BİROL BİÇER
[email protected]
EVRİM TEORİSİNE İSLÂMİ ÇÖZÜM:
EVRİMCİ YARATILIŞ
Maymuna Çevrilen Teori: Evrim!
Darwin’in 1859 yılında ‘Türlerin Kökeni’ kitabını yayınlayıp ‘Canlıların Biyolojik Evrimi’ teorisini ortaya atmasıyla bilim ve din sahalarının en uzun soluklu ve bir türlü sonuçlanmayacakmış gibi görünen bir tartışması da başlamış oldu. Bilimsel bağlamındaki tartışmalardan çok, materyalistler ile dindarlar arasındaki ezeli rekabette etkili bir enstrüman olarak kullanılması teoriye küresel bir televole malzemesi niteliği kazandırdı. Özellikle maymun-insan akrabalığı söyleminin akla hayale gelmedik magazinel yaklaşıma alet edilişi teoriyi bir anlamda maymuna çevirmiş oldu. Bu mücadelede Evrim topunu öncelikle ele geçiren materyalistler bunu dine karşı gole çevirmek için öyle amansız bir mücadele verdiler ki, din taraftarları da bu teorinin kabulü ile ‘Tanrı’larını kaybetmek korkusundan önce müthiş bir alan savunmasına, sonra da hücuma geçtiler.
O gün bu gündür süren mücadelenin mantıki cephesinde kesin bir sonuca ulaşıldığını söylemek mümkün değil. Materyalistler ‘Evrim’i her geçen gün daha fazla kutsayıp, imanlarını tazelemeye devam ederken, semavi dinlerin mensupları ise iman esaslarının bir gereğiymiş gibi inkara devam ediyor. Darwin’in bir agnostik olduğu düşünülürse, tanrının varlığı ya da yokluğu fikrinin onun açısından pek bir şey ifade etmeyeceği tahmin edilebilir.
Her iki taraf da ‘Evrim’in bir teori olduğunun ve şu ana kadar kesin olarak ispatlanamadığı gibi kesin olarak çürütülemediğinin farkında görünmüyorlar. Materyalistler ‘Evrensel Doğa Kanunu’ mertebesine çıkardıkları evrimin bilimsel ve mantıki olarak hala bir teori olmaktan öte gidemediğini kabul etmezken, dindarların bu teorinin gerçek olması ihtimalinde bile hangi mantıkla Yaratılış ve Yaratıcı fikirlerini çürüteceği konusunda kesin bir kanaatleri yok. Öyle ya, ‘her şeye muktedir olan Allah’ canlıları birden bire yaratabileceği gibi onları bir gelişme süreci içerisinde de yaratmış olabilir.
Kısacası teorinin mantığında bir yaratıcı öngörülmediği gibi bir yaratıcının olmaması gerektiğine dair herhangi bir önerme de yok. Darwin’in veya takipçilerinin biyolojik evrim teorisine materyalist veya tam tersine metafizik önermeler eklemesi bu teorinin temeldeki mantığını değiştirmiyor.
Ancak bizim asıl konumuz bu değil. Evrim’e imanlı materyalistlerle, inkarcı müminleri bir tarafa bırakıp, evrimci müminlerin varlığını gözden kaçırmayalım dedik.
İlk Evrimciler Müslümandı
Büyük alim ve mutasavvıf Muhyiddin İbn Arabi Fütuhat isimli eserinde ‘gayb aleminde’ gördüğü bir hadiseyi anlatır:
İbn Arabi Mekke’de kaldığı iki yıl boyunca sık sık Kabe’yi tavaf edermiş. Bir seferinde Kabe’yi tavaf ederken, herkesin gölgesi olduğu halde, çok uzun boylu bir adamın gölgesinin olmadığını farkeder. Uzun boylu adam tavaf ederken;
-“Biz de sizin gibi bu beyti tavaf ediyoruz” demektedir.
Yanına yaklaşıp, kim olduğunu sorar:
- Ben senin büyük atalarındanım, der.
Bunun üzerine İbn Arabi:
- Hangi asırda yaşadınız?
- Kırkbin sene evvel vefat etmiştim.
- İnsanın atası olan Adem’in (as) altıbin sene evvel yaratıldığını söylerler.
- Sen hangi Adem’den bahsediyorsun? Bil ki; insanın ilk atası olan Adem’den evvel yüzbin Adem gelip geçmiştir.
