiğin gibi takıl...ALLAH a ÇOK ŞÜKÜR BİZ İNANIYORUZ..SEN ister inan ister inanma...Ancak pek yakında kim doğru söylüyor KAHİNATTAKİ HERKEZ GÖZLERİYLE GÖRECEK!!!
-
BİLİM NEDİR BİLİM DEYİNCE NE ANLIYORUZ
Bilim, gerçekler topluluğudur. Teorileri vardır ve bu teorileri geliştirerek gerçekleri bulmaya çalışır. Gerçek ise yalnızca ALLAH'tır...Bilimide ALLAH yaratmıştır...Dilediği zaman apaçık bütün bilimlere bu GERÇEĞİ bulduracaktır.....Selam Ve Saygılarla...
-
Osmanlı'yı Materyalizm ve Darwinizm Yıkmıştır !
Osmanlı'yı Materyalizm ve Darwinizm Yıkmıştır !!! Üç kıtaya yayılan geniş topraklarında uzun yıllar boyunca güçlü bir hakimiyet kuran Osmanlı İmparatorluğu, yönettiği topraklarda daima huzur ve güven dolu bir ortam yaşanmasına vesile olmuştur. Kuşkusuz bunun başlıca nedeni, Osmanlı sultanları ve yöneticileri tarafından Türk- İslam ahlakının rehber edinilmesidir. Ancak her ırktan ve dinden insanın refah ve huzur içinde yaşadığı bu ortam, 19. yüzyıldan itibaren Türk-İslam ahlakından uzaklaşılması nedeniyle bozulmaya başlamıştır. Bu uzaklaşmanın temelinde ise iki sapkın ideoloji yatmaktadır: Materyalizm ve Darwinizm Günümüzde siyasi istikrarsızlıklar, çıkar kavgaları, terörist saldırılar ve silahlı çatışmalar nedeniyle bir türlü rahata ve huzura kavuşamayan Balkanlar, Kafkaslar, Ortadoğu ve Kuzey Afrika halkları Osmanlı İmparatorluğu zamanında refah ve adalet içinde yaşamışlardır. Osmanlıların Türk-İslam ahlakından kaynaklanan adil ve merhametli uygulamaları vesilesiyle ülke sınırları dahilinde huzur ve saadet dolu bir yaşama ortamı tesis edilmiştir. Osmanlı sultanları ve yöneticileri, devletin henüz küçük bir uç beyliği olduğu dönemlerden itibaren, idare altına alınan her bölgede Türk-İslam ahlakının hakim olması için büyük çaba harcamışlardır. Toprakların hızla genişlemesine karşın ülke içindeki ahenk hiç bozulmamış, yeni fethedilen yerlerdeki insanların birçoğu kendi hür iradeleriyle Müslüman olmuşlardır. Gayrimüslümler ise diğer devletlerin egemenliği altında yaşadıkları kasvetli, bunaltıcı hayattan kurtarılmış olmaktan ötürü duydukları gönül borcu sebebiyle devlete daima bağlı ve sadık kalmışlardır. Ancak ne yazık ki bu güzel tablo, özellikle 19. yy’dan itibaren hızlı bir şekilde bozulmaya başlamıştır. Yıllarca aynı topraklarda bir arada kardeşçe yaşayan insanlar, birtakım dış güçlerin oyunları ve Avrupa ülkelerinden ithal edilen bazı çarpık ideolojilerin yıkıcı etkisiyle birbirlerine düşmüşlerdir. Birçok Osmanlı vilayetinde ayaklanmalar başgöstermiş, Türk-İslam ahlakında asla yeri olmayan anarşist, bölücü hareketler ve şiddet içeren eylemler ülkenin dört bir yanına yayılmıştır. Alınan asayiş tedbirleri fayda etmemiş, ahlaki erozyon günden güne daha büyük boyutlara varmıştır. 600 yıllık cihan imparatorluğunun yıkılmasındaki temel faktör de işte bu ahlaki dejenerasyon olmuştur. Ahlaki Bozulmaya Giden Yol Hem yönetici kadroların hem de halkın bir kısmının zaman içinde Türk-İslam ahlakından kopmaya başlamasıyla, üç kıtaya yayılan geniş topraklarda sosyal sorunlar ortaya çıkmıştır. Toplumda öncü rol oynayan kimi kişiler, dini ve manevi değerlerden uzaklaşarak milletin mayasında bulunmayan birtakım sapkın görüşlere meyletmişlerdir. İşte eğilim gösterilen bu sapkın inanışların en başında da Allah’ın varlığını inkar eden materyalizm ve Darwinizm gelmektedir. 18. ve 19. yy’lardaki savaşlarda alınan yenilgiler sonucunda hızla toprak kaybedilmesinin ve devlet hazinesinin fakirleşmesinin önüne geçilebilmesi amacıyla, Osmanlı idarecileri tarafından pek çok farklı çözüm reçetesi ortaya atılmıştır. Ancak ordu yapısının, yönetim teşkilatının ve eğitim sisteminin derhal Avrupa ülkelerindekine benzer hale getirilmesi gerektiği fikri, ileri sürülen çözüm önerilerinin hemen hepsinin ortak noktasıdır. Hakim olan bu görüş neticesinde pek çok genç, Batı tarzı bir eğitim almaları maksadıyla Avrupa ülkelerine gönderilmiştir. Ayrıca Fransa, Almanya gibi ülkelerden eğitici personel ve askeri uzman getirtilmiştir. Hem askeri hem de diğer devlet okullarındaki eğitim müfredatı Avrupa devletlerindekine uygun olarak yeniden düzenlenmiş, pek çok yabancı kitap Osmanlıcaya çevrilmiştir. Elbetteki bu gelişmeler toplum üzerinde olumlu etkiler meydana getirmiştir. Ne var ki milletin birlik ve beraberliğini bozmaya kadar varan oldukça vahim sonuçlar da doğmuştur. Söz konusu gelişmeler neticesinde Osmanlı milleti Allah’ın varlığını inkar eden ideolojilerle ciddi anlamda ilk kez tanışmıştır. 3 Kasım 1839 tarihinde ilan edilen tanzimatla beraber kapıların Batı’ya açılmasıyla, ‘tarihi materyalizm, evolüsyonizm (evrimcilik), diyalektik materyalizm, ateist pan naturalizm (ateist tabiatçılık)’ gibi çarpık fikir akımları Osmanlı İmparatorluğu hudutlarından içeri girmiştir. Darwinizme Aldanan Aydınlar Avrupa’daki aydınlanma felsefesinin etkisinde kalan bazı Osmanlı aydınları, ilk kez Charles Darwin tarafından kapsamlı olarak bilim dünyasının gündemine taşınan ve canlılığın yeryüzünde nasıl ortaya çıktığını ateist bir mantıkla açıklamaya yeltenen evrim teorisini benimsemişlerdir. Baha Tevfik, Memduh Süleyman, Suphi Ethem, Asaf Nef’i, Ahmet Nebil, Beşir Fuat, Rıza Tevfik gibi yazar ve düşünürler Nietzsche, Baron d’Holbach, Diderot, Büchner, Haeckel ve diğer Avrupalı evrimci-materyalist felsefecilere büyük hayranlık duymuşlardır. Adı geçen Osmanlı felsefecileri, gerek bu ateist filozofların kitaplarını tercüme ederek gerekse kendileri bu konularda yazılar yazarak materyalizmin ve Darwinizmin çarpık izahlarını insanlara aktarmışlardır. Osmanlı’nın bilhassa son yıllarında evrimcilik, fikir dünyasında oldukça kabul gören bir akım haline gelmiştir. Şehbenderzâde Ahmet’in, felsefî görüşlerini dile getirdiği "Üniversiteli Gençlerle Bir Konuşma" adlı risâlesinde bu gerçek açıkça görülmektedir. Yazar söz konusu eserinde, "hangi felsefî doktrini seçelim?" şeklinde bir soruyu şöyle cevaplandırmaktadır: ‘Çağımızda üç büyük felsefî meslek vardır. Bunlar: Kritisizm (Her şeye eleştirel gözle bakmak gerektiği inancına dayalı fikir akımı), Pozitivizm (sadece maddi dünyayla ilgilenilmesi gerektiği öngörülen felsefi akım) ve Evolüsyonizm (Evrimcilik)dir. Filozoflar arasında ise materyalizm yaygındır…’ (www.felsefe.info/osmanlida_felsefe.php) Osmanlı’da evrime inanan düşünürlerin büyük çoğunluğu, dünya genelinde olduğu gibi materyalistlerdir. Ancak ne yazık ki, Erzurumlu İbrahim Hakkı gibi bazı din alimleri de bu yanlış akımın etkisi altında kalmışlardır. İbrahim Hakkı, Allah inancı ile evrim teorisinin ters düşmediğini savunmuş ve Yüce Allah’ın canlıları güya evrim mekanizması vesilesiyle yarattığını ileri sürmüştür. Oysa ki, Kuran-ı Kerim’de Allah (cc)’ın dilediği bir şeyi, ‘OL’ emri ile bir anda yarattığı açıkça bildirilmişken bir İslam aliminin evrimci izahları savunmuş olması gerçekten de şaşırtıcı bir durumdur. Ayrıca, evrim teorisinin çarpık mantık örgüsü, canlılığın tesadüfen ortaya çıktığı iddiası ile başlamaktadır. Yani bu teori daha en başından itibaren ateist bir yaklaşıma dayanmaktadır. Böyle bir yanlışlığa düşülmesinin muhtemel nedeni, o dönemdeki teknolojik şartların yetersizliği sebebiyle evrim teorisinin bilimsel bir gerçek zannedilmesi ve ateist bir dünya görüşüne sözde fikri bir temel oluşturması maksadıyla ortaya atıldığının iyi anlaşılmamış olması olabilir. Osmanlı’nın Sonu: Ateist Akımlara Karşı Fikri Mücadele Eksikliği Elbetteki ateist felsefelerin Osmanlı topraklarına giriş yapmış olmasından huzursuzluk duyan samimi alimler de olmuştur. Bu kişiler halkı bilinçlendirmek için, maddenin ezeli ve ebedi olmadığını, her şeyi muhakkak Allah’ın yaratmış olduğunu eserlerinde dile getirmişlerdir. Bu konuya en duyarlı yaklaşanların başında, önceleri bir materyalistken daha sonra İslam ahlakına yönelip ateizme karşı fikri bir mücadele vermiş olan Ahmet Mithat gelmektedir. Ancak bu gibi alimlerin sayısı gittikçe azalmış ve ülke genelinde hızla yayılan materyalizme ve Darwinizme karşı bilhassa yeni yetişen yönetici zümre tarafından oldukça duyarsız kalınmıştır. Böyle bir tehlikeye karşı kayıtsız kalınmış olmasının en önemli nedeni, kuşkusuz, söz konusu idarecilerin önemli bir kısmının da yetişirken bu çarpık fikri akımların tesirinde kalmış olmalarıdır. Halbuki hem aydınlar hem de Osmanlı idarecileri tarafından toplumun manevi değerlerine taban tabana zıt olan ateist akımlara karşı daha en başından fikri bir mücadele verilseydi, Allah’ın izniyle koskoca bir cihan imparatorluğu parçalanıp dağılmazdı. Çünkü böylelikle, Osmanlı’nın her zaman için gerçek gücünü teşkil eden ve milleti birbirine bağlayan Allah’a iman, Hz. Peygamber (sav) sevgisi, din kardeşliği, merhamet, adalet ve sadakat temelleri üzerinde yükselen Türk-İslam ahlakı korunmuş olacaktı. Osmanlı İmparatorluğu'nu sona götüren sürecin hızlanmasında en önemli etken, materyalizm ve Darwinizm gibi ateist akımlara karşı fikri mücadelede yetersiz kalınması olmuştur. Bu kayıtsız yaklaşım neticesinde Türk-İslam ahlakıyla ve toplumun manevi değerleriyle hiçbir şekilde bağdaşmayan ateist akımlar yaşam sahası bulmuş ve bir cihan imparatorluğu olan Osmanlı dağılmıştır. Materyalizm ve Darwinizm İlerleme Değil Yıkım Getirir Osmanlı İmparatorluğu’nun son zamanlarında artan Batı hayranlığı neticesinde toplumsal öz değerler önemli ölçüde yitirilmiştir. Aydınlandığını düşünen belirli kesimler, Batı’yı gelişmiş, modern ve ideal model olarak görmüş, her ne pahasına olursa olsun Avrupa toplum yapısının Osmanlı milletine uyarlanması gerektiğine inanmışlardır. Bu görüş doğrultusunda, toplumu güya ilerleteceği düşünülürek, Avrupa’daki etkinliğini sürekli olarak arttıran materyalizm ve Darwinizm felsefeleri ne yazık ki ithal edilmiştir. Allah’ın varlığını inkar ederek bireylerin davranışlarında vicdansızlıktan kaynaklanan bir sorumsuzluğa sebebiyet veren materyalizm ile insanı çatışan bir hayvan olarak nitelendiren Darwinizmin, bir ülkeyi kalkındırmaları ya da bir toplumu ilerletmeleri, açıktır ki imkansızdır. Aksine bu fikir akımlarının asılsız mantıkları, hangi toplumda yaygınlaştırılmaya çalışıldıysa sonuç her zaman için çatışma, savaş, bölünme ve çöküş olmuştur. Nitekim SSCB’de Lenin’in ve Stalin’in, Çin’de Mao Tse Tung’un, Almanya’da Hitler’in, İtalya’da Mussolini’nin, Kamboçya’da Pol Pot’un neden oldukları vahşi uygulamaların ardındaki felsefi dayanaklar materyalizm ve Darwinizm’dir. Bu zalim diktatörler yaptıkları açıklamalarda yahut yazdıkları eserlerde birer materyalist ve Darwinist olduklarını beyan etmişlerdir. Yakın tarihte de, bu çarpık felsefi akımları devletin resmi politikasının önemli bir parçası haline getirmiş olan ve SSCB’nin başını çektiği eski demir perde ülkeleri de bir bir yıkılmıştır. Osmanlı’nın Sonu Günümüze Bir Derstir Materyalizm ve Darwinizm Osmanlı’yı yıkmıştır, bugün de Türk İslam alemi için büyük bir tehlikedir. Manevi olarak bütünleşme çabası içinde olan Türk-İslam dünyasının dağılıp ayrılmaması için, söz konusu zararlı fikri akımlara karşı güçlü bir fikri mücadelenin kesin bir başarı elde edilinceye kadar yürütülmesi gerekmektedir. Türk-İslam aleminin öncülüğünü üstlenmeye namzet olan Ülkemiz, devleti ve milletiyle bir bütün olarak bu çarpık felsefelerin izlerinin toplumsal hayatımızdan silinmesi için yoğun gayret göstermelidir. Çünkü materyalistler ve Darwinistler Osmanlı İmparatorluğu’nun uğradığı sonun bir benzerinin, Allah esirgesin Türkiyemiz’in de başına gelmesini arzu etmektedirler. Bunun içinde halkımızı milli ve manevi konularımızla ve tarihimizle ilgili yanlış bilgilendirme ve yönlendirme yolunu izlemektedirler. Örneğin insanlarımızı, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasının gerekçesi olarak, Osmanlı halkının sözde evrim sürecine ayak uyduramamış olduğu hurafesine inandırmaya çalışmaktadırlar. Alman Focus Dergisi’nde 2005 yılının Ocak ayında yayınlanan ‘Türlerin Kökenine Yolculuk’ başlıklı bir makalede bu evrimci hezeyan şöyle dile getirilmiştir: ‘Darwinizm’e karşı olmak, gericilik, tutuculuk, Osmanlı Devleti örneğindeki gibi tarihte elenmiş bir sürü toplumun başına gelen yok oluşun, sizin de başınıza gelmesi anlamındadır.’ (www.focusdergisi.com.tr/bilim/00134/) Materyalist-Darwinistler Ülkemiz’i bölmek için, kendi sapkın öğretilerini insanlarımızın zihnine bir şekilde empoze etme çabasındadırlar. Bu sayede toplum içinde bir şiddet eğilimi oluşmasını, bireylerin asi, bencil, uzlaşmaz bir karaktere bürünerek birbirlerine karşı saldırgan bir tutum sergilemesini sağlamayı arzu etmektedirler. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde faaliyet gösteren ve toprak bütünlüğümüze karşı bir tehdit olan Marksist-Leninist terör örgütü ve uzantıları da materyalist-Darwinistlerin bu amaçları doğrultusunda kullandıkları bir maşadır. Çözüm Kuran Ahlakıdır Ülkemiz’in üzerinde oynanan Darwinist oyunlara karşı milletçe dikkatli olmalı, bilhassa çocuklarımızı Darwinist propagandalara maruz kalmaktan korumalıyız. Ülke genelinde materyalizme karşı bilinçli bir eğitim politikası izlemek, Türk-İslam ahlakımızı en güzel şekilde yaşamak, öz değerlerimize sahip çıkmak ateizmin korkunç sonuçlarından korunabilmenin tek yoludur. Unutmamalıyız ki Osmanlı’nın uğradığı son, günümüz için çok önemli bir derstir. İdeal toplum modelini oluşturmak ancak, Yüce Allah’ın Kuran-ı Kerim’de bildirdiği güzel ahlakın yaşanması ile mümkün olabilir. Bunun dışında bir çare aramak, insan uydurması fikir akımlarından medet ummak insanlarımıza sadece zarar ve ziyan getirir. Bir Kuran ayetinde Yüce Rabbimiz bu konuda bizleri şu şekilde uyarmıştır: …De ki: "Şüphesiz doğru yol, Allah'ın (gösterdiği) yoludur." Eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların heva (arzu ve tutku)larına uyacak olursan, senin için Allah'tan ne bir dost vardır, ne de bir yardımcı. (Bakara Suresi, 120) Tarih göstermektedir ki, dini, milli ve manevi değerlerimize toplum olarak ne zaman sahip çıktıysak, devlet olarak her zaman güçlü ve sağlam, millet olarak huzurlu ve mutlu olmuşuzdur. Milletçe yine böyle bir şuur içinde olur ve gerekli azmi gösterirsek, Osmanlı İmparatorluğu zamanında yaşanmış o güzel günlerin daha ihtişamlısı çok kısa zaman içinde Allah’ın izniyle bugün de yaşanacak, Ülkemiz’e bolluk, bereket ve refah gelecektir. www.harunyahya.net <<< detaylı bilgi...