Söz konusu menkıbe gayba dair olunca yorumlanması ancak işin ehline düşüyor tabii. Ama burada anlatılandan muradın evrime kapı aralamak olduğunu düşünenler yok değil.
İşin aslına dönersek ne Darwin, ne de ondan önce felsefi olarak biyolojik evrimi ileri sürmüş Lamarck bu fikrin asıl sahibi. Canlıların biyolojik bir evrim süreci sonunda yaratıldığı fikri onlardan tam bin yıl önce Müslüman bilim adamları tarafından ileri sürülmüş zaten. Müslüman bilim adamları bir yandan doğayı gözlemleyerek öte yandan Kur’an ve Hadis’ten yola çıkarak sadece canlıların değil tüm kainatın uzun bir gelişme süreci içerisinde oluştuğu fikrini öne sürmekten çekinmemişler. Bu fikirlerin tartışılan güncel evrim teorisinden en önemli farkı kendinden bir var oluşu değil, bir ‘Yaratıcı’ tarafından meydana getirilişi yani ‘Evrimci Yaratılış’ı öngörüyor olmaları.
Konu Türkiye’de gündeme asıl olarak Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden Prof. Dr Mehmet Bayrakdar’ın ‘İslam’da Evrimci Yaratılış Teorisi’ kitabıyla girdi. Böylece ilgili kamuoyu hem kozmolojik hem de biyolojik anlamda evrimci görüşler ileri süren Müslüman bilim adamlarının ve İslam alimlerinin fikirlerini popüler anlamda tanıma şansını buldu. Biz de bu sayfalarda konuyu açmak için esas olarak Mehmet Bayrakdar’ın kitabına müracaat edeceğiz. .
Modern kimyanın kurucusu sayılan, tıp ve mantıkla uğraşmış, 8. yüzyılda yaşamış Cabir bin Hayyan canlıların ve insanın üreme sistemine gerek kalmadan kendiliğinden meydana geldiği fikrini öne sürer. İslam dünyasında onun bu fikirleri daha sonra İbn-i Sina, Fahreddin Razi, , El Harisi, İbn Ebi’l-Haid, Er Ruhavi, İbn’un Nefis gibi bilim adamları ile İhvanu’s Safa gibi ekolleri ve ‘Evrimci bir Yaratılış’ öngören meşhur ‘Hayy Bin Yakzan’ kitabının yazarı İbn Tufeyl gibi düşünürleri de etkiler.
Bir kelamcı olan Nazzam (9.yy) ise (Mutezile ekolündendir) kozmolojik bir evrimci yaratılış teorisi ileri sürer. Ona göre evren ve türlerin ilk tohumu mahiyetinde yaratılan ilk varlık kendisinden sonra ortaya çıkacak tüm varlıklara kaynaklık etmiştir, bütün canlı türleri bir tek çekirdek varlıktan gelişerek meydana gelmiştir. Nazzam teorisine dini dayank olarak “Sizi bir nefisten yaratan ve gönlünün huzura kavuşacağı eşini de ondan vareden, Allahtır (Araf,189)” ayetini alır. Nazzam görüşleriyle, canlı türlerinin sürekli olarak bir halden başka hale geçtiğini de ileri sürer.
Nazzam’ın bu ve benzeri fikirlerinden dolayı başta İmam Eşari tarafından olmak üzere Hıristiyan ve Yahudiler hatta kendi mezhebi tarafından eleştirildiğini, dinsizlik ve materyalistlikle itham edildiğini de kaydetmek gerek. Oysa Mehmet bayraktar’ın da ifadesiyle Nazzam zaten Allah’ı tanımakta ve teorisinde iddia ettiği tüm evrimci varoluşların Allah’ın iradesiyle yaratıldığını kabul eder. Ona göre Allah, ilk varlığı yok iken doğrudan yaratır ve onu vasıta kılarak tüm varlık türlerini ondan meydana getirir.
Biyolojik Evrim Teorisi’nin esas atası ise 8 ve 9. yüzyıllarda Basra’da yaşamış olan Nazzam’ın talebesi Cahız’dır. ‘Kitab’ül Hayavan’ adlı eseriyle bildiğimiz anlamda biyolojik evrim teorisi’nin temelini ortaya atar. Buna göre, ilk çekirdek varlığın evrimiyle bir yandan kainat meydana gelmiş, buna paralel olarak ilk basit canlı türleri meydana gelmiş, onların evriminden de silsilevi bir şekilde basitten komplekse doğru mertebe mertebe canlı türleri oluşmuştur. Bu evrimin son halkasında da insan ortaya çıkmıştır. Cahız günümüz evrimcilerinin kilit nokta olarak gördükleri mutasyon ve transformasyonu’da kabul eder. Ona göre türler sabit değil, değişkendirler, dönüşürler. Mutasyon veya dönüşümü Cahız, “İçinizde Cumartesi günü azgınlık yapanları elbette biliyorsunuz. Onlara: ‘Aşağılık birer maymun olunuz’ dedik; bunu ardlarından gelenlere bir ceza örneği ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlara bir öğüt olsun diye yaptık.” (Bakara,65-66) ayetlerinden yola çıkarak açıklar. Cahız evrimin kilit taşlarından dönüşümü ya da günümüz tabiriyle mutasyonu uzun uzun açıklar, ve çeşitli örneklerden yola çıkarak gerekçelendirir. Cahız’a göre kainatı yaratan Allah, onu ve canlıları sürekli evrimleşici mahiyette yaratmıştır.
İslâm ve Dialektik
Cahız, günümüz Evrim teorisinde de bulunan diyalektik (zıtların birliği- mücadele) ve doğal seleksiyon (doğal ayıklanma yada seçilim) kavramlarına da yer verir. Böylece mücadele şeklinde geçen hayatta kuvvetli ya da yetkin türlerin devam edebildiklerini öngörür. Bunu da Allah’ın bir kuralı olarak görür. Aslında burada Cahız’ın günümüzde materyalizmin iki önemli dayanak noktası olarak görülen Diyalektik ve Doğal Seçilim kavramlarını dini inancı ile bağdaştırabildiği görülmektedir. Cahızın canlıların evrimleşmesi fikrinin temel dayanakları, Allah’ın evrimci bir süreçle yaratmasının zahirdeki görünür şartları olarak fiziki çevre, iklim şartları , hayat mücadelesi ve doğal seçilimdir.
Günümüzde dindarların materyalist bir yorumla aktarılan Diyalektik fikrini kainattaki tesanüt ve teavün (yardımlaşma) olgusundan yola çıkarak reddederler. Oysa zıtların birliği ve mücadele olgusu tesanüt ve teavünün varlığına engel teşkil etmeyeceği mantıki bir durumdur.
Cahız’ın “Evrimci Yaratılış” fikri kendisinden sonra belirgin bir şekilde İhvanü’s Safa, Biruni, Kazvini, Damiri gibi Müslüman bilim adamlarınca kabul görür. Bununla beraber Cahız, İmam Eşari gibi Ehl-i Sünnet kelamcılarının bir kısmı tarafından materyalist ve dehri olmakla da suçlanır.
XI. yüzyılda Gazne’de yaşayan ünlü Müslüman alim Biruni’de hem kozmolojik hem biyolojik evrimi savunur. O’da canlıların ortay çıkışı ve evrim süreciyle çeşitlenip gelişmelerini Allah’ın iradesi ve yaratışının bir neticesi olarak görür. Biruni bu teoiye katkı olarak sun’i seçim ve tabiat ekonomisi fikirlerini ileri sürer. Ona göre doğada her şeyin üreyip çoğalması ve evrimi ölçülü bir denge üzere olmakta bu da doğada tesadüfilik, başıboşluk ve israf olmayıp bir iktiatın olduğunu göstermektedir.
İslam kültüründeki temel evrimci görüşlerin esasları bu bilim adamları olmakla beraber, bir düşünce akımı olan İhvanü’s Safa mensubu alimler de kozmolojik ve biyolojik evrim görüşünün yanında sosyal ve psikolojik evrimi de benimserler. İbn Miskeveyh ise biyolojik evrimi kabul etmekle beraber türler arasında geçi olmadığını, türlerin kendi içlerinde geliştikleri görüşündedir.
İslam kültürü içerisinde evrimci görüşü ileri sürenlerden biri de 12. yüzyıl Endülüs alimi İbn Tufeyl’dir. İbn Tufeyl bugün dahi okunmakta olan ve yaratılış ve evrimi roman üslubuyla hikaye ettiği ‘Hayy bin Yakzan’ adlı kitabın yazarıdır. Kitapta, ıssız bir adada çukur bir yerde su, hava ve toprağın karışımından oluşan çamurun güneş ısı ve ışığının tesiriyle mayalanması ve bu çamurun çeşitli dönüşümler geçirerek canlıya, insana dönüşmesi anlatılır. Bu oluşumun temel etkeni ise Allah’ın ‘Hayat’ sıfatının tecelli ederek yaratmasıdır. Bu hikayede çamurdan insana dönüşen varlık ilk insanı temsil etmektedir. Bu oluş uzun bir zaman süreci zarfında gerçekleşir.
Benzer başka bir evrimci görüşün sahibi ise 13. yüzyılda yaşamış ünlü tabip İbn’ün Nefs’tir. İbn’un Nefs de ‘Er Risalet’ül Kamiliyye’ isimli eserinde Hayy Bin Yakzan ‘a benzeyen fakat bazı noktalarda ayrılan, çamurdan oluşarak sonunda insana dönüşen Kamil isimli varlığın oluşumunu hikaye eder. Bu kahraman’da evrim sonucu yaratılır ve sosyal ve psikolojik bir evrim sürecide geçirerek bilinçli insana dönüşür.
Bir bilim adamı olmasının yanı sıra din alimi olarak da görülen ve bu açıdan ayrı önemi olan Mevalana Celaleddin Rumi de evrimci olarak biliniyor. Mevlana kainatın kozmolojik, canlıların ise biyolojik evrimle yaratıldığı görüşünün devamcılarındandır. Ancak ondaki özümleme yoluyla evrim fikri mecazi bir anlatım da olabilir.
Kimileri tarafından sosyolojinin kurucularından kabul edilen ünlü tarihçi ibn-i Haldun da “Mukaddime” adlı başeserinde insanın yaratılışında evrimin esas olduğunu ifade eder. 19. yüzyıla gelindiğinde bu evrimci düşünürlerin varisleri de ortaya çıkmaktadır. İslâm dünyasındaki ilk reformistlerden kabul edilen Muhammed Abduh, 19 yüzyıl Hintli İslâm alimi Seyyid Ahmed Han, Hüseyin El Cisr ünlü Osmanlı aydınlarından Filibeli Ahmed Hilmi ve eski Diyanet İşleri Başkanlarından Prof. Dr. Süleyman Ateş evrimi Darwinci anlamıyla kabul etmemekle beraber tamamen reddetmeyen ve evrim doğrultusunda tevilleri olan Müslüman alimler arasında ilk akla gelenlerdir.
İslam’ı Değil Avrupa’yı Etkiledi
Müslüman bilim adamlarının yaratılışçı evrimi esas alan bu görüşleri o dönemlerde İslam dünyasında hakim olan felsefi ekollerle beraber dini kelami ve metafizik görüşlere de uygun görülmediği için çok ciddi eleştirilere uğrar, hatta ileri sürenler materyalistlikle suçlanırlar. Zaten bu görüştekilerin mensup olduğu Mutezile mezhebi hak mezheplerden sayılmaz ve ‘İslam’ın materyalistleri’ olarak görülür. 12. yüzyıldan sonra ise tabiat bilimleri duraklamaya başlayınca bu teorileri İslam dünyasında takip edecek kimseler azalmaya başlar. Evrimci Yaratılış teorilerini ileri süren Müslüman bilim adamlarını ülkemizde gündeme getiren Mehmet Bayraktar, bu fikirlerin “Kur’an’a aykırı olmadığını, aslında bu düşünürleri evrimci düşüncelere sevk edenin bizzat Kur’an’ın insanın kökeni ve yaratılışına dair açıklamaları” olduğunu söylemekte.
Müslüman evrimcilerin bazı kitaplarının tercümeleri XV. yüzyıldan itibaren Avrupa’da yayınlanır. Lamarck ve Darwin’den önce sistematik olmasa da evrimci görüşler ileri süren pek çok bilim adamı çıkar Avrupa’da. Müslüman evrimcilerden etkilenen J.Ray, Roi, Buffon, E. Darwin, Cabanis, Limnaeus ve Goethe gibi bilim adamı ve düşünürler evrim teorisinin düşünsel zeminini hazırlarlar. Bu fikri zeminde görüşlerini oluşturan Lamarck ve Darwin ise bunlar vasıtasıyla dolaylı olarak etkilenirler. Bir başka deyişle Batı’daki evrim tartışmalarında Müslüman düşünürlerin de katkısı vardır